HOŞGÖRÜ ve SEVGİ Hoşgörü kelimesini hep duyar ve sık sık kullanırız. Peki, hoşgörü kelimesinin anlamını ne kadar biliyoruz? Hoşgörülü nasıl olunur bilmek için hoşgörünün ne olduğunu bilmek gerek. Hoşgörü, müsamaha, tahammül, katlanma, görmezden gelme veya göz yumma, başkalarını eylem ve yargılarında serbest bırakma, kendi görüşümüze ve çoğunluğun görüş biçimine aykırı düşen görüşlere sabırla, hem de yan tutmadan katlanma demektir. İzin verme, aldırmama, iyi karşılama anlamlarına da gelir. Sosyal ilişkilerde bir tarafın, bazen farkında olmadan, kasıtlı olmayarak, bazen de kasıtla diğer tarafa (maddi/manevi) zarar verebilecek bir sahne yaratması durumunda, diğer tarafın bunu görmezden gelerek veya cevabından vazgeçerek ödün vermek tahammülünü (erdem) gösterebilmesidir. Hoşgörü nedir ve hoşgörülü nasıl olunur? Hoşgörü, sağlıklı insan davranışıdır. Hoşgörü sağlıklı insan hayatının, özüdür. Beşeri münasebetlerin temelidir. Bugün her zamankinden daha fazla hoşgörüye ihtiyacımız olduğu aşikardır. Hoşgörürlükte deniz gibi ol. Olumsuz birçok davranışın sebebi, yeterince hoşgörülü olamamaktır. Evde, trafikte, sokakta, okulda, işyerinde, kısaca insanın olduğu her yerde eğer hoşgörü yoksa orada bencillik, anlaşmazlık, güvensizlik, tartışma, kavga olumsuzluk adına her şeyi görebilmek mümkündür. Eğitimli ya da eğitimsiz her insanda görülebilen bir eksikliktir, hoşgörüsüzlük. Peki bunun sebebi nedir? Neden tarih boyunca Yüce milletimizin hasletlerinden olmuş bir davranışı, bugün yeterince gösteremiyoruz. Bunun birçok sebebi olabilir. Bunlardan kanaatimizce en önemlisi: insanın kendisi ile barışık olamamasıdır. İnsanımız, kendisine güvenmiyor, inanmıyor. Kendisini yeterince tanımıyor. En önemlisi kendisini sevmiyor, saygı duymuyor. Eğer insanın kendisine saygı ve sevgisi kalmamışsa, kendisi ile barışık olması da mümkün değildir. Düşünün, en son ne zaman aynaya bakıp, kendinize gülümsediniz. Bu sabah kaç
kişiye merhaba, günaydın ya da hayırlı sabahlar dediniz. Yoksa her gördüğünüz, tanıdığınız kişi için bu işte öyle biridir diye olumsuz mu düşündünüz? Ayıbını mı aradınız? Bu sabah trafikte içinizden kaç kişiye bir şeyler mırıldandınız. Kaç defa yardıma ihtiyacı olan insanları gördüğünüzde başınızı çevirdiniz. Okulda, sınıfta, sırada kaç kişiye kötü davrandınız. Arkadaşlarınızı, bencilliğinizden dolayı üzdünüz. Yönetici iseniz, idarenizdeki kaç insanı yeterince dinlemediğiniz için kırdınız. Yoksa siz sadece kendinizi mi düşünüyorsunuz? Uzlaşmacı, eşitlikçi ve barışçı nesillerin yetiştirilebilmesi için çocuklara hoşgörükavramının benimsetilmesi önemlidir. Sevgi ve hoşgörü birbirini tamamlayan kavramlardır. İnsanı insan olduğu için sevebilmek, affedebilmek, sabır ve saygı göstermek gerekir. Sevgi ve hoşgörü insanları birbirine yaklaştıran olumlu ve iyi duyguların tümüdür. Anne ve babalar çocuklarını büyütürlerken dedemokratik, hoşgörülü ve kabul edici tutumla yetişen çocukta kendine ve ailesine güven gelişir. Ailesinden saygı gördüğü için o da ailesine saygı gösterir. Sorumluluklarının farkındadır, hata yaptığında düzeltme yoluna gider. Okulda başarılı olur, sosyal etkinliklere, çeşitli faaliyet ve hobilere ilgi duyar. Kısacası bu tutumla özgüven sahibi, kendini rahatça ifade edebilen, kendine ve çevresine değer veren, olumsuz davranışlardan kaçınıp olumlu davranışlar sergileyen, sorunlarını uzlaşarak çözen, başarılı, yaratıcı, herkesle iyi iletişim kurabilen, sevilen, güvenilen, olaylara farklı açılardan yaklaşabilen ve iyiye, doğruya ulaşmak için çabalayan bireyler yetişir.ğerleri ve inançlarıyla ilgili konuşarak, davranışlarıyla göstererek sürekli çocuklarına modellik yaparlar. Değerlerini yaşayarak öğretebilirler. Çocuklarının sevgi ve hoşgörüyü değer olarak almasını isteyen aileler kendi sevgi ve hoşgörülerini çocuğa göstermelidirler. Anne babaların çocuklarına kendi değerlerini öğretmeleri için en iyi yol budur. Yaptığımı yapma, dediğimi yap çocuklara değerleriöğretmek için etkili bir yol değildir. Ancak Yaptığımı yap sözünün birçocuğu etkileme ve değiştirme olasılığı yüksek olabilir.bilinçli hoşgörüyü kazandırmak için çocuklarımızla konuşmalıyız. Çocuklarımıza hoşgörü kavramını, hoş görmenin ne olduğunu,çocuklarımıza, adil olmayı, karşısındakine saygılı olmayı ve kendisini ve başkalarının hakkını savunma bilincini vermeliyiz. Çevresinde olup bitenlere karşıçocuklarımızda bir duyarlılık uyandırmalıyız
çünküçevresinde olan bitene karşı duyarsız ve tepkisiz çocuklar, bencil yetişiyor. Çocuklarımızın yanında insanları damgalamaktan özellikle kaçınmalıyız. nelerin hoş görülüp görülmeyeceðini anlatmalıyız. Hikâyelerle, oyunlarla, televizyon programları aracılığıyla hoşgörü kavramıüzerinde durmalı, yaşantılarımızdanörnekler vererek hoşgörü ve hoşgörüsüzlük davranışları hakkında konuşarak, hoşgörü kavramını pekiştirmeliyiz.mevlânâ hoşgörü ve sevgi muallimliğini Allah Rasûlü ndentevârüs etmiştir. Onun şefkat mektebinin sâdık bir talebesidir. Allah Rasûlü (sav) âlem-şümûlmânâda yüksek bir hoşgörüye sahipti. O nun anlayışına göre hoşgörü ve iyilik herkesi kuşatmalıydı. Nitekim Allah Rasûlü buyurdu: Size iyilik yapana iyilik yapmak meziyet değildir. Asıl meziyet kötülük yapana da iyilik yapabilmektir. "Merhametiniz bütün mahlûkata şamil olmadıkça cennete giremezsiniz." Hoşgörü, bizim kültürümüzün ve değerlerimizin bir parçasıdır. Beraber yaşama, başkalarına tahammül etme anlayışının en iyi motifi hoşgörüdür. Hoşgörü bir gönül işidir. İnsan gönlünün "Yaradandanötürüyaradılanı hoş görmesi" yüksek bir karakterdir. Söz olarak hoşgörüden bahsetmek kolaydır. Ama öz olarak hoşgörüyü yaşamak ve yaşatmak ayrı bir fedâkarlık, ferâgat ve gönül terbiyesi ister. Sözleriyle çağırıyordu herkesi Hz.MevlânaCelâleddin-i Rûmî. Mevlana dinler arası, diller arası, ülkeler arası ve insanlar arası diyaloğun en büyük örneğidir. O din, dil, ırk, statü ayırımı yapmadan herkese eşit yaklaşıyor, herkesi büyük bir sevgiyle kucaklıyor. Hz. Mevlana düşünce ve edebiyat tarihimizin gurur ve övünç kaynağı, O dünyanın en büyük düşünürlerinden,birisi. Hz. Mevlana nın düşüncelerinin temelinde; Allah aşkı, Peygamber sevgisi, insan sevgisi, barış, kardeşlik gibi konular var olmuştur. O insanlara her zaman barışı, erdemi, hoşgörüyü, vefalı ve adaletli olmayı tavsiye etmiş hayatını bu önemli gördüğü değerlere göre şekillendirip yaşamıştır... O'nun yoluna gönül koyan, öğütlerini dikkate alan herkes kemale, sevgiye, insanlığa, bilgeliğe, hoşgörü ve yüksek ahlaka ulaşmaktadır. ''Aç herkese, açabildiğin kadar sîneni; ummanlar gibi olsun! İnançla geril ve insana sevgi duy; kalmasın alâka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül."
Mevlana, tüm insanlık için mükemmel bir rehberdir. Gönüllerimizi sevgiyle fetheden Mevlana'nın 740. Vuslat yıldönümünün, millet olarak birlik, beraberlik ve kardeşliğe, dünya barışının tesisine vesile olmasını temenni ederim". "Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hatalarıörtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol." İnsanın mutlu olabilmesi, kendini huzurlu ve mutlu hissedebilmesinin en temel yolu sevgidir. Bu sevginin en önemlisi ise insan sevgisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü insan seven kişi her canlıyı sever, bu durumda insanları sevmeyen kişilerin diğer canlıları sevmesini beklemek de yanlıştır. İnsan sevgisi içinde hoşgörüyü ve diğer insanlara karşı anlayışlı sıcakkanlı olmayı barındırır. Bir toplumun fertleri birbirlerini sevmiyorlarsa o toplumun sosyal anlamda gelişmesi ve dayanışma içinde olması beklenemez. Bir insanın sahip olması gereken en önemli özellik insan sevgisidir. Çünkü insan seven kişilerden hiç kimseye kötülük gelmez. İnsan sevmek insanlar arasında ayrım yapmamak tüm insanlarıhoşgörü ile kabullenmek demektir. Bu sevgi hem bireyleri hem de toplumları yüceltir ve toplumsal bağların kuvvetlenmesinde insanlara yardımcı olur. Dünya üzerindeki en üstün canlı olan insanlar bu özelliğe zeki olmalarından dolayı erişebilmişlerdir. Diğer canlılar ile insanlar arasındaki en önemli fark düşünme ve hayal kurma yeteneğidir. Diğer canlıların da elbette kısıtlı bir düşünme yetisi vardır fakat insanlar çok daha fazla miktarlarda ve analitik olarak düşünce gücünü kullanabilir. Sevgi de insanların diğer canlılar ile farklı olan bir diğer özelliğidir. İnsanların dinleri, ırkları ve dilleri farklı olabilir fakat sevgileri ortaktır...insanlar doğar doğmaz annesine olan sevgisiyle dünyada yer edinir. Sevgi insanın doğasında vardır. Yaratılanı severim yaratandan ötürü sözüislam dininde yer etmiş bir sözdür. Bu sözde anlatılmak istenen tüm insanlığın tanrının bir ürünü olduğu ve bu sebeple kutsal olduğudur. Seven, gülen, ağlayan, mutlu olan, üzülen kompleks bir canlı olan insan çok özeldir. SEVGİ: Canlıdan canlıya geçen sıcak bir iletişimdir.doğayı, insanı, ailemizi, vatanımızı ve daha bir çok şeyi severiz. Her insanın, hatta tüm canlıların sevgiye ihtıyacı vardır. Bana göre bir insana vereceğimiz en büyük ceza onu sevgisiz bırakmaktır. Bazen korkarız sevmekten, sevilmemekten,karşılığını bulamamaktan. Bazen sevgi bir gülümseme,bazen merak etme,bazenhissetmektir.sevdiğimiz birinin bize ihanet etmesi ne kadar da acı verir bize. Sevgi karşılıklıyken,tüm dünyayı kurtaracağımızı düşünürken araya ihanet girdiğin de aslında bu duygunun hiç var olmadığına inanırırz. Ama her zaman yeni bir başlangıç tekrar sevmek,ümitlenmektir,hayata bağlanmaktır. Sevgi bir ışıktır.sevmediğimiz bir işte mutlu olabilir miyiz; ya da ne kadar başarılı olabiliriz? Sevgisiz bir ailede büyüyen çocuk ne kadar başarılı olabilir, ne verebilir bu topluma? Küçük bir gülümsemeyle başlayan bu sımsıcak hissi neden yaşamayalım? Hayata ilk önce kendimizi severek başlayalım.hiççözülmez gibi görünen sorunlar Sevgi olduğu zaman kolayca üstesinden geliriz. Ben kendi adıma sevgi olmayan bir toplumda yaşamak istemiyorum.hayata ilk kendimi severek başlıyorum. Dilerim tüm dünyada savaşın düşmanlığın yerini sevgi alır. Tüm temennim kalorisi olmayan sıfır ytl,bu hissi ilk önce kendimizde kaybetmeyelim.içimizdeki insan sevgisi İnsan sevgisi ile dolu olduğumuza inanırız genelde. İnsan sevgisi nedir? Başka bir şeyle karıştıyor olabilir miyiz? İnsan sevgisi insana tahamül değildir ama onuda içinde barındırır. İnsanı görmezden gelmek değildir ama hataları görmezden gelmek olabilir. İlgiyle dinlemek, sorunları paylaşmak olabilir ama tek başına bu da sanki yeterli değil. Yalnızlığımızı, içimizdeki huzursuzluğu unutmak için
başkasıyla igilenmek de değildir sanırım. İçimizdeki insan sevgisi başkasına zarar verme duygusundan uzak olmak da değildir. Başkalarının hakkını, hukukunu savunmayı barındırabilir ama bu insan sevgisi ile direk bağlantılı olmak zorunda değil,bu olsa olsa bir sonuç olabilir ve hak severlik insan sevgisi dışında başka kaynaklardan besleniyor da olabilir. Nedir öyleyse? Kişiyi sevmek ya da sevmemek sizin elinizdedir. Ama İnsan olmak için insanı sevmek durumundayız. "Her zaman istenebilecek ve bazen elde edilebilecek bir şey varsa, O da insan sevgisidir." demiş Albert Camus. İnsan sevgisine her zaman ihtiyacımız var. Fakat insanları sevdiğimiz ölçüde sevileceğimiz gerçeği karşısında yapabilecek hiçbir şeyimiz yok. Hintli bir adam suda bata çıka ilerlemeye çalışan bir akrep görür. Onu kurtarmaya karar verir ve parmağını uzatır ama akrep onu sokar. Hintli tekrar akrebi sudan kurtarmaya çalışır ama akrep onu tekrar sokar. Yakınlardaki başka birisi ona, onu sürekli sokmaya çalışan akrebi kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmesini söyler. Ama Hintli adam şöyle der: "Sokmak akrebin doğasında vardır. Benim doğamda ise sevmek var. Neden sokmak akrebin doğasında var diye kendi doğamda olan sevmekten vazgeçeyim?" Sevmek karşılıksızdır. İnsan Sevgisi de karşılıksızdır. Hiçbir amaç gütmeden sevmeliyiz. İster Yaratılanı severim, yaratandan ötürü. dersin, istersen Seviyorum çünkü sevmek beni mutlu kılıyor dersin, istersen de Hiçbir sevgi karşılıksız kalmaz. inancıyla seversin. İnsan taşıdığı ve yaşadığı duygularla değer kazanmaktadır. Sevmek duygusu da insana verilmiş en güzel ve anlamlı duygulardan bir tanesidir. Sevgi, sadece insana mahsus bir duygudur. Bu duyguyu, en mükemmel şekliyle yaşayabilen sadece insandır. İnsana sevmek yakışıyor. İnsan, sevince ve sevilince insandır.. İnsan, her şeye karşı taşıdığı sevgisiyle âlemin her tarafıyla alâkadardır. Sevgisi ne kadar büyükse, insan o kadar büyüktür. İnsan, sevgisiyle anlam kazanıyor. İnsanı insan yapan değerlerdendir sevgi. Sevgi kapasitesi yoğun insanlardan oluşan bir toplum, hayatın yaşamaya değdiği, insan
olmanın lezzet verdiği, insanlar arası ilişkilerin kaliteli olarak icra edildiği bir dünyanın kapılarını açacaktır... Sevgiyi taşımak ve yaşayabilmek her insanın harcı değildir. Bu san atı herkes güzel icrâ edemiyor. Sevmek gerçekten san attır. Dünyanın yaşanabilirliği, sevginin insanlardaki oranıyla alakalıdır. Nitekim sevgisizler yüzünden her geçen gün dünya neşesini, sevincini, heyecanını kaybetmektedir. Sevgisizler dünyaya daha çok hükmettiğinde, dünya ömrünü tamamlamış olacaktır. Onun için dünyadaki insanları, sevenler ve sevmeyenler diye ikiye ayırmak mümkündür. Ama tabiî neyi seviyor insan, neden seviyor, bu sevgi ona ne kazandırıyor asıl bhayatta var olan, savunmaya değer en güzel duygudur bence sevgi Seven kalp taşlanmaz, seven insan her zaman sevilip saygı duyulan insandır Çevremize bir göz atalım, değer verdiğimiz insanların ve hem de bizim neye ihtiyacımız var? Tabi ki sevgi ve arkadaşlığa Arkadaşlık, sevgiyle kurulan bir şeydir En sağlam temeller, sevgiyle atılan temellerdir Her ne kadar bir takım insanların bunlardan haberi olmasa da yalnızca parasal hayata değer vererek, içsel duygularını hiçe saysalar da sadece doğru yol, her zaman içinde doğruluk hak ve sevgi bulunduran yoldurruhumuzun beslenmesi için bu duyğgulara ihtiyacımız vardır Bunlarıönem vermeyen insanı kalbi taş olur Sevgi her yerde sevgidir, her yerde güzeldir ama hak edilene verilirse tabii Biz biz olalım bize verilen bu güzel duygunun değerini bilip, çevremizdeki insanları da sevgiden yoksun etmeyelim ki hayatımız kötümser olmaktan çıkıp, umut ve sevgi dolu olsun
Sevgi içten gelen bir duygudur, öğretilmez, saygı bir davranış biçimidir, eğitimsiz olmaz Bu eğitim de ailede başlar Sevgi ve saygı dolu bir ailede yetişen insanlar davranışlarından, hal ve hareketlerinden bunu belli ederler Sevgisi olmayan insanları kimse sevmez Ama sevgisi olan insanlar hoşgörülüdür ve bir hayli kişi onları sever Ama sevginin yanında saygı da ehemmiyetlidirelbetteişte, insanlarda bu iki özellik de bulunursa tüm ilişkileri iyi olur, birçok kişi onları sever Sevgi ve saygıya sahip olan insanlara her zaman daha değişik davranılır İçinde sevgi barındırmayan insanlar aile hayatlarında, iş hayatlarında yalnız doğar, büyür ve can verirler İnsan sevdiklerine saygısız ve kırıcı davranmaz Bu da gösteriyor ki sevgi her şeyin temelidir Hasılısevgi ve saygılı olmamızın başkalarına pek yararı yoktur, asıl bize yararı vardır Bunu kendimiz için yapmalıyız İnsanların kendilerine saygısı olduğu sürece insan ilişkilerini her zaman bu düzeyde yürütürler Belirleyici olan da bu noktadır.
AFFETMENİN GÜZELLİĞİ Bir gün trenle seyahat eden birisi tesadüfen son derece huzursuz olan genç bir adamın yanına oturmuş. Bir süre sonra, genç adam, uzak bir hapishaneden henüz çıkmış bir mahkûm olduğunu açıklamış. Mahkûmiyeti ailesine o kadar utanç vermiş ki, ne ziyaretine gelmişler, ne de bir mektup yollamışlar. Ama mahkum, ailesinin fakir oldukları için seyahat edemediklerini, cahil oldukları için mektup yazamadıklarını umuyor; her şeye rağmen kendisini affetmiş olmalarını hayal ediyormuş. Ailesinin işini kolaylaştırmak için, kendilerine mektup yazıp tren kasabalarının eteklerindeki çiftliklerinden geçerken bir işaret koymalarını söylemiş. Ailesi kendisini affetmişse, raylara yakın bir elma ağacına beyaz bir kurdele bağlayacaklarmış. Eğer kendisinin geri dönmesini istemiyorlarsa, hiç bir şey yapmayacaklar, o da trende kalıp başka memleketlere gidecek, belki de bir serseri olacakmış. Tren, kasabasına yaklaşırken heyecanı o kadar artmış ki, pencereden dışarı bakmaya cesaret edemiyormuş. Kompartıman arkadaşı kendisiyle yer değiştirip onun yerine elma ağacına bakacağını söylemiş. Bir dakika sonra elini genç mahkûmun koluna koymuş, Şuraya bak demiş. Göz pınarlarında biriken yaşlarla gözleri parlıyormuş. Her şey yolunda, bütün ağaç bembeyaz kurdelelerle bezenmiş... O anda bir ömrü zehirleyen tüm acılar, adeta, birden dağılmış, kaybolmuş. Affetmezseniz sevemezsiniz. Sevgisiz hayat da anlamsızdır KUM ve KAYA Çölde yolculuk eden iki arkadaş hakkında bir hikaye anlatılır. Yolculuğun bir aşamasında iki arkadaş tartışırlar biri ötekine bir tokat atar. Tokadı yiyenin canıçok yanar ama tek kelime etmez ve kum üzerine şu sözleri yazar BUGÜN EN IYI ARKADASIM BANA BIR TOKAT ATTI!..
Yıkanabilecekleri bir vahaya rastlayana dek yürümeyi sürdürürler... Tokadı yiyen yıkanırken bir batağa saplanır, boğulmak üzereyken arkadaşı tarafından kurtarılır. Boğulmak üzere olan arkadaş tam kurtulduktan sonra bir kaya parçasıüzerine şu sözleri kazır: BUGÜN EN IYI ARKADASIM BENIM HAYATIMI KURTARDI!... Tokadı vuran ve sonra arkadaşının hayatını kurtaran kişi ona şöyle der; senin canını yaktığımda bunu kum üzerine yazın ama şimdi kayaya kazıyorsun. NEDEN? Öbür arkadaş ona şöyle cevap verir:. Biri bizi incittiğinde bunu kum üzerine yazmalıyız ki bağışlama rüzgarı estiğinde onu silebilsin. Ama biri bize İYİ bir şey yaparsa onu kayaya kazımalı ki onu hiçbir rüzgar yok etmesin. HOŞGÖRÜLÜ OLMAK Halil Bey arabasına atlamış evine doğru yol alıyordu. Bir yandan ramazan ayı son orucunun ağırlığı, bir yandan bayram telâşı, bir yandan da arife günü olmasına rağmen tatil edilmeyen işin bitmez çilesi kendisini bir hayli yormuştu. Şimdi tek düşüncesi vardı; Bayram dolayısıyla aldığı hediyeleri evine ulaştırmak, dört gözle yolunu bekleyen çocuklarını sevindirmek İftar yaklaştığı için yollar kalabalık, trafik sıkışıktı. Halil Bey günün yoğun geçmesinden dolayı diğer günlere kıyasla daha fazla acıkmıştı. Bu açlık kendisinde halsizlik oluşmasına, başının dönmesine sebep oluyordu: Bir kaza olmadan, sağ salim eve ulaşırım inşallah! diye dua ediyordu. İşte bu anda anîden yanan kırmızıışığı görünce geçip geçmemekte kararsız kaldı. Önündeki
araba durunca oda firene bastı, ama biraz geç kalmıştı. Tekerlekleri kayan araba öndeki araca hafifçe çarptı. Halil Bey önemli bir kaza olmadığı için şükür ediyordu ki gözlerine inanamadı; Çarptığı aracın iri yarışoförü hızla kapıyı açmış, elinde koca bir bezbol sopasıyla öfkeli öfkeli kendisine doğru geliyordu. Gelişinden belli, kesin dövecek diye düşündü. Karşılık mı verseydi acaba? Hayır! Bu hiçbir işe yaramaz dedi kendi kendine, Adam dev gibi, elimi kaldırmaya fırsat vermeden beni mahveder diyordu. Ne yapmalıydı Allah ım! İşte adam iyice yaklaşmıştı. Bekli de az sonra kendini kaybedecek, gözlerini hastanede açacaktı. Adam varmıştı işte kapıya. Sağ eliyle sopayı sıkıyor sol eliyle de kapıyı açıyordu. Hemen adamı yatıştıracak bir şeyler söylemeliydi. Halil Bey, daha adam kapıyı açar açmaz, ağzını açmasına bile fırsat vermeden, zoraki tebessümle sağ elini ona doğru uzatıp; bayramınız mübarek olsun dedi, size bir şey olmadı inşallah? dedi... Adam kendisine uzanan bu dost eli karşısında kısa bir şok geçirdi. Az önce avına saldırmak için bekleyen aslanın hırçın bakışlarını andıran bu gözlerde şimdi mahcubiyet okunuyordu. Halil Bey adamın sopayı saklamaya çalıştığını fark etti. Hala korkudan titreyen ellerini onun omzuna koyup; size bir şey olmadıysa endişelenmeye gerek yok. Cana gelecek olan mala gelsin. Öyle değil mi? dedi. Adam söyleyecek söz bulamıyordu. Ağzından dökülen iki üç cümleyle ancak şunları diyebildi: Sizinde bayramınız mübarek olsun efendim. Bizde de, arabalarımızda da önemli bir hasar yok. Hadi! İftara geç kalmayalım. Size uğurlar olsun HOŞGÖRÜLÜ,SEVGİ VE SAYGI DOLU NİCE GÜNLERE Ali Hakan ÖZ Rehber Öğretmen