Kitabın İçeriğinin Özeti:



Benzer belgeler
SU ÜRÜNLERİNDE MEKANİZASYON-2

Yenilenebilir olmayan enerji kaynakları (Birincil yahut Fosil) :

4. Ünite 2. Konu Enerji Kaynakları. A nın Yanıtları

Enerji ve İklim Haritası

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ KAMU YÖNETİMİ LİSANS PROGRAMI TÜRKİYE'DE ÇEVRE SORUNLARI DOÇ. DR.

Kömür, karbon, hidrojen, oksijen ve azottan oluşan, kükürt ve mineral maddeler içeren, fiziksel ve kimyasal olarak farklı yapıya sahip bir maddedir.

Bir Yıldız Sisteminde Canlılığın Oluşması İçin Gereken Etmenler

DOĞA - İNSAN İLİŞKİLERİ VE ÇEVRE SORUNLARININ NEDENLERİ DERS 3

RÜZGAR ENERJĐSĐ. Erdinç TEZCAN FNSS

SEMİH AKBAŞ

ÇEVRE KORUMA ÇEVRE. Öğr.Gör.Halil YAMAK

ÇALIŞMA YAPRAĞI KONU ANLATIMI

I.10. KARBONDİOKSİT VE İKLİM Esas bileşimi CO2 olan fosil yakıtların kullanılması nedeniyle atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonu artmaktadır.

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

TÜRKIYE NİN MEVCUT ENERJİ DURUMU

4. SINIF FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ II. DÖNEM GEZEGENİMİZ DÜNYA ÜNİTESİ SORU CEVAP ÇALIŞMASI

Çarşamba İzmir Basın Gündemi

Sanayi Devriminin Toplumsal Etkileri

ALTERNATİF ENERJİ KAYNAKLARI

Gökmen ÖZER-Elazığ Kovancılar Çok Programlı Anadolu Lisesi

Enerji Kaynakları ENERJİ 1) YENİLENEMEZ ENERJİ KAYNAKLARI 2) YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI

Enerjinin varlığını cisimler üzerine olan etkileri ile algılayabiliriz. Isınan suyun sıcaklığının artması, Gerilen bir yayın şekil değiştirmesi gibi,

T.C. ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI ÇEVRE YÖNETİMİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YER SEVİYESİ OZON KİRLİLİĞİ BİLGİ NOTU

Çevre Yüzyılı. Dünyada Çevre

ELEKTRİK ENERJİSİ ÜRETİMİNDE KULLANILAN KAYNAKLAR

Dünya nüfusunun her geçen yıl artması, insanları beslenme, giyinme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını gidermek için değişik yollar aramaya

YAKIT PİLLERİ. Cihat DEMİREL

GÜNEŞ C C GÜNEŞ ENERJİSİ NÜKLEER ENERJİ

Yakın n Gelecekte Enerji

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI YATIRIM VE İŞLETMELER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Ortadoğu'da su ve petrol (*) İki stratejik ürünün birbiriyle ilişkisi... Dursun YILDIZ. İnş Müh Su Politikaları Uzmanı

ÇEVRE SORUNLARININ TOPLUMLARIN GÜNDEMİNE YERLEŞMESİ

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

HİDROJENLİ ENERJİ ÜRETEÇLERİ MESUT EROĞLU

ÖZEL EGE LİSESİ AKAN SUYUN ENERJİSİNİN ELEKTRİĞE DÖNÜŞÜMÜ

Üretimde iş bölümünün ortaya çıkması, üretilen ürün miktarının artmasına neden olmuştur.

SERA TASARIMI ve İKLİMLENDİRME. Cengiz TÜRKAY Ziraat Yüksek Mühendisi. Alata Bahçe Kültürleri Araştırma İstasyonu Erdemli-Mersin 12 Ekim 2012

ÇYDD: su, değeri artan stratejik bir nitelik kazanacaktır.

MADDENİN DEĞİŞİMİ VE TANINMASI

NKP

TANITIM BROŞÜRÜ POLAR POLİÜRETAN

KĐMYA DENEYLERĐNDE AÇIĞA ÇIKAN GAZLAR KÜRESEL ISINMAYA ETKĐ EDER MĐ? Tahir Emre Gencer DERS SORUMLUSU : Prof. Dr Đnci MORGĐL

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARIMIZ VE ELEKTRİK ÜRETİMİ. Prof. Dr. Zafer DEMİR --

KADIKÖY BELEDİYESİ ÇEVRE KORUMA MÜDÜRLÜĞÜ

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Yönetimine Giriş Eğitimi

Amerikalı Öğrencilere Liselere Geçiş Sınavında 8. Sınıf 1. Üniteden Sorulan Sorular.

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI VE DALGA ENERJİSİ. O.Okan YEŞİLYURT Gökhan IŞIK

Küresel. İklim Değişikliği. ÇEVRE KORUMA ve KONTROL DAİRESİ BAŞKANLIĞI

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI. Gökhan BAŞOĞLU

KUTUPLARDAKİ OZON İNCELMESİ

İNSAN VE ÇEVRE A. DOĞADAN NASIL YARARLANIYORUZ? B. DOĞAYI KONTROL EDEBİLİYOR MUYUZ? C. İNSANIN DOĞAYA ETKİSİ

KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 1

3 Temmuz 2009 İngiltere Büyükelçiliği Konutu, Ankara Saat: 16:00. Çevre ve Orman Bakanlığı nın Saygıdeğer Müsteşar Yardımcısı,

Atoller (mercan adaları) ve Resifler

Elektronların Dizilişi ve Kimyasal Özellikleri

BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ EĞİTİM PLANI

PETROL BORU HATLARININ ÇUKUROVA'YA KATKILARI VE ÇEVRESEL ETKİLERİ

FOSİL YAKITLARIN YANMASI

ÖĞRENME ALANI: Canlılar ve Hayat 6.ÜNİTE: Canlılar ve Enerji ilişkileri

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ VE OKUL YÖNETİMİ. Nihan Demirkasımoğlu

Doğalgazın Serüveni. BURSAGAZ - Kasım 2014 M. Şükrü ÖZDEN Yasin DUMAN Mete Okan CANDER

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI

Nükleer Enerji Santrali Nedir? Yararları ve Zararları

Kömür ve Doğalgaz. Öğr. Gör. Onur BATTAL

GÖNEN BİYOGAZ TESİSİ

PROJE KONUSU NASIL BULUNUR? Prof. Dr. Turan GÜVEN

SÜRDÜRÜLEBİLİR ENERJİ VE HİDROJEN ZEYNEP KEŞKEK ALTERNATİF ENERJİ KAYNAKLARI TEKNOLOJİSİ

Bush, Suudi Kralıyla petrol fiyatı konuştu

GIDA GÜVENCESİ-GIDA GÜVENLİĞİ

Entegre Acil Durum Yönetimi Sistemine Giriş

Güneş enerjisi yapraklardaki klorofil pigmenti yardımı ile kimyasal bağ enerjisine dönüşür. Fakat bu dönüşüm için, yaprağın önce ışığı soğurması

Fotovoltaik Teknoloji

5.SINIF SOSYAL BİLGİLER GERÇEKLEŞEN DÜŞLER TESTİ. Teknoloji ve sanayinin hızla gelişmesi, çevre sorunlarının artmasına sebep olmuştur.

VERİLERLE TÜRKİYE ve DÜNYADA DİYABET. YARD.DOÇ.DR. GÜLHAN COŞANSU İstanbul Üniversitesi Diyabet Hemşireliği Derneği

İstanbul Bilgi Üniversitesi Enerji Sistemleri Mühendisliği. Çevreye Duyarlı Sürdürülebilir ve Yenilenebilir Enerji Üretimi ve Kullanımı

ENERJİ VERİMLİLİĞİ MÜCAHİT COŞKUN

DERS VI-VII Nüfus Artışı Küresel Isınma

Yıldızların: Farklı renkleri vardır. Bu, onların farklı sıcaklıklarda olduklarını gösterir. Daha sıcak yıldızlar, ömürlerini daha hızlı tüketirler.

DEV GEZEGENLER. Mars ın dışındaki dört büyük gezegen dev gezegenler grubunu oluşturur.

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

Üzerinde yaşadığımız Dünya da tüm maddeler katı, sıvı ve gaz halde bulunur. Daha önce öğrendiğimiz gibi bu maddeler hangi halde bulunursa bulunsun,

Binalarda Isı Yalıtımı ile Güneş Kontrolünün Önemi

kaza, hükmetmek, Terim anlamı ise kaza, yaratılması demektir.

Elektrik Enerjisi Üretimi. Dr. Öğr. Üyesi Emrah ÇETİN

ÇAKÜ Orman Fakültesi Havza Yönetimi ABD 1

NE SOLUYORUZ? Dr. Hüseyin TOROS

8/G SINIFI FEN BİLGİLERİ PROJE SUNUM GUBU

Doğa, Çevre, Doğal Kaynak ve Biyolojik Çeşitlilik

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

KĐMYA EĞĐTĐMĐNDE PROJE DESTEKLĐ DENEY UYGULAMASI GÖZDE MUTLU KĐÖ

VIA GRUBU ELEMENTLERİ

Proje Adı ASİT YAĞMURLARININ BİTKİ YAPRAKLARI ÜZERİNE ETKİSİ. Proje Grubu KARINCA. Emrah AVCI Abdullah Bayram GÜRDAL

Dokuz Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi YATLARDA KULLANILAN GÜNEŞ ENERJİSİ SİSTEMLERİNİN TASARIMI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

HİDROJEN ÜRETİMİ BUĞRA DOĞUKAN CANPOLAT

GÜNEŞ ENERJİSİ VE FOTOVOLTAİK PİLLER SAADET ALTINDİREK

Rüzgar Enerjisinin Kullanım Alanları

T.C. BEYKENT ÜNİVERSİTESİ. Kontrol Sistemleri

PROJE TABANLI DENEY UYGULAMASI

Suyun yeryüzünde, buharlaşma, yağış, yeraltına süzülme, kaynak ve akarsu olarak tekrar çıkma, bir göl veya denize akma vs gibi hareketlerine su

YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI COĞRAFYA

Transkript:

Kitabın İçeriğinin Özeti: Bu kitap ile Türk okurunun, günümüz dünya kamuoyunu meşgul eden en ciddi güncel sorunların başında gelen Fosil yakıtlara dayalı enerji sisteminin insanlığa sağladığı nimetler ile verdiği zararlar konularında ayrıntılı bilgi verilerek, çıkar yol arayışlarının ürünlerini, bilinçli görüş sahibi olarak değerlendirebilmesine ve önerilen çözümlerden güneş+hidrojen enerjisi sisteminin insanlığın ve de Türkiye'nin çıkarları açısından desteğine lâyık görürse, ülkenin bu sistemden gizilgücünce yararlanabilmesinin koşullara dikkatinin çekilmesi öngörülmektedir. KİTABIN ÖN KAPAĞI KİTABIN ARKA KAPAĞI 1

Mayıs 2004'de İstanbul'da Kuruluş Çalışmaları Başlayan Birleşmiş Milletler Uluslararası Sanayi Kalkınma Kurumu Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezi UNIDO - ICHET Hayırlı Uğurlu Olsun Dilekleriyle Yarınların Enerji Kaynağı Güneş + Hidrojen Enerjisi Ve Biz İFFET ASLAN 2

İÇİNDEKİLER Yazarın Önsözü...5 Hidrojen enerjisi Petrol Saltanatının İnsanoğlunu Sürüklediği Kıyametten Kurtulabilecek mi?...7 Hidrojen Nedir?...8 İnsanın Enerji Kullanma Serüveni...8 Sanayi Devrimi...9 Gelişmişlik Düzeyi Enerji...10 Petrol Kuyularına Sahip Olan Ülkeler Petrol Kullanmakta Başı Çeken Ülkeler...12 Fosil Yakıtlar ve Uluslar Arası Siyasal Sorunlar...13 Fosil Yakıtlar ve Uluslar arası Çevre Sorunları...14 Sera Etkisi Nedir?...15 Fosil Yakıtların Sebep Olduğu Zararlardan Kurtulma Önlemleri...17 Tükenen Fosil Yakıtların Yerini Nükleer Reaktör lerin Doldurması Umudu...18 Dünya Çok Geç Olmadan Fosil Yakıtların Boyunduruğundan Kurtulabilir mi?...20 Fosil Yakıtların Boyunduruğundan Dünyanın Kurtulmasının Yolunu Açan Öncüler...21 Güneş Artı Hidrojen Enerjisi ve T. Nejat Veziroğlu...22 Hidrojenin Heyecan Veren Özellikleri...24 3

Türkiye ye Hidrojen Enerjisini Tanıtan Kuruluş: ELİMSAN...27 Veziroğlu nun, İstanbul da Uluslar arası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezi Kurulması Önerisi...28 Uluslar arası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezinin Vaat Ettikleri...30 Türkiye ve Güneş Artı Hidrojen Enerjisi Sistemi...31 Fotoğraf Arşivi...34 Kaynakça...40 Yazarın Başka Çalışmaları...41 4

Yazarın Önsözü Demokrasi, ülkelerin, giderek gerçek sahipleri kabul edilen halkların kendileri tarafından yönetilmesi anlamına gelmektedir. Bunun uygulamada gerçekleşmesi amacını güden çeşitli düzenlemeler geliştirilmiştir. Günümüzde, bunların başında, belirli bir süre için yönetim yetkisi ile donatılacakların, her insanın temel siyasal hakkı kabul edilen oy gücünü, bir seçmen bir oy esasına göre kullanabileceği seçimlerle saptanması gelmektedir. Bu anlayışın siyasal düzenin temel ilkesi haline gelmesi kolay olmamıştır; gelişmesi yüzyıllar almıştır. Ama artık, dünyanın çağdaş kabul edilen ülkelerin hepsinde, kimi ufak kimi büyük değişikliklerle de olsa, uygulanmaktadır. Ayrıca, bu düzenlemenin uygulanmadığı ülkeler, uygulayanlar tarafından geri kalmış kabul edilmekte ve bu kusurlarından bir an önce arınmaları için yoğun baskı görmektedir. Ne var ki, bir yandan da genel kabul gören demokrasi tanımının içerdiği her kavramı ayrı ayrı irdeleyen, eleştiren ve benzeri işlevlerle yeniden değerlendiren değişik ülkelerin dillerindeki yayınların sayısına, her gün yenileri eklenmektedir. Çünkü, yürürlükteki demokrasi düzeninin, ülkelerin gerçek sahipleri olan halkların kendilerince yönetilmesine gerçekte yetmediği kanısı giderek yaygınlaşmaktadır. Eldeki yayınlar incelendiğinde, siyasal alanda çağdaş uygarlığın yeni bir oluşuma gebe olduğu görülebilmektedir. İlk kez hangi ülkede, ne zaman ne gibi öğelerin uygulanması ile gerçekleşeceğini kesin olarak söylemek henüz olası değil ama, şimdiden müjdelenen aşama geniş katılımlı demokrasi' düzeni adı ile tanıtılmaktadır. Demokrasi düzeni bağlamında, geniş katılımlı sözcükler ile ne gibi amaç, özlem veya hak dile getirilmektedir, sorusunun cevabı ne olabilir? Hiç kuşkusuz, halkın yönetim yetkisine etkisinin, sadece seçimlerden seçimlere oyunu kullanarak bu yetki ile donatılacak kimseleri veya siyasal partileri saptamakla sınırlı kalmaması, geliştirilmesi beklenen bazı yöntemler ile doğrudan katılmasının sağlanması ile ilgilidir. Çünkü, halkın oyları ile ülkeyi yönetme yetkisi ile donatılmak peşinde olanlar, iktidarı rakiplerine kaptırmamak için seçimler sırasında halkın özlemlerini olabildiğince sömürerek oy toplamaktan kaçınmadıkları gibi, bir kez iktidarı aldıktan sonra da, bu imtiyazı olabildiğince sürdürebilmek başlıca umurları haline geldiği için, gerek iç gerek dış üçüncü taraflara, halkın büyük çoğunluğunun çıkarlarına ters düşen tavizler vermekten bile geri kalmadıkları görülmüştür. Bu gözlemlerin sonucu olarak, günümüzde, dünyanın her yerindeki siyasal düzen uzmanlarının ve düşün ocaklarının (İngilizce de think tank adı verilen kuruluşların) başlıca uğraşı, halkın yönetim yetkisine doğrudan katılmasını sağlayacak yöntemleri geliştirebilmektir. Ama, ortaya atılan ve atılabilecek tüm önerilerin uygulamada başarılı olmasının, göz ardı edilmemesi gereken bir koşulu vardır. Bu da, halkların yaşamını, esenliğini, öz haklarını, hatta varlığını etkileyen durumlara ve etkilemesi söz konusu olan gelişmelere ilişkin yeterli bilgilere sahip olmasıdır: Kamuoyunun bunu öngören hizmetlerle 5

sürekli beslenmesidir. Geliştirilmesi beklenen yöntemler ne kadar kullanışlı olursa olsun, bu koşulun eksikliğinde, halkların iktidarlarca alınacak kararları etkilemesine, dolayısı ile belirli konularda olsun yönetim yetkisine doğrudan katılmalarının sağlanmasına, yetmez. Siyasal partilerin seçimlerde kullandıkları yöntemleri her zaman ve fazlası ile kullanma imkanına sahip iktidarlar, bu sorularla ilgili olarak da istedikleri sonucu almak için, kitleleri yine kolayca yönlendirebilir. Bu, ancak halkın gelişmeler hakkında bilgi sahibi olması, ayrıca da, öz hakları ve çıkarları konularında bilinçli olması ile önlenebilir. Bu yayın ile, güdülen amaçlar şöyle özetlenebilir: Günümüzde tüm ülkelerin en önemli sorunu haline gelmiş bulunan fosil yakıtların dünyadaki yaşamı nasıl tehdit ettiği ve kurtuluş yolu olarak önerilen güneş artı hidrojen enerjisinin tarihçesi, giderek eriştiği uluslararası başarılar ile bunu sağlayan kimseler ve kuruluşlar konularında kamu oyunun bilgilendirilmesine hizmet edebilmektir. Bu arada da, Türkiye halkının refaha kavuşabilmesi için çözüm bekleyen en önemli sorunun ülkenin enerji açısından dışa bağımlı olmaktan kurtulması olduğuna ve bunun gerçekleşmesi için sahip bulunduğu ama yararlanabilmesi için gerek bilimsel, gerek işletmecilik açısından değerlendirilmeyi bekleyen olanakları konularında, halkın bilinçlenmesi gerektiğine dikkatleri çekebilmektir. Bu çabaların gerekçesi ise, Osmanlı Devleti, Türk ulusunun, tarihinin en parlak sürecini yaşadığı dönemde başlayan sanayi devriminin nimetlerini, bu sürecin rehaveti içinde, hudutları dışında yer alan ve uluslararası ilişkilere büyük etkisi olan bilimsel ve teknolojik gelişmeler konularında bilgilenmeyi ihmal ettiği için kaçırdığı gibi, hızla gelişmekte olan güneş artı hidrojen enerjisi devriminin getireceklerini de, bilgi yetersizliği yüzünden kaçırmasının önlenmesine bir ölçüde olsun katkıda bulunabilmektir. İffet Aslan Ağustos 2004 6

Yarınların Enerji Kaynağı Güneş + Hidrojen Enerjisi Ve Biz Hidrojen Enerjisi Petrol Saltanatının İnsanoğlunu Sürüklediği Kıyametten Kurtarabilecek mi? Bu soru ile karşılaşan sokaktaki adamın şöyle söylendiğini duyar gibi oluyorum. Hidrojen de ne ola ki, böyle bir etkisinden söz edilebiliyor? Ayrıca Petrol saltanatı ile ne demek isteniyor; petrol siyasi erk mi ki, saltanatı olsun? Sokaktaki adam haklı. Soru günümüzün en önemli sorununu içerdiği halde, gerekli bilgiler, henüz yalnız Türkiye'de değil, dünyanın hiç bir yerinde sokaktaki adama ulaşmış değildir. Çok daha seçkin çevrelere de ulaşmış değildir ama, anlaşıldığına göre, özellikle sokaktaki adamı içerecek kadar herkese ulaşması önemlidir. Çünkü, dünyanın petrol boyunduruğundan uğradığı zararlar altında hepten çökmeden kurtulabilmesi, tüm ülkelerin sokaklarındaki adamların gücüne, daha açıkçası, bunların sahip oldukları tek gerçek gücü, oy güçlerini, gerek sandık başında gerek sivil toplum örgütleri aracılığı ile sesli olarak bu yönde kullanabilmelerine bağlı görünmektedir. Bu da bilinçli olmalarına bağlıdır. Sorunun sokaktaki adamlarca anlaşılması bu yüzden çok önemlidir. Bu yazı ile, konunun bir uzmanı olarak değil, bir gazeteci olarak, bu amaca hizmet etmeye çalışacağım. Gazetecinin, "kamunun gözcüsü, halkın sözcüsü" olarak tanımlanan görevi gereği, bunun hem hakkım, hem de görevim olduğuna inanıyorum. Ama bunun kolay bir iş olmadığının da farkındayım. Öte yandan ev ödevlerini iyi yaparak bu tür zorlukların üstesinden gelmek zahmetine katlanan gazetecilerin, çok ve katlı bilinmezlerle perdeli sorunların, sokaktaki adamlarca anlaşılmasına, değme uzmanlardan daha yardımcı olabildiklerini gösteren kimi yapıtların verdiği cesaretle, elimden geldiğince bu amaca hizmet etmek kararını alıyorum. Hemen şunu da belirtmek isterim: Konunun teknik yönü ve tarihçesi hakkında bilgi edinilmeden, ne ilgili sorunların, ne de önerilen çözümlerin gereği gibi anlaşılamayacağı kanısındayım. Bu sebeple işe bu noktalardan başlamak gereğini duyuyorum. Her iki alana ilişkin benim bilgi kaynaklarım, doğal olarak, ev ödevimi yaparken başvurduğum uzman yayınlan veya erişebildiğim ilgililerin açıklamalarıdır. Her hangi bir 7

kuşkuya yer bırakmamak için, bunların bazı bölümlerini aktarırken, anlatım akımına mümkün olduğunca zarar vermeden, miş'li geçmişi kullanmayı yeğliyorum. Yine de, aktarma hataları yapılmış olduğu ileri sürülebilir. Bunların sorumluluğu elbette ki sadece bana aittir. Hidrojen Nedir? İşe, hidrojeni tanıtmaya çalışarak başlayalım. Hidrojen evrenimizi oluşturan 92 doğal yapı taşlarından birinin, ayrıca da, en hafifinin adıdır. Dünyada kendi başına çok az (eser halinde) bulunmasına rağmen, en bol ve en yaygın, en temel maddelerin yapısında bulunan bir öğedir. Örneğin su, iki hidrojen ile bir oksijen atomundan oluştuğu için yapısı H 2 O olarak belirtiliyor. Konunun uzmanları, hidrojenin uzay cisimlerinde de bol olduğunu, güneşin ise, tümü ile saf hidrojen olduğunu ve dünyadaki yaşamı ayakta tutan güneş ışığı ve ısısının, güneşi oluşturan hidrojenin sürekli kaynaşımda (fusion) oluşunun sonucu olduğunu açıklıyor. Bu şu demek, hidrojen bir yakıt. Konumuz açısından önemli olan hidrojenin bu niteliği. Güneşte olduğu gibi saf halde elde edilebildiğinde, tıpkı petrol ve öteki fosil yakıt türevleri gibi, yakıt olarak kullanılarak enerji sağlanılabileceği anlaşılıyor. Ancak, hidrojenin gerek saf halde elde edilmesi, gerek istenildiği zaman kullanılmak üzere el altında tutulması, yani depolanması ve istenilen yerlere taşınıp, istenilen amaca yarayacak türden enerjiye dönüştürülmesi, hele bu aşamaların makul harcamalarla gerçekleştirilmesi kolay görünmüyor. Bilim adanılan, bir süreden beri, bu engelleri aşmaya çalışıyor. Araştırmaların, son zamanlarda belli başlı ülkelerin hükumetlerince de önemli ölçüde ödeneklerle desteklenmeye başlaması ile, çalışmalar ülkeler arası bir yarış haline gelmiş olmakla beraber, sessizce yürütüldüğü görülüyor. Neden bu sessizlik? İnsanın Enerji Kullanma Serüveni Bütün bunlara neden ihtiyaç duyulmaktadır? Bu sorunun en doğru yanıtı, insanoğlunun enerji (Türkçe'si "erke") kullanma serüveni gözden geçirilerek bulunabilir. Bu serüven şöyle özetlenebilir: * * (Enerji sözcüğünün Türkçesi erke. Ama şu sıralar dilimiz terimlerin olsun adların olsun Türkçesi nin kullanılması konusunda gönülsüz olanların baskısı altında olduğundan yaygın olarak bilinmemektedir. Bu yüzden, anlaşılmamaya yol açmamak için bu metinde biz de çoğunlukla enerji sözcüğünü kullandık. Ancak yaygınlık kazanmasına aracı olmayı umut ederek, eş anlamdaki erke yede zaman zaman yer verdik Ayrıca, her halkın kendi dilinde anlatılanların daha çabuk ve daha doğru algılandığına inandığımızdan, metinde geçen konu ile ilgili yabancı kökenli başka ad ve terimlerin Türkiye Türkçesi ndeki karşılıklarını belirtmeye de önem verdik.) 8

İnsanoğlu başlangıçta sadece 'kol gücü' adı verilen bedensel güce sahiptir. Yüzyıllar sürdüğü kuşkusuz olan bu dönem, insanoğlunun giderek, yaşamını kolaylaştıran ve renklendiren taşı yontarak av aletleri yapmayı ve kimi taş ya da odun parçalarım birbirine sürterek elde ettiği kıvılcımlarla topladığı çalı çırpıyı tutuşturarak yaktığı ateşi, üfleyerek alevlendirmeyi ve canlı tutmayı başarması ile başlayan soğuktan korunmasına ve yiyeceğini pişirmesine yarayan basanlar ile doludur. Sonra, insanoğlunun ehlileştirmeyi başardığı bazı hayvanların gücünü, kendi kol gücüne ekleyerek, kullanabildiği enerjiyi arttırdığı dönem gelmektedir. Bu dönemin enerji açısından en önemli hayvanı 'at' tır. O kadar ki, dönem boyu güç ölçütünün adı 'beygir gücü' olarak kalmıştır. Bu dönemde önce odun ile tezek ve giderek kömür de yaygın olarak kullanılmaya ve yer yer, rüzgar gücü, ya da akar su gücü ile çalışan değirmenler de görülmeye başlamıştır. Ama, gelişmişlikte başı çeken ülkelerde, kaynağı ne olursa olsun elde edilen enerjinin etkinliği, dönem boyu hep beygir gücü terimi ile belirlenmiştir. Yerleşik, ve de yarı göçer tarım uygarlığını kapsayan bu dönem, nerede ise, günümüz yetişkinlerinin çoğunun ana-babalarının doğduğu yıllara kadar sürmüştür. Kimi, çağın gerisinde kalmış ülkelerde, bazı dış kaynaklı enerji kullanımlarına rastlanmakla beraber, hala da sürmektedir. Dünyanın gelişmiş ülkelerinin içinde bulunduğu, 'modern' sıfatı ile tanımlanan çağdaş dönem, buhar makinesinin keşfi ile başlamıştır. Bu dönemin habercisi, 1772 sırasında bir İngiliz, Thomas Newcomen tarafından geliştirilen, bir kazan içindeki suyun kaynatılması ile elde edilen buharın, kazanın üstündeki 'türbin' (Türkçe'si 'yatak' ) denen üstüvane şeklindeki kabı doldurduktan sonra, devam eden kaynama ile sürdürülen basınç yüzünden, bulunduğu kabın dışına çıkmak zorunluluğu ile öteki ucundaki 'pistonu' ( Türkçe'si' dingil' ) itmesi sonucu buna bağlı kolu hareket ettiren aygıttır. Önceleri bu aygıt sadece tulumba kolunun hareket ettirilmesi için, yani kuyulardan su çekmek için kullanılmıştır. Bir süre sonra bu aygıtın bir adım daha geliştirilerek, tekerleği de döndürmesi sağlanmıştır. Az sonra da, yine bir İngiliz, George Stephenson, ayni ilkeyi biraz daha olgunlaştırarak, 1814'te, ilk buhar lokomotifi ile işleyen trenin dünya sahnesinde görünmesini sağlamıştır. Bu arada, enerjinin bunu temin için yapılan masrafın getirisi ile, yani kullanıcılarına sağladığı artı değer ile ölçülüp, kıymetlendirildiği ve fiyatlandırıldığı dönemde başlamıştır. Sanayi Devrimi Makineler, yıllar boyu, altlarında kömür yakılarak çeşitli ürünlerin yapımında kullanıldıktan sonra, yakıt olarak petrolün devreye girmesi ile içten ateşlenen makinenin ( internal combustion engine) geliştirilmesi mümkün olmuştur. Günümüz makinelerinin prototipi olan bu makine, hareket sağlayan pistonun, su buharı gücü ile değil, iki gazın, petrol buharı 9

ile havadaki oksijenin, bir araya geldiğinde tutuşup patlaması sonucu ortaya çıkan karışımın genleşme gücü ile bağlı olduğu türbünü ya da çarkları döndürmesi ilkesine dayanmaktadır. Günümüz otomobillerinin tekerlekleri de, saniyede elli kez tekrarlanabilen petrol buharının oksijen ile karşılaştığında tutuşup patlaması sonucu oluşan karışımın genleşme gücü ile dönmektedir. Sanayi devrimi bir sonraki gelişme ile doruğuna ulaşmıştır. Bu insanoğlunun elektrik akımını keşfedip, bu gücü dizginlemeyi başarması ile ilgili gelişmedir. 1866'da Johan von Siemens, kömür yakılarak elde edilen ısı enerjisini, elektrik adı verilen enerjiye çeviren ' dinamo' denilen aygıtı keşfeder. Dinamo, kömür yakılarak elde edilen ısının bulunduğu kabın içindeki havayı bir pistonu itecek kadar ısıtıp genleştirmesi sonucu, ucundaki pistonun, etrafına bir kangal telin dolanması ile üzerinde bir mıknatıs alanı oluşturulmuş bulunan bir makarayı, elektrik akımı oluşturacak kadar hızla döndürmesi ilkesine dayanmaktadır. 1888'de Nikola Tesla'nın iki tür akımın sıra ile birbirini takip etmesi ilkesine dayalı, elektrik motorunu keşfetmesi ile, günümüzde kullanılan elektrik motorlarının prototipi elde edilerek, elektrikle işleyen sayısız aygıtın oluşturulmasının yolu açılmıştır. Sanayi devrimi dönemi damgasını taşıyan yaklaşık son iki yüz yıllık dönem, büyük ölçüde, insanın hükmedebildiği enerjiyi giderek arttıran bu gibi başarı basamaklarının ürünüdür. Ayrıca, bu dönemde patent denen bir kavram geliştirilerek bu basamakları oluşturan ürünlerin yapımcılarına, bunlar üzerinde mülkiyet hakkı nın tanınmasını sağlamış ve patentleri ellerinde tutanların büyük servetler edinmesinin yolu açılmıştır Sürenin gelişmesi tümü ile göz önüne alındığında ise, bilimsel aşamalarla ilgili olanların dışında, basamakların çoğunlukla olağan üstü bir çaba ürünü değil işinde titiz ve dikkatli kimselerce kolaylıkla sağlanmış gelişmeler niteliğinde oldukları görülebilmektedir. Gelişmişlik Düzeyi ve Enerji Antropologlara göre, bir toplumun gelişmişlik düzeyini belirleyen en sağlıklı ölçüt, kişi başına tükettiği enerjidir. İlgili yayınlarda, kendi kas gücünü, ehlileştirdiği kimi hayvanları dizgine ya da boyunduruğa bağlıyarak ve de topladığı çalı-çırpı ile tezeklerden yararlanarak yaktığı ateşlerle arttırmaya başlayan insanoğlunun 'Batı' olarak belirlenin bölgede yaşayan bölümü, son 200 küsur yıl içinde, giderek kömürü, petrolü, akar suları ve doğal gazı da dizginlemeyi, son olarak da bunlardan elektrik elde etmeyi başararak, kişi başına yılda, bütün öteki toplumların toplamının bilinen tarihleri boyunca tüketebildikleri enerjiden daha fazlasını tüketme olanağını bulduğu belirtilmektedir. Konuya bir başka açıdan yaklaşıldığında, bu üretim artışının sanayi devrimi sırasında ancak on doların katları ile belirtilebilen yılda kişi başına düşen dünya gayri safi 10

hasılasının, şimdi 6.600 doları bulduğuna ve yükselmekte olduğuna dikkat çekilmektedir. Bu başarı, uluslararası kamuoyunca 'kara altın' denen petrol ile doğrudan ilgilidir. Batının, herkesten önce bu fosil yakıtı dizginlemeyi başarmasının toplum açısından etkisi, kutsal kitaplarda sözü edilen 'mana' ile, ama gökten yağan değil, yerin derinliklerinden çıkarılan 'mana' ile beslenme olanağını bulması ile eşdeğerdir, denmektedir. Batıdaki ülkelerin, böylesi bir enerjinin ele geçirilmesi ile kat kat artan ve çeşitlenen üretimlerini, dünyanın dört bucağına hızla ulaştırabilen deniz ve kara araçları da geliştirerek, el yapısı ürünlerin rekabet edemeyeceği fiyatlarda dünya pazarlarına sunma olanağını bulması ile, batıdaki halkların refahının, bir önceki dönemin en gelişmiş ülkesi, Osmanlı Devleti halkının refahını aşan düzeylere çıktığı görülmüştür. Batının bütün dünya halklarının gözlerini kamaştıran ihtişamı ve herkesi imrendiren yaşam düzeyi bu gelişmelerin sonucudur. Bu durum, tüm öteki ülkelerin, başta yöneticileri olmak üzere, insanlarını, batılıların yararlandığı olanaklardan yararlanmaya öykünmesine yol açmıştır. Batılıların ise, dünya pazarlarını ve başta petrol olmak üzere dünyanın her tarafındaki doğal kaynakları ele geçirmek için, dünyaya yayılma hırsını kamçılamıştır. Bu eğilimler sonucu batıdaki petrol şirketleri ile birlikte öteki üretim şirketleri de, giderek, olağanüstü büyüklükte, fakat tek merkezli ve hiyerarşik yapıda kuruluşlar haline gelmiştir. Öyle ki, konunun uzmanları, bugün ulaşılan noktada, enerjinin dünya yüzeyinde akışının, kamu malı ve özel olanlar dahil on, bilemedin, on iki dev şirketin elinde olduğunu; gezegenin üzerindeki tüm öteki ürettüketsel (ekonomik) işlemlerin de 500'den az sayıda azman şirketin denetiminde olduğunu belirtmektedir. Bu oluşuma, günümüzde, küreselleşme adı verilmektedir. Gerçekte azman şirketlerin çıkarlarını koruyan siyasal kuruluşların, küreselleşme akımını tüm dünyaya kabul ettirme becerileri sayesinde, pazarın yer yuvarlağı boyutuna ulaşması, kimi aykırı ve sarsıcı eleştirel seslere rağmen, küreselleşmenin, genellikle, 'alan memnun veren memnun' deyimi ile tanımlanabilecek yayılması, ülkelerin sürekli kalkınarak çağdaş uygarlığa ulaşma umutlarının gerçekleşmesine ne derece yarar bir yana, sanayiinin petrol enerjisine dayalı olarak gelişmesi, son zamanlarda görmezlikten gelinemeyecek yaralar almıştır. Önceleri sadece bilimsel dergilerde yer alan tartışmalar, giderek "ozon tabakasının delindiği" "sera etkisinin dünyayı tehdit ettiği" gibi söylentiler halinde, dalga dalga yayılarak bütün ülkelerin sokaklarındaki adamlara kadar yayılmış bulunmaktadır. Bu söylentiler, bir yandan da, deniz bitmek üzere, bırakın geri kalmış ülkelerin gelişmiş ülkelerin refah düzeyine ulaşmasını, dünyadaki petrol kaynaklarından en fazla otuz, kırk yıl daha yararlanılabilir; ama önümüzdeki on, on beş yıl sonunda bile tükenmeleri mümkündür; bu yüzden gelişmiş ülkelerin de 11

refahlarını sürdürebilmeleri tehlikede, yargısını gündeme getirmiştir. Bu görüşleri savunanlar, dünya kamuoyunun dikkatini özetle bu noktalara çekmeye çalışmaktadır. Petrol Kuyularına Sahip Olan Ülkeler ve Petrol Kullanmakta Başı Çeken Ülkeler Fosil yakıtlar, önceleri denizlerin ve göllerin yüzlerini kaplayan yosun türü bitkilerin ve tek hücreli canlıların, sonra bir sebeple dibe çöküp üzerlerindeki suyun durgun olması dolayısı ile çürümekten kurtulan, ve milyonlarca yıl devam eden baskı ve ısının etkisi altında, kömür, petrol ve doğal gaz adını verdiğimiz maddelere dönüşerek günümüze ulaşan uzantılarıdır. Bu tanımlama bile, böyle bir kaynağın tükenmez olamayacağının anlaşılmasına yetmesi gerekir. Ancak, nerede ise gözlerinin takılması sonucu bu serveti ilk elde edenler, öylesine bir iştahla bu kaynağı tüketmeye yumulmuşlardır ki, uzun zaman bunun ayırdında bile olmamışlardır. Ta ki, 1973'de, batı kökenli petrolün çoğunun tükendiğini öngören, orta-doğu petrol zengini ülkelerin örgütü OPEC, Arap'ların büyük bozgunu ile sonuçlanan İsrail -Arap savaşında, İsrailli destekledikleri için, başlıca müşterileri olan ülkelere karşı duydukları tepkiyi, petrol dış satımını durdurarak gösterinceye kadar. Petrol fiyatlarının birden fırlamasına yol açan bu olay, başta ABD olmak üzere uzun zaman petrol üretiminde ve bugüne değin petrol tüketiminde başı çeken batılı ülkelerin, orta-doğudaki zengin petrol kuyularının sahibi ülkeler başta olmak üzere, topraklarında petrol bulunan tüm ülkelerin, yürüttükleri dış politikalara tepkili olmaları halinde, ya petrol fiyatını yükselterek ya da pazarlara sunulan miktarın azalmasını veya çoğalmasını sağlayarak, ileride de, kendilerine karşı silah olarak kullanabilecekleri konusunda, gözlerini açmıştır. Nitekim, 1973 krizinin dünyanın bütün ülkelerini ciddi şekilde etkilediği görülmüştür. En büyük zarara ise, en yoksul ülkeler uğramıştır. Bunlar, ürettüketsel düzenlerinin tamamen çökmesini önlemek için, fiyatlar yükselince, borç alarak petrol ihtiyaçlarım karşılamak yoluna gitmişler, ama hala bu borçların altından kalkamamış olduklarından, faizlerini ödemekte bile zorlandıklarından, daha da yoksullaşmalardır. Büyük bir telaşa düşen batılı gelişmiş ülkeler ise yeni bakir petrol kuyusu alanları aramaya koyulmuştur. Bu çabanın başarıya ulaşması sonucu, dünyanın orta-doğu kaynaklı petrol tüketiminin, % 38'den % 18'e düşürülmesi ve fiyatların eski düzeye inmesi sağlanmıştır. Ancak, bu alanların daha önce keşfedilip işletilmekte olan kuyuların bulunduğu alanlar kadar zengin olmadıkları görülmüştür. İlgili yayınlarda, şu sıralardaki durum şöyle özetlenmektedir: 1950'ye kadar dünya petrol üretiminin % 50'sinden fazlasını sağlayan ABD'nin üretimi, 1970'te bakir kaynağının doruğuna ulaştıktan sonra sürekli düşmeye başlamıştır. 12

Şimdilerde dünya üretiminin %11' ini sağlayan ve dünya bakir kaynağının % 2'sine sahip olan ABD, buna karşın, dünya nüfusunun sadece % 5'ine sahip olduğu halde, dünya petrol üretiminin % 26' sini tüketmektedir. Gerek ABD, gerek dünyanın tüm öteki ülkeleri önümüzdeki dönemde ürettüketsel çabalarını geliştirerek refah düzeylerini arttırmayı öngördüklerine göre, ne ABD petrol tüketiminin, ne de dünya toplamının düşmesi söz konusudur; tersine petrol talebinin giderek artacağı kuşkusuzdur. 1973 krizinden sonra bulunup işletmeye açılan Kanada, Kuzey Denizi, Batı Afrika kuyuları ile, Sovyetler Birliğinin çöküşünden sonra üretimini hızla arttırmakta olan Rusya'dan sağlanan petrol, şimdiye kadar bu talep artışını karşılamaya yetmiştir; ama, bu kuyular da imkanlarının doruğuna ulaştıktan sonra, hemen bütün dünya ile birlikte ABD'nin de, orta-doğu kaynaklı petrole muhtaç duruma düşeceği anlaşılmaktadır. Bu öngörü, ilgili yayınlarda yer alan şu verilere dayandırılmaktadır: Şimdiki halde bakir petrolün üretime oranı ABD'de 10/1, Norveç'te yine 10/1, Kanada'da 8/1 iken, İran'da 53/1, Suudi Arabistan'da 55/1, Arap Emirliklerinde 75/1, Kuveyt'te 116/1, Irak'ta ise 526/1 imiş. Bu zengin petrol kuyularına sahip ülkelerin tümünde yaşayan halkların Müslüman olması, başta ABD olmak üzere batılı ülkeleri tedirgin ettiği; Japonya, Rusya,Çin ve Hindistan gibi 21.yüzyılda başı çekmeye aday ülkelerin de, herhangi bir gelişmenin dışında kalmamak için, bu zengin petrol kuyularının bulunduğu bölgede yer alan olaylara duyarsız olmadıklarını her fırsatta belirttikleri izlenmektedir. Bu bölgeye günümüzde verilen ad 'Büyük Orta Doğu'dur. Fosil Yakıtlar ve Uluslararası Siyasal Sorunlar ABD hükümeti baba George Bush'un önderliğinde, büyük petrol şirketleri sahiplerinin güdümündeki partinin eline geçtiğinde, önce Irak- İran savaşı, sonra Körfez savaşı gibi, orta-doğu ülkelerinin başına gelen olaylarla, bu bilgilerin ilgisi var mıdır? Ayni çevrelerinin, bu kez oğul George W. Bush'un başkanlığında yeniden ayni olanağı ellerine geçirdiklerinde, Orta- Doğuda baş gösteren olayları, baba Bush zamanında başlayanların uzantısı kabul edenlerin olduğu görülüyor. Bu çevrelerce ileri sürülen görüşler şöyle özetlenmektedir: ABD yönetimi, 11 Eylül 2001'de ABD'ye karşı bir grup Suudi kökenli gencin şimdiye kadar görülmemiş şiddette bir saldırı düzenlemesi üzerine, bunları bir süreden beri Afganistan'a hakim olan Taliban örgütü ve bunların korumaları altında bulunan Suudi Arabistanlı Usame Bin Ladin ile örgütü El Kaide ile irtibatlandırarak, olaya 'İslâmî Terör' damgasını vurmuş; ve terörün başını kendi kalesinde ezmek kararını alarak Afganistan'a saldırmıştır. Bu arada, daha da gerilere giderek, bu gelişmelerin kökünün, 1943'ten itibaren yabancı petrol şirketlerine tanınan imtiyazların kısıtlanması için mücadele eden ve bu yüzden Şah ile arası açılan, İran Milli Cephe Partisi'nin 13

kurucusu, M.H. Musaddık'ın, 1953'te başbakan olunca, İngiliz- İran petrol şirketini millileştiren bir kanun çıkartması üzerine, iktidardan düşürülüp, sonradan üç yıl hapse çevrilen idam cezasına çarptırılması olayına kadar uzandığını ileri sürenler de var. Dünyayı tedirgin eden ise, bu gelişmelerin ne zaman, nerede, niçin başladığından ayrı olarak, 11 Eylül 2001'den sonra kendini özellikle Müslüman ülkelerde yaşayan herkesin terörist olabileceği kuşkusuna kaptıran ABD yönetiminin, kendinde yalnız bu tür eylemleri püskürtme, savma değil, oluşmasını da engelliyecek önlemler alma hakkını gördüğünü açıklayarak, kitle imha silahlarına sahip olmakla suçladığı Saddam'ı ortadan kaldırmak bahanesi ile, ülkesine saldırıp Irak'ı işgal ederek bu politikasını uygulamaya koymaktan geri kalmamış olmasıdır. Günümüzün bir numaralı askeri gücü ABD için bu zor olmamıştır. Ancak, bu eylem, güçsüz ülkeleri sindirmiş olabilir ama, uluslararası alanda ağırlığı olan ve aynı bölgenin petrolünde gözleri olduğu görülen tüm öteki ülkelerin hazır ola geçmesine sebep olmuştur. Dünya bu yüzden tedirgindir. Fosil yakıtlardan mümkün olduğunca çok yararlanmak isteyen başka ülkelerin de, hatta bu konu ile ilgisi olmayan kimi çıkarlarını korumak için, sahip oldukları silahlı güce dayanarak ABD'nin ortaya attığı bu politikayı benimseyip, boy ölçüşme gösterilerine sürüklenmelerinden korkulmaktadır. Yine de, Birleşmiş Milletler Kurumu dahil, aklı başında, ama etkileri gelişmelerin seyircisi olmaktan öteye geçemeyen kimi ülkeler ve uluslararası kuruluşların umudu ise, insan haklarını ve demokrasi düzenini, ön plana çıkaran çağımız uygarlığında, bu sorunların silah gücü ile çözümlenemeyeceğinin ayırdında olanların çabaları ile, dünya petrol kaynaklarından dünya insanlarının yararlanma hakkının, çağın hak anlayışına uygun bir hukuka bağlanmasıdır. Bu umudun, her ne kadar, kısa süre açısından ateşin düştüğü yeri yakmasının önlenmesine yetmeyeceği görülse de; uzun süre açısından, dünya barışının korunmasını sağlayabilir; bir üçüncü dünya savaşının çıkmasını önleyebilir inancı ile, canlı tutulmasına çalışılmaktadır. Fosil Yakıtlar ve Uluslararası Çevre Sorunları Ne var ki, dünyanın bazı bölgelerinde olsun, insanoğlunun daha önce hiç görülmemiş refah düzeylerine erişmesinde büyük payı olan fosil yakıtlar, günümüz insanlarını, sadece dünya barışını tehdit eden rekabetlere sebep oldukları için tedirgin etmemekte, bir de, sessizce, adeta sinsi sinsi, ama yaygın ve kalıcı yıkımlara yol açtıkları ortaya çıkmış olduğu için ürkütmektedir. Şöyle ki: 14

Dünyadaki hemen her insanın, bir şekilde rüyalarını süslediğinden kuşku duyamayacağımız otomobiller ile birlikte, tüm kara ulaşım araçlarının tekerleklerinin dönmesini sağlayan içsel tutuşma motorları aracılığı ile yakılan petrolün, tıpkı artık en ücra köylerin bile temel ihtiyacı haline gelmiş olan elektriğin genellikle kömür yakılarak üretilmesi sonucu elde edilen enerjinin, bu işlevleri sırasında, ortalığa, bir de, COı yaymakta oldukları anlaşılmıştır. En fazla kömürde, biraz daha az petrolde ve en az doğal gazda olmakla beraber, fosil yakıtların hepsi bu özelliğe sahiptir. COı zehirli bir gaz değildir. Kansere yol açmadığı gibi, büyük miktarlarda olmaması koşulu ile teneffüs edilmesi insanlara ve öteki canlılara zarar vermez. Bitkiler için ise olmaz ise olmaz değerinde bir maddedir. Çünkü yeşil bitkiler, fotosentez adı verilen bir işlem ile havadan aldıkları COı'yi, şekere dönüştürerek beslenir. Bu gerçek, insanların fosil yakıt kullanmaya başlamasından sonra da, uzun süre doğadaki dengenin korunmasına yetmiştir. Ancak, fosil yakıt kullanımı hızla ve aşırı düzeyde artınca, bitkiler havaya pompalanan COı ile baş edememeye başlamış, bu da dünyanın sera etkisi adı verilen oluşumun etkisi altına sürüklenmesine yol açmıştır. Sera Etkisi Nedir? Fosil yakıtların enerji elde etmek için ne şekilde olursa olsun kullanıldıklarında ortalığa COı yaydıkları için meydana gelen oluşuma şu sebeple bu ad verilmiştir: COı doğada çoğaldığı zaman, yerin üst kısımlarında, seraların cam çatıları gibi, saydam bir çatı oluşturduğu ve bu çatının, güneşin yüksek ısılı ışınlarının yer yüzüne ulaşmasına engel olmadığı halde, yerden yansıyan düşük ısılı ışınların uzaya çıkıp dağılmasına engel olduğu saptanmıştır. Dolayısı ile 'Sera Etkisi' adı verilen bu oluşumun, dünyanın ısı ortalamasının giderek yükselip buzulların erimesine, bunun sonucu olarak denizlerin yükselmesine, bunun sonucu olarak da yerleşim yerlerinin sular altına kaymasına, ayrıca da oluşacak sellerin verimli tarım topraklarını denizlere sürüklemesi gibi bir dizi zincirleme zarara yol açacağı, öngörülmektedir; Hayır, öngörülmektedir demek yanlış, bu evre çoktan gerilerde kalmıştır; yol açmaya başlamış olduğu artık izlenebilmektedir. Sera etkisinin, son zamanlarda uzmanların kabusu haline gelmesi bu yüzden boşuna değildir. Bu uzmanlarca yapılan tahminlere göre, fosil yakıtlara dayalı enerji kullanımı bugünkü düzeyde sürdürülecek olursa, 21.yüzyıl sonuna kadar dünyanın ısısı ortalama 5 santrigrad artacaktır. Şimdiden yılda l santim yükselmekte olan denizlerin, bir de ısısı yılda bir santigrat kadar artacak olursa, yeryüzünün bir bölümünü kuraklıkların, öteki bölümünü sellerin kaplaması ve her tarafı alt üst edip, kasıp kavuran fırtınaların olağan hale gelmesi beklenmelidir.. 15

Ayrıca, fosil yakıtlar gibi yapısında karbon olan maddeler hava ortamında yakılarak enerji elde edilirken, yan ürün olarak oluşan COı ve HıO'nın (yani su buharının) yanı sıra, bir çok başka madde de oluşup ortalığa yayılmaktadır. Örneğin, havadaki nitrojenin oksijen ile birleşmesi ile nitrik oksit ve nitrios oksit adındaki yan ürünler de oluşmakta ve soluduğumuz havaya karışmaktadır. Bu gazlar kirli havada soluk alırken akciğerlere ulaştığında aside dönüşüp, akciğerlerin içlerine oksijen sığdırma yeteneğini düşürdüğünden, kanın yeterli oksijen ile beslenmesini engellemekte, ayraca da nefes darlığı ve astım gibi hastalıklara yol açarak ölüme bile sebep olabilmektedir. Fosil yakıtların yan ürünlerinden bir başkası olan karbonmonoksit COı ise, zehirli ve öldürücüdür. Gazetelerde kışın lodos estiğinde, bir çok vatandaşımızın sobadan sızan gaz ile öldüğü haberleri eksik olmadığına göre, ülkemizde fosil yakıtların ölüme sebep olabildiği iyi bilinmektedir. Hafif COı etkisinin bile, şiddetli baş ağrısı ve baş dönmesi yapmakla kalmadığı, bu moleküllerin oksijen olmadığının ayırdına varamayan kırmızı kan hücrelerinin, beyne ve kalbe oksijen yerine karbon monoksit taşıyabildikleri saptanmıştır. Karbon monoksit etkisinde kalan bitkiler de büyük zarar görmekte, sararıp solmakta ve zamanla ölmektedir. Uzmanlarca saptandığına göre fosil yakıtların, insan ve doğal çevre sağlığına verdiği zararlar bunlardan ibaret de değildir. Petrolün ve özellikle kömürün yapısında sülfat da bulunduğundan, bunlar yakıldığında, (ki elektrik üretimi için büyük miktarlarda kömür yakılmaktadır) ortaya çıkan yan ürünlerden biri de SOı Bu madde insan sağlığını olumsuz etkileyen nitric oksit ve nitrios oksit gibi gazlar salgılamasının yanı sıra, bunlar atmosferde yeniden okside olarak SOs (sulphur trioxide) haline gelmekte, bu da yağmur suyu ile karşılaşınca sülfürik aside dönüştüğünden, yer yüzüne asit yağmuru olarak inmektedir. Asit yağmurları, insanlardan başka, bitkilerin fotosentez işlevlerini körelterek, toprağın ve suların terkiplerini kirleterek, içinde yaşayan canlıların sağlığına kalıcı zararlar vermenin ve en sonunda bu doğal ortamların yaşama elverişsiz hale gelmelerine sebep olmanın yanı sıra, açıkta bırakılan her türlü yapının ve bu arada tarihi eserlerin de yıpranmasına da sebep olmaktadır. Fosil yakıtların bu kadar uzun erimli etkileri olmasına rağmen, insanlar ancak İngilizce'de Smog denen pissis dolayısı ile topluca boğulur gibi olduklarında, bu nimetin yararlarının sorgulanması gerektiğini ciddi olarak gündeme getirmiştir. Pissis, fosil yakıtların yanması ile ortaya atılan yukarıda sözü edilen zararlı yan ürünlere ek olarak, sigara içenlerde kansere sebep olduğu ispatlanmış bulunan benzopiren ile bulanık görme, gırtlak şişmesi ve iç yanması yapan (peroxyacylnitre) gibi daha bir çok zararlı ürünü birden içeren hava ortamıdır. 1952'e Londra'da yaşanmış, 4 gün kadar sürmüş ve 4 000 kişinin ölümüne sebep olmuştur. 16

Fosil yakıtların çevreye verdiği zararlar bunlardan ibaret de görünmüyor. Bir de, dünya yapısında, insanın yakın dönem yaşam biçiminin sonucu olduğu kuşkusuz kabul edilen, ama henüz nasıl, ya da ne ile ilgili olduğu bilinmeyen bir oluşum, ozon tabakasının delinmesi denen gelişme dikkatleri çekmektedir. 1985'te, dünya üzerindeki yörüngelerinde devreden uzay araçlarınca saptanan ozon tabakasındaki deliğin, insan yapımı gelişmelerle ile ilgili olduğu kabul edilmektedir. Bu kanı, dünya milyarlarca yıldan beri ozon tabakası kuşağı ile sarılmamış bulunsaydı, mevcut bitki örtüsünün gelişemeyeceği var sayımına dayanmaktadır. Ama, deliğin neden güney kutbu üzerinde oluştuğu ve şimdilik pek büyük olmayan çapının neden mevsimlere göre daralıp genişlediği izah edilememekte, ancak, az da olsa giderek büyümekte olması, hele kuzey kutbu üzerindeki ozon tabakasının da incelmekte olması telaşa yol açmaktadır. Çünkü, ozon tabakası, dünyayı, güneşten gelen ve cilt kanserine yol açtığı bilinen, mavi ötesi (ultraviole) ışınlarına karşı koruyan tabakadır. Dolayısı ile, deliğin büyümesi, cilt kanseri olaylarının artmasına yol açabilir denmektedir. Nitekim, 1985'ten sonraki beş yıl içinde, hastanelere baş vuran cilt kanserli hasta sayısının, arttığı saptanmıştır. Fosil Yakıtların Sebep Olduğu Zararlardan Kurtulma Önlemleri Bu oluşumun büyümesini engellemek için bir şeyler yapılıyor mu? Yapıldığı söyleniyor. Örneğin, hangi maddelerin hangi maddelerle tepkileştiklerini bilen kimyacılar, Freons adı verilen, buz dolapları, havalandırma araçları, saç bakımı fıskiyeleri ile oda havasını tazeleme fıskiyelerinin yapımında kullanılan CFL ile belirlenen, insan yapımı kimyasaldan oluşturulan polystiren denen maddeden, kimi CFL'lerin kopup ozon tabakasının bulunduğu dış atmosfere kadar yükselebildiğini, ve bir CFL molekülünün 150 yıllık ömrü boyunca 100 000 ozon molekülünü yutabildiğim, ayrıca bir ölçü 'polystiren'de, bir milyar milyar (l 000 000 000 000 000 000 ) CFL molekülü olduğunu açıklayınca, giderek daha çok ülkenin, bu tür fıskiyelerin üretimini yasaklamayı kabul ettiği bildiriliyor. Fosil yakıtlar dolayısı ile, uğranılan zararlar bu kadar çeşitli, dünyanın yaşanılabilir bir yer olmaktan çıkması tehlikesi bu kadar büyük olmasına rağmen, alındığı bilinen genel önlem karan bundan ibaret. Bilinçli bir yaklaşımla, anlaşılması zor bir umursamazlık. Hiç bir zaman bilinçli olmak fırsatı verilmemiş bulunan dünya insanlarının büyük çoğunluğunun, bu durumun masum kurbanları oldukları kuşkusuz. Ama, dünyadaki yaşama şekil vermek gücüne sahip olan ve bununla övünen ülkelerin yöneticilerinin davranışlarını nasıl izah etmeli? Kanımca ancak, uyuşturucu madde bağımlılarının, çaresizliğine benzeterek. Şöyle ki: Sanayi devrimi ile yaratılan refah, büyük ölçüde fosil yakıtların bulunup çıkarılmasına ilişkin zorluklar atlatıldıktan sonra, 17

depolanması, ulaştırılması, ve kullanılması kolay olmasının ürünüdür. Bu nimetlerden yararlanan ülkelerde kurulan enerji ile ilgili şirketlerin, bu hizmetleri, kendilerine giderek daha da büyük karlar sağlayan basanlarla geliştirmelerinin, topluma bir bedeli olabileceğinin ayırdına dahi varmadan gerçekleştirdikleri anlaşılmaktadır. Bu bedel şimdi insanoğlunun kâr hırsının karşısına, ozon tabakasının delinmesi, sera etkisi, asit yağmuru, yoğun hava kirliliği, pissis ve uzantıları gibi sorunlar halinde çıkmaktadır. Üstelik bu sorunlar, sadece fosil yakıtların nimetlerinden yararlanan insanları değil, hiç yararlanmamış ve yararlanmamakta devam edenleri de, aynı derecede tehdit etmektedir. Ayrıca, insan, ancak bu sorunlara çare ararken, yaşadığı dünyanın, varlığını borçlu olduğu doğal ortamın, ne kadar hassas bir dengeye dayalı olduğunun, bir öğesinin olumsuz etkilenmesi ile başlayabilen zincirleme tepkileşme sonucu, cennet bahçesi görünümünden, cehennem kuyusu görünümüne dönüşebilmeye ne kadar yatkın olduğunu görebilmektedir. İnsanoğlu, atası olarak tanıtılan Adem, Havva'nın sunduğu elmayı, tek yasak meyveyi, alıp yediği için mi, cennetten sürüldü bilemem ama, sonsuz görünen nefsini tatmin peşinde koşarken, en dikkat edilmesi gereken kuralı çiğneyerek, içinde yaşadığı doğayı kirletip, dünyanın yapısal dengesini bozduğu için, bu cennet bahçesini kaybetmek tehlikesi içine sürüklenmiş görünüyor. Kurtulması ise, bu davranışlarının eseri olarak ortaya çıkmış bulunan iki başlı canavarla başa çıkmasına bağlı bulunuyor. Sanırım, uyuşturucu madde bağımlılığından kurtulmak kadar zor olan da bu. Şöyle ki, üstesinden gelinmesi gereken canavarın başlarından biri, çağdaş refaha ulaşmış olan kesimin alıştığı, bunun beklentisi içinde olan kesimin ise özlediği refahın aracısı kabul edilen fosil yakıtların ömür sürelerinin kısalmış olmasına çare bulunması, ötekisi de, bu yakıtların kullanılmaları sonucu meydana gelen olumsuzluklardan, ve tehlikelerden dünyanın kurtarılması için, bu yakıtlardan elde edilen enerjinin üretilmesi ile ilgili şirketler ve ülkelerin, alışmış bulunduktan kârlardan fedakârlık etmelerinin sağlanması. Üstesinden gelinebilmesi birebirinden zor iki koşul. "Nükleer Reaktör"lerin Tükenen Fosil Yakıtların Yerini Doldurması Umudu 2. Dünya savaşında, Japonlara teslim olmaktan başka seçenek bırakmayan Hiroşima ve Nagasaki'ye atılan atom bombası ile ortalığa salıverilen enerjinin yıkım gücü görüldükten sonra, ayni gücün barış için kullanılabileceği düşüncesi dünyayı heyecanlandırmış. Uzun çalışmalar sonunda "nükleer reaktör" (Türkçe'si atom çekirdeği tepkileşmesi) adı ile anılan tesislerin kurulması gündeme gelmiş. Enerji üretiminde başı çeken firmalar, fosil yakıtların sınırlı olması ile ilgili sıkıntılara çare 18

oluşturacağı umudu ile, bu tekniğe dayalı enerji tesisleri kurmaya başlamış. Gazetelerde, atom çekirdeğinin ayrışması sırasında elde edilen enerjinin değeri, fosil yakıtların yakılması ile elde edilen enerjiden kat kat üstün olduğunu halka anlatabilmek için, bir yüksük dolusu uranyum kullanılarak gerçekleştirilecek atom çekirdeği ayrışımından elde edilecek enerji ile, bir kasabanın yakıt ihtiyacının tamamının haftalarca karşılanabileceğini belirten resimler boy göstermeye başlamış. O sıralarda, uranyum ucuz ve bundan atom çekirdeği tepkileşmesi tekniği ile elektrik üretimi kolay görüldüğü için, 1940 ile 1970 arasında değişik ülkelerde kurulan nükleer reaktör sayısı 90'ı bulmuş. Bu tesislerin çekiciliğini sağlayan tekniğin, uygun ortamda kendiliğinden ayrışabilen atom çekirdeklerinin yaydığı ısı ile kaynatılan suyun, buharlaşıp içine aktığı "türbünü" boru şeklindeki kabı, harekete geçirmesi sonucu, elektrik üreten makaraların "jeneratörlerin" devreye girmesi kadar basit bir işletim zincirinden ibaret olduğu kanısıymış. Ne var ki, Çernobil olayından sonra bu tesislerin gereğince güvenli olmaları için, yapımlarının gerçekte çok karmaşık mühendislik gerektirdiği, buna rağmen insan hatasından oluşacak kazalara karşı hiç bir zaman yeterince güvenli olamayacaktan, uranyumun da artık eskisi kadar ucuz olmadığı, ayrıca doğal ömürlerini doldurduklarında, (ki bu ancak 50 yıl kadarmış) 'radio aktif (Türkçe'si ışın yayıcı) parçalarının tümü söküldükten sonra, ortada kalan tesis iskeletinin etrafına kalın bir beton mezar inşa edilerek gömülmeleri gerektiği anlaşılınca, üretecekleri elektriğin maliyetinin gerçekte çok yüksek olduğu anlaşılmış ve bu tesisler gözden düşmeye başlamış. Dahası 'radiasyon' ( Türkçe'si ışın) tehlikesinin, sadece kaza ile ortaya saçılabilecek parçacıklarla ilgili olmadığı kanısı ağırlık kazanmaya başlamış. Bu arada, dünyanın her yerinde, yerden yükselen çok küçük bir miktar ışın bulunduğu saptanınca, öteden beri tüm canlılar bu ortam içinde oluşup gelişmiş olduğu dikkate alınarak, düşük yoğunlukta bir ışının, yaşama zararlı olamayacağını ileri sürenler olmuş. Ama Çernobil olayı ile atom çekirdeği tepkileşmesi tesisinden, kaza dolayısı ile etrafa saçılan parçacıklardan yayılan yüksek yoğunluktaki ışınların çok uzaklarda oturan insanlarda bile kansere yol açtığı kanıtlarına, bu tesislerin normal çalışmalarını sürdürürken de etrafa düşük yoğunlukta ışınlar sızdırdığı söylentileri eklenince, üstüne üstlük, insan bedenin bunun ne kadarına, ne süre zarar görmeden dayanabileceği konusunda, uzmanlar arasında fikir ayrılığı olduğu duyulunca, bir çok ülkede halk yaşadıkları çevreye bu tür tesisler kurulmasına karşı çıkar olmuş. Ve mahkeme kararlan ile kurulmalarını önlemeyi başaranlar giderek çoğalmış. Örneğin ABD'de 1978'den sonra bu tür tesis hiç kurulamamış. Böylece insanoğlunun, atom çekirdeğini dizginleyerek hem fosil yakıtların tükenmekte olmasının sebep olduğu endişelerden kurtulması, hem de ucuz ve bol enerjiye kavuşma rüyası, şimdilik sona ermiş görünmektedir 19

Şimdilik diyorum, çünkü uzman yayınlarında bir de şu açıklamalar yer almaktadır: Yapılmış olan tesisler, atom çekirdeğinin çatallanarak ayrışması (fission) sonucu, içerdiği enerjinin ortaya çıkması ilkesine dayanmaktadır.. Atomların kaynaşması, (fusion) adı verilen, bunun tersi bir işlev sonucu da, büyük miktarda enerji ortaya çıkmaktadır. Örneğin doğada güneş enerjisi, bu yolla oluşmaktadır. Güneşte, 4 Hidrojen atomu, büyük ısı ve basınç altında birleşip, Helyum adını verdiğimiz başka bir madde oluşurken, aynı zamanda ortaya büyük miktarda enerji salınmaktadır. İnsanoğlu gerçekte doğanın bu gücünün de üstesinden gelmeyi kısmen başarmıştır. Ancak elinde bu ilkeye dayalı insan yapısı tek araç, sadece bir kez etkin olması beklenen, hidrojen bombasıdır. Günlük enerji ihtiyacının karşılanması için bu ilkeyi kullanamamaktadır; çünkü bu gücü dizginleyememekte, atomların, birbirleri ardına, düzenli bir şekilde kaynaşmasını sağlayamamaktadır. Belki, henüz, demek daha doğrudur. Dünya Çok Geç Olmadan Fosil Yakıtların Boyunduruğundan Kurtarılabilir mi? Bu durumda insanlık fosil yakıtların yaşam alanını, dünyanın doğasını hızla yıprattığını bile bile, ayrıca kıtlaşmış petrol yataklarını ele geçirmek rekabetinin ülkeleri birbirleri ile amansız bir boğuşmaya sürüklediği ortada olmasına rağmen, enerji ihtiyacını bu yakıtlardan karşılamaya devam etmeye mahkum mu? Bu görüntüyü veren tutumun ardında yatan gerçek ne? Başta geleni, hiç kuşkusuz, fosil yakıtlar sayesinde gerçekleştirilen sanayi devriminin, tüm insanlığı değilse de, bir kısmını olsun ulaştırdığı yaşam düzeyinin, fosil yakıtlara getirilecek herhangi bir sınırlama yüzünden gerileyeceği korkusu. Dolayısı ile, sanayi devriminden özellikle yararlanmış ülkelerin halkları, alışıla gelmiş konforlardan yoksun kalma olasılığını göze alamadıkları için, bu kaynaktan yararlandırılmadıklarından saniyeleşmede geri kalmış olduklarına inanan ülkeler halkları ise, kalkınmalarının daha da gecikmesine yol açacağı endişesi ile, herhangi bir kısıtlamaya karşı çıkmaktadır. Bu durumda, düş kırıklığı ile sonuçlanan nükleer reaktör kurma macerasından sonra, bir tehlike yaratmadan günümüz uygarlık düzeyini yarınlara taşıyıp daha da gelişmesine, hatta daha çok insan tarafından paylaşılmasına yol açacak bir enerji kaynağı bulma çabalarından vazgeçilmiş mi bulunuyor? Elbette ki hayır. Ama, büyük petrol şirketlerinin araştırmalarının konusu, son zamanlara değin hep, yerin derinliklerine açılan bir delik ile ulaşılabilen petrol bitince, hangi fosil türlerinden, hangi yöntemle petrol elde edilebileceği doğrultusunda olmuş. Fosil yakıtların sebep olduğu zararlar sorununa çözüm olarak da, yakıldıklarında salıverdikleri COı, daha düşük olan metan ya da SNG denen, yapay doğal 20