DİNSEL TERÖRLE BAŞ ETMEDE DİNLERARASI İŞBİRLİĞİNİN ÖNEMİ



Benzer belgeler
ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

...Bir kitap,bir mesaj!

İman. Çalışmanın ana fikri. İsa ya iman etmek, zihin, duygu ve iradeyle O na güvenmek, dayanmak demektir. Çizimler: Meghan Burns

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

İÇİNDEKİLER. YAZAR HAKKINDA... v SÖZE BAŞLARKEN...vii İÇİNDEKİLER... xv KISALTMALAR LİSTESİ...xxi GİRİŞ... 1

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Prof.Dr.Muhittin TAYFUR Başkent Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Mirbad Kent Toplum Bilim Ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü. Kadına Şiddet Raporu

Ana fikir: Oyun ile duygularımızı ve düşüncelerimizi farklı şekilde ifade edebiliriz.

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

Sanayi Toplumundan Bilgi Toplumuna Geçiş Sürecinde Temel Dinamikler

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

Özgüven Nedir? Özgüven Eksikliği Nedir?

İnsanların tek başına yeteneği, gücü, zamanı ve çabası kendi istek ve ihtiyaçlarını karşılama konusunda yetersiz kalmaktadır.

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

dinkulturuahlakbilgisi.com

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.


DİNLER TARİHİ DERSİ ÖĞRETİM ROGRAMI

DEĞİŞİM MÜHENDİSLİĞİ. Üretim Planlama Direktörü

Kadına Yönelik. Siddete Karsı. Uluslararası. Dayanısma Günü 25KASIM. Av. Selcen BAYÜN Stj. Av. Narin Ceren DİNÇER. 110 Hukuk Gündemi 2013/2

T.C. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SENATO KARARI KARAR TARİHİ TOPLANTI SAYISI KARAR SAYISI /

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

Anksiyete ve gerginlik veya endişe. Eminim bunu son zamanlarda hepimiz yaşıyoruz.

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

ZAFER TALHA ÇİMEN 8/E

DÜNYA MÜSLÜMAN KADINLAR ZİRVESİ VE FUARI (BİLGE 2017)

Pazartesi İzmir Basın Gündemi

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN


DUYGULAR - 1 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

Girişimciliğin Fonksiyonları

KÜRESELLEŞEN DÜNYANIN YENİ GERÇEKLERİ VE GENÇLERİN KONUMU: RADİKALLEŞİYOR MUYUZ?

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

D. PİRE. aralarında köprü kurar. İnsanların çoğu duvar, çok azı da. Yard.Doç.Dr. Havva ÖZTÜRK Ebe Tülay BAYRAMOĞLU Trabzon

Doğal Afetler ve Kent Planlama

Dua edelim: I.Korintliler 1:30, Efesliler 2:10

Selam vermekle karşımızdaki kimseye neyi ifade etmiş oluruz?

(09-11 Mayıs 2016, Ankara) Kıymetli İslam İşbirliği Teşkilatı Üye Ülkeleri Temsilcileri, Değerli Katılımcılar,

Haziran 25. Medya ve Güven. Gündem. Tüm hakları gizlidir.

Müslümanlar için yeni ve yabancı bir anlayış değildir. Zira yaşamalarına denir. İslam dini ilk zamanlardan itibaren farklı inançlara dinî

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI

Arkadaşınız UNITE OGRENCI RAPORLARI VE YANIT KAĞITLARI. ICI P.K. 33 Bakırköy / İstanbul

SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR!

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

dinkulturuahlakbilgisi.com Konu Anlatımı MELEKLER Hazırlayan Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

5.SINIF SOSYAL BİLGİLER GERÇEKLEŞEN DÜŞLER TESTİ. Teknoloji ve sanayinin hızla gelişmesi, çevre sorunlarının artmasına sebep olmuştur.

ARAMIZDA ÇOK FARKLAR VAR

EĞĠTĠM ÖĞRETĠM YILI 8. SINIF DĠN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BĠLGĠSĠ DERSĠ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIġMA TAKVĠMĠNE GÖRE DAĞILIM ÇĠZELGESĠ

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI ÇOCUK HAKLARI

Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

AİLE KURMAK &AİLE OLMAK

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız

EZİNE ÇOK PROGRAMLI LİSESİ HAYDİ! HALİL İBRAHİM SOFRASINA

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI: DÜNYADAKİ VE TÜRKİYE DEKİ YERİ VE ÖNEMİ. Düşünce Kuruluşları genel itibariyle, herhangi bir kâr amacı ve partizanlık anlayışı

İstanbul İmam Hatip Liseliler Derneği

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Nuh ve Büyük Tufan

Kurban Nedir Ve Niçin Kesilir?

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Nuh ve Büyük Tufan

MADDE BAĞIMLILIĞINDAN KORUNMA

Değerler Ekim Page 2

GÖKKUŞAĞI KOLEJİ PYP SORGULAMA PROGRAMI

7. SINIF DENEME SINAVLARI DAĞILIMI / TÜRKÇE


Ahlâk ve Etikle İlgili Temel Kavramlar

penceremi ışığa açıyorum PARMAKLIKLAR ARKASINDAKİ YÜREKLERİ IŞIKLA BULUŞTURUYORUZ

İçindekiler. Değişim. Toplumsal Değişim. Değişim Eğitim ilişkisi. Çok kültürlülük. Çok kültürlü eğitim. Çok kültürlü eğitim ilkeleri

UYUŞTURUCU ÖZGÜRLÜĞÜN SONU!

TARİHSEL BİR VARLIK OLARAK İNSAN İNSAN HAKLARI

Ankara Üniversitesi Geliştirme Vakfı Özel İlkokulu/Ortaokulu AİLE İÇİ İLETİŞİM

Mesleki Sorumluluk ve Etik-Ders 5 Çalışma ve Meslek Ahlakı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

KAMU DİPLOMASİSİNDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ VE MEDYANIN ROLÜ

kaza, hükmetmek, Terim anlamı ise kaza, yaratılması demektir.

İlk Yıllar Öğrenim Çerçevesi ile. canlı uygulama

Transkript:

411 DİNSEL TERÖRLE BAŞ ETMEDE DİNLERARASI İŞBİRLİĞİNİN ÖNEMİ ONAT, Hasan TÜRKİYE/ТУРЦИЯ Dinsel terör, dini, referans alan, meşruiyetini dinden sağlayan bir terör çeşididir. Dinsel terör, dinsel sembolleri kullanarak, kendine özgü bir değerler sistemi yaratır ve siyasi gücü din adına ele geçirmek ve kullanmak için her yolu dener. Şiddet, karşıt görüşte olan insanları, ikna etme yerine, kaba kuvvetle ve zor kullanarak bir şeyler yapmaya veya belli bir fikri kabul etmeye zorlamak anlamına gelmektedir. Terörün ise, kokutma, yıldırma, tedhiş; cana kıyma ve malı mülkü yakıp yıkma, insanları kışkırtma gibi anlamları vardır. Terör, şiddetin daha çok siyasi bir amacı gerçekleştirmek için sistemli olarak kullanılması şeklinde tanımlanabilir. Terörde örgütlülük ve devamlılık söz konusudur. Terör olarak nitelenen şiddetin kuralı da yoktur. Şiddetin ve terörün her türlüsü kötüdür; fakat dinden kaynaklanan, dini refesans alan şiddet ve terör en kötü olandır. Çünkü, dinsel terörde yapılan iş, din adına yapıldığı, ya da dinsel argümanlarla/sembollerle kamufle edildiği için, iyi, ya da kötü olduğunun sorgulanması yapılmaz. Terörist, eyleminin kendisini cennete götüreceğine inanır. Dinsel şiddet ve terör, aynı dine mensup insanlar tarafından da, din adına yapılan meşru eylemler olarak görülebilir. Bu sebepten, dinsel terörün toplumda taban bulması daha kolaydır. Günümüz dünyasında şiddet ve terör küresel bir boyut kazanmıştır; bütün insanlığın geleceğini tehdit etmektedir. İşin gerçeği, şiddetin ve terörün dini, imanı olmaz. Özü itibariyle hiçbir din, şiddeti ve terörü teşvik etmez. Dinlerin temel ortak paydasında, insanın can ve mal güvenliğinin sağlanması, iyiliğin, doğruluğun teşvik edilmesi vardır. Sorun, dinlerden çok dindarların dini algılama biçimleri ile ilgilidir. Bu sebepten, dinsel terörle küresel ölçekte başedebilmenin yolu, öncelikle, dinler hakkında, doğru bilgi sahibi olmaya bağlıdır. Bütün dinler, insan için vardır; amaç değil, insanın insanlığını gerçekleştirmesine katkı sağlayan bir araçtır. Yahudilik, Hıristiyanlık, İslam, Budizm ve Hinduizmi merkeze alarak düşünecek olursak, dinlerde ortak ahlak ilkelerinin doğruluk, temizlik,

412 iyilik ve yardımseverlik, büyüklere saygı ve başkalarına zarar vermemek şeklinde özetlenebileceğini görebiliriz. Haksız yere adam öldürmek, bütün dinlerde yasaklanmıştır. Bütün dinler, hırsızlığa karşı çıkmaktadır. Yalancı şahitlik, hiçbir din tarafından hoş karşılanmamıştır. Bütün dinlerde ortak olan bu temel paydaların, doğru bilgi ile öne çıkarılması, insanların din adına başka din mensuplarına kötü gözle bakmalarına engel olabilir. Aynı şekilde, dinlerin diğer din mensuplarına bakış açılarının da sağlıklı bir şekilde yeniden ortaya konulması gerekmektedir. Bunun için de, kurtuluş un herhangi bir dine mensup olmadan önce, insan olmaya bağlı olduğu, dinlerin ortak amacından hareketle öne çıkartılabilir. Küresel şiddet ve terörün ilacı, dinlerin özünde bulunan ortak değerlerin, evrensel ölçekte etkin kılınmasına bağlıdır. Öte yandan, dinlerin, insanlığın barış içinde yaşamasına katkı sağlayabilmesi için, birey bilincine vurgu yapılmasında fayda vardır. Din en temelde bireyseldir. İslam ı merkeze alarak düşünecek olursak, imanın, sorumluluğun ve kurtuluşun bireysel olduğunu görürüz. İslam a göre, her insan, kendi hür iradesiyle inanır; hiç kimse, bir başkasına inanma konusunda baskı yapamaz. İman, doğrudan Tanrı ile insan arasındaki bir alandır; araya herhangi bir kimsenin girmesi mümkün değildir. İslam a göre, hiç kimse bir başkasının günahını çekmez; sorumluluk bireyseldir. Aynı şekilde cennete, ya da cehenneme gitmek de, bireysel tercihler sonucunda gerçekleşir. Her insanın cennete gitme hakkı vardır. Her insan, hakettiği zaman cennete gider. Cennete gitmek isteyen kimse, öncelikle, Tevhid merkezli sağlam bir inanca sahip olmalı ve sonra da, dosdoğru olarak, iyi işler (salih amel) yapmalıdır. Bu gerçek Kur an da şöyle ifade edilmektedir: Rabbimiz Allah tır, deyip dosdoğru olanlar için hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. İşte cennetlikler bunlardır ve yaptıkları güzel işlere karşılık orada sürekli kalacaklardır. (46/13-14). Şiddet ve terörün temelinde, insanın egemenlik iddiası yatmaktadır. Dinlerin şiddet ve teröre meşruiyet kazandırmaması için, dinin egemenlik iddiasının olmadığı insanlara iyi anlatılmalıdır. Daha açık bir ifade ile dinin siyasetle organik bağının kopması gerekmektedir. Tarihin bazı dönemlerinde, din, sadece siyasetle değil, hukuk ile, ekonomi ile iç içe olmuştur. Ancak, toplumların gelişmesi, yaşam alanlarının oluşmasını sağlamıştır. İslam ın geldiği dönemde, din-siyaset, dinhukuk, din-ekonomi gibi konularda, alanlar ayrımının var olduğunu söyleyebilmek pek mümkün değildir. Ancak daha sonraki süreçte, toplumların büyümesine ve gelişmesine bağlı olarak din, hayatın bütün

413 alanlarında etkin olmasına rağmen, kendi yerini yeniden belirlemek durumunda kalmıştır. Osmanlının son zamanlarında dinin, ekonomi ile, hukuk ile yavaş yavaş yolları ayrılmaya başlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile birlikte, dinin, ekonomi, hukuk ve siyasetle organik bağları kalmamıştır. Halk da, bu alanlardaki gelişmelere, din adına hiçbir zaman karşı çıkmamıştır. Türkiye nin halkı Müslüman olan ülkelerden farkı, büyük ölçüde demokrasi ve laiklik sayesinde ortaya çıkmıştır. Belki de bu sebepten, Türkiye de İran daki gibi bir İslam Devrimi nden, bir Taliban hareketinden hiçbir zaman söz edilmeyecektir. Türkiye, Batı uygarlığının demokrasi, hukukun üstünlüğü, laiklik, insan hakları, kadın erkek eşitliği gibi, yüksek değerlerine uygun bir İslam anlayışı üretmeyi başarmıştır. Unutmamak gerekir ki, Dinlerdeki kurumsallaşma insan ürünüdür. Her din, toplumların gelişmişlik düzeyine göre kurumsallaşma imkânı bulur. İslam örneğini merkeze alarak düşünecek olursak, Tanrı insan aklına yardımcı olmak için vahiy göndermiştir. Vahyi anlayan insan, Kur an daki kurucu ilkeler doğrultusunda bir din anlayışı oluşturur ve böylece İslam ın bir din olarak kurumsallaşma süreci başlar. Kur an daki kurucu ilkeler, her zaman ve mekanda İslam ın yeniden kurumsallaşmasını sağlar. Bir başka ifadeyle, İslam ın tek, değişmez bir anlaşılma biçimi yoktur. Bu durum, hemen bütün dinler için de geçerlidir. Şiddet ve terörü önleyebilmek için, sebeplerini doğru tespit etmek ve herhangi bir dine mensup olanların günahlarını, onların dinine yüklememek gerekmektedir. İnsanlık, içinde yaşadığımız zaman diliminde, tarihte hiç olmadığı kadar şiddet ve terörden bunalmıştır. Artık, şiddet ve terör lokal olmaktan çıkmış; bütün insanlığı etki çemberi altına almıştır. Şiddetin ve terörün küresel bir boyut kazanması ve insanlığın geleceğini tehdit eder hâle gelmesi, bir yerlerde çok ciddi yanlışların mevcut olduğunu göstermektedir. Şu anda şiddet ve terörün kaynağı olarak ılımlı ifadesiyle Gelişmekte Olan Ülkeler gösterilmektedir. Nitekim Amerika, Afganistan a ve Irak a girerken, terör bataklığını kurutmak ve demokrasi getirmek amacıyla hareket ettiğini söylemiştir. İşin gerçeği, şiddet ve terör küresel ölçekte insan olma onuru nu yok etmeye başlamıştır. Üstelik, zengin- fakir, gelişmiş-gelişmemiş, okumuş-okumamış, Hiristiyan-Müslüman, dinli-dinsiz gibi ayrımlara hiç gitmemektedir. Kıyamet, insanoğlunun insan olma onuru nu kaybetmesi anlamına da gelmez mi? Artık, şiddet ve terörün hedefi herkes olduğu gibi, ortaya çıkmasında da az veya çok herkesin katkısı olduğu gerçeği görülmelidir. Eğer ana hedef insan olma onuru ise, insan olma bilinci çözüm için iyi bir başlangıç noktası olabilir. Ancak, W. Frankl ın dikkat çektiği, varoluşsal boşluk, beraberinde şiddeti, terörü, uyuşturucuyu, intiharları getiriyorsa, insanlığın yüz yüze kaldığı

414 anlam kaybı nın öncelikle sorgulanmasında fayda vardır. Varoluşsal boşluk, Batı uygarlığının dünya ölçeğinde yayılmasıyla birlikte kitlesel bir sorun olarak karşımıza çıkmıştır. W. Frankl şöyle demektedir: Her çağın kendine ait ortak nevrozu vardır ve her çağ, bununla başa çıkmak için kendi psikoterapisine ihtiyaç duyar. Günümüzün kitle nevrozu olan varoluşsal boşluk, özel ve kişisel bir nihilizm (hiççilik) şekli olarak tanımlanabilir; çünkü nihilizm, varlığın hiçbir anlamı olmadığı inancı olarak tanımlanabilir (W, Frankl, İnsanın Anlam Arayışı, çev. S. Budak, Ankara 1998, s. 121) Şiddet ve terörün küresel boyut kazanmasının, anlam kaybının doruk noktasına ulaşması sonucu tutunacak hiçbir dalı olmayan insanların içine düştükleri varoluşsal boşluk ile doğrudan ilgisi vardır. Çünkü, kitle hâlinde şiddete yatkınlık söz konusudur. Kitle iletişim araçları sürekli şiddetle ilgili haberleri ön plana çıkarttığı gibi, çocukların severek izledikleri bazı çizgi filimler bile yoğun şiddet içermektedir. İnsanların zihinleri sabun köpüğü gibi olan popüler kültürle meşgul edilince, popüler olan şiddet ve terör yeşerebilmek için uygun ortam bulmuş olmaktadır. Varoluşsal boşluk, yirminci yüzyılın yaygın bir olgusudur. Bu anlaşılır bir şeydir; bunun nedeni, gerçek bir insan olduktan sonra insanın yaşadığı iki yönlü bir kayıp olabilir. İnsanlık tarihinin başlangıcında insan, bir hayvanın davranışlarını belirleyen ve güvence altına alan bazı hayvanca içgüdülerini kaybetmiştir. Cennet gibi, bu güvenlik de insana sonsuza kadar kapanmıştır; insan seçim yapmak zorundadır. Ne var ki buna ek olarak insan, davranışlarını yönlendiren geleneklerin hızla azaldığı son gelişme döneminde bir başka kayıpla daha yüz yüze gelmiştir. Hiçbir içgüdü ona ne yapacağını söylemez. Hiçbir gelenek ona ne yapması gerektiğini söylemez; bazen neyi arzuladığını bile bilmez. Bunun yerine ya diğer insanların yaptığı şeyleri arzular (uydumculuk) ya da diğer insanların kendisinden yapmasını istedikleri şeyleri yapar (totalitercilik). (W. Frankl, a.g.e., s. 101) Şiddet ve terörün küresel bir boyut kazanması ve insanın elinden insan olma onuru nu almaya başlaması modern bir olgudur. Hiç kuşkusuz eskiden de şiddet ve terör vardı. Din, belki de insanlık tarihinin başlangıcından beri, hem şiddet ve terörün ilacı olarak; hem de şiddet ve terörün meşruiyet aracı olarak işlev gördü. Ancak, tarihin hiçbir döneminde şiddet ve terör dinle bu kadar içli dışlı olmadı. Bugün insanlığın geleceğini tehdit eden şiddet ve terörde, herkesin kendi çapı oranında katkısı olduğunu söylemek pek yanlış olmasa gerektir. Herkesin payının gücü ve imkânları ölçüsünde olduğunu unutmamak gerekir. Küresel şiddet ve terör canavarının

415 yaratılmasında ve semirmesinde en büyük payın Batılılarda olduğu hiçbir zaman göz ardı edilmemesi gereken bir gerçektir. Müslümanların da sütten çıkmamış ak kaşık olduğunu hiç kimse düşünmesin. Bu mesele, dinsel bir mesele değildir. Özünde insana özgü güç ve egemenlik kavgası vardır. Çağın hastalığı olan Varoluşsal Boşluk, bazı bölgelerdeki insanların özgürlüklerinin tehdit altında olması, insani yaratıcılığın engellenmesi, bazı insanların şiddet ve teröre yatkın olmasının ilk akla gelen sebepleri arasındadır. Şiddet ve terörle güç ve egemenlik arasındaki ilişkiyi biraz daha yakından anlamaya çalışmak konunun daha iyi anlaşılabilmesi için yararlı olacaktır. Şiddetin ve terörün temelinde, sadece insana özgü olan güç yatmaktadır. İnsanın dışındaki bütün canlılar, hayatlarını programlandıkları şekilde sürdürürler. Onlarda hayatta kalabilmek, sadece içgüdülerle sağlanabilmektedir. Oysa insan, yaşayabilmenin ötesinde daha iyi yaşayabilmek için daha güçlü olmak gerektiğinin farkındadır. Böylece hem yaşamak derinliğine ve genişliğine bir anlam zenginliğine kavuşmakta; hem de yaşamakla güç arasındaki ilişki kendiliğinden ortaya çıkmış olmaktadır. Doğadaki doğal ayıklama, doğal olarak daha güçlü olanın hayatta kalmasını sağlamaktadır. Ancak, insanın dışındaki varlıkların hiçbirisi ne zayıf olduklarının, ne de daha güçlü olduklarının farkındadırlar. Hiçbirisi, doğal programlarını zorlayarak daha güçlü olabilmek için çaba sarf etmezler. Hiç kuşkusuz insan için de, en temel/varoluşsal ihtiyaç hayatta kalabilmek arzusudur. Bunun için de güçlü olmak gerekmektedir. Ancak, bu güç, insanla birlikte, sadece fizik güç olarak anlaşılmamaktadır. İnsan, güç ün ne olduğunu bildiği gibi, nasıl elde edilebileceğini, nasıl kontrol edilebileceğini; kendisi için bir tehdit oluşturan güç ten nasıl korunabileceğini de bilmektedir/öğrenmeye çalışmaktadır. Kısaca ifade edecek olursak, insanın elinde güç, artık çeşitlenmiştir ve çok çeşitli kaynaklardan elde edilebilmektedir. Daha da ötesi, insanlar, hemcinsleri ile işbirliği yaparak güçlerini artırabildikleri gibi, doğadaki enerjiyi de kontrol ederek gerekli gücü elde edebilmektedirler. Gemileri denizde yüzdürebilmek için forsa kullanan da, yelkenleri şişirerek rüzgarın gücünden yararlanan da, buharı ve nükleer enerjiyi kullanan da insandır. İnsanın gücü, en temelde akıldan, bilgiden gelmektedir. İnsan, hem kendi gücünün hem de diğer insanların gücünün farkındadır. Kendi gücünü artırmak isterken; kendisinden daha güçlü olanlardan korunmak için de birtakım çareler düşünmek zorundadır. Güçlü olan ve güçlü olduğunu bilen insanlar, bu gücün fark edilmesini, güçlü olduğunun

416 bilinmesini istemektedirler. Öte yandan, birilerinin kendisinden daha güçlü olduğunu bilen insanlar da, ya yeni güç kaynakları arama yoluna gitmekte; ya da güçlü olanın zayıf taraflarını keşfetmek için çaba sarf etmektedirler. İnsanlık tarihi, bir yönüyle de güç ün ve bu güç ü elde edebilme ve güçlülüğü sürekli kılabilme mücadelesinin tarihidir. İnsan, gücünü artırabilmek için alet yapmayı başarmıştır. Bugün bilim ve teknolojinin insana sağladığı güç, hem göz kamaştırıcı, hem de baş döndürücü niteliktedir. Ancak, bu güç ün sadece yüksek teknolojiye dayalı fiziki bir güç olduğu gerçeğini görmek zorundayız. Varlığını yüksek teknolojiye ve güç e endeksleyen ABD, bu güçle her sorunu çözebileceğine, dünyayı istediği gibi şekillendirebileceğine inanmaktadır. Bu, her ne kadar Hz. İsa adına yapıldığı iddia edilse de bir tür Tanrı lık iddiasından başka bir şey değildir. Güç, kontrol edilebildiği, insan hayatını kolaylaştırabildiği, insana hizmet ettiği ölçüde güçtür. İnsanı kontrol etmeye başlayan güç, artık insan için fayda yerine zarar getirmeye başlar. Gerçek güç, insanın kendisini kontrol edebilmesi gücüdür. Şiddet ve terör, sonradan öğrenilmektedir; hiçbir insan doğuştan şiddet yanlısı, doğuştan terörist değildir. Bu sebepten, insanlara potansiyel terörist gözüyle bakmak, terörü teşvik etmek anlamına gelir. Herhangi bir dini, ya da din mensuplarını bir bütün hâlinde terörle irtibatlandırmaya kalkışmak, hem terörün kaynaklarını doğru anlamayı engeller, hem de teröre karşı gösterilecek direncin kırılmasına yol açar. İnsanları haksız yere suçlamak, öfke birikmesine sebep olur. Haksız yere suçluluk psikolojisi yaratmaya çalışmak da, biriken öfkenin kontrol dışı patlamasına yol açabilir. Şiddet ve terörle din arasında doğrudan bir bağ olduğunu söyleyebilmek pek mümkün değildir. Ancak, insanlık tarihi boyunca, iktidarı/gücü elinde bulunduranlar, bunun sürekliliğini ve meşruiyetini sağlayabilmek için dini kullanmaktan hiç çekinmemişlerdir. Bu doğrultuda, dinden beslenen şiddet ve terör hep olagelmiştir. Bu durum, dinlerden çok, insanın sorunudur. Bütün dinler, en temelde insan hayatına anlam kazandırabilmek için vardır. Bu sebepten, hiçbir din, anlam kaymasının en açık tezahürlerinden olan şiddet ve terörü doğrudan desteklemez. Ancak, her dinde var olan şehitlik, cihat gibi, insanın kendini feda etmesi olarak yorumlanabilecek birtakım ögeler, dinin şiddetle birlikte anılmasını kolaylaştırmıştır. Aradığımız zaman, her dinde, hatta her ideolojide şiddete ve teröre açık olan bir boyut bulmak imkân dâhilindedir. Son yıllarda, özellikle Doğu Bloku çöktükten sonra, gittikçe artan bir dozda İslam la şiddet ve terör arasında bir bağ tesis edilmeye çalışılmaktadır. Burada öne çıkartılan öge, cihat ve şehitlik olmaktadır.

417 Hemen belirtmeliyiz ki, İslam, ölümü değil, hayatı esas alan bir dindir. Her insan, Kur an ın sınav olarak nitelendirdiği iyiyi, güzeli ve doğruyu gerçekleştirebilmek için yaşamak zorundadır. Bu sınav, insanın kendini inşa etme/kendini gerçekleştirme sınavıdır. Müslüman insan, savaşa bile ölmek, şehit olmak için değil; barışı sağlamak, insanca yaşayabileceği bir ortam hazırlamak için gider; ölürse şehit olur. Şehitlik, körü körüne ölüme gitmek değildir; yaşamak için bilinçli olarak çalışırken, daha iyi yaşamak için yollar aranırken ölmektir. Bu sebepten, Kur an, haksız yere insan öldürülmesini yasaklamıştır. Bir başkasını öldürebilmek için haklı olmak demek, insanın yaşama hakkının tehlikede olması demektir. Eğer bizim yaşayabilmemiz, bizim yaşamımızı yok etmek için çalışan bir insanın öldürülmesine bağlı ise, o zaman haklı konuma geçmiş oluruz. Hz. Peygamber, insanları savaşa gönderirken, başta çocuklar, ihtiyarlar ve kadınlar olmak üzere masum insanların öldürülmemesi gerektiğini belirtmiş; ibadet yerlerine dokunulmaması, yeşil alanların tahrip edilmemesi konusunda da uyarılarda bulunmuştur. Bu sebepten, zaman zaman gündeme gelen canlı bomba türü olayları, İslam açısından onaylamak mümkün değildir. Çünkü, bu tür olaylarda, insanların bile bile ölmesi ve pek çok masum insanın hayatını kaybetmesi söz konusudur. İslam, savaş esnasında bile, sadece savaşanların öldürülmesine izin verir; masum insanların her ne sebeple olursa olsun öldürülmesi İslam a uygun bir davranış değildir. Cihat, Müslümanların başta yaşama hakkı ve özgürlük olmak üzere temel hak ve özgürlükleri tehlikeye girdiği zaman yapılmasına izin verilen savaştır. Kur an açısından bakıldığı zaman, Müslümanlar, başka dinlere mensup olan insanları Müslüman yapmak için asla onlarla savaşamazlar. Çünkü dinde zorlama yoktur (Bakara, 256). Ganimet için savaşamazlar; çünkü başkasına ait olan bir şey haramdır. İslam da esas olan, savaş değil; barıştır. Savaş, sadece yüksek güven kültürünün yaratılabileceği barış ortamının sağlanabilmesi için yapılır. Nitekim Hz. Peygamber in döneminde yapılan savaşlar dikkatle değerlendirilirse, onların en temelde, Müslümanların temel hak ve özgürlüklerini teminat altına almak, güvenli bir ortam sağlamak ve barışı tesis etmek gibi yüksek amaçlara yönelik olduğu görülebilir. Kur an da, esas olanın savaş değil, barış olduğunu şu ayetten anlamak mümkündür: Sizinle savaşırlarsa, Allah yolunda siz de savaşın, fakat aşırı gitmeyin. Bilin ki Allah aşırı gidenleri sevmez. (2/190). Hz. Peygamber, bir savaş dönüşü, küçük cihat bitti, şimdi sıra büyük cihattadır buyurmuşlardır. Büyük cihat, insanın yaratıcı yeteneklerinin,

418 Kur an ın salih amel dediği iyi işlerin gerçekleştirilmesi doğrultusunda kullanılmasıdır. Büyük cihat, güç ün kontrol edilmesidir. Büyük cihat, öfkeye mağlup olmamak; barış içinde yaşamayı başarmaktır. İslam ın şiddet ve terörle özdeşleştirilmeye çalışılması, çok yönlü olarak şiddet ve terörün yayılmasına ve kökleşmesine hizmet etmektedir. Şöyle ki, bu tür davranışları İslam a saldırı olarak algılayan Müslümanlar, şiddete daha açık hâle gelmektedirler. İnsanlar, hiçbir zaman, kutsal saydıkları varlıklara, değerlere saldırılmasını hoş görü ile karşılamazlar. Böylece, farklı dinlere mensup insanlar arasında su sızdırmaz duvarlar oluşur; bir arada yaşamayı mümkün kılacak uzlaşı kültürünün yaratılabileceği ortam asla gerçekleştirilemez. Öte yandan, İslam ın, insana hayat veren, yüksek güven kültürünün yaratılmasını, insanın yaratıcı yeteneklerinin önünün açılmasını sağlayacak olan anlam boyutu, tepkisel tavırların gölgesinde kalmaya mahkûm olur. Küresel boyut kazanan şiddet ve terör, artık bütün insanlığın en önemli sorunlarından birisidir; çünkü insanın insan olma onuru yok edilmektedir. Bu işi İslam la veya Müslümanlarla irtibatlandırmaya çalışmak, iyi niyetten yoksun olmanın ötesinde, insanoğlunun dünyadaki serüvenine son vermek anlamına gelmektedir. Çünkü küreselleşme, iyi, doğru ve güzel olan işlerin de; şiddet ve terör gibi insan olma onurunu yok eden kötü işlerin de, bütün insanlığı derinden etkilemesi gibi bir sonuç doğurmuştur. Artık, başkalarının kötülüğüne, başarısızlığına, mutsuzluğuna dayalı bir barış ve mutluluk dönemi diye bir şey söz konusu değildir. İşte bu gerçeği, Batı uygarlığının temsilciliğine soyunan ülkelerin çok iyi anlaması gerekmektedir. Şimdiye kadar, Batı nın refahı ve mutluluğu, öteki nin sefaletine endekslenmişti. Küreselleşme, öteki ne rağmen mutluluk imkânını ortadan kaldırmıştır. Şiddet ve terörün küresel bir boyut kazanarak insanlığın geleceğini tehdit etmesi, bu süreçte Batılı başat değerlerin Batılılar tarafından tahrip edilmesi, Batı uygarlığına vücut veren temel paradigmanın sorgulanması zamanının geldiğini göstermektedir. İnsanlığın daha insani bir insan, tabiat, bilim ve teknoloji anlayışına ihtiyacı vardır. Bilim ve teknoloji alanındaki göz kamaştıran başarılara rağmen, insanların büyük çoğunluğu açlık sınırının altında yaşamaktadır. İhtiyar dünyamız, her an patlamaya hazır barut fıçısına dönmüştür; silahlanma yarışı bütün hızıyla devam etmektedir. Yüksek teknolojiye sahip olan ülkeler, icat ettikleri modern ölüm makineleri ile övünebilmektedirler. Güven konusunda ciddi bir anlam kayması yaşandığı için, bir türlü yüksek güven kültürü yaratılamamakta; ya da güvenliğin sadece yasalarla, polisiye tedbirlerle sağlanacağı zannedilmekte; insanlar her geçen gün daha tedirgin, daha

419 güvensiz ve korku dolu hâle gelmektedirler. Öyleyse, küresel şiddet ve teröre, küresel ölçekte çözüm aramaktan başka çıkar yol yoktur. Bunun için de, bir şekilde yüksek güven kültürü nün yaratılması, dünya ölçeğinde yaygınlaştırılması ve samimiyetle içselleştirilmesi gerekmektedir. İnsanın insanca yaşayabilmesi için gerekli olan yüksek güven kültürü, aynı zamanda, insanın yaratıcı yeteneklerinin etkin kılınmasının da olmazsa olmaz koşuludur. İnsanı insan yapan böylesi değerlerle yüklü bir kültürün yaratılamadığı, sevgiden yoksun ortamlar, insanları şiddete ve teröre yatkın hâle getirebilir. Sevgiyi ve saygıyı yaşayarak öğrenemeyenler, doğal olarak kini, nefreti ve şiddeti daha kolay öğrenebilirler. Yaratıcılığın engellenmesi, güvensizlik, kaybedecek hiçbir şeyi olmamak, yoksulluk şiddet ve terörün tetikleyicilerinin başında gelmektedir. İşin içinde güçlü motivasyon kaynağı olan birtakım ödüller de varsa, köklü bir anlam kayması yaşanır ve şiddet ve terör, doğal, sıradan bir olay olarak algılanabilir. Engellenme duygusu ve ödül birlikte olduğu zaman, şiddetin terörün genişliği ve derinliği daima artacaktır. İnsanların insanca yaşayabilmeleri, yüksek güven kültürü yaratmadaki başarılarına bağlıdır. Bu ise, ancak içinde bulunulan ortamın insanı insan yapan yüksek evrensel değerlere duyarlı; sevgi ve saygının içselleştirildiği; dürüstlüğün, adaletin yaşam biçimi hâline geldiği; hukukun üstünlüğünün, insan hak ve özgürlüklerinin genel kabul gördüğü bir ortam olmasına bağlıdır. Bütün dinlerin, bir şekilde adalet i önplana çıkartması üzerinde durulması gereken önemli bir husustur. Çünkü, adalet olmadan, ne yüksek güven kültürü yaratılabilir; ne de insanın yaratıcı yeteneklerinin önü açılabilir. Daha da ötesi, adalet olmadan hiçbir şey olmaz. Kant ın dediği gibi, Tanrı nın tüm gücü adaletin yanında yer alır. Eğer, insanlığın geleceğini tehdit eden küresel şiddet ve terör önlenmek isteniyorsa, insan yaşamı, insan özgürlüğü evrensel ölçekte güvence altına alınmalıdır. Bütün canlılar gibi insanın da en temel çabası, hayatta kalabilme arzusunda düğümlenir. Yaşam tehlikeye girdiği zaman, her türlü ölçü devre dışı kalır. Her insan, her ne pahasına olursa olsun, yaşamak ister. Bu demektir ki, insanın varlığı söz konusu olunca, şiddet de, terör de, kolayca akla uygun hâle getirilebilir; varlıkları tehlikede olan insanlar, hayatta kalabilmek için, akla gelebilecek her yolu denerler. Küreselleşme, tehdit algılamasını da, güven algılamasını da küresel boyuta taşımıştır. Dünyamız ise, zannettiğimizden daha fazla küçülmüştür. Şiddet ve terörün en kötüsü olan dinsel terörle baş edebilmek için, öncelikle, dinlerin, insanların çıkarları ve egemenlik arzuları doğrultusunda kullanılmasının önüne geçilmelidir. Bunun için de, farklı din mensuplarının, diğer dinler

420 hakkındaki ön yargılardan kurtulması gerekmektedir. İnsanların, bütün dinler hakkında, o din mensuplarınca doğru kabul edilen kurucu ilkelere dayalı doğru bilgiye ihtiyaçları vardır. Ayrıca, bütün dinlerin insanın insanca yaşamasını öngören temel ortak paydasının öne çıkarılmasında fayda vardır. Hiçbir din, haksız yere insan öldürülmesini istemez. Bütün dinler, adaletin etkin kılınmasını ve insanların güven içinde yaşamasını ister. Dinsel şiddet ve teröre açılan kapı, büyük ölçüde varoluşsal anlam boşluğu undan kaynaklanmaktadır. Yaşanan anlam kayması, insanları şiddete ve teröre daha yatkın hâle getirmektedir. Oysa din, insanlara insanca yaşayabilmenin ortak paydasını ve insan için varoluşsal önem taşıyan anlam ı kazandırmak için vardır. İnsanların insanca yaşayabilecekleri güvenli bir ortama kavuşmaları, yaratıcı yeteneklerini etkin kılabilecek imkânlara sahip olmaları ve yüksek güven kültürü yaratmayı başarmaları, dinsel terör ve şiddetin evrensel ölçekteki ilacı gibi görünmektedir. Küresel boyut kazanan şiddet ve terörün zararlarının en aza indirilebilmesi için, öncelikle, her ne sebeple olursa olsun, terörün meşrulaştırılmasının önüne geçilmesi gerekmektedir. Terör, zararları çoğu zaman lokal gibi görünse de, esasta insan onuru ile bağdaşmadığı için, bütün insanlığın geleceğini tehdit etmektedir. Terör konusunda gösterilen çifte standart terörün yaygınlaşmasından başka hiçbir işe yaramaz. Bu sebepten, terörü önleme konusunda küresel bir mutabakata ve tutarlılığa ihtiyaç vardır. Bütün dinler insan için var olduğuna göre, küresel şiddet ve terörün en önemli ilacı olduğunu düşündüğümüz yüksek güven kültürü nün yaratılması için, dinlerdeki güven kaynağı olan bütün ilkeler/değerler harekete geçirilebilir. Güvenin kök değerleri hem insanın fıtratında, hem de bir şekilde her dinin bünyesinde mevcuttur. Bunların farkına varılması, beslenmesi ve büyütülüp etkin kılınması gerekir. Bu arada, dindarların yanlışlarını dine maletmeden, dini koruyarak yanlışın yanlış olduğunu ortaya koymak da önemli bir husustur. Örneğin, 11 Eylül İslam ın şiddet ve terörü besleyen bir din olarak görülmesine/gösterilmesine vesile olmamalıdır. Bir terör eylemi, masum insanların ölümüne yol açtığı için, kim tarafından ve hangi amaçla gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin, insan onuru ile bağdaşmayan bir eylemdir ve şiddetle kınanması gerekir. Herhangi bir dine mensup olanların yanlışlarının onların mensup oldukları dine yüklenmesi, yanlışın yanlış olarak görülmesinin önündeki en ciddi engellerden birisidir. Her din, insan ortak paydasından hareketle, şiddet ve terörün önlenmesine yardımcı olabilir.