T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLAHİYAT ANABİLİM DALI İSLAM HUKUKU BİLİM DALI XVIII. YÜZYIL OSMANLI TOPLUMUNDA NAZARİ VE

Benzer belgeler
Türkiye de İslami Finansın Tarihsel Kökenleri. Süleyman Kaya

ÖZGEÇMİŞ HARRAN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ HARRAN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İçindekiler. Giriş Konu ve Kaynaklar 13 I. Konu 15 II. Kaynaklar 19

Prof. Dr. ALİ CEM BUDAK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Usul ve İcra-İflas Hukuku Anabilim Dalı İPOTEĞİN PARAYA ÇEVRİLMESİ YOLUYLA TAKİP

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

XVIII. Yüzyıl Sonlarında Üsküdar Vakıflarının Gelir Kaynakları

BANKA ALACAKLARININ İPOTEĞİN PARAYA ÇEVRİLMESİ YOLUYLA TAKİBİ

MAL VE HİZMET BEDELLERİNİN ÖDENMESİ VE TEVSİKİ (BELGELENDİRİLMESİ)

İŞLETME İLE ORTAKLARI ARASINDAKİ PARASAL TRAFİĞİN BANKALAR ARACILIĞIYLA TEVSİKİ ZORUNLU MU?

VAKIFLAR İÇİN FİNANS KAYNAĞI OLARAK İCÂRETEYN. Doç. Dr. Süleyman Kaya

İÇİNDEKİLER BIRINCI BOLUM KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE TARIHSEL GELIŞIM

Murabaha Nedir? Murabahalı Satış Ne Demek?

Konut teslimlerinde Satıcı Müteahhit Tarafından Fazla Hesaplanan KDV nin Konut alıcısına İade Edileceği

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm

KREDÝLÝ MENKUL KIYMET ÝÞLEMLERÝ ÇERÇEVE SÖZLEÞMESÝ

Dr. Hediye BAHAR SAYIN. Pay Sahibi Haklarının Korunması Kapsamında Anonim Şirket Yönetim Kurulu Kararlarının Butlanı

Ticaret Tabi Maddeler ve Bu Maddelerin

Prof. Dr. ALİ CEM BUDAK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Usul ve İcra-İflas Hukuku Anabilim Dalı İPOTEĞİN PARAYA ÇEVRİLMESİ YOLUYLA TAKİP

BORÇLAR HUKUKU KISA ÖZET HUK110U

Duyuru No: 2015/67 İstanbul, 11/09/2015

Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Yayın No. 756 İSAM Yayınları 202 İlmî Araştırmalar Dizisi 90 Her hakkı mahfuzdur.

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

Amme Alacaklarının Takibinde Yeni Sorumluluk Esaslarının Geriye Yürümesine Anayasa Mahkemesi Engeli

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

Muharrem İLDİR Boğaziçi Bağımsız Denetim ve YMM A.Ş Vergi Bölüm Başkanı E.Vergi Dairesi Müdürü

MALA YÖNELİK SALDIRILAR

TOKAT IN YETİŞTİRDİĞİ İLİM VE FİKİR ÖNDERLERİNDEN ŞEYHÜLİSLAM MOLLA HÜSREV. (Panel Tanıtımı)

MALÎ SEKTÖRE OLAN BORÇLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI VE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN

SİRKÜLER İstanbul, Sayı: 2015/149 Ref: 4/149

FOCUS DENETİM VE Y.M.M. LTD. ŞTİ Maltepe MAH. Edirne çırpıcı yolu 5-4 Vatan rezidans a BLOK kat:5 DAİRE:10 TECİL FAİZİNDE DEĞİŞİKLİK

Sirküler Rapor Mevzuat /153-1 TAHSİLAT GENEL TEBLİĞİ (SERİ: B SIRA NO: 8) YAYIMLANDI

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

14. BÖLÜMÜN DİPNOTLARI

Ebû Dâvûd un Sünen i (Kaynakları ve Tasnif Metodu) Mehmet Dinçoğlu

Yrd. Doç. Dr. Abdullah DURMUŞ

Sayı : 38/1997. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi aşağıdaki Yasayı yapar:

T.C. GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI BÜYÜK MÜKELLEFLER VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI. (Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)

Yrd. Doç. Dr. Abdullah DURMUŞ

Mali Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik

KAMU İHALE KURUMU 2013 YILI SAYIŞTAY DENETİM RAPORU

SERİ : B SIRA NO : 7 TAHSİLAT GENEL TEBLİĞİ

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

KATILIM BANKALARI Tespitler, Tenkitler, Teklifler

KONU : Tahsilat Genel Tebliği (Seri: B Sıra No: 8) yayımlandı.

S İ R K Ü L E R : / 2 8

SİRKÜLER İstanbul, Sayı: 2016/155 Ref: 4/155. Konu: İŞLETME KAYITLARININ (KASA, ORTAKLAR CARİ, STOKLAR VE SABİT KIYMETLER) DÜZELTİLMESİ

DEĞER YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK A.Ş.

Ekler: Nakit Kredi Taahhütnamesi Sözleşme Öncesi Bilgi Formu (4 sayfa) Nakit Kredi Uygulama Esasları Hakkında Prosedür

SATIŞ SÖZLEŞMESİ MADDE 1- TARAFLAR: 1.2. Ltd. Şti. Ümraniye İstanbul

ZEKÂT VE FİTRE NİN TOPLAMA VE DAĞITIMI

Tarih: Sayı: 2012/86. Konu:

YDA İNŞAAT SANAYİ TİCARET A.Ş. 2. TERTİP TAHVİL İHRACINA İLİŞKİN HÜKÜM VE ŞARTLAR

Yrd. Doç. Dr. Güler GÜMÜŞSOY KARAKURT ESER SÖZLEŞMESİNDE YÜKLENİCİNİN BORCA AYKIRILIĞININ ÖNCEDEN BELLİ OLMASI

İlgili Kanun / Madde 506 S.SSK. /80

Arkan&Ergin Uluslararası Denetim Ve Y.M.M. A.Ş.

ZEKÂT VE FİTRENİN TOPLANMASI VE DAĞITIMI

GENEL MUHASEBE. KVYK-Mali Borçlar. Yrd. Doç. Dr. Serap DURUKAN KÖSE Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi

Kiralananın Devri ve Sınırlı Ayni Hakka Konu Olması

87 Seri No.lu Gider Vergileri Genel Tebliği Yayımlandı DUYURU NO:2010/48

KASA HESABI. Alacak + - B A

YÖNETMELİK. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç ve Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

GİRENLERİN SGK DAN SAĞLIK YARDIMI ALIP ALAMAYACAKLARININ AÇIKLANMASI

Faiz Parasıyla Yapılan Evde Namazın Hükmü

Ek-1 T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI

SUN BAĞIMSIZ DIŞ DENETİM YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK A.Ş.

VADELİ ÇEKLER REESKONTA TABİ TUTULABİLECEKTİR

Yeminli Mali Müşavirlik Bağımsız Denetim ve Danışmanlık

VAKIF PORTFÖY EUROBOND (AMERİKAN DOLARI) BORÇLANMA ARAÇLARI FONU (Eski adıyla Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O. B Tipi Tahvil Bono (Eurobond) Fonu )

Doç. Dr. İRFAN BARLASS KAMU ALACAKLARININ HACİZ YOLUYLA TAKİBİ

VERGİ BORÇLARININ 18 EŞİT TAKSİTTE ÖDENMESİ İMKANI GETİRİLMİŞTİR.

KATMA DEĞER VERGİSİ KISMİ TEVKİFAT UYGULAMASINDA KDV İNDİRİMİ VE KARŞILAŞILAN SORUNLAR

1. BASİT FAİZ. Finansal Matematik

T.C. ZİRAAT BANKASI A.Ş. KORUMA AMAÇLI ŞEMSİYE FONU NA BAĞLI B TİPİ %100 ANAPARA KORUMA AMAÇLI ALTINCI ALT FONU

EK-1 YABANCI PARA NET GENEL POZİSYON / ÖZKAYNAK STANDART ORANI BİLDİRİM CETVELİ

T.C. ZİRAAT BANKASI A.Ş. B TİPİ ŞEMSİYE FONU'NA BAĞLI ALTIN ALT FONU (3. ALT FON) 1 OCAK - 31 ARALIK 2013 HESAP DÖNEMİNE AİT PORTFÖY DAĞILIM RAPORU

A MUHASEBE KPSS-AB-PS/ İşletmede satılan ticari mallar maliyeti tutarı kaç YTL dir? SORULARI AŞAĞIDAKİ BİLGİLERE GÖRE CEVAPLAYINIZ.

ÖZEL DURUM AÇIKLAMA FORMU

İÇİNDEKİLER ÖN SÖZ... XVII BİRİNCİ BÖLÜM MUHASEBE

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I

İlgili Kanun / Madde 2821 S. SK/45

VERGİ SİRKÜLERİ NO : 2008/29 TARİH : 30/10/2008

İçindekiler. Önsöz III BİRİNCİ KISIM. Genel Hükümler BİRİNCİ BÖLÜM. Borç İlişkisinin Kaynakları BİRİNCİ AYIRIM. Sözleşmeden Doğan Borç İlişkileri

Bono Poliçe Çeklerdir.

Sirküler, 2013/15. Sayın MeslektaĢımız; KONU: Vadeli Çekler de reeskonta tabi tutulabilir.

VARLIK BARIŞI TUTARININ ÖDENMEMESİNİN SONUÇLARI VE UYGULAMADA BİLİNMESİ GEREKLİ PÜF NOKTALAR. Dr. Mustafa ALPASLAN

ALACAKLILARA ZARAR VERME KASTIYLA YAPILAN TASARRUFLARIN İPTALİ


T.C. GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

Pazartesi İzmir Basın Gündemi

ON SORUDA KONKORDATO

Elektrik Tedarik Sözleşmeleri -Özellikle İkili Anlaşma-

3. BİR FİNANSMAN YÖNTEMİ OLARAK KONUT FİNANSMANI KAVRAMI

T.C. ZİRAAT BANKASI A.Ş. B TİPİ ŞEMSİYE FONU'NA BAĞLI ENFLASYONA ENDEKSLİ VARLIKLARA YATIRIM YAPAN TAHVİL VE BONO ALT FONU (4.

AKTİF YATIRIM BANKASI A.Ş. (1) NO LU VARLIK FİNANSMANI FONU İÇTÜZÜĞÜ

SİRKÜLER İstanbul,

1. Tüketici kredileri ve tüketicilerin korunması Tüketici kredisi sözleşmesinin tarafları ve konusu Kredi sözleşmelerinin yazılı biçimde

İSLÂM ARAŞTIRMALARI DERGİSİ TÜRKÇE MAKALELER İÇİN REFERANS KURALLARI

Prof. Dr. TURAN YILDIRIM. Yrd. Doç. Dr. H. EYÜP ÖZDEMİR. Doç. Dr. MELİKŞAH YASİN İDARE HUKUKU II

Türk Borçlar Hukukunda Müteselsil Kefalet Sözleşmesi

SOSYAL GÜVENLİK KURUMU PRİM VE İDARİ PARA CEZASI BORÇLARININ HAKEDİŞLERDEN MAHSUBU, ÖDENMESİ VE İLİŞİKSİZLİK BELGESİNİN ARANMASI HAKKINDA YÖNETMELİK

Transkript:

T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLAHİYAT ANABİLİM DALI İSLAM HUKUKU BİLİM DALI XVIII. YÜZYIL OSMANLI TOPLUMUNDA NAZARİ VE TATBİKİ OLARAK KARZ İŞLEMLERİ Doktora Çalışması SÜLEYMAN KAYA Danışman: Prof. Dr. CELÂL YENİÇERİ İstanbul, 2007

İÇİNDEKİLER KISALTMALAR ÖNSÖZ GİRİŞ KONUNUN GENEL TANITIMI VE KAYNAKLARI A- KARZA GENEL BAKIŞ 1 B- KONUNUN ANAHATLARI VE SINIRLANDIRILIŞI 4 C- KONUYLA İLGİLİ KAYNAKLARIN TANITIMI 6 D- FAİZ YASAĞI VE HİLE-İ ŞER İYYE 9 BİRİNCİ BÖLÜM MUAMELE-İ ŞER İYYE I- MUAMELE-İ ŞER İYYENİN TANIM, MAHİYET VE HÜKMÜ 14 A- TANIM VE MAHİYETİ 14 B- MUAMELE-İ ŞER İYYENİN HÜKMÜ 16 II- MUAMELE-İ ŞER İYYENİN YAPILIŞ ŞEKİLLERİ 20 A- KARZ VERİLİRKEN YAPILAN MUAMELE-İ ŞER İYYE 20 B- DAHA ÖNCE ZİMMETTE SABİT OLAN BORCUN VADESİNİ UZATMAK İÇİN YAPILAN MUAMELE-İ ŞER İYYE 24 C- MUAMELE-İ ŞER İYYE KABUL EDİLMEYEN DURUMLAR 26 III- MUAMELE-İ ŞER İYYENİN KURULUŞU 27 A- MUAMELE-İ ŞER İYYEDE TARAFLAR 28 1- Mukrizin Temsil Edilmesi 28 2- Müstakrizin Temsil Edilmesi 29 3- İki Tarafı Aynı Kişinin Temsil Etmesi 30 B- MUAMELE-İ ŞER İYYENİN ÜZERİNE BİNA EDİLDİĞİ BORÇ 31 C- MUAMELE-İ ŞER İYYEDE MEBİ 33 IV- MUAMELE-İ ŞER İYYENİN HUKUKÎ SONUÇLARI 36 A- RİBH, MURABAHA, NEMA, GÜZEŞTE 36 II

B- FESİH HAKKI VE RİBH 42 C- MÜREKKEP RİBH 45 D- ORTAKLIKTA ALINAN KARZIN RİBHİ 47 E- HAK VE BORÇLARIN HALEFLERE İNTİKALİ 48 V- MUAMELE-İ ŞER İYYENİN SONA ERMESİ 49 A- ÎFA 49 B- SULH VE İBRA 51 C- REHİNİN HELÂK OLMASI 52 D- MÜRÛR-İ ZAMAN 52 VI- MUAMELE-İ ŞER İYYE DAVALARI 53 A- RİBH ORANI 53 B- VERİMLİLİK VE YAYGINLIK 63 C- MUAMELE-İ ŞER İYYEDE SÜRE, TECİL VE TAKSİTLENDİRME 68 1- Süre 68 2- Tecil ve Taksitlendirme 69 D- İSPAT YÜKÜMLÜLÜĞÜ VE DELİLERİN TEARUZU 75 E- TEMİNAT 77 İKİNCİ BÖLÜM BEY Bİ L-VEFA VE BEY Bİ L-İSTİĞLÂL AKİTLERİ I- BEY Bİ L-VEFA VE BEY Bİ L-İSTİĞLÂL AKİTLERİNİN TANIM VE MAHİYETLERİ 80 A- BEY Bİ L-VEFA AKDİNİN TANIM VE MAHİYETİ 80 B- BEY Bİ L-İSTİĞLÂL AKDİNİN TANIM VE MAHİYETİ 86 II- BEY Bİ L-VEFA VE BEY Bİ L-İSTİĞLÂLİN AKDEDİLİŞ ŞEKİLLERİ 88 A- BEY Bİ L-VEFA VE BEY Bİ L-İSTİĞLÂLİN FETVA KİTAPLARINDA YER ALAN AKDEDİLİŞ ŞEKİLLERİ 88 B- BEY Bİ L-VEFA VE BEY Bİ L-İSTİĞLÂLİN ŞER İYYE SİCİLLERİNDE GEÇEN AKDEDİLİŞ ŞEKİLLERİ 90 1- Bey bi l-vefa 90 III

2- Bey bi l-istiğlâl 94 III- BEY Bİ L-VEFA VE BEY Bİ L-İSTİĞLÂL AKİTLERİNİN KURULUŞU 95 A- İCAP VE KABUL 95 1- Bey bi l-vefa Belgelerinde İcap ve Kabul 96 2- Bey bi l-istiğlâl Belgelerinde İcap ve Kabul 96 B- MEBİ İN TESLİM VE KABZ EDİLMESİ 97 1- Teslim ve Kabzın Bulunmamasının Hukukî Neticeleri 98 2- Teslim ve Kabzın Gerçekleşme Şartları ve Teslim ve Tahliye Konusunda Hile 100 a- Teslim ve Kabzın Gerçekleşme Şartları 100 b- Teslim ve Tahliye Konusunda Hile 101 C- TARAFLAR 101 1- Bey bi l-vefa Akitlerinde Taraflar 102 2- Bey bi l-istiğlâl Akitlerinde Taraflar 102 D- AKDİN MEVZUU 103 1- Şayi Hissenin Vefâen Satımı 104 2- Menkul Malların Vefâen Satımı 107 IV- BEY Bİ L-VEFA VE BEY Bİ L-İSTİĞLÂLİN HUKUKİ SONUÇLARI 111 A- MÜLKİYET HAKKI 111 B- TARAFLARIN TASARRUF HAKKI 114 C- MÜŞTERİNİN MEBİ DEN FAYDALANMA HAKKI 117 1- Bağ ve Bahçenin Mahsulünü Alma 117 2- Mebi in Kiraya Verilmesi 120 a- Mebi in Satıcıya Kiraya Verilmesi 120 b- Mebi in Üçüncü Bir Şahsa Kiraya Verilmesi 123 3- Mebi in Kullanılması 124 D- FESİH VE TALEP HAKKI 126 E- HAPİS HAKKI 128 F- ÖNCELİK HAKKI 130 G- MEBİ İN SATILMASI SURETİYLE ALACAĞIN TAHSİLİ 133 IV

H- HAK VE BORÇLARIN HALEFLERE İNTİKALİ 138 İ- TAZMİN SORUMLULUĞU 140 V- AKDİN SONA ERMESİ 142 A- ÎFA 143 B- MEBİ İN SATILMASI SURETİYLE AKDİN SONA ERMESİ 144 C- SULH VE İBRA VE MEBİ İN HELAK OLMASI 147 1- Sulh ve İbra 147 2- Mebi in Helak Olması 150 VI- BEY Bİ L-VEFA VE BEY Bİ L-İSTİĞLÂL DAVALARI 150 A- KÂR ORANI VE YAYGINLIK 150 B- AKİTLERDE SÜRE 155 1- Bey bi l-vefa Akitlerinde Süre 155 2- Bey bi l-istiğlâl Akitlerinde Süre 156 C- TECİL VE TAKSİTLENDİRME 158 D- İSPAT YÜKÜMLÜLÜĞÜ VE DELİLLERİN TEARUZU 159 VII- FERÂĞ Bİ L-VEFA VE FERÂĞ Bİ L-İSTİĞLÂL AKİTLERİ 162 A- VAKIF MÜTEVELLİSİ VEYA SAHİB-İ ARZIN İZİN VERMESİ 163 B- ŞAYİ HİSSENİN VEFÂEN FERÂĞI 164 C- HAK VE BORÇLARIN HALEFLERE İNTİKALİ 165 D- MEFRÛĞ BİHİN HELAK OLMASI 166 E- MÜRÛR-İ ZAMAN 166 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KARZ VEREN VE ALAN KURUM VE ŞAHISLAR I- GİRİŞ 168 II- KARZ VEREN KURUM VE ŞAHISLAR 169 A- VAKIFLAR 171 1- Para Vakıfları 171 2- Yeniçeri Ortaları 174 3- Esnaf Vakıfları 175 V

4- Avârız Vakıfları 177 B- SARRAFLAR 178 C- YENİÇERİ OCAĞI BEZİRGÂNLIĞI 184 D- DEVLET 186 E- ASKERÎ ZÜMRE 189 F- ESNAF VE TÜCCAR 191 G- YETİM MALI İŞLETEN VASİ 193 H-MURABAHACI VE MUAMELECİ 195 İ- A YÂN 197 K- AĞA, BEY, BEŞE, ÇELEBİ, EFENDİ, MOLLA UNVANI OLANLAR 198 III. KARZ ALAN KURUM VE ŞAHISLAR 201 A- VAKIFLAR 202 B- SARRAFLAR 204 C- YENİÇERİ OCAĞI BEZİRGÂNLIĞI 206 D- DEVLET 208 E- ASKERÎ ZÜMRE 209 F- ESNAF VE TÜCCAR 212 G- YETİM VE KADINLAR 214 H- BİR YERLEŞİM BİRİMİ HALKI 215 İ- GAYRİMÜSLİM DİN ADAMLARI VE GAYRİMÜSLİMLERE AİT DİNİ KURUMLAR 216 SONUÇ 217 KAYNAKÇA 222 EKLER 232 VI

KISALTMALAR age : adı geçen eser b. : bin (oğlu) BOA : Başbakanlık Osmanlı Arşivi c. : cilt çev. : çeviren D.BŞM : Bab-ı Defteri Baş Muhasebe der. : derleyen DİA : Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi ed. : editör Ef. : Efendi h. : hicrî HAT : Hatt-ı Hümayun tasnifi haz. : hazırlayan kg. : kilogram MAD : Maliyeden müdevver defterler tasnifi müst. : müstensih nak. : nakleden no. : numara s. : sayfa sy. : sayı ter. : tertib eden thk. : tahkik eden ty. : tarih yok TTK : Türk Tarih Kurumu ü. : üniversite v. : vefat tarihi vb. : ve benzeri vd. : ve devamı vr. : varak vs. : ve saire yay. : yayınlayan yay. haz. : yayına hazırlayan yy. : yer yok VII

ÖNSÖZ İktisat Tarihi bölümünde yaptığımız yüksek lisans çalışması XVIII. Yüzyıl Osmanlı Toplumunda Kredi başlığını taşıyordu. Bu çalışmada konu iktisadi ve tarihi boyutlarıyla ele alınmıştı. Konunun hukukî yönüne dair ana hatlarıyla bilgi verilip birçok noktada sadece sorular sorulabilmişti. İslam Hukuku bölümünde yapılan çalışma ise hem bu sorulara cevap verme hem de konuyu hukukî açıdan bütün yönleriyle ele alma gayretinin ürünüdür. Çeşitli çalışmalarda faiz, kredi, borç ilişkilerine dair Osmanlı uygulaması üzerine farklı yorumlar yapılmasına rağmen konunun hukukî yönünü birinci el kaynaklardan hareketle ayrıntılarıyla ele alan bir çalışmanın yapılmamış olması bir eksiklik olarak dikkat çeker. Konunun, adeta tarih, iktisat ve hukukun kesiştiği bir noktada yer alması hasebiyle bir yandan bu ilim dallarının her birine dair belli düzeyde formasyon gerektirmesi bir yandan farklı hususiyetleri olan kaynakların kullanımını zorunlu kılması böyle bir çalışmayı geciktiren sebepler olarak düşünülebilir. Çalışmada ulemanın gerek kadı olarak mahkemede hüküm verirken takip ettiği usûle dair ipuçları da tespite çalışıldı. Bu noktadaki tespitler, gerek müftü olarak fetva verirken benzer çalışmalarla desteklenirse 18. yüzyılda kaza ve fetva usûlüne bir diğer ifadeyle 18. yüzyılda ulemanın ortaya çıkan meseleleri çözme noktasında takip ettiği usûle dair sağlıklı bilgilere ulaşmak mümkün olur. Bu çalışmayı başından itibaren takip ederek değerli katkılarını esirgemeyen başta danışman hocam Prof. Dr. Celâl Yeniçeri olmak üzere Prof. Dr. Mehmet Erdoğan ve Prof. Dr. Mustafa Fayda ya teşekkürü bir borç bilirim. Yine tez jürisinde bulunup ufuk açıcı öneriler sunan Yrd. Doç. Dr. Abdüsselam Arı ve Doç. Dr. Murteza Bedir e teşekkürlerimi ifade etmek isterim. VIII

Son olarak iktisat tarihiyle ilgilenmeye başladığım günden itibaren bu sahada bana yol gösteren, teşvikleriyle azmimi arttıran hocalarım Prof. Dr. Ahmet Tabakoğlu, Prof. Dr. Sabri Orman ve Doç. Dr. Erol Özvar a şükranlarımı sunarım. Süleyman Kaya Pendik,2007 IX

GİRİŞ KONUNUN GENEL TANITIMI VE KAYNAKLARI A- KARZA GENEL BAKIŞ Hanefilere göre karz, misli geri verilmek üzere misliyattan olan bir malın bir kimseye verilmesi üzerine varid olan akit 1, şeklinde tanımlanabilir. İslam daki faiz yasağı dolayısıyla ödünç verilen misli malın herhangi bir fazlalıkla geri alınması mümkün değildir. Ayet ve hadislerde hiçbir menfaat beklemeksizin ödünç verme son derece teşvik edildiğinden müslümanlar arasında karz-ı hasen uygulana gelmiştir. Ancak İslam toplumlarında çeşitli nedenlerden ötürü zamanla faize karşı hile-i şer iyyelerin ortaya çıktığı görülür. Muamele-i şer iyye, bey bi l-vefa, bey bi l-istiğlâl ve benzeri usûller 18. yüzyıl Osmanlı belgelerinde en sık karşılaşılan hile-i şer iyyeler olarak zikredilebilir. 18. yüzyıl şer iyye sicilleri ve ahkâm defterleri incelendiğinde birçok karz davasıyla karşılaşılır. Bunların içinde bey bi l-vefa ve bey bi l-istiğlâl olanlar ayırt edilebilmektedir. Zira belli bir malın karşı tarafa vefâen/geri alma şartıyla satılıp daha sonra geri alınmasından bahsedilmektedir. 1 Gözübenli, İslam Borçlar Hukukunda Karz Akdi, s. 11. 1

Çoğunluğu teşkil eden diğer karz ilişkilerinden yaklaşık ¼ ünün muamele-i şer iyye olduğu tespit edilmekle birlikte geri kalan kısmının hangi işlem olduğu tespit edilememiştir. Bazı belgelerde sadece belli bir borcun karzdan kaynaklandığı ifade edilmesi hasebiyle ilk bakışta işlemin karz-ı hasen olabileceği düşünülmektedir. Hâlbuki bu işlemlerde sarraf, para vakfı, yetim malı işleten vasilerin de borç veren konumunda oldukları görülmektedir. Yetim malının karz-ı hasen verilmesi mümkün olmadığı gibi vakıfların muhasebelerine bakıldığında da karz-ı hasene hiç rastlanmamaktadır. Para kazanmak için borç veren sarrafların da karz-ı hasen vermeyecekleri düşünülebilir. Buradan hareketle bu işlemlerin, en azından bir kısmında ribhin/kârın borç miktarına eklenerek zikredildiği söylenebilir. Nitekim bazı belgelerde ribhin/kârın ayrıca zikredilmeyip karzdan olan alacağa ilave edilerek zikredildiği anlaşılmaktadır 2. Bu durumda herhangi bir davada yer alan karz işleminin karz-ı hasen olduğunu söyleyebilmek için ayrıca bir karineye ihtiyaç duyulmaktadır. İncelenen belgelerde böyle bir karine tespit edilemediğinden her hangi bir işlemin karz-ı hasen olduğuna dair kesin bir sonuca ulaşılamadı 3. Zaten karz-ı hasenin daha ziyade yakın akrabalar, samimi dostlar arasında cereyan edeceği düşünüldüğünde daha az mahkeme konusu olacağı hatıra gelir. Ancak bu durum karz-ı hasenin yaygın olarak kullanılmadığı anlamına gelmez. Nitekim bu dönemde İsveç in İstanbul elçiliğinde görevli D Ohsson un ifadelerinden yardımlaşmanın, karz-ı hasenin yaygın olduğu anlaşılıyor 4. Lakin tatbikata dair örnek tespit edilemediği için karz-ı hasen ayrı bir bölüm olarak ele alınmadı. Muamele-i şer iyye bölümünde sadece muamele-i şer iyye olduğu tespit edilen belgeler, bey bi l-vefa ve bey bi l-istiğlâl bölümünde de bey bi l-vefa ve bey bi l-istiğlâl olduğu tespit edilen belgeler kullanıldı. Son bölümde ise yani karz alan ve 2 3 4 Kısmet-i Askeriye 626, 12b-1; Rumeli Kazaskerliği 312, 92a-3. Sadece Osmanlı Arşivi nde yer alan bir belgede yeniçeri ocağının 26. cemaatinin vakıf paralarına dair muhasebe kaydından bu vakfın bazı kimselere karz-ı hasen verdiği tespit edildi (D.BŞM.ZMT. 13900). D Ohsson, 18. Yüzyıl Türkiyesi, s. 186. 2

verenlere dair bilgi verilirken karz olduğu tespit edilen tüm belgelere yer verildi. Bey bi l-vefa ve bey bi l-istiğlâl akitlerinin, mer i hukukta ve İslam hukukunu mer i hukukun tasnifiyle ele alan eserlerde eşya hukuku bölümünde ele alınıyor olması hasebiyle karz işlemi olarak takdim edilmesi eleştiri konusu yapılabilir. Ancak 18. yüzyıl Osmanlı toplumu söz konusu olduğunda bu akitlerin haram olan faize düşmemek için yapılan bir hile-i şer iyye olduğunun görülmesi; borcun kaynağı zikredilen bey bi l-vefa ve bey bi l-istiğlâl belgelerinde tıpkı muamele-i şer iyye örneklerinde olduğu gibi kaynağın büyük bir çoğunlukla karz olması; muhasebe kayıtları incelenen Üsküdar vakıflarının nakit paralarını muamele-i şer iyyenin yanı sıra önemli ölçüde bey bi l-istiğlâl ile işletmeleri bu işlemlerin karz üst başlığı altında toplanabileceği kanaatini doğurdu. Hatta Üsküdar vakıflarının muhasebelerinde gelirler icarât ve murabahât diye ikiye ayrılarak menzil, han gibi gayrimenkullerden elde edilen kira gelirleri icarât kısmına yazılıp muamele-i şer iyye ve bey bi l-istiğlâlden elde edilen gelirler ise murabahât kısmına yazılmıştır. Arşiv belgelerinde önemli miktarda kaynağı belli olmayan borç ilişkileri de mevcuttur. Bazı araştırmacılar tarafından bu tür borç ilişkilerinin karzdan kaynaklandığı belirtilmekle birlikte, bunların bir kısmının karzdan kaynaklanmamış olabileceğinden hareketle karzdan kaynaklandığına dair herhangi bir karine tespit edilemeyen borç ilişkileri çalışmada yer almayacaktır. Bu çerçevede borcun muamele-i şer iyye, bey bi l-vefa, bey bi l-istiğlâl usûlleriyle alınmış olması, paranın istikraz ya da istidane edilmiş olması, borç konusu olan paranın alacaklı tarafından borçluya verildiği veya teslim edildiğinin ya da borçlu tarafından alacaklıdan alındığının beyan edilmesi, borca karşılık ribh alınması, taraflardan birinin sarraf, murabahacı, muameleci veya para vakfı olması gibi durumlar bir borç ilişkisini karz olarak kabul etmede kullanılan karineler olarak sayılabilir. 3

B- KONUNUN ANAHATLARI VE SINIRLANDIRILIŞI Tarihi daha iyi anlayabilmek için hemen her sahada dönemlendirmeye gidildiği görülür. Dönemlendirme yapılırken bazen belli dönemler yüceltilirken belli dönemler yerilir. Bu durum, özellikle yerilen dönemlerin ihmal edilmesine, sağlıklı anlaşılmamasına, o dönemde olan müspet şeylerin görülmemesine sebep olabilir. Genel olarak Osmanlı tarihi söz konusu olduğunda 18. yüzyılın üvey evlat muamelesi görmesinin, yükselme-duraklama-gerileme-çöküş şeklindeki dönemlendirmenin sonucu olarak ortaya çıktığı anlaşılır. 20. yüzyılda yazılan fıkıh tarihi eserlerinin önemli bir kısmında yapılan dönemlendirmeye göre 1258 Moğol istilasından Mecelleye kadar olan dönem gerileme dönemidir. Muhtemelen Arap milliyetçiliği ve oryantalizmin 5 etkisiyle ortaya çıkan bu tasnife göre bu dönem geçmişin tekrarından ibaret olup bu dönemde ortaya çıkan yeni meselelere çözüm üretilmemiş, fıkhın hayatla olan bağları kopmuş, fıkhî birikime herhangi bir katkı yapılmamıştır. Bu bakış açısının iki önemli sonucu olduğu söylenebilir: Birincisi, geçmişin tekrarından ibaret kabul edildiği için bu dönemde yazılan eserlerin ihmal edildiği, yeterince incelenmediği, üzerlerine pek çalışma yapılmadığı görülür. İkincisi İslam Hukuku ve Hukuk Tarihi bölümlerinde yapılan bazı çalışmalarda İmam Muhammed den Ebussuûd Efendi ye, Serahsî den Çatalcalı Ali Efendi ye, Kâsâni den Ö. Nasuhi Bilmen e kadar yaklaşık on asırlık zaman dilimine ait eserlere atıf yapılarak konunun farklı yönleri farklı zamanlarda yazılmış eserlerden hareketle ele alınmıştır. Adeta 10 asırlık fıkıh külliyatı yekpare kabul edilerek tarihi sürecin yok sayıldığı söylenebilir. Dolayısıyla bu minval üzere yapılan çalışmalarda fıkhın uygulanması sürecinde ortaya çıkan meseleler ve bu meselelere ulemanın ürettiği çözümlerin yeterince ele alınamadığı müşahede edilir. Hâlbuki ortaya çıkan 5 Oryantalizmin etkisi konusunda bak. Kafadar, Dünya Tarihçiliğinde Yeni Gelişmeler ve Osmanlı Tarihçiliği, s. 51, 52. 4

meseleler ve bunlara dair gerek fetva gerek kaza olarak üretilen çözümler ve bu çözüm üretiminde kullanılan kaza ve ifta usûlünün tespiti önem arz eder. Bu noktada zengin kaynaklara sahip olduğumuz Osmanlı dönemi öne çıkar. Binlerce arşiv belgesi, binlerce şer iyye sicili, yüzlerce fetva mecmuası, onlarca sakk mecmuası ve risaleler arşiv ve kütüphanelerde yer almaktadır. Bu çalışmada belli bir konu, sadece 18. yüzyıla ait birinci el kaynaklar incelenerek ele alındı. Belli sayıda arşiv belgesi ve şer iyye sicili ile 18. yüzyılda yazıldığı tespit edilen tüm fetva mecmuaları, sakk mecmuaları, fıkıh kitapları ve risaleler incelendi. Böylece bir yandan belli konuda, belli bir dönemde ortaya çıkan meseleler ve bu meselelere Osmanlı ulemasının ürettiği çözümler tespit edilmeye; bir yandan da ulemanın gerek fetva verirken gerek mahkemede hüküm verirken takip ettiği usûle dair ipuçları yakalanmaya çalışıldı. Bu çerçevede 18. yüzyılda karz olarak isimlendirilen borç ilişkileri ele alındı. Aynı dönemde icareteyn, selem, vadeli satım gibi yollarla da borç temini mümkündü. Hatta iltizam, malikâne, esham gibi vergi toplama usulleri de devletin iç piyasaya borçlanması olarak nitelendirilir. Yine inan, mudarebe, bida a gibi ortaklıklarla da sermaye temini mümkündü. Bunların her biri ayrı bir çalışma konusu olup bu çalışmada sadece karz alıp verirken kullanılan işlemler ele alındı. 18. yüzyılın tercih edilmesinin en önemle nedeni, bu yüzyılın kadim gelenekten kopulmayan son yüzyıl olmasıdır. Geriye gittikçe kaynaklar azaldığı için konuya dair resmi tamamlama imkânı azalıyor. Herhangi bir konuda 18. yüzyıla dair resim önemli ölçüde tamamlanabilirse 17. ve 16. yüzyılların anlaşılması da kolaylaşmış olur. Aslında batılılaşma sürecine girilen 19. yüzyılın daha sağlıklı anlaşılması da öncesinin iyi anlaşılmasına bağlı olduğundan 18. yüzyıl iyi bir başlangıç noktası olarak düşünüldü. Bu çalışmada sunulan bilgiler 18. yüzyıl Osmanlı toplumundaki karz işlemlerini ve bu çerçevede ortaya çıkan meselelerin hukukî yönünü 5

tamamen ortaya koyma iddiasında değildir. Çalışma, sadece belli sayıda belge ve eserde yer alan bilgilerin tasnif edilerek ortaya konmasından ibarettir. Farklı belge ve eserlerde yer alan bilgilerin de ortaya konmasından sonra bu konular kısmen de olsa resmedilebilir. Zaten mahkemelere intikal eden davaların yaşanan hayatı ne ölçüde yansıttığı sorusu her zaman gündeme gelmektedir. Üç bölümden oluşan çalışmanın birinci bölümünde muamele-i şer iyyenin, ikinci bölümünde bey bi l-vefa ve bey bi l-istiğlâl işlemlerinin tanım, mahiyet, hüküm, yapılış şekli, kuruluşu, hukukî sonuçları ve sona ermesine dair bilgilere yer verildi. Bölüm sonlarında ise bu işlemlere dair tespit edilen belgelerde dikkat ribh oranı, süre, tecil, taksit, ispat yükümlülüğü, teminat gibi konularla bu işlemlerin verimlilik ve yaygınlığına değinildi. İkinci bölümün sonunda bey bi l-vefa ve bey bi l-istiğlâl akitleriyle birçok konuda aynı hükme tabi olan ferâğ bi l-vefa ve ferâğ bi l-istiğlâl işlemlerinin farklılık arz eden yönlerine yer verildi. Üçüncü bölümde karz alan ve veren kurumlarla şahıslar ele alındı. Bu çerçevede karz veren kurum ve şahıslar başlığı altında daha ziyade kimlerin hangi miktarlarda borç verdikleri ve borcun hangi usûlle verildiği konuları ele alınırken karz alan kurum ve şahıslar başlığı altında kimlerin ne maksatla borç aldıkları üzerinde duruldu. C- KONUYLA İLGİLİ KAYNAKLARIN TANITIMI Çalışmanın esasını teşkil eden kaynaklar fetva mecmuaları, sakk mecmuaları, fıkıh kitapları, risaleler, İstanbul Şer iyye Sicili Arşivi ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgeleridir. 18. yüzyılda yazıldığı tespit edilen gerek şeyhülislamlara gerekse kadı ve müftülere ait tüm fetva mecmuaları tarandı. Bu mecmualarda yer alan bazı fetvaların daha önceki yüzyıllara ait mecmualardan alındığı görülmektedir. 18. yüzyılda yazılan eserde yer verilmiş olması, ilgili fetvanın halen geçerli olduğu anlamına gelebileceğinden bu tür fetvalar da çalışmada kullanıldı. 1884 te (1301) 6

vefat eden Evliyazâde ye ait Melceü l-müftîn isimli mecmua, 18. yüzyılda yazılan fetva mecmualarından bir derleme olması ve herhangi bir nüshası tespit edilemeyen Fetâvâ-yı Ruşenî den 6 fetvalar içermesi hasebiyle çalışmada kullanıldı. Yine İbn Âbidîn in Ukûdü d-düriyye fi Tenkîhi l-fetâva l- Hâmidiyye isimli eserinden Şam müftüsü Hâmid Efendi nin (v. 1171/1758) fetvaları çalışmada kullanıldı. Haskefi nin Dürru l-muhtar isimli eserine Halebî ve Fettâl tarafından yazılan hâşiyeler ile Molla Hüsrev in Düreru l-hükkâm adlı eserine Hâdimî nin yazdığı hâşiye fıkıh kitabı olarak çalışmanın kaynakları arasında yer aldı. Osmanlı döneminde gelişen risale yazma geleneğinin bir sonucu olarak bu yüzyılda yazılan konuyla ilgili risaleler de tespite çalışıldı. Bu çerçevede Hamza Efendi nin Bey ve Şira risalesine Seydişehrî ve Tarikatçı Emir tarafından yazılan şerhler ile Hamza el-aydinî nin bey -i îne hakkındaki risalesi çalışmada kullanıldı. 18. yüzyılın hemen öncesinde (1084/1670 te) Kazerûnî tarafından, bey bi l-vefa hakkında serdedilen farklı görüşleri bir araya getirmek üzere yazılan İşaratü Ba zı Ehli l-vefa bi Cem i Ahkami Bey i l-vefa isimli risale de, bir nüshasının 1846 da şeyhülislam İsmet Beyzâde Ahmed Ârif Hikmet Beyefendi tarafından vakfedilmiş olması hasebiyle çalışmada kullanıldı. Bu eserlerin yanı sıra Şer iyye Sicilleri ve İstanbul Ahkâm Defterleri taranmak suretiyle konuyla ilgili belgeler tespit edildi. İstanbul Kadılığı tarafından tutulan sicillerden 9 defter (41 49 nolu, h. 1191-1197), Rumeli Kazaskerliği tarafından tutulan sicillerden 4 defter (310 312 nolu, h. 1181-1182; 329 nolu, h.1188-1189) ve İstanbul Ahkâm Defterlerinden ilk on üç defter (h. 1155-1215) tarandı 7. Bu tarama neticesinde 431 belgede 495 karz (veya muamele-i şer iyye), 85 belgede 89 muamele-i şer iyye, 72 6 7 Eser, Akhisar müftüsü Veliyüddin Aydınî (v. 1148/1735) ye aittir, Özen, Osmanlı Dönemi Fetva Literatürü, s. 278. İstanbul Ahkâm Defterlerinin taranmasında İstanbul Araştırmaları Merkezi tarafından neşre hazırlanıp yayınlanan ve yayına hazır olan kitaplardan yararlanıldı. Tespit edilen belgeler asıllarıyla karşılaştırılarak kullanıldı. 7

belgede 64 bey bi l-istiğlâl, 15 belgede 15 bey bi l-vefa, 34 belgede 30 ferâğ bi l-vefa, 12 belgede 12 ferâğ bi l-istiğlâl işlemi olmak üzere toplam 704 işlem tespit edildi. Bunların 247 si İstanbul Ahkâm Defterlerinde, diğerleri ise Şer iyye Sicillerinde yer alır. Ahkâm defterleri Dîvan-ı Hümâyun da görülen davaların tutulduğu defterler olup bu defterlere yazılan hükümler padişah adına yazıldıklarından ötürü ferman olarak da isimlendirilirdi 8. Kadılara, hakkında hüküm verdikleri meseleleri nasıl yazıya geçirecekleri, hangi ibareleri hangi tertiple yazacakları hususunda yardımcı olmak ve böylece ülke genelinde hukuk dili ve hukukî yaklaşım açılarından birlik sağlamak üzere muhtelif meselelere dair mahkemelerde tutulan kayıtların numunelerinin bir araya getirilmesinden oluşan sakk mecmualarından, bu yüzyılda yazıldığı tespit edilen beş mecmua da çalışmanın kaynakları arasında yer aldı. Karz veren önemli bir kurum olan para vakıflarına yönelik araştırma neticesinde; Üsküdar da bulunan vakıflardan seksen tanesinin hicri 1198 ve 1199 yıllarına ait muhasebe kayıtları 513 ve 525 nolu Üsküdar Şer iyye Sicillerinden alındı. Bu vakıfların muhasebe kayıtları Ekler bölümünde verildi. Çalışmada bu vakıflara atıf yapılacağı zaman dipnotta Ek: 1 de yer alan listedeki sıra numarası verildi. Karz verdiği tespit edilen yetim vasilerine yönelik araştırma neticesinde; sadece yetim vasileri tarafından karz olarak verilen paralarla ilgili hüccetlerin/belgelerin yer aldığı Kısmet-i Askeriye Mahkemesine ait 466 nolu defter (h. 1207 tarihli) tespit edilerek ilk 20 varakda yer alan 67 hüccet çalışmada kullanıldı ki bunların 66 sı muamele-i şer iyye olup sadece biri bey bi l-istiğlâldir. Karz işlemlerinde çok önemli rolü olan sarraflara dair davaların genellikle Darbhane-i Âmire de görülüyor olması hasebiyle hem bu belgelerin hem de karz alıp veren sair kurum ve kuruluşlarla ilgili belgelerin 8 Genç, Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, s. 24. 8

tespiti için Başbakanlık Osmanlı Arşivinde araştırma yapıldı. Bu çerçevede Darphane-i Âmire defterleri, Bâb-ı Defteri Baş Muhasebe Defterleri ile Muallim Cevdet ve Hatt-ı Hümayun tasniflerinde yer alan belgelerde tarama yapıldı. Kaynakçada arşiv belgeleri belirtildikten sonra 18. yüzyıla ait fetva mecmuaları, sakk mecmuaları, fıkıh kitapları ve risaleler ayrı ayrı verildi. Diğer dönemlere ait eserlerle ikinci el kaynaklara Diğer eserler başlığı altında yer verildi. D. FAİZ YASAĞI VE HİLE-İ ŞER İYYE İslam dininin faizi kesin olarak yasakladığı bilinmektedir. Bu yasağı çiğneyenlere dair çok ağır tehditlerin yer aldığı ayet ve hadisler vardır. İslam a bağlı kalmayı kendilerine şiar edinmiş Osmanlı devlet adamlarının, özellikle ilmiye sınıfının da faizi açık ve kesin ifadelerle yasakladıkları görülür. Gerek şer iyye sicilleri ve ahkâm defterlerinde yer alan belgelerde gerekse fetvalarda faiz olarak herhangi bir şey alınamayacağına dair birçok ifade yer alır. Toplum hayatında borçlanma ihtiyacı hem şahıslar hem de kurumlar için bazen zorunluluk haline gelebilir. İslam ın insanların kredi ihtiyacını karşılamaya yönelik olarak önerip teşvik ettiği çözümlerin başında karz-ı hasen gelir. Ancak karz-ı hasenin, kredi ihtiyacını her zaman tam ve zamanında karşılamadığı anlaşılmaktadır. Hukuk kurallarının insanların ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kaldığı, insanlar için bir sıkıntı, bir zorluk söz konusu olduğu durumlarda zamanla bazı hukukî çözümlere başvurulduğu ve bu çözümlerin ulema tarafından hukuka uygun olarak düzenlenip onaylandığı bilinmektedir. Bu noktada meşakkat teysiri celbeder, bir iş dîk oldukda müttesi olur, zaruretler memnu olan şeyleri mubah kılar, hacet umumi olsun hususi olsun zaruret menzilesine tenzil olunur vb. fıkhın genel kaidelerinin uygulandığı söylenebilir. Nitekim mudarebe akdinde mudaribin tazmini, vekâlette müvekkilin vekili azledememesi, ev, dükkan 9

gibi gayrimenkullerin teslimi, karzda tecilin bağlayıcı olması, imkânı olduğu halde borcunu ödemeyen kimseden alacağın tahsili gibi birçok konuda bu tür çözümlerin üretildiği görülür. Karz-ı hasenin kredi ihtiyacını karşılamadığı durumlarda da müslümanların, ilk dönemlerden itibaren doğrudan haram olan faiz yasağını çiğnemek yerine bey-i îne, bey bi l-vefa gibi hile-i şer iyyelere/hukuki çözümlere başvurmayı tercih ettikleri görülür. Geçmiş birikimi tevârüs edip kendi dönemlerinin şartlarına uygun hale getirme konusunda mahir olduğu bilinen Osmanlı toplumunun, kredi ihtiyacını karşılamaya yönelik olarak da bey -i îne ve bey bi l-vefa gibi hukukî çözümleri tevârüs ederek geliştirdiği ve nihaî olarak muamele-i şer iyye ve bey bi l-istiğlâl uygulamalarına ulaşıldığı müşahede edilir. Verilen borç karşılığında artı bir fazlalık alma, sömürü aracı olarak dönüşmeye yatkındır 9. İşte bu noktada Osmanlı devletinin, muamele-i şer iyye, bey bi l-istiğlâl vb. işlemleri hem sömürü aracına dönüşmesini engelleyecek şekilde düzenlediği hem de denetim altında tuttuğu görülür. Bu çerçevede yapılan düzenlemelerin bir kısmı şöyle özetlenebilir: Vade dolduğunda faizin kendiliğinden işlemesi söz konusu olmaz, borçlu da vadeyi uzatıp tekrar artı bir miktar borçlanmak zorunda değildir, şayet borcunu ödeyemeyecek durumda ise borç herhangi bir ilave yapılmaksızın tecil edilir. Mürekkep ribh söz konusu değildir, yani ileriki yıllarda vade uzatılırken daha önceki ribh borcu ödenmemişse bile yeni döneme ait ribh sadece anapara üzerinden tahakkuk ettirilir. Piyasa şartlarında oluşan ve değişen bir oran yerine devletin belirlediği bir üst sınır vardır. Bu düzenlemelerle bir yandan borç paraya ihtiyacı olanlara belli bir miktar artı para ödeyerek borç alma imkânı sunulurken diğer yandan bu durumda olan kimselerin sömürülmelerine, gittikçe artan bir borç yükü altında ezilmelerine engel olunduğu görülür. Tüm bu düzenlemelere rağmen günümüzde bazı araştırmacıların bu hukukî çözümleri basit bir formaliteden ibaret görme eğiliminde oldukları 9 Sahillioğlu, Muamele-i Şer iyye, s. 11. 10

müşahede edilir. Onlara göre bu işlemler, faizi meşrulaştırma çabalarından ibarettir 10. Hatta bu işlemleri kullanmanın; dalavereyle Şeriat kanunlarını çiğnemek 11, samimiyetsizlik, sahtekârlık, zavallılık 12 olduğunu ifade ederek ilmî üslûbun ötesinde bir tavırla tarihi yargılayanlar da vardır. Ulemanın, bu şekilde hile-i şer iyyeye cevaz verirken bir hususa dikkat çektiği görülür; kişi hileyi haramdan sakınmak için murad ederse bir beis yoktur. Ama bir insanın hakkını iptal için yaparsa helal olmaz 13. Benzer bir ifade şöyledir; şayet taraflardan biri için bir zarar söz konusuysa fetvada caiz olsa bile diyaneten caiz değildir 14. Yani burada kırmızı çizginin, herhangi bir şahsın hakkının yenmemesi, herhangi bir tarafa zarar gelmemesi şeklinde belirlendiği söylenebilir. Bir diğer ifadeyle hile, Allah hakkını iptal etse de muamelata dair konularda ihtiyaca binaen caiz görülürken, kul hakkının iptali söz konusu olduğunda caiz görülmemiş, denilebilir. Aydınî nin risalesinde yer alan bir hile örneği konuya ışık tutar: Sadru ş-şeria şöyle dedi; şufa hakkı komşunun zararını def için konuldu. Müşteri komşuların zarar göreceği bir kimse ise ve şufa hakkı sahibi salih bir kimseyse bu hakkın hile ile düşürülmesi sahih olmaz. Şayet müşteri, komşuların fayda göreceği salih bir kimseyken şufa hakkı sahibi komşularını sevmeyen, onları inciten bir kimseyse şufa hakkını düşürmek için hile yapmak helal olur. Zeynüddin İbn Nüceym de Eşbah ta şöyle demiştir: Bunların hepsi yani hile yoluyla haramdan sakınma veya hilenin caiz ve helal olması, taraflardan birinin bu yolla zarara uğramamasına bağlıdır 15. Sadru ş-şeria nın şufa hakkının tanınmasının hikmetini açıkladıktan sonra bu hikmeti gerçekleştiren hileye cevaz verirken, aynı hileye hikmeti 10 11 12 13 14 Mandaville, Faizli Dindarlık, s.129; Imber, Şeriattan Kanuna, s. 156, Barkan, İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri, s. XXXII. Suçeska, Sarayova da XVI. Asırda Vakıf Kredileri, s. 723. Uludağ, İslamda Faiz Meselesine Yeni Bir Bakış, s. 165. Kazerûnî, İşaratü Bazı Ehli l-vefa, vr. 1b. Aydınî, Risale, vr. 281b de hâmişe düşülen not (Yazma bağışlar nüshası). 11

gerçekleştirmediği durumda cevaz vermemesi, hile-i şer iyye hususunda hükümlerin hikmetlerinin dikkate alındığını gösterir. Borç alıp verirken uygulanacak hilelere dair düzenleme yapılırken de hikmetin esas alındığı anlaşılmaktadır 16. Dolayısıyla muamele-i şer iyye ve benzeri işlemlerin İslamî esasların ruhuna tamamen aykırı olduğu, geçmişte bu şekilde ribh alanların günahkâr olduğu, bunun vebalinin fetva veren ulemaya ait olduğu fikirlerinin 17 pek isabetli olmadığı söylenebilir. Üstelik bir şeyin meşruiyetinin tespiti noktasında içinde bulunulan şartların etkili olduğu düşünüldüğünde; o dönemde yaşamış ve ilmî kudretinde şüphe olmayan ulemanın kendi dönemleri için meşru gördükleri bir muamelenin, o dönem için meşru olmadığını söylemek imkan dahilinde görülmemektedir. Yine o dönem için bu tür hile-i şer iyyelere başvurmak yerine kredi ihtiyacını karşılamak üzere nelerin yapılabileceğine dair günümüzde teklifler sunulduğu görülür. Hâlbuki bu tekliflerin, o dönemin şartlarında uygulanabilirliğini ve dönemin ihtiyaçlarına cevap verebilirliğini test etme imkanı mevcut değildir. Üstelik bu tekliflerin o dönemde yaşayan insanlar tarafından düşünülmediği de varsayılamaz. Muamele-i şer iyye ve bey bi l-istiğlâl gibi hile-i şer iyyelerin mahiyetinin anlaşılmamış olmasından ötürü ulemanın faize yaklaşımı noktasında hatalı değerlendirmelerin yapıldığı da görülür. Otar, %10-%15 oranlarındaki faizin Osmanlı döneminde meşru görüldüğünü söylerken 18 ; Çağatay, bir fermanda geçen ve şer an muamele edenleri onu on birden ziyadeye verdirmeyeler ve ribayı dahi katiyyen ettirmeyeler ifadesinden, belli oranın altında olan faizin serbest olduğunun ve bu oranın üzerindeki 15 16 17 18 Aydınî, Risale, vr. 28a. Ulemanın cevaz verdiği hile-i şer iyyeleri Batı hukukundaki kanuna karşı hileyle karıştırmamak gerekir. Kanuna karşı hilede kanun koyucunun muradına aykırı hareket etme söz konusuyken hile-i şer iyyede Şari in muradına uygun bir çözüme ulaşma gayreti söz konusudur. Hile-i şer iyye ile kanuna karşı hile arasında mukayese için bak. Ekinci, İslam Hukukunda Değişmenin Sınırı, s. 130, 131. Gözübenli, Vakıf Mallarının Faizli İşletilmesi, s. 69, 70. Otar, Üsküdar Hace Hasna Hatun Mescidi, s. 22, 28. 12

faizin ise riba kabul edilerek yasaklandığının açıkça anlaşıldığını ifade eder 19. Uludağ da benzer şekilde ulemanın riba-faiz ayırımı yaptığını ifade eder 20. Hâlbuki Osmanlı ulemasının böyle bir ayırımı kabul etmediği, muamele-i şer iyye yapılmaksızın alınacak %1 fazlalığı da %30 fazlalığı da riba olarak görüp cevaz vermediği aşikârdır 21. Hile-i şer iyye yoluyla elde edilen gelir hukuken meşru kabul edilse de paranın getirisi olması hasebiyle iktisaden faiz olacağı şeklinde yorumlar da yapılmıştır. Hâlbuki muamele-i şer iyyeyi meşru gören ulema, bu yolla elde edilen gelirin, verilen borçtan değil satım akdinden elde edilen bir gelir olduğuna vurgu yapar. Zaten hukuk, iktisat, siyaset vb. birbirinden ayrılmış sosyal bilimler mantığının olmadığı bir dönemde ulemanın bir mesele hakkında hukuken ayrı, iktisaden ayrı bir hüküm vermeleri söz konusu değildir. 19 20 21 Çağatay, Osmanlı İmparatorluğunda Riba-Faiz Konusu, s. 51; Çağatay, Osmanlı İmparatorluğunda Faizin Devletçe Düzenlenmesi, s. 97. Bayındır ın Osmanlılarda Nazari ve Tatbiki Olarak Faiz isimli tebliğine yapılan müzakere, s. 346, 347. Ribh, Murabaha, Nema, Güzeşte, başlığına bakınız. 13

BİRİNCİ BÖLÜM MUAMELE-İ ŞER İYYE I- MUAMELE-İ ŞER İYYENİN TANIM, MAHİYET VE HÜKMÜ A- TANIM VE MAHİYETİ Karz/borç alırken ya da zimmette sabit bir borcun vadesini uzatırken haram olan faizden kurtulmak için tahakkuk edecek fazlalığın satım akdinden kaynaklanmış olmasını sağlamak üzere yapılan hile-i şer iyyeye muamele-i şer iyye denildiği anlaşılmaktadır. Daha önce zimmette sabit bir borcun vadesinin uzatılması söz konusu olduğunda yapılan muamele-i şer iyyeye devr-i şer î ya da kısaca devir de denilmektedir. Muamele-i şer iyye ya da devr-i şer îye dair 18. yüzyıl kaynaklarında efradını cami bir tanım tespit edilemedi. Mecelletü l-mehâkimin zahriyesine yazılıp daha ziyade yapılış şeklini anlatan tanım şöyledir: Devr-i şer î deyü fukahanın talim eyledikleri üzere istidane ve istikraz eden kimesne (borç alan kimse) aldığı nakdi rızasıyla bir miktar zamime (ilave) ile eda eylemekdir ki ol ziyadeyi ribadan tahlis (kurtarmak) içün ol kadr kıymetli bir metaı sahib-i nakidden (borç verenden) iştira ve bahası olmak üzere nakde zam ve cümlesi deyn-i meşru olup sonra ol meta ı medyun (borçlu) dahi bir kimesneye hibe edüp ol dahi sahib olana îta eder. Yine Tuhfetü l-ahyâr da yer alıp bir diğer yapılış şeklini ortaya koyan tanım da şöyledir: Muamele, 14

karz ihtiyacından dolayı değeri az olan bir şeyi pahalı fiyata satın almaktır 22. Muamele-i şer iyyenin, daha önceki dönemlerde kullanılan bey -i îne kavramının yerine geçtiği anlaşılmaktadır. Nitekim konuyla ilgili olarak geçmiş dönemlere ait eserlerden yapılan nakillerde bey u l-îne kavramının kullanıldığı görülür 23. Ayrıca Hamza Efendi nin Bey ve Şira risalesinin her iki şerhinde de muamele-i şer iyyenin bir diğer adının bey -i îne olduğu açıkça ifade edilir 24. Muamele-i şer iyyenin şeklen birden fazla bey akdi veya bey in yanı sıra karz, hibe ya da ikale gibi akitlerden oluştuğu görülür 25. Ancak gerçekte maksadın, bu akitlerin yapılması değil, alınan karz ya da vadesi uzatılan borç karşılığında alacaklı tarafın gelir elde etmesi olduğu bilinir. Bundan dolayı bu işleme hile-i şer iyye denir. Muamele-i şer iyyenin çeşitli yapılış şekilleri zikredilirken, Arapça olarak hiletün uhra, Türkçe olarak diğer hile ifadeleri kullanılır 26. Yine hile-i şer iyye olmaksızın alınan paranın riba-i mahz olduğu ifade edilir 27. Muamele-i şer iyye yapılmak suretiyle alınan fazlalık için başta ribh olmak üzere murabaha, nema, güzeşte gibi kavramlar kullanılır. Borçlu tarafa artı bir fazlalık ödeme yükümlülüğünün yüklenmesine de ilzam-ı ribh denilir ki bu ifade hemen hemen ilgili tüm fetvalarda yer alır. 22 23 24 25 26 27 Halebî, Tuhfetü l-ahyâr, vr. 466b. Feyzullah Efendi, Fetâvâ-yı Feyziyye, s. 275; Erzurumî, Bahru l-fetâvâ, vr. 166a. Bilgi için bak. Apaydın, Îne; Serenli, Bey u l-îne Akdi. Tarikatçı Emir, Tebyînü l-merâm, vr. 74a; Seydişehrî, Şerh-i Bey ve Şira, vr. 136b. Muamele-i şer iyyenin yapılış şekilleri, başlığına bakınız. Feyzullah Efendi, Fetâvâ-yı Feyziyye, s. 274, 275; Sunullah b. Ali, Mecmûa-i Mesâil-i Fıkhiyye, vr. 200a, 201b; Atâullah Mehmed Ef., Mecmûa-i Atâiyye, vr. 163b; Erzurumî, Bahru l-fetâvâ, vr. 165b, 166a; Erzurumî, Sefinetü l-fetâvâ, vr. 110b. Erzurumî, Bahru l-fetâvâ, vr. 164a; Benderî, el-vakıatü l-kebiratü l-giridiyye, vr. 145a, b. 15

B- MUAMELE-İ ŞER İYYENİN HÜKMÜ 18. yüzyıl kaynaklarında muamele-i şer iyyenin hükmü konusunda farklı rivayetlere, farklı nakillere yer verildiği görülür. Tebyînü l-merâm da muamele-i şer iyye hakkında fukahanın ihtilaf ettiği; mekruh, tahrimen mekruh ve caiz görenlerin olduğu ifade edilir 28. Ancak 18. yüzyıl ulemasının tercihinin, önemli ölçüde muamele-i şer iyyenin cevazı yönünde olduğu söylenebilir. Bu doğrultuda fetvalar verildiği gibi gerek şer iyye sicillerine gerek ahkâm defterlerine kaydedilen hükümler de bu yöndedir. Muamele-i şer iyyenin cevazına dair yapılan nakillerin asıl kaynağının Fetâvâ-yı Kãdıhan olduğu görülür. Kãdıhan dan yapılan nakillerde bir yandan benzer bir uygulamanın Resûlüllah tan (sav) rivayet edildiği belirtilirken bir yandan Ebu Yusuf un bu işlemin caiz olduğu ve haramdan kaçınıldığı için sevap kazanılacağı şeklindeki görüşlerine atıf yapılır. 29 Yine Belh ulemasının bu işlemi sair alışverişlerden daha hayırlı gördüğü ifade edilir 30. Nakil yapılan bir diğer kaynak Burhaneddîn Buhâri nin Zahiratü l- Burhaniye sidir. Bu eserden yapılan nakilde; Belh ulumasından birçok kimsenin bu muameleyi kerih gördüğü ve bunun menfaat elde edilen karz olduğu kanaatinde oldukları belirtilmekle beraber Hassâf ve Muhammed b. Seleme nin muamele-i şer iyyeyi caiz gördüğü, İmam Halvanî nin de bunların görüşleriyle fetva verdiği ve muamelenin menfaat elde edilen karz 28 29 30 Tarikatçı Emir, Tebyînü l-merâm, vr. 74a. Günümüzde, Ebu Yusuf un bey-i îneye cevaz verdiğine dair rivayetin zayıf olduğu, onun farklı şeyi kastettiği şeklinde yorumlar (Köse, Kanuna Karşı Hile, s. 382; Serenli, Bey u l-îne Akdi, s. 48-50) yapılmakla birlikte 18. yüzyıl kaynaklarında Ebu Yusuf un bey-i îneye cevaz verdiği ifade edilir. Köse, zekat vermemek için hileye başvurma ile faiz alabilmek için hileye başvurmanın mahiyet itibariyle aynı olduğunu, dolayısıyla zekat vermemeye yönelik hileyi kabul etmeyen Ebu Yusuf un bey-i îneye de cevaz vermemiş olması gerektiğini söyler. Hâlbuki zekat vermemek hem Allah hakkının hem de kul hakkının ihlâli anlamına geldiği halde gerekli tedbirler alındığında bey-i îne şeklindeki bir hilede kul hakkının zayi olmayacağı, bilakis insanların ihtiyaçlarının karşılanmış olacağı 18. yüzyıl kaynaklarında dile getirilir. Feyzullah Efendi, Fetâvâ-yı Feyziyye, s. 274, 275; Erzurumî, Bahru l-fetâvâ, vr. 165b, 166a; Erzurumî, Sefinetü l-fetâvâ, vr. 110b; Sunullah b. Ali, Mecmûa-i Mesâil-i Fıkhiyye, vr. 200a, 201b; Atâullah Mehmed Ef., Mecmûa-i Atâiyye, vr. 163a, 163b. 16

akdi değil bey /satım akdi olduğunu söylediği zikredilir 31. Yine Câmiu lfetâvâ dan 32 nakille Bakkâli nin (v. 562/1167), bu muamelenin İmam Muhammed e göre mekruh, Ebu Hanife ve Ebu Yusuf a göre mekruh olmadığını zikrettiği belirtilir 33. Mecelletü l-mehâkim in zahriyesine yazılan notta muamele-i şer iyyenin tanımı ve ne şekilde yapılacağı belirtildikten sonra şöyle denir:... bu suret tekarrur edüp teâmül-i nâs bin seneye karibdir ki böyle olagelmiştir. Teâmül-i nâs icma menzilesindedir. Teâmülde kıdem bulunan emri inkâr da hatar-ı mukarrerdir. Bu şekilde temellendirilen muamele-i şer iyyeye dair meşruiyetin sadece kazaen değil diyaneten de cari olduğu düşünülür. Muamele-i şer iyyeye binaen tahakkuk eden ribhin kazaen ve diyaneten ödenmesi gerektiği belirtildiği gibi 34 ribhin, alan şahıs için helal olduğu da ifade edilir 35. Semhatü l-ebrâr da yer alan, Mea l-kerahe sıhhat üzere bey ve muamele... ifadesi ise müellifin muamele-i şer iyyeyi kazaen sahih görmekle birlikte diyaneten mekruh gördüğü şeklinde yorumlanabilir 36. Muamele-i şer iyyeye dair tespit edilen fetvalar bu işlemin caiz görüldüğü yönünde olmakla birlikte bazı eserlerde muamele-i şer iyyeye dair fetva tespit edilememesi dikkat çeker 37. Bu durum tesadüfi olabileceği gibi en azından bu müelliflerin bir kısmının muamele-i şer iyyeye pek sıcak bakmadığı şeklinde de yorumlanabilir. Nitekim bu dönemde bu akit hakkında en azından ihtiyatlı olunması gerektiğini söyleyen müellifler de 31 32 33 34 35 36 Atâullah Mehmed Ef., Mecmûa-i Atâiyye, vr. 163b; Seydişehrî, Şerh-i Bey ve Şira, vr. 140b. Nasıruddin Semerkandî (v. 556/1161) ile Bedreddin İbn Kadı Simavne nin 823/1420) aynı ismi taşıyan eserleri olup atıf ikisinden birine yapılmış olabilir. Erzurumî, Sefinetü l-fetâvâ, vr. 110b. Tarikatçı Emir, Tebyînü l-merâm, vr. 74b. Onu on bir buçuk hesabı üzere muamele-i şer iyye ile alınan ribh helal olur, Şerifzâde, Revâyihu z-zekiyye, s. 233; ayrıca bak. Tosyevî, Fevâidü l-fetâva l-osmaniyye, vr. 130a. Kayserî, Semhatü l-ebrâr, vr. 278b. (v. 17

vardır. Bu noktada Hamza Efendi nin Bey ve Şira risalesine yazdıkları şerhlerde muamele-i şer iyyeye cevaz vermekle birlikte farklı kanaatlerini de serdeden, ihtiyatı elden bırakmamayı salık veren iki müellifin ifadeleri önem arzeder 38. Tarikatçı Mustafa, risale müellifinin, muamele ki adına hile-i şer iyye derler, bazıları katında mekruhtur, bazıları katında mekruh değildir sözlerini şerh ederken bu işlemi, Belh ulemasının, diğer alış verişlerden daha hayırlı ve Ebu Yusuf un caiz, hatta sevap kazanmaya vesile gördüğüne değinir 39. Muamele-i şer iyyenin yapılış şekillerine dair verilen örneklerden sonra da o bu hile-i şer iyyenin şeran caiz olduğu ve borçlunun ribhi ödemesinin kazaen ve diyaneten gerekli olduğu ifadelerine yer verir 40. Risale müellifinin mümkün olduğu mertebe muamele-i şer iyyeden sakınmak gerekdir, zira mekruhdur diyenin kavli tercih olunmuştur sözlerini şerh ederken ise o şu ifadeleri kullanır; zira bu muamelede mendub olan karz-ı hasenden yüz çevirmek vardır, bu yolla ribaya cüret edilmiş olur, muamelenin yapılışındaki kusur sebebiyle kişi kaçtığı tehlikeye düşebilir, nice kimseler devir yapmayıp geçen seneki gibi olsun diyerek temessük/borç senedi düzenlerler, buna benzer mahzurlara duçar olmak yaygın olduğu için mekruh olması tercih edilmiştir 41. Şârih devamında da Ebussuûd Efendi ye atfen yine de haram dememek gerektiğini belirtir 42. 37 38 39 40 41 42 Dürretü l-beyzâ, Ecvibetü l-kãnia, Nehriyyetü l-fetvâ, Uddetü erbabi l-fetva muamele-i şer iyye hakkında fetva tespit edilemeyen eserler olarak zikredilebilir. Hamza Efendinin 18. yüzyılın hemen öncesinde (Süleymaniye, Esad Efendi 700 nüshasında eseri 1087 de tamamladığını ifade ediyor) yazdığı Bey ve Şira Risalesine 18. yüzyılın ilk yarısında şerh yazan Sultan Mehmed Camii dersiâmı Tarikatçı Emir Mustafa (1129 da) ile Beyşehir müftüsü Mahmud Seydişehrî (1157 de). Tarikatçı Emir, Tebyînü l-merâm, vr. 74a. Tarikatçı Emir, Tebyînü l-merâm, vr.74b. Vade dolunca muamele-i şer iyyenin tekrar yapılması. Tarikatçı Emir, Tebyînü l-merâm, vr. 75a, 75b. Şârih Fetâvâ-yı Ebussuûd un mücelledinde mezkûr olduğunu söylediği şu iki fetvaya yer verir: Mülk akçe ile muamele-i şer iyye edüp ribh almak haramdır dese şeran mezbûr Zeyd e ne lazım olur. Cevap: Muamele-i sahiha olucak (olunca) haram dememek gerekdir. Asl-ı maldan ziyadesini almak haramdır diyen kimseye şeran ne lazım gelür. Cevap: Küfür lazım olmaz, müctehed fîhtir, hilline zahibler vardır. Şârih daha sonra 18

Müellif risalenin ilgili bölümünü büyük fakihlere atfettiği şu sözlerle bitirir: İyyakum ve l-îne fe inneha leîne 43. Şârih de bu son kısmın şerhinde bey -i înenin zemmine işaret eden iki hadise 44 yer verdikten sonra nihai kanaatini, bu konuda birçok görüş vardır ama evla olan sükût etmektir, şeklinde beyan eder 45. Mahmud Seydişehrî ise eserinin baş tarafında bir yandan Hidâye ve Tarikat-i Muhammediye de bu işlemin mekruh görüldüğünü ifade edip bir yandan da Ebu Yusuf un caiz, hatta sevap gördüğünü, Belh ulemasının sair muamelâttan hayırlı gördüğünü belirtikten sonra kendi kanaatini şöyle açıklar: Bu muamele; mal biriktirmek, servet yığmak için yapılırsa, mekruhtur diyenin görüşü tercih olunur. Yetim ve vakıf mallarında olduğu gibi iktiza hasebiyle yapılırsa caiz diyenin görüşü tercih olunur 46. Şârih daha sonra bir yandan yukarıda zikredilen hadise bir yandan da hem mekruh diyenlerin hem de caiz diyenlerin görüşlerine yer verir 47. Bey-i îne konusunda 17. yüzyılın sonunda müstakil risale yazan Hamza Aydınî de konuyla ilgili dile getirilen farklı görüşleri zikredip tarafların delillerini sırayla değerlendirir. Netice olarak muamele-i şer iyyenin, mendub olan karz-ı haseni terk etme anlamına geldiğine vurgu yapıp özellikle îneyi Divriğî Şeyh Muhammed Efendi nin, bir kimse bu ribhi haram itikad eylese kafir olur ve ondan dönmezse katl olunur diye Kemalpaşazâde ve Ebussuûd Efendi fetva vermişlerdir dediğini, ancak bu fetvayı kaynağında bulamadığını ve yukarıdaki fetvalara muhalif olduğunu belirtir (vr. 75b). 43 44 45 46 47 Îneden sakınınız, çünkü o lanetlenmiştir. Hamişe düşülen notta bu sözün, Hidaye sahibi, Kafi sahibi, Zeylaî ve Ekmeleddin ve diğerlerine ait olduğu, Birgivî nin İnkazü s-salikîn adlı risalesine atıfla zikredilir, vr. 75b. İne ile alışveriş etsenüz ve öküz kuyruklarına yapışsanız ve ekin ekmeye razı olup cihadı terk eyleseniz Allah Teala üzerinize bir horluk musallat eder ki evvelki din ve adâtınıza dönmedikçe ol horluğu Allah Teala sizden kaldırmaz (Ebu Davud, Büyu' 54). Ahar hadis-i şerifin ahirinde zelil olursunuz ve düşmanınız size galip olur buyurmuştur, vr. 75b, 76a. Şârih bu konuda kendisine dayanak olarak Ali Çelebi nin Sadruşşeria hâşiyesindeki şu ifadelerini nakleder: Bu babda kamillerin sözlerini müşahededen sonra benim katımda mütekarrir olan budur ki, Rabbisinin makamından havf eden kimse bu mübayaanın yanına uğramaz ve hil ve hürmeti ile hükmetmez ve ona mübaşeret etmez ve edeni nehyetmez ve ona kandırmaz ve ondan tenfir etmez ve mümkün olan mertebe ol mübayaa meclisinde hazır olmaz, kavlen ve fiilen ona taarruz etmez, bizzat ve bi lvesata ve nefyen ve ispaten ona taarruz etmez, vr. 76a. Seydişehrî, Şerh-i Bey ve Şira, vr. 137a. Seydişehrî, Şerh-i Bey ve Şira, vr. 140a, 140b. 19

zemmeden iki hadis ile karzdan menfaat elde etmeği yasaklayan hadisi delil göstererek mekruh olduğu kanaatini serdeder 48. Konuya eserinde özel bir yer ayıran Hâdimî ise tam tersi bir sonuca ulaşır. Ona göre müstehap olan karz-ı hasenin terk edilmiş olması keraheti gerektirmez. Yine îneyi zemmetiği düşünülen iki hadiste geçen ayn lafzının îneyle ilgili olmadığını, bilakis alınıp satılan mal anlamına geldiğini ifade eder. Bu durumda hadisin manası şöyle olur; ticari mal alım satımıyla, ziraatla meşgul olur ve cihadı terk ederseniz zelil olursunuz 49. II- MUAMELE-İ ŞER İYYENİN YAPILIŞ ŞEKİLLERİ Muamele-i şer iyye farklı şekillerde yapılmakla birlikte, hepsinin ortak noktası; araya bir satım işlemi sokulmak suretiyle, ileride ödenmek üzere borçlanılan miktarın satımdan kaynaklanmış olmasını sağlamaktır. Başta fetva mecmuaları olmak üzere şer iyye sicilleri ve ahkâm defterlerinden tespit edilen şekiller iki ana başlık altında ele alınabilir: A- KARZ VERİLİRKEN YAPILAN MUAMELE-İ ŞER İYYE a. Mukrizin/borç verenin, müstakrizden/borç alandan satın aldığı malı, müstakrize daha yüksek bedelle satması: Bazı fetva mecmualarında Kãdıhan dan yapılan ve muameleye dair üç hilenin zikredildiği nakilde ilgili hile şöyledir: Müstakriz bir malını mukrize verir ve bunu sana 100 dirheme sattım der, mukriz de satın alır ve bedeli teslim eder. Sonra müstakriz bu malı bana 120 dirheme sat der, o da satar. Böylece müstakriz 100 dirhem aldığı gibi malını da geri almış olur ve mukrize 120 dirhem borçlu olur. En sağlam, en ihtiyatlı olan; muamele-i şer iyye yapmayı kararlaştırdıktan 48 49 Aydınî, er-risaletü fi bey i l-îne, vr. 24b-26b. Hâdimî, Hâşiye, s. 369. 20

sonra müstakrizin mukrize, söylediğimiz her sözü ve aramızdaki her şartı terk ettim, demesi ve sonra akdi yapmalarıdır 50. Bundan sonra b ve c şıklarında yer verilecek olan şekillerde ilk satımda bedel karşı tarafa teslim edilmeden ikinci satım akdedilmesine mukabil burada ilk satımda hem mal hem de bedel karşılıklı olarak teslim edilmektedir. Bundan dolayı 3. bir şahsın araya girmesine gerek görülmemiş olabilir. 3. şahsın araya girmemesi hasebiyle de müstakrizin her şart ve sözü terk ettim demesinin ihtiyat olduğu ifade edilmiş olabilir. Her şeye rağmen 3. bir şahsın araya girmemesi hasebiyle daha pratik olduğu görülen bu şeklin önce zikredildiği ve devamında müstakrizin bir malı olmadığında, mal mukrizin olduğunda denilerek diğer iki şekle geçildiği görülmektedir. Fetâvâ-yı Abdurrahim de bu şekle dair dört fetva yer almaktadır 51. b. Müstakriz/borç alan, mukrizden/borç verenden satın aldığı malı daha düşük bedelle 3. şahsa sattıktan sonra 3. şahsın aynı malı aldığı bedelle mukrize satması: Kãdıhan dan yapılan nakilde yer alan bir diğer hile şöyledir: Mukriz, müstakrize bir malı vadeli olarak satar ve malı ona teslim eder. Müstakriz malı 3. şahsa daha düşük bedelle satar. 3. şahıs da malı satın aldığı fiyata mukrize satar. Böylece mal mukrize döner. 3. şahıs parayı mukrizden alıp müstakrize verir. Böylece müstakriz karz almış ve mukriz 50 51 Feyzullah Efendi, Fetâvâ-yı Feyziyye, s. 274; Erzurumî, Bahru l-fetâvâ, vr. 165b; Erzurumî, Sefinetü l-fetâvâ, vr. 110b; Sunullah b. Ali, Mecmûa-i Mesâil-i Fıkhiyye, vr. 201b. Burada murabaha oranının %20 olduğu görülmektedir. Geçmiş dönemlerde yazılmış eserlerden yapılan nakillerde murabaha oranı %15 ten yüksek olabilmekle beraber bu döneme ait fetvalarda %15 in üzerinde olması söz konusu değildir. Murabaha oranı, başlığına bakınız. Onu on bir hesabı üzere muamele ile Zeyd den bir akçe istikraz eden Amr bir metasını Zeyd e bin akçeye bey ve teslim ve kabz-ı semen ettikten sonra Zeyd den geri 1100 akçeye bir sene tamamına dek müeccelen iştira ve kabz edüp Zeyd e ecel-i mezkûr tamamına dek 1.100 akçe medyun olsa muamele-i şer iyye etmiş olur mu? Cevap: Olur, c.2, s. 82; ayrıca bak. s. 83; c.1, s. 452. 21

için ribh tahakkuk etmiş olur 52. Bu naklin dışında bu muameleye dair soru cevap formunda fetva örneklerine de rastlanmaktadır 53. c. Mukrizden/borç verenden satın aldığı malı 3. şahsa satan müstakrizin, 3. şahısla ikale yapıp malı daha düşük bedelle mukrize satması: Kãdıhan dan yapılan nakilde yer alan diğer bir hile de şöyledir: Mukriz müstakrize bir malı 13 e belli bir vadeye kadar satar ve malı müstakrize teslim eder. Müstakriz malı 3. şahsa satar ve kabzdan önce ya da sonra 3. şahısla ikale yaparlar. Sonra müstakriz aynı malı mukrize 10 a satar ve bedeli alır. Böylece müstakriz 10 almış ve mukrize 13 borçlanmış olur. Burada mukriz, her ne kadar parayı almadan, sattığı bir malı daha düşük bir bedel karşılığında satın almış olsa da bu, 3. şahısla yapılan satım akdi dolayısıyla caizdir 54. Bahru l-fetâvâ da Hulâsa dan yapılan ve bu konuda fesad-sıhhat ölçülerini belirleyen veciz nakil şöyledir: Kişinin sattığı bir malı, müşteriden ya da vârisinden parayı henüz almamışken malda ziyadeleşme veya ayıpla bir azalma olmaması ve ikinci bedel birinci bedelin cinsinden olması hallerinde daha düşük bir bedelle kendisi veya vekâletle bir başkası için satın alması bize göre fasiddir. Bir yıl vadeyle satıp iki yıl vadeyle satın alması da fasiddir. Velev ki dirhemle satıp dinarla satın alsa bile istihsanen caiz olmaz. Şayet mülkiyet bey ya da hibe yoluyla bir başkasına intikal eder ve sonra daha az bir bedelle satın alırsa caiz olur 55. d. Mukriz/borç veren, verdiği karzın yanı sıra bir malını ribh miktarına denk fiyatla müstakrize/borç alana sattıktan sonra müstakrizin malı 3. şahsa, 3. şahsın da mukrize hibe etmesi: 52 53 54 55 Feyzullah Efendi, Fetâvâ-yı Feyziyye, s. 274,275; Erzurumî, Bahru l-fetâvâ, vr. 165b; Sunullah b. Ali, Mecmûa-i Mesâil-i Fıkhiyye, vr. 200a, 201b; Atâullah Mehmed Ef., Mecmûa-i Atâiyye, vr. 163b; Erzurumî, Sefinetü l-fetâvâ, vr. 110b. Tosyevî, Fevâidü l-fetâva l-osmaniyye, 130a; Benderî, el-vakıatü l-kebiratü l-giridiyye, 145b. Feyzullah Efendi, Fetâvâ-yı Feyziyye, s. 274, 275; Erzurumî, Bahru l-fetâvâ, vr. 165b; Atâullah Mehmed Ef., Mecmûa-i Atâiyye, vr. 163b; Erzurumî, Sefinetü l-fetâvâ, vr. 110b; Sunullah b. Ali, Mecmûa-i Mesâil-i Fıkhiyye, vr. 201b. Erzurumî, Bahru l-fetâvâ, vr. 164a, b. 22