Doğu Afrika Jeopolitiği ve Türkiye nin Somali Politikası Mehmet Özkan, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETAV), İstanbul, 2014, 136 Sayfa. Hacı Mehmet BOYRAZ* 1998 yılında ilan edilen Türkiye nin Afrika Açılım Eylem Planı nın üzerinden bugüne kadar on beş yıldan fazla bir süre geçmiştir. Türkiye de 2000 li yılların başında yaşanan ekonomik kriz ve siyasi bunalım ne yazık ki bu planın sağlıklı bir şekilde hayata geçmesine engel olmuştur. Ancak 2002 yılında iktidara gelen Ak Parti Hükümeti nin izlemiş olduğu politikalar neticesinde Türkiye nin Afrika ülkeleri ile olan ilişkilerinde gözle görülür bir iyileşme gerçekleşmiştir. Bu dâhilde, öncelikle 2003 yılında Dış Ticaret Müsteşarlığınca Afrika Ülkeleriyle Ekonomik İlişkilerin Geliştirilmesi Stratejisi hazırlanmış; sonrasında 2005 yılı Türkiye de Afrika Yılı ilan edilmiştir. Takip eden süreçte Afrika Birliği İcra Konseyi nin 25 29 Ocak 2008 tarihlerinde Addis Ababa da yapılan olağan toplantısında Türkiye, Afrika nın stratejik ortaklarından biri olarak kabul edilmiştir. Aynı yılın 18 21 Ağustos tarihlerinde İstanbul da I. Türkiye Afrika Devlet ve Hükümet Başkanları Zirve Toplantısı gerçekleştirilmiştir. 2008 yılını takip eden yedi yıl içerisinde Türkiye Afrika kıtasındaki misyon sayısını yaklaşık üç kat arttırmıştır. Bu zaman diliminde Türkiye özellikle Sahra-altı Afrika bölgesinde yer alan ülkelere Türk İşbirliği Koordinasyon Ajansı aracılığıyla ciddi yardımlarda bulunmuş; Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ile bu bölgeden binlerce öğrenciyi burslu olarak Türkiye ye getirmiştir. Bununla yetinmeyen Türkiye bölgedeki çatışmaların çözümünde de arabulucu olarak yer almaya başlamıştır. Özellikle 2010 ve 2012 yıllarında Birleşmiş Milletler desteğiyle İstanbul da düzenlenen Somali Konferanslarına * Uluslararası İlişkiler Bölümü, Gediz Üniversitesi, E-posta: boyrazhacimehmet@gmail.com 171
ev sahipliği yapan Türkiye, bölgedeki çözümsüz denklemlerin de bir parçası olmaya başlamıştır. Ancak son dönemde Türkiye nin gerek Afrika kıtasına olan çok boyutlu ilgisi gerekse Doğu Afrika politikasında önemli bir yer tutan Somali ye dair akademik çalışmalar hala istenen seviyeye ulaşamamıştır. Literatürde oldukça az sayıdaki çalışma bunun en bariz göstergeleridir. Böylesi bir açığı fark eden Mehmet Özkan, Doğu Afrika Jeopolitiği ve Türkiye nin Somali Politikası başlıklı değerli bir çalışmayı hazırlamıştır. Çalışmanın çıkış noktası yazarın Türkiye nin Sahra-altı Afrika politikasının barometresi olarak gördüğü Somali politikasının tüm boyutlarıyla analiz edilmesidir. Kitap boyunca yazarın üzerinde sıklıkla durduğu husus Türkiye nin Somali politikasının birçok açıdan ilkleri ifade etmesidir. Bu bağlamda, Türkiye ilk defa bilmediği bir coğrafyada devlet inşası denebilecek şekilde bir politika uygulamaya başlamış ve devlet kurumları, sivil toplum kuruluşlarıyle birlikte bir ülkeyi yeniden inşa sürecine girmiştir. Ayrıca, bu bilmediği coğrafyada arabuluculuk faaliyetlerine dair girişimlerde bulunmuştur. Yine Somali politikasında iktidar ve muhalefetin dış politika gibi zorlu bir alanda bir arada hareket etmesi de oldukça önemlidir. Fakat giderek popülerleşmeye başlayan bu konu hala akademik, entelektüel ve araştırma merkezlerinin ilgisini çekememiştir. Çalışma ana ekseriyette altı kısma ayrılmıştır. Somali Sorunu Nedir? başlıklı ilk kısımda yazar, Somali sorununu tarihsel açıdan incelemiştir. Somali sorununun temelinde sömürgecilik mirasından modern devlete geçiş sürecindeki sosyal ve siyasal anlamda birlik ve bütünlüğünün çökmesini gören yazar sorunun geçmişini ikiye ayırmıştır: Bağımsızlık Sonrası Diktatör Muhammed Siad Barre Dönemi (1960 1991) ve İç Savaş ve BM Müdahalesi (1991 1995). Yazar bu dönemleri genel hatlarıyla inceledikten sonra aslında kökeni eski olan fakat son dönemde adını duyuran radikal El-Şebab Örgütü nün ortaya çıkışını ve güncel faaliyetlerini okuyucuya aktarmıştır. Devamında Somali sorunundaki beş önemli aktörün (kabileler, radikal örgütler, merkezi hükümet, Somali Land ve Punt Land idareleri) rolüne değinen yazar, bu kısımda son olarak Somali deki güncel sorunları kökenlerini de dikkate alarak inceleme konusu yapmıştır. Bu dâhilde yazar, Somali nin en temel üç sorunları arasında şunları görmektedir: kurumsal devlet yapısının yeterli olmaması, iç barışın ve güvenliğin olmaması ve korsanlık faaliyetleri. Afrika Siyaseti, Doğu Afrika Jeopolitiği ve Somali başlıklı ikinci kısımda yazar, Afrika siyaseti nasıl okunmalı sorusuna odaklanmıştır. Afrika yı 21. yüzyıl siyasetinin en çok tartışılan, ilgi duyulan ve konuşulan kıtalarından biri 172
olarak gören yazar, kıtanın üç farklı açıdan okunabileceğini ifade etmiştir. Bu okumalar arasında: tarihsel açıdan sömürgecilik ve onun mirasının günümüze kadar gelen etkilerini dikkate alarak; dini ve sosyal yapının değerleri ve kimlik oluşumuna etkisi ve sonuçlarını dikkate alarak ve son olarak bölgesel dinamikleri dikkate alarak bir okuma yapmak. Yazar bu kısımda Afrika nın dünya siyasetindeki dönüşen siyasi rolünü de incelemiştir. Yazara göre kıtadaki otoriter yönetimlerin azalması, genç nüfusun artması ve şehirleşmenin hızlanması kıtanın dönüşüm sürecine etki eden en önemli üç unsuru oluşturmaktadır. Bu kısımda yazarın bir diğer araştırma sorusu Afrika ya olan ilginin artmasıyla birlikte kıtanın dünya siyasetindeki yeri nedir? olmuştur. Yazarın bu soruya vermiş olduğu cevap: 1998 2008 yılları arasında kıtanın iki kilit ülkesi olan Güney Afrika ve Nijerya devlet başkanlarının aynı vizyonda birleşmesi ile Afrika dünya siyasetinde önemli bir konuma gelmiş; ancak bu iki liderin görevden ayrılmasıyla birlikte kıta kendi içine yönelmeye başlamıştır. Bu kısımda yazar son olarak Doğu Afrika daki jeopolitik dengeler ve bu dengelerin Somali sorununa yaklaşımını incelemiştir. Yazara göre bölgede siyasi ve jeopolitik olarak iki temel denge olagelmiştir. Bunlardan ana denge hattını Etiyopya ve Somali, yan denge hattını ise Kenya ve Sudan sağlamıştır. Ancak bu denge hattı Somali sorununda ağırlık değiştirmiştir; zira Etiyopya ve Kenya bölgedeki çıkarlarını korumak amacıyla Somali sorununda adeta bir çözümsüzlük ortamı yaratmıştır. Burada yazarın vurgulamaya çalıştığı husus Türkiye nin Somali politikasını devam ettirirken bölgedeki bu dengeleri göz önünde bulundurması zorunluluğudur. Uluslararası Toplum ve Somali başlıklı üçüncü kısımda yazar, Somali sorununu devletler ve uluslararası örgütler temelinde incelemiştir. Yazar, devletler düzeyinde İngiltere, Fransa, Amerika Birleşik Devletleri ve Çin i; uluslararası örgütler düzeyinde ise Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Afrika Birliği ve Hükümetler Arası Kalkına Otoritesi ni ele almıştır. Yazara göre, Somali ye dönük olarak İngiltere pragmatik ve çok boyutlu politikalar izlemekte; Fransa diplomatik ve jeopolitik çıkarlarını ön planda tutmakta; ABD birçok jeopolitik hedefinden ötürü dengeleyici politikalar izlemekte ve Çin ekonomik çıkarlarını ön planda tutmaktadır. Uluslararası örgütler düzeyinde ise yazara göre, Birleşmiş Milletler ve Afrika Birliği ülkede kalıcı barışın tesisi için uğraş vermektedir ancak bölgesel ve yerel aktörler bu uğraşın önündeki en büyük engeldir; Avrupa Birliği iç barış ve güvenlik merkezli güçlü siyasal bir retorik yanında ticareti öncelemekte ve ticari güvenliği sağlamaya çalışmaktadır ve Hükümetler Arası Kalkına Otoritesi ise Somali konusunda en kilit iki devlet olan Kenya ve Etiyopya nın politikalarını meşrulaştıran bir politika takip etmektedir. 173
Türkiye nin Afrika Politikasında Somali nin Yeri başlıklı dördüncü kısımda yazar, Türkiye nin Afrika ile olan ilişkilerini üç döneme ayırmıştır: İlk dönem, Türkiye Cumhuriyeti nin 1923 yılında kurulmasıyla sona eren Osmanlı Afrika ilişkilerini kapsayan tarihi dönemdir. İkinci dönem, 1923 ile 1998 yılları arasındaki Türkiye Afrika ilişkilerinin en düşük seviyede olduğu dönemdir. Üçüncü dönem ise 1998 yılının ardından Afrika Eylem Planı nın kabulüyle birlikte Türkiye nin Afrika ya olan ilgisinin en üst seviyeye ulaştığı dönemdir. 1998 sonrası dönemi de üçe ayıran yazara göre, 1998 2005 arası hazırlık dönemi, 2005 2011 arası derinleşme dönemi ve 2011 den bugüne kadarki süreç pekişme dönemidir. Yazara göre, 2005 sonrası Türkiye nin Afrika politikası insani yardımlar ve kapsamlı işbirlikleri sayesinde gelişme göstermiştir. Bu kısımda yazarın tartışmaya açtığı en önemli husus Türkiye nin Afrika kıtasındaki diğer aktörlerden farklılık arz etmesi gerekliliğidir. Bunun için Türkiye Hindistan, Çin ve Brezilya gibi kıtaya sadece ekonomik açıdan bakan ülkelerden değil ABD, Fransa ve İngiltere gibi hem siyasi hem de ekonomik açıdan bakan ülkelerden biri olmalıdır. Türkiye nin Somali Politikası başlıklı beşinci kısımda yazar, Türkiye nin çok boyutlu Somali politikasını analiz etmiştir. Yazar, kavramsal olarak Türkiye nin Somali politikasını yedi temel öğeye dayandırmıştır: acil insani yardım, kalkınma yardımı, devlet inşası, iç barışa katkı, uluslararası destek sağlama çabası, sosyal destek ve toplumsal yeniden yapılanma ve iç güvenliğin sağlanmasına katkı. Yazarın buradaki en önemli argümanı Türkiye Somali ye maddi ve manevi yardım sağlamakla birlikte Somali Devletinin neredeyse sıfırdan inşası gibi önemli bir rol oynamıştır. Buradaki önemli nokta devlet inşası gibi önemli bir konu Türk dış politikasında KKTC tecrübesi çıkartılırsa hiçbir zaman ana gündem maddelerinden birisi haline gelmediğidir. Bu sebepten Türkiye nin Somali de izlediği politika çok hassas olmalıdır. Yazar bu kısımda ayrıca Somali de faaliyet gösteren kamu kurum ve kuruluşlar ile sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerini de incelemiştir. Bu kuruluşlar arasında Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Sağlık Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ve Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü yer almıştır. Sivil toplum kuruluşları içerisinde ise sadece Somali de 1999 yılından beri faaliyet gösteren İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı ele alınmıştır. Değerlendirme: Türkiye Somali de Ne Kadar Başarılı? başlıklı son kısımda ise yazar, bütün çalışma boyunca ortaya çıkan bulguları değerlendirmiş ve bu buglular ekseninde bazı politika önerileri getirmiştir. Bu öneriler arasında şunlar bulunmaktadır: Türkiye nin Somali politikası, Afrika politikasının bir barometresi olmasından ötürü sürdürülebilir olmalıdır; merkezi hükümet ka- 174
dar Somali Land ve Punt Land ile de yakınlık kurulmalıdır; Somali politikasının teorik zemini güçlendirilmelidir; bölgedeki devlet-dışı aktörlerin faaliyetleri dikkatle incelenmelidir; muhtemel saldırılara her daim hazır olunmalıdır; kurumlar arasındaki eksik koordinasyon için Somali Özel Temsilcisi atanmalıdır; Somali ye gönderilen personelin imkânları arttırılmalıdır; Konuyla ilgilenen akademisyenlere destek verilmelidir; sağlık alanındaki yardımlarda yerel gelişmişlik düzeyi göz önünde bulundurulmalıdır; Somali diasporaları ile yakın ilişki kurulmalıdır ve bölgedeki diğer aktörler ile ortak projeler üretilmelidir. Türkiye Afrika İlişkilerinde spesifik bir konunun ele alındığı bu kitabın içeriğine dair tabi olarak birtakım olumlu ve olumsuz eleştiriler yapmak mümkün. İlk olarak, Türkiye Somali İlişkilerine dair daha önce birtakım çalışmalar ortaya konmuş olsa da bu kitap, konuyla ilgili en kapsamlı eserdir. Kitap dikkatle incelendiğinde uzun süreli bir araştırmanın ürünü olduğu rahatlıkla anlaşılmaktadır. İkinci olarak, yazar daha çok akademik camiaya hitap eden bir konuyu duru bir üslup kullanarak herkesin anlayabileceği bir dilde kaleme almıştır. Bu sayede kitap her kesime hitap edebilecek düzeydedir. Üçüncü olarak, yazar konuya dair literatürdeki birincil ve ikincil kaynakları derinlemesine incelemiş ve bunlar arasında gerekli gördüklerini kitaba aktarmıştır. Bu durum yazarın konuya vermiş olduğu önemin göstergesidir. Son olumlu eleştiri olarak, yazarın hemen her bölümde niceliksel ve niteliksel verileri anlaşılır şekilde kullanması temel argümanların doğrulamasında önemli rol oynamıştır. Olumsuz olarak ise, öncelikle yazar kitabın en önemli terminolojilerinden biri olan jeopolitik kavramına özel olarak değinmemiştir. Yani yazarın Doğu Afrika nın jeopolitiğine değinmeden önce bu terimle okuyucuya ne anlatmak istediğini açıklaması gerekirdi. Bu sebepten kitabın teorik zemini kısmen eksik kalmıştır. İkinci olarak, yazar kitapta Türkiye Somali İlişkilerini tarihsel ve siyasi açıdan ele almıştır; ancak ticari ilişkilere dair bilgi vermemiştir. Bu sebepten iki ülke arasındaki ticaretin görünümüne ve nasıl arttırılabileceğine dair bir yorum yapmak mümkün değildir. Son olarak ise, yazar Türkiye nin Somali ye yaptığı yardımlarla birlikte İngiltere nin, Fransa nın, Amerika Birleşik Devletleri nin ve Çin in Somali ye yaptığı yardımları da genel olarak ele almış olsaydı kitap karşılaştırmalı bir özellik de kazanabilirdi. Özetle, Türkiye nin Somali özelinde Doğu Afrika politikasını anlama adına hazırlanmış bu kılavuz çalışma, her kesimden insanın yararlanabileceği nitelikte olup, özellikle konuyla ilgili karar alma mekanizmasında bulunan bürokratlar ve siyasetçiler tarafından incelenmelidir. 175