AMET AQAY AQQINDA LÂTİFELER ALLA, ALLA, APAQAY



Benzer belgeler
Öteþ Alþýnbay Ulý* Þiirler ( )

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Yakup Şakir Ali MEKTEP VE MİLLİ DİL. Parlaq fikir, teren aqıl qazanılır mektepte, Bundan maxrum qalan adam aqir olur elbette.

Tekirdağ Seyirlik Köy Oyunları ( Gelin Verme Oyunu- Kimde Kabahat Oyunu)

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Þerhan Murtaza. Hikâye Zayýf Bir Iþýk. Bir Nezik Sevle /

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Yusuf Bolat. (Aluşta, )

Sezen Aksu 2. Çok Ayýp. Söz - Müzik: Sezen Aksu. Kulaðýma geliyor, atýp tutuyorsun, ileri geri konuþuyorsun aleyhimde. Çok ayýp, çok ayýp.

Çerkez Ali. (Bahçesaray, 1925)

5.SINIF TÜRKÇE (GENEL DEĞERLENDİRME TESTİ) almıştır?

Yücel Terkanlýoðlu. HTML clipboard. Yaþamadýklarýndýr Dünyan! Uykuyla geçirdiðim her an, Benim için yitik bir zaman. Rüyayla devirdiðim kazan,

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

Ýçindekiler: Folklorýmýznýñ incileri Geraynýñ (ö. 1748) qabriniñ körüniþi ve baþtaþý ile sanduqasýnýñ üzerindeki kitabelerniñ metinleri.

Kırım Tatar Millî Meclisinde DEVİR TESLİM

Þiirler. Aþaðýdaki þiirler, Tañlanðan Eserler (Tañlamalý Þýðarmalarý), ( Karakalpakstan Baspasý, Nökis, 1987) adlý ders kitabýndan alýnmýþtýr.

SÖZCÜKTE ANLAM. Gerçek Anlam Yan Anlam Mecaz Anlam Terim Anlam Sözcükler Arasý Anlam Ýliþkileri Anlam Olaylarý Söz Öbeklerinde Anlam

3 YAŞ BİRİMİ EKİM BÜLTENİ

============================================================================

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül :55

Eze meze Yýllar geçti geze geze. Neler gördüm neler! Daðlar gördüm yerden biter, gökte yiter. Daðlar gördüm kayalý, kayalarý oyalý.

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Cüsipbek Aymavýtulý. Hikâye. Enþi / Þarkýcý ( )

DQTK 1-2 AĞUSTOS 2015 ANKARA

Bazen tam da yeni keþfettiðiniz, yeni tanýdýðýnýz zamanda yitirirsiniz güzellikleri.

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi UĞUR BÖCEKLERİ OCAK

Toktogul Satýlganov ( ) Þiirler

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister.

Yýldýz Tilbe 1 ADAM OLSAYDIN. Söz-Müzik: Yýldýz Tilbe. Sevdim olmadý yar, küstüm olmadý yar. Kendini arattý, beni bulmadý yar

Ö.Ç BİLFEN ANAOKULU 5 YAŞ GÜNLÜK EĞİTİM PROGRAMI

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Lütfen cümleleri -me ekiyle dolayl anlat ma çeviriniz.

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

Mehmet Yaşar. Resimleyen: Gülşen Arslan. Yayın no: 167 BİR SORUM VAR NEDEN?

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

Çocuk Folklöründen Örnekler. Bala Folklormdan Numuneler. Çocuk Şiirleri. Bala Şiirleri SAYILAR

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

Gülmekten Öldüren Fıkralar - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

Ta ta ta taam! Ben de artık bir koleksiyoncuyum. Sonunda tedavülden kalkan dedemden kalma şu eski paralar bir işe yaradı, dedi. Ben yapacaktım, sen

Mehmet Ali Aktar. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

Abay (Ýbrahim) Kunanbayulý

23 Nisan Şiirleri. 23 Nisan. Sanki her tarafta var bir düğün. Çünkü, en şerefli en mutlu gün. Bugün yirmi üç nisan, Hep neşeyle doluyor insan.

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Çetin Öner. Roman GÜLİBİK. Çeviren: Aslı Özer. 26. basım. Resimleyen: Orhan Peker

ÝÇÝNDEKÝLER. Diyalog Tamamlama Haftanýn Testi...25

IZÐIRIK / SOÐUK RÜZGÂR

Aşşk Kahve ve Laduree

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

&[1Ô A w - ' ",,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ

Halq Y ı rları AĞLAMA KELİN. Kelin qınası ezildi, Yaş yengeler tizildi, Daman menden üzüldi Ağlama canım ağlama, Başına çember bağlama.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Şiir Anadan Örnekler. Köyden ayrılalı nice yıl oldu Yıkıldı evimiz selinen doldu Hani bacı kardeş nerede kaldı özlüyorum ben seni güzel Alvar

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

EĞİTİM SEVGİYLE BAŞLAR...

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

BİRİNCİMİZ TAYLAND DAN GELDİ

Ferit Edgü YARALI ZAMAN BÝR DOÐU YOLCULUÐUNDAN NOTLAR

AHIRIN İÇİNDEKİ SARAY 300 Ispartalı filmini hatırladınız mı?

AYLIK BÜLTEN-MAYIS 2013 OKUL ÖNCESİ EĞİTİM SINIFI

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

A y þ e S a r ý s a y ý n Kuþlarla Giden

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Okutunuz ve defterlerine yazdırınız 1 abla abdest kablo Sabri tablo tablet tabla kablo baba bakır kaba soba bayrak kabak badem bakkal Banu bal balık

QIRIMTATAR TİLİNDE YAPMA SÖZLERNİÑ SEMANTİK ÖZELLİKLERİ. Seydametova Narıye *

Samuel, Tanrı Çocu u Hizmetkarı

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.

CİN ALİ İLE BERBER FİL

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

ÇAĞDAŞ DÜNYA EDEBİYATI. Goscinny / Sempé. Öykü PITIRCIK KÜÇÜK PITIRCIK. Çeviren: Vivet Kanetti. 29. basım

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

KÜLTÜR SANAT-MAVÝ KARANFÝL-127

ISBN :

ÖYKÜ NÜN GÜNLÜĞÜ GÜNLÜĞÜM

11. Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

tellidetay.wordpress.com

Bettina Knab Tel: / Þu anda çocuðunuzla tedavi için hastanede bulunuyorsunuz. Bu elbette sizin ve aileniz için kolay bir durum deðil.

TİLKİ İLE AYI Bir varmış bir yokmuş, Allah ın günü çokmuş. Zamanın birinde bir tilki ile bir ayı yaşarmış. Bir gün bunlar ormanda karşılaşmışlar ve ar

BİZE KATILIR MISINIZ? ŞARKILAR

Atasözleri Sözlüğü T. Taşa çıkan keçinin, ağaca çıkan oğlağı olur. Bk. Ağaca çıkan keçinin, dala bakan... Atasözleri Sözlüğü T

HİTİTLİ PATTİYA İLE PALLİLİ

Batıda yayılan milliyetçilik akımı bizde olduğu gibi İslâm dünyasını da etkisi altına almıştır.

Kurban Nedir Ve Niçin Kesilir?

Mutfak Etkinliği. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Şarkı. Kek yapıyoruz.

Ö.Ç BİLFEN ANAOKU 6 YAŞ GRUBU GÜNLÜK EĞİTİM PROGRAMI PAZARTESİ CUMA

4 YAŞ EKİM AYI TEMASI

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 49

ÖN OYUN Yer, ağustos böceklerinin yuvası. Cici ve Mimi aynanın karşısında son hazırlıklarını yapmaktadır.

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Ünite 01: Arapçada Kelime ve Cümle Çeşitleri

Yanlış Anlaşılan Faizci

Transkript:

AMET AQAY AQQINDA LÂTİFELER ALLA, ALLA, APAQAY Özenbaşlı Amet aqay qadını öpke ete: Asıl sen nasıl adamsıñ, bilmeyim, Amet. Qomşumız Ali er kün işten qaytqanda qadınından al-eval soray, bir şeyler ayta, küldüre, saba işke ketkende sağlıqlaşıp, onı öpip kete. Böyle yapmaq seniñ aqlıña kelmey! Aqlıma kele, amma Ya ne içün sen de öyle yapmaysıñ? Seniñ canıñ ağırmazmı? Vay, sen öyle yapacaqsıñ da menim canım ağıracaqmı? Aysa, yarından başlap men de o apayğa öyle yapayım, dey Amet aqay. AMET AQAY ORAZANI ÇANALATA Özenbaşlınıñ biri, macarını yekip çölge ketecek ola. Apayı oña dey: Ey, adam, sen ketesiñ amma, orazanıñ ne vaqıt, qaysı künü başlaycağını çölde qaydan bileceksiñ? Doğru aytasıñ, apay, men barıp orazanıñ ne vaqıt kelecegini, Amet aqaydan sorap bileyim, dey. Amet aqay şu künü Boyka degen dağda, çalaşta özüne macar yasay eken. Adam onıñ yanına barıp, oraza ne vaqıt başlaycağını soray. Amet aqay ciddiy bir mesele çezecek adam kibi, biraz tüşüngen soñ, qısqadan şöyle añlata: Yarın bizim bugünimiz sayılsın, lâkin bugün daa yarın degil, añlaysıñmı? Yoq, bir şey añlamaysıñ? Men saña arapça bir kâğıt yazıp bereyim. Ne de yazsam, bugün oquma, yarın oqu. Çölde olğan vaqtıñda bugünki künüñni keçir de, yarınki künni qıdır. Tünevinki kün keçken soñ, yıldızlarğa baqıp, menim bergen kâğıtımnı oqu. Mına bundan soñ, orazanıñ ne vaqıt başlaycağını bilirsiñ. Adam şu künü kâğıtqa baqmay. Ekinci künü kene bugün ola ve o kâğıtnı oqumaqnı yarınğa qaldıra. Böyleliknen, ğarip Özenbaşlı bütün ay devamında öz macarınen keñ-qulan çöllerde yürip, orazanıñ ne vaqıt başlaycağını, bugün degil, yarın qıdıra. Qıdıra, amma aslı tapıp olamay. O Özenbaşqa kelgende, oraza endi bitken eken. Bugün arefe künü, dey oña apayı, yarın oraza bite. Endi qurban bayramına bir qoy qurban çalmağa azırlanmaq kerek. Bir ay orazanı çölde qıdırıp yürgen adam, aradan biraz vaqıt keçken soñ, Amet aqaynı köre: Vallai, saña canım ağırdı, Amet aqay, bu qadarğace aldatmaq olurmı adamnı, dep elem ete. Amet aqay külip, cevap bere: Ne içün canıñ ağırdı, yoqsa bir ay aç yürdiñmi? BUVNIÑ AQQI Bir kün Amet aqay pek aç ola, lâkin evinde qatıp qalğan bir tilim ötmeginden başqa bir şeyi yoq eken. Ne yapmalı? Özenbaş qavehanesine kire. Baqsa qaveci qave pişire. Amet aqay barıp, ötmegini qaveniñ buvuna biraz tuta, o az da olsa yımşağan soñ, aşap bitire ve qaytacaq ola. Şu vaqıt onı qaveci toqtata. Ya parasını bermeysiñmi? Ne içün para bereyim? Qavemniñ buvundan faydalanğanıñ içün.

Buv da satılamı yoqsa? Dünyada er şey satıla. Bu zaman Amet aqay cebinden beş altı kapigi olğan torbaçığını çıqarıp, onı qaveciniñ qulağı altında janğırdata ve: Bunıñ sesi seniñ qave buvına aqtır, dey. EKİ YAVLUQ TOPRAQ Han Amet aqayğa pek açuvlana ve: Bugünden soñ menim toprağıma ayaq basma! dep, onı aydap yibere. Ya Amet aqay ne yapqan? Aqyarğa barıp, eki yavluq beyaz kireçli topraq qazıp ala. Topraq tolu bu yavluqlarnı çarıqlarınıñ astından keçirip, sarıp, bağlay ve saray ögünde, hannıñ selbileri arasında yüre. Han, saraynıñ sofasından Amet aqaynı köre ve oña bağıra: Ey, pezevenk, men saña bu yerde yürme degen edim de! Qayda cellât? Bu itaatsıznıñ, oğursız başını kesip atsın! Amet aqay hanğa şöyle cevap bere: Han azretleri, menim ayaqlarım sizniñ toprağıñızğa basıp yürmekni, aqılma bile ketirmeyler. Olarğa bunıñ keregi de yoq. O ne degeniñ? dep bağıraqlay ökelengen han, Sen utanmayıp, menim öz közümnen körip turğan şeyni, red etecek olasıñmı? Ya da meni soqurlanğan, belleysiñmi? Soqurlanmağan olsañız, yahşı baqıñız menim çarıqlarımnıñ tübündeki, Aqyardan alınğan topraqtır. Han, Amet aqaynıñ çarıqları, beyaz kireçli topraq tolu yavluqlarnen bağlanğanını körgen soñ, öyle oşlanıp külgen ki, az qalğan sıqılmağa. MUSAFİRLİKTEN QAYTQANDA Amet aqay qorantasınen qomşu köyden musafirlikten qaytqanda yolda bir arabanı toqtata da onıñ saibini soray: Özenbaşqace ekimizden qaç kümüş alırsıñ? Sizden ve qadıñızdan bir buçuq kümüş alırım. Balalar ise bedava oturıp keter. Amet aqay sevine-sevine balalarını arabağa otura. Apaynıñ Amet, bizim o qadar aqçamız yoq, sen ne yapasıñ? degenine baqmadan: Aydı, balalar, sizler kete beresiñiz. Biz cayav kelirmiz, dey. MÜCİZE Bir kün Amet aqay hanğa qavurılğan qaz satın ala, lâkin yolda kelgende oña suqlanıp, bir ayağını qoparıp aşay. Kene yahşı, hannıñ çastına, bazar saraydan çoq uzaq degil eken, qaznıñ tek bir ayağı ketken. Amet aqay onı ketirip şorbacısına bergende, han qaznıñ bir ayağı olmağanını körip: Qazğa ne oldı ya? Ekinci ayağı qayda? dep soray. Han efendi, dey Amet aqay, özüni iç bir qabaatsız sayıp, bugünden başlap, Bağçasaraynıñ bütün qazları bir ayaqlı olğan. İnanmasañız, özüñizniñ közyaş çeşmeñiz yanına barıp baqıñız. Qış olğanından, hannıñ üşügen qazları birer ayaqlarını qarınlarına basıp, birer ayaq üstüne tura ekenler. Davul ketirip, onı çoqmarlap başlañız, dey han.

Davul sesinden qorqqan qazlar, o bir ayaqlarını da tüşürip, tabana quvet qaçalar. Soñ nasıl, dey han, tutuldıñmı? Doğrusını ayt, qaznıñ ekinci ayağı qayda? Padişa azretleri, dey Amet aqay, qorqu mücize doğura. Siz olarnı qorqutıp, olarda ekinci ayaq peyda ettiñiz. Eger bu çoqmarnen sizniñ başıñızğa ursalar, qorqqanıñızdan, bu yerden eki ayaqlap degil de, dört ayaqlap qaçar ediñiz. Han Amet aqaynıñ azırcevaplığına şaşıp, küle ve oña bu şaqası içün bir kise tütün bere. NESİR YOQSA ŞİİRİYET? Yaş edebiyat aveskârı, Amet aqaydan soray: Aytıñız ya, icadımnı nesirgemi (prozağamı) bağışlayım, yoqsa şiiriyetkemi (poeziyağamı)? Nesirge. Öylemi, demek, ikâyelerimni oqudıñız ve begendiñiz? Yoq, amma şiirleriñizni oqudım, dep cevaplana Amet aqay. OCAQ ŞAQASI Bir kün Bağçasaray hanı, qurnazlıqta Amet aqaynı yeñecek ola ve oña muracaat etip şöyle dey: Men saña bir vazife beririm, eda etseñ mukâfat alırsıñ, becerip olamasañ, başıñnı kestiririm, añlaştıqmı? Aytması sizden, yapması menden, añlaştıq. Şundan soñ han ayta: Menim sarayımdan çıq ve qaytıp menim yanıma kel, lâkin yol boyu kimsege toqunma, iç bir şeyge eliñni tiydirme. Eger birevge toqunsañ, nenen tiygen olsañ, seni o şeyden marum eterim. Amet aqay saraydan çıqqanınen, han yolğa yüz qaravul qoya. Bütün yollarnı keseler, adam degil, atta pire bile keçip olamaycaq. Ya şaqacı nasıl etip hannıñ yanına, sarayğa kirgen? Mına nasıl! Yavaştan merdivenni tayandırıp, damğa çıqa, bacdan evge tüşe ve hannıñ ögünde peyda ola: Kördiñizmi, han, qartlıq sizniñ saçlarıñıznı çalartqan, aqılıñıznı toqallaştırğan. Maña, Özenbaşlı aqıllığa, böyle vazifeni çezmek qıyındır, belleysiñizmi yoqsa? dey. OŞATAM, AMMA AYTMAM Qurban bayramı arfesinde, Amet aqay bir qoy satın ala ve aranğa qapay. Çayırda oynaqlap yürmege alışqan bu qoy, başqalarından ayırılıp mında kelgen soñ, bütün gece qıçırıp, şorbacısına yuqu bermey eken. Amet aqay ahır-soñu dayanıp olamay. Açuvlanıp aranğa kire de: Ne içün bağırıp, ortalıqnı yıqasıñ, domuz! dey. Amet aqaynıñ böyle degenini eşitken qadını: Ey, musulman, sen degeniñden haberiñ barmı? Qoyğa domuz dediñ, endi o qurbanlıqqa keçmez. Bunı Muhammed azretleri yasaq etken. Amet aqay ertesi künü qoynı acele sata ve onıñ yerine başqasını ketirip aranğa qapay. Özü ise, yuqlamağa yata. Lâkin, bu qoy da özüniñ qurban çalınacağını duyğanı kibi qıçırmağa başlay. Amet aqayğa raatlıq bermey. Amet aqay açuvlanğanından aşıqıp tüp urbasınen çapıp çıqa da, arannıñ qapısından baqıp, yavaştan: Ah, seni de anavğa oşatam, amma adını aytmam, dey.

ÖLGEN EŞEK Amet aqaynıñ eşegi ölgende, o bir qaç kün pek yanıqlap yüre. Soy-sopları oña: Seniñ birinci qadınıñ keçingende, bu qadar efkârlanmağan ediñ. Ölgen eşekke o qadar yanıpküymek olurmı? deyler. Nasıl ağlamayım? Menim qadınım keçingen soñ, epiñiz saña daa yahşısını tapıp berirmiz, dep, meni teselli etken ediñiz. Şimdi ise eşegim öldi, amma biriñiz, saña daa yahşı bir eşek taparmız, dep aytmadıñız, degen Amet aqay. QAÇAQ Amet aqay Özenbaştaki un satıcığa borclu eken. Un satıcı parasını almaq içün, Amet aqaynıñ peşinden yürip başlay. Amet aqay ise, ondan gizlenip yüre. Künlerniñ birinde, o Amet aqaynı köre ve onıñ artından çapa. Amet aqay qaça, kelip evine kire ve qapını içeriden mandallay. Şu daqqada onıñ apayı çıqıp, un satıcığa dey: Amet aqay evde yoq, o dağğa ketti. Keçken sefer de, dağğa ketken edi. Bu sefer de, kene dağğa kettimi? Bütün vaqıt dağda yüre, anda ne bar eken oña? Qora yapmaq içün ağaç kese. Azbarnı qoralaycaq. Borcğa para bergenler evimizniñ yanına toplanıp, omuzlarınen qorağa qaşınsalar, olarnıñ yünleriniñ bayağısı qorağa ilinip qalır. O yünlerden men çorap örerim. Amet aqay ise, olarnı satıp borclarını öder. Un satıcı oña bir şey aytmay, qaytıp kete. Lâkin künlerniñ birinde, un satıcı Amet aqaynı yolda rastketire: Utanmaysıñmı, borcuñnı bermeysiñ, özüñ de qaçıp yüresiñ? Saña ne qadar borcum bar? Yüz altın. Eger men eki künden soñ, saña doqsan doquz buçuğını bersem, saña ne qadar daa borcum qalacaq? Yarım kapik. Alla, Alla! Yarım kapikke, o qadar şamata qoparman kerekmi şu, dey Amet aqay, utanmaysıñmı? QARĞA VE AMET AQAY Bir kün, Amet aqay Özenbaş özenine barıp urbasını yuva. Şu arada bir qarğa uçıp kelip, onıñ bir topaç sabunını alıp kete. Amet aqay yerinden atılıp tura, amma... Qarğanı tapsañ al. O qarğanıñ sim-siya qanatlarına baqıp: Onıñ qanatları menim urbalarımdan da kirli, qara eken. Yuvunsın, arınsın, dey. QATIRMI, ADAMMI? Amet aqay Yalta bazarından bir qatır satın ala. Birinci künü minip, canını ağırtmayım dep, boynundan bağlap, yayladan Özenbaşqa cayav kete. Kete amma, artına aylanıp baqmay. Bazarda yürgen eki hırsız ise onıñ peşinden tüşe. Olar Amet aqayğa duydurmayıp, qatırnıñ boynundaki yipni çezeler. Olardan biri yipni öz boynuna bağlap, yavaş yavaş Amet aqaynıñ artından kele bere. O biri ise qatırnı alıp kene bazarğa qayta. Bu aynecilikni duymağan Amet aqay, Özenbaşqa kele, evi yanında apayını körip:

Ey, Ayşeşerfe, mına bu qatırnı begenesiñmi, dep soray. Ayşeşerfe şaşmalay, etrafına baqına Eger begenmeseñ ayt, yarın barıp satarım, başqasını alırım! Ya seniñ begenilecek qatırıñ qayda, dep soray apayı esini başına toplap. Amet aqay aylanıp baqsa ne körsün, qatır yerine boynundan bağlı bir adam tura. Ya bu nasıl şey? Satın alğanda sen qatır ediñ, endi adamğa çevirildiñmi? Bağışlañız meni şorbacı, dey hırsız, men şeerde yaşağanda söz diñlemegenim içün anamnen babam meni qarğadılar, olarnıñ qarğışından qatırğa çevirildim, sen meni satın alıp yayladan öz evine kelgence men yapqanlarıma peşman oldım ve kene adamğa döndim. Amet aqay qızılçıq tayağını alıp, adamğa çevirilgen qatırnı yahşı kötekley, soñ: Bar evine qayt, bir da közüme körünme, em yamanlıq yapma. Eger yamanlıq yapsañ, kene yaman quylu qatırğa çevirilirsiñ, dey de onı aydap yibere. Hırsız kene yaylağa, dostunıñ yanına qayta. Amet aqay ise evi aldında dolana, Allanı alğışlay. Ya sen böyle belâğa oğrap da Allanı da ne içün, alğışlaysıñ, dey qomşusı. Sen qatırnıñ adamğa çevirilgenini aytasıñ ğaliba. Ya barıp da onıñ üstünde özüm olğan olsam. O adamğa çevirilgende men qatırğa dönecek edim de... SOÑUNI SORAMA Amet aqay iç bir türlü içkige alışıp olamağan. İçken soñ, er vaqıt başı ağıra eken. Şu köyde er daim sarğuş yürgen bir tilencinen aqıl tanışa: İçken soñ başım ağıra, ne yapmalı? Daa içmelisiñ, dey tilenci. İçem, lâkin kene ağıra. Bir daa içmelisiñ. Öyle amma, soñu ne olacaq, dep soray Amet aqay. Soñunı sorama, maña baq, maña! dey tilenci. SORASAM, PARAM YETMEZ Qadınımnıñ doğğan kününe ne bağışlaycağımnı tüşünem, bir aqıl berse, dedi Amet aqay bir arqadaşına. Özünden soramaysıñmı? dedi arqadaşı. Sorasam, param yetmez dep qorqam, dedi Amet aqay. TİLKİNİÑ QUYRUĞI Ramet çelebi yalancılar yarışından ümütini üzmey ve bir ikâye daa başlay. Bugün ormanda bir tilki kördim. Onıñ quyruğı eñ azdan altı arşın edi. Eger yalan olsa, quran öpeyim! Amet aqay onıñ yalanını tüzete: Tilkiniñ altı arşın quyruğı olamı? Endi sen Alladan er bir arşınınıñ içün birer tayaq aşaycañ. Yahşı, dey Ramet çelebi, men kerçekten de biraz qabartıp ayttım, altı degil, dört arşın edi, quran öpeyim! Adamlar seniñ aytqanıñ kibi, uzun quyruqlı tilkini bir zaman körmegenler. Mına saña, eki arşın içün eki tayaq daa, dep Amet aqay Ramet çelebiniñ ayaqlarına ura.

Doğru aytasıñ, dört degil, eki arşın edi. İnanmasañ, quran öpeyim! Bu da yalan, mına saña eki tayaq daa! Eki arşın elbette, çoqça, lâkin eki süyem bir edi. İnanmasañ, quran öpeyim! Endi mıtlaq şaşırdıñ! dep, Amet aqay bir daa ura. Oy seni, şeytan, ne içün meni urasıñ? Ne, tilkiniñ quyruğı olmaymı yoqsa? Tilkniñ eki süyemlik quyruğı olmay. Men seni onıñ quyruğını biraz uzat, dep uram. Qaysı tarafqa uzatayım da, seniñ istegeniñ kibi olsun? Kerçek olğan tarafqa uzat, dey Amet aqay. TÜPSÜZ ÇAPÇAQ Yaz yağmursız, qurğaq keçe. Özenbaşta bereket olmay. Amet aqay tüşüne: bağ-bağçalarnı suvarmaq kerek, lâkin adamlar suvnı yükseklikke taşımağa qıynalalar. Ne yapmaq kerek? O çoq tüşüne ve onıñ çaresini tapa. Amet aqaynıñ bir bekmez çapçağı bar edi. O çapçaqnıñ tübüni teşip, özüniñ bağçasına qoya. Onıñ bağçası ise, Özenbaşta er kesniñkinden yüksekte eken. Amet aqay minareniñ töpesine çıqıp, köyniñ bütün halqına muracaat ete: Cemaat, meni diñleñiz! Men bağçamda yuqlay edim. Öyle bir ses işittim ki, oña itaat etmemege çarem yoq. O ses maña şöyle dedi: Oğlum, bekmez qapçağıñnı bağçanıñ ortasına qoy, Özenbaş adamlarına ayt kelsinler, onı suvnen toldursınlar. Olarnıñ emeklerini taqdirlemek içün ise, oğlum, saña aytam, çapçaqqa soñki bir qopqa suvnı kim tökse, bağçanıñ yarısını oña ber! Amet aqaynıñ bağçası küçük olsa da, bir qopqa bedava suv içün bağçanıñ yarısını almağa istemegen adam tapılmay. Er kes qoluna qopqa alıp, suvğa çapa, Amet aqaynıñ bağçasındaki çapçaqqa suv taşımağa başlay. Er bir adam çapçaqnı birinci olaraq toldurmaq istey. Olar aşağıdan yuqarığa, yuqarıdan aşağı çapalar. Bayağı vaqıt keçken soñ, bazı birevleri: Bu nasıl şey ya, Amet aqay, arıqtaki suv endi bitip otura, seniñ çapçağıñ ise, alâ daa tolmay, dep qıçırışalar. Sabırnıñ tübü sarı altındır, üçer kere daa barıp kelseñiz, soñ tolar, dey Amet aqay. Olar üçer kere degil, altışar kere daa qatnaylar, arıqtaki suvnı taşıp bitireler, lâkin Amet aqaynıñ çapçağı tolmay. Ahır-soñu, olar çapçaqnıñ tübsüz olğanını añlaylar ve Amet aqayğa darılıp başlaylar. Amet aqay olarğa baqıp külümsirey de: Nafile yerde açuvlanmañız, cemaat, başlarıñıznı köter de bir baqıñız, taşığan suvıñız qayda aqa, dey. Çapçaqnıñ tübünden toqtamadan, özleriniñ bağçalarına doğru aqqan suvnı körgen cemaat pek hoşnut ola, Amet aqaynı alğışlaylar. ÜÇ NASİAT Bir kün Amet aqay, molla bostanınıñ yanından keçe. Molla ise, şu vaqıt kimden bedava faydalanmasını, qabaqlarnı köyge yollamaqnı tüşünip tura eken. Şu yerden keçip keteyatqan Amet aqaynı çağırıp, şöyle dey: Ey, azamat oğlum, eger sen bu qabaq tolu çuvalnı köyge alıp barsañ, men saña üç nasiat aytarım, olar saña paradan da ziyade kerek olur.

Mollanıñ açközlügini pek yahşı bilgen Amet aqay, ondan para çıqmaycağını bile, lâkin onıñ nasiatınen meraqlana. Qabaq tolu çuvalnı köterip, köyge yol ala. Onıñle yan-yanaşa molla da adımlay. Diñle birinci nasiatımnı, dey molla. Eger saña birisi cayav yürmek at minmekten yahşı dese, inanma. Bunı eşitken Ametaqay: Neday manasız şey aytasıñ, bu da ne maraznıñ nasiatı, bunı er bir ahmaq bile, dey. Aşıqma, aşıqma, dey molla. Eger sen ekinci ögütimni işitseñ, bedava alıp barmağanıñnı añlarsıñ. Aydı şunı diñleyim, dep tüşüne Amet aqay, belki ekinci nasiatı kerek olur. Qana, ayt ekincisini. Molla ekincisini ayta: Eger saña, bekârlıq evli oluvdan eyidir, deseler, sen buña da inanma. Tıfu! dep sögüne Amet aqay. Sen molla meni aldatasıñ. Yahşısı paranı ber. O, elbette, seniñ ahmaq nasiatından faydalıdır. Aşıqma, aşıqma. Sen üçünci nasiatnı diñlemediñ, dey qorqqanından molla. Eger, evelki eki nasiat öyle pek qıymetli olmasa da, üçüncisini sen bir oba altınğa da deñişmezsiñ. Amet aqay biraz yürgen soñ: Seni diñleyim, molla, dey. Molla üçünci nasiatını da ayta: Oğlum, eger saña, fuqarelik baylıqtan yahşı deseler, buña iç de inanma. Şu vaqıt olar uçurım yanına kelip qalalar. Öyle olsa, menden de bir nasiat diñle, dey Amet aqay ve omuzındaki qabaq tolu çuvalnı uçurımdan aşağı ata da: Eger saña, qabaqlar parlanmadı deseler, sen, molla aqay, iç de inanma! dey. YIQILIR DAA Amet aqaydan: Horaz neçün bir ayağını köterip tura? dep soraylar. Amet aqay: Şunı da bilmeysizmi. Eger horaz eki ayağını da birden köterse, yıqılır daa dey.

Anekdotlar / Fýkralar* Birev mes bolýp kiyatýr eken. Aldýnan militsioner þýðýp: -Nege mes bolýp jürseñ depti. -Ol meniñ jumýsým -depti mes adam. -Hezir seni savalatatuðýn jayða kamayman -Ol seniñ jumýsýñ, -depti. Bir ana hayal öziniñ jýlap bergen balasýna: -Jýlap mazamdý ala berme ene militsiya kelip tur, jýlasañ soðan berip jiberemen, -depti. Sonda balasý: -Apa! Militsiyadan sen korýkpasañ, men korýkpayman, ol meniñ menen dos, -dep jýlay beripti. Mýrzamurat degen jigit avýlsovet sekretarý bolýp gürlep turðan vaktýnda tavar alayýn dep dükanða berýptý. Dükanda zatlardý körip jürip bir top tavardý unatýp dükanþýný þakýrýptý da dükanþý kelgen soñ: -Hey dükanþý karýndasým, mýna tavar neþe metr? - dep soraptý. -Sizge neþe metr kerek edi? -depti. -Mýrzamurat heþnerse dep aytalmay tutlýðýp kalýptý. Anýklap karasa ol tavardýñ metri neþe som dep soramakþý bolðan eken. Bir bala okývða her küni kolýn juvmastan kirletip, kap-kara bolðan kir kolý menen bara beripti. Muðallim balaný doskanýñ aldýna þýðarýp, kolýñdý sabýn menen jaksýlap juvýp nege kelmeyseñ -dese ol bala muðallimge karap: -aðam jas balalardýñ kolýn periþte juvýp koyadý dedi -ðoy, - depti. Karakalpakstanda Sovet hükimetiniñ deslepki jýllarýnda bir muðallim bolýptý. Ol birinþi klasstý okýtadý eken. Bir künleri barlýk heripti okývþýlarða tanýstýrýp bolýp, Bilimlendiriv ministrligine : -jibergen heripleriñdi tavýstým, taðý heribiñ bolsa jibere ber, -dep hat jollaptý. Biri, sarhoþ halde yatýyormuþ. Önüne bir milis (polis) çýkýp: -Niye sarhoþ dolaþýyorsun, demiþ. -Bu, benim iþim, demiþ sarhoþ adam. -Þimdi seni iyi olacaðýn yere kapatacaðým. -O da senin iþin, demiþ. Bir anne, aðlayýp duran çocuðuna: -Aðlayýp keyfimi kaçýrma, iþte bir milis geliyor, aðlarsan seni ona verip gönderirim, demiþ. O zaman çocuk: -Anne! Polisten sen korkmuyorsan ben de korkmuyorum o, benimle dost diye aðlamaya devam etmiþ. Mirzamurat adlý genç, köy birliði sekreteri olup gürleyip durduðu vakitlerde kumaþ alayým diye bir dükkâna varmýþ. Dükkândaki eþyalarý görüp, bir top kumaþý beðenip dükkâncýyý çaðýrtmýþ. Dükkâncý geldikten sonra: -Hey dükkâncý kardeþim, þu kumaþ kaç metredir diye sormuþ. -Size kaç metre gerekti demiþ. -Mirzamurat, hiçbir þey demeden susup kalmýþ. Aslýnda, o kumaþýn metresi kaç para diye sormak istemiþ. Bir çocuk, her gün elini kirletip, yýkamadan kap kara olan bir eliyle okula gidermiþ. Muallim, çocuðu tahtanýn önüne çýkarýp, Niye elini sabunla iyice yýkayýp gelmiyorsun? deyince, o çocuk muallime bakýp: Babam, çocuklarýn elini melekler yýkar dedi de demiþ. Karakalpakistan da Sovyet hükümetinin ilk yýllarýnda bir muallim varmýþ. O, birinci sýnýfý okuturmuþ. Bir gün bütün harfleri öðrencilere öðretip, Eðitim Bakanlýðýna: Gönderdiðiniz harfleri öðretip tükettim, baþka harfleriniz varsa gönderin diye mektup yazmýþ. * Karakalpak Halýk Añýzlarý hem Anekdotlarý, Nökis Karakalpakistan Baspasý, 1995, s.124-129.

Bir baslýktýñ jalkav okývþý balasý tapsýrmaða berilgen meseleni þýðara almay dükanða barýptý da: -Bir kilo kant, 500 gram may, 2 kilo duz, 300 gram makaron neþe som boladý? -dep soraptý. Dükanþý juvmaðýn aytkan eken, okývþý rahmet, dep jönine ketipti. -Dükanþý nege aytkan zatlardý almadýñ? -dese okývþý öziniñ meselesi ekenin aytýptý. Erteñine okývþý arifmetika sabaðýnda meseleni soraðanda kate bolýp jaman baha alýptý. Sebebi 50 tiyin artýk þýðýptý. Bala erteñine dükanþýða kate esaplaðanýn aytýpdý. Sonda dükanþý : -bul esap siziñþe durýs bolmaðaný menen biziñþe durýs, -depti. Süvretþi heþ süvret salýnbaðan kaðazýn bir adamða körsetip mýnaný kara, jayýlýp jürgen sýyýrdý saldým -depti. Sonda jañaðý adam da ne aytar eken -dep sýyýrdýñ jeytuðýn þöpleri kayda? -depti. Al süvretþi sýyýrdýñ özi jep koyðan ðoy -dep juvap beripti. -Hav seniñ salðan sýyýrýñ kayda? -dep anav adam taðý da soraptý. -Þöpti jep bolðan soñ sýyýr ketip kalðan, -dep juvap beripti süvretþi. Tayýr arifmetikadan esap þýðaradý, birak þýðarðan esabýnýñ juvabý durýs kelmeydi. Ekesi tekserip körip: -Anýklap kara, mýnav ne? -dedi barmaðý menen körsetip: -Körsetkiþ barmak, -dep juvap beripti. Tayýr. Bir tömen okýytuðýn okývþý bir kulaðýna pahta týðýp jürse, oný bir joldasý körip: -Sen nege kulaðýña pahta týðýp jürseñ? -dep soraptý. -Muðallim maðan bir kulaðýñnan kirgen söz ekinþi kulaðýñnan þýðýp ketedi, -dep edi, sonýñ uþýn bir kulaðýmnan esitken sözim ekinþi kulaðýmnan þýðýp ketpesin, -dep pahta týðýp koyýppan, -depti. Sonda joldasý : -Kulaðýña týkpak tüve, ýlay sýbap koysañ da beri-bir ol uþýp sabakka jaksý tayarlanýv kerek, -dep keñes beripti. Nesibeli meniñ menen oynaysañ ba? -He seniñ menen kalay oynayman, -mennen jasýñ kiþi ðoy! -Onda kaþan oynaysañ? -Men hezir segizge þýktým. Kelesi jýlý sen de segizge þýðasañ, sonnan keyin jasýmýz teñlesedi. Sol vaklarý seniñ menen oynayman. Bir baþkanýn (þefin) tembel öðrencisi, ödev olarak verilen meseleyi halledemeyince dükkâna varmýþ ve: Bir kilo þeker, 500 gram yað, 2 kilo tuz, 300 gram makarna kaç para eder? diye sormuþ. Dükkâncý, toplamýný söylemiþ. Öðrenci, teþekkür edip yoluna gitmiþ. -Dükkâncý, Niye sorduðun þeyleri almadýn? deyince, öðrenci, kendi meselesi olduðunu söylemiþ. Ertesi gün öðrenci, aritmetik dersinde (öðretmen) meseleyi sorduðunda yanlýþ cevap vermiþ ve kötü not almýþ. Çünkü 50 tiyin (kuruþ mukabili para birimi) fazla çýkmýþ. Çocuk, ertesi gün dükkâncýya yanlýþ hesapladýðýný söylemiþ. O zaman dükkâncý: Bu hesap size göre doðru olmasa da bize göre doðrudur, demiþ. Ressam, hiç resim yapýlmamýþ bir kâðýdýný bir adama gösterip, Buna bak, yayýlmakta olan sýðýrlarýn resmini yaptým demiþ. O zaman bu adam, ne der, ne demez belli olmaz, diye sýðýrýn yiyeceði otlar nerde, demiþ. Ressam da Sýðýr yemiþ ya diye cevap vermiþ. -Peki senin yaptýðýn sýðýr nerde, diye bu adam tekrar sormuþ. -Otu yedikten sonra sýðýr gitmiþ, diye cevap vermiþ ressam. Tayýr (Tahir), aritmetikten hesap (problem) yapýyordu, fakat çýkardýðý hesabýn cevabý doðru çýkmýyordu. Babasý iyice bakýp: -Ýyice bak, bu ne? demiþ, parmaðý ile gösterip. -Ýþaret parmaðý, diye cevap vermiþ Tayýr. Bir zayýf öðrenci, bir kulaðýna pamuk týkayýp giderken, onu bir arkadaþý görüp: -Sen niye kulaðýna pamuk týkayarak gidiyorsun diye sormuþ. -Muallim bana, Bir kulaðýndan giren söz, ikinci kulaðýndan çýkýp gidiyor, demiþti, onun için bir kulaðýmla iþittiðim söz, diðer kulaðýmdan çýkýp gitmesin, diye pamuk koydum, demiþ. O zaman, arkadaþý: -Kulaðýný týkamak deðil, çamur sývayýp koysan da hepsi bir (fark etmez); onun için derse iyi hazýrlanmak gerek diye nasihat etmiþ. Nasipli (þanslý), benimle oynar mýsýn? -Seninle nasýl oynayayým, yaþýn benden küçük ya! -Peki ne zaman oynarsýn? -Ben þimdi sekiz yaþýndayým. Gelecek yýl da sen sekize gelirsin, ondan sonra yaþýmýz denk olur; o vakit seninle oynarým.

Bir baslýk jigitlerdiñ basý kosýlðan jerde kimniñ jaksý nersesi bolsa soramay ala beredi eken. Usýðan üyrenip kalðan hýzmetkerleri oný ersi körmevge üyrenip ketipti. Bir jigit armiyadan kelip usý baslýktýñ karavýna jumýska ötipti. Bir otýrýspada jañaðý jigit göþti tuvravða þakkýsýn þýðarýptý. Þakký 24 -tilli küte jaksý eken. Baslýktýñ þakkýða ýklasý ketip alðýsý ketip otýrðanýn bilgen hýzmetkerler: -Aksakal þakkýñ kutlý bolsýñ dep þýbýrlasýptý. -Sonda baslýk þakkýný kolýna alýp: -Bul þakký bizge kutlý bolsa da boladý, kutlý bolmasa da boladý, -dep kisesine salýp koyýptý. Bir basþý üyine telefon kurdýrýptý. Jumýska keterinde kempirine telefon þýñðýrlasa meni jok dep aytarsañ -dep tapsýrýptý. Azmazdan keyin kempiri tamða kelse telefon þýñðýrýp ete kalýptý. Kempir :-balam üyde jok, -dep þýðýp ketipti. Usýnday avhal keþke þekem üþ ret bolýptý. Keþte balasý kempirinen sorasa bolðan avhaldý aytýptý. Trübkaný köterediñiz be? -depti balasý. -Jok þýraðým oný uslamak tüve, janýna da jakýnlaðan jokpan, -depti kempiri. Bir molla tanýsýnýñ üyine konýp otýrýp, -kimniñ üyinde suvret bolsa, ol üyde bereket bolmaydý, -depti. Molla tamaðýn jep bolðannan keyin kaytayýn dep dalaða þýðýptý. Üydiñ iyesi mollaný þýðarýp salýp: Jasý ülken, sizge pul berermen dep edim, onda suvret bolðannan keyin bereketiñ kaþar dep bermedim depti. Molla öz tiline özi baylanýp aytkanýna puþayman jepti. Bir parahor baslýk alýsta köl jaðasýnda turatuðýn karavýnda islevþi bir hýzmetkerden ðaz soratýptý. Ol adamða ðaz beriv jakpay baslýkka ðaz bermepti. Bir künleri jañaðý adamða spravka kerek bolýp baslýktýñ aldýna kelip jumýsýn aytýptý. Baslýk spravkaný kolýna berip turýp: -Endi bunýñ ne kemisi bar? -depti. -Peçat kemis, -depti. -Peçat ornýna ðazýñnýñ ayaðýn basýp ala ðoy, dep baslýk jönine ketipti. Bir reis, gençlerin bir araya geldiði yerde, kimin iyi bir þeyi varsa sormadan alýrmýþ. Buna alýþan hizmetkârlarý da onu kötü görmemeye alýþmýþlar. Bir genç, askerden gelip bu reisin yönetiminde iþe girmiþ. Bir mecliste bu genç, eti doðramak için býçaðýný çýkarmýþ. Býçak, 24 dilli, çok iyi bir býçakmýþ. Reisin, býçaða heveslenip onu almak istediðini anlayan hizmetkârlar: -Reis, býçaðýn kutlu olsun, diye söylemiþler. -O zaman reis, býçaðý eline alýp: -Bu býçak bize kutlu olsa da olur, olmasa da olur deyip cebine koymuþ. Bir reis, evine telefon çektirmiþ. Ýþe giderken, annesine Telefon çalarsa, beni yok diye söylersin diye tenbih etmiþ. Biraz sonra anne eve gelir ki telefon çalmakta. Kadýn: Çocuðum evde yok deyip çýkýp gitmiþ. Bu durum akþama kadar üç kez tekrar etmiþ. Akþamleyin çocuk, annesinden sormuþ. O da olan ahvâli anlatmýþ. Ahizeyi kaldýrdýn mý? Demiþ çocuk. -Yok yavrum, onu tutmak deðil, yanýna bile yaklaþmadým demiþ yaþlý anne. Bir molla tanýdýðýnýn evine gidip, Kimin evinde resim varsa, o evde bereket olmaz demiþ. Molla, yemeðini yedikten sonra gideyim diye dýþarý çýkmýþ. Ev sahibi, mollayý çýkarýp yolcu ederken: Muhterem, size para vereyim demiþtim, ama onda suret (resim) olunca bereketin kaçar diye vermedim, demiþ. Molla, kendi diliyle kendisinin yakalandýðýný anlamýþ ve dediðine piþman olmuþ. Bir rüþvetçi reis, uzakta, göl yakasýnda bulunan ve yönetimi altýndaki bir yerde çalýþan bir hizmetkârdan 3 kaz istemiþ. O, adama 3 kaz vermeyi uygun görmeyip, reise kaz vermemiþ. Bir gün bu hizmetkâra izin (rapor) gerek olmuþ ve reisin yanýna gidip niçin geldiðini söylemiþ. Reis, izin kâðýdýný onun eline verip: -Þimdi bunun ne eksiði var, demiþ. -Mühür eksik, demiþ. -Mühür yerine kazýnýn ayaðýný bas demiþ reis ve iþine devam etmiþ.

TÜPSİZÇAPÇAÇ) Latifeler AMET AQAY AQQINDA Yaz yağmursız, qurğaq keçe. Özenbaşta bereket olmay. Amet aqay tüşüne: bağ-bağçalarnı suvarmaq kerek, lâkin adamlar suvnı yükseklikke taşımağa qıynalalar. Ne yapmaq kerek? O çoq tüşüne ve onın çaresini tapa. Amet aqaynın bir bekmez çapçağı bar edi. O çapçaqnm tübüni teşip, özünifi bağçasına qoya. Onm bağçası ise, Özenbaşta er kesninkinden yüksekte eken. Amet aqay minarenin töpesine çıqıp, köynin bütün xalqına müracaat ete: -Cemaat, meni dinleniz! Men bağçamda yuqlay edim. Öyle bir ses işittim ki, ona itaat etmemeğe çarem yoq. O ses mana şöyle dedi: -Oğlum, bekmez qapçağınnı bağçanın ortasına qoy, Özenbaş adamlarına ayt kelsinler, om suvnen toldırsmlar. Olarnıfi emeklerini taqdirlemek içün ise, oğlum, sana aytam, çapçaqqa sonki bir qopqa suvnı kim tökse, bağçanın yansını ona ber! Amet aqaynın bağçası küçük olsa da, bir qopqa bedava suv içün bağçanın yarısını almağa istemegen adam tapılmay. Er kes qoluna qopqa alıp, suvğa çapa, Amet aqaynın bağçasındaki çapçaqqa suv taşımağa başlay. Er bir adam çapçaqnı birinci olaraq toldırmaq istey. Olar aşağıdan yuqarığa, yuqarıdan aşağı çapalar. Bayağı vaqıt keçken sofi, bazı birevleri: Fıkralar AHMET AKAY HAKKINDA DİPSİZ FIÇI Yaz yağmursuz, kurak geçer. Özenbaş'ta bereket olmaz. Ahmet akay düşünür, bağ bahçeyi sulamak gerek, fakat adamlar suyu yüksek yere taşamaya zorlanıyorlar. Ne yapmalı? O çok düşünür ve çaresini bulur. Ahmet akayın bir pekmez fıçısı vardı. O fıçının dibini delip, kendi bahçesine koyar. Onun bahçesi ise, Özenbaş'ta herkesinkinden daha yüksekteymiş. Ahmet akay minarenin tepesine çıkıp, köyün halkının tamamına rica eder: -Cemaat, beni dinleyin! Ben bahçemde uyuyordum. Öyle bir ses işittim ki, ona itaat etmemenin imkânı yok. O ses bana şöyle dedi: -Oğlum, pekmez fıçını bahçenin ortasına koy, Özenbaş'ın adamlarına söyle gelsinler, onu suyla doldursunlar. Onların emeklerini takdir etmek için ise, oğlum sana söylüyorum, fıçıya son olarak bir kova suyu kim dökerse, bahçenin yansını ona ver! Ahmet akayın bahçesi küçük olsa bile, bir kova su için bahçenin yarısını almayı istemeyen adam bulunmaz. Herkes eline kova alıp, suya koşar, Ahmet akayın bahçesindeeki fıçıya su taşımaya başlar. Her adam fıçıyı önce doldurmak ister. Onlar aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya koşarlar. Epey bir zaman geçtikten sonra, bazıları:

-Bu nasıl şey ya, Amet aqay, arıqtaki suv endi bitip otura, senin çapçağın ise, alâ daa tolmay, - dey qıçırşalar. -Saburnın tübü sarı altındır, üçer kere daa barıp kelseniz, sofi tolar, - dey Amet aqay. Olar üçer kere değil, altışar kere daa qatnaylar, anqtaki suvnı taşıp bitireler, lâkin Amet aqaynm çapçağı tolmay. Axır-sonu, olar çapçaqnın tübsüz olğanını afilaylar ve Amet aqayğa darılıp başlaylar. Amet aqay olarğa baqıp külümsirey de: -Nafile yerde açuvlanmafiız, cemaat, başlarınızm köter de bir baqmız, taşığan suvıfiız qayda aqa,-dey. Çapçaqnm tübünden toqtamadan, özlerinin bağçalarına doğru aqqan suvnı körgen cemaat pek xoşnut ola, Amet aqaynı alğışlaylar. -Bu nasıl şey, Ahmet akay, arktaki su artık bitiyor, senin fıçın ise, hâlâ daha dolmuyor, diye bağrışırlar. -Sabrın sonu sarı altındır, üçer kere daha gidip gelirseniz dolar, der, Ahmet akay. Onlar üçer kere değil, altışar kere daha (bu işe) katılırlar, suyu taşıyıp bitirirler, fakat Ahmet akayın fıçısı dolmaz. En sonunda onlar fıçının dipsiz olduğunu anlarlar ve Ahmet akaya kızmaya başlarlar. Ahmet akay onlara bakıp gülümser ve: -Nafile yere sinirlenmeyin, cemaat, başlarınızı kaldırın da bakın, taşıdığınız su nereye akıyor, der. Fıçının dibinden durmadan kendi bahçelerine doğru su aktığını gören cemaat pek memnun olur, Ahmet akayı alkışlarlar. QARGA VE AMETAQAY Bir kün, Amet aqay Özenbaş özenine barıp urbasını yuva. Şu arada bir qarğa uçıp kelip, onın bir topaç saburanı alıp kete. Amet aqay yerinden atılıp tura, amma... Qarğanı tapsan al. O qarğanm sim-siya qanatlarına baqıp: -Onın. qanatları menim urbalarımdan da kirli, qara eken. Yuvunsın, arınsın, - dey. KARGA VE AHMET AKAY Bir gün, Ahmet akay Özenbaş nehrine gidip elbisesini yıkar. O sırada bir karga uçarak gelir ve onun bir topak sabununu alıp gider. Ahmet akay yerinden fırlayarak kalkar, ama... kargayı bulabilirsen al. O, karganın simsiyah kanatlarına bakarak: -Onun kanatlan benim elbiselerimden de kirli, karaymış. Yıkansın da arınsın, der. OŞATAM,AMMAAYTMAM Qurban bayramı arfesinde, Amet aqay bir qoy satın ala ve aranğa qapay. Çayırda oynaqlap yürmege ahşqan bu qoy, başqalarından ayırılıp mında kelgen son, bütün gece qıçınp, şorbacısma yuqu bermey eken. Amet aqay axır-sonu dayanıp olamay. Açuvlanıp aranğa kire de: -Ne içün bağırıp, ortalıqnı yıqaysın, domuz! - dey. Amet aqaynıfi böyle değenini eşitken qadmı: -Ev, musulman, sen değeninden xaberin barmı? Qoyğa domuz dedin, endi o qurbanlıqqa keçmez. Bunı Muxammed azretleri yasaq etken. Amet aqay ertesi künü qoynı acele sata ve onın yerine başqasım ketirip aranğa qapay. Özü ise, yuqlamağa yata. Lâkin, bu qoy da özünin qurban çalınacağını duyğanı kibi qıçırmağa başlay. Amet aqayğa raatlıq bermey. Amet aqay açuvlanğanından aşıqıp tüb urbasınen çapıp çıqa da, arannın qapusmdan baqıp, yavaştan: -Ax, seni de anavğa uşatam, amma adını aytmam, - dey. BENZETİYORUM AMA SÖYLEMEM Kurban bayramı arifesinde, Ahmet akay bir koyun satın alır ve onu aahıra kapatır. Çayırda oynayarak dolaşmaya alışan koyun, diğerlerinden ayrılıp buraya geldikten sonra, bütün gece bağırıp, sahibini uyutmuyormuş. Ahmet akay en sonunda dayanamaz. Hınçlanarak ahıra girer ve: -Niçin bağırıp, ortalığı yıkıyorsun, domuz, der. Ahmet akayın böyle dediğini duyan karısı: -Hey müslüman, senin dediğinden haberin var mı? Koyuna domuz dedin, artık o kurban olmaz. Bunu Hazreti Muhammed yasaklamış. Ahmet akay ertesi günü koyunu acele olarak satar ve onun yerine başkasını getirip ahıra kapatır. Kendi ise, uyumak için yatar. Fakat bu koyun da kurban olarak kesileceğini hissettiği anda bağırmaya başlaar. Ahmet akaya rahatlık vermez. Ahmet akay kızgınlığından aceleyle iç çamaşırı ile çıkar ve ahırın kapısından bakıp, yavaşça: -Ah, seni de öbürüne benzetiyorum, ama adım söylemem, der.

TİLKİNİN QUYRUGI Raxmet çelebi yalancılar yarışından ümütini üzmey ve bir ikâye daa başlay. -Bugün ormanda bir tilki kördim. Onm quynğı en azdan altı arşın edi. Eğer yalan olsa, quran öpeyim! Amet aqay onın yalanını tüzete: -Tilkinin altı arşın quyruğı olamı? Endi sen allaxtan er bir arşınının içün birer tayaq aşaycan. -Yaxşı, - dey Raxmet çelebi, -men kerçekten de biraz qabartıp ayttım, altı değil, dört arşın edi, quran öpeyim! -Adamlar senin aytqanıfi kibi, uzun quyruqlı tilkini bir zaman körmegenler. Mına sana, eki arşın içün eki tayaq daa, -dep Amet aqay Raxmet çelebinin ayaqlanna ura. -Doğru aytasın, dört değil, eki arşın edi. İnanmasan, quran öpeyim! -Bu da yalan, mına sana eki tayaq daa! -Eki arşın elbette, çoqça, lâkin eki suyem bir edi. înanmasafi, quran öpeyim! -Endi mıtlaq şaşırdm! - dey, Amet aqay bir daa ura. -Oy seni, şeytan, ne içün meni urasın? Ne, tilkinin quyruğı olmaymı yoqsa? -Tilknin eki süyemlik quyruğı olmay. Men seni onın quyruğmı biraz uzat, dep uram. -Qaysı tarafqa uzatayım da, senifi istegenin kibi olsun? -Kerçek olğan tarafqa uzat, - dey Amet aqay. TİLB3NİNKUYRUĞU Ahmet çelebi yalancılar yarışından ümidini kesmez ve bir hikâyeye daha başlar. -Bugün ormanda bir tilki gördüm. Onun kuyruğu en az altı arşındı. Eğer yalansa, Kur'an öpeyim! Ahmet akay onun yalanını düzeltir: -Tilkinin altı arşın kuyruğu mu olur? Şimdi sen Allah'tan her bir arşının için bir sopa yiyeceksin. -İyi, der Ahmet çelebi, ben gerçeekten de biraz abartarak söyledim, altı değil, dört arşındı, Kur'an öpeyim! -insanlar senin dediğin gibi uzun kuyruklu tilkiyi hiçbir zaman görmemişler. İşte sana iki arşın için iki dayak daha, diye Ahmet akay Ahmet çelebinin ayalarına vurur. -Doğru söylüyorsun, dört değil, iki arşındı. İnanmazsan Kur'an öpeyim! -Bu da yalan, işte sana iki dayak daha! -İki arşın elbette çokça, fakat iki karış vardı. İnanmazsan, Kur'an öpeyim! -Artık iyice şaşırdın, der, Ahmet akay, bir daha vurur. -Oy seni şeytan, niçin vuruyorsun? Ne, tilkinin kuyruğu yok mu yoksa? -Tilkinin iki karıştık kuyruğu olmaz. Ben sana onun kuyruğunu biraz daha uzat diye vuruyorum. -Hangi taraf uzatayım da, senin istediğin gibi olsun? -Doğru olan tarafa uzat, der Ahmet akay. ÜÇNASİAT Bir kün Amet aqay, molla bostanının yanından keçe. Molla ise, şu vaqıt kimden bedava faydalanmasını, qabaqlarnı köyge yollamaqnı tüşünip tura eken. Şu yerden keçip keteyatqan Amet aqaynı çağırıp, şöyle dey: -Ey, azamat oğlum, eğer sen bu qabaq tolu çuvalnı köyge alıp barsan, men şana üç nasiat aytarım, olar sana paradan da ziyade kerek olur. Mollanın açközlügini pek yaxşı bilgen Amet aqay, ondan para çıqmaycağmı bile, lâkin onın nasiatmen meraqlana. Qabaq tolu çuvalnı köterip, köyge yol ala. Onıftle yan-yanaşa molla da adımlay. -Dinle birinci nasiatımnı, - dey molla. -Eğer sana birisi cayav yürmek at minmekten yaxşı dese, inanma. Bum eşitken Ametaqay: -Neday manasız şey aytasın, bu da ne maraznın nasia ti, bum er bir axmaq bile, - dey. -Aşıqma, aşıqma, - dey molla. -Eğer sen ekinci ögütimni işitsen, bedava alıpbarmağanmnı anlarsın. UÇ NASİHAT Bir gün Ahmet akay, molla bostanının yanından geçer. Molla ise, o sırada birisinden faydalanmayı, kabakları köye yollamayı düşünmekteymiş. Oradan geçen Ahmet akayı çağırıp, şöyle der: -Hey, babayiğit oğlum, eğer sen bu kabak dolu çuvalı köye götürürsen, ben sana üç nasihat söylerim, onlar sana paradan daha fazla lâzım olur. Mollanın açgözlü olduğunu çok iyi bilen Ahmet akay, ondan para çıkmayacağını bilir, fakat onun nasihatini merak eder. Kabak dolu çuvalı kaldırıp, köye doğru yollanır. Onunla yan yana yürüyen molla da yürümeye başlar. -Dinle birinci nasihatimi, der molla. -Eğer sana yaya yürümek ata binmekten daha iyi derlerse, inanma. Bunu işiten Ahmet akay: -Ne kadar manasız şey söylüyorsun, bu da ne marazın nasihati, bunu her bir ahmak bilir, der. -Acele etme, acele etme, der Molla. Eğer sen ikinci öğüdümü işitirsen, bedavaya götürmediğini aanlarsın.

-Aydı şunı dinleyim, - dep tüşüne Amet aqay, -belki ekinci nasiatı kerek olur. -Qana, ayt ekincisini. Molla ekincisini ayta: -Eğer safta, bekârlıq evli oluvdan eyidir, deseler, sen buna da inanma. -Tıfu! - dey sögüne Amet aqay. -Sen molla meni aldatasın. Yaxşısı paranı ber. O, elbette, senin axmaq nasiatından faydalıdır. -Aşıqma, aşıqma. Sen üçünci nasiatnı dinlemedin," dey qorqqanından molla. -Eğer, evelki eki nasiat öyle pek qıymetli olmasa da, üçüncisini sen bir oba altınğa da denişmezsift. Amet aqay biraz yürgen son: -Seni dinleyim, molla, - dey. Molla üçünci nasiatmıdaayta: -Oğlum, eğer sana, fuqarelik baylıqtan yaxşı deseler, buna iç de inanma. Şu vaqıt olar uçurım yanma kelip qalalar. -Öyle olsa, menden de bir nasiat dinle, - dey Amet aqay ve omuzındaki qabaq tolu çuvalnı uçrımdan aşağı ata da: -Eğer sana, qabaqlar parlanmadı deseler, sen, molla aqay, iç de inanma! - dey. SONUNISORAMA Amet aqay iç bir türlü içkige alışıp olamağan. İçken son, er vaqıt başı ağıra eken. Şu köyde er daim sarğuş yürgen bir tilencinen aqıl tanışa: -İçken sofi başım ağıra, ne yapmalı? -Daa içmelisin, - dey tilenci. -İçem, lâkin kene ağıra. -Bir daa içmelisin. -Öyle amma, sonu ne olacaq, - dep soray Amet aqay. -Sonum sorama, mana baq, mana! - dey tilenci. AXMET AQ AY OR AZ ANI Ç ANAL ATA Özenbaşlmın biri, macarını yekip çölge ketecek ola. Apayı ona dey: -Ey, adam, sen ketesin amma, orazanm ne vaqıt, qaysı künü başlaycağım çölde qaydan bileceksin? -Doğru aytasm, apay, men barıp orazanm ne vaqıt kelecegini, Amet aqaydan sorap bileyim, - dey. Amet aqay şu künü Boykada, çalaşta özüne macar yasay eken. Adam onın yanma barıp, oraza ne vaqıt başlaycağım soray. Amet aqay ciddiy bir mesele çezecek adam kibi, biraz tüşüngen son, qısqadan şöyle anlata: -Yarın bizim İDugüniiniz' sayılsın, lâkin bugün -Haydi bunu dinleyeyim diye düşünür Ahmet akay, belki ikinci nasihati lâzım olur. Hadi, söyle ikincisini. Molla ikincisini söyler: -Eğer sana, bekârlık evli olmaktan iyidir, derlerse, sen ona da inanma. -Tül diye söğünür Ahmet akay. Sen molla beni aldatıyorsun. En iyisi paranı ver. O, elbette, senin ahmak nasihatından faydalıdır. -Acele etme, acele etme. Sen üçüncü nasihati dinlemedin, der korktuğu için molla. -Eğer önceki iki nasihat öyle fek kıymetli olmasa bileşen üçüncüsünü bir oba altına bile değişmezsin. Ahmet akay biraz yürüdükten sonra: -Seni dinliyorum, molla, der. Molla üçüncü nasihatini söyleer: -Oğlum, eğer sana, fakirlik zenginlikten iyi derlerse, buna hiç de inanma. O zaman onlar uçurumun yanma gelirler. -Öyleyse, benden de bir nasihat dinle, der Ahmet akay ve omuzundaki kabak dolu çuvalı uçurumdan aşağıya atar ve: -Eğer sana, kabaklar parçalanmadı derlerse, sen, molla akay, hiç de inanma, der. SONUNU SORMA Ahmet akay hiçbir şekilde içkiye alışamamış. İçtikten sonra, her zaman başı ağnyormuş. O köyde her zaman sarhoş dolaşan bir dilenciye akıl danışır: İçtikten sonra başım ağrıyor, ne yapmalı? -Daha içmelisin, der dilenci. -İçiyorum, fakat gene aağnyor. -Bir daha içmelisin. -Öyle ama, sonu ne olacak, diye sorar Ahmet akay. -Sonunu sorma, bana bak, bana, der dilenci. AHMET AKAY ORUCU YAVAŞLATIYOR Özenbaşlmın biri, arabasını koşup tarlaya gitmeye niyetlenir. Karısı ona der: -Hey, adam, sen gidiyorsun ama, orucun ne zaman, hangi gün başlayacağını tarlada nereden bileceksin? -Doğru söylüyorsun, hanım, ben gidip orucun ne zaman geleceğini, Ahmet akaydan sorabilirim, der. Ahmet akay o günü Boyka'da kulübede kendine araba yapıyormuş. Adam onun yanına gidip, orucun ne zaman başlayacağını sorar. Ahmet akay ciddî bir meseleyi çözümleyebilecek adam gibi, biraz düşündükten sonra, kısaca şöyle anlatır: -Yarın bizim bugünümüz sayılsın, fakat bugün

daa 'yarın' değil, afilaysınmı? Yoq, bir şey anlamaysın? Men safia arabça bir kâğıt yazıp bereyim. Ne de yazsam, bugün oquma, yarın oqu. Çölde olğan vaqtında bugünki kününni keçirde, yarınki künni qıdır. Tünevinki kün keçken sofi, yıldızlarğa baqıp, menim bergen kâğıtımnı oqu. Mına bundan sofi, orazanm ne vaqıt başlaycağmı bilirsin. Adam şu künü kâğıtqa baqmay. Ekinci künü kene 'bugün' ola ve o kâğıtnı oqumaqm yarınğa qaldıra. Böyleliknen, garip Özenbaşlı bütün ay devamında öz macarmen ken-qulan çöllerde yürip, orazanıfi ne vaqıt başlaycağmı, bugün değil, yarın qıdıra. Qıdıra, amma aslı tapıp olamay. O Ozenbaşqa kelgende, oraza endi bitken eken. -Bugün arefe künü, - dey ona apayı, yarın oraza bite. Endi qurban bayramına bir qoy qurban çalmağa azırlanmaq kerek. Bir ay orazanı çölde qıdırıp yürgen adam, aradan biraz vaqıt keçken sofi, Amet aqaym köre: Vallai, sana canım ağırdı, Amet aqay, bu qadarğace aldatmaq olurmı adamnı, - dep elem ete. Amet aqay külip, cevap bere: -Ne içün canın ağırdı, yoqsa bir ay aç yürdinmi? QAÇAQ Amet aqay Özenbaştaki un sarıcığa borclı eken. Un satıcı parasını almaq içün, Amet aqaynıfi peşinden yürip başlay. Amet aqay ise, ondan gizlenip yüre. Künlernifi birinde, o Amet aqaynı köre ve onm artından çapa. Amet aqay qaça, kelip evine kire ve qapum içertin mandallay. Şu daqqada onıfi apayı çıqıp, un satıcığa dey: -Amet aqay evde yoq, o dağğa ketti. -Keçken sefer de, dağğa ketken edi. Bu sefer de, kene dağğa kettimi? Bütün vaqıt dağda yüre, anda ne bar eken ona? -Qora yapmaq içün ağaç kese. Azbarnı qoralaycaq. Borcğa para bergenler evimiznifi yanma toplanıp, omuzlarınen qorağa qaşınsalar, olarnm yünlerinin bayağısı qorağa ilinip qalır. O yünlerden men çorap örerim. Amet aqay ise, olarnı satıp borçlarını öder. Un satıcı ona bir şey aytmay, qaytıp kete. Lâkin künlernifi birinde, un satıcı Amet aqaynı yolda rastketire: -Utanmaysıfimı, borcıfinı bermeysin, özün de qaçıp yüresin? -Safia ne qadarborcım bar? -Yüz altm. -Eğer men eki künden sofi, sana doqsan doquz buçuğını bersem, sana ne qadar daa borcım qalacaq? -Yarım kapik. daha yarın değil, anlıyor musun? Yok, bir şey anlamıyorsun? Ben sana arapça bir kâğıt yazıp vereyim. Ne yazdıysam bugün okuma, yarın oku. Tarladayken bugünki gününü geçir de yarınki günü ara. Dünkü gün geçtikten sonra yıldızlara bakıp, benim verdiğim kâğıdı oku. işte bundan sonra, orucun ne zaman başlayacağını bilirsin. Adam o günü kâğıda bakmaz. İkinci günü gene bugün olur ve o kâğıdı okumayı yarına bırakır. Böylece, gaip Özenbaşlı bütün ay boyunca kendi arabası ile geniş yabanî kırlarda dolaşıp, orucun ne zaman başlayacağını, bugün değil, yarın arar. Arar ama hiç bulamaz. O Özenbaş'a gelince, oruç artık bitmişmiş. -Bugün arife günü, der ona karısı, yarın oruç bitiyor. Artık kurban bayramına bir koyun kurban kesmeye hazırlanmak lâzım. Bir ay orucu kırda arayarak dolaşan adam, aradan biraz zaman geeçtikten sonra, Ahmet akayı görür: -Vallahi, sana kırıldım Ahmet akay, bu kadar da aldatmak olur mu adamı, diye sitem eder. Ahmet akay gülerek, cevap verir: -Niçin kırıldın, yoksa bir ay aç mı dolaştın? KAÇAK Ahmet akay Özenbaş'ta un satıcısına borçluymuş. Un satıcısı parasını almak için, Ahmet akayın peşinden dolaşmaya başalr. Ahmet akay ise, ondan saklanıp dolaşır. Günlerin birinde o, Ahmet akayı görür ve onun arkasından koşar. Ahmet akay kaçar, evine girer ve kapıyı içerden kilitler. O dakikada onun karısı çıkıp, un satıcısına der: -Ahmet akaay evde yok, o dağa gitti. -Geçen sefer de, dağa gitmişti. Bu sefer de, gene dağa mı gitti? Her zaman dağda dolaşıyor, orada ne varmış ona? -Duvar yapmak için ağaç kesiyor. Baahçeye duvar örecek. Borca para verenler evimizin yanına toplanıp, omuzlanyla duvarda kaşınırlarsa, onların yünlerinin epeey bir kısmı duvara takılıp kalır. O yünlerden ben çorap örerim. Ahmet akay ise, onları satıp borcunu öder. Un satıcısı ona bir şey demez, geri döneer gideer. Fakat günlerin birinde, un satıcısı Ahmet akyı yolda denk getirir: -Utanmıyor musun, borcunu vermiyorsun, kendin de kaçıyorsun? -Sana ne kadar borcum var? -Yüz altın. -Eğer ben iki gün sonra, sana doksan dokuz buçuğunu verirsem, sana daha (ne kadar) borcum kalacak? -Yarım kapik.

-Alla, alla! Yarım kapikke, o qadar şamata qoparman kerekmi şu, -dey Amet aqay, utanmaysınmi? OCAQŞAQASI Bir kün Bağçasaray xanı, qurnazlıqta Amet aqaynm yenecek ola ve ona müracaat etip şöyle dey: -Men sana bir vazife beririm, eda etsen mükâfat alırsın, becerip olamasafi, başmnı kestiririm, afüaştıqmı? -Aytması sizden, yapması menden, anlaştıq. Şundan son xan ayta: -Menim sarayımdan çıq ve qaytıp menim yanıma kel, lâkin yol boyu kimsege toqunma, iç bir şeyge elifini tiydirme. Eğer birevge toqunsan, nenen tiygen olsan, seni o şeyden marum eterim. Amet aqay saraydan çıqqanınen, xan yolğa yüz qaravul qoya. Bütün yollarnı keseler, adam değil, atta pire bile keçip olamaycaq. Ya şaqacı nasıl etip xannın yanına, sarayğa kirgen? Mına nasıl! Yavaştan merdivenni tayandınp, damga çıqa, bacadan evge tüşe ve xannm öğünde peyda ola: -Kördinizmi, xan, qartlıq siznin saçlarıfuznı çalartqan, aqıhnıznı toqallaştıtrğan. Mana, Özenbaşlı Aqıldanege, böyle vazifeni çezmek qıyındır, belleysinizmi yoqsa? - dey. EKİ YAVLUQ TOPRAQ Xan Amet aqayğa pek açuvlana ve: -Bugünden son menim toprağıma ayaq basma! dep, onı aydap yibere. Ya Amet aqay ne yapqan? Aqyarğa barıp, eki yavluq beyaz kireçli topraq qazıp ala. Topraq tolu bu yavluqlarnı çarıqlarmın astından keçirip, sarıp, bağlay ve saray öğünde, xanmn selbileri arasında yüre. Xan, saraynm sofasından Amet aqaynı köre ve ona bağıra: -Ey, pezevenk, men sana bu yerde yürme değen edim de! Qayda cellât? Bu itaatsıznm, oğursız başını kesip atsm! Amet aqay xanğa şöyle cevap bere: -Xan azretleri, menim ayaqlarım siznin toprağımzğa basıp yürmekni, aqılma bile ketirmeyler. Olarğa bunın keregi de yoq. -O ne değenin? - dey bağıraqlay ökelengen xan. -Sen utanmayıp, menim öz közümnen körip turğan şeyni, red etecek olasınmı? Ya da meni soqurlanğan, belleysinmi? -Soqurlanmağan olsanız, yaxşı baqmız: menim çanqlarımmn tübündeki, Aqyardan alıngan topraqtır. Xan, Amet aqaynm çarıqları, beyaz kireçli topraq tolu yavluqlarnen bağlanğanını körgen sofi, öyle oşlanıp külgen ki, az qalğan sıqılmağa. -Allah, allah! Yarım kapik için, o kadar şamata koparman mı gerekiyor, der Ahmet akay, utanmıyor musun? OCAAK ŞAKASI Bir gün Bahçesaray hanı, kurnazlıkta Ahmet akayı yenmeye karar veriyor ve ona müracaat edip şöyle diyor: -Ben sana bir vazife vereyim, yapabilirsen mükâfat alırsm, yapamazsan başını kestiririm, anlaştık mı? - Söylemesi sizden, yapması benden, anlaştık. Bundan sonra han söyler: -Benim sarayımdan çık ve dönüp yanıma gel, fakat yol boyunca kimseye dokunma, hiçbir şeye elini deydirme. Eğer birine dokunursan, neyle dokunduysan, seni o şeyden mahrum ederim. Ahmet akay saraydan çıkar çıkmaz, han yola yüz nöbetçi koyar. Bütün yolları keserler, adam değil hatta pire bile geçemeyecek. Peki şakacı nasıl yapmış da hanın yanına girmiş? İşte nasıl Yavaşça merdiveni dayayıp, dama çıkar, bacadan eve iner ve hanın önünnde ortaya çıkar: -Gördünüz mü, han, yaşlılık sizin saçlarınızı kırlaştırmış, zekânızın keskinliğini azaltmış. Bana, Özenbaşlı Akıllıya, bu türde vazifeyi yapmak zordur mu, sanıyorsunuz yoksa, der. İKİ MENDİL TOPRAK Han Ahmet akaya çok sinirlenir ve: -Bugünden sonra benim toprağıma ayak basma, diye, onu sürgüne gönderir. Peki Ahmet akay ne yapmış? Akyar'a gidip, iki mendil beyaz kireçli toprak kazıp almış. Toprak dolu olan bu mendilleri çarıklarının altından geçirip, sarıp bağlar ve sarayın önünde, hanın selvileri aarasında dolaşır. Han saraayın sofasında Ahmet akayı görür ve ona 'irır: -Hey, pezevenk, ben sana burada dolaşma demiştim ya! Nerede cellât? Bu itaatsizin, uğursuz baaşını kesip alsın! Ahmet akay hana şöyle cevap verir: -Han hazretleri, menim ayaklarım sizin topraağınıza basıp yürümeyi, aklına bile getirmiyorlar. Onlara bunun lüzumu yok. -O ne dediğin, diye bağırır öfkelenen han. Sen utanmayıp, benim kendi gözümle gördüğüm şeyi, reddetmeye mi niyetleniyorsun? Ya da beni kör oldu mu sanıyorsun? -Kör olmadıysanız iyi bakın, benim çarıklarımın dibindeki, Akyar'dan alınmış topraktır. Han, Ahmet akayın çarıklarının beyaz kireçli toprak dolu mendillerle bağlandığını gördükten sonra, öyle hoşuna gidip gülmüş ki, az kalmış sıkılmaya.

MUCİ ZE Bir kün Amet aqay xanğa qavunlğan qaz satın ala, lâkin yolda kelgende ona suqlanıp, bir ayağını qoparıp aşay. Kene yaxşı, xannıfi çastma, bazar saraydan çoq uzaq değil eken, qaznın tek bir ayağı ketken. Amet aqay om ketirip şorbacısma bergende, xan qaznm bir ayağı olmağanını körip: -Qazğa ne oldı ya? Ekinci ayağı qayda? - dep soray. -Xan efendi, - dey Amet aqay, özüni iç bir qabaatsız sayıp, -bugünden başlap, Bağçasaraynıfi bütün qazları bir ayaqlı olğan. İnanmasafiız, özüfüznin közyaş çeşmeniz yanına banp baqmız. Qış olğanından, xannm üşügen qazları birer ayaqlarını qarmlarma basıp, birer ayaq üstüne tura ekenler. -Davul ketirip, om çoqmarlap başlafiız, - dey xan. Davul sesinden qorqqan qazlar, o bir ayaqlarını da tüşürip, tabana quvet qaçalar. -Sofi nasıl, - dey xan, -tutuldmmı? Doğrusm ayt; qaznıfi ekinci ayağı qayda? -Padişa azretleri, dey Amet aqay, qorqu mucize doğura. Siz olarni qorqutıp, olarda ekinci ayaq peyda ettiniz. Eğer bu çoqmarnen siznifi başıfiızğa ursalar, qorqqanınızdan, bu yerden eki ayaqlap değil de, dört ayaqlap qaçar ediniz. Xan Amet aqaynm azırcevaplığına şaşıp, küle ve ona bu şaqası içün bir kise tütün bere. MUCİZE Bir gün Ahmet akaay hana kızartılmış kaz satın alır, fakat yolda gelirkeen ona imrenir ve bir ayağını koparıp yeer. Gene iyii, hanın şansına, Pazar saraydan çok uzak değilmiş de, kazın tek ayağı gitmiş. Ahmet akay onu getirip patronuna veerince, haan kazın bir ayağının olmadığını görüp: -Kaza ne oldu? İkinci ayağı nerede, diye sorar. -Han efendi, der Ahmet akay, kendini hiç kabahatsiz kabul ederek, bugünden itibaren Bahçesaray'ın bütün kazları tek aayaklı olmuş. İnanmazsanız, közyaş çeşmenizin yanma gidip baakın. Kış olduğu için, hanın üşüyen kazları birer ayaklarını karınlarına bastırıp, birer ayak üstünde duruyorlarmış. -Davul getirip, ona vurmaya başlayın, der han. Davul sesinden korkan kazlar, öbür ayaklarını da indirip, tabana kuvvet kaçarlar. -Sonra nasıl, der han, yaakalandın mı, doğrusunu söyle, kazın ikinci ayağı nerede? -Padişah hazretleri, der Ahmet akay, korku mucize doğurur. Siz onları korkutup, onlara ikinci ayak buldunuz. Eğer bu sopa ile sizin başınıza vururlarsa, korkunuzdan buradan iki ayakla değil de dört ayakla kaçardınız. Han Ahmet akayın hazırcevaplığına şaşırıp güler ve ona bu şakası için bir kese altın verir. Yaş edebiyat aveskârı, Amet aqaydan soray: -Aytıfiız ya, icadımnı prozağamı bağışlayım, yoqsa poeziyagamı? -Prozağa. -Öylemi, demek, ikâyelerimni oqudıfuz ve beğendiniz? -Yoq, amma şiirlerinizni oqudım, - dey cevaplana Axmet aqay. *** Qadmımmn doğğan kününe ne bağışlaycağımnı tüşünem, bir aqıl berse, - dedi A met aqay bir arqadaşma. -Özünden soramaysınmı? - dedi arqadaşı. -Sorasam, param yetmez dep qorqam, - dedi Axmetakay. BUVNINAQQI Bir kün Amet aqay pek aç ola, lâkin evinde qatıp qalğan bir tilim ötmeginden başqa bir şeyi yoq eken. Ne yapmalı? Özenbaş qavexanesine kire. Baqsa qaveci qave pişire. Amet aqay barıp, ötmegini Genç edebiyat heveslisi, Ahmet akaydan sorar: -Söyleyin ya, eserimi nesir türünde mi yazayım yoksa nazım türünde mi yazayım -Nesir. -Öyle mi, demek, hikâyelerimi okudunuz ve beğendiniz? -Yok, ama şiirlerinizi okudum, diye cevap verir Ahmet akay. Karımın doğum gününe ne hediye alacağımı düşünüyoru biraz akıl versene, dadi Ahmet akay bir arkadaşına. -Kendinden sormuyor musun, dedi arkadaşı. -Sorarsam, param yetmez diye korkuyorum, dedi Ahmet akay. BUHARININ HAKKI Bir gün Ahmet akay çok acıkır, fakat evinde iyice bayatlamış bir dilim ekmekten başka bir şeyi yokmuş. Ne yapmalı? Özenbaş kahvehanesine girer. Bakar ki, kahveci kahve pişiriyor. Ahmet akay gidip, ekmeğini

qavenin buvuna biraz tuta, o az da olsa yımşağan son, asap bitire ve qaytacaq ola. Şu vaqıt ora qaveci toqtata. -Ya parasın bermeysifimi? -Ne içün para bereyim? -Qavemnin buvundan f aydalanğanın içün. -Buv da satılamı yoqsa? -Dünyada er şey satıla. Bu zaman Amet aqay cebinden beş altı kapigi olğan torbaçığını çıqarıp, om qavecinin qulağı altında janğırdata ve: -Bunın sesi senin qave buvına aqtır, dey. QAT1RMI,ADAMMI? Amet aqay Yalta bazanndan bir qatır satın ala. Birinci künü minip, canını ağırtmayım dep, boynundan bağlap, yayladan Özenbaşqa cayav kete. Kete amma, artma aylanıp baqmay. Bazarda yürgen eki xırsız ise onıfî peşinden tüşe. Olar Amet aqayğa duydırmayıp, qatırnm boynundaki yipni çezeler. Olardan biri yipni öz boynuna bağlap, yavaş yavaş Amet aqaynıfi artından kele bere. Obiri ise qatırnı alıp kene bazarğa qayta. Bu aynecilikni duymağan Amet aqay, Özenbaşqa kele, evi yanında apaymı körip: -Ey, Ayşeşerfe, mına bu qatırnı begenesinmi, dep soray. Ayşeşerfe şaşmalay, etrafına baqına.. -Eğer begenmesen ayt, yann barır satarım, başqasını alırım! -Ya senin beğenilecek qatınn qayda, dep soray apayı esini başına toplap. Amet aqay aylanıp baqsa ne körsin, qatır yerine boynundan bağlı bir adam tura. -Ya bu nasıl şey? Satın alğanda sen qatır edin, endi adamğa çevirildinmi? -Bağışlanız meni şorbacı, dey xırsız, men şeerde yaşağanda söz dinlemegenim içün anamnen babam meni qarğadılar, olarnın qarğışmdan qatırğa çevirildim, sen meni satın alıp yayladan öz evine kelgence men yapqanlarıma peşman oldım ve kene adamğa döndim. Amet aqay qızılçıq tayağım alıp, adamğa çevirilgen qatırm yaxşı kötekley, son: -Bar evine qayt, bir da közüme körünme, em yamanlıq yapma. Eğer yamanlıq yapsan, kene betxuy qatırğa çevirttirsin, dey de om aydap yibere. Xırsız kene yaylağa, dostının yanına qayta. Amet aqay ise evi aldmda dolana, Allanı alğışlay. -Ya sen böyle belâğa oğrap da allanı da ne içün, alğışlaysm, dey qomşusı. -Sen qatırnm adamğa çevirilgenini aytasıfl galiba. Ya barıp da onm üstünde özüm olğan olsam. O adamğa çevirilgende men qatırğa dönecek edim de... 224 kahvenin buharına biraz tutar, çok az olsa da yumşadtktan sonra, yer bitirir ve dönmek ister. O zaman kahveci durdurur. -Peki parasını vermiyor musun? - -Niçin para vereyim? -Kahvemin buharından faydalandığın için. -Yoksa buharda satılıyor mu? -Dünyada her şey satılır. O zaman Ahmet akay cebinden beş altı kapigi olan torbaçığını çıkararak, onu kahvecinin kulağının dibinde şangırdatır ve: -Bunun sesi senin kahve buharının hakkıdır, der. KATIR MI, ADAM MI? Ahmet akay, Yalta pazarından bir katır satın alır. İlk gün binip, canını yakmayayım diye, boynundan bağlayıp, yayladan Özenbaş'a yaya gider. Gider ama, (giderken de) arkasına dönüp bakmaz. Pazarda dolaşan iki hırsız ise onun peşine düşer. Onlar Ahmet akaya hissettirmeden, katırın boynundaki im' gözerler. Onlardan biri ipi kendi boynuna bağlayıp, yavaş yavaş Ahmet akayın ardından gelmeye devam eder. Öbürü ise, katırı alıp gene pazara döner. Bu kurnazlığı fark etmeyen Ahmet akay, Özenbaş'a gelir, evinin yanında karısını görünce: -Hey, Ayşeşerfe, işte bu katın beğendin mi, diye sorar. Ayşeşerfe şaşırarak etrafına bakınır.. -Eğer beğenmediysen söyle, yarın gider satarım, başkasını alırım! -Peki, senin beğenilecek katırın nerede, diye sorar karısı aklını başına toplayıp. Ahmet akay, dönüp bakınca ne görsün, katır yerine boynunda (ip) bağlı bir adam duruyor. -Peki bu nasıl şey? Satın aldığım zaman sen katırdın, şimdi adama mı çevrildin? -Bağışalayın beni, patron, der hırsız, ben şehirde yaşarken söz dinlemediğim için annemle babam bana beddua ettiler, onların bedduaları neticesinde katıra çevrildim, sen beni satın alıp yayladan evine getirene kadar ben yaptıklarıma pişman oldum ve gene adama döndüm. Ahmet akay kızılcık sopası alıp, adama dönen katırı iyice döver, sonra: -Var evine dön, bir daha özüme gözükme ve de kötülük yapma. Eğer kötülük yaparsan, gene kötü huylu katıra çevrilirsin, der de onu sürerek gönderiri. Hırsız tekrar yaylaya dostunun yanına döner. Ahmet akay ise evinin önünde dolanıp Allah'a şükreder. -Peki sen böyle bir belâya uğrayıp da Allah'a niçin şükrediyorsun, deer komşusu. -Sen katırın adama dönmesini söylüyorsun galiba. Ya varıp de onun üstünde kendim olsaydım. O, adama dönerken, ben katıra dönecektim ya...

Nasreddin Oca Aqqmda Latifeler MEN BAZARDA OLMAY DEDİM Nasreddin oca bir kün yolda ketkende, qarşısmdan bir adam yipnen bağlı köpeğini alıp kelgenini köre. -Köpekni qayda alıp ketesin? dep soray Nasreddin oca. -Bazarğa, satmağa alıp ketem, - dey adam. -Musulmanğa bazarda köpek satmağa olmay da. Bu dinge kelişken şey değildir. -Şay olsa, köpekni siz al da ketiniz, men ora bir daa evge alıp qaytmam, - dey, adam köpeğini Nasreddin ocağa tutura. Oca köpekni alıp kete. Qarşısma rastkelgen bir adam: -Ocam, köpegifiizni satmaysıfuzmı? - dey. -Al, satam, - dey de, Nasreddin oca bedava alğan köpeğini sata. Şu arada qaydandır, köpeğini bergen adam çıqıp qala da: -Ya siz musulmanğa köpek satmağa olmay dediniz de, özüfiiz ise, bedava alğan köpegifiizni parağa sataşınız. -Men bazarda olmay dedim, - dey cevaplana Nasreddin oca. ALLA QISMET ETSE Nasreddin oca qomşusından borcğa 100 ruble para soray ve beş künden qaytarıp beririm, dey. Qomşusı 100 ruble bermege razı ola ve dey: -Alla qısmet etse, inşalla beş künden qaytarıp berirsiniz. -Elbette, alla qısmet etse, beş künden qaytarıp ketiririm, - dey oca ve paranı alıp kete. Beş kün keçe, altı kün keçe, on keçe, oca paranı alıp kelmey. Niayet qomşusı ocanın evine kelip: -Köstergen müddetiniz çoqtan keçti, alğan paranıznı qaytarmaysız, - dey. Oca: -Alla qısmet etken olsa, ketirecek edim, amma qısmet etmedi,- değen. NASREDDİN OCA VEPADİŞA Yaş padişanm biri ilân bere: kim de meni, yalan aytıp aldatıp olsa, ona 40 qopqa altın beririm, - dey. Bu ilânnı eşitken yalancının biri padişağa kelip şöyle dey: -Bu yıl bostanımda bir qarpız östi, keskende pıçağım onın içine tüşip ketti. Men atqa minip, bir kün qarpıznm içinde dolandım, amma pıçağımnı tapalmadım. Padişabunın yalan olğanını bilse de: Nasrettin Hoca ile ilgili Fıkralar BEN PAZARDA OLMUYOR DEDİM Nasreddin hoca bir gün yolda giderken, karşısındaki bir adamın iple bağlı köpeğini getirdiğini görür. -Köpeği nereden alıp geliyorsun diye sorar nasreddin hoca. -Pazara satmaya götürüyorum, der adam. -Müslümana pazarda köpek satmak olmaz. Bu dine uyan bir şey değil. -Öyleyse, köpeği siz alın da gidin, ben onu bir daha eve alıp dönmem, der, adam köpeğini Nasredddin hocanın eline tutuşturur. Hoca köpeği alıp gider. Karşılaştığı bir adam: -Hocam köpeği satmıyor musunuz, der. -Al, satayım, der ve Nasreddin hoca bedava aldığı köpeği satar. O sırada bir yeerlerden köpeği veren adam çıkar ve: -Ya hocam, siz Müslümanlara köpek satmak uygun değildir dediniz ya, kendiniz ise, bedava aldığınız köpeği parayla satıyorsunuz. -Ben pazarda olmaz dedim, diye cevap verir Nasreddin hoca. ALLAH KISMET EDERSE Nasreddin hoca komşusundan borç olarak 100 ruble ister ve beş gün içinde iade ederim, der. Komşusu 100 ruble vermeye razı olur ve der: -Allah kısmet ederse, inşallah beş gün içinde iade edersin. -Elbette, Allah kısmet ederse, beş gün içinde iade ederim, der hoca ve parayı alıp gider. Beş gün geçer, altı gün geçer, on gün geçer, hoca parayı alıp gelmez. Nihayet komşusu hocanın evine gelip: -Gösterdiğiniz müddet çoktan geçti, aldığınız parayı iade etmiyorsunuz, der. Hoca: -Allah kısmet etseydi, getirecektim, ama kısmet etmedi, demiş. NASREDDİN HOCA VE PADİŞAH Genç padişahın biri ilân verir, kim beni, yalan söyleyerek aldatabilirse, ona 40 kova altın veririm, der. Bu ilânı işiten yalancının biri padişaha gelip şöyle der: -Bu yıl bostanımda bir karpuz büyüdü, kesince bıçağım içine düştü gitti. Ben ata binip, bir gün karpuzun içinde dolandım, ama bıçağımı bulamadım. Padişah bunun yalan olduğunu anlar ama:

-E-e... olucıdır, - dep cevaplana. Yalancılardan biri daa bostanında 40 arşın boyunda, 40 arşın eninde bir xıyar östürip, ondan köpür yapqanını ayta. Padişabunada: -Olucı şeydir, - dep cevaplana. Bu ilânnı Nasreddin ocanın apayı eşitken. -Er kes seni azırcevap, aqılh saya. Qana bağayım, bar padişanı aldat da, 40 qopqa altın qazanıp kel, deyaqayına. -Ey apay, öyle yalanlarğa inanmağan axmaqqa, daa nasıl yalan ay tmaq mümkün? Lâkin apayı, onm yaqasım boşamay. Nasreddin oca biraz tüşüngen sofi: -Yaxşı, 40 qopqa olmasa da, eki qopqa altm alıp kelirim, - dey de eki dane boş qopqanı alıp, padişaran sarayına bara. -Ne keldin, yalan aytmağamı? - dep soray padişa ondan. -Yoq, padişam, - dey oca, -rametli babanız bıltır, menden borcğa, mına bu qopqalarnen eki qopqa altın alğan edi. Eğer mümkün olsa, babanıznın borcum bermez ekensinizmi? Yaş padişa eğer ocanın ay tqanına yalan dese, 40 qopqa altm bermek kerek olacağını tüşünip 'olucıdır' dey de, eki qopqa altm berip, Nasreddin ocanı saraydan ozğara. BOSTAN XBRSIZI Nasredin oca bir kün bostan xırsızlığına ketecek olıp, eşeğini ketirip qodalağma yeke. Aydap ketecekte onı qomşusı körip: -Qayaqqa oğurlar? - dep soray. -Cennetke ketemen, - dep cevap qaytara. Bostanğa barıp, qodalağma qavun-qarpız yüklep çıqqanda, onı qaravul köre. Qodalağmı boşattıra da, köçerini çıqarıp, Nasreddinni kötekley. Eşeği de, qodalağı da qala, özü zornen qaçıp qurtula. Saba turğanda, onı qomşusı körip şöyle dey: -Cennette seni pek sıqqanlar, galiba. Baş-közüfi yaralanğan. -Cennetten qaytqanda, ceennemge de kirdim. Başım onda yaralandı, - dey Nasreddin oca. -Nasıl etip, bir kereden em cennetke, em ceennemge bardın? -Cennet değeni, qavun-qarpız aşı eken, ceennem değeni, cartı köçer başı eken. QAVĞA YORGAN ÜSTÜNDE Nasreddin oca bir kün ziyade yorulğanından, aqşam aşından sofi töşeginde yatıp raatlana. Bu arada bir şamata eşite. Aman başına yorganını yapa da, qavğaran sebebini afilamaq içün, qa- -Olabilir, diye karşılık verir. Yalancılardan biri daha bostanında kırk arşın boyunda, kırk arşın eninde bir hıyar yetiştirip, ondan köprü yaptığını söyler. Padişah buna da:.,,, -Olabilecek şeyler, diye karşılık verir. Bu ilânı Nasreddin hocanın karısı işitmiş. -Herkes seni hazır cevap, akıllı sanıyor. Haydi bakayım, git padişahı kandır da, kırk kova altın kazan da gel, der karısı. -Hey hanım, öyle yalanlara inanmayan ahmağa, daha nasıl yalan söylenebilir? -Fakat karısı, onun yakasını bırakmaz. "Nasreddin hoca biraz düşündükten sonra: -iyi, kırk kova olmasa bile, iki kova altın alıp gelirim, der ve iki tane boş kovayı alıp, padişahın sarayına gider. -Niçin geldin, yalan söylemeye mi, diye sorar padişah ondan. -Hayır padişahım, der hoca, rahmetli babanız geçen yıl benden borca, işte bu kovalarla iki kova altın almıştı. Eğer mümkünse, babanızın borcunu verir misiniz acaba? Genç padişah eğer hocanın söylediğine yalan derse, kırk kova altın vermesi gerekeceğini düşünüp, olabilir der ve iki kova altın verip, Nasreddin hocıyı saraydan yolcu eder. BOSTAN HIRSIZI Nasreddin hoca bir gün bostan hırsızlığına gitmeye karar vererek, eşeğini getirip arabasına koşar. Sürüp gideceği sırada komşusu görür: -Nereye yolculuk, diye sorar. -Cennete gidiyorum, diye cevap verir. Bostana gidip, arabasına kavun karpuz yükleyip çıkarken, onu bekçi görür. Arabasını boşalttırır ve araba dingilini çıkarıp Nasreddin'i Amer. Eşeği de, arabası da kalır, kendi zorla kaçıp kurtulur. Sabahleyin kalkınca, onu komşusu görüp şöyle der: -Cennette seni çok sıkmışlar galiba. Başın gözün yaralanmış. -Cennetten dönerken cehennemd girdim. Başım onun için yaralandı, der Nasreddin hoca. -Nasıl yaptın da, bir seferde hem cennete, hem cehenneme gittin? -Ceenet dediği kavun karpuzmuş, cehennem dediği ise, eski araba dingilinin başıymış. KAVGA YORGAN ÜSTÜNDE Nasreddin hoca bir gün çok yorulduğu için, akşam yemeğinden sonra yatıp dinlenir. Bu sırada bir şamata işitilir. Hemen başına yorganını örter ve kavganın sebebini anlamak için, ka-