Avrupa Patent Ofisi, Bavyera Adalet Ve Tüketici Koruma Bakanlığı İşbirliği İle Düzenlenen Münih Uluslarası Patent Hukuku 2013 Konferansı na Katılımım Sonrası Rapordur Konferansa ilişkin izlenimlerim ve özet bilgiler aşağıdaki gibidir; Etkinlik sabah 08.30 da kayıt ile başladı ve 09.15 de açılış konuşması Münih Hukuk Fakültesi Profesörlerinden Christoph Ann tarafından yapıldı. Öğleden önce iki celsede ulusal uygulamalar ve bilgiler verildi ve öğleden sonra iki kurgu dava üzerinde çalışma yapıldı. Patente tecavüz davalarında tazminat hesabı konusunda Alman yaklaşımı C. Ann in başkanlığındaki celsede Münih Bölge Mahkemesi Başkanı Hakim Matthias Zigann tarafından anlatıldı. Ardından İngiltere ve Galler için Sir Christopher Floyd söz aldı. Bu celse son konuşmacı Hollanda adına bir hukuk firmasından katılan Avukat Richard Ebbink kendi uygulamalarından bahsetti. İkinci oturum ise yine aynı oturum başkanı yönetiminde, Fransız, Japon ve ABD li konuşmacı sunumları ile tamamlandı. Ardından öğleden sonra tartışma ve kurgu davalar bölümü gerçekleştirildi. I. PATENT HAKKI KONUSUNDA GENEL BİLGİLER VE TÜRKİYE DEKİ UYGULAMA SORUNLARI: Patent Uyuşmazlıklarında tazminatın hesap edilmesi kendine özgü ilkleri olan teknik bir alandır. Ülkemizde uygulama Patentlerin Korunması Hakkındaki KHK nın mehaz İspanyol Kanunundan aynen alınmış olan hükmü uyarınca yapılmaktadır ve Patent sahibinin hesap için üç ayrı yöntemden birini tercih etmesi gerekmektedir. Bu yazıda bahsedilen patent hakkı buluşlara tanınan belge ile ilgilidir. Buluş ve buluş hakkı Patent Hukuku nun merkez ögesidir. Patent hukuku, basitçe, buluşların korunması ile buluşçu çabaları ve toplam kalite artışını, yenilikçiliği teşvik etmektedir. Patent belgesi buluşçunun buluş üzerindeki fikri hakkının karşılığı olarak, yetkili kamu otoritesi tarafından düzenlenir ve buluş sahibine verilir. Buluş öğreti veya bilgisi ekonomik olarak önemi nedeniyle korunması gereken bir değerdir, ancak koruma sonsuz süreli de değildir; patent sahibi 20 yıl süreyle korunarak ödülünü elde eder, daha sonrasında bu bilgi artık herkese açık, bedelsiz kullanılabilen bir bilgi haline gelir. Bu, kamu yararı ile buluş sahibinin yararı arasında kurulan dengenin doğal sonucudur. Tekelin sonsuz süreli veya daha uzun süreli tanınması, teknolojik gelişmelerin önüne set çekecek, yenilikçiliği engelleyecektir. Patent, sahibine tekelci hak ve yetkiler sağlamaktadır. Bunlar arasında tecavüzün men i ve durdurulması yanında patent sahibinin uğradığı zararın tazmini de bulunmaktadır. Fiili zarar yanında ek olarak yoksun kalınan karın istenmesi mümkündür. PatKHK nın ilgili maddesi şöyledir:
Madde 86- Patent sahibinin uğradığı zarar sadece fiili kaybın değerini değil, patent hakkına tecavüz dolayısıyla yoksun kalınan kazancı da kapsar. Yoksun kalınan kazanç, zarar gören patent sahibinin seçimine bağlı olarak, aşağıdaki değerlendirme usullerinden birine göre hesaplanır: a- Patentin sağladığı hakka tecavüz edenin rekabeti olmadığı varsayıldığında, patent sahibinin patenti kullanması ile elde edebileceği muhtemel gelire göre; b- Patentin sağladığı hakka tecavüz edenin, patent konusu buluşu kullanmakla elde ettiği kazanca göre; c- Patentin sağladığı hakka tecavüz edenin, buluşu bir lisans anlaşması ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması halinde ödemesi gereken lisans bedeline göre. Yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında, özellikle buluşun ekonomik önemi, patent hakkına tecavüz edildiği anda geçerlilik süresi ve tecavüz sırasında patente ilişkin lisansların sayısı ve çeşidi gibi etkenler göz önünde tutulur. Madde 87- Patent üzerinde tasarruf yetkisi olan kişi, yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında, 86 ncı maddenin ikinci fıkrasının (a) veya (b) bentlerinde belirtilen değerlendirme usullerinden birini seçmişse; mahkeme, ürünün üretilmesi veya usulün kullanılmasında patent konusu buluşun ekonomik bakımdan önemli bir katkısının bulunduğu kanaatine vardığı takdirde, kazancın hesaplanmasında makul bir payın daha eklenmesine karar verir. Patentin, ilgili ürüne ekonomik bakımdan önemli bir katkısının olduğunun kabul edilebilmesi için, ilgili ürüne olan talebin oluşmasında patent konusu buluşun belirleyici etken olduğunun anlaşılmış olması gerekir. Bu hükümler temelde, Avrupa Patent Hukuku uygulaması ile paraleldir. Ancak ülkemizin kendine özgü özellikleri, mali ve ekonomik yapısı bazı uygulama farklılıklarını zorlamaktadır. Ülkemiz uygulamasında patent ve benzeri fikri-sınai mülkiyet davalarında tazminatın hesabı hiç de kolay değildir ve zaman alıcıdır. En temel sorun kayıt dışı ekonominin bir tezahürü olarak, tarafların belgeye dayalı faaliyetten kaçınmalarıdır. Böyle hallerde, ki bu özellikle kurumsallaşamamış firmalarda yaygındır; davacı hak sahibi ispat sorunları yaşamaktadır. Mali yapısı ve işleyişi düzgün olan firmalarda ise ürün bazında eksikler görülebilmektedir. Örneğin patentli ürünle eş ürünün kayıtları ya tutulmamakta ya da yanlış yanıltıcı olabilmektedir. Kimi firmalar da maliyetlerini gerçeğe uygun olarak ticari defterlerine yansıtmamaktadır. Bir diğer özellik, rekabet edenlerin bu davalarda uzlaşmaz tavırlar sergilemesi; sulh teşviklerini dikkate almamalarıdır. Bu alanda uzmanlaşma anlayışı çeşitli engellere takılabilmektedir. Mali müşavirlerin bu türden davalarda etkin raporlar verebilmeleri için öncelikle özel bir eğitim ve uzmanlaşma yoluna gitmeleri gerekmektedir.. Fiili zarar ve yoksun kalınan kar hesabının diğer alacak ve zarar ziyan davalarına göre faklı ilkeleri vardır. Kimi kez, davacının defterleri haksız eyleme rağmen kar artışı gösterebilir; bu durum davacı belge sahibinin kar yoksunluğunu ileri süremeyeceği anlamına gelmemektedir.
Davalının karının hesabında da kayıt dışılıktan ileri gelen sorunlar bulunmakta, defterlerini sunma bakımından kaçamaklı, kötü niyet olarak yorumlanabilecek ihmaller görülmektedir. Patente tecavüz ederek usul kullanan, mal üreten veya satanın ciro ve kazançlarının tespiti, maliyet kalemleri ile de bağlantılıdır. Bu konular, daha ziyade ülkemiz vergi sistemi ile ilintili sorunlar içermektedir. II. KONFERANS KAPSAMINDA ÇEŞİTLİ ÜLKE TEMSİLCİLERİNİN SUNUMLARI: Dr. Matthias Zigann Alman Uygulamasını nakletmiştir. Bu sırada, Türkiye deki yoğun bilirkişi incelemeleri ve bu arada muhasip raporlarını değerlendirmiş; tüm incelemenin hakim tarafından yapılması gerektiğini ileri sürmüştür. Almanya da tazminatın hesabı restitutio naturalis (eski hale iade) mantığına dayalıdır. Tecavüz öncesi durumun sağlanması amaçlanır ve tazminat buna göre hesap edilir. Bu ilke tüm fikri mülkiyet tecavüzünden doğan tazminat davalarında geçerlidir. Tazminatta cezalandırma amacını güden bir anlayış bulunmamaktadır. Buna karşın, mütecavizin kusuru aranmakta olup, kusur kast veya ihmal şeklinde gerçekleşebilir. Öte yandan sebepsiz zenginleşmeye dayalı talepler olduğunda kusur aranmamaktadır. Kural olarak maddi tazminat ödenmekte ve bunun yanında pazarın karıştırılmasından doğan zarar ve itibar kaybı da istenebilmektedir. Mütecavizin olaya ilişkin davranışları ve ihtarlara verdiği tepkiler dikkate alınmaktadır. Patent sahibinin önceden ihtarname göndermek veya zararı azaltmak konusunda tedbirler almak bakımından genel bir yükümlülüğü kabul edilmemekte, ancak vakıaları ve tazminatın boyutlarını sınırlaması beklenmektedir. Alman uygulaması ve anlayışına göre, Alman Patent K. 139 madde gereğince; patent sahibinin, (1) patenti kendisi kullanarak elde ettiği/edeceği kar, (2) mütecavizin elde ettiği kar ve (3) lisans örneksemesi ile bulunan tazminat tutarları aynı olmalıdır. Sadece hak sahibi bu üç yöntemden birini seçebilmektedir. Maliyet rakamlarından sadece, doğrudan doğruya tecavüz konusu üretimle, satışla ilgili olanlar indirime dahil edilmekteler. Aksi durumlar için mütecavizin ispat yükümlülüğü bulunmaktadır. Yine patent sahibinin kendi farazi giderlerinin düşülmesi de söz konusu değildir. Alman Mahkemeleri, tarafların gösterdiği üretim, kazanç raporlarını, maliyet kalemleri hakkındaki verileri serbestçe değerlendirmekte ve dava sonucuna ilişkin resim netleştiğinde çoğunlukla taraflar profesyonelce davranarak davayı daha ileri götürmeden uzlaşmaya gitmektedirler. Dr. Matthias Zigann ve diğer konuşmacıların da belirtiği ilginç nokta, tarafların bu davalarda tazminat hesaplandıktan sonra çoğu kez uzlaştıkları, sulh olduklarıdır; bu nedenle tazminat davaları çoğu kez sonuna kadar gitmemekte, uzlaşmayla bitmektedir. Bu bir parça, o ülke insanına özgü karakter ve davranış özelliğinin sonucu olmaktadır. Mütecavizin giderlerinin, maliyet ve net kar hesabı sırasında tazminattan düşülmesi gerekmekte ve düşülebilecek kalemler sınırlanmaktadır. İspat yükü, davacıya aittir. Alman Mahkemeleri doğrudan doğruya bilirkişi ataması yapmayıp, taraflardan hesap ile ilgili belge ve raporlar alarak karar vermektedirler. İki tarafın doğru belge ve bilgi verme yükümlülüğü bulunmaktadır. Aksine hareket ise cezai sonuçlar doğurmaktadır. Hakim iki tarafın tazminat raporlarını değerlendirmekte ve geniş bir takdir yetkisi kullanarak bir karar vermektedir.
Buna karşın, kahve molasında görüştüğüm dinleyiciler arasındaki tecrübeli Alman hakimlerin konuşmacı M. Zigann dan farklı olarak bilirkişi raporunun gerekliliğini dile getirdiklerini belirtmeliyim. İngiliz ve Gal uygulamasına ilişkin konuşan C. Floyd, tazminat hesabının tecavüz gerçekleşmemişçesine bir durumun sağlanması yönünde olduğunu; davacının isterse mütecavizin karını talep edebileceğini belirtmektedir. Kötü niyet ve hile söz konusu olduğunda ise ağırlaştırılmış ve cezai tazminat uygulanabildiğine değinmiştir. Hollanda da gelen konuşmacı ise ülkelerinin küçük olduğunu Almanya gibi, bir içtihat hukukları olmadığını ve fazla bir deneyimleri bulunmadığını en başta belirtmiştir. Tazminat hesabının güç bir konu olduğunu; kesin bir hesap değil, ancak bir tahminde bulunulduğunu belirtmiştir. Hollanda lı hukukçu, bilirkişi raporlarının, ilgili pazar, karlılık oranları, lisans bedelleri ve fiili hesap faktörlerinin tazminat hesabı bakımından önemli etkileri bulunduğunu belirterek, bilirkişi kullanımlarının yaygınlığına dikkat çekmiştir. Sonraki oturum ise ABD, Fransız ve Japon konuşmacılarca yürütüldü. Fransız Uygulamasını anlatan ve telaffuzu nedeniyle anlamakta güçlük çektiğim Hakim Christine Courbolay da 2007 yılına dek eski hale iade anlayışının hakim olduğunu; sonrasında ise caydırıcı ve cezalandırıcı tazminat yöntem ve çeşidinin benimsendiğini anlattı. Mütecavizin iyi niyetli olmasına bağlı olarak hafif ve düşük miktarda tazminata karar verilebildiğini de eklemiştir. Fransa uygulamasında da patent sahibi, kaybını veya yoksun kaldığı karı ispat etmekle yükümlüdür. Japonya adına Fikri Mülkiyet Yüksek Mahkemesi Hakimi Toshiaki Limura, kendi ulusal uygulamalarını anlatmaya çalıştı. Japon konuşmacı da telaffuz sorunluydu ve Japonca konuşur gibi İngilizce konuştuğunu görünce, metinden takip etmek zorunda kaldım. Japon Patent Kanunu da aynı yöntemleri düzenlemiş; Japon Medeni Kanunu 709 md, Patent Kanunu 102/1-2-3 maddeleri uyarınca hesap yapılmaktadır. Tecavüz oluşturan ürün başına kar ile ürün sayısı çarpılarak tazminat belirlenmektedir. Tecavüz olmamışçasına düşünülerek ve patent sahibinin kapasitesi göz önüne alınarak hesap yapılmaktadır. ABD den gelen Fikri Mülkiyet Yüksek Mahkemesi Başkanı, James L. Robert, tazminat hesabının USC 35-283. md. göre tedbir kararı ile ele alınabileceğini ve 284. md, tazminat hesabı yapılabileceğini belirtti. Basitçe eski hale iade fikri üzerine kurgulandığını; yoksun kalınan kar veya tecavüz edilen patente uygun bir yüzdelikle (royalty) konabileceğini belirtmiştir. Kontrolsüz bir cezalandırıcı tazminatın asla uygulanmadığını belirtmiştir. Mahkemenin belli şartlara bağlı olarak tazminatı artırabileceğine ve avukatlık ücretlerini yükleyebileceğine değinmiştir. ABD uygulamasında, Patent sahibinin zararı hafifletme tedbirlerinde başarılı olmaması cezalandırılmasını gerektirmemektedir. ABD mahkemeleri patent tecavüzünden doğan tazminatın veya royalty (lisanslama yüzdesi) hesabı konusunda 35 USC 284 maddeye göre bilirkişi yardımı alabilmektedir. SONUÇ:
Sonuç olarak; bu konferansın, ülkemiz Patent Hukuku uygulaması açısından ve mikro ölçekte kendi mahkemem bakımından ufuk açıcı ve bilgilendirici olduğunu şahsım adına belirtmeliyim. Bu ve benzeri çalışmaların kendine özgü hukuki uygulaması olan fikri mülkiyet davalarında yeni bakış açıları; çağdaş ve evrensel normlarla uyumlu hesaplama ve yaklaşımlar için ışık tutucu olduğunu belirtmeliyim. Elbette patent hakları ve uygulamaları ülkesel olup, yürürlükteki mevzuatın empoze ettiği temel kuralların dışına çıkılmayacaktır. Bununla birlikte, bu alanda pek çok gri noktalar, boşluklar bulunmaktadır. Bu haller için ilgili hakimlerin daha kıvrak ve yaratıcı olabilmesi, bilgi birikimi ve ustalık gerektirmektedir. Fikri mülkiyet haklarının sınır aşan niteliği, ülkelerin egemenlik haklarına rağmen, temel konularda kısmi bir uyumlaştırmayı zorlamaktadır. Tazminatın hesabı konusunda, PatKHK hükümlerinin uygulanması sırasında evrensel uygulamalar, yasalarımız ve temel içtihat ilkelerimizle çelişmemek kaydıyla örneksenmelidir. Bu arada, katılımcı ve bazı konuşmacı Avrupalı meslektaşların da Türkiye ekonomisinin olumlu yapısı ve gelişim hızı konusunda bilgili ve dikkatli oldukları ve bunu dile getirdiklerini belirtmeliyim. Dış temasların ve özellikle profesyonel anlamda bilgi paylaşımı temalı olanların kişisel olarak katılımcı hakim ve ülkesi adına önemli kazanımlar yarattığı bir gerçektir. Ne var ki bütçeye bağlı olarak her dile spontan çeviri sağlanmamaktadır; bu bakımdan Avrupa da yaygın diplomatik ve konferans dili olan İngilizce diline hakimiyet önemlidir. Nitekim Avrupa Patent Ofisinin üç resmi dili, İngilizce, Almanca ve Fransızca dan en yaygın olan İngilizcedir ve uluslararası etkinliklerde, toplantıya katılanların genel profiline bakılmadan çoğunlukla İngilizce kullanılmaktadır. Patent davalarında gerçekleştirilebilecek etkin koruma ve uygulamalar, ülkemiz adli sistemine olan güveni artıracak ve yabancı sermayenin, değerli teknolojilerin gelişinin önünü açacak; Türkiye ekonomisi ve gelişimi açısından faydalı olacaktır. İlhami GÜNEŞ Hakim 29550 İzmir FSHHM