TÜRKIYE NIN 2015 INDE KADIN, HAYVAN, TOPLUM VE HES



Benzer belgeler
Trans Terapi Toplantılarının On Beşincisi Gerçekleşti. SPoD LGBTİ, Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü yü Ziyaret Etti

Sunum: "Cinsiyetine Uymayanlar: LGBT nin T si. TransTerapi Toplantıları Devam Ediyor

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI CANSEN BAŞARAN-SYMES IN "SAĞLIĞA YENİLİKÇİ BİR BAKIŞ AÇISI: MOBİL SAĞLIK RAPORU TANITIM TOPLANTISI AÇILIŞ KONUŞMASI

Sık Sorulan Sorular. TANDEM KÜLTÜR YÖNETİCİLERİ DEĞİŞİMİ Türkiye Avrupa Birliği (AB) Soru listesi:

Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız ve Değerli Konuklar,

TEGEP te Neler Oluyor?

SPoD LGBTİ, Küresel Yaratıcı Savunuculuk Zirvesi'ne Katıldı. SPoD LGBTİ, Demirtaş ve Yüksekdağ'ın Davetiyle HDP Kadın Meclisi Toplantısına Katıldı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Doğayla Uyumlu Yaşamın Adresi:

Temiz üretimin altı çizilmeli ve algılanması sağlanmalıdır

Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Adnan İğnebekçili


Göltürkbükü Balıkçı Barınağı nda da deniz dibi temizliği yapıldı

Sivil Düşün bir Avrupa Birliği programıdır.

Uluslararası İzmir Film Festivali ilk kez 1990 yılında düzenlenmeye başladı. 11 kez düzenlenen Festivale 2000 yılında ara verildi.

TBD Antalya Şube Başkanı Akyelli: Özellikle yazılımcıların yatırımlarını Antalya da yapmamaları için hiçbir neden yok

BİLGİ TEKNOLOJİLERİ SEKTÖRÜNDE BECERİ AÇIĞI VE İYİ ÖRNEKLER

Trans Grup Terapisi Devam Ediyor. SPoD LGBTİ, Stajyer Avukat ve Hukuk Öğrencilerine Yönelik Bir Eğitim Düzenledi

Çarşamba İzmir Gündemi

SINIF İÇİ ETKİNLİKLER OKUMA YAZMAYA HAZIRLIK ETKİNLİĞİ SANAT ETKİNLİĞİ TÜRKÇE DİL ETKİNLİĞİ MÜZİK-OYUN ETKİNLİĞİ. Sevgili Velilerimiz,

Konsept Yorum 200 EYLÜL 2010

SPoD LGBTİ, Cumhurbaşkanlığı Seçimlerini İzledi. Trans Terapi Toplantıları Devam Ediyor

Türkiye de Ulusal Politikalar ve Endüstriyel Simbiyoz

Türk filmleri günü!..

Eğitimin, Hava Kuvvetlerinin Geleceğindeki Artan Önemi

SPoD, Ruh Sağlığı Çalıştayının 5 incisini Düzenledi

durak durak durak durak

5 Dk. Ülke Ile Ilgili Giriş Konuşması. Değerli katılımcılar hepinizi ülkem adına saygıyla selamlıyorum,

BURSA KENT KONSEYİ BURSA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ NİN KATKILARIYLA

KOPENHAG ZİRVESİ IŞIĞINDA TÜRKİYE AB İLİŞKİLERİ

PET HOLDİNG`den BODRUM`a 23 Nisan Armağanı

TED AİLESİ, ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLAMASI VE PLAKET TÖRENİ İÇİN DÜZENLENEN YEMEKTE BİR ARAYA GELDİ

Festivalin Tarihçesi

Araştırma Notu 12/124

Sevgili Rotary Ailem merhaba,

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

ARTEV ENTELEKTÜEL VARLIK YÖNETİMİ İSTANBUL SANAYİ ODASI SUNUMU 30 MART 2012

2011 yılında yeni konsepti ve büyüyen ekibiyle şu anki yüzüne kavuşmuştur.

Trans Terapi ve Dayanışma Grubu Toplantılarının Yedincisi Gerçekleşti. SPoD CHP Beyoğlu Belediyesi Başkan Aday Adayı Gülseren Onanç ile görüştü

1995 TEN BUGÜNE STRATEJİK ORTAĞINIZ

Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti

AFD Sürdürülebilir bir gelecek için

Sayı: 2005/06 FAALİYET TEKNİK RAPORU

İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ İTÜ SAVUNMA TEKNOLOJİLERİ KULÜBÜ

Faktoring sektörü 76 milyar TL işlem hacmi ve reel sektöre sağladığı 12,4 milyar TL ile Türk ekonomisine destek veriyor

Türkiye nin geleceğini 25 milyonluk kitle belirleyecek

Dünyanın en büyük sosyal dil öğrenme ağı busuu şimdi Türkiye de!

FİRMALARIN PLAKA TAHDİTİ GÖRÜŞLERİ

2 Ekim 2013, Rönesans Otel

SPoD İnsan Hakları Örgütlerinin Kasım Ayı Buluşmasına Katıldı. SPoD Nefret Suçları Yasa Kampanyası Platformu nun Basın Açıklamasındaydı

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΑΝΩΤΕΡΗΣ ΚΑΙ ΑΝΩΤΑΤΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΥΠΗΡΕΣΙΑ ΕΞΕΤΑΣΕΩΝ ΠΑΓΚΥΠΡΙΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ 2013

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

Sürdürülebilir Kalkınma - Yeşil Büyüme. 30 Mayıs 2012

Yaz l Bas n n Gelece i

Sayın Yetkili, Organizasyon Komitesi. Prof. Dr. Melih ERSOY. Doç. Dr. Ela BABALIK-SUTCLIFFE. Prof. Dr. Murat BALAMİR

Kadına Yönelik Şiddet

Ayrımcılık ve Yeni Medyada Nefret Söylemi Eğitmen Eğitimi Raporu Şubat 2011 İstanbul, Türkiye - Green Park Hotel

Sayın Kazakistan Uluslararası Ticaret Odası ve Türkiye Kazakistan İş Konseyi Kazak Tarafı Başkanı

BAKA BULUŞMALARI -I-

TEPAV/EPIC Proje Değerlendirmesi. Lizbon Gündemi nin Yaygınlaştırılması Projesi nden öğrendiklerimiz

SOSYAL MEDYA YÖNETİMİ ve SOSYAL MEDYADA REKLAM UYGULAMALARI

Konum bazlı servisler ve uygulamaların hayatımıza kattıkları

TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİNDE GERİ SAYIM BAŞLADI KAMPANYASI DAHA ADİL BİR DÜNYA İÇİN YANIMDA OL

Turkuaz Ege de Yemden Balığa

Yine yapmak istediklerimizden birisi olan, spesifik sektörlerde, belki daha az, ama daha etkin iş adamları seyahatlerini önemsiyoruz ve buna

İşimizi aşımızı müşterimizi Sosyal Medyayla BÜYÜTÜYORUZ.

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU VE ÖZEL İLKÖĞRETİM OKULU EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 8.VELİ BÜLTENİ

TÜRK TURİSTİN İLGİSİNİ ÇEKEN OSMANLI MİRASINA SAHİBİZ

SPoD, Ruh Sağlığı Çalıştayının 5 incisini Düzenledi

BİZ SİZ HEPİMİZ. Biz: Hakkımızda I Siz: Misyonumuz I Hepimiz: Vizyonumuz

Amerika Birleşik Devletleri nin saygın yüksek öğretim kurumlarından Yale Üniversitesi nde tarih bölümü öğretim üyesi olarak çalışan ve eski LGBT

T.C. PLATO MESLEK YÜKSEKOKULU. MEDYA VE İLETİŞİM PROGRAMI YENİ MEDYA IV. HAFTA Öğr. Gör. TİMUR OSMAN GEZER

Biz beyaz yakalılarız. Günümüzün çoğu plazalarda geçer. 9-6, 9-9, bazen de ne kadar giderse o kadar çalışırız. Adımız aynı zamanda kimliğimiz.

SAYIN BASIN MENSUPLARI;

Bu bağlamda katılımcı bir demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanındaki çalışmalarımız, hız kesmeden devam etmektedir.

Duygusal ve sosyal becerilere sahip Genç profesyoneller

Avrupalı liderler baskıcı, Türk liderler ise dostane

GENÇLER ARASINDA İNTERNET BAĞIMLILIĞI FARKINDA MIYIZ?

Başkent Üniversitesi nde Mezuniyet Coşkusu

KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ

İKLİM VİDEO 3 Sera etkisi ne demek? Sera gazları hangileri? Sera gazı nedir? karbondioksit metan diazot monoksit

Dr. Öz ün Yunan Kahvesi Tanıtımına Karşı İmza Kampanyası Saturday, 04 May :23

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

İSOV ANADOLU TEKNİK LİSESİ SİZİN FİKRİNİZ SİZİN PROJENİZ HER YAYA BİR KIRMIZI IŞIKTIR!...

TÜRKİYE DE BAĞIŞÇILIĞI ALTYAPISINI GELİŞTİRME PROJESİ KAPSAMINDA

Omnichannel ile Multichannel Pazarlama Arasındaki 4 Temel Fark

Küçük İşletmelere Danışmanlık. İşinizi büyütmek mi istiyorsunuz? Yolunu biliyoruz.

ÜYELERE YÖNELĐK ANKET ÇALIŞMASI PEYZAJ MĐMARLARI ODASI ĐSTANBUL ŞUBESĐ ÜYE ANKETĐ SORULARI

YARATICI DÜŞÜNME & İNOVASYON MİCRO MBA PROGRAMI

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

GEMLİK TİCARET ve SANAYİ ODASI

Digital Age. Yeni Nesil Mutluluk Araştırması. Nisan, ZENNA Digital Age Yeni Nesil Mutluluk Araştırması Nisan, 2017

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN İŞ DÜNYASI BAKIŞ AÇISIYLA TÜRKİYE DE YOLSUZLUK SEMİNERİ AÇILIŞ KONUŞMASI

İŞ YERİNDE GELİŞİM. Yeni, gelişmiş iletişim teknolojilerine adapte olma

Sayı: 2000/01 FAALİYET TEKNİK RAPORU

Konaklar. Açık Hava Müzesi

KASIM AYI 4 YAŞ GRUBU AYLIK BÜLTENİ

UCLG-MEWA Akıllı Şehirler Komite Toplantısı Raporu. Konya. 8 Eylül 2015

Transkript:

Sürdürülebİlİr yaşam dergisi SayI: 6 Aralık 2015 TÜRKIYE NIN 2015 INDE KADIN, HAYVAN, TOPLUM VE HES Fiyatı: 8 TL ISSN:2149-4940 gaiadergi.com 9 772149 494002

ETKİ YARATIYORUZ Editörden İmtiyaz Sahibi Adem Aykanat, adem@gaiadergi.com Genel Yayın Yönetmeni Burak Avşar, burak@gaiadergi.com Sorumlu Yazı İşleri Gamzegül Kızılcık, gamze@gaiadergi.com Sürdürülebİlİr Yaşam Dergİsİ gaia, Reklam ve TanItIm Projelerİnİz İçİn Dİjİtal ve Matbû SayfalarInI İşbİrlİğİnİze AçIyor! partner@gaiadergi.com Merhaba, 2015 in son sayısı ile selamlıyorum sizleri. Bu kadar acı dolu geçen bir senenin sonunda insan ne diyeceğini bilemiyor. Her gün ölüyoruz. Öldürülüyoruz. Korkunç bir haberle gündemimiz değişiyor çok çabuk. Bu ülkede her şeyin yolunda gitmesi nasıl bir his bilmiyorum. Aynı zamanda her şeyin yolunda gitme düşüncesi de korkunç geliyor. Sizce de öyle mi? Kaosu normalleştirmişiz. İçselleştirmişiz karanlığı bünyelerimizde. 2016 dan iyi dilekler beklememeliyiz çünkü toplum olarak tüm hakkımızı tükettik. Artık ses çıkarma zamanı Kaosun yarattığı boşlukta sürüklenmemek, nefes alabilmek, hayvanların bir mal değil insanlar gibi eşit birey olduklarını anlatabilmek için Ses çıkarma zamanı. Düzenin bozuk insanlarından biri olmayı reddediyorum. Kim bilir belki 2016 sizler için de bazı konularda farklı adım atacağınız bir yıl olacaktır. Belki de 2016 sizin de ses çıkartacağınız yeni bir dönem olacaktır. Dostluklar Yeşim Özbirinci Editör Yeşim Özbirinci, yesim@gaiadergi.com Tasarım Sasun Bazaryan, sasun@gaiadergi.com Kapak İllüstrasyonu Kadir M. Ersoy, kadirmersoy@hotmail.com Katkıda Bulunanlar Eda Serttürk, Emrah Oprukcu, Engin Düz, Esra Aydın, Esra Çelik, Gökçen Taner, Kadir M. Ersoy, Neslihan Durateymur, Pelin Aydın, Ruken Zilan, Sibel Yükler, Utku Erinç Yeğenoğlu Teşekkürler Kaos GL, Hasan Bora Ayan Reklam ve İletişim partner@gaiadergi.com Basım Yeri Azim Matbaacılık, Büyük Sanayi 1. Cad. Alibey İşhanı No: 99/33 İskitler ANKARA Adres GMK Bulvarı, Neyzen Tevfik Sk. No: 26 D:12 PK: 06570 Maltepe Çankaya ANKARA 0532 755 87 89 ISSN 2149-4940 Gaia Dergi Aralık 2015 1

14 42 Bölümler 14 Gezici Festival 21. Yolculuğunda Türkiye de sinemaya dair atılan en büyük adımlardan biri olan Gezici Festival, bu sene 21 inci yolculuğuna başladı. 18 2015 Bilim Takvimi 2015 yılı içinde bilimde sürdürülebilir yaşam adına da büyük başarılara imzalar atıldı. 22 22 Mücadelenin gökkuşağı KAOS GL 21 yaşında (Röportaj) 30 Sınır Tanımayan Doktorlar Organizasyonlar, vakıflar, yardım kuruluşları sıkı sıkıya bağlanmış bir şekilde dünya barışını tesis etmeye çalışıyor. Bunlardan bir tanesi de Sınır Tanımayan Doktorlar. 18 84 36 Gelecekte Yaşanacak Bir Dünya Nasıl Kurgulanır? Bir gelecek var. Fakat günümüz bilgisiyle ner esindeyiz, nasıl değişir veya nereye gider bilinmesi mümkün değil. 42 Türkiye nin 2015 inde Kadın, Hayvan, Toplum ve HES Her biten sene, üzüntüler ve mutluluklar ile bir likte düşündürür insanı. 36 30 88 72 Suskun dostlarımız hayvanlar ve 2015 karnemiz Bir milletin büyüklüğü ve ahlaki gelişimi, hay vanlara olan davranış biçimi ile değerlendirilir. 84 Aşklarının Gölgesinde Nazım Hikmet ve Bir Aşk Şiiri Bugün Avrupa da tanınan bir tek şairimiz var: Nazım Hikmet. O da, bize rağmen tanınıyor. Biz aman kimse duymasın! diyoruz ama fay dası yok: Duymuşlar. 72 78 88 Tek kaynağı insan olan tedavi aracı: Kan Türk Kızılayı na ve hastanelere yeterli kan bağı şı yapılmıyor, toplumsal olaylarda gösterilen duyarlılık sıradan bir günde gösterilmiyor. 2 Aralık 2015 Gaia Dergi Gaia Dergi Aralık 2015 3

Doğanın ve yaşamın renklerini Gaia Dergi nin gözünden takip edin! İnternet sayfamızı ziyaret ederek abonelik sayfası üzerinden dergimize abone olabilirsiniz. Gaia Dergi yi sosyal medya üzerinden takip edebilirsiniz! /dergigaia @gaiadergi @gaiadergi /gaiadergi www.gaiadergi.com

Hayvan DEĞİŞİMİ TASARLIYORUZ Sürdürülebİlİr Yaşam Dergİsİ gaia, Reklam ve TanItIm Projelerİnİz İçİn Dİjİtal ve Matbû SayfalarInI İşbİrlİğİnİze AçIyor! partner@gaiadergi.com Atlantik kıyısında bir mavi ejderha Kasım ayında dünya gündemine gelen Glaucus atlanticus diğer adıyla mavi ejderha, Avustralya nın sahillerinde görülmesiyle bilim insanları arasında büyük bir heyecan yarattı. Bu küçük mavi dostumuz, sıklıkla karşılaşılan bir tür değil. Pokemon dan çıkma görüntüsü ile pek çok insanın kalbini fetheden mavi ejderha, Glaucidae familyasına bağlı bir deniz salyangozu türü. 3 cm e kadar uzayabilen boyu ile dünyanın bütün okyanuslarında ve ılıman tropikal sularda görülür. Biyolojik yapısının elverişi ile suyun üst kısmından en dibine kadar yüzebilir. Mavi ejderhanın şirin görüntüsünün altında tehlikeli bir yamyamlık özelliği de bulunur. Kendi türünün diğer bireyleri ile beslenme özelliği gösteren bu deniz salyangozu türü, karnındaki gaz keseleriyle suyun üzerinde çok rahat bir şekilde durabilir. Bilim insanları ejderhanın bu hareketinin kendinden mi olduğunu yoksa rüzgârla mı sağlandığını hâlâ tartışmaktadır. Diğer deniz salyangozlarında olduğu gibi Glaucus atlanticus da hermafrodittir, yani erkek ve dişi çiftleşme organlarının her ikisini de taşır. İlginç özelliklerinden bir diğeri de avının vücudunda bulunan zehri, kendi vücudunda depolayabilmesi, ayrıca boyutunun yaklaşık 10 katı kadar denizanasını yiyebilmesidir. 6 Aralık 2015 Gaia Dergi

Yeşil Kitaplık Küba da Sürdürülebilir Kent Tarımı PARTNERLERİMİZİ ARIYORUZ Küba, çok çeşitli konularda dünyanın ilgisini çeken bir ülke. Elinizdeki kitap, sıradışı bir konuda inceleme yapıyor; Küba da Sürdürülebilir Kent Tarımı. Küba halkı 20 yılı aşkın bir süredir yiyeceğini ekolojik yöntemlerle kent bahçelerinden sağlıyor. Sovyetlerin dağılmasının ardından, o güne kadar endüstriyel tarım yaparak, ürettiklerini bloğa satan ve karşılığında petrol ve yan ürünlerini alan Küba, alışılmadık bir meseleyle karşı karşıya kaldı; petrolsüzlük. Artık ne tarlalarını sürecek ne de ürünlerini şehirlere taşıyacak petrolü kalmamıştı. Küba da Sürdürülebilir Kent Tarımı, gıda krizinin nasıl fırsata dönüştürüldüğünü anlatıyor. Petrolsüzlük öyle bir gelecek ki pek yakında fakirlerinden başlayarak sırasıyla bütün dünya ülkelerinin yüzleşeceği bir dönüşümü ifade edecek. Küba da Sürdürülebilir Kent Tarımı, sadece kent tarımı anlatmıyor. Devrim öncesi, devrim ve COMECON un çöküşüne giden yıllar ve sonrası, yönetiminden kurumlarına hatta dış ilişkilerine kadar satır aralarında, çarpıcı örneklerle anlatılıyor. Castro kardeşlerden Che ye, Küba Devrimi nin efsanevi kahramanları, somut yapıp ettikleriyle örneklerde yer alıyor. Öte yandan, kooperatif deneyimlerinin, sağlıklı bir işleyişle nasıl başarılı olabileceğini, verimliliğinin yollarını ve işçilerin yatay bir formülde örgütlendiğinde neler başarabilecekleri şaşırtıcı bir şekilde gösteriliyor. Kitabın öğretici metinlerinden biri de, kent bahçeciliği ve eğitim sistemi arasında kurulan entegrasyonun faydaları. Yazar Sinan Kunt ABD de yaşayan ve öğretim üyeliğine Dickinson Collage de devam eden bir akademisyen. Buna rağmen gayet objektif bir şekilde ABD nin uyguladığı ambargo başta olmak üzere çeşitli Küba politikalarını eleştiriyor. Küba daki kent bahçelerini yaptığı pek çok seyahatle yerinde gözlemliyor ve röportajlar yapıyor. Küba ya seyahat planlıyorsanız, elinizdeki kitap size ziyaret edeceğiniz kent bahçeleri örnekleri sunuyor, yönetici isimleri ve bulundukları belediyelerle birlikte. Sürdürülebİlİr Yaşam Dergİsİ gaia, Reklam ve TanItIm Projelerİnİz İçİn Dİjİtal ve Matbû SayfalarInI İşbİrlİğİnİze AçIyor! partner@gaiadergi.com 8 Aralık 2015 Gaia Dergi

Yeşil Kitaplık Eve Yolculuk Kutup Ayısı yeni bir ev bulmak için yollara düşüyor çünkü buz denizi eriyor. Bu maceralı deniz yolculuğunda ona katılın ve yol boyunca karşılaştığı arkadaşlarıyla tanışın... Prestijli Sendak Fellowship ödülüne layık görülen genç İngiliz yazar ve çizer Frann Preston-Gannon ın yazdığı ve resimlediği Eve Yolculuk, güçlü bir çevre bilinci mesajı taşımaktadır. 10 Aralık 2015 Gaia Dergi

Haberler Arkeoloji Latin Amerika tarihinin en büyük piramidi keşfedildi Araştırmacılar Meksika da, Maya şehri Teotihuacan daki Büyük Güneş Piramidi nden daha büyük bir piramit keşfettiler. Piramidin yüksekliğinin 75 metre, yaşının ise 1700 olduğu tahmin ediliyor. Veganlık Dünyaca ünlü bira markası Guinness tamamen vegan içeriğe dönüyor İrlanda nın meşhur siyah bira markası Guinness, 256 yıllık tarihinin ardından içeriğinde bulunan balık jelatinini çıkartarak vegan bira üreteceğini açıkladı. Kentleşme New York mutlu sona yakın: Milyon ağaç projesi sona eriyor New York, Güney Bronx ta yer alan Joyce Kilmer Parkı na bir milyonuncu ağacını dikti. Enerji Geleneksel güneş panellerinden 400 kat fazla enerji üreten küreler Geleneksel panellerden farklı, ancak çok daha verimli olan bu yenilikçi tasarım hem estetik hem de alışılagelmiş aynalardan 400 kat daha ucuz. Kullanılan teknoloji, benzerleri gibi pahalı silikon altyapısı kullanmak yerine, güneş enerjisini yakalayan ve odaklayan balon şeritleri kullanıyor. Metan gazı Dicle Nehri ni temizleyecek Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan, 23 milyon euro sözleşme bedelli İleri Biyolojik Arıtma Tesisi nin yüzde 97 si tamamlandı. Tesis enerji ihtiyacını metan gazını elektrik enerjisine dönüştürerek karşılayacak. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi DİSKİ Genel Müdürlüğü nün Dicle Nehri ni kirlilikten koruyacak ekolojik ve tarihsel çalışma niteliğindeki İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi Projesi bitmek üzere. Deneme testlerinin başladığı tesis; tamamlandığında Dicle Nehri ndeki kirliliği önemli ölçüde azaltacak. Projenin tamamen hayata geçmesiyle birlikte Diyarbakır dan Basra Körfezi ne kadar 1900 kilometre yol kat eden Dicle Nehri, ilk kez bir İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi ne sahip olacak. Atıksu arıtma çamurlarından çıkan metan gazı enerjiye dönerek nehri temizleyecek, hem de doğadan gelen enerjiyle ve doğaya herhangi bir zarar vermeden. Kent merkezinde 998 kilometreye tekabül eden kanalizasyon hattı aracılığıyla Arıtma Tesisi ne gelecek pis su, tesiste kurulan ünitelerde arındırıldıktan sonra Dicle Nehri ne bırakılacak, böylece Dicle Nehri daha temiz akacak. Gezegenin akciğerlerine darbe: Amazon ormanları yok olma tehlikesinde Amazon ormanlarındaki devasa ağaç çeşitliliğinin yarısından fazlası yok olma tehlikesi ile yüz yüze. eğer şimdiden başlayıp 2050 ye kadar ormansızlaştırma kontrol edilmez ise bilim insanlarının öngörüsüne göre Brezilya fındık ağaçlarının yüzde 63 ü, Acai palm ağaçlarının yüzde 72 si, kakao ağaçlarının yüzde 50 si yok olacak. Kartal Belediyesi nden doğa dostu atılım: Plastik poşet kullanımı yasaklandı Kartal Belediyesi, ilçe sınırları içerisinde naylon poşet kullanımına yasak getirdi. Geçtiğimiz yıl içinde plastik poşetlerin yasaklanması konusunda girişimlere başlayan Kartal Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü, biyo-bozunur poşetleri yaygınlaştırarak büyük bir atılım gerçekleştirdi. Washington, ilk doğal yaşam köprüsünü inşa edecek Belediye Meclisi nin Temmuz da aldığı kararı hayata geçirmeye başlayan yetkililer, plastik poşetlerin yasaklanmasıyla önemli bir adım atmış oldu. Gaia Dergi ye konuşan Kartal Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Müdürü Dr. Dilek Kars, projenin ilk önce esnaflar ve pazarcılar ile iletişime geçilerek başlandığını belirtti. Bölge halkına ve esnafına konuyla alakalı bilgi verildiğini söyleyen Washington Eyaleti Ulaştırma Bakanlığı, eyaletin Snoqualmie Geçidi yakınlarındaki I-90 şeridinde inşa edilecek ilk doğal yaşam köprüsünün haberini verdi. Doğal yaşam köprüsünün inşasını savunan I-90 Doğal Yaşam Köprüsü Koalisyonu na göre şeritten her gün 28 bin araç geçiyor. Kars, doğa dostu poşetler temin eden Kartal Belediyesi nin bunu halka ve esnafa dağıtarak bu alanda teşvik edildiklerini söyledi. Yasağın başladığı Kartal ilçesinde süpermarketlere, dükkanlara, pazarlara ve halka yapılan bilgilendirme devam ediyor. Yasağa uymayan kişiler ve kurumlara Belediye Meclisi kararı gereğince idari yaptırım da uygulanacak. 12 Aralık 2015 Gaia Dergi Gaia Dergi Aralık 2015 13

Esra Aydın esra@gaiadergi.com @verdehime Sinema Gezici Festival 21. Yolculuğunda Türkiye de sinemaya dair atılan en büyük adımlardan biri olan Gezici Festival, bu sene 21 inci yolculuğuna başladı. 1995 yılında ilk yolculuğuna çıkan ve Dr. Ahmet Boyacıoğlu, Başak Emre ve Pınar Evrenseloğlu öncülüğünde hazırlanan festival, oturmuş bir ekiple tecrübesini her geçen yıl seyircisine yansıtmayı başarıyor. Uzun bir sinema geçmişinin ve donanımlı bir kadronun, Türkiye izleyicisinin ihtiyaçlarını odak noktaya alarak organize ettiği festival, sinema salonu dahi olmayan ücra kentlere özenle seçtikleri filmleri götürmeyi amaçlıyor. Ülkemizin bereketli topraklarından yola çıkıp dünyayı dolaşan, sinemanın evrenselliğine yerelden başlayarak katkı sağlamayı amaçlayan Gezici Festival; bugüne kadar Ankara, Artvin, Bakü (Azerbeycan), Bursa, Çanakkale, Diyarbakır, Drama (Yunanistan), Edremit, Eskişehir, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kars, Kastamonu, Kayseri, Malatya, Mersin, Ordu, Samsun, Saraybosna (Bosna Hersek), Sinop, Tiflis (Gürcistan), Üsküp (Makedonya), Kastamonu ve Van şehirlerine sinemanın nefesini götürmüştür. Festivalin temel ilkelerinden biri, film ekibi ve sinemaseverleri aynı platformda buluşturarak seyirci için bir hayali gerçekleştirmektir. Özgürce soruların sorulduğu söyleşiler, sinemanın yerelde hayat bulması için düzenlenen atölyeler ve kentlerde hayata geçirilmeye başlanan film çekimleri ile kolektif bir festival ortamı yaratılmıştır. Gençleri sinemaya, kentleri kültür sanata yönelik çalışmalara ağırlık vermeye teşvik eden Gezici Festival, ülkemizde bir ilki hayata geçiriyor. İnternet sitelerinde yaptıkları açıklamaya göre, Sinema izleyicisiyle daha önce hiç bu kadar kucak kucağa olmamıştı. Gezici Festival; Dünya Sineması, Türkiye Sineması, Kısa İyidir ve Çocuk Filmleri kategorilerini her yıl sabit tutup programa eklediği tema filmleri, atölyeler ve söyleşiler ile sonbaharımızı renklendirmeyi hedeflemektedir. Klasikleşen film gösterimlerinin yanı sıra Sinema Konuşalım ve Canlandırma Atölyeleri faaliyetleri ile sinemaya duyarlı bir nesil yetişmektedir. Yoğun festival temposunun arasında değerli zamanını bizimle paylaşan Ankara Sinema Derneği kurucusu ve Gezici Festival Sekreteri Dr. Ahmet Boyacıoğlu festivalin kuruluş aşaması ve Türkiye de sinemaya dair sorularımızı yanıtladı. Festival düzenlemenin en büyük zorluğunun maddi kaynak bulmakta yaşandığını vurgulayan Boyacıoğlu, ülkemizde kültür sanata sadece Kültür ve Turizm Bakanlığı nın Sinema Genel Müdürlüğü nden destek alabildiklerini aktarıyor. Türkiye nin sosyokültürel yapısının sinemaya, sanata eğilimli olduğunu düşünüyor musunuz? Bu da bir zorluk yaratıyor mu? Hayır. Ama aslında sinemayla ilgili belirli bir kitle var ve bu kitle bize yetiyor. Ama Türkiye de iki şey çok önemli biri televizyon, diğeri ise futbol. Dolayısıyla insanlar bu iki medyayla çok ilgileniyorlar. Sponsorlar televizyona ya da futbolla ilgili yönlere kayıyorlar. Aslında kültür ve sanat açısından son derece fakir ve cahil bir ülkeyiz. Sanatçı destekleri sizi nasıl etkiliyor? Maddi ve manevi destek olan sanatçılar var mı? Biz göçebe bir festivaliz. 1995 yılından beri, hani o meşhur geleneksel Türk misafirperverliği vardır ya, bayağı işimize yarıyor. İnsanlar bir şehre geldiğimizde bize kapılarını bacalarını açıyorlar. Şimdiye kadar belediyelerle, üniversitelerle çalıştık. 1998 den beri Kültür Bakanlığı destekliyor. Sanatçılara gelince, zaman içerisinde belirli bir samimiyet oluşuyor tabii ki. Tuncel Kurtiz çok özel bir isimdir derneğimizin üyesiydi, festivallerle birlikte kent kent ülke ülke gezerdi. Festival programına öneriler getirdiği çok zaman oldu. Son geçen 20 yılın kataloğunda Tuncel Kurtiz in katkısını çok rahat görebiliriz. Bir de mutlaka sinemayla da ilgili olması gerekmiyor, dostluklar vasıtasıyla değişik sanat dallarından sanatçılarımızdan çok güzel destekler görüyoruz. Şehirleri seçmek için belirlediğiniz kriterler var mı? Ankara da yaşadığımız için Ankara yı kaçınılmaz bir şekilde yapmak durumundayız. Onun haricinde biraz istek biraz gittiğimiz kentteki ilgi etkiliyor. Yıllar sonra bu yıl Bursa ya gideceğiz, Nilüfer Belediyesi nden teklif geldi. Her sene Sinop a giderdik, bu sene maddi sıkıntılar sebebiyle gidemedik. Geçen sene Kastamonu üniversitesinden çok hoş bir mail geldi: Burası Kastamonu, Ilgaz Dağları nın arkasında kaldığından ne Ankara ne İstanbul bakmaz. Biraz, dediğim gibi, karşılıklı ilişkilere bakıyor. Türkiye de çok odaklı bir film festivali yapmanın dezavantajları ve keyifli yanları var mıdır? İlk başladığımız senelerde ekipmanı taşımak çok daha zordu, teknolojik yetersizlikler sebebiyle. Ancak başka bir kente gitmek, yeni insanlar tanımak ve güzel bağlar kurmak bir kente tıkılıp kalmaktan çok daha cezbedici geliyor. 14 Aralık 2015 Gaia Dergi Gaia Dergi Aralık 2015 15

Sinema Biz Ankara Film Festivali nden ayrılan bir ekibiz ve ayrıldıktan sonra oturup konuştuk, ülkede nasıl bir festivale ihtiyaç olduğuyla ilgili. Bir festivalin en hüzünlü anı kapanış töreni bittikten sonradır. Bir yıl uğraştıktan sonra festivali organize etmişsinizdir, bütün zorluklardan sonra birden bitiyor oluşu çok üzücü. Hâlbuki bizim festivalimiz bir kentte bitiyor, diğer bir kentte tekrar başlıyor. Değişik kentlerde değişik insanlara ulaşmak dezavantajlardan çok daha göz önünde tutulması gereken bir şey. Festival sadece filmlerin gösterildiği bir yer değil, bu filme film ekibi katılıyor, karşılıklı bir etkileşim oluyor. O festival ortamı çok farklı bir şey, Kars a gittik senelerce. Küçük kentlerin üniversitelerinden öğrencileri sinema konuşalım adlı programımızla çağırdık ve o öğrencilerden yönetmenlerle tanışan ve daha sonra ortaya güzel işler çıkaran insanlar da oldu. Sadece film izlemek değil ilişki kurmak da önemli oldu. Film programınızı oluştururken nelere dikkat ediyorsunuz? Programımız küçük olduğu için çok seçici olabilme şansımız var. Yani belirli bölümlerimiz var değişmeyen. O sene festivallerde gösterilmiş ilgi görmüş filmler var. Kısa film bölümümüz ve temalarımız oluyor. Her sene oturup konuşuyoruz ve her sene yeni bir fikir ortaya çıkıyor. Bazen de festival başlamadan önümüzdeki yıl için bir fikir geliyor aklımıza. Son senelerde Türkiye sineması çok büyük bir yükselişe geçti, siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sorun olmazsa film olmaz. İyi film yapmak için sorunlu bir ülkede yaşamak gerek. Şöyle bir örnek vereyim, 5 yıl öncesine kadar Yunanistan dan güzel film çıkmıyordu. Bir şeyler yapıyorlardı ama yeterli gelmiyordu. 5-6 yıldır ciddi bir krizdeler ve inanılmaz güzel filmler çıkmaya başladı. Bir başka örnek ise İsrail. Ülkede sürekli bir kavga dövüş var. Hiç bitmiyor, İsrail in kendi içinde laik-dindar, sağcı-solcu. Bir de İsrail-Filistin. Bir sürü öykü var anlatacak. Yani mutlaka birtakım sorunlar olmalı sinemayı besleyecek. Sorunsuzluktan sorun yaratan bir toplumdan kaliteli sanat çıkması çok düşük bir ihtimal. Bizde o kadar çok sorun ve hikâye var ki, yönetmen eğer birazcık sinema biliyorsa buradan yürüyüp gidiyor. Aralarında kötü film yok mu var, tabii ki çok var. Ama yılda 100-150 film yapılan bir ülkede tabii ki bunlardan bir kısmı da kötü olacak. Bizim sinemamızın üretim sorunu bana göre maddi yoksunluktan kaynaklanıyor. Yapım aşamasında yaşadığımız sıkıntılar bizi küçük filmler yapmaya zorluyor. Bu yıl Gezici de neler var neler Gezici Festival in bu yılki teması Güvencesiz Hayatlar. Sürekli ekonomik kriz tehdidi altındaki günümüz toplumlarında iş güvencesi de ortadan kalkmış durumda. Ekonomik istikrarsızlık ve iş güvencesizliği; vasıfsız işçilerden akademisyenlere, göçmenlerden üst düzey yöneticilere, toplumun hemen hemen her kesimini etkiliyor. Festival de bu yıl, güvencesiz hayat koşullarına odaklanan filmlere özel bir bölüm ayırıyor. Seçkide yer alan filmler, daha iyi bir yaşam umudunun ortadan kalktığı günümüzde insanlık durumuna odaklanarak, güvencesiz ve istikrarsız koşullar altında toplumsal statülerini yitiren ya da mevcut duruma uyum sağlamaya çalışan bireyleri mercek altına alıyor. Güvencesiz Hayatlar teması altında gösterime girecek filmler ise şu şekilde; İnsanın Değeri (The Measure of a Man) Nefesim Kesilene Kadar Amerikan Rüyasına Ağıt (Requiem for the American Dream) Kralın Yeni Giysileri nde (The Emperor s New Clothes) Büyük bir seçicilik ile belirlenen bol ödüllü Dünya Sineması ve Türkiye Sineması kategorilerindeki filmler ise sinemaseverleri bir hayli heyecanlandıracak nitelikte: Dünya Sineması: Olağanüstü Öyküler (Extraordinary Tales) - Raul Garcia Gündelik Yaşantımız (Our Everyday Life) - Ines Tanovic Koza - Ivan Ostrochovský Annemle Geçen Yaz (Second Mother) - Anna Muylaert Paulina - Santiago Mitre Tikkun (Avishai Sivan) - Avishai Sivan Gençlik (Youth)- Paolo Sorrentino Saltanatın Mezarlığı (Cemetery of Splendour) - Apichatpong Weerasethakul Türkiye 2015: Abluka - Emin Alper Sarmaşık - Tolga Karaçelik Bulantı - Zeki Demirkubuz Hasret - Ben Hopkins Ana Yurdu - Senem Tüzen ABD Büyükelçiliği nin katkılarıyla hazırlanan ve ücretsiz olarak seyirciyle buluşacak olan Sinemada Caz Bölümü ise Gezici Festival in bu yılki sürprizlerinden. 20 nci yüzyılda gelişen ve rüştünü ispat eden iki farklı sanat dalı, sinema ve caz arasındaki ilişkinin kökleri, sinemanın sessiz dönemindeki canlı müzik eşlikçilerine kadar uzanıyor. Sinemada Caz, farklı dönemlerde görüntü ve bu müzik türü arasındaki kültürel ve estetik ilişkiye odaklanıyor. Seyirciyi, beyazperdenin gerisinde kalmaya zorlanan siyahi müzisyenlerden, makyajla yüzlerini siyaha boyayan beyaz müzisyenlere kadar uzanan maceralı bir yolculuğa çıkacak. Bölümde, canlı performans ve turne kayıtlarını içeren kısa filmlerin yanı sıra müzisyen karakterlere odaklanan iki önemli kurmaca film de yer alıyor. Gezici Festival ve Goethe Institut Ankara işbirliğiyle bir de özel gösterim seyircisiyle buluşacak. Alman yönetmen Ewald André Dupont imzalı 1925 yapımı sessiz film Varyete (Varieté), canlı müzik eşliğinde gösterilecek. Türkiye de güncel sanat ile sinema arasında bir köprü oluşturmayı hedefleyen festivalin bu yılki sanatçı konuğu ise Işıl Eğrikavuk. Video işlerinde ve performanslarında, medyanın yaratmayı hedeflediği gösteri toplumu ile gündelik yaşam gerçekleri arasındaki tezatları vurgulayan Eğrikavuk un çalışmaları bugüne kadar pek çok uluslararası sergide yer aldı. Gezici Festival İhtilaf Sanatı adlı bölümde, sanatçının sahte-belgesel formuna yakın beş işine yer veriyor; Karanlık Kütüphane (2006), Gül (2007), Röportaj (2008), Anı Müzesi (2010) ve Ters Köşe (2013). Video çalışmalarının yanı sıra performanslarından parçaların ve fotoğrafların da yer alacağı gösterim esnasında Eğrikavuk, işlerinin üretim sürecini anlatacak ve izleyicilerin sorularını yanıtlayacak. Kısa İyidir ve Çocuk Filmleri bölümleri, her yıl olduğu gibi bu festivalde de yerini alıyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinden festivale başvuran filmler arasından seçilen kısa filmler, izleyicileri farklı ülkelerin yenilikçi sinemasıyla tanıştırıyor. Çocuk Filmleri ise bu yıl Norveç ten geliyor. Kısa İyidir ve Çocuk Filmleri gösterimleri her yıl olduğu gibi ücretsiz. Çocukları bir de her sene düzenlenen Canlandırma Atölyesi bekliyor. Roland Schütz ün düzenleyeceği atölyede, katılımcı çocuklar ilk filmlerini üretmiş olacaklar. 26 Kasım da Ankara dan yola çıkacak festival, 10 Aralık a kadar sinemaseverlerle buluşacak. Festival, 26 Kasım - 2 Aralık ta Çankaya Belediyesi nin katkılarıyla Çağdaş Sanatlar Merkezi nde gerçekleşecek başkent gösterimlerinin ardından, 4-7 Aralık tarihleri arasında Nilüfer Belediyesi nin katkılarıyla Bursa ya konuk olacak ve yolculuğunu, 9-10 Aralık ta Kastamonu Üniversitesi Medya ve İletişim Topluluğu nun katkılarıyla Kastamonu da tamamlayacak. 16 Aralık 2015 Gaia Dergi Gaia Dergi Aralık 2015 17

Ruken Zilan rukenzilan@gaiadergi.com @Mute_ThinkThank Bilim-Teknoloji 2015 Bilim Takvimi 2015 yılı içinde bilimde sürdürülebilir yaşam adına da büyük başarılara imzalar atıldı. Güneş enerjisi açısından verimli bir yıldı; Stanford Üniversitesi tarafından geliştirilen pembe anten teknolojisi ile güneş ışınlarından daha fazla verim elde edilmesi sağlandı. Pembe anten teknolojisi sayesinde güneş altında, güneş hücresi tarafından üretilen ısı uzaklaştırılıyor ve fotovoltaik hücreler soğutuluyor; böylece hücrelerin daha fazla fotonu elektriğe çevirmesi sağlanarak verim arttırılıyor. Güneş enerjisi nasıl yaygınlaştırılır? sorusuna bir cevap da İngiltere den, Sheffield Üniversitesi nden geldi: Bilim insanları bir spreyle güneş paneli elde etmeyi başardılar. Araştırmacılar düşük maliyetli, boya gibi yüzeylere püskürtülebilen, sprey haline getirilmiş güneş hücreleri ürettiler. Sheffield Üniversitesi nin bu buluşu sayesinde güneş hücrelerini, düşük maliyetle, sprey şeklinde elde etmek mümkün olacak. Bu yıl fotovoltaik hücreleri elde etmek için önerilen bir diğer yöntem de: Yazıcıdan çıkarılarak üretilen yeni ince fotovoltaik hücreler. Bu kâğıt inceliğindeki güneş hücreleri, endüstri yazıcıları ile oldukça ucuza mâl edilebiliyor. Esnek yapıları sayesinde, bu güneş hücrelerinin taşınması da oldukça pratik. Basitleştirilmiş yapılarıyla ve düşük fiyatlarıyla bu tür güneş panelleri başarı vadediyor. Silikon teknolojisiyle geliştirilen geleneksel teknolojiden farklı olan bu ince güneş hücreleri perovskite adlı organik bileşenlerden oluşan bir mineralden meydana geliyor. Görünen o ki, yakında geleneksel güneş panellerinde kullanılan klasik silikon altyapısının yerini farklı teknolojiler alacak. Güneş enerjisinin kullanım alanlarını yaygınlaştırabilecek bir çalışma da Michigan State Üniversitesi nden geldi. Araştırmacılar daha önce oksimoron bir kavram olan tamamen şeffaf güneş yoğunlaştırıcılarını yapmayı başardılar. Bu cam yapılar, herhangi bir pencereyi ya da camı, hatta ekranı fotovoltaik hücreye çeviriyor ve elektrik üretiyor. Bu şeffaf güneş toplaçlarının çok camlı yüksek binalarda ya da herhangi bir mobil cihazda rahatlıkla kullanılabileceği ifade ediliyor. Bu sayede, ev eşyalarından araba cihazlarına gerekli elektrik güneşten sağlanabilecek. Bu alanda bahsedeceğim son çalışma da SunPartner tarafından şarj sorununu ortadan kaldırmak üzere geliştirilen Wysips teknolojisi. Geliştirilen bu teknoloji yapay ışığı ve güneş ışığını elektriğe çeviriyor. Kullanılan ve ışığı toplayan camlar; telefon, tablet, akıllı telefon ekranlarının üstüne ya da altlarına yerleştirilebiliyor. Yerleştirilen cam, suni ışığı ya da doğal güneş ışığını elektriğe çevirerek telefonun ya da tabletin sürekli şarj olmasını sağlıyor. Bu teknolojide; ince fotovoltaik katman, mikro merceklerle birlikte yerleştirilerek ince şeffaf bir tabaka oluşturuluyor. Wysips teknolojisi, şu anki haliyle yüksek enerji tüketimi yapan akıllı telefonları kendi kendilerine yeter hâle getiremeyecek olsa da daha düşük güçle çalışan e-okuyucuları, saatleri ve daha basit telefonları tamamen şarjdan bağımsız hâle getirebilecek. Bu yıl uygulamaya giren ve bahsetmeye değecek bir gelişme de; yosun çiftlikleri. NASA tarafından küresel ısınmaya çok büyük katkı sağladığı belirtilen; ulaşımdan kaynaklı karbonmonoksit ve nitrojen oksit ile baş edebilmek için, yolları yosunla bitkilendirmek üzerine bir çalışma yapıldı. İsviçre, Cenevre de araçlar tarafından üretilen karbondioksidi absorbe eden şehir yosun çiftliği kurdu. Yosun çiftliği bir köprüye asılı ve köprünün altında yoldan geçen araçların ürettiği karbondioksidi faydalı hâle çevirmeyi başarıyor. 18 Aralık 2015 Gaia Dergi Gaia Dergi Aralık 2015 19

Yazar Adı e.posta@gaiadergi.com @gaiadergi Bilim-Teknoloji Fotoğraf: Darren Staples/Reuters Karbondioksitle baş etmenin bir yolu da Kanadalı bilim insanlarından geldi; araştırmacılar endüstriyel karbondioksit dönüştürme tesisi geliştiriyorlar. Bu tesis atmosferdeki karbondioksidi toplayıp sıfır-karbon dizel yakıta çeviriyor. Sistem temelde ağaçları taklit ediyor. Ancak ağaçların yetişemeyeceği buzlu alanlar ya da çöllerde de kullanılabilecekler. Karbondioksit dönüşüm tesisi, karbondioksidi sudan ayrılan hidrojenle birleştiriyor ve hidrokarbon yakıtını oluşturuyor. Bu yeni teknoloji, yenilenebilir enerjiye tamamlayıcı çevre dostu yakıt üretme hedefiyle geliştiriliyor. Bu yıl bir başka alandan; bilgisayar ve çip dünyasından da çevre dostu haberler geldi: Standford Üniversitesi nde geliştirilen teknoloji ile bilgisayar işlemcileri arasında veri transferi yapmak için elektrik kullanmak yerine ışık kullanmanın verimli bir yolu bulundu. Bu buluş sayesinde bilgisayarlar sadece çok hızlı veri transferi yapmakla kalmayacak, aynı zamanda çok daha az enerji tüketecek. Çalışmanın anlatıldığı Nature Photonics te bu cihazların (ufak tefek yapısal kusurlar olsa da) çok iyi sonuçlar verdiği ifade ediliyor. Yine Standford Üniversitesi araştırmacıları, su damlacıkları ile çalışan bilgisayar geliştirmenin bir yolunu buldular. Normal bir bilgisayar elektronik bir panoda elektronlar aracılığı ile veri transferi yaparken, yeni yapıda bu, su damlacıklarının varlıklarının ve yokluklarının 1 ve 0 ikili kod sisteminde temsil edilmesi ile başarıldı. Bu bilgisayar normal bir bilgisayarın yaptığı tüm işlemleri daha yavaş olsa da yapabiliyor. Sistemin en heyecan veren yanı ise bu yeni teknolojide su damlacıklarının kimyasal içerebilecek olması; böylece bilgisayar çok daha kompleks bir dağıtım sistemi oluşturabilecek. Nature Communications ta yayınlanan çalışmada bilim insanları odundan, doğada çözünebilen işlemci yaptı. Elektronik cihazların çevreye olan yükünü azaltmak için yapılan bu çalışmada Wisconsin-Madison Üniversitesi araştırmacıları, Madison daki ABD Ziraat ve Orman Ürünleri Laboratuvarıyla (FPL) yaptıkları ortak çalışmayla odun tabanlı işlemci geliştirmek için ilginç çözümler sundu. Çalışmada, bilgisayar çipinin substrat (üstleç) ya da destek katmanı yerine doğada çözünen, odundan sağlanan esnek bir malzeme olan selüloz nanofibril (CNF) kullanmanın mümkün olduğu gösterildi. Durumu ekip üyelerinden Prof. Ma nın sözleriyle tanımlamak gerekirse Artık işlemciler o kadar güvenli ki, bir ormana koysanız mantarlarla çözülebilir. Yani çipler gübre kadar güvenli oldular. Son yıllarda ismini sıkça duyuran 3 Boyutlu (3B) yazıcılar açısından da oldukça verimli bir yıl yaşandı. 3 Boyutlu (3B) yazıcılar ucuzladıkça meraklılarının ilgisi de heyecanı da artıyor. Uzmanlar bu ucuzlamanın devam edeceğini ve yakın gelecekte her evde bir 3B yazıcı olacağını ifade ediyorlar. Kullanılan malzemelerin toksik olmayan maddelerden seçilebilmesi, sürdürülebilir hayata destek sağlayabilmesi ve birçok ürünün daha ekonomik üretilmesini sağlaması sebepleriyle hergün daha da popülerleşen bu yazıcılar hemen hemen her alanda değişiklik yaratacak. İlk ilginç uygulama gıda tasarımları yapanlardan geldi: 3B yazıcılarla kekler, pastalar ve yemekler basıldı. Bunun ardından dünyanın ilk 3 boyutlu baskı köprüsünün Amsterdam daki kanallardan birinin üzerinde yapılması için çalışmalar başladı. MX3D adlı şirket tarafından yapılan bu yenilikçi çalışmada; otomatik olarak basılacak çelik köprüye kanalın iki taraftan başlanacak ve yapı ortada birleştirilerek bitirilecek. 3B yazıcılar, endüstri kadar tıp alanında da yeniliklere gebe: Carnegie Mellon Üniversitesi (CMU) hasarlı organlar için gereken organ nakli ihtiyacını ortadan kaldırabilecek bir işe imza attı. Science Advances bilimsel dergisinin 2015 Ekim sayısında yayınlanan çalışmaya göre, yakında 3B yazıcılarla çalışabilen kalp, beyin, atar damar ve kemik üretilebilecek. Bunların yanı sıra, bu yıl uzay alanındaki çalışmalar da oldukça hız kazandı. Uzay taksileri, Mars gözlemcileri, Mars tan gelen haberler (Mars ta sürekli yaşam projesi, Marsta tuzlu su bulunması ve Mars ın atmosferinin güneş patlamalarıyla bugünkü hale gelmesi) bilim alanında heyecan üzerine heyecan yaşattı. Tüm bu çalışmaların detaylarına, Gaia Dergi nin internet sitesinin Bilim-Teknoloji kategorisinden ulaşabilirsiniz. Öte yandan, 2015 yılında özellikle Türkiye için, adları anılmadan geçilemeyecek iki büyük bilimsel başarı daha var: DNA onarımı hakkındaki bilimsel çalışmasıyla Nobel Kimya Ödülü nü Dr. Tomas Lindahl ve Prof. Paul Modrich ile paylaşan Prof. Dr. Aziz Sancar, bu alanda alınan ilk Nobel ile Türkiye nin gurur kaynağı oldu. Cambridgde Üniversitesi nde öğretim üyesi olan Doç. Dr. Mete Atatüre ise ölçülmesi imkânsız olarak kabul edilen ışık seviyesinin gürültü ölçümünü yaparak Fizik alanında tarihi bir başarıya imza attı. Kısacası 2015 yılı oldukça heyecan ve umut verici bilimsel haberlerle doluydu, bakalım 2016 yılında bizleri neler bekliyor... 20 Aralık 2015 Gaia Dergi Gaia Dergi Aralık 2015 21

Röportaj Derneğin ismi neden KAOS GL? Mücadelenin gökkuşağı KAOS GL 21 yaşında 1994 yılından bu yana LGBTİ hareketinin aktif simgelerinden KAOS GL hakkında Hakan Özkan ile konuştuk. Derneğin 20 yılını ve bugününü anlatan, sorularımızı yanıtlayan Günday, bizlerle 2016 planlarını da paylaştı. Geldiğimiz nokta itibarıyla homofobi ve transfobi karşıtı hareket; görünürlük mücadelesinde, eşcinsel ve trans realitesinin varlığının ama iyi ama kötü kabulü noktasında ciddi aşama katetti. Ancak hâlâ ne anayasal eşitlik ne de nefret suçlarına karşı yasal korunma noktasında bir adım atıldı. Aynı şekilde her alanda ayrımcılık devam ediyor. Bir yandan çoğalan, varlık mücadelesini gündelik hayattan siyasete her alanda yükselten bir hareket; öte yandan şiddet, nefret ve ayrımcılık. Kaos sözcüğü bizim için de doğal döngü ile birlikte tahakkümsüz bir toplumu tanımlıyor. Zorunlu heteroseksüelliğin bir insanlık suçu olduğunu düşünüyoruz. Kaotik bir toplumda, eşcinseller ile heteroseksüeller egemenlik ilişkisine girmeden birlikte ve yan yana yaşayabilirler. Kaos GL tam da bu tanımdan hareketle kaotik toplumda beraber yaşayacağımız bir mücadele için, eşcinsellerin kurtuluşununun heteroseksüelleri de özgürleştireceği bir dünya için yoluna devam ediyor. Türkiye de LGBTİ hareketinin tarihinden bahseder misiniz? Türkiye de eşcinsel hareketin ortalama 20 yıllık bir geçmişi var. Doğal olarak söz konusu 20 yıllık süreç, eşcinselliğin toplumsal bir kimlik talebi olarak dillendirildiği dönem. Başta İstanbul ve Ankara gibi metropollerde bir araya gelen eşcinseller süreç içinde İstanbul da Lambda, Ankara da ise Kaos GL gruplarını oluşturdu. 1996 yılında ülkedeki ilk LGBT öğrenci örgütlenmesi olan LEGATO, ODTÜ de kuruldu ve oluşum hızla diğer üniversitelere yayıldı. 2007 yılında ilk resmi LGBT öğrenci topluluğu Gökkuşağı, Bilgi Üniversitesi nde kuruldu. Haziran 2003 te ilk LGBT Onur Yürüyüşü Lambda- İstanbul tarafından İstanbul da İstiklal Caddesi nde gerçekleştirildi. Türkiye LGBTİ hareketi, dünyaya kıyasla oldukça geç bir dönemde ortaya çıksa da Gezi Direnişi ile ivme kazandı. Onur Yürüyüşü ne katılım her yıl artış göstererek devam etti. Mevcut durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? LGBTİ hareketi Türkiye de olması gerektiği yerde mi? Hareket belirli bir yeri hedef alarak yola çıkmadı, dolayısıyla bu mücadelenin her bileşeninin kendi imkânları ve gücüyle ilerlediğini gözlemliyoruz. Daha somut örneklerle konuşmak gerekirse LGBTİ lerin varoluş mücadelesi bir tanınma mücadelesidir. 22 Aralık 2015 Gaia Dergi Gaia Dergi Aralık 2015 23

Eşitlik ve özgürlükle mümkün olacak bu süreç, her türlü ayrımcılığın ve nefretin önlenmesi için İş Kanunu ile TCK ayrımcılık mevzuatının değişmesinden Anayasal tanınmaya kadar hedeflediğimiz bir hat var. Bu düzlemde, evet, henüz bir yasal değişiklik mümkün olmadı ama LGBTİ hareket, her türlü hak ve hukukun araçlarını sivil toplumdan TBMM ye kadar dolaşıma sokabildi. Harekette, 2001 yılında Ankara da 1 Mayıs ta LGBTİ lerin ilk kez kendi pankartlarıyla alana çıkmaları bir nevi kamusal bir açılma deneyiminden bahsediliyor. O dönemi yaşayanların aktardıkları, uzunca süre 1 Mayıs alanında eşcinsellerin ne işi olduğunun sorgulandığını ortaya koyuyor. 90 larda sendikaların kapıları çalınıyor ve eşcinsellerin rakip sendikanın ya da devletin ajanları olduğu düşünülüyor. Günümüze geldiğimizde ise Eğitim-Sen başta olmak üzere birçok sendikada, özellikle kamu emekçileri sendikalarında LGBTİ çalışması başladığını, bazı yerlerde komisyonlar kurulduğunu görüyoruz. Bütün bu sıçrama gibi görülen adımlar aslında yılmayan, küsüp gitme lüksü olmayan bir mücadelenin sonucu. 2015 1 Mayıs ında LGBTİ ler 25 şehirde alanlara çıktı. Bütün bunlar birdenbire, kendiliğinden olan gelişmeler değil. Kaos GL nin her yıl çok sayıda yaptığı etkinlikler eşcinsel ve translar için ilk etapta bir araya gelme, buluşma olanağı sağladı. Devamında, yatay ağlarla örgütlenen bir hareketin açığa çıktığını söyleyebiliriz. Bu örgütlenmenin belki de en güzel ve kritik özelliklerinden birisi ise merkezi olmayıp aksine her yerelin o ilk bir araya gelişin ardından kendi ihtiyaçlarına göre bir biçim ve tarz tutturması. Geldiğimiz nokta itibarıyla homofobi ve transfobi karşıtı hareket; görünürlük mücadelesinde, eşcinsel ve trans realitesinin varlığının ama iyi ama kötü kabulü noktasında ciddi aşama katetti. Ancak hâlâ ne anayasal eşitlik ne de nefret suçlarına karşı yasal korunma noktasında bir adım atıldı. Aynı şekilde her alanda ayrımcılık devam ediyor. Bir yandan çoğalan, varlık mücadelesini gündelik hayattan siyasete her alanda yükselten bir hareket; öte yandan şiddet, nefret ve ayrımcılık. Bunlarla beraber mücadelenin yürünecek çok yolu var. Dünyadaki örneklere baktığımızda somut kazanımların da sürekli varolan bir mücadele ile korunması gerektiğini görüyoruz. Yani bu coğrafyadaki hareketin daha kazanması gereken çok şeyi, korunması gereken birçok kazanımı var. 2015 yılını, verdiğiniz mücadele bağlamında nasıl değerlendiriyorsunuz? 2015 yılı sürekli yas ikliminde geçti. Onur Yürüyüşü nde polis saldırısına maruz kaldık. Nefret cinayetleri, arkadaşlarımızın intiharları, kaybettiğimiz LGBTİ aktivistleri ile hüzünlü bir yıldı. Peşi sıra gelen ölümler, Ankara Katliamı, toplanma ve gösteri hakkına saldırılar olmasına rağmen yaşamın kendisine duyduğumuz aşkla mücadele ettik. Bu kapsamda Kaos GL 20 nci yılının getirdiği olgunlaşmalarla yola başladı. Temas ettiğimiz alanlar arttı. Son Onur Haftası nda görünür olduğu üzere aktivistlerin güvenliğinin sağlanması ciddi bir ihtiyaç. Bu noktada aktivistlere yönelik güvenlik eğitimleri düzenlenecek ve güvenlik fonu yaratılması için çalışmalar yapılacak. Gittikçe daha organize ve kurumsal bir kimlik kazanıyoruz. Bu mücadelemizi sarıyor ve güçlendiriyor. Mart ayında yaptığımız Feminist Forum, Mayıs ayında binlerin katıldığı Homofobi Karşıtı Yürüyüş, Kasım ayında gerçekleştirdiğimiz birçok kamu kuruluşu ve bürokratın katıldığı Sosyal İçerme Konferansı bu sene attığımız güzel adımlardan bazılarıydı. Tanıştığımız insanlar artıyor ve mücadelemiz büyüyor. Yine bu sene Eylül ayında Uluslararası Hrant Dink Ödülü nü aldık. Farklı ayrımcılıklar arasında bağlantı kurmanın önemine dikkat çeken bir oluşum olarak, ırkçı ve milliyetçi devlet politikalarıyla kurumsallaşan söylemlerin ancak özgürlük mücadeleleri arasında köprüler kurularak aşılabileceğini biliyorduk. Bu nedenle bu ödül bizim için değerli bir anıya dönüştü. Diğer hareket bileşenleri ile verdiğimiz mücadele sonucu daha çok görünüyor ve isteklerimizi politik arenada dile getiriyoruz. Bu doğrultuda, 2016 için planınız nedir? 2015 i ve hareketin kazanımlarını anlatırken aslında bunların sürekliliğini vurguladım. Buradan hareketle nereniz acıyorsa oradan örgütleniyorsunuz. Bahsettiğim politik isteklerin somut kazanımlara dönüşmesi için çalışmaya; düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün tehdit altında olduğu, internete bile sınırlandırmaların getirdiği günümüzde örgütlenmeye devam edeceğiz. Kaos GL Derneği çalışmalarını, çalışma hayatı, eğitim, sağlık, sosyal hizmetler, sağlık/ruh sağlığı, insan hakları programı, mültecilik, akademik faaliyetler ve medya gibi ana temaların altında yürütürken geçen senenin değerlendirmesi doğrultusunda, engellilik/sakatlık çalışmaları, çocuk, gençlik, LGBTİ intiharları, cinsel sağlık, HIV/AIDS ve eşcinsel ve biseksüel kadınların sağlığı temalarını da gündemine almasına karar verildi. Son Onur Haftası nda görünür olduğu üzere aktivistlerin güvenliğinin sağlanması ciddi bir ihtiyaç. Bu noktada aktivistlere yönelik güvenlik eğitimleri düzenlenecek ve güvenlik fonu yaratılması için çalışmalar yapılacak. LGBTİ mülteciler, mahpuslar, HIV pozitif LGBTİ ler gibi belirli alanlarda hizmet ve destek mekanizmalarına erişemeyen LGBTİ ler için dayanışma ağları ve sosyal politikaların oluşturulması için çalışılacak. 24 Aralık 2015 Gaia Dergi Gaia Dergi Aralık 2015 25

Fotoğraf: Sasun Bazaryan Fotoğraf: Sasun Bazaryan Kaos GL hâlihazırda Sendika Çalışma Grubu ve Eğitim Çalışma Grubu ile doğrudan sendikalarla ve bu alanda sendikacılarla yan yana geliyor. İki çalışma grubunun faaliyetleri devam edecek ve 2016 yılından itibaren insan hakları savunuculuk programına özel sektör de dahil edilecek. KaosGL.org un kaynaklarını geliştirerek kurumsal, sürdürülebilir, gündemi etkileyerek reel siyasetin dönüşümünü sağlayabilecek bir LGBTİ haber ajansına dönüşmesi de hedeflerimiz arasında yer alıyor. Tabii son olarak 17 Mayıs Vakfı çalışmaları devam ediyor. Homofobinin küresel bir mesele olmasından hareketle yerelden bölgesele ağlar kuran Kaos GL, 17 Mayıs Vakfı ile LGBTİ haklarının temel insan hakları olması gerçeğinin gelişmesini ve kurumsallaşmasını hedefliyor. Uluslararası Homofobi Karşıtı Gün vesilesiyle 17 Mayıs Vakfı, Türkiyeli LGBT derneklerinin ayrımcılık karşıtı taleplerinin temel insan hakları kapsamında değerlendirilerek bir an önce yasal düzenlemelerin yerine getirilmesinin takipçisi olacak. Özeleştiri yapmanızı istesek bize nelerden dem vurursunuz? Ana akım dışında kalan hareketlerle temasımızın hâlâ tatmin edici düzeyde değil. Bir hareket ana akım dışında kalıyorsa birbirimizi bulmamız zorlaşıyor. Veganlar ve ekoloji hareketi ile son dönemde çok iyi ilişkilendiğimizi düşünüyorum. Aslında bu kadar geç kalmayabilirdik de. Örneğin, artık heteroseksizm ve türcülük arasındaki ilişkiyi iki hareket de daha fazla anlamaya başladı. Bu nedenle tüm iktidar mekanizmasıyla ezilen toplulukların, heteroseksizmden çok da uzakta olmadığını anlatabilir ve ilişkilenebilir hâle gelmemiz gerekiyor. Bir diğer eleştiri de yaptığımız her işin başında karşımıza çıkan toplum buna hazır değil ifadesi. Bu söylem maalesef hareketin dışında bir söylem olmayabiliyor. Heteroseksizmin baskısı bu düşünce ile bazı şeyleri beklemede bırakmamıza neden olabiliyor. Kaos GL Dergi nin çıkışının ve ilk kamusal eyleme çıkışımızın beklemesi bunlara örnek verilebilir. Dünyadaki diğer eşcinsel hareketleriyle ilişkileriniz var mı? Bunların içinden örnek aldığınız, sevdiğiniz, sevmediğiniz, takdir ettiğiniz veya önemsedikleriniz hangileri? Homofobi ve transfobinin küresel bir sorun olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle uluslararası alanda faaliyet göstermeyi de önemsiyoruz. Yürüttüğümüz Bölgesel Ağ faaliyeti, Ortadoğu, Kafkasya ve Balkan bölgesindeki LGBTİ bireylerin ve örgütlerin homofobiye karşı mücadele deneyimlerini öğrenmek ve kendi deneyimimizi paylaşma fikri üzerinden şekillendi. Bahsettiğimiz bölge toplumlarında ve kültürlerinde LGBT bireylerin ve heteroseksüellerin birlikte özgürleşeceği bir dünyaya dair düşüncelerimizi paylaşıyor ve hep birlikte tartışıyoruz. Uluslararası alanda sorunlarımıza çözüm yolları arıyoruz ve bulduğumuz çözüm yollarını paylaşmak ve gerektiğinde birlikte müdahale edebilmenin maddi ve manevi olanaklarını yaratıyoruz. Bu kapsamda Ermenistan, İsrail, Filistin, Lübnan, Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan, Bosna Hersek, Hırvatistan, Gürcistan, Kıbrıs (Kuzey/Güney), Azerbaycan gibi ülkelerden katılımcılar ile sekretaryasını yürüttüğümüz Bölgesel Ağ faaliyetimizi yürütüyoruz. Bölgesel Ağ faaliyeti dışında; ILGA Avrupa, IGLYO gibi örgütlerle yakın temas içerisindeyiz. LGBTİ hareketlerinde tek bir perspektifte yani sevip sevmemekle değerlendirmek ne yazık ki mümkün değil. Dünyadaki LGBTİ hakları mücadelesinin tamamını değerli buluyor ve takdir ediyoruz. Farklı ülkelerdeki farklı mücadeleler bizim feyzalmamıza, deneyimlerimizi paylaşmamıza olanak sağlıyor ve hep birlikte büyüyoruz. Bazen, sanki LGBTİ destekçileri, bizzat LGBTİ bireylerden daha fazla mücadele ediyormuş gibi bir manzara oluştuğu düşünülüyor, sizce bunun nedeni ne olabilir? Aslında bu algının nasıl oluştuğunu pek anlayamadım. Biz daha önce bahsettiğim gibi eşcinsellerin kurtuluşunun heteroseksüelleri de özgürleştireceğine, homofobiye ve transfobiye karşı mücadelenin hep beraber olacağına inanıyoruz. 26 Aralık 2015 Gaia Dergi Gaia Dergi Aralık 2015 27

Röportaj Fotoğraf: Kemal Aslan/Reuters Aksine LGBTİ ler kendi kimlikleri için mücadele ediyor, ölüyor ve öldürülüyor. Günden güne görünür hâle geliyor. Tüm kimliklerin görünür olduğu bir dünyada henüz yaşamıyoruz. Bu nedenle kim LGBTİ kim destekçi, bilmek pek mümkün de değil. Yani burada cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin bir önemi yok. Bunun yanında insanlar beyan etmedikçe cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliğini doğrudan sormuyoruz. Yani harekette bu kadar LGBTİ, bu kadar LGBTİ destekçisi var gibi bir istatistiğimiz yok. Bunu da doğru bulmuyoruz. Verdiğimiz mücadele insanları cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliği üzerinden sınıflandırmadığımız bir Kaos un mücadelesi. Yani hareketin LGBT si ve heteroseksüelleri, sizi bizi yok. Bu nedenle bu algının ve yapılan ayrımcılığın nedenini sorgulamaktansa ayrım yapmadan hep beraber mücadele etmeyi önemsiyoruz. LGBTİ hareketinde, eşcinsel bireylerin üzerine düşen nedir? Aktivizm kişilerin kendi deneyimleri, kimlikleri ve yapabildikleri üzerinden şekillenen bir süreçtir. O nedenle bir formülasyonu yok tabii ki. Kişi ne kadar harekete katılmak istiyor ve ne yapabiliyorsa onunla sınırlı kalabilir. Kişi kendi üzerine düşenleri ve sorumluluklarını kendi belirler. Bu sorumluluğu hissetmeyebilir de. Ancak kendi kişisel deneyimim ve hikâyemden yola çıkarsam; politik mücadelenin örgütlü yürüyeceğine inandım ve sokakta bulunmayı hâlâ önemsiyorum. Kendi politik açılmamı gerçekleştirdikten sonra Kaos GL ile beraber güçlendim. Şimdi insan hakları mücadeleme birçok koldan devam ediyorum. Bunun içinde cinsiyetçilik, türcülük, homofobi/transfobi, hayvan özgürlüğü gibi birçok alan yer alıyor. Nefret söylemi ülkemizde çok yaygın. En belirgin muhataplarından biri de LGBTİ bireyler. Nefret söylemine karşı çalışmalarınız neler? Evet, belirli bir grubu ya da kişiyi, ırk, cinsiyet, yaş, ulus, din ya da cinsel yönelim gibi konularda nefret söylemiyle aşağılamak ne yazık ki hâlâ yaygın. Sokaktan sosyal medyaya, iş yaşamından okula, siyasete kadar çok geniş alanda LGBTİ ler nefret söylemine konu olabiliyor. Bu söylemin yanı sıra Türkiye transfobi temelli nefret cinayetlerinde dünyada 9 uncu sırada. Biz her yıl Nefret Suçu Raporumuzu yayınlıyoruz. Yayınladığımız rapor Türkiye deki nefret söylemini ve nefret suçlarını görünür kılıyor. Yayınladığımız 2014 Yılı Türkiye de Gerçekleşen Homofobi ve Transfobi Temelli Nefret Suçları Raporu na göre; 351 nefret suçu vakasından 118 i cinayet, cinayete teşebbüs, fiziksel şiddet, silahla yaralama, tecavüz veya diğer cinsel saldırıları içerdi. 118 vakadan sadece 31 i polise bildirildi, 4 ü de mahkemeye taşındı. Kaos GL olarak, nefret suçu mağdurlarına hukuki destek sağlıyoruz. Stratejik Davalama ağımız nefret söylemine ve nefret suçlarına karşı hukuki alanda savunuculuk faaliyetlerinde bulunuyor. Söylemin hukuki düzleme taşınması hak arama mücadelesi açısından fazlasıyla önem teşkil ediyor. Bunun dışında yayınlarımız, internet sitemiz ve varoluşumuz nefret söylemine karşı farkındalığı artırmayı ve azaltmayı her daim amaçlıyor. Yitirdiğimiz eşcinsel bireylerin ardından hukuk mücadelesini nasıl yürütüyorsunuz, karşılaştığınız hukuki engeller neler? Yitirdiğimiz LGBTİ lerin davalarını takip ediyor, medya araçları yoluyla görünür kılıyoruz. Nefret suçu faillerinin cezalandırılması, cinayetin açığa çıkarılması ve faillerin bulunması için davaları derinlemesine inceliyoruz, müdahil oluyoruz. Türkiye de bir Nefret Suçları Yasası nın olmayışı, anayasada eşitlik maddesine dâhil olmayan cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ifadesi hâlâ karşılaşılan büyük eksikliklerden. Bu hukuki boyutta mücadelede elinizin zayıf kalmasına neden olabiliyor ne yazık ki. Ancak mücadelemiz yasaların değiştirilmesi, düzenlenmesi üzerine de yürüyor. Faillerin aldıkları ceza indirimleri, tahrik indirimleri altında alınan ve medyaya yansıyan kararlar ne yazık ki karşılaştığımız engellerden bir diğeri. LGBTİ cinayetleri konusunda cezalandırma sisteminin etkin çalışmaması, örneğin Ahmet Yıldız davasında katil baba Yahya Yıldız ın kırmızı bültenle aranmasına rağmen hâlâ bulunamayışı bu alandaki eksiklikleri gözler önüne seriyor. Queer ve LGBTİ kavramları ile ilgili farkındalık ve bilgilendirme çalışmalarını birebir halk ile yapmayı denediniz mi? Halkta bu bilinci uyandırmayı nasıl başarabiliriz? Sivil toplumun genel işleyişi tam da bahsettiğiniz halk ile beraber yürür zaten. Hitap ettiğimiz kesimin bahsettiğiniz insanlardan farklı olduğunu düşünmüyoruz. Kaos GL nin her yıl düzenlediği Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma, Uluslararası Feminist Forum, Ayrımcılık Karşıtı Sempozyum, Bölgesel Ağ faaliyeti, Kaos Kültür Merkezi etkinliklerinin yanı sıra; düzenlediği küçük etkinlikler, yayınladığı Kaos GL Dergisi ve KaosQueer+Hakemli Dergisi hiç kimseye belirli bir mesafede durmuyor. Bahsettiğim tüm faaliyetlerin hepsi, yürütülen çalışmalar ve projeler farkındalık ve bilgilendirmeyi amaçlıyor. Kaos GL bu bilgilendirme farkındalığı artırmak amacıyla yerel ölçekte homofobi karşıtı buluşmalar düzenliyor, diğer şehirlere gitmeye çalışıyor. Gittiği şehirlerde öğrencilerle, işçilerle, öğretmenlerle buluşuyor. Buluşmaların yanı sıra sendikal faaliyetler, eğitim çalışma grupları tam da mücadeleye buradan bakıyor. Fotoğraf: ETHA Aralık 2015 Gaia Dergi Gaia Dergi Aralık 2015 29

Burak Avşar burak@gaiadergi.com @thelastvegan Yaşam Daha sonraları sıcak savaş alanında da etkin olmaya başlayan kurum, günümüze kadar pek çok çalışanını görev sırasındayken kaybetti. Afganistan Savaşı, Çeçenistan Savaşı, Liberya daki iç savaş, Bosna Savaşı, Ruanda Soykırımı, Sri Lanka iç savaşı, Orta Amerika da 1980 li yıllarda yaşanan karışıklıklar, Saddam rejimi sırasında Kürtlere karşı kullanılan kimyasal silah kullanımı gibi travmatik ve dramatik durumlarda korkusuzca çalışan ekip, milyonlarca insanın sağlık hakkından yararlanmasını sağladı. MSF çalışanı Liberya daki salgın sırasında koruyucu teçhizatını giyerken Fotoğraf: Yann Libessart Sınır Tanımayan Doktorlar Cesaretini bul ve yaşa Savaşlar, felaketler, küresel büyüklükte hastalıklar Yeni yüzyılımız bize yaklaşıyor, hem de büyük sürprizler ile. Dünya giderek kutuplaşıyor. Bir yanda özgürlükçüler, aktivistler ve pasifistler; diğer yanda parayı, savaşı ve acıyı yöneten hükümdarlar. Parayı yönetenler ise dolaylı yoldan pek çok insanı da yönetiyor. Savaş, canlıların yaşadığı en somut gerçeklerden bir tanesi. Sadece bulunduğu bölgeyi değil, yeryüzündeki tüm olumsuzlukları tıpkı kelebek etkisi gibi tetikliyor. Din, ırk, renk, dil, politik görüş, tür ve cinsiyet ayırt etmeksizin dokunduğu her yerde ne bir mutluluk ne de bir umut bırakıyor. Ancak dünyada umut, henüz yok olmuş değil. Küresel eylem grupları hızla büyüyor, organizasyonlar, vakıflar, yardım kuruluşları sıkı sıkıya bağlanmış bir şekilde dünya barışını tesis etmeye çalışıyor. Bunlardan bir tanesi de Sınır Tanımayan Doktorlar (Médecins Sans Frontiéres). 20 Aralık 1971 yılında Paris te kurulan Sınır Tanımayan Doktorlar, kâr amacı gütmeyen uluslararası, bağımsız ve insani sağlık kurumu. Kendilerini internet sitelerinde, din, ırk, cinsiyet ve politik mensubiyet göz önünde bulundurmadan ihtiyaç duyan bütün insanlara destek olmaya adamış bir kurum olarak tanıtıyorlar. Hikâyeleri oldukça dokunaklı, başardıkları şeyler ise bu dünyada hâlâ umudun var olduğunu hatırlatan cinsten. 1967-1970 yılları arasında Nijerya da yaşanan kuraklık ve iç savaş sonrasında doktorlar, hemşireler ve gazeteciler tarafından kurulan Sınır Tanımayan Doktorlar hareketinin ilk yaptığı girişim, 1972 yılında bir Afrika ülkesi olan Nikaragua nın başkenti Managua da yaşanan ve 10 bin ila 30 bin arasında insanın ölümüne sebebiyet vermiş büyük depremden sonra gerçekleşti. Bu dönemlerde oldukça küçük bir grup durumundaki organizasyon, diğer kurumlar ile birlikte ortaklaşa işler yürütüyor, insani yardım projelerinde yer alıyordu. İlk büyük çalışmasını 1975-1979 yılları arasında Kamboçya nın Kızıl Kmerler isimli gerilla teşkilatının kurucusu Pol Pot un baskıcı rejiminden Tayland a kaçmak zorunda kalan milyonlarca bireye tıbbi destek sağlayarak gerçekleştirdi. Çalışmalarının yüzde 60 ını Afrika ülkelerinde sürdüren grup, yalnızca savaş alanlarında rol oynamadı, aynı zamanda birimlerini salgın hastalıklar yaşanan ülkelere hızlı bir şekilde sevk etti. 1998 yılında Nijerya da yaşanan menenjit salgını sırasında yaklaşık 4 milyon aşı desteği sağlayan ekip, ülkedeki salgının engellenmesinde büyük rol oynadı. Afrika da başlayan ve küresel çapta tehdit yaratan Ebola krizine karşı da aktif rol oynayan Sınır Tanımayan Doktorlar, yayınladıkları rapora göre yalnızca 2014 yılında tüm dünya çapında 8,5 milyondan fazla insana tıbbi ve insani destek sağladı. Günümüze dek yardım götürdüğü ülkelerin rejimlerinden de baskı gören kurum, 2004 yılında uygun çalışma alanı bulamadığı ve çalışanlarının sağlığının riskte olduğu gerekçesiyle Irak programını sona erdirmek zorunda kaldı. 30 Aralık 2015 Gaia Dergi Gaia Dergi Aralık 2015 31

Yaşam ABD nin ekim ayında bombaladığı Afganistan ın Kunduz şehrinin kuzeyinde bulunan MSF hastanesinin ardından geride kalanlar. Fotoğraf: Andrew Quilty Nobel Barış Ödülü ile ödüllendirildi. O dönemde MSF nin başında bulunan Dr. James Obrinski, Ruanda Soykırımı sırasında yaşanan dramatik olayların altını çizerken bir kadın hastasıyla yaşadığı konuşmaya yer vermiştir. Konuşma ise şöyledir: Orada her gün hastaneye taşınan yüzlerce kadın, çocuk ve erkek vardı. O kadar çoktular ki; bazılarını sokakta yere yatırarak ameliyat etmek durumunda kalıyorduk. Hastane etrafındaki oluklar kandan dolayı tamamen kırmızıya boyanmıştı. Bu kadın, sadece bir usturayla saldırıya uğramamış; aynı zamanda bütün vücudu bilinçli ve sistematik olarak sakat bırakılmıştı. Kulakları kesilmişti. Yüzü o kadar dikkatle parçalanmıştı ki, yarıklar açıkça görülüyordu. O, insanlık dışı ve tarif edilemez işkenceler yaşayanlardan yalnızca biriydi. O sırada elimizden kanamasını durdurmak ve birkaç basit dikiş atmak dışında bir şey gelmiyordu. Kendimizi kaybetmiştik. Bu kadın, onun gibi sayısız kişinin sırada olduğunu biliyordu. Ve bu kadın, hayatımda duyduğum en temiz sesle bana şunları söyledi: Allez, allez ummera, ummerasha ; Git, git arkadaşım. Cesaretini bul, ve yaşa. Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü, çalışmalarını sessizlik ilkesi ile yürüten diğer kurumlara benzemediğini birçok kez kanıtlamıştır. Yaptıkları açıklamalar yüzünden çalışmaları hükûmetler tarafından durduruldu, ancak hiçbir zaman ilkelerinden vazgeçmediler. Obrinski, MSF nin yaşadığı zorlukları duyurmak konusundaki kararlılıklarını Nobel Barış Ödülü konuşmasında şöyle taçlandırdı: Sessizlik, uzun zamandır tarafsızlıkla karıştırılmaktadır ve insani eylemler için bir gereklilik gibi sunulmaktadır. Kuruluşundan bu yana, MSF bu kanıya karşı durmaktadır. Bizler, kelimelerin hayat kurtardığından emin değiliz. Ancak sessizliğin, ölüme sebebiyet verdiğine kesinlikle eminiz. Örgüt günümüzde 70 ülkede çalışmalarını sürdürüyor. Özel bağışlar örgütün gelirlerinin yüzde 90 ını oluşturuyor. 2014 itibarıyla yayınlanan rapora göre, örgütün tüm bütçesi yaklaşık 1 milyar euro civarında. 2015 itibariyle bünyesinde 30 binden fazla doktor, hemşire, tıbbi eleman, ulaşım uzmanı ve gönüllü çalışıyor. 1985 yılında Etiyopya ya tıbbi yardım götüren MSF çalışanlarının hükûmetin milyonlarca insanı yerinden etmesine karşı açıklamalar yaptığı gerekçesiyle Etiyopya hükümeti tarafından çalışmaları durduruldu. O yıllarda Etiyopya da on binlerce insan yaşanan olaylar sebebiyle hayatını kaybetti. 11 Eylül saldırılarının ardından Afganistan a daha sonra da Irak a operasyon başlatan George W. Bush yönetimindeki ABD, bu bölgelerin daha da karışmasına sebebiyet verdi. 2 Haziran 2004 te Afganistan ın başkenti Kabil in kuzeyinde bulunan Khair Khana bölgesinde kimliği belirsiz bir grup tarafından silahlı saldırıya uğrayan MSF çalışanlarından 5 i olay yerinde hayatını kaybetti. Bu gelişmenin ardından örgüt, 28 Temmuz 2004 te bölgedeki çalışmalarını durdurmak zorunda kaldı. 2008 yılında Somali de hâlihazırda devam eden karışıklıklar sırasında 3 gönüllüsünü organize bir saldırı sonucu yitiren örgüt, aynı yıl içerisinde Somali deki çalışmalarını da durdurmak zorunda kaldı. Bosna Savaşı sırasında bölgede tıbbi ve mental sağlık programlarını yürüten MSF çalışanları, tarihe bir kara leke olarak düşmüş Srebrenitsa Katliamı hakkında da açıklamalar yaptı. Bölgede insanlığa karşı suç işlendiğini açıklayan yetkililer, bunun bir etnik kimliğin kasten yok edilme amacıyla yürütüldüğünü söyledi. En son geçtiğimiz ekim ayında ABD nin hava saldırıları sırasında MSF çalışanlarının bulunduğu bir hastanenin bombalanması tüm dünyada geniş yankı buldu. Reuters ın haberine göre 15 i çalışan 7 si hasta olmak üzere 22 insan olay yerinde hayatını kaybetti. BBC nin haberine göre saldırı sırasında hastanede 105 hasta ve 80 den fazla örgüt çalışanı bulunmaktaydı. Saldırıyı mümkün olan en sert dille kınıyoruz açıklamasını yapan MSF yetkilileri, bunun bir savaş suçu olduğunun altını çizdi. Yaşanan doğal afetler ardından bölgeye çalışanlarını sevkeden MSF yetkilileri, bugüne kadar pek çok afette aktif rol oynadı. 1972 deki ilk programı olan Nikaragua depremi, 1986 San Salvador depremi, 1988 Ermenistan depremi, 2004 Pakistan ve Hindistan ı vuran büyük deprem, 2010 Haiti depremi ve 2015 yılında Nepal de yaşanan deprem örgüt çalışanlarının etkili bir biçimde görev sürdürdüğü alanlar oldu. Örgüt, 1971 yılında başlattığı çalışmaları sayesinde 1999 yılında MSF görevlisi, Sumatra da bulunan tsunamiden etkilenmiş ve ulaşımın sağlanamadığı bir köyü ziyaret ediyor. (Endonezya, Ocak 2005) Fotoğraf: Francesco Zizola/Noor 32 Aralık 2015 Gaia Dergi Gaia Dergi Aralık 2015 33

Fotoğraf Kaşmir Bölgesi doğal güzelliklerin envai çeşit bulunduğu bir yer. Dal Gölü üzerine kurulmuş köprüler, küçük adalarda yaşayan insanları buluşturuyor. Köprülerin minik bir geçit açtığı bu cennet gölde Sikara ile gezerken sessiz yeşillikler arasındaki insanların yaşamlarıyla oluşan ahenge kapılmamak elde değil. Müslüman toplumların yaşadığı bu bölgede tercih edilen kıyafetler ise adeta bir gökkuşağı gibi. Eşsiz manzaralar doğanın içindeki yaşamları korumanın, sürdürmenin ve bu konuda harcanması gereken çabanın da bir işareti aslında. Yazı ve Fotoğraf: Emrah Oprukcu 34 35

Gökçen Taner gtaner@gmail.com @GokTaner Yeşil Felsefe Gelecekte Yaşanacak Bir Dünya Nasıl Kurgulanır? Bilim Kurgu türü öyle bir yol çizgisinde ilerlemiş ki, çoğu yerine biraz politika bulaşmış. Bazıları, bilim kurguyu hâlâ bir çocuk öykülemesi ya da salt kafa dinlemek için yapılmış eserler toplamı gibi görse de derinlemesine incelendiğinde bu türün aslında bir felsefe ve siyaset aracı olduğu görülür. Bir gelecek var. Fakat günümüz bilgisiyle neresindeyiz, nasıl değişir veya nereye gider bilinmesi mümkün değil. Bir zamanlar, bazı insanlar gelecekle ilgili bazı şeyleri bildiğini iddia ettiyse de, bilim tarafından birçok nedene ve delile dayandırılarak bu iddialar çürütüldü. Yine de insanın geleceğe olan tutkusu ve merakı bilimsel gelişmeleri tetiklerken, onu gelecekle ilgili öyküler uydurmaya ve kurgular yaratmaya da sevk etti. Böylece edebiyatta yepyeni bir dal doğdu: Bilim kurgu. Çok da uzun olmayan bir süre önce çocuk edebiyatı, macera veya felsefe gibi gruplar altında raflarda yerini alan bu dal, bugün iyi bilim kurgu iyi edebiyattır şiarı ile hak ettiği isim altında raflarda ve kütüphanelerde yer edinmeye başladı. Elbette ki, insanlığın geleceğe dair en önemli merakı yaşamsal, politik ve yönetimsel anlamlarda oldu. Kanada Devlet Başkanı nın haberinin NASA nın Mars ta su bulması haberine nazaran her zaman daha önemli olması bunun en önemli göstergelerinden biridir. Konu teknolojik gelişmeler, doğal olayların bilimsel sonuçları ve en önemlisi geleceği kurgulayan dala, bilim kurguya geldiğindeyse, politik bilim kurgunun neredeyse 1900 lerin başından beri yazılır ve okunur olması tesadüf değildi. İşte, gelecekle ilgili belki en politik çalışmaları yapanları incelediğimizde bir doğrunun iki ucu ortaya çıkıyor; ütopyalar ve distopyalar (veya kara ütopyalar). Sanayi Devrimi ve Yepyeni Bir Tür Sanayi Devrimi sonucunda bazı haklar, aslında başka bir haksızlığı, yeni bir sınıf olan işçi sınıfının ayrımını ortaya çıkardı. Yepyeni bir dünya düzeninin kurulması, yaşamın birçok alanını etkilediği gibi elbette edebiyat ve sinemayı da etkiledi. Sonuçları ise yeni türlerin ve yeni fikirlerin ortaya çıkmasını sağladı. Sanayi ve ticaretin gelişmesi erki aristokrasiden alıp burjuvaziye verince, sanatçı hizmetkârların yerini bilim insanları aldı ve güce hizmet eden bir bilim ortaya çıktı. Böylece Sanayi Devrimi sonrası teknolojinin önünü açan bilimin de önü açılmış oldu. Sonuç olarak ortaya çıkan tablo, edebiyat dünyasını da etkileyerek bilim kurgu fikrinin edebi çevreler tarafından kabul görmesini sağladı. Bunu en iyi şekilde Bernhard Roloff ve Georg Seesslen, Ütopik Sinema adlı eserlerinde; Sanayi Devrimi, nihayet, teknolojiyi geleceğin sınırsız olanakları düzeyine yükseltiyor gibi bir görünüm sunduğunda ve burjuvazi bir sınıf olarak makinelerinin metafiziği içinde, kendi sömürücü, sefil pratiğini gizlemeye çalıştığında; bundan böyle, teknolojinin hem geleceğe yönelik perspektif ve umutlarını hem de metafiziğini estetik bir dile dönüştüren ve bunları kitlesel olarak yaygınlaştırabilen bir edebiyat biçiminin yaratılması sadece mümkün değil aynı zamanda kaçınılmaz da olmuştu sözleriyle anlatır. Siyasal bir olayın yansıması olarak edebiyat dünyasına giren bu yeni türün, politik ön adlı alt türü olması ise şaşırtıcı olmadı. Distopya ve Ütopya Arasındaki İnce Çizgi Ütopya; sözlük anlamıyla, ideal toplum demektir, fakat bu toplum henüz yaşanmamış bir topluma işaret eder, bu nedenle tasarlanmıştır. Gelecekle ilgili olduğu düşünülürse, yazılan her ütopik edebi eser, bir bakıma politik bir bilim kurgu edebiyatı olmaya mahkûmdur. Doğrunun diğer ucundaki distopya ise ütopyanın karşıtı olan yerde durmaktadır. Edebi eserlerde genellikle totaliter rejimler veya post-apokaliptik (kıyamet sonrası) yaşamlar kullanılarak distopyalar yazılmıştır. Şimdi diyeceksiniz ki, bu kadar farklı iki terim arasında, bu ince çizgi nasıl olabilir? Ben de diyeceğim ki, soru tam da bildiğim yerden geldi. Sınav kolay geçecek. En iyi ve en kötü yönetim biçimi monarşidir şiarını hiç desteklemesem, hep başka bir siyasetin de olduğunu benimsesem de, birinin distopyası başka birinin ütopyası olabilir diyerek ortamı istediğim tarafa çekmeye çalışabilirim. Belki de en çok karşılaştırılmış iki edebi eser -ki bu iki eserin de filmi çekilmiş, fakat çok tutulmamıştır- bu ince çizginin tanımlanması için çok iyi örneklerdir. Bu eserler, George Orwell ve onun akıl hocası Aldous Huxley e aittir. Belki de politik bilim kurgunun en önemli iki eserinden bahsediyorum: Cesur Yeni Dünya (Aldous Huxley) ve 1984 (George Orwell) Dönemin savaş şartları düşünüldüğünde, iki kitap da kendi tarafından dünyaya bakmış ve sanki insanlığın makûs kaderi iki tarafın kararları doğrultusunda ilerlemek zorundaymış gibi, tarafların birine tüm dünyayı yönettirerek birer bilim kurgu dünya yaratmışlardır. 36 Aralık 2015 Gaia Dergi Gaia Dergi Aralık 2015 37