-BİRİNCİ BÖLÜM HADİSLERİNİLK YAZILI KAYNAKLAR



Benzer belgeler
Ebû Dâvûd un Sünen i (Kaynakları ve Tasnif Metodu) Mehmet Dinçoğlu

Buhârî nin Kaynakları Hakkında Araştırmalar*

İLH107 HADİS TARİHİ VE USULÜ (ARAPÇA)

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

HADİS TARİHİ VE USULÜ

İÇİNDEKİLER. G r 17 I. YÖNTEM ve KONUNUN SINIRLANDIRILMASI 17 II. TERMİNOLOJİ 23

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

Hadis Istılahları. ADL: Râvînin hadîsi bozmadan rivâyet eden dürüst bir müslüman olması. AHZ: Bir şeyhden hadîs almak.

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

İÇİNDEKİLER KISALTMALAR...10 ÖNSÖZ...12 GİRİŞ...16 I- İSRÂ VE MİRAÇ KELİMELERİNİN MANALARI...16 II- TARİH BOYUNCA MİRAÇ TASAVVURLARI...18 A.

ARAPÇA YAZMA ESERLERİN DİZGİSİNDE TAKİP EDİLECEK YAZIM KURALLARI

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

KUR AN TİLÂVETİNDE MÜKEMMELLİK/ HİLYETÜ T-TİLÂVE Fİ TECVÎDİ L-KUR ANİ L-KERÎM

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU

Abdullah b. Abdurrahman el-cibrîn

TEZ TANITIMI VE DEĞERLENDİRME

NOT : İMAM-I RABBANÎ Hz. bu mektubu muhterem şeyhi Muhammed Bakibillah'a yazmıştır.

Sünnet inkarcılarının dayandıkları en bariz şüphelerinden birisi, hadis yazılması ve buna has sahifelerde toplanılmasını nehyeden nebevi yasaklamadır.

İçindekiler GENEL PRENSİPLER. Birinci B ö l ü m : HUKUK NİZAMI :

İçindekiler. Giriş Konu ve Kaynaklar 13 I. Konu 15 II. Kaynaklar 19

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma

Türkçeye Tercüme Edilen Hadis Kitaplarında Geçen Zayıf Hadislerin Numaraları

İçindekiler KIYMETLİ EVRAK. Yirmi Dördüncü Bölüm ESASLAR :


MehMet Kaan Çalen, tarihinde Edirne nin Keşan ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Keşan da tamamladı yılında Trakya

34 NOLU SÖZLEŞME ÜCRETLİ İŞ BULMA BÜROLARININ KAPATILMASI HAKKINDA SÖZLEŞME

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

BİR İMAM-HATİP HOCASININ HADİS BİLGİSİ: HADİS USÛLÜ DERSLERİ

HER NEVİ MADEN OCAKLARINDA YERALTI İŞLERİNDE KADINLARIN ÇALIŞTIRILMAMASI HAKKINDA SÖZLEŞME

Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu

CUKUROVA UNIVERSITESI ILAHIYAT FAKULTESI. lllll. güz donemi. ISLAM HUKUK USULU I -ders planları-

Abdestte başı mesh etmenin şekli

Birinci İtiraz: Cevap:

insan toplum Değerlendirmeler

Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir?

Abdest alırken kep ve şapka veya kufiyenin üzerini mesh etmenin hükmü. Muhammed Salih el-muneccid

HADİS TARİHİ VE USULÜ (İLH1007)

İÇİNDEKİLER. Maide Suresi 116 Ve 117. Ayetlerinin Manası Nedir? Teveffi Kelimesi Ve Arap Dili. Teveffinin Manasıyla İlgili Hodri Meydan

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

Memlüklerin Son Asrında Hadis -Kahire Halit Özkan

VAHYĐN ÇEŞĐTLERĐ VE KUR AN-I KERĐM Muhammed b. Tavît et-tancî Terc.: Hüseyin Atay

T.C. VELÎ SEMPOZYUMU. Prof. Dr. Ali Rafet ÖZKAN KASTAMONU

TÜRKİYE DİYANET VAKFI YAYINLARI

Birden fazla umre yapmanın hükmü ve iki umre arasındaki süre ne kadar olmalıdır? Muhammed Salih el-muneccid

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Tefsir Usulünün Yapısı ve İşlevi Süleyman Karacelil Ankara: Gece Kitaplığı, 1, sayfa.

Kitap Tanıtımı ve Değerlendirmeler

NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ. Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid. Terceme edenler. Muhammed Şahin. Tetkik edenler Ümmü Nebil

Hadiste Sened Tenkidi Halil İbrahim Kutlay

Farklı Yönleriyle Endülüs Hadisçiliği, Mustafa ÖZTOPRAK, Sinop 2013, 152 sayfa.

DOI: /fsmia

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86)

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

Oryantalistlerin Hadisleri Tarihlendirme Yaklaşımları

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

Ezan Vakti/Kuran-ı Kerim Pro [Faydalı Android Uygulamalar]

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ

Üstadımızın mezkûr beyanında, Kur'an ın her ayetinin üç hükmü içine aldığı belirtilmiştir. Bu hükümler şunlardır:

لا حرج من قضاء رمضان ا صف ا اk من شعبان

Hadisleri Anlama Yöntemi The Method Of Understanding Of Hadith

BİRİNCİ KISIM: Feraiz Mukaddime. 1 inci Fasıl BİRİNCİ BAB

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

ÖZEL DURUM AÇIKLAMA FORMU

Nihat Uzun, Hicrî II. Asırda Siyaset-Tefsir İlişkisi, Pınar Yay., İstanbul, 2011, 302 s.

Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Yayın No. 756 İSAM Yayınları 202 İlmî Araştırmalar Dizisi 90 Her hakkı mahfuzdur.

el-itticâhâtü L-MÜNHARİFE FÎ TEFSÎRİ L-KUR ÂN İ L-KERÎM DEVÂFİ UHÂ VE DEF UHÂ

İçindekiler. Kısaltmalar 13 GİRİŞ I. ÇALIŞMANIN KONUSU VE AMACI 15 II. İÇERİK VE YÖNTEM 16 III. LİTERATÜR 17

Arapça Tefsir metinleri müzakere ve münakaşa edilecektir.

14 Türk mevzuatında ticari senetler Bibliyografya... 1 Ehemmiveti... IV. POLİÇE (Genel olarak) ' 65

03-05 Ekim / October Yrd. Doç. Dr. Mehmet YAZICI

Ünite 1. Celâleyn Tefsiri. İlahiyat Lisans Tamamlama Programı TEFSİR METİNLERİ -I. Doç. Dr. Recep DEMİR

Vergi incelemesinden maksat, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamaktır.

1. Tacir hükmi şahıs ise yevmiye defteri, defteri kebir, envanter defteri ve karar defteri;

FAALİYETİNİ TERK EDEN BİR MÜKELLEFİN TERK DÖNEMİNE AİT ZARARLARININ MAHSUBU MÜMKÜN MÜDÜR

İçindekiler. Önsöz 11 Kısaltmalar 15

Süleyman el Ulvan, geçtiğimiz günlerde annesinin vefatı üzerine geçici olarak serbest bırakımış ve cenaze törenine katılmıştı.

İÇİNDEKİLER GİRİŞ BİRİNCİ BÖLÜM SİCİLE KAYITLI OLMAYAN GEMİLERİN REHNİ İKİNCİ BÖLÜM SİCİLE KAYITLI OLAN GEMİLERİN REHNİ BİRİNCİ KISIM

AYIKLAMA VE İMHA İŞLEMLERİ

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

TARİHTE İSLAM BİLİM GELENEĞİ

TEFSİR TARİHİ VE USULÜ

İçindekiler. Kısaltmalar 11 Yeni Baskı Vesilesiyle 13 Önsöz 15

Faiz Parasıyla Yapılan Evde Namazın Hükmü

FIKIH LİTERATÜRÜNE GİRİŞ *

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

CUKUROVA UNIVERSITESI ILAHIYAT FAKULTESI. lllll. güz donemi. ISLAM HUKUK USULU I -ders planları-

3984 sayılı kanunda şeref ve haysiyet

Yaş Doğrulama Metotları

KELÂMÎ MEZHEPLER VE FIRKALAR. Adem Sezgin UZUN 1

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü NİSAN 2009 GENELGE 2009/ 27

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

Tarihin Gölgesinde Me ahir-i Meçhûleden Birkaç Zât Türk Kültürü Dergisi, .A.,

KİTAPLARA İMAN. 1 Vahiy nedir? Allah Teâla nın Cebrail (aleyhisselam) vasıtasıyla peygamberlerine bildirdiği ilahî emirlerdir.

Transkript:

-BİRİNCİ BÖLÜM HADİSLERİNİLK YAZILI KAYNAKLAR Hadislerin tedvin tarihi bakımından mebdere pek yakın sayılamayacak bir devreni mahsulü olan Buhârî nin el-câmi u ş-şahîh nin veya bu mahiyette hadis mecmualarını kaynaklarını araştırılması, hadis mecmualarını kaynaklarını araştırılması, hadis edebiyatını birçok meselesini izahıyla sık sıkıya alâkalıdır. Hadislerin ilk defa yazı ile tespiti, tespit edilen malzemenin toplanması -veya kendine has tabiriyle tedvini- ve nihayet muayyen bablar halinde tasnifi, bahis konusu hadis mecmualarını teşekkülüne kadar geçen tekâmül safhalarını ifade eder. Kaynaklarını tespiti bakımından Buhârî nin Şahîh i-ileride tafsil edileceği veçhile- zikredilen merhalelere ait meselelerin izahına, aynı kategoriye dahil musannaflardan daha ziyade muhtaçtır. Hadis edebiyatını kaynaklarıyla alâkalı ilk ve belki de en mühim mesele, hemen hemen hadisler kadar eski olup, onların yazı ile tespit edilmesine cevaz veya ademi cevazın varid olup olmadığı yolunda açılan münakaşalar ve bunların neticelerine aittir. Hadisi in yazıyla tespitin yasaklayan veya yazılmış hadislerin hâını emreden, 1 buna mukabil, hafızasını zayıflığından şikayet edenlere sağ elinden faydalanmasını tavsiye eden hadislerin, 2 bazen bizzat Peygamber den bazen de aynı sahabeden 3 nakledilmesi 4 keyfiyeti veya kendisine mahsusu ifadesiyle takyîd in aleyhindeki rivayetlerin mevcudiyetine rağmen, yazı ile tespit faaliyetini zarureti, henüz nisbeten erken bir devirden itibaren mezkûr tezadı ortadan kaldırmayı hedefleyen tevilci bir faaliyetin ortaya 1 Te vîlumuhtelifi l-hadis s.365 ve Takyîdu l- ilm, s. 30-35. 1 2 Tirmizî, ll.111; Takyîdu l- ilm, s. 62-68. 3 Takyîdu l- ilm, s. 93. 4 Râmahurmuzî, 67a(s. 385).

Çıkmasına âmil olmuştur. Aynı mevzu üzerine birbirini nakzeder gibi görünen hadisleri arzettiği tezadı tevil etmek maksadıyla müstakil bir eser meydana getiren İbn Kuteybe (öl. 275), 5 Ebû Sa îd el- Hudrî nin Peygamber den naklen rivayet ettiği. Kur an dan başka benden bir şey yazmayınız; Kur an dan gayrı benden bir şey yazan, yazdıklarını yok etsin. Şeklindeki hadis 6 ile bu husustaki müsaadekâr hadisler arasındaki tenakuzu, ya Sünnet in Sünnet ile neshi veya yazıya vukufları yahut bilgi seviyeleri bakımından birbirinden farklı bulunan sahabenin bazısına bu hususta müsaade verildiği, bazısını ise bundan mahrum bırakıldığı şeklinde tevil eder. 7 Bu meseleyi kitabını bir babında ele alan Râmahurmuzî nin (öl. 260) tevili 8 bir tarafa bırakılırsa- ciddi bir tenkide tâbi tutup aşağı yukarı halleden ilk kimse el-hatîb el-bağdâdî (öl. 463) olmuştur. O mezkur meselenin halline tahsis ettiği Takyîdu l- İlim adındaki eserinde, 9 birbirine mütenakız malzemeyi sistemli bir şekilde toplamış leh ve aleyhindeki haberleri âdeta kronolojik bir tasnife tâbi tutarak hadislerin yazı ile tespiti lehindeki tabiî tekamülün seyrini muvaffakiyetli bir şeklinde çizebilmiştir. El-Hatîb el-bağdâdî, bu husustaki haberleri sıralayıp okuyucuyakafi bir fikir verdiğine kanaat getirdikten sonra meseleni halline dair düşüncelerini şöyle ifade ediyor: Demek ki, İslamiyet in ilk devirlerinde, Kur an dan gayrı şeylerin Kur an a benzetilmemesi ve Kur an bırakılıp da başka şeylerle uğraşılmaması için, yazıyı hoş görmüyorlardı. Kadim kitaplardaki doğru ve yanlış taraflarla, halk ile bâtılın tefriki kolay olmadığından, bunlarla iştigal etmek yasak olunmuştur. Kur an zaten onlardan müstağni kılıyordu. İslam ın ilk devirlerine hadislerin yazılması memnu idi zira Hadis ve Sünnet in ilk devirlerinde hadislerin yazılması memnu idi, zira Hadis ve Sünneti in inceliğine vâkıf ulema (=fukahâ) ile Kur an metinin sair elfâzdan tefrike edebilecek seviyede kimseler azdı. Arapların çoğu fakih değildi ve fukahâ meclislerinde devamlı olarak bulunamıyorlardı. Karşılarında çıkan elalâde yazılan Kur an a sokup Allah ın sözü zannetmek tehlikesinden uzak değildirler. 10 5 Te vîlumuh telîfi l-hadis adlı eseri için bkz. Brockelmann, Suppelement, l. 186. 6 Lâ tektubû annîsivâ l-kur ân ve-men ketebe ğayre l-kur ânife l-yemhunu, Takyîdu l- ilm, s. 93. 7 Bunun iki manası vardır. Evveli, bu Sünnet in Sünnet ile neshi olabilir. Şöyle ki, Peygamber, önceğ sözlerini yazılmasını yasak etmiş sonra Saniyen, hadislerin yazılmasına ait müstesna diğer sahabe ümmi idi, yazıyı iyi ve doğru yazmak kendileri için mümkün olmadığından, yanlışlık yapmasınlar diye hadisleri yazmaktan nehyolunmuşlardı. Abdullâh b. Amr a ise, bu hususta yanlışlık yapmayacağı bilindiği için müsaade olunmuştu (Te vîlu muhtelifi l-hadîs s. 365-366). 8 Râmahurumuzî 67 (s. 386). 9 Takyîdu l- ilm in yazmaları ic in bkz. Brock. Suppl l. 563 Basması için bkz. Kaynakça ve Kısaltmalar. 10 Takyîd l- ilm, s. 57 vd. bl. Mesela bizzat Ebû Sa îd el-hudrî nin naklettiği ilk hadisi nesh eden diğer bir hadîs rivayet ettiğine işaret olunarak şöyle denilmektedir: Ebû Sa îd el-hudrî kendisinden Kur an ı ve teşehhüd duasını yazdıklarını haber vermektedir. Bu haberde, daha önce ileri sürdüğümüz düşünceni delili mevcuttur: Bidayette Allah ın kitabından sayılmayan şeyin ona benzetilmesinden ve Kur an ın ihmal edilip başka şeylerle uğraşılmasından endişe duyuluyordu. Bu endişe ortadan kalkıp hadislerin yazılmasına ihtiyaç hasıl olunca sahabe nasıl teşehhüd duasını yazılmasında mahzur görmedilerse hadislerin yazılmasında mahzur görmedilerse, hadislerin yazılması işini de nahoş karşılamadılar; zira bu iki keyfiyet arasında, Kur an dan sayılama bakımından bir fark yoktur. Ashab, yazdığı şeyleri ancak ihtiyatlı olmak şartıyla yazarlardı, yazmayı hoş görmemeleri de ancak ihtiyatlı olmak arzusundan ibaretti (Takyî-du l ilm, s. 93-94).

El-Hatîb el-bağdadî ve muasırı İbn Abdulleberr in (öl.463) faaliyetleri, 11 bu mevzuda daha sonraki devirlerde iştigalden müstağni kılmamış olmasına rağmen 12 hadislerin kitabeti veya takyîdu l- ilm meselesini kafi derecede aydınlatmıştı. Geçen asrın ortalarında hadislerin ilk yazılı vesikalarını araştıran Sprenger, her iki grubun fikrini destekleyen bol malzeme toplamış ve el-hatîb el-bağdâdî nin adı geçen eserinden geniş çapta faydalanmıştır. 13 Onun bu tezini esas olarak ele alıp yeni birçok malzeme ilave eden Goldziher, İslami kaynakların nokta nazarını göz önüne almadan, bu mütekabil hadisleri ashâbu l-hadîs ile ashâbu rre yin mektebine mensub kimseler hukukun hür teşekkülünün önüne engel olarak çıkan yazılı emirleri ortadan kaldırmaya çalışmışlardır. 14 Yazıyla tespitin lehindeki hadislere mukabil diğer hadisleri bu mektebin mensubları 11 İbn Abdilber, Câmi ubeyâni l- ilmi ve fadlihi adlı eserini bir kısmını(l.44-47) bu hususa tahsisetmiştir. Mezkûr kitap için bkz. Brock., G. l 2 454; Suppl. L. 629 ve Kaynakça ve Kısaltmalar. 12 El-Kâdî lyâd ın el İlâ i 40a43b (s. 135-140) ve İbn Cevzî nin Telbî suiblîs i (348-350); daha fazlabilgi için bkz. Takyîdu l ilm s. 14, dipnot 4. 13 The Origine and progress of wiriting adıyla The Journal of the Asiati Society of Bengal de (XXXV (1856), 303-329) neşretmiş olduğu etüdünden maalesef mezkûr mecmuanın İstanbul da nüshası bulunmadığından doğrudan doğruya istifade mümkün olmamış, Goldziher in yaptı nakillerden faydalanılmıştır. Muh. Stud., ll. 6, 175,198. 14 Muh. Stud, ll.194-195

vazetmişlerdir. 15 Ve aṣḥâbu l-hadîsten olan Ebû Dâvûd es-sicistânî (öl. 277), 16 Sunen inden ara sıra yazılı notlardan faydalandığı için, hadislerin yazıyı tespitin yasak eden rivayetlere işaret etmemiştir. 17 el-hatîb el-bâğdâdî nin yukarıda adı geçen eserini nâṣiri, 18 Goldziher in bu görüşün bir vehim olarak adlandırmakta ve okuyucuyu bu vehimden kurtarmaya çalışmaktadır. 19 Burada meselenin mevzuun dışında kalan münakaşasına iştirak edilmeden sadece, Buhârî nin Şahîh ine tekaddüm eden devrin veya onu ortaya koyan literatürünilk safhalarını aydınlatılabilmesi için birçok benzeri arasından bazı misaller seçilerek, kendilerinden faydalanmaya çalışılacaktır. Yazı ile tespitin lehinde istiṣhad edilen birçok hadise mukabil aleyhteki rivayetlerin birkaç asır boyunca ileri sürülmesi hatta bunların bizzat hadisler yazanlar tarafından tekrarlanıp durması keyfiyeti, bize kitabetten nehy işini başka bir vechedisin göstermektedir. İşaret edilen raviler herhalde elde ettikleri bilgiyi sadece kağıtta bulundurup asla hafızalarına yerleştirmeyen kimselere karşı bu kâbil haberleri birer ihtar olarak ileri sürüyorlardı. Mesela böyle bir ihtar, el-câmi u l kebîr ve le- Câmî u s-ṣağir gibi musannaf kitap sahibi olan es-sufyân es-sevrî (öl. 161) 20 tarafından ileri sürülmüştü. 21 Hatta böyle bir endişenin sevkiyle birçok kimse hadis ezberlemek için yazıdan faydalanıyor eve tam olarak ezberlediklerine kani olduktan sonra hafızalarındakini günü birinde ihmaline sebebiyet vermemesi için yazılı metni imha ediyorlardı. 22 Yazdıklarını yok edenler arasında çok zaman yaptığına pişman olanlar, 23 ömürlerini bir kısmında yazmayı hoş görmediklerine 24 veyahut hiç yazmamış olmalarına nedamet duyanlar da bulunuyordu. 25 Ömürlerini sonlarına doğru kitaplarını yok edenler veya kendinde sonra imhînı vasiyet edenler de az değildir. 15 Muh. Stud., ll. 198. 16 Bkz. Goldziher, Zahiri iten, s. 27. 17 Muh. Stud., ll. 198, dipnot 5. Ebû Dâvûd es-sicistânî nin ara sıra yazılı notlardan istifade etmiş olması keyfiyeti Goldziher in hadis kitaplarını kaynaklarına dair hususi fikridir. İleride izah edileceği veçhile, mevzubahis kitapların bütün kaynakları yazılıdır 18 Bu kitap 1949 da Şam da Yûsuf el- aṣṣ tarafından neşrolunmuştur. Bkz. Kaynakça ve kısaltmalar. 19 Takyîdu l- ilm, Mukkadime, s. 16-17, naşirde biraz da Goldziher in Takyîdu l- ilm in kıymetin azaltılmış ve onu okuyuculara yanlış arzetmiş olmasından doğan bir gayret vardır. Hakikatte bu eseri notunda, dolaylı olarak mevzubahis eden Goldziher, daha ziyade Sprenger in malzemesinden faydalanmış görünmekte, Takyîdu l- ilm den bu hususta herhangi bir ibare nakletmemektedir (Bkz. Muh. Stud., ll. 189). 20 İbnu n-nedim, el-fihrist, s. 225. 21 Bu kâbil haberler için bkz. Takyîdu l- ilm s. 58; Sunnenu d-dârimî, l. 125. 22 Birçokmisaliiçin bkz. Takyîdu l- ilm, s. 58-60, Câmi u beyâni l- ilm, l. 66 vd. 23 Bkz. Takyîdu l- ilm, s. 60; Câmi u beyâni l- ilm, l. 75. 24 Takyîdu l- ilm, s. 60. 25 Tezkiretu l-huffâz. L. 137.

Onlar bunu, kendilerinden sonra kitaplarına birçok şey ilave edilmesi veya bazı şeylerin düşürülmesi ve nihayet yanlışlıklarını esas sahibine atfı endişesiyle yapıyorlardı. 26 Yazıyla tespite karşı mütereddit bir vaziyet takınan kimselerin yanında, kitabeti, hadisin daha çok kullanılan tabiriyle, ilmin ilk şartı addedenler vardı. Daha tâbiîn arasında yazılı olmayan ilmin ilim addedilemeyeceğini söyleyenlere rastlamak mümkündür. 27 İmam Mâlik in kendisine vedaya gelmiş olan bir dostuna, son üç tavsiyesinden biri hadisleri salâhiyetli zevattan yazmak olmuştu. 28 Hadislerin yazılmasını lehinde ortaya konabilecek birçok misalin yanında, tâbiîn zamanında ve hatta daha sonraki devirlerde yazıyı ayıplayanların bulunduğu da görmek mümkündür. Fakat onlar herhalde ehemmiyetsiz bir azınlık idiler. Onların muarızların reddelilleri arasında Kur an dan ayetler göstermek yolu da vardı. Onlar, kitabetin meşruiyetinin birçok ayette teyid edildiğini, hatta bunun bir sünnet-i ilâhiye olduğun iddiaya da imkan buluyorlardı. 29 Hadislerin yazılması karşısındaki zayıf mukavemet âdeta fantesizt bir mahiyette ta altınca asra kadar zaman zaman görüldü. Bu görüşün mensubları, kitabetin bekasını karşısına hâfızanın parlak misallerini vererek çıkıyorlar; bazen bu misallerini birçok beyitle ifade ediyorlardı. 30 Herhalde onların mukavemeti hadisin daha sahabe zamanında yazıyla tespitine mâni olmamıştır. Geçen asırda Sprenger, İslami kaynaklarını muhtelif vesilelerle bahis mevzuu etiği hadisin ilk yazılı vesikalarını araştırıp muhtelif ṣaḥîfe lerin isimlerini vebir araya toplamak imkanını buldu 31 ve daha sonra Goldziher bunlara yeni isimleri ilâve etti. 32 Sahîfe ve Cuz diye adlandırılan bu ilk hadis vesikaları, ileride göreceğimiz veçhile, ikinci ve üçüncü asırda meydana gelecek olan musannaf külliyatın gerek doğrudan doğruya ve gerekse dolayısıyla malzemelerini bir kısmını teşkil etti. 33 Sahifeleriyle 26 Takyîdu l- ilm, s. 61, Câmi u beyânu l- ilm, l. 67. 27 Sunenu -Dârimî böyle bir haberi tâbiînden Mu âviye b. Kurâ dan nakletemektedir. Men lem-yektub ilmehulem-yu adde ilmuhu ilmen. (l. 126), aynı zamanda bkz. Takyîdu l- ilm, s. 109 ve Câmi u beyâni l- ilm, l. 74. 28 Câmi u beyâni l- ilm. l. 74. 29 Takyîdu l- ilm, s. 110. 30 Bunun birçok misali için bkz. Muh. Stud., ll. 220-201 31 Journal of asiatic Societiy of Bengal XXXV (1856), s. 317 vb. 32 Muh. Stud., ll. 8-11. 33 İleride mufassal olarak üzerinde duracağımız bu mesele için burada aydınlatıcı bir misal verelim: Muslim in, Hemmâm b. Munebbih in Sahîfe sinden birçok hadis aldığını şarih en-nevevî vazıh olarak ifade etmektedir. Esasen Muslim in bu gibi kaynaklardan nakil hususunda kendine hasbir metodu vardı. Bkz. Nevevî, Şerhu Muslim. l. 34 ve Muslim, l. 16, Şerhu Muslim, ll. 259.

Meşhur olan sahabeden mervi hadislerin kontrolü ikinci ve üçüncü asırlarda bu sahabenin sahifelerinde bulunup bulunmadığı araştırılmak suretiyle yapılırdı. 34 Şahîfe siyle en çok meşhur olanlarını başında Abdullâh b. Amr gelmektedir. Hasseten onun sahifesi es-sâdikadiye adlanırdı. 35 Kaynakların bize sakladığı malumata göre, sahifeleriyle meşhur olan sahabe okur, dinleyiciler hadisleri kaydederlerdi. Bu kayıt işin için lüzumlu kağıt bulunmayınca,bazen hadisler ya nalınlar veya elvâh adı verilen muhtelif yası maddeler üzerine yazılırdı. 36 Mesela Sa îd b. Cubeyr in Abdullah b. Abbâs ın sahifesinde zapt ettikleribu şekilde idi. 37 Abdullâh b. Abbâs ın sadece hadisleri ihtiva eden kitabı değil, aynı zamanda bazı filolojik malumatı h^vi Kur an tefsir de Sahîfe diye adlandırılıyordu. 38 Sahâbenini Bazılarına isnat edilen ve hadis musannıflarını elinde birkaç asır kaynak vazifesi gören sahife ve cuz ler bir tarafa bırakılacak olursa Abdullâh b. Abbâs a nisbet edilen tefsir müstesna, kaynakların, muhtelif vesilelerle mübhem olarak haber verdiği kitaplar yığından bize kadar muayyen isimler dışında herhangibir şey intikal etmiş değildir. Mesela hadisleri yazmış olmasıbakımından Abdullâh b. Amr ı kendisine tercih ettiği söylene Ebû Hureyre nin 39 yanında Peygamber in sözlerini ihtiva eden birçok kitabın bulunduğu rivada Peygamber in sözlerini ihtiva eden birçok kitabın bulunduğu rivayet edilir. 40 el-hasen el-basrî yanında bulunan bu mahiyette birçok 34 Burada iki misal verelim. Ya kûb b Atâ babasını sahabeden rivayet etmiş olduğu bir Sahîfe yi onun esas ravilerinden başka yollarla dinlemiş olduğu hadislerle mukabele edince Sahife nin bunların hepsini ihtiva etmediğini görmüştü. (Mukkadimetu l-cerhi ve t-ta dil s. 39.)Sufyân b. Uyeyne de (öl. 198) Câbir b. Abdillâh dan ravisi Ebû Sufyân ın rivayet ettiklerini onun sahifesini muhtevasından ibaret olduğunu söylemiştir. Haddesenâ, Abdurrahmân haddesenâ Ebû Bekr b. Ebî Hayseme fi-mâ ketebe ileyye, haddesenâ Ebî haddesenâ Sufyân b. Uyeyne, kâle: Hadîsu, Ebî Sufyân an Câbir, innemâhiye sahîfetun. (Mukaddimetu l-cerih ve -ta dil s. 46) 35 İbn Kuteybe, Kitâbu l-ma ârif, s. 156-157; Takyîdu l- ilm, s: 94-95, Câmi u beyâni l- ilm, l. 72. 36 Bunun misalleri için bkz. Takyîdu l- ilm, s. 100-107. 37 Takyîdu l- ilm, s. 102. 38 Bu sahifenin mevzubahisedilen nüshası için bkz. En-Nahhâs en-nâsih, ve l-mensûh, s. 12 ve Fethu l-bârî, Vll. 332; filolojik malzeme ihitva ettiğini ileride göreceğiz. 39 Câmi u beyâni l- ilm, l. 70. 40 Age., l. 74.

Çok kitabı, meraklılarına zaman zaman arz edermiş. 41 Kaynaklarda bu kâbil umumi mahiyetteki kitap haberlerine sık sık rastlamak mümkündür. 42 Mezkûr kitapları muayyen isimler altında meydana getirenler hadis ravilerini tabakalara ayıranlarca- umumiyetle tâbiîn in orta tabakası diye adlandırılan kimseler arasında rastlanmaktadır. 43 Bu tabakanın başında zikredilen el-hasan el-basrî(öl. 110), Muâhid (öl. 103)ve İkrime (öl. 107) gibi birçoklarını birer tefsir sahibi oldukları anlaşılmaktadır. 44 Kaynaklarda zikri geçen bu tefsirlerin, dahasonraki asırların müfessirlerine, sahih rivayetlerle intikal ettiği anlaşılmaktadır. Mesela Sa lebî (öl. 427), el- Keşfve l- beyân adlı tefsirinin 45 mukaddimesinden, bu gibi kitaplar hakkında oldukça kıymetli malumat vermektedir. Onun vâzıh olarak bildirdiği senelerden anlaşıldığına göre, o tefsirini telifi esnasında, bu kâbil kitaplardan birçoğunu muhtelif rivayetler halinde gelen nüshalarına müracaat etme imkanına sahip bulunmuştur. 46 Daha sonraki müelliflerin, Tabelrî nin (öl. 310) kendisinden önceki literatürün büyük bir kısmını nakleden tefsirini rivayetlerini kaynakları olarak saydıkları eserler arasında, bu ilk devrin mahsulü birçok tefsir bulunmaktadır. 47 Bize kadar gelmemiş olmaklaberaber,sahabe vetâbiînin ilk ve ikinci tabakasına hadisleri tahrîc ederken, şârihlerin bize dolaylı olarak vermiş oldukları malumattan ve aynı tip tefsirlerin daha müteahhir olup bize kadar intikal etmiş bulunanlarından, muhtevalarını büyük bir kısmının hadislerden ibaret olduğun öğreniyoruz. Tâbiînin ikinci tabasından bugün elimizde birkaç nüshasıbulunan, el-hasen el-basrî nin, Mekke nin şeref ve fazâiline tahsis olunmuş risâlesinin 48 muhtevası da aynı mahiyettedir. Kaynakların daha ziyade kitap çokluğundan bahsettiği devir, tâbiînin müteahhir devresini teşkil eden hasetten Zuhrî yi (öl. 124) içine alan safhadır. 49 Bu safha, umumiyetle kaynaklarda hadissin tedvin 41 Takyîdu l- ilm, s. 102. 42 Mesela Câmi u beyâni l- ilm, l. 70-77. 43 Burada daha zilyade Zehebî in Tezkiretu l-huffâz ının tabakalarına tâbi olunacaktır. Onun el-muğnî fi tabakâti l-muhaddisîn adlı eseri (bkz. Weisweiler. 84) taksim bakımından farklıdır. 44 Mucâhid in tefsirini tilmizlerine imla ettirdiği, kitaplarını istinsahı için onları evine götürmeyi itiyat edindiği rivayet edilir. (Takyîdu l- ilm, s. 105). 45 Brock., G. l 2. 429; Suppl., l. 592. 46 İbnu n-nedîm, Kâtib Çelebi ve terceme-i hâllerini zikri sırasında birçok kaynak bu tefsirlerden bahseder. 47 Bkz. İrşâdu l-erîb, Xlll. 64. 48 Nüshaları için bk. Brock., G. l 2. 66, Suppl., l. 103. 49 Tezkiretu l-huffâz. l. 101 vd.

devri ve Zuhrî ilk müdeviin sayılır. 50 Hadislerin çoğalması üzerindeki âmillerden sarf-ı nazarla, bunların sahife ve cüzler halinde tespiti üzerinde, siyasî mülâhazalar veya mezhep mücadeleleri de rol oynuyordu. Mesela Şia mensubları kendi doktrinlerini takviye için vesika mahiyetinde olan yazılı kaynaklara Sünnilerden daha çok ehemmiyet veriyorlardı. 51 Bir kısmı apokrif olmakla beraber, Ebû Ca fer et-tûsî nin (öl. 403) Fihrist i, 52 bu devre ait birçok isim saklamıştır. Buna mukabil sünnî olan Zuhrîrini deemeviler tarafından hadislerin cem ine memur edildiğini biliyoruz. 53 Hadislerin Tedvini Hadisin tedvini bahis mevzuu edildiği zaman umumiyetle Zuhrî ilk müdevvin olarak gösterilir 54 ve onun devrini Emevi idaresini Umer b. Abdil azîz in hilâfetine rastlayan safhası, hadis tedvinini başlangıcı sayılır. Hadis edebiyatını, terceme-i haller münasebetiyle, hadislerin nakil kaidelerini izahında (tanhammulu l- ilm meselesinde), hulâsa muhtelif vesilelerle yazılı kaynaklara ait verdiği haberler, bu adı geçen devri böyle bir mebde olmaya müsait gösteriyor. Hadislerin sahîfe adlı birtakım yazılı vesikalara dayandığını göstermek hususunda selefi Sprenger in mesaisini devam ettir Goldziher. 55 Aksine, İslami kaynaklar tarafından gösterilen ilk tedvin çağını takriben bir asır kadar geç başlatmak ve bu devri Zuhrî den ilk musned hadis kitaplarını meydana geldiği üçüncü asır başlarına kadar indirmek istiyor. Kitabında bu tedvin işini başlangıcı ayırmış olduğu kısmı ehemmiyetli bir yer işgal eder. 56 Hadislerin tedvin devrini değiştirmek veya bir asır kadar tehir etmek iç in takip ettiği yol oldukça çetrefildir ve tezatların bizzat kitabında mevcuttur. Nedense onun, bir defa tasavvur etmiş olduğu neticeye varmak için bazı garip izahları vardır. Bunu münakaşasına girişmeden evvel kaydedelim ki, Goldziher in tezat olarak tasavvur ettiği ve dolayısıyla ortadan kaldırmaya çalıştığı iki ayrı menşe vardır. Bunlardan biri hadislerin 50 Bkz. Mesela Câmi u beyâni l- ilm, l. 73. 51 Goldziher, Muh. Stud., l. 10 ve bunun delilleri için bkz. Aynı müellifini Betirâgezur Literaturgeschichte des Schî a s. 55. 52 Brock., Suppl., l. 707. 53 El-Muvatt (eş-şeybânî rivayeti), s. 389 ve bkz. Goldziher Muh. Stdu., ll. 39. Müellif aynı zamanda Journal of asitaic Society of bengal XXV (1856),s. 322, no. 71 e işaret ediyor. 54 Câmi u beyâni l- ilm, l. 73. Fethu l-bârî, l. 147. Tedrîbu araâvî, s. 25. Tenciru l-havâlik, l. 4. Zurkânî, l. 10. 55 Muh.Stud., ll. N-11. 56 Muh. Stud., ll. 208-211.

tedvini, diğeri ise hadislerin tasnifidir. İslami kaynakların bu ikisi için ileri sürmüş oldukları tarif bariz şekilde birbirinden ayrıdır. Birincisi için evvelu men devvene l hadîs. 57 İkincisi için evvelumen sannefe l-kutub 58 tâbirini kullanırlar. Birincisiyle hadislerin kitaplarda toplanmasını, ikincisiyle. İşte kaynakların bu iki mebde için bahis mevzuu etiği tarih ayrıdır ve şüphesiz ki, tedvin tasniften evveldir. Nasılsa Goldziher bu farka dikkat etmemiş, yani tedvin ile tasnif devrini birbirinden ayırmamış ve dolayısıyla İslami kaynakların bu ikisi için farklı olarak gösterdiği iki tarih arasında bir tezadın mevcut olduğunu farzetmiş, birin ortadan kaldırmaya çalışarak, tedvine ait haberleri ve kaynaklarını zayıf addederek bu neticeye ulaşmıştır. Onun sözü geçen münakaşa ve görüşlerini olduğu gibi nakline ve sonra münakaşasına çalışacaktır; o, şöyle demektedir: Müslüman müelliflerin, hadislerin cem ine dair vermiş oldukları en eski haber, Muhammed b. el- Hasen eş Ṣeybânî vasıtasıyla Mâlik b. Enes ten ll. Umeri in Ebû, Bekr b. Amr b. Hazm a Peygamber in hadisin veya sünnetini veya Umer in ahbârına dair ne varsa topla ve bana yaz;ben ilmin silinip âlimlerin ortadan çekileceğinden korkuyorum. şeklinde verdiği yazılı emirden ibaret olan rivayettir. Bu haber çok zaman ele alınmış ve sık sık hadislerin yazılı mebdeini tespit için kendisinden faydalanılmıştır. Modern edebiyat tarihi birçok defa buna tarihî bir karakter atfetmiştir. Şüphesiz biz bununla daha ziyade II. Umer in seleflerini dine karşı lakaydilerini silmek ve İslam idaresinde yeni bir devri başlatmak gayretinden ibaret bir hamiyetin bahis mevzuu edildiğini hatırlıyoruz. Bundan başka ll. Umer in hadisleri yazdırma ve cemettirme arzusu ileberaber, bazı hadislerin bahusus Amrabint Ubeydillâh b. Ka b b. Mâlik (öl. 106) tarafından mahfuz sahifelere istinsah ettirdiğini biliyoruz. Söylenildiğine göre, Halife, İbn Şihâb ez-zuhrî ye hadislerin yazılması emrini vermiştir. (Kitâbe levâ il inde kadim otoriteleri işaret eden) Suyûtî ye göre bu mecmua, bu sahada yapılan ilk deneme olmuştur. Böylece, adı geçen Halife ye karşı hürmet ve takdirle dolu bir neslin, onun ismiyle hadis edebiyatı arasında sıkı bir münasebet kurabilmek için ne kadar gayret gösterdiğini ve aynı zamanda, onun, Peygamber in bazı sözlerini sahih şeklide muhafaza hususundaki gayretinde fukahâdan geri kalmadığına inandıklarını görüyoruz. Bunun beraber, muhtelif taraflardan tedavüle çıkarılmış haberlerin arzettiği tezatlar yüzünden hadislerin sistematik cem ini Umer b. 57 Câmi u beyâni l- ilm.l. 73, Fethu l-bârî, ı. 174; Tenvîru l-havâlik, l. 6; zukânî, l.10. 58 Râmahurmuzî, el-muhdasu l-fâsıl (Şehid Ali Ktb.), 126 b. (s. 611); Tenvîru l-havâlik, l. 7. Ayrıca, tedvin vetasnif istilahları arasındakifark için bkz. Lis3anu l- Arab. Tâcu l- arûs (d-v-n ve ş-nşf maddeleri)

Abdil azîz in teşvikine hasreden Şeybânî nin işaret etiği tarihin bu edebiyatın mebdei olduğunu kabul etmiyoruz Goldziher bu husustaki haberlerin biraz daha münakaşasını yaptıktan sonra şöyle demektedir: Fakat İslami edebiyat tarihini hadis edebiyatının mebdeine dair diğer haberleri çok daha müspet görünmektedir. Hatta bu haberler -göreceğimiz veçhile- bu edebiyatta bir müddet sonra gerçekleşmiş olan bir merhaleyi, onun daha bu 2. asırdaki gelişme aşamasını bir özelliği olarak önce alırlar.* O, bu sözüyle de İslami kaynaklarda ilk musannaf eserler için zikredilen tarihi bile bir hayli önce olması lazım gelen ilk tedvin için caiz görmeyerek, nedense aynı şey olarak farzettiği tedvin ve tasnifin mebdeini bir asır kadar sonraya almak istiyor. 59 Onun, bu tedvin ve tasnifin mebdei için İslami kaynakların zikretmiş olduğu iki ayrı devri birbirine karıştırmış olduğu ifadesinden vâzıhan anlaşılıyor. Bu yüzdendir ki, o kaynakların haberlerini mütenakız buluyor. Hakikate hiçbir kaynak, hadislerin sistematik cem ini Umer b. Abdil azîz in teşvikine hasretmiş ve hadislerin tasnifini onun devrine kadar götürmüş değildir. Kaynaklar sadece hadislerin tedvini ile onun arasında bir münasebet kurmaya çalışırlar. Emevi devletinin, hadisini kitabetine yabancı olmadığı, Zuhrî yi yazmaya zorladıkları ve bunu delilleri, bizzat Goldziher in kitabında zikredilmiştir. 60 Diğer taraftan o, aynı şey için ileri sürülen iki tarihten birincisin ortadan kaldırabilmek için Mutvatta ın ṣeybânî rivayetiyle gelen haberini zayıf buluyor, 61 diğer kaynaklarla takviye edilmemiş olduğun ifade etmek istiyor. Aynı haberi İbn Sa d Kitâbu t-tabakâti l-kebîr inde; Buhâri, Şahîh inin Kitâbu l- ilm kısmında 62 ve Kitâbu t-târîhi ssağir inde, 63 Dârimî, Sune inden 64 ve daha sonraki birçok kaynak zikretmiştir. Bununla beraber, hiçbiri Ebû Bekr b. Amr b. Hazm ı (öl. 120) Goldziher in iddiası hilafına ilk müdevvin kabul etmiş olmayıp, sadece Umer b. Abdill azîz in ona bu hususta emir verdiğini, onun da birkaç kitap meydana getirdiğini kaydederler. İlk müdevvin onun da birkaç kitap meydana getirdiğini kaydederler. 65 İlk müdevvin *Mud. Stud. ll. 38. 59 Muh. Stud., ll. 210-211. 60 Muh. Stud., ll. 38, bu haber içinbkz. El-Muvatta (ṣeybâni rivayeti), Babuiktitâbi l- ilm, s. 389. 61 Tabakât, ll. 2, 134; Vlll. 353. 62 Buhârî, l. 31, Fethu l-bârî, l. 174, Aynî,l. 536-527; Goldziher müteahhir kaynaklarda, mesela Zurkânî de bunun Buhârî tarafından da nakledildiğini görmüşse de,yerini tespit edemediğini söylemektedir. (Muh. Stud., ll. 210, Dipnot2) 63 Et-Târîhu s-sağîr, s. 105. 64 Sunenu d-dârimî, l. 68. 65 İmam Mâlik, Buhârî ve Dârimî nin rivayetlerinde, Ebû Bekrb. Umer b. Hazm ın bu emir üzerine birkaç kitap meydana getirdiği ve Umer b. Abdil azîz in, bukitaplar kendisine gönderilmeden vefat ettiği rivayeti yoktur. Mezkûr rivayet dolaylıolarak elde edilbilen bir rivayettir. (Bkz. Tenvîru l-havâlik ll. 6; Zukrânî, l. 10)

olarak daima Zuhrî gösterilir. Zuhrî nin devrinde, hadis kitaplarıyla muhaddislerle ve hayatlarıyla ilgili rivayetlerden de anlaşıldığı veçhile, hafıza artık hadis naklini tek vasıtası olmaktan çıkmış, fonksiyonu geniş ölçüde yazıya intikal etmiş bulunuyordu. Zuhrî ye hadis ihtiva eden kitaplar getirilir; kendisinden rivayet edilip edilmeyeceği sorulur ve böylece kitabın muhtevasını teşkil eden hadisler onun adına isnad silsilesine alan senedlerle rivayet edilirdi. 66 Yahut bizzat o, elinde yazılı hadis mecmualarını, tilmizlerine kendinden rivayet etmeleri maksadıyla verirdi. 67 Maamafih aynı devre ait haberler Zuhrî nin muasırlarını da birçok kitaba sahip olduğun göstermektedir. Hadisleri yazmaya Emevi halifeleri tarafından zorlandığını söyleyen Zuhrî nin 68 bilahare yazmış olduğu hadisler, Halife Velîd in öldürülmesinden sonra saray kütüphanesinden nakledilirken birkaç hayvan yükü teşkil edecek kadar çoğalmıştı. 69 bilahare yazmış olduğu hadisler, Halife Velîd in öldürülmesinden sonra saray kütüphanesinden nakledilirken birkaç hayvan yükü. 70 bilahare yazmış olduğu hadisler, Halife Velîd in öldürülmesinden sonra saray kütüphanesinden nakledilirken birkaç hayvan yükü almalarını şart koşardı. 71 Mezkûr devrin kitaplarına ait çoğaltılabilecek haberlerin şekli de en enteresan olanı, Zuhrî nin karısın kocasını etrafında daima gördüğü kitap yığınının, eve getirilecek olan diğer üç zevceden daha tahammül edilemez olduğun söylemiş olmasıdır. 72 Zuhrî ve muasırları zamanında veya hicrî asrın başında kitaplarını artık bahis mevzuu olmaya başladığı zamanlarda hadislerin bir kısmını şifahi nakil usulüyle rivayet edildiği görülüyor. Esasen hadis kitaplarını hangi devirden sonra, malzemelerini tamamen yazılı 66 Semi tu Yahy^b. Ma tîn yekûlu. Haddesenâ Ebû Hamza Hadesenâ Ubeydullâh b. Umerkâle, Kuntu erâ z-zuhrî yu tîbi lkitâbî mâ kara e velâkuri e aleyhi fe-yukâlu lehû nervî hâzâ anke? Fe-Yekûlu. Ne am(el-kif s. 318.) 67 An Abdilmelikb. Yahyâ b. Abbâd b. Abdillâh b. ez-zubeyr ene İbn Şihâb ez-zuhri defa a ilâ ba diaṣ ḥâdîse min aḥaâdisihifî tûmâr fekâle: hâzihi ahâdîsîhuzhâfe-hadisbihâ. Fe-kabile zâlikie minhu (el-kifaye, s. 319). 68 Kâle z-zuhrî: Kunnâ nekrahu l-kutube hattâ ekrahnâ aleyhi s-sultân fe-kerihnâ ennemne ahu nâs (Hilyetu l-evliyâ, lll. 363). 69 Abdurrezzḳâle: Semi tu Ma meran yekûl: Kunnâ nerâ innâ ḳadeksernâ ani z-zuhrî ḥattâ ḳutile l-velîd, fe-izâ d-defâtiru ḳad ḥumilet ala d devâbbi min hizânetihî,yekûlumin ilmi z-zuhri (Hilyetu l-evliyâ, lll. 36). 70 Su âlâtu l-âcurrî, 2 b (l.284). 71 İbn Ḳuteybe,Kitâbu l-ma ârif, s. 168. 72 Bin Hallikân, el-vefeyât, l. 644.

kaynaklardan aldığı hususunda kat i bir şey söylemek imkanından mahrum bulunuyoruz. Bununla, beraber, bize kadar gelmiş olan hadis müdevvenatından bulunan senedler zincirindeki ravilerin, ileride izah edileceği veçhile, yapılacak mukayesesinden sonra, bu devrin tayinin, takribî bir şekilde mümkün olacağını tahmin ediyoruz. Muhakkak olan bir şey varsa, o da şudur: Hadislerin menşeinden uzaklaşıldıkça ve materyal çoğaldıkça kitaplar hadislerin muhafazasının inkar kabul etmez bir vasıtası olduklarını pek gecikmeden bir zaruret halinde ortaya koymuş bulunuyorlardı. El-Hatîb el-bağdâdî, hadislerin kitaplar halindeki tedvininin tabiî gelişmesini şöyle izah etmektedir: Hadislerin yazılması işi bir müddet nahoş karşılandıktan sonra, geniş çapta tatbik sahası buldu ve hadislerin kitaplar halinde tedvinine başlanıldığı; zira rivayetler yayılmış ve isnadlar uzamış, ricâlin adları, künyeleri, nisbetleri çoğalmış ve senedlerin ifade tarzı muhtelif şekilleri almış, hulâsa insan hafızası şu saydıklarımızı zaptedebilmekten âciz kalmış, (yazılı) hadis ilmini sadece hafızaya dayanan bir bilgiden sağlam olduğu hakikati ortaya çıkmıştı 73 Hadislerin Nakli (Tahammulu l- İlm) Buhâri nin el-câmi u ș-șaḥîḥ ini kaynaklarını etüdün kolaylaştırmak maksadıyla bahis mevzuu ettiğimiz kitâbetu l- ilm meselesi kadar ve belki de daha çok mühim bir diğer mesele de, hadislerin naklini kanunlarından ibaret olan taḥammulu l- ilm meselesidir. Hadis edebiyatını bu iki meselesinden ikincisi başlangıç safhasında ehemmiyetini diğeri kadar isbat edememiş ise, de hadis veya rivayetlerin tespiti üzerindeki faaliyetler bakımından daha mühim bir yer işgal etmektedir. Kitâbetu l- ilm veyahut hadislerin yazılması meselesi üzerindeki münakaşa, Emevi Devleti nin sonralarına doğru hemen hemen ciddi olarak ehemmiyetin kaybetmiş yahut hadislerin yazıyla tespitine mühalefet pek zayıf bir gayretten ileri geçmemiş bulunmasına rağmen, ikincisi, yani taḥammulu l- ilm muhaddisler arasında daha ziyade Emevi Devleti nin hitamında üçüncü asrın 74 sonlarına kadar çok sıkı şartlara tâbi tutulmuştur. Hadislerin ve haberlerin yahut kendisine haseki ifadesiyle ilmin şahısdan şahısa, dolayısıyla nesille intikali, esas kaynaktan 73 Takyîdu l- ilm, 64. 74 Malum olduğu üzere buasır el-kutubu -sitte nin ortaya konduğu devirden ibarettir.

Uzaklaşıldıkça, gittikçe ehemmiyet kesbeden bir hâl alıyor; Peygamber den ve ashâbından devralınan hadislerin nakli etrafında, yeni şahıslar araya girdikçe, yeni yeni meseleler ortaya çıkıyordu. Çok zaman geçmeden yazını bu işe ciddi bir şekilde iştirakiyle, tamamen İslam camiasına has ve diğer muhitlerle münasebeti bulunmayan bir müessese meydana geldi. 75 Bunun esasını, bir hadisi mümkün olduğu kadar ilk kaynağından çıktığı şekilde muhafaza etmek, bir şey ilavesine, yahut herhangi bir şeyin düşmesine mâni olmak arzu ve gayreti teşkil ediyordu. Bir ravi bir hadisi diğer bir raviden naklederken, rivayeti ifade için hangi tabiri kullanacaktı ve hatayı önlemek içi en salim yol hangisi idi, hangisi caiz değildi ve rivayeti matlub olan hadis, bulunduğu yazılı kaynaktan nasıl nakledilebilecekti? İşte bu ve benzer meseleler muṣṭ alaḥ l-ḥadîs kitaplarında birbirinden farklı kıymetler ifade eden sekiz kısım halinde incelenir. 76 Teferruat bir tarafa bırakıldığı taktirde, bunlar, semâ, kırâ a icâze, munâvele, kitâbe veya mukâtebe, bir şeyhin tilmizine bir hadis veya kitabın diğer bir şahıstan kendine semâ yoluyla geldiğini ifade ile iktifası, fakat tilmizine kendisinden rivayet için izin vermemiş olması hâli (i lâm) vaṣiyye ve vicâde den ibarettirler ve kendi aralarında diğer birçok tâli kısımlar ihtiva ederler. Biz burada bunları, sadece Buhârî nin, kendinden evvelkilerden ne şekilde aldığını aydınlatmaya yetecek kadar, pek muhtasar olarak ve en basit tarifleriyle bahis mevzuu edeceğiz. Semâ Şeyhin hıfz veya kitabında bulunan hadisin tilmiz tarafından dinlenilmesidir. Burada şeyh, taḥammulu l- ilmin muteber yollarıyla, bahis mevzuu hadisin rivayeti kendisine gelmiş olan kimsedir. Ḳırâ a Tilmizin veya diğer bir şahsın bir veya birçok hadisi, kitaptan veya ezberden şeyhe okuyup; şeyhin, bunu, hıfzında bulunan ile veya elindeki nüshadan takip ederek dinlemesidir. İcâze Umumî olarak iki kısımdır: a) Rivayet sahibini muayyen bir şeyin rivayeti için izin vermesidir. Mesela: Sana, Buhârî veyahut rivayeti uhdemde bulunan kitapların rivayet hakkını verdim. demesidir. b)muayyen bir şahsa gayr-i muayyen bir şeyin icazetini vermesidir. 75 Bunun tamamıyla İslami muhtin malı oluşu fikri için bkz.goldziher, Muh. Stud., ll. 188. 76 Mesela bkz. Tedrîbu r-râvî,s. 129-149.

Mesela: Sana bütün mesmuatımın veya bütün rivayetlerimin icazet hakkını verdim. Demiş olmasıdır ki,bu da rivâli bakımdan kıymeti gittikçe azalan dokuz kısımihtiva eder. Munâvele Şeyhin tilmizine semâ ının aslını veya onun ile mukabele edilmiş bir nüshasını verip: Bu benim filandan semâ ımdır veya rivayetimdir; benden rivayet et. veya sana benden rivayet etme hakkını verdim diyerek bunları ona ya tamamen veya istinsah şartıyla vermesi veyahut tilmizin, şeyhinin asıl nüshasına veya ondan istinsah ve mukabele edilmiş bir nüshasını şeyhine arzetmesi, şeyhin de bunu dikkatlice ve teemmül ederek gözden geçirmesi, tilmizine Bu benim hadisimdir veya rivayetimdir; bunu benden rivayet et. Demesidir. Kitâbe veya Mukâtebe Şeyhin, mesuunu veya mesmuu olan hadislerin bir kısmını, huzurunda veya uzakta bulunan bir kimseye kendi yazısıyla yazması veya yazdırmasıdır. Bu da iki şekilde, ya şeyhin Sana yazdıklarımın icazetini verdim. demesi veya böyle bir şeyi kaydetmemesi şeklinde olur. Taḥammulu l- ilm kaidelerini altıncısı, tarifinden de anlaşılacağı veçhile, şeyhin tilmizine bir hadis veya kitabın semâ yoluyla kendisine geldiğini söylemiş, fakat bunu benden rivayet et. Kaydını tasrih etmemiş bulunmasıdır. Vaṣiyye Şeyhin vefatına yakın veya yolculuğa çıkacağı esnada, kitabını, herhangi bir kimse tarafından rivayetini vasiyet etmiş olmasıdır. Vicâdi Bir kimse tarafından muasır olsun veya olmasın, rivayet yoluyla kendisine gelmiş olmayan -kitabın son ravisinin el yazısıyla bulunan- hadislerin veya kitapların ele geçirilmiş olmasıdır. Muhaddisler arasında birbirinden farklı değerler bulan hadis rivayetini bu muhtelif kısımları bir dereceye kadar nevilerine delalet eden ifadeler kazanmışlardı. Bunu için hadis naklini muhtelif aksamını bahis mevzuu edene kaynaklarda, bu kısımlarla birlikte elfâẓ diye bir ıstılâhın geniş bir yer işgal ettiği görülür. Bunlar hadislerin senedlerinde bulunup, ilk ve son ravinin arasında geçen şahısların sayısına göre artıp azalan (semi nâ, ḥaddesnâ, ahberenâ, enbe enâ) ve bir de bunların müfred şekillerinden (semi tu vs.) ibaret tabirlerdir. İstimalleri çok zaman muhaddisin hususiyeti ve hadis naklindeki titizlik ve lakaydisiyle sıkı sıkıya bağlıdır.

Hadis senedlerini müşterek ifadesinden anlaşıldığına göre, ashâb, Peygamber den ḳâle tabiriyle naklediyordu. İlk tâbiînin sahabeden nakilde hangi üslûbu kullandığını vâzıh olarak bilemiyoruz. Belki pek de müşterek bir üslûba kullandığına vâzıh olarak bilemiyoruz. Belki pek de müşterek bir üslûba kullandığını vâzıh olarak bilemiyoruz. Belki pek de müşterek bir üslûba sahip değildiler. Esasen bu tâbirin hadislerin menşeine nisbetle yeni şahıslar araya girdikçe ehemmiyeti artıyordu. Oldukça eski kaynakların bize sakladığı malumata göre, hadisleri ilk defa isnat eden Zuhrî (öl. 124) idi. 77 Filhakika ona tekaddüm eden devirden bize kadar kalan birkaç risâlenin ihtiva ettiği hadis ve ahbarın isnaddan ve isnadın mezkûr elfâzdan mahrum olduğungörüyoruz. El-Ḥasen el-baṣrî ye (öl.110) ait Feḍâ ilu Mekke, 78 Abîd b. Şerriyye el Curhumî ey nisbet edilen Ahbbâru l-yemen ve eş âruhâ ve ensâbuhâ alâl l- vefâ ve l-kemâl 79 adlı risaleleri, Vehb b. Munebih in (öl. 114) ibn Hişâm (öl. 218) redaksiyonundaki Kitâbu t-tîcân fi mulûki Ḥimyer inden 80 mahfuz kısımları, Peygamber ve ashâbından menkul hadis ve haberlerin ne aradaki ravilerini zikrederler ve ne de bunlar için devamlı bir şekilde kullandıkları tâbirler vardır. Hicretin 153 üncü yılında ölen Ma mer b. Râşid in devrimize kadar itikal etmiş olan el-câmi inin ve İmam Mâlik in Muvaṭṭ a ının ihtiva ettiği hadis senedlerindeki elfâz, ilk isnad işini Zuhrî ile başladığı veyahut onun devrine rastladığı hususundaki haberleri teyid eder mahiyettedir. Zuhrî yi takip eden veya ondan sonra gelen ilk muhaddisler tabakası, hadislerde insanda işini ve raviler zincirin birbirine bağlayan elfâzı, hadisin sıhhati için şart koşuyorlardı. Hatta bu lafızları ihtiva etmeyen hadisler hiçbir ehemmiyeti haiz değildi. Şu be (öl. 160) Senedinde ahberenâ ve ḥaddesenâ tâbirleri bulunmayan hadisler abur cuburdur. derdi. 81 Umumiyetle bu lafızlarla taḥammulu l- ilmin muhtelif kısımları arasında münasebet kurulmaya çalışılır ve bunların birbirlerinden farklı kıymetlerine, adı geçen elfâzdan münasib olanı kullanılmak suretiyle işaret edilir. Bu lafızların muhtelif asırlardaki istimalleri üzerinde yapılan tarihî bir tenkit, bunların Muslim e (öl. 261) tekaddüm eden muhaddisleri arasında henüz bir seyyaliyet ifade ettiğini gösteriyor. Buhârî nin kaynaklarını tetkik ederken, bu tâbirlerin istimalinde, sonraki nesiler tarafından ona izafe edilenlerin bir kısmını tahakkuktan uzak olduğun göreceğiz. 77 Semi tu Mâliken yekûbu: evvelu men esnede l-ḥadîse,ibnşihâb(muḳaddimâtu l-cerḥi, ve t-ta dil, s. 20. 78 Brock., G. l 2, 67, Suppl., l. 103. 79 Brock., Suppl., l. 100. 80 Brock., Suppl., l. 100. 81 El-Kifâye,s. 283. Kulliḥadîsin leyse fihi ahberenâ ve ḥaddesenâ, fe-huvehallun ve baḳlun.

El-Hatîb el-bağdâdî, senedlerdeki elfâzın değer bakımından en yükseğini semî tu sonra ḥaddesenâ daha sonra enbe ena ve nebbeenâ olduğun söyler. Daha sonraki usûlcüler, buna itiraz ederler. 82 Adı geçen lafızlar, ehemmiyetsiz denebilecek ihtilaftan ve devirlerin istimalleri arasındaki değişikliklerden sarfı nazar edilecek olursa, umumiyet ile semâ ve kırâ at a delâlet ederler. 83 Bir hadisin senedinde son raviye gelen lafızlar kendilerinde herhangi bir değişiklik yapılmayacak kadar mutlak bir değer ifade ederdi. Mesela ḥaddesenâ fulân kâle haddesenî fulân şeklindeki bir senedin lafızlarını ahberenâ veya ḥaddesenî gibi küçük bir değişikliğe tâbi tutmak kat îyyen tecviz edilemezdi. Ancak bunu hadis rivayetinde manayı esas tutan kimseler hoş görürdü. 84 Umumiyetle ikinci asrın ikinci yarısında yaşayan muhaddisler hadis naklini birçok kısmına tatbik edilebilmesi bakımından ahberenâ yı tercih ediyorlardı. Buhârî nin şuyûhunun şeyhlerinden Abdullâh b. el-mubârek (öl. 181) ve Huşeym b. Beşîr (öl. 211) ve Yezîd b. Hârûn (öl. 212) bunu tercih ederdi. 85 Bazı muhaddisler bu tabirlerini hiç değiştirmezlerdi. Hata Buhârî nin şârihleri, bazen ḥaddesenâ İsḥâḳ şeklinde mübhem kalan yerlerde bu şahsın hangi İshâk olduğun tespit için müteakip lafza bakarlardı. Şayet bu lafız ḥaddesenâ ise onun İsḥâḳ b. Manşûr, ahberenâ ise, İshâk b. Râhûye olduğun anlarlardı. Zira ikincisin, hadislerinde aslaḥaddesenâ yı kullanmadığını biliryorlardı. 86 İmam Şâfu î ye (öl. 204) göre, tilmizin şeyhine okuduğu hadisler için ahberenâ, şeyhin tilmize okudukları için de ḥaddesenâ tabirin kullanmak lazımdı. 87 Bununla beraber, birçok meşhur muhaddis nazarında, 82 El-Kifaye,s. 283-284; Tedrîbu r-râvî,s. 130. 83 Bkz. Mesela Tedribu r-râvî, s. 132-133. 84 El-Kifâye, s. 292. 85 El-Kifâye,s. 284-285. 86 Fetḥu l-bârî, Vlll. 197. 87 El-Kifâye, s. 202. Meşhur muhaddislerin bu husustaki tercihleri hakkında en-nevevî bize oldukça kıymetli malumat vermekte ve Muslim i kastederek şöyle demektedir. Birin ancak şeyhinden dinlemiş ahberenâ yı şeyhe okumuş olduğu hadisler için kullanırdı. Bu Şâfi î nin ve arkadaşlarını, şarklı (Mağrib mukabili olarak kullanılır) muhaddislerin ekserinin, Muḥamed b. el-hasen el-cevherî el-mıṣrî İbn Cureyc el-evzaî, İbn Vehb ve en-nesâ î nin mezhebidir. Ehl-i hadis arasında en çok yaygın ve maruf olan budur. Şeyhe okunanlar için ḥaddesenâ ve ahberenâ tâbirini kullanmanın cevazına birçok kimse zahib olmuştur. Bu, Zuhri Mâlik Sufyân b. Uyeyne, Yaḥyâ b. Sa îd el-kaṭṭ an ın Buhârî nin, Hicâzlı ve Basralı birçok muhaddisin mezhebidir. (Şerḥu Muslim, I. 33).

Mezkur elfâzden biri diğerini yerine geçebilirdi. Sufyân b. Uyeyne nin (öl. 198) nazarında elfâzın hepsini aynı değerde bulunduğunu Buhârî rivayet eder. 88 El-Evza î (öl. 157): Senden pek çok şey yazdım, bunlar için hangi tâbiri kullanayım? diyen tilmizine şöyle cevap vermişti. Sana yalnız olarak okuduklarım için ḥaddesenî birçok kimseyle beraber bulunduğun esnada okudukların için ahberenî, seni de aralarında bulunduğun birçok kimseye okunanlar için ahberenî, tek başına sana icâzetini vermiş olduğum şeyler için haberin, tek başına sana icâzetini vermiş olduğum şeyler için haberenî sana diğer birçok kimse ile birlikte icâzetini vermiş olduklarını için ise habberenâ tâbirin kullanırsın. 89 Hadis naklini, kısaca bahis müvzuu ettiğimiz şekillerini bir kısmını oldukça erken bir devirde ele alındığı ve değerlendirildiği anlaşılıyor. Hatta kaynaklar bize samâ ve kırâ atin Alî b. Ebî Tâlib ve İbn Abbâs zamanında bilindiği; birincisin şeyhe okumak ile şeyhten dinlemeyi müsavi bulunduğu, diğerini ise, sâmilerine: Benim size okumam ile sizin bana okumanız arasında bir fark yoktur. Dediğini naklederler. 90 Tâbiînden olan bazı muhaddislerin de aynı mesele üzerinde muhtelif fikirlerini kaynaklar muhafaza etmektedirler. Ezcümle Zuhrî bu hususta müsamahakâr davranır ve huzuruna getirilen bir kitabın kendisinden dinlenmemiş veya huzurunda okunmamış olmasına rağmen, şahsından rivayet etmelerine cevaz verilmiştir. 91 Muṣṭ alaḥu l-ḥadîs kitaplarında birçok kola ayrılan bu kısımların her biri sıhhatleri bakımından birbirlerinden ayrı kıymetlere sahiptirler. Muhaddisler de kendi prensiplerine göre bir kısmını tercih, diğer bir kısmını terkederler. Umumiyetle usûl kitapları meşhur muhaddislerin, hangilerini muteber tanıdıkların kaydederler. Buhârî ve Taḥammulul- ilm Hadis naklini, tâbir-i mahsusuyla taḥammulu l- ilmin muhtelif kısımlarından hangisi Buhârî nin tercih ettiği hususunda oldukça mühim 88 Buhârî, l.22. 89 el-kifêy, s. 302. 90 Râmahurmuzî, el-muḥadisu l-fâṣıl, 76 b. (s. 428-429) ve Tedrîbu r-râvî s. 131; İbn Abbâs dan rivayet edilen için bkz. Tirmizî, ll.337. 91 El-Kifâye, s. 318.

Bir ihtilaf vardır. Bu ihtilaf erek kitabının şerhinde ve gerekse uṣûlu l-ḥadîs kitaplarının alâkalı bablarında görülür. Büyük hadis kitaplarının değerleriyle, tercih ettikleri nakil yolları arasında daima bir münasebet kurmaya çalışıldığı için, Buḫârî nin Ṣaḥīḥ indeki bazı hususiyetlerin izahında, taḥammulu l- ilmin Buḫârî için tecviz edilmeyen kısımlarını izlerini arayanlarla, bu kitabı en üstün şartların çerçevesinde mülahaza eden şârihlerin tevilleri arasında oldukça mühim bir fark vardır. Biraz ileride mümkün mertebe mufassal bir şekilde izahına çalışılacak olan bu mesele hakkında, daha evvel şunu söyleyelim kim, Buḫârî nin, taḥammulu l- ilm adı verilen hadislerin nakli işinde takip ettiği yoluna izahındaki ihtilâf, Ṣaḥīḥ inin birçok hususiyetine karşı gösterilen anlayışta da tebarüz etmektedir. Birincisinde esas neticeye varılamadığı için, birçok hususiyeti de -biraz ileride göreceğimiz veçhile- vuzuhtan mahrum kalmıştır. Hadis edebiyatının bu en çok işlenen musannafının kaynaklarının izahında, aynı devirde yaşayan şârihlerinin anlayışları arasında büyük tezadlar bulunduğunu, hatta bir şârihin, kitabın muhtelif yerlerini şerhinde, aynı meselinin mükerrer izahında bazen tenakuza düştüğünü göreceğiz. Buḫârî, Ṣaḥīḥ inin Kitâbu l- ilm adını vermiş olduğu kısmında muhtelif bablar halinde taḥammulu l- ilmin muhtelif şekillerini tespite çalışmıştır. Fakat, kitabının mezkur kısmında, bahis mevzuu meselede daha evvelki birçok muhaddisin mezhebi hakkında ehemmiyetli denecek derecede bir bilgi bulunmasına rağmen, kendi kitabında neyi tercih ettiğini vâzıh olarak öğrenmek kâbil değildir. Daha sonraki asırlarda onun taḥammulu l- ilmdeki mezhebinden bahsetmek isteyenler, Ṣaḥīḥinde vermiş olduğu materyelden vâzıh neticeler çıkaracak kadar faydalanmamışlardır. Umumiyetle musned hadisler îrâd etmesi lazım gelen kitabında, bol bol mu allaḳ haberler ileri süren Buḫârî nin, Kiâbu l- ilm diye ayırmış olduğu faslında, geniş çapta, hocası el-ḥumeydî nin Kitābu n-nevādir inden faydalandığı anlaşılmaktadır. 92 Buḫârî, kitabının mezkur yerinde taḥammulu l- ilmin en muteber vasıtası olarak kabul edilen semâ ı, yani şeyhin tilmizine okuduğu hadisleri, âdeta izahtan müstağni addedip 93 diğer babları kısmen ele 92 Onun burada ḳāle tâbirini müteakibend îrâd ettiği hadislerden başka ve ḥtecce ba ḍuhum veya ve ḥtecce ba ḍu ehli -Ḥicāz fi l-munāvele gibi, başkalarından aldığını sarih olarak gösteren ibareler de vardır. İbn Ḥacer bize bu hususta Buḫârî nin şeyhi el-ḥumeydî nin Kitābu n-nevādir inden aldığını söylemektedir (Fetḥu l-bārī, I. 137). Onun ifadesinden anlaşıldığına göre kendinden evvel Buḫârî nin, mezkur eserle olan münasebetine işaret edenler de varmış, ayrıca bkz. Fetḥu l-bārī, I. 142 93 Zira birçok muhaddis, yalnızca, bizzat şuyuhtan dinledikleri hadislere itibar ediyor, şeyhe okunanların kabul etmiyordu. Ayrıca fetḥu l-bārī

almaktadır. Ḳırâ a ve arḍ ın el-ḥasen el-aşrî, Sufyân es-sevrî ve İmam Mâlik tarafından câiz görüldüğünü rivayetle, âdeta kendisini de aynı şeye kail olduğunu ifade etmektedir. 94 Sufyân es- Sevrî nin tilmiz tarafından şeyhe okunan hadisler için ḥaddesenī tâbirini kullanmakta bir beis görmediğini, yine Sufyân ve Mâlik in nazarında, şeyhin tilmize okumasıyla tilmizin şeyhe okuması arasında bir fark bulunmadığını, 95 Sufyân b. Uyeyne indinde ḥaddesenā ve enbe enā tâbirlerini müsavi olduğunu, şeyhi Ḥumeydî den nakleder. 96 Taḥammulu l- ilmin ḳırâa ve arḍ nevinden sonra munâveleyi ele alır. Fakat Buḫârî nin ifadesinde munâvele ile mukâtebe birleşmiş gibidir: el-munāvele ve kitābu ehli'l- ilm bi l- ilm ilā l- ilm. 97 Bu babınşerhi esnasında, ibn Ḥacer şöyle söylemektedir: Musannıf semâ ve arḍ dan fâriğ olduktan sonra 98 ekseriyet nazarında nakil işinin muteber diğer nevilerine; şeyhin, tilmizine 99 kitabını: Bu benim filan kimseden, semâ ım ve bu benim tasnifimdir, benden rivayet et. Diyerek vermesi demek olan munâveleye ve şeyhin hadisini kendi eliyle yazması veya güvendiği bir kimseye yazdırması veya yazdırdıktan sona isteyene göndermesi, kendisinden rivayetine izin vermesi demek olan mukâtebeye geçmiş, böylece her ikisini bir seviyede göstermiştir. Halbuki birçok kimse munâveleyi diğerine tercih eder. 100 Daha sonraki usûl kitaplarında sekiz kısım halinde mülahaza edilen taḥammulu l- ilmin, diğer nevilerini Buḫârî nin saymamasından, bunları tecviz etmediği manasını anlayanlar olmuştur. Mesela şârih ibn Ḥacer: Musannıf, hadis naklini muhtelif kısımlarından, munâvelenin gayrı el-icāzeti lmucerrede ani l-munāvele veyahut mukâtebeyi, vicâde ve vaṣiyyeyi sıhhatlerine kâil olmuyormuş gibi zikretmemiştir. demektedir. 101 el-ḫaṭ îb el-bağdâdî, Buḫârî nin adını, hadisin icâze yoluyla rivayetini tecviz eden muhtelif tabakadan birçok büyük muhaddisle birlikte ziretmekte ise de, 102 İbn Ḥacer, Buḫârî yi icâzenin cevazına 94 Buḫârî, I. 22. 95 Buḫârî, I. 23. 96 Buḫârî, I. 21. 97 Buḫârî, I. 32. 98 İbn Ḥacer in buifadesine rağmen, Buḫârî nin semâ dan bahsetmediği ve taḥammulu l- ilm in en müreccah nev i oluşu sebebiyle zikrinden istiğna gösterdiği anlaşılmaktadır. 99 Burada tilmizi diye tesmiye edilen şahsın muhakkak şeyh ile doğrudan doğruya temasta bulunması gerekmez. Bunun, hadis talebinde bulunan herhangi bir şahıs olduğu da vakidir. Esas tâbiri ṭ ālibu l-ḥadīs tir. 100 Fethu l-bārī, l. 142. 101 Fethu l-bārī, ı. 143. 102 El-Kifāye, s. 314.

muhalif göstermekte ısrara etmektedir. 103 Fakat onun bu ısrarının, kitabın kaynaklarıyla olan münasebetlerini tetkikinin doğurduğu netice ile bağdaşmayacağını biraz ileride göreceğiz. Buḫârî nin, Ṣaḥīḥ inde mukâtebeyi zikretmemiş olmasına rağmen, bazı tâbirlerinden buna kâil olduğun neticesini çıkarmakta güçlük çekmemişlerdir. Bir hadisin senedi esnasında ketebe ileyye Muḥammed b. Beşşār (öl. 252) kaydı için Suyûṭ î: Buḫârî,şeyhlerinden, bundan başka hiçbirinden mukâtebe yoluyla rivayet etmemiştir. Fakat gerek Buḫârî ve gerek Muslim in hadislerini senedlerinde aynı yollardan çıkarmış oldukları hadisler arasında mukâtebe ile gelmiş olanlar vardır. demektedir. 104 Buḫîrî nin mezkur hadisin izah etmek mecburiyetinde kalan İbn Ḥacer, ondan aynı zamanda mukâtebeyi uzaklaştırmak istediği için: Buḫârî, Muḥammed b. Beşşâr a çok itimat etmemiş olsaydı ondan mukâtebe yoluyla rivayet etmezdi. demektedir. 105 Hulâsa olarak burada şunu kaydedebiliriz ki İbn Ḥacer, Buḫârî nin taḥammulu l- ilmin muhtelif envaından semâ, kırâ a ve ard, munâvele ve bir dereceye kadar mukâtebeyi tecviz, diğerlerini reddettiğini göstermeye çalışmaktadır. Yukarıda teferruatını bir tarafa bırakarak izahına çalıştığımız, muhaddislerin ıstılahınca taḥammulu l- ilm adı verilen, hadis naklini muhtelif nevilerini tarifinden anlaşılıyor ki, üçüncü asrın mahsulü büyük hadis masannafatına tekaddüm eden asırda, tamamıyla yazılı olan bir edebiyat ve bunu naklini kanunları bahis mevzuudur; ve taḥammulu l- ilm adıyla anılan muhtelif kaideler, esasında yazılı bir hadisin nakil yollarını muhtelif şekilleridir. Fakat hadislerin ilk nakli sırasında, bazı ṣaḥîfelerin varlığına rağmen, şifahi rivayetin de bir nakil vasıtası olması ve bir hadisin sıhhati için, onu Peygamber den kimin duyduğunun tespiti zarureti isnad müessesesini meydana getirmiştir. Kaynaklarda Hadisleri ilk isnat eden kimse Zuhrî dir (öl. 124.). şeklinde bir kayda 106 rastlandığı zaman, isnad zaruretini daha 103 Fetḥu l-bārī, l.143. 104 Tedrību r-rāvī,s. 147. Bir hadisin senedinde mukâtebe alametlerini bulunması şeyhin, veya şeyhin birkaç tabaka ötedeki şeyhlerini bu hadisi mukâtebe yoluyla almış olduklarını gösterir bir tâbirin bulunması demektir. 105 Tehzību t-tehzīb,lx. 78. 106 Muḳaddimetu l-cerḥu, ve t-ta dîl,s.20, İbn Ebî Ḥâtim in rivayetine göre, Zuhrî yi isnadın müessisi olarak ifade eden bu hüküm İmam Mâlik e aittir. Tirmizî nin de verdiği bir habere göre, ( Şerḥu t-tirmizī, XIII. 328) Zuhrî isnadsız bir hadisi sakat bir vücuda benzetirmiş, Tirmizî nin verdiği misale göre isnadsız bir hadis, tâbiînden bir kimsenin ḳāle Resūlullāh ilḫ. deyip aradaki ravileri açıklamadan nakli şeklinde olurdu.