DiN EGiTİMİ. ARAŞTIRMALARI DERGiSi
KLONLAMA: GENETİK KOPYALAMA Prof. Dr. Mehmet ERDOGAN ÖZET Biyoteknoloji alanındaki bilimsel gelişmeler değişik amaçlı genetik müdahaleleri imkiin alanına taşımış ve erişkin bir canlının genetik açıdan ikizinin meydana getirilmesi mümkün olmuştur. Bu durum dini,ahlaki,hukuki... açılardan birçok problemi ortaya çıkarmıştır. Bu yazı konuya fıkıh penceresinden genel bir bakışı amaçlamakta ve ne gibi sorunlarla karşı Iaşılabileceğini dikkat çekmektedir. SUMMARY -The scientific de_velopments in biotechnology have made the genetical interventions belong to various purposey possible and therefore it became under discussion to bring forward a genetical twinfor a mature creature. The situation had brought forth lots of problems about religion,ethics and law. This paper aims a general view for the subject the figh standpoint and takes attention for the problems with which to be faced. * * * Bilim ve teknolojinin gelişmesi dini alanda da pek çok problemi ortaya çıkarinıştır. Bu ya eskiden beri var olan bir probleme yeni boyutlar katarak oimakta ya da tamamen yeni durumların ortaya çıknıası şekliıide belirmektedir. Bunlardan biri de doğum kontrolü, kısırlık tedavisi, nesep ıslahı ve yedek doku elde etme arayışlarının en son nokta olarak ulaşınaya çalıştığı ve hayvanlar
152 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGİSİ düzeyinde de bir oranda başanlı olan klonlarnadır. Bu alanda biyoteknolojinin gerçekleştirdiği en büyük başan İskoçlu Dr. Wilmut ve ekibi tarafından Dolly adı verilen bir kuzunun, gelişmiş bir koyun hücresinden klonlama yoluyla dünyaya getirilmiş olmasıdır. Bu işlem kabaca yetişkin bir koyundan alınan somatik bir hücrenin çekirdeğinin dalıice bir yöntemle genetik saati sıfırlanarak:, başka bir koyuna ait, çekirdeği alınmış bir yumurtaya yerleştirilmesi ve bilinen "tüp bebek" yöntemiyle yeni bir koyuna yaşam verilmesi şeklinde gerçekleştirilmişti. Benzer çalışmaların insanlar üzerinde de yapılmaya çalışıldığı basma intikal etmiş durumdadır. Klonlamada güdülen amaç: Şimdiye kadar klonlama konusunda seslendirilen aıllaçlar şunlar olmuştur: i. Tür ıslah çalışmalan: Gen transfer yöntemi, ıslah çalışmalan sonucu elde edilen verimli ürünün niteliği değişmeksizin seri olarak üretilmesi arnacındadır. Hayvanlar üzerinde gerçekleştirilen deneyierin amacının, verimi en yüksek, eti ve sütü bol hayvanlar yetiştirmek olduğu söyleniyor. Bunu en iyi sağlayacak yöntemin de kopyalama olduğu ileri sürülüyor. ii. Tedavi amacı:. İnsanlar söz konusu olduğunda hastalıklann ve özellikle kısırlığın tedavisinde kulanım amacı daha belirgin bir hal almaktadır. Uzmanlar bu yolla hiç spermi olmayan bir erkeğin bile çocuk sahibi olmasını mümkün kılacaklarını söylemektedirler. iii. İlaç ve özellikle doku üretimi: İlaç ve yedek parça (doku) imalat sanayiinin (!) habercisi gibi göıiinen klonlamanın, tedavisi mümkün olmayan hastalıklarla mücadelede ve özellikle doku üretiminde bir devrim başlataeağı iddiası ileri süıiilmektedir. Uzmanlar şöyle diyorlar: Klonlanmış bir embriyonun farklılaşmış hücreleri vücut dışında özel bir besleyici sıvıda çoğaltılıt; buna "doku kültüıii" denir. Bu hücreler, kültürde sinir, kan, pankreas, kas vb. hücrelerine dönüşür. Bu hücreler bunama (Alzheimer hastalığı) lösemi, şeker hastalığı, kalıtsal kas erimesi (Duchenne hastalığı) ve hatta AİDS tedavisinde kullanılabilecektir. Bir hastanın kendi dokularını kullanarak yeni organlar üretmesi, kimsenin düşleyemeyeceği kadar kolay olabilecektir. Geliştirilen tekniğin ufkunda insanlara "sıfır kilometre" yeni organlar sağ Ianması var.
KLONLAMA: GENETİKKOPYALAMA 153 Gen transferi yöntemiyle, istediğiniz maddeyi sentezleyebilen bir canlıya sahip olduğunuzda, madde verimini artırmak üzere aynı süreci zaman ve para harcayarale yinelemeye çabalarnak yerine elinizdeki canlının genetik ikizlerini yaratabilirseniz (!), ticari değer arz edebilecek miktarda ilaç hammaddesi üretimine geçebilirsiniz. Korkular; tepkiler ve fıkhl yaklaşımlar: Umut verici bu gelişme ve açıklamalara karşılık duyulan ciddi endişe ve sakıncalar vardır. Bazıları klonlamanın yaratılışa müdahale olduğu iddiasını gündeme getiriyorlar. Bu yaklaşım yeterince güçlü gözükmüyor. Hayat iksiri, ancak Hay olandan gelir. Bu itibar la bir canlıyı yaratma her zaman için Yüce Kudret' e mahsus kalacaktır. Burada yapılanın yaratılış sırrının sebeplerini hazırlamak olduğu söylenebilir. Yüce Kudret, evrende her şeyi bir sünnet (doğa yasası) üzere yaratmaktadır. ü~me de aynı şekilde bir sünnete dayanmaktadır. imdi insanoğlu aklını kullanır, deneyler yapar ve yaratılışın formülünü bulabilirse, yaratılışı harekete geçirmek için gerekli ön hazırlıklai:ı. tamamlarsa, Allah da sonucu halk eder ve yaratılış işte böyle gerçekleşir. Yüce Allah, "Siz Allah~a yardım edin ki, Allah da size yardım etsin" buyurmaktadır. Çocuk sahibi olmak isteyen bir insan, doğal yoldan bunun imkansızlığını gördüğünde, suni dölleme ve tüp bebek uygulamasına başvurur. Bunun dahi imkansızlığının ortaya çıkması halinde tıbbın imkan dahiline giren genetik müdahalelere başvurulması, -eğer başka sakıncalar içermiyorsa- sırf genetik müdahale olduğu gerekçesiyle caiz değildir denemez. Bütün bu çabalar yerinde arayışlardır. Yanlış olan bu tür bilimsel tedavi yöntemlerini terk edip yatırdan, efsuncudan, falcıdan, bakıcıdan... çocuk beklemektir. Öyle ise biz bu konuyu ele alırken, bunu bir yaratılışa müdahale ve genetik uzmanlarını Tanrı'nın yerine göz dikmiş kimseler olarak görme noktayı nazarından değil, tutulan yolun ne kadar meşru ya da gayri meşru olduğu noktasından bakmalıyız. Duyulan endişelerden biri de her şeyden önce genetik müdahalenin, ne gibi olumsuz sonuçlar dağuracağının yeterince bilinememesidir. Klonlama sonucu anomalili, eksik organlı insanların ve ne olduğu belli olmayan canlıların meydana gelmesi çok muhtemel gözükmektedir. Öbür taraftan çok pahalı ve riskli bir yöntem olmasına karşılık başarısı çok düşüktür. Yüzlerce deneyden ancak bir ikisi başarılı olmakta, onlar da ya sakat doğumla, ya da doğumdan hemen sonra ölümle neticelenmektedir. Başarısız bulunan ve sakat olduğu tespit edildiği için yüzlerce ceninin çöpe atılması söz konusu olmaktadır. Hal böyle olunca, klonlamaya daha başta kürtaj karşıtlarının olumlu bakmalarının imkanı bulunmamaktadır. Kopyalamayla sosyal yönü ağır basan sorunlar da ortaya çıkacaktır. Akrabalık ilişkileri ve buna bağlı olarak velayet, miras ve benzeri hükümler nasıl dü-
154 DiN EGitiMi ARAŞTIRMALARI DERGiSi zenlenecektir. Kopyalama sonucu doğan çocuğun babasının kim olduğunun saptanması ciddi bir sorun olacaktır. Çünkü yetişkin bir kimseden alınan hücre ile klonlamanın yapılması halinde doğacak çocuk o hücre sahibinin çocuğu değil, genetik ikizi olmaktadır. Aktanlan genetik özellikler ise, hücre sahibinin anne ve babasına ait bulunmaktadır. Diğer yandan uygulamada, klonun taşıyıcı annenin rahmine konulması halinde iki tane annesinin olması söz konusu olacaktır. Bu durumda, çocuk ile bu kadınlar arasındaki ilişkiler nasıl bir huk:ulô zemine oturtulacaktır? alalım: Bu ve benzeri sorunlar ve endişeler yeterince cevap bulmuş değildir. Şimdi bir de uygulama şekillerini dikkate alarak fıkıh açısından konuyu ele 1. Adları mesela Yeter ile Yaşar olan evli çiftlerden kocanın kısır olması halinde, kadının içi boşaltılmış yurnurtasına, erkeğin genetik saati sıfırlanmış hücre çekirdeği enjekte edilmek suretiyle klonlama işleminin yapılmış olması. Sonuçları: Doğan çocuk, erkeğin genetik ikizi olacaktır. Yumurta genetik açıdan boşaltıldığı için çocuk anneye ait genetik özellikler taşırnayacaktır. Buna rağmen kadına klon annesi demek gerekiyor. Çünkü klona kendi genetik özelliğinden bir şey vermese bile döllerne için gerekli olan yumurta kendisine aittir, ayrıca taşıyıcılık da yine kendisindedir. Tedavi amaçlı olmak şartıyla bu uygulama şeklinin -kürtajla ilgili millahazalar saklı olmak kaydı ile- caiz olabileceği ve eğer başarılabilirse.bunun çocuk sahibi olmayı arzu eden ve bu yüzden rnutsuz olan çiftierin mutlu kılınınasma hizmet edeceği anlaşılıyor. Doğrusu klon annenin, kucağında kocasının küçültülmüş halini görmesinin, onu nasıl bir psikoloji içerisine iteceğini herhalde zamandan öğreneceğiz. Bu örnekte kocayı da klon babası olarak kabul etmemiz mümkündür. Esasına bakıldığı zaman bunlar arasındaki ilişki baba-çocuk arasındaki ilişkiden çok sanki ikizler arasındaki ilişki gibidir,. zaten, terrninolojide kullanılan ifade de "genetik ikiz" olmaktadır. Bu karmaşa, klon babası olarak aşıldığı zaman ortaya çıkabilecek nesep ve ona bağlı olarak miras, sıhriyet gibi sonuçlar da düzenlenebilrniş olacaktır. 2. Kadının yumurtası sağlıklı, ancak rahimle ilgili problemi vardır. Kocasi ise kısırdır. Bri dururnda klonlarna işi, usulünce kadının yumurtasına kocasına ait hücrenin enjekte edilmesiyle gerçekleşir ve döllenme sağlandıktan sonra emriyon bir başka kadının rahmine yerleştirilir ve çocuk gelişmesini orada tarnamlar ve doğar. Burada ilk durumdan farklı olan taşıyıcı kadının da devreye girmesidir. Taşıyıcı annelik tüp bebek uygulamasında da karşımıza çıkmaktadır. Kanaarimiz taşıyıcı anneliğin caiz olması doğrultusundadır. İnsanlık, süt anneliği uyguladı, evlatlık müessesesinin rnahzurlarını hertaraf
KLONLAMA: GENETİKKOPYALAMA 155 etmek suretiyle onu da benimsedi. Taşıyıcı annelik, eğer kocanın ikinci hanımı ise, bunda da en azından bazılarınca sakınca göıülmedi. Bir yabancı olması halinde ne satanca olabilir? İı:nkfuuna mütenasip olarak bir başkasının çocuğuna kucağını açmış ve memesini ağzına vermiş, canından can katmış bir kadın şeran aykırı bir iş yapmış sayılmıyor. Daha fazlasını da yapamazdı, çünkü dahasının imkanı yoktu. Gene günümüzde doğan yeni imkanlara mütenasip olarak başka bir kadının bu kez rahmini açması ve çocuk doğuramayan bir kadın adına, onun yavrusunu karnında taşıması, meme yerine göbek kordonuyla beslemiş olması çok yadırganacak bir durum olmamalıdır. Hukuki yeni bir statü de zaten verilmiş durumdadır: ''Taşıyıcı annelik''. Taşıyıcı anne ile çocuk arasında süt anneliğinden ileri bir statü, ailesi ile aralarında müsaheret haramlık hükümlerinin yanı sıra kısmi nafaka mükellefiyeti gibi yükümlülüklerin, cu'l (ödül) şeklinde bir tür tazminatın ödenebilmesi gibi hükümlerin konulması mümkün gpzükmektedir. 3. Kadının kendi yumurtası, kendi hücresiyle klonlanmakta ve kendi rahmine yerleştirilmektedir. Bu durumda klon babası yoktur. Kendi genetik ikizinin hem klon annesi hem klon babası kadın olmaktadır. Bu durumda, çocuğun nesebi sadece kadından sabit olur. Burada gayri meşru yoldan edinilmiş çocukların nesebinin, onu doğuran kadından sabit olması hükınü ile benzerlik kurulabilir. Zina olayında ilişki gayri meşru olduğu için babalık hukuken yok sayılmaktaydı. Burada ise gerçek anlamda babalık yoktur. Alınan hücre, genetik özellikler itibariyle kadının anne ve babasına aittir ve doğacak çocuk da kadının genetik ikizi olacaktır. Burada Hz.İsa'nın da babasız sadece bir kadından dünyaya geldiği ve nesebinin de Kur'fuı' da "Meryem oğlu İsa" olarak tespit edildiği hatırlanabilir. Kadının şayet bir kocası varsa onun açısından klonun, üvey çocuk (hanımının çocuğu) gibi göıülmesi mümkün olabilir, aralarında sadece sıhriyet akrabalığı kurulur, nesep akrabalığı ve ona bağlı olarak miras cereyan etmez, denebilir.. Bu yola insanlar neden başvurur. Eğer kadın doğurmaya elverişli ise ve illa çocuk sahibi olmak istiyorsa, neden evlenmez ve doğal üreme yollarına başvurmaz da böyle bir yolu tutar. Bu insan fıtratına uygun mudur? Kaldı ki çocuk açısından büyümesi esnasında bir babasının olmasına her açıdan ne denli bir ihtiyaç duyulacağı ortadadır. Kadınların bazı takınttiarı yüzünden böyle bir uygulamayı tecviz etmek hangi akla hizmet edebilir? Bu itibarla bu yola bir zarurete binaen en son çare olarak baş vuıulmalı, o da, neslin devarnı için başka hiçbir şansınkalmaması hali olarak belirlenmelidir. Daha başka yollar da vardır: 4. Kadının yumurtası za:yıftır. Bir başka kadının yumurtasından genetik takviyede bulunulmakta ve sonra takviye yapılmış yumurta ile kocanın spermi döllenmektedir. Bundan sonra normal süreç işiernekte ve çocuk doğduğunda bir babası ve iki genetik annesi olarak dünyaya gelmektedir.
156 DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI DERGiSi 5. Hem erkeğin hem de kadının kısır olması halinde, bir başka kadındaıı ödünç yumurta alınıp, kocanın hücresiyle klonlanıp, kısır kadının rahmine yerle}~ tirme şeklinde olan klonlama hali. 6. Bu son şekilde, dölütü bu kez taşıyıcı bir annenin rahmine yerleşt:irme Bu son şekillerin hiçbir şekilde tecviz edilmesinin uygun olmayacağı göıüküyor. 7. Klonlamada üzerinde ciddi anlamda durulması gereken bir başka husus da, doku elde etme amacıyla bu yola başvurulmasıdır. Burada amaç güzeldir. Tedavi, dinen bir tercihten öteye zarurettir. Ancak burada gene kürtajla ilgili kaygılar öne çıkmaktadır. Zira bu durumda hücrelerin ayrışması aşamasında emriyona müdahale edilmekte ve elde edilmek istenen dokuyu oluşturacak hücreler alıkonulurkep, diğerleri çöpe atıhnakt:adır. Yani bir tür kürtaj yapılmaktadır. Ayrıca bu iş için gerekli yumurtanın nereden tedarik edileceği sorunu da, yukarıdaki şıklardan birini tekrar önümüze getirecektir. Bunlara ilave olarak, bu uygulamada nasıl olsa doku elde edilecektir, çocuk olmayacak ki nesep problemi ortaya çıksın, bu itibarla herhangi bir yumurta bu iş için kullanılabilir ve bunda bir sakınca görülmez, şeklinde ilave bir mütalaa da ileri sürülebilir. Sonuç: Klonlarna, insanlığın önüne yeni bir imkan alanı açmıştır. Ancak açılan bu kapıdan girenierin nelerle karşılaşacağı henüz yeterince belli değildir. Ciddi bir ahlak probleminin ortaya çıkacağı anlaşılmaktadır. Bu imkanı hangi ahlaki-hukuki kurallar kontrol. edebilecektir? İnsanların genetik özellikleriyle oynama imkaninın kötücül insanların elinde ne tür korkunç bir silaha dönüşebileceğini kestirrnek mümkün değildir. Bu itibarla klonlamanın sadece tedavi amaçlı kullanılması halinde bir gelişme gibi görüleceği ve meşruiyet içinde kalmak kaydıyla destek verilebileceği söylenebilir. Bunun bir sektöre dönüşmesi ve insanların genetik özelliklerinin, üreme organlarının ve onların doğal ürünlerinin piyasaya süıülmesi, bu işin siparişe göre insan üretme arayışlarına dönüşmesi... dini ve ahlaki açıdan kabul edilebilir bir gelişme değil, aksine insanlığın doğal mecrasından sapma sayılması ge~kir. Şunu da eklemek gerekir ki, bu konuda lehte ve aleyhte söylenen sözlerin hepsi şu anda yeterince sağlam bir zemine basmamakta sadece bir fikir jimnastiği mahiyetinde söylenmiş sözler, sezgiler, öngörüler şeklindedir ve bizim yukarıda söylediklerimiz de buna dahildir.