BAŞLARKEN Kur ani Hayat



Benzer belgeler
Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

لا حرج من قضاء رمضان ا صف ا اk من شعبان

İHLAS VE NİYET. Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Haccın mikat yerleri

Kadınların Dövülmesi. Konusuna Farklı Bir Bakış. (Nisa [4] 34)

ALLAH TEÂLÂ'YA ÎMÂN. Muhammed Şahin. ] تر [ Türkçe Turkish. Tetkik : Ümmü Nebil

Bu sayfa şu linkten yazdırılmıştır: [

BAŞLARKEN Kur ani Hayat Kur an

Altın takmanın erkeklere haram kılınmasındaki hikmet nedir?

Anlamı. Temel Bilgiler 1

ARAPÇA ÖĞRENİMİNE YÖNELİK ANDROİD PROGRAMLAR. 1. Arapçada Sık Kullanılan Harf-i Cerli Fiiller

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ

Gençlik Eğitim Programları DAVET

Εμπορική αλληλογραφία Παραγγελία

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

KÂFİRLERİN BAYRAMLARINA KATILMANIN HÜKMÜ

Abdest alırken kep ve şapka veya kufiyenin üzerini mesh etmenin hükmü. Muhammed Salih el-muneccid

Murat eğitim kurumları. Arapça 4 konu 2. İsim ve fiil cümlelerinde olumsuzluk (nefy)

Orucun hükmü ve hikmeti nedir? ما حكم الصيام وحكمته. Abdurrahman b. Nâsır es-sa'dî

İÇİNDEKİLER. İman: Allah a Güvenmek İslam: Teslim Olmaktır. İmanın Tadını Almanın Anlamı. İman Bağlamında Mü minlerin Güvenilirliği Sorunu

MÜSLÜMANLAR İÇİN. Muhammed Salih el-muneccid. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ümmü Nebil

BAŞLARKEN. 4 Haziran Cuma günü Kur an Mealleri Sempozyumu nda, gelemeyecek okuyucularımızla meal konulu 13. sayımızda buluşmak niyazıyla

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

GIDA DEPOSUNDA ÇALIŞAN VE DOMUZ ETİNİ TIRLARA TAŞIMASI İSTENEBİLEN KİMSENİN HÜKMÜ

Abdestte başı mesh etmenin şekli

MERYEM SURESİNDEKİ MUKATTAA HARFLERİ كهيعص

BAŞLARKEN Kur ani Hayat Kur an da ulema

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Bismillahirrahmanirrahiym Elhamdü lillahi Rabbil Alemiyn, Vessalatü vesselamu ala Rasülina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmeiyn.

FAİZ VE ZARARLARI Bünyamin OKUMUŞ I-Konunun Planı II- Konunun Açılışı ve işlenişi

A) 9 B) 4. ( 1)

Gençler, "İrade, Erdem ve Hürriyet" Temasıyla Buluştu

İNSANLARA İLİM ÖĞRETMENİN VE ONLARI İYİLİĞE DÂVET ETMENİN FAZÎLETİ. Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ TEMEL ÖĞRENME BECERİLERİ-BASIC LEARNING SKILLS YÖS Aşağıdaki şeklin katlanmasıyla oluşabilecek küp hangisidir?

40 HADİS YARIŞMASI DİKKAT 47'DEN 55'E KADAR Kİ HADİSLERİN ARAPÇA METİNLERİ DÜZELTİLMİŞTİR. SINIFI 5-6,7-8 1-) 9-10,11-12 SINIFI 5-6,7-8 2-) 9-10

E-KİTAP SATIŞLARINIZLA, SÜREKLİ BİR GELİRE NE DERSİNİZ? By Alia RİOR. Alia RİOR

Birden fazla umre yapmanın hükmü ve iki umre arasındaki süre ne kadar olmalıdır? Muhammed Salih el-muneccid

CUKUROVA UNIVERSITESI ILAHIYAT FAKULTESI. lllll. güz donemi. ISLAM HUKUK USULU I -ders planları-

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

KURBANLIK HAYVANLARDA ARANAN ŞARTLAR. Muhammed b. Salih el-useymîn

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

6. SINIF DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÜNİTE:1 KONU: DEĞERLENDİRME SORU VE CEVAPLARI

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

NAMAZLARIMIZI HUŞU İÇERİSİNDE KILALIM!!!

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar. Bakara suresi, 4. ayet.

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister.

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı Hadis Araştırma Ödevi. -Tahrîc-

İçindekiler. Önsöz 11 Kısaltmalar 15

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

a,bcabc =?

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRİ-4 YAHUDİLERLE İLİŞKİLER NADİROĞULLARININ MEDİNEDEN ÇIKARTILMASI

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

TÂĞUT KELİMESİNİN ANLAMI

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

İslam hukukuna giriş (İLH1008)

Spor (Asr-ı Saadette) Prof.Dr. Vecdi AKYÜZ

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

ALLAH TEÂLÂ'NIN ARŞA İSTİVÂ ETMESİ

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

MERSİN İL MÜFTÜLÜĞÜ 2015 YILI RAMAZAN AYI VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI VAİZİN

كتاب اإلجماع البن المنذر

KEŞKE (ŞAYET/EĞER) KELİMESİNİ KULLANMANIN HÜKMÜ

Hatta Kant'ın felsefesinin ismine "asif philosopy/mış gibi felsefe" deniyor. Genel ahlak kuralları yok ancak onlar var"mış gibi" hareket edeceksin.

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

Durûs Kitabı 1. Cilt Gramer Kuralları. Üç Hareke

GADİR ESİNTİLERİ -9- Şiir: İsmail Bendiderya

İZMİR İL MÜFTÜLÜĞÜ BAYAN VAAZ ÇİZELGESİ ( 2014 YILI 1. DÖNEM )

Tuvâlet ihtiyacını giderirken önünü veya arkasını kıbleye dönmenin hükmü nedir?


MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

CUKUROVA UNIVERSITESI ILAHIYAT FAKULTESI. lllll. güz donemi. ISLAM HUKUK USULU I -ders planları-

II.Ünite: KLASİK MANTIK (ARİSTO MANTIĞI)

5. Ünite 1, sayfa 17, son satır

Esmâu l-hüsnâ. Çocuklar ve Gençlere, 4 Satır 7 Hece

Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu

Seyahat Genel هل تستطيع مساعدتي من فضلك هل تتحدث الا نكليزية هل تتحدث _[اللغة]_ ا نا لا ا تحدث_[اللغة]_. لا ا فهم. مرحبا! مرحبا! صباح الخير!

DİKKAT VE DİKKAT TOPLAMA ADEM TOLUNAY ANADOLU LİSESİ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA SERVİSİ

KUR'ANDAN DUALAR. "Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru." ( Bakara- 201 )

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

UNUTULMAYA YÜZ TUTAN DEĞERLERİMİZDEN SILA-İ RAHİM

FARZ NAMAZLARIN VAKİTLERİ

BİNGÖL ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ

AÖF İLAHİYAT ÖNLİSANS PROGRAMI 1. KİTAP ÜNİTE 1. Okuma Parçası. Tercüme

Böylesine anlamlı ve sevinçli bir günde sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyuyorum. Türkiye İş Bankası adına sizleri kutluyorum.

KURAN YOLU- DERS 3. (Prof.Dr. Mehmet OKUYAN ın Envarul Kuran isimli 3 no lu dersinin ilk 50 dakikasının özeti)

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH

Transkript:

BAŞLARKEN Hamdolsun; Âdemoğluna isim koyma ve kavramlarla düşünme yeteneği bahşeden Allah a, Salevât olsun, şahsiyetin nasıl inşa edileceğini nadide örnekleriyle öğreten Efendimiz e, Selam olsun, Kur an ın kavramlarıyla tasavvurlarını ve hayatlarını inşa eden müminlere... Vahiyle hayat bulma çabalarına mütevazı bir katkı yapmak niyetiyle Temmuz 2008 de yola çıkan Kur ani Hayat Dergimiz, 16. sayısında vahye uygun bir hayatın inşasında Kur ani kavramların rolünü konu edindi. Mustafa İslâmoğlu hocamızın manşetimize de kaynaklık eden başyazısı, tasavvurun inşasında kavramların rolünü ortaya koyuyor. Hüseyin K. Ece, Kur ani kavramların pratiğe yansıma şekillerini gösteriyor, Abdulcelil Candan bid at kavramının detaylı analizini yapıyor. Mustafa Akman ın Nur-ı Muhammedi teorisine eleştirisinden sonra 16. sayımızın ikinci konusu olan Ulumu l-kur an yazılarına yer verdik. Haydar Öztürk Kur an ın bihakkın anlaşılmasında Kur an İlimlerinin üstlendiği işlevi, Murat Sülün Kur an ın genel nüzul sebebini, Bilgin Erdoğan İkra hitabının muhatabını, Mustafa Demir Huruf-ı Mukattayı yazdı sizler için. Muhammed Özmen Ulumu l-kur an ın, Kübra Çomaklı ise tefsirin tarihçesini çıkardı bu sayımızda. Dilek Serdar, Ömer Noyan, Abdülhamit Kahraman, Mehmet Çakıl ve Melahat Aydıner in denemeleri ile Kadir Canatan ın analiz yazısı bu sayımızı renklendiren yazılar. Salih Samarrai hocanın Abdurreşid İbrahim in dilinden Cemaleddin Afgani yi anlatan yazısı, ilim, fikir ve davet erbabının dikkatlerini ve takdirlerini çekecek bir yazı. Ahmet Keleş eleştiri adabını hatırlatıyor. Muharrem Baykul Kur an kavramları söz konusu olunca ilk akla gelen muhalled bir eseri, Müfredat ı tanıtıyor. Bünyamin Doğruer in şiiri ve Hasan Aycın ın çizgi çalışması ile noktalıyoruz kavramları konu edinen 16. sayımızı. İnternet sitemize sembolik bir bedel karşılığında üye olarak geçmiş tüm sayılara, dergide basılamayan yazılara ve çıkacak yeni sayılara ilk günden itibaren erişebilir, tüm dosyaları bilgisayarınıza indirebilirsiniz. 2008-2009 dönemi ve 2010 dönemi abone bedellerini hâlâ yatıramayan dostlarımızı, borçlarını Ocak ayı sonuna kadar posta çeki ya da banka hesabımıza yatırmaya davet ediyoruz. 2011 yılı abone kaydını henüz yenilemeyen dostlarımızı da Ocak sonuna kadar abone olmaya, abone bulmaya, okuyarak ve okutarak dergimize destek vermeye çağırıyoruz. Mart başında çıkacak 17. sayımızla on sayı sürecek Kur ani Kavramlar maratonuna çıkma kararı aldığımızı müjdeler, Fıtrat konulu yeni sayımızda buluşmak niyazıyla Allah a emanet ederiz

İki Aylık Dergi Yıl: 4, Sayı: 16 Ocak-Şubat 2011 ISSN: 1308-3406 Derginin Sahibi Anadolu Promosyon Eğt. Mat. San. ve Tic. Ltd. Şti. adına Şahin ŞENER Yayın Danışmanı Dr. Fethi GÜNGÖR Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Muharrem BAYKUL Yayın Kurulu Dr. Fethi Güngör Hasan Hafızoğlu Adnan İnanç Dr. Şahin Güven Ömer Noyan Son Okuma Fatih Okumuş Hukuk Danışmanı Av. Mustafa Nar İdare Merkezi: Adım İş Merkezi, FatmaSultan Mh. Kahhalbağı Sk. No: 49 Topkapı- İstanbul Tel: +90 212 531 3030 Faks: +90 212 621 5283 kuranihayatbilgi@gmail.com Abonelik Şartları 6 sayı / 12 ay abonelik için (Ocak-Aralık 2010) Yurtiçi: 40-TL, Yurtdışı: 60-USD, 35-EUR Anadolu Promosyon Eğt. Mat. San. ve Tic. Ltd. Şti. Posta Çeki: 568 64 82 Türkiye Finans Katılım Bankası İstanbul / Fatih Şubesi SWIFT-CODE NO: AFKBTRIS TL: TR82 0020 6000 0400 1392 3500 03 USD: TR550020600004001392350101 EURO: TR280020600004001392350102 YURTDIŞI Murat KUBAT / Sparkasse Neuss Şube Kodu: 305 500 00 Hesap No: 1000714459 Tel: 00 49 177 796 16 53 Tasarım: Kemal Güneş Uygulama: Necmettin Asma Dağıtım: KİDAP 0212 528 12 26 KÜLTÜREL DERGİ 0212 527 45 97 Baskı: İstanbul Matbaacılık Gümüşsuyu Cd. Altuncu İş Merkezi No: 29/73-76 Zeytinburnu - İstanbul Tel: 0212 482 51 66 Türü: İki aylık yaygın süreli dergi. Yazılardan yazarları sorumludur. Kaynak göstererek alıntı yapılabilir. +90 212 531 30 30 www.kuranihayat.com İÇİNDEKİLER Kur ani Kavramlar ve Tasavvurun İnşası المفاهيم القرآنية وبناء التصور Kur an Kavramlarının Pratiği يتكون من المراحل الا ربعة: Bid at Kavramının Analizi Nur veya Hakikat-i Muhammedî İddiası س د ى (75/36) ونحو ذلك. Kur an İlimlerinin Kur an ı Anlamadaki Rolü كن ذج حتى يتخذوهم قدوة و وذجا لا نفسهم. Kur an-ı Kerim in Genel Nüzul Sebebi Ulumu l-kur an ın Anahtarı İkra Hitabı Üzerine Hurûf-ı Mukattaa Ulumu l-kur an a Tarihi Bir Bakış Tefsir Çeşitleri ve Tefsir Ekolleri Kur an-ı Kerim de Diyalog Üslubu Ey Hatice, Uyku Zamanı Geride Kaldı Yeni Hicri Sene (1432) Zindanın Kışından Yürek Baharına Nebevî Eğitim İlkeleri Yürek Devleti nin İnşası Din-Modernizm İlişkisine Analitik Bir Yaklaşım Abdurreşid İbrahim in Dilinden AFGANİ Eleştiri Adabı Üzerine Kur an ın Doğru Anlaşılmasında el-müfredât Şiir / Müddessir مصطفى إسلام أوغلو إن الوحي الذي هو مشروع بناء إلهي يبني تصور مخاطبيه عن طريق كل ته ومفاهيمه وعقول هم عن طريق مقدماته المنطقية وأحكامه وشخصيات هم عن طريق الشخصيات التي يقدمها كقدوة والحياة عن طريق مقاصده وروحه. المترجم: ياوز آجار النموذج الرباعي لبناء الوحي إن الوحي الذي هو مشروع بناء إلهي يبني مخاطبه بنموذج 1. يهدف الوحي إلى بناء تصور مخاطبيه عن طريق كل ته ومفاهيمه وعندما يفعل ذلك يلجا في كث من الا حيان إلى تفريغها من مضمونها ثم يعيد عملية تحميلها عاين جديدة. فمن هذه المفاهيم: «الا كبر - الا صغر» «المعروف -المنكر» «الحياة - الموت» «الفوز أو النجاة - الخسران» والربح-الخسارة الا على-الا دىن العلم-الجهل القريب-البعيد وماشابهها. وإن الا نسان ليدرك الحياة من خلال مثل هذه المفاهيم ويوج ه حياته وفقا للمعاىن الذي يقوم بتحميلها على تلك المفاهيم. 2. يهدف الوحي إلى بناء عقول مخاطبيه عن طريق مقدماته المنطقية وأحكامه. فعلى سبيل المثال فلا عدوان إلا على الظالم (2/193) و ك ت ب ع لى ن ف س ه ال رح م ة (6/12) و أ ي ح س ب الا ن س ان أ ن ي تر ك 3. يسعى الوحي إلى بناء شخصيات مخاطبيه عن طريق الشخصيات التي يتحدث عنها كقدوة للا نسانية. فهو يقدم لمخاطبيه الذين يريد بناء شخصياتهم جميع الا نبياء وكذلك جميع الصالح -وعلى رأسهم إبراهيم عليه السلام ومحمدا صلى الله عليه وسلم الذي ن صر ح با نه قدوة- 4. يهدف الوحي إلى بناء الحياة عن طريق مقاصده وروحه التي لا كن الوصول إليها إلا بقراءة كلية شاملة وتدبر عميق. فمثلا تتكو ن طبيعة جميع الموجودات وعلى رأسها طبيعة الا نسان من قطب أو بعدين. وإن الا نسان ل يضمن أمنه وحريته على حد سواء إن راعى نقطة التوازن المثالي ب هذين القطب. وفضلا عن ذلك فا ن هذا هو وصفة السعادة. وإن حياة يض حى فيها با حد هذين القطب في سبيل القطب/البعد الا خر سيتمخض عنها بو س الا نسان وشقاوته. وإنه لظلم كب القيام با خلال موقف أي شيء في الكون ووضع الشيء في غ موضعه المختص به. ومهمة الا نسان هي استخدام الا شياء وفقا للغاية التي خلقت من أجلها. وأي تصرف مخالف لهذه الغاية هو ظلم للا شياء وكذلك ظلم لنفس الا نسان. Çizgi / Kavramların İnşa Gücü Mustafa İSLAMOĞLU Hüseyin K. EECE Abdulcelil CANDAN Mustafa AKMAN Haydar ÖZTÜRK Murat SÜLÜN Bilgin ERDOĞAN Mustafa DEMİR Muhammed ÖZMEN Kübra ÇOMAKLI Dilek SERDAR Ömer NOYAN Abdülhamit KAHRAMAN Aşkın TAŞTAN Mehmet ÇAKIL Melahat AYDINER Kadir CANATAN Salih SAMARRAİ Ahmet KELEŞ Muharrem BAYKUL Bünyamin DOĞRUER Hasan AYCIN 2010 Yılı Toplu Fihristi Muharrem BAYKUL 3 11 18 26 34 43 52 61 63 67 71 85 88 91 93 96 98 100 106 111 114 116 117 118

B A Ş Y A Z I KUR ANİ KAVRAMLAR ve TASAVVURUN İNŞASI Mustafa İSLAMOĞLU İLAHİ BİR İNŞA PROJESİ OLAN VAHİY, KELİME VE KAVRAMLARIYLA TASAVVURU, ÖNERME VE HÜKÜMLERİYLE AKLI, ÖRNEKLERİYLE ŞAHSİYETİ, MAKSAT VE RUHUYLA, HAYATI İNŞA EDER. Vahyin dörtlü inşa modeli İlahi bir inşa projesi olan vahiy, muhatabını dört aşamalı bir modelle inşa eder: 1. Vahiy, çoğunlukla içini boşaltıp yeniden anlam yüklediği kelime ve kavramlarıyla muhataplarının tasavvurunu inşa etmeyi amaçlar. Büyük-küçük (ekber-esğar), iyi-kötü (marufmünker), hayat-ölüm (hayat-mevt), kazançkayıp (fevz/necat-husran), kâr-zarar (ribhhasâra), değerli-değersiz (a lâ-ednâ), bilgicehalet (ilm-cehl), yakın-uzak (karib-ba îd) bunlardan bazılarıdır. İnsan hayatı bu gibi kavramlarla algılar. Bu gibi kavramlara yüklediği anlama göre hayatına istikamet verir. 2. Vahiy, önerme ve hükümleriyle muhataplarının aklını inşa etmeyi amaçlar. Mesela Düşmanlık, yalnızca zalimleredir (2/193), Allah, kendisi için merhameti prensip edinmiştir (6/12), İnsan başıboş yaratılmamıştır (75/36) gibi 3. Vahiy, örnek olarak anlattığı şahsiyetlerle muhataplarının şahsiyetini inşa etmeyi amaçlar. Başta örnek olduğu açıkça dile getirilen Hz. İbrahim ve Hz. Muhammed olmak üzere, atıf yaptığı tüm peygamber ve salih insanları, muhatabının inşa etmek istediği şahsiyetine model olarak sunar. 4. Vahiy, ancak bütünsel bir okuma ve derin tefekkür sayesinde ulaşacağımız maksat ve ruhuyla, hayatı inşa etmeyi amaçlar. Mesela, başta insan olmak üzere tüm varlığın tabiatı Kur ani Hayat OCAK 11 SAYI 16 Kur ani Kavramlar ve... MUSTAFA İSLAMOĞLU 3

4 çift kutupludur. İnsan, bu kutuplar arasında ideal denge noktasını gözetirse hem güvenliğini hem de özgürlüğünü garanti altına almış olur. Bu da mutluluğun reçetesidir. Bunlardan birinin diğerine feda edildiği bir hayat, insanın mutsuzluğuyla sonuçlanır. Bir şeyi yerinden etmek zulümdür. İnsanın görevi, eşyayı yaratılış amacına uygun kullanmaktır. Tersi hem eşyaya hem kendisine zulmetmek olur. Bu dörtlü inşa modelinin ilk halkası, tasavvurun inşasıdır. Vahiy bunu kavramlarıyla yapar. Vahiy, kullandığı kavramları Arap dilinin söz dağarcığından almıştır. Zira vahiy, kökü arşta olan ilahi manaları, arzdaki insana arz ehlinin dili olan Arapçanın söz dağarcını kullanarak sunmuştur. Vahiy bunu yaparken, Arapçadan aldığı söz dağarcığına üç tür tasarrufta bulunmuştur: 1. 2. 3. Terim özelliği bulunmayan sıradan kelimelere dokunmamış, onları olduğu gibi almıştır. Sırf dünyevi ve maddi anlam yüklü bazı kavramlara, uhrevi ve manevi bir anlam boyutu katarak onları zenginleştirmiştir. Bazı kelime ve kavramların içini boşaltıp yeniden doldurarak onları kendi boyasıyla boyamış ve Kur ani kavramlar haline getirmiştir. Vahiy muhatabının tasavvurunu inşa ederken, özellikle bu üçüncü maddeye giren kavram ve terimleri kullanır. Tasavvur düşüncenin ana rahmidir Tasavvur, bilgilenme sürecinin başlangıç noktasıdır. İnsanoğlunun ölçme ve değerlendirmede kullandığı temel değerlerin oluştuğu yer tasavvurdur. Bu açıdan tasavvur, aklın kurucu öznesi, düşüncenin ana rahmidir. Tasavvuru, şeylerin insan zihnindeki imajı olarak tanımlayabiliriz. Şeylerin insan zihnindeki imajı o şeyin hakikatine mutabık ise o doğru tasavvur, değilse yanlış tasavvurdur. Şunu hemen belirtelim ki, bizim eşya hak- kındaki yanlış tasavvurumuzun, eşyanın hakikatine hiçbir kalıcı etkisi yoktur. O, orada, konulduğu gibi durmaktadır; tabi ki, biz müdahale etmezsek. İşte yanlış tasavvurun en vahim yanı da budur. Yani, yanlış sadece tasavvurda kalmıyor, dolayısıyla, yalnızca sahibinin zarar görmesiyle sonuçlanmıyor. Aynı zamanda eşyanın da zarar görmesi anlamına geliyor. İnsanın eşyaya müdahale yeteneğine sahip bir varlık olması, yani inşa ve imha eden bir varlık olması, yanlış tasavvuru potansiyel bir zulüm haline dönüştürüyor; yani sahibine, eşyayı yerinden etme cürmüne yardım ve yataklık suçu işletiyor. Yanlış tasavvurla baktığımızda, tasavvurumuzu düzeltme yerine eşyayı düzeltmeye kalkmamız yok mu? İşte asıl felaket o zaman başlıyor. Tasavvur akla, hüküm verirken ve ölçüp biçerken kullanacağı değerleri verir. Sözgelimi, bu değerleri metre ya da kiloya benzetebiliriz. Eğer bu metre ya da kilo 100 santim ya da 1000 gram değilse, akıl eksik (ya da fazla) ölçüp tartar. Yani, tasavvurun akla sunduğu yanlış değerler, aklı yanlış hüküm vermeye sevk eder. Yanlış hüküm veren akıl ise, sahibine yanlış davranışı telkin eder. Dolayısıyla aklın doğru çalışması, tasavvurun doğru inşa edilmesine bağlıdır. Yanlış inşa edilmiş bir tasavvur, insanı yanlış muhakemeye sürükler. Yanlış muhakeme, zorunlu olarak yanlış davranışı doğuracaktır. İnsan düşüncesine istikamet açısını tasavvur verir. Bunun anlamı şudur: Tasavvurdaki milimetrik bir sapma açısı, düşüncede metrelerle, eylemde ise kilometrelerle ifade edilen bir sapmaya dönüşür. Nitekim eylemdeki bir sapmayı akıldaki sapmadan bağımsız olarak anlamak da, düzeltmek de mümkün değildir. Eylem ve ona mesnet olan akıldaki sapma ise, kalıcı bir biçimde, tasavvurdan bağımsız düzeltilemez. İnsan eylemleri konusunda en çok yanıldığımız nokta işte burasıdır. Tasavvurları

tartışmadan eylemleri tartışmanın yersizliği ortadadır. Ve insanın tasavvurunu düzeltmeden eylemini düzeltmeye kalkışmanın, havanda su dövmek demeye geleceği de açıktır. Tasavvur atlanarak eyleme yapılmış her düzeltme çabası, boşa harcanmış bir emek olarak kalacaktır. Çünkü yanlış tasavvur ilk fırsatta aklı ve eylemi de kendisine uyduracak, düzeltilmiş eylemi tekrar eski haline döndürecektir. Zira siz özne üzerinde yapmanız gereken müdahaleyi, o özneden bağımsız davranma yeteneği olmayan nesne üzerinde yapmaya kalkıştınız. Mantık tasavvurla başlar Eski Yunan dan beri mantık felsefenin anasıdır. Tasavvur ise mantığın anasıdır. Yani düşünce, disipliner anlamda da tasavvurla başlar. İslam felsefesinde de Muallim-i Sânî Farabi den itibaren Mantık ilminin ilk konusu tasavvur olmuştur. Aynı şey İbn Sina için de geçerlidir. Onun En-Necat ı da tasavvurla başlar. Tasavvur, Mantık ilmi bağlamında sadece felsefenin değil, aynı zamanda İslam Kelamının da öncelikli konuları arasında yer alır. Kadı Abdurrahman b. Ahmet el-icî nin (680-765) el-mevakıf fî İlmi l-kelam adlı eseri de, daha ilk bölümünde tasavvuru ele alır. İslam ın en özgün bilgi sistemi Beyan bilgi sistemidir. Bu sistemi oluşturan disiplinler arasında yer alan Fıkıh Usulü, Lügat ve Kelam ilimlerinin üçünde de delalet bahsi omurgayı teşkil eder. Birer gösterge olan kelimelerin ve kavramların, gösterdikleri eşyaya delaletleri nin bunca önem kazanması, İslam epistemolojisinin eşyanın bir hakikati olduğu yönündeki temel esprisine dayanır. Allah amaçsız (abes) iş yapmaz. Bir amacı olanın, bir hakikati de vardır. Eşyanın hakikati varsa, bu hakikat aranmalıdır. Hikmet, işte bu hakikati aramanın adıdır. Bu arayışta VAHİY BAZI KELİME VE KAVRAMLARIN İÇİNİ BOŞALTIP YENİDEN DOLDURARAK ONLA- RI KENDİ BOYASIYLA BOYAMIŞ VE KUR ANİ KAVRAMLAR HALİ- NE GETİRMİŞTİR. bize yol gösteren şey ilimdir. İlmin başlangıcı ise tasavvurdur. İslam bilgi felsefesi üzerine özgün şeyler söyleyebilen zirvelerdin birinin bu ikisi arasındaki bağlantıyı nasıl kurduğuna bakalım. Ebu Hamid Muhammed el-gazzali, Mantık ilmine ilişkin kaleme aldığı ölümsüz eseri Mi yaru l-ilm fi l-mantık da, şunları söyler: İlim ikiye ayrılır: Birincisi şeylerin öz varlıkları hakkındaki bilgi. Mesela senin insan, ağaç, gök vs. hakkındaki bilgin gibidir. İşte buna tasavvur adı verilir. İkincisi ise, zihinde tasavvur edilen özlerin birbirlerine nisbetiyle elde edilen ve kimi zaman kabul ya da imanı kimi zaman red ya da inkârı gerektiren bilgidir. Nazari araştırma sonucunda ilim talibi olan ya tasavvura yönelmiştir, ya da tasdike. Tasavvura yönelenin varacağı nokta Açıklayıcı söz (kavlen şârihan) olarak isimlendirilir. (Kelimenin anlamını diğerlerinden ayıran sınır olan) hadd ve (o anlamın nesnesinin zihindeki yansıması olan) resm, bunu oluşturan unsurlardandır. Tasdike yönelenin varacağı nokta kesin delil (huccet) olarak isimlendirilir. Analoji (kıyas), tümevarım (istikra) ve daha başkaları da bunu oluşturan unsurlardandır. (1990: 35-36). Gazzali, şöyle bir soru sorar: Nasıl olur da insan, ihtiyaç duyduğu hadde (ayırım, sınır) ulaşıncaya kadar, tasavvuri bilgiden mahrum sayılır? Sorusunu yine kendisi cevaplar: Şu sebeple ki, insan onu ismen duymuştur fakat anlamını bilmiyordur. Mesela Boşluk nedir, doluluk nedir, melek nedir, şeytan nedir, ukar nedir? diye soran kimse gibi. Sen dersin ki Ukar, şaraptır. Eğer o kimse, o şeyi maruf olan adıyla bilmiyorsa, ona sınırları çizilerek izah edilir ve denir ki: Bak, şarap sıkılan üzüm suyunun işlemden geçirilmesiyle elde edilmiş sarhoşluk veren bir içecektir. O kişide, şarabın Kur ani Hayat OCAK 11 SAYI 16 Kur ani Kavramlar ve... MUSTAFA İSLAMOĞLU 5

öz niteliğine ilişkin tasavvuri bir bilgi oluşmuş olur. (Gazzali, 1990: 35-36). Gazzali, tasavvuru terim olarak tanımlarken, orijinal bir tesbit yapmamaktadır. Bu konuda, terminolojisine bağlı kaldığı İbn Sina ya tabi olmuştur. İbn Sina, bilgilenme sürecinin ilk aşamasının tasavvur olduğu görüşünü daha açık bir şekilde dile getirir: Tasavvur; işte bu (eşya hakkındaki) ilk bilgidir. Şeyler arasındaki ayrım noktaları elde edilir ve her şey kendi anlamını bulur. Mesela, bizim insanın niteliği konusundaki tasavvurumuz gibi. (1938: 3). Yine İbn Rüşd, Aristo mantığını özetlediği eserinde tasavvuru şöyle tanımlar: O, bir şeyin adının, o şeye ne münasebetle delalet ettiğinin bilgisidir. (1982: 370). Birbirine yabancılaşan İslami bilgi sistemlerini birbiriyle barıştırma projesinin en ünlü mimarlarından büyük âlim Fahruddin er- Râzi de, tasavvur u Gazzali gibi, tasdik in karşısına yerleştirir. Râzi, tasavvur ve tasdiki şöyle tarif eder: Biz bir hakikati, onun hakkında gerek varlığını onaylama, gerek yokluğunu onaylama şeklinde olsun bir hüküm vermeksizin idrak ettiğimizde, işte bu idrake tasavvur adı verilir. (1990: 1/97-98). Daha da temele inip tasavvurun hangi ilkeye göre çalıştığı hakkında Aristo şarihi İbn Rüşd konuşur. Nihai tahlilde irade hürriyetine vurgu yaptığı yerde der ki kavramsal tasavvurların tümü, öncelikle sebebiyet ilkesine bağlıdır. (1965: 2/787). Bütün bu alıntı ve değiniler, İslam epistemolojisinde tasavvurun bilginin zorunlu ilk basamağı olarak kabul edildiğini göstermeye yeterlidir. Bu basamak, Mantık ilmine göre kelimelerin (terim ya da kavram) anlamlarının oluştuğu noktadır. Kelimeler, tasavvur tarafından yüklenirler. Bunlar yanlış yüklenirlerse bilinç yanlış oluşur, doğru yüklenirlerse bilinç doğru oluşur. Hayat ve ölüm, iyi ve kötü, adalet ve zulüm, hak ve batıl, dünya ve ahiret, kar ve zarar, kazanç ve kayıp, değerli ve değersiz, kalıcı ve geçici Bu gibi kavramlar, hayatı yönlendiren koordinatlardır. Bu koordinatlar yanlış verilirse, hayat yanlış bir seyir takip eder. Vahyin, insan bilincini inşa etmeye dönük tüm çabası, insan hayatının koordinatlarını belirleyen bu kavramların içini doğru anlamlarla doldurmaktır. KELİMELERİN VE KAVRAM- LARIN, GÖSTERDİKLERİ EŞYAYA DELALETLERİ NİN BÜYÜK ÖNEM KAZANMA- SI, İSLAM EPİSTEMOLOJİSİ- NİN EŞYANIN BİR HAKİKATİ OLDUĞU YÖNÜNDEKİ TE- MEL ESPRİSİNE DAYANIR. İnneme l-a malu bi n-niyyât! Tasavvur gömleğin ilk düğmesidir. O yanlış iliklenmişse, gerisi doğal olarak silsile halinde ilk yanlışı sürdürecektir. Tasavvurda başlayan yanlış, son düğme olan eylemde gizlenemez biçimde ortaya çıkacaktır. O halde, tasavvur eylem ilişkisini biraz daha açalım. Ameller neden niyetlere göredir? Ebu Avane nin Müsned inde yer alan bu hadisi duymayanımız hemen hemen yok gibidir. Buhari ve Ahmed b. Hanbel in derlemelerinde bu hadis el-amelu binniyye(t) şeklinde yer alıyor. Yaklaşık anlamı, Eylemler, o eylemi yapanın niyetine göre değer kazanır, sonuçlanır demektir. Sözün devamı, alıntıladığımız kısmını açıklayıcı mahiyette: Ve kişi, ancak niyet ettiği şeye ulaşır. Nitekim kim Allah ve Rasulü ne ulaşma niyetiyle hicret ederse, o Allah ve Rasulüne ulaşır; kim dünyalık ya da bir kadına ulaşmayı tasarlayarak hicret ederse, o da ona ulaşır. Bir hakikatin veciz ifadesi olan bu hadis, aynı zamanda Peygamberi bir inşa faaliyetinin de köşe taşlarından biridir. Hz. Peygamber in bu hadisle ifade ettiği hakikati, şöyle formüle etmemizde hiçbir sakınca yoktur: 6

Eylemler, ancak ve ancak tasavvura göre şekillenir. Ya da Ameller değerini, o ameli yapan kişinin zihni tasarımından alır. Bu ünlü hadiste ifade edilen hakikat, yukarıdan beri açıklamaya çalıştığımız insan eylemine istikamet açısını tasavvur verir tezimizin beliğ bir ifadesidir. Ancak tasavvur kelimesi, burada yerini niyete bırakmıştır. Niyet, terim ve kavramlara bilincin yüklediği anlamdan bağımsız gerçekleşmez. Niyet, sözlükte kasıt, bilinçli olarak bir şeye yönelmek, ıstılahta neyi, niçin yapacağını bilmek olarak tanımlanır. Özetle tasavvur fiilin ana rahmi, dolayısıyla düşüncenin tayin merkezidir. Bir dev masalı Tasavvurun eylemi nasıl belirlediğini, şu dev masalından daha güzel ne açıklayabilir? Zamanın birinde, huzur ve sükûn adası olan devler ülkesinde, gücünü zorbalığından ve hilesinden alan bir kabadayı dev peydah olmuş. Küstah mı küstah, hilebaz mı hilebazmış. Gücünün yettiğini zulmederek, yetmediğini hileyle alt edermiş. Cesareti, gücü, adaletiyle şöhret bulmuş olan devler ülkesi reisi, bu küstah devi cezalandırma vaktinin geldiğini düşünerek yola koyulmuş. Küstahlık yapan dev, her ne kadar dayılansa da, büyük deve karşı koyacak ne gücü varmış, ne de cesareti. Olanca küstahlığına rağmen, ölüm telaşına düşmüş ve korkudan tir tir titremeye başlamış. Büyük deve karşı koyacak gücünün olmadığını en iyi bilen kendisiymiş. Kara kara bir kurtuluş yolu, bir tedbir düşünürken, eşi onu kaçınılmaz sondan kurtaracak bir tedbir bulduğunu söylemiş. Ecel terleri döken küstah dev, çaresiz eşinin planına uymuş. Eşi, onu yatağa yatırmış, üstüne bir yorgan örtmüş fakat sadece ayaklarını açıkta bırakmış. Bu arada, kendisine serkeşlik yapan haddini bilmezin yerini öğrenen büyük dev, gökler gibi gürleyerek kabadayının inine girmiş ve Nerde o! diye haykırmış. Küstah devin eşi, olanca soğukkanlılığını takınarak elini dudaklarına götürmüş ve yatağı işaret ederek; Sus!.. Çocuk uyuyor! demiş. İşte o anda ve orada, o ana kadar özgüveni hakkında hiçbir kuşkusu olmayan, gücü ve kuvveti, celadet ve haşmeti, ikbal ve izzetiyle herkeste korkuyla karışık saygı hissi uyandıran büyük devin gözleri, yorganın alt ucundan görünen ayaklara takılmış. O da nesi! Bu ayaklar neredeyse kendisininki kadar büyük ayaklarmış. O anda, zihninden Eğer çocuğu bu kadarsa, kim bilir babası ne kadardır diye geçirmiş ve ilk defa içine bir ürperti düşmüş. Saniyeler içerisinde bu ürperti büyümüş ve tüm benliğini kaplamış. Özgüvenini kaybedip, tüm planları suya düşmüş. Vücut kimyası bozulup içinde duyduğu korku yüzüne yansımış. Cesaretini ve özgüvenini yitirdiği için, ne elini kaldırabilmiş, ne bir adım atabilmiş. Gerisin geri dönüp, adeta kaçarcasına orayı terk etmiş. Bu davranışı onu sadece cesaretinden ve onurundan değil, aynı zamanda iktidarından ve saygınlığından da etmiş. Şimdi masalımızı, tasavvur eylem ilişkisi açısından ayrıntılı bir tahlile tabi tutalım: Masal kahramanını, azizken zelil eden, güçlüyken güçsüz eden, muktedirken iktidarsız eden, onurluyken onursuz eden, kovalayan iken kaçan kimse haline düşüren, onun eylemi değildir. Aksine, her şeyi tersine döndüren yanlış tasavvurudur. Tasavvuru yanlış kurulunca, kafasını doğru kullanması mümkün değildir. Dolayısıyla, doğru yapması da söz konusu olamaz. Yani, yanlış anlayanın doğru yapmasından söz edilemez. Büyük devin yanlış tasavvuru, yanlış bir kıyas yapmasına neden olmuştur: Bu ayaklar çocuğa aittir. Çocuğu bu kadar büyük olanın, babası çok daha büyük olur. Görünürde kendi içerisinde tutarlı ve mantıki bir kıyas gibi duruyor. Zaten, sahibini aldatması da bu yüzdendir. Fakat Bu ayaklar çocuğa aittir öncülünü peşinen doğru kabul edersek bu böyle. Yok, eğer birinci öncülün doğruluğunu sorgularsak, o zaman bu kıyasın Kur ani Hayat OCAK 11 SAYI 16 Kur ani Kavramlar ve... MUSTAFA İSLAMOĞLU 7

8 baştan sona yanlış olduğu ortaya çıkacaktır. Burada tasavvurun sahibine ettiği azizlik nedir? Bu ayaklar çocuğa aittir öncülünü sorgulamamasıdır. İşte o nokta, her şeyin tepetaklak olduğu, bilincin alabora olduğu noktadır. Büyük devin tasavvuru, küstah devin hilekâr eşinin ağzından çıkan sözü peşinen doğru kabul etmiştir. O an, kader anı olmuştur ve her şey alt üst olmuştur. Büyük dev, Kur an ın sık kullandığı bir ifadeyle kendisine zulmetmiştir. Zulüm sözcüğünün kök anlamının bir şeyi yerinden etmek olduğu hatırlandığında, bu ifade daha iyi anlaşılır. Büyük dev gerçeği yerinden etmiş ve dolayısıyla kendisine en büyük kötülüğü yapmıştır. Büyük devin tasavvuru, aklına yanlış istikamet açısı vermiş. Akıl da tasavvurun kendisine verdiği bu yanlış açıya uygun eylem geliştirmiştir. Orada, tasavvurun vereceği istikamet açısı doğru kavramının içini, doğruya uygun bir biçimde doldurmaktı. Bu da muhatabının güvenilirlik durumuyla bire bir ilgiliydi. Eğer, tasavvur onun konumunun dost değil düşman konumu olduğunu sezebilseydi, sahibine şu emri verdirmesi gerekirdi: Yorganı kaldır! Yanlış tasavvurun başlattığı süreç, sondan başa doğru şöyle gelişti: Yorganı kaldırmadığı için her şeyini kaybetti. Yorganın altındakinin çocuk olduğunu sorgulamadığı için yorganı kaldırmadı. Muhatabı konusunda tasavvuru dost-düşman ayırımı (hadd) yapmadığı için, yorganın altındakinin kimliğini sorgulamadı. İnsanoğlunun atası nerede yanılmıştı? Hz. Âdem in durumunu bu dev masalından yola çıkarak daha kolay anlayabiliriz. Bunun üzerine, Şeytan onlara (o zamana değin) cinsellikleri hakkında henüz farkına varmadıkları şeyi ifşa etmek için fısıldadı ve Rabbinizin sizi bu ağaçtan uzak tutma nedeni, sadece sizler melekler (gibi) olmayasınız ya da ölümsüzleşmeyesiniz içindir dedi. Ve her ikisine yeminler etti: İnanın ki ben ikinizin de iyiliğini istiyorum! (A raf 7/20-21). Şeytan, insanoğlunun atasını melekleşme ve ölümsüzleşme vaadiyle aldatıyor. Aslında Âdem ve eşinin ilahi yasağı çiğneme sürecini başlatan, tasavvurlarının kendilerine verdiği yanlış istikametti. Onlar, bu sözün doğruluğu üzerinde tereddüt etmediler. Çünkü henüz düşmanlığı bilmiyorlardı. Tasavvurlarında, düşmanı dosttan ayıracak bir ayırım gerçekleşmediği için dost ve düşman tasavvurları da netleşmemişti. Melekler gibi olmayı, ölümsüzleşmeyi kim istemez? Onlar da bunu istediler. İstediler, fakat istedikleri olmayacak bir şeydi. Meleklerin Âdem e secdesi, aslında Âdem in meleklerde bulunmayan daha büyük bir kapasiteye sahip oluşuna işaret ediyordu. Bu, iradenin şahsında temsil edilen emanet ve hilafet idi. Âdem, bu misyonla yaratılmış, yasak ağaçla iradesi ilk defa sınanmıştı. Yeryüzünde yaratılış amacına uygun bir hayatı inşa etmek için iradesi olgunlaştırılacaktı. Fakat o aceleci davrandı, sabırsızlık gösterdi. İradenin ilk sınavı olumsuz sonuçlandı. Olumlu sonuçlansaydı da, ilahi plan değişmeyecekti. Âdem yasak ağacın meyvesinden yemese de sonunda kendisine emanet ve hilafet verilecekti. Fakat bir ihtar puanıyla değil, bir takdir puanıyla verilecekti. Bu sembolik örnekte konumuzla doğrudan ilgili olan nokta, Âdem ve eşinin yanlış yapma süreciyle, yukarıda anlattığımız masal kahramanının yanlış yapma sürecinin yanlış tasavvurla başlamasıdır. Âdem, Şeytan ın dost değil düşman olduğunu göz ardı etti. Bunun nedeni de henüz düşman tasavvuruna sahip olmamasıydı. Onun için de düşmanı dosttan ayıran ayırım noktaları bilincinde yer etmemişti. Tanım gerçekleşmediği için, tasavvuru akla doğru komut veremedi.

Âdemoğlu nun bu tuzağa düşmesinin önüne geçmek için olsa gerek, vahiy sık sık şu gerçeği hatırlatır: Şeytan sizin apaçık düşmanınızdır. (Bakara 2/168). Rasulullah ın tasavvur inşasına dair Hz. Peygamber, bilinçlerini cahiliyye tasavvurunun (zanne l-cahiliyye) oluşturduğu insanlara vahyi tebliğ ediyor, onlardan vahye teslim olanları sıkı bir eğitime tabi tutuyordu. Bu eğitimin müfredatı tamamen Kur an dan oluşuyordu. Daru l-erkam, bu iş için kullanılıyordu. İnsanların hayata ilişkin temel tasavvurları bu eğitim sonucunda değişiyor, ailelerinin bile tanıyamadığı çok farklı insanlar haline geliyorlardı. Onların tasavvurundaki bu değişiklik, hayatlarını, tercihlerini tamamen değiştiriyordu. Bu değişikliğin kaynağını anlamakta acze düşen yakınları, buna bir anlam veremiyorlardı. İşte bu nedenle, ömründe kendisinden hiç bir olağanüstü olay sudur etmemiş olan Hz. Peygamber e büyücü iftirasını attılar (10 Yunus 2). Örnek göstermeleri istenince de ebeveynle evladın arasını, kardeşle kardeşin arasını ayırıyor diyorlardı. Bu ayırmanın fiziki ve fiili boyutunu farketseler de, bunun farklı bir tasavvurdan kaynaklandığını çoğu kere fark edemiyorlardı. Cahili tasavvurun hayatlarını şekillendirdiği insanlar, iman eden müminlerin inançları uğruna katlandıkları acı ve işkence karşısında da afallamışlardı. Onlar için bu anlaşılması oldukça zor bir şeydi. Zaten, anlamıyorlardı da. Onlara, büyülendiklerini söylemekten başka bir çıkar yol da kalmıyordu. İşte işkenceci cahili mantığın anlamadığı, anlamasının neredeyse imkânsız olduğu o tavırların temelinde yatan tasavvura bir örnek: Yasir ailesi, baba Yasir, anne Sümeyye ve oğul Ammar dan oluşan bir aileydi. Azatlı köle sınıfına giriyordu. Azatlı köleler eski efendileriyle bir tür yarı köle ilişkisini sürdürürlerdi. Onların Muhammedi daveti kabul etmeleri eski efendilerini hayli kızdırmıştı. Çünkü Mekke putperest aristokrasisi içerisinde Herkes kendi yakınını kendisi halletsin kararı alınmıştı. Mevsim yazdı. Kavurucu çöl sıcakları başlamıştı. Efendiler sabah sütlerini güneşte pişirecek kadar sıcaktı ortalık. Eski efendiler bu zayıf aileyi inancından vazgeçirebilmek için çöle götürüp kızgın çöl kumları üzerine çırıl çıplak yatırıp işkence ediyorlardı. Onlar Allah birdir diyorlar, başka bir şey demiyorlardı. İbn Hişam ın ve diğer kaynakların haberine göre işte bu işkenceler sırasında şöyle bir olay yaşanmıştı. Müminlerine yapılan bu işkencenin acısını ta yüreğinde duyan Hz. Peygamber, işkence seansı bittiğinde akşama doğru olay mahalline geliyor, işkenceden takati kesilmiş olan bu aileye Direnin ey Yasir ailesi, randevunuz cennette! diyordu (Sire, 4/140). Burada dikkatimizi çeken olayın kahramanlarının kurtuluş tasavvurlarıydı. Yasir Ailesi, Hz. Peygamber e Bizi ne zaman kurtaracaksın? gibi bir soru yöneltmedikleri gibi, Hz. Peygamber de bekleyin yakında sizi kurtaracağım vs. gibi bir vaadde bulunmuyordu. Verdiği tek müjde vardı, ölecekleri müjdesi. Ama onlar bu müjdeyi alınca bir günlük acı çekecek bir direnci daha kazanıyorlardı. İşte bu örnek, yalnızca hayat-ölüm tasavvurunun, kurtuluş-mahvoluş tasavvurunun kökten değişimiyle açıklanabilirdi, başka değil. Hicretin ilk günlerinde Hz. Peygamber le yol arkadaşı Hz. Ebubekir, Sevr adlı dağın tepesinde, günümüze kadar korunarak gelmiş bulunan bir kaya kovuğuna gizlenmişlerdi. Takipçi putperestlerin yaklaştıklarını haber veren ayak seslerini duyan Hz. Ebubekir, ciddi bir biçimde endişelenmişti. Sükûnetini hiç bozmayan Hz. Peygamber, arkadaşının endişesini yatıştırmak için şöyle diyordu: Ey Ebubekir! Üçüncüsü Allah olan iki kişiye Kur ani Hayat OCAK 11 SAYI 16 Kur ani Kavramlar ve... MUSTAFA İSLAMOĞLU 9

kim ne yapabilir ki! Kur an, bu sahneyi şu ifadelerle ölümsüzleştirir: Eğer ona destek vermezseniz, unutmayın ki ona Allah yardım edecektir: küfürde ısrar edenler onu sürüp çıkardıkları zaman (Muhammed sadece) iki kişiden biriydi. Hani o ikisi mağaradayken, o arkadaşına Tasalanma, Allah bizimle beraberdir! demişti de, bunun üzerine Allah ona katından bir sükûnet indirmiş ve onu sizin göremediğiniz güçlerle takviye etmişti. (9 Tevbe 40). İşte bir başka örnek: Allah Rasulü ne hediye olarak bir but et getirilir. Rasulullah Hz. Aişe ye bunu muhtaçlara dağıtmasını ister. Daha sonra ondan bir parça pişirip getirmesini isteyince, Hz. Aişe Ya Rasulallah! Ondan geriye şu kuru kemikten başka bize hiç bir şey kalmadı der. Bunun üzerine Rasulullah, tasavvur inşasına tarihi bir örnek oluşturan şu cümleyi söyler: Hepsi bize kaldı ya Aişe, hepsi bize kaldı! İşte bu tasavvurun sahibi olan Rasulullah, öz elleriyle yetiştirdiği ilk neslin bilincini de aynı hayat tasavvuruyla donatmıştı. Bundan çok sonraları Medine de gerçekleşecek olan Bi r Meune faciası sırasında yaşanan şu örnek, bunun gerçekten de insanı hayran eden isbatıydı. İbn Hişam, ondan başka Tabakat sahibi İbn Sa d ve Taberi gibi otoritelerin tamamının aldığı olay şöyle: Hz. Peygamber in gönderdiği 70 kişilik öğretmenler kafilesine gece yarısı haince pusu kuranlar arasında Cebbar isimli biri de bulunuyordu. Kafilenin pusuya düşürüldüğü saatte develerin başında kaldığı için pusudan kurtulan Amr b. Ümeyye ed-damri yi kıskıvrak yakalayıp getirdiler. Cebbar ölüler arasında bulamadığı bir yüzün kimliğini araştırıyordu. Amr e tüm ölüleri teşhis edip aralarında olmayanın ismini söylemesini istedi. Aranan isim bulunmuştu: Hicret günü, Sevr konuklarına hizmetle görevlendirilen Hz. Ebubekir in çobanı Âmir b. Fuheyre. Cebbar, kimsenin bir şey anlamadığı telaşının nedenini sonunda açıkladı: Onu ben öldürdüm, hem de sırtından. Mızrağımı kürek kemikleri arasına ucunun göğsünden çıktığını görünceye kadar sapladığımda, işte beni şaşırtan şu sözü söyledi: Vallah kurtuldum ve kazandım! Cebbar diyordu ki: Kendi kendime dedim ki: Nasıl olur da o kurtulur/kazanır? Oysa bu adamı ben öldürmedim mi? İşte bu nedenle bunun cevabını buluncaya kadar bu soruyu sormaya devam ettim. (İbn Hişam 4/140; İbn Sa d 3/231; Taberi 2/82) Bu anlam arayışı Cebbar ı imanın kapısına getirecektir. Sonuç Allah ın gör dediği yerden bakmayan, Allah ın gösterdiğini göremez. Evet, Allah ın gör dediği bir yer var, Allah ın gösterdiği bir hakikat var. Allah ın gör dediği yerden bakıp gösterdiğini görmek için gereken ilk şey, Kur an ile inşa olmuş bir tasavvura sahip olmaktır. Kur ani kavramlar, işbu tasavvur inşasında Allah ın kullandığı yapıtaşlarıdır. Bu kavramların en başında, Kur ani kavramların anası diyebileceğimiz Fıtrat, ahlak, takva, ilim, iman, tevhid, adalet, sadakat ve teslimiyet, emanet ve mülkiyet ve şehadet gibi temel kavramlar gelir. İnşaallah, bundan sonraki sayılarımızda bu kavramları enine boyuna ele alıp inceleyeceğiz. 10

النموذج الرباعي لبناء الوحي إن الوحي الذي هو م شر وع بناء إلهي يبني مخاطبه بنموذج يتكون من المراحل الا ربعة: 1. يهدف الوحي إلى بناء تصور مخاطبيه عن طريق كل ته ومفاهيمه النموذج الرباعي لبناء الوحي إن الوحي الذي هو م شر وع بناء إلهي يبني مخاطبه بنموذج وعندما يفعل ذلك يلجا في كث من الا حيان إلى تفريغها من مضمونها ثم يعيد عملية تحميلها عاين جديدة. فمن هذه المفاهيم: «الا كبر يتكون من المراحل الا ربعة: الا صغر» «المعروف -المنكر» «الحياة - الموت» «الفوز أو النجاة - ومفاهيمه - 1. يهدف الوحي إلى بناء تصور مخاطبيه عن طريق كل ته الخسران» والربح-الخسارة الا على-الا دىن العلم-الجهل القريب-البعيد وعندما يفعل ذلك يلجا في كث من الا حيان إلى تفريغها من مضمونها وماشابهها. وإن الا نسان ليدرك الحياة من خلال مثل هذه المفاهيم ثم يعيد عملية تحميلها عاين جديدة. فمن هذه المفاهيم: «الا كبر ه حياته وفقا للمعاىن الذي يقوم بتحميلها على تلك المفاهيم. - ويوج - الا صغر» «المعروف -المنكر» «الحياة - الموت» «الفوز أو النجاة الخسران» والربح-الخسارة الا على-الا دىن العلم-الجهل 2. القريب-البعيد يهدف الوحي إلى بناء عقول مخاطبيه عن طريق مقدماته المنطقية وماشابهها. وإن الا نسان ليدرك الحياة من خلال مثل هذه المفاهيم وأحكامه. فعلى سبيل المثال فلا عدوان إلا على الظالم (2/193) ويوج ه حياته وفقا للمعاىن الذي يقوم بتحميلها على تلك المفاهيم. د ى (75/36) ونحو ذلك. المنطقية س 2. يهدف الوحي إلى بناء عقول مخاطبيه عن طريق مقدماته وأحكامه. فعلى سبيل المثال فلا عدوان إلا على الظالم 3. (2/193) يسعى الوحي إلى بناء شخصيات مخاطبيه عن طريق الشخصيات التي يتحدث عنها كقدوة للا نسانية. فهو يقدم لمخاطبيه الذين يريد بناء شخصياتهم جميع الا نبياء وكذلك جميع الصالح -وعرلىأسهم إبراهيم س د ى (75/36) ونحو ذلك. السلام ومحمدا صلى الله عليه وسلم الذي ن صر ح با نه قدوة- الشخصيات عليه 3. يسعى الوحي إلى بناء شخصيات مخاطبيه عن طريق كن ذج حتى يتخذوهم قدوة و وذجا لا نفسهم. التي يتحدث عنها كقدوة للا نسانية. فهو يقدم لمخاطبيه الذين يريد بناء شخصياتهم جميع الا نبياء وكذلك جميع الصالح -وعرلىأسهم 4. إبراهيم يهدف الوحي إلى بناء الحياة عن طريق مقاصده وروحه التي لا كن عليه السلام ومحمدا صلى الله عليه وسلم الذي ن صر ح با نه قدوة- الوصول إليها إلا بقراءة كلية شاملة وتدبر عميق. فمثلا تتكو ن طبيعة جميع الموجودات وع رلى أسها طبيعة الا نسان من قطب أو بعدين.وإن كن ذج حتى يتخذوهم قدوة و وذجا لا نفسهم. الا نسان ل يضمن أمنه وحريته على حد سواء إن راعى نقطة التوازن المثالي 4. يهدف الوحي إلى بناء الحياة عن طريق مقاصده وروحه التي لا كن الوصول إليها إلا بقراءة كلية شاملة وتدبر عميق. فمثلا تتكو ن طبيعة حى فيها با حد هذين القطب في سبيل القطب/البعد الا خر سيتمخض وإن يض جميع الموجودات وع رلى أسها طبيعة الا نسان من قطب أو بعدين. بو س الا نسان وشقاوته. وإنه لظلم كب القيام با خلال موقف أي المثالي عنها الا نسان ل يضمن أمنه وحريته على حد سواء إن راعى نقطة التوازن شيء في الكون ووضع الشيء في غ موضعه المختص به. ومهمة الا نسان هي استخدام الا شياء وفقا للغاية التي خلقت من أجلها. وأي تصرف يض حى فيها با حد هذين القطب في سبيل القطب/البعد الا خر سيتمخض مخالف لهذه الغاية هو ظلم للا شياء وكذلك ظلم لنفس الا نسان. عنها بو س الا نسان وشقاوته. وإنه لظلم كب القيام با خلال موقف أي شيء في الكون ووضع الشيء في غ موضعه المختص به. ومهمة الا نسان هي استخدام الا شياء وفقا للغاية التي خلقت من أجلها. وأي تصرف مخالف لهذه الغاية هو ظلم للا شياء وكذلك ظلم لنفس الا نسان. المفاهيم القرآنية وبناء التصور Kur ani Hayat OCAK 11 SAYI 16 المفاهيم القرآنية وبناء التصور المفاهيم القرآنية وبناء التصور مصطفى إسلام أوغلو إن الوحي الذي هو مشروع بناء إلهي يبني تصور مخاطبيه عن طريق كل ته ومفاهيمه وعقول هم عن طريق مقدماته المنطقية وأحكامه وشخصيات هم عن طريق الشخصيات التي يقدمها كقدوة والحياة عن طريق مقاصده وروحه. المترجم: ياوز آجار النموذج الرباعي لبناء الوحي إن الوحي الذي هو مشروع بناء إلهي يبني مخاطبه بنموذج يتكون من المراحل الا ربعة: 1. يهدف الوحي إلى بناء تصور مخاطبيه عن طريق كل ته ومفاهيمه وعندما يفعل ذلك يلجا في كث من الا حيان إلى تفريغها من مضمونها ثم يعيد عملية تحميلها عاين جديدة. فمن هذه المفاهيم: «الا كبر - الا صغر» «المعروف -المنكر» «الحياة - الموت» «الفوز أو النجاة - الخسران» والربح-الخسارة الا على-الا دىن العلم-الجهل القريب-البعيد وماشابهها. وإن الا نسان ليدرك الحياة من خلال مثل هذه المفاهيم ويوج ه حياته وفقا للمعاىن الذي يقوم بتحميلها على تلك المفاهيم. 2. يهدف الوحي إلى بناء عقول مخاطبيه عن طريق مقدماته المنطقية وأحكامه. فعلى سبيل المثال فلا عدوان إلا على الظالم (2/193) و ك ت ب ع لى ن ف س ه ال رح م ة (6/12) و أ ي ح س ب الا ن س ان أ ن ي تر ك س د ى (75/36) ونحو ذلك. 3. يسعى الوحي إلى بناء شخصيات مخاطبيه عن طريق الشخصيات التي يتحدث عنها كقدوة للا نسانية. فهو يقدم لمخاطبيه الذين يريد بناء شخصياتهم جميع الا نبياء وكذلك جميع الصالح -وعلى رأسهم إبراهيم عليه السلام ومحمدا صلى الله عليه وسلم الذي ن صر ح با نه قدوة- كن ذج حتى يتخذوهم قدوة و وذجا لا نفسهم. 4. يهدف الوحي إلى بناء الحياة عن طريق مقاصده وروحه التي لا كن الوصول إليها إلا بقراءة كلية شاملة وتدبر عميق. فمثلا تتكو ن طبيعة جميع الموجودات وعلى رأسها طبيعة الا نسان من قطب أو بعدين. وإن الا نسان ل يضمن أمنه وحريته على حد سواء إن راعى نقطة التوازن المثالي ب هذين القطب. وفضلا عن ذلك فا ن هذا هو وصفة السعادة. وإن حياة يض حى فيها با حد هذين القطب في سبيل القطب/البعد الا خر سيتمخض عنها بو س الا نسان وشقاوته. وإنه لظلم كب القيام با خلال موقف أي شيء في الكون ووضع الشيء في غ موضعه المختص به. ومهمة الا نسان هي استخدام الا شياء وفقا للغاية التي خلقت من أجلها. وأي تصرف مخالف لهذه الغاية هو ظلم للا شياء وكذلك ظلم لنفس الا نسان. مصطفى إسلام أوغلو إن الوحي الذي هو م شر وع بناء إلهي يبني تصور مخاطبيه عن طريق كل ته ومفاهيمه وعقول هم عن طريق مقدماته المنطقية وأحكامه وشخصيات هم عن طريق الشخصيات التي يقدمها كقدوة والحياة عن طريق مقاصده وروحه. المترجم: ياوز آجار مصطفى إسلام أوغلو إن الوحي الذي هو م شر وع بناء إلهي يبني تصور مخاطبيه عن طريق كل ته ومفاهيمه وعقول هم عن طريق مقدماته المنطقية وأحكامه وشخصيات هم عن طريق الشخصيات التي و ك ت ب ع لى ن ف س ه ال رح م ة (6/12) و أ ي ح س ب الا ن س ان أ ن يقدمها كقدوة والحياة عن و ك ت ب ع لى طريق ن ف س ه ال رح مقاصده م ة (6/12) وروحه. و أ ي ح س ب الا ن س ان أ ن ي تر ك المترجم: ياوز آجار ب هذين القطب. وفضلا عن ذلك فا ن هذا هو وصفة السعادة. وإن حياة 11 ي تر ك ب هذين القطب. وفضلا عن ذلك فا ن هذا هو وصفة السعادة. وإن حياة

12 إن المرحلة الا ولى من النموذج الرباعي للبناء هذا هي مرحلة بناء التصو ر. ويفعل الوحي ذلك عن طريق مفاهيمه. والوحي قد استعمل مفاهيمه من مفردات اللغة العربية فا ن الوحي قدم المعاين الا لهية التي جذورها في العرش إلى الا نسان الذي في الا رض من خلال استخدام مفردات اللغة العربية التي هي لغة أهل الا رض. وعندما فعل الوحي ذلك قام بثلاثة تصر فات في المفردات اللغوية التي اقتبسها من اللغة العربية: 1. أخذ الوحي الكل ت العادية التي ليست لها خاصية الاصطلاح ك هي عليها ومل يقم با ي تغي أو تبديل فيها. 2. أثرى الوحي بعض المفاهيم التي ت حم ل معاين دنيوية ومادية محضة با ضفاء ب عد آخر عليها ينطوي على معاين أخروية ومعنوية. 3. قام بتفريغ بعض الكل ت والمفاهيم من مضامينها المعروفة فحملها معاين جديدة وأضفى عليها صبغته حتى حولها إلى مفاهيم قرآنية. فعندما يقوم الوحي بعملية بناء تصور مخاطبه يستخدم المفاهيم والمصطلحات الداخلة في هذا البند الثالث خاصة. التص ور رحم الفكر إن التصور يش كل نقطة البداية لعملية الحصول على التعلم. والا رضية التي تتشك ل فيها القيم والمبادئ الا ساسية التي يستخدمها ابن آدم عند القياس والتقويم هي التصو ر. ومن هذه الناحية فا ن التصو ر هو الفاعل المو سس للعقل ورحم الفكر. و كن أن نعر ف التصو ر با نه صورة الا شياء في ذهن الا نسان. فا ذا كانت صورة الا شياء في ذهن الا نسان مطاب قة لحقيقتها أو لما في الواقع فالتصور صحيح وإن مل تكن كذلك فالتصور خاطي. ولا بد أن نب في هذه العجالة أن تصورنا الخاطي عن الا شياء لا يو ثر -با ي حال- تا ث ا دا ا على حقيقة الا شياء. فهي تبقى هناك ك وضعت إن مل نتدخ ل نحن فيها بطبيعة الحال. ولهذا فا ن النتيجة الوخيمة للتصو ر الخاطي هي هذه أي لا يبقى الخطا في حدود التصور فقط وكذلك لا تلحق الا ضرار الناتجة عنه بصاحبه فقط وإ ا تلحق الا شياء في الوقت ذاته. وكون الا نسان كاي نا يتمتع بقدرة التدخل في الا شياء أي أن يكون كاي نا بانيا ومدمرا في الوقت ذاته يحول التصور الخاطي إلى ظلم محتمل أي يساعد على صاحبه ويحر ضه على الجر ة «ليضع الا شياء في غ موضعها». وعندما ننظر من منظور خاطي نلجا في كث من الا وقات إلى تعديل الا شياء بدلا من أن نقوم بتصويب منظورنا وعندي ذ تبدأ الكارثة! إن التصو ر يعطي العقل القيم التي سيستخدمها عند إصدار الحكم والتقويم. فعلى سبيل المثال كن تشبيه هذه القيم بالمتر قام الوحي بتفريغ بعض الكل ت والمفاهيم من مضمونها فا ضفى عليها صبغته حتى حولها إلى مفاهيم قرآنية. أو الكيلو. فا ن مل يكن هذا المتر مكونا من 100 سم أو ذلك الكيلو مكونا من 1000 غرام فالعقل سيقيس أو سيزن ناقصا أو زاي دا. أي أن القيم الخاطي ة التي يقدمها التصو ر للعقل تدفعه (أي العقل ( إلى إصدار حكم خاطي. أما العقل الذي يصدر حك خاطي ا فيح ث ويحمل صاحبه على السلوك الخاطي. ولذلك فا ن عمل العقل على الوجه الصحيح منوط ببناء التصور على الوجه الصحيح. فالتصو ر الذي بني على الخطا يقود الا نسان إلى المحاكمة العقلية الخاطي ة. أما المحاكمة الخاطي ة فست نتج بالضرورة السلوك الخاطي. إن التصور هو الذي نح الزاوية المستقيمة أو الوجهة الصحيحة لفكر الا نسان. وهذا يعني: أن زاوية انحراف لليمتر في التصو ر تتحو ل إلى انحراف في الفكر يعبر عنه بالمترات وإلى انحراف في العمل يعبر عنه بالكيلومترات. حيث لا كن النظر إلى انحراف في العمل عزل عن الانحراف في العقل كذلك يستحيل تصحيحه وإصلاحه. أما الانحراف في العمل وكذلك في العقل الذي يتخذه العمل سندا ومددا لنفسه فلا كن تصحيحه عزل عن التصور بشكل داي م أيضا. وهذه النقطة هي التي كث ا ما نخطي في أع ل الا نسان. وإنه ل ع ب ث بارز مناقشة الا ع ل قبل مناقشة التصو رات. وإنه لب كذلك أن أي محاولة لتصحيح العمل بدون القيام بتصحيح تصو ر الا نسان هي محاولة فاشلة. فكل جهد يبذل في سبيل تصحيح وإصلاح العمل با ه ل التصو ر سيظل ثابة عمل ضاي ع ذلك لا ن التصو ر الخاطي سي خضع العقل والعمل لما لي عليه في أقرب فرصة ممكنة وسيحو ل العمل المصح ح إلى حالته السابقة من الخطا. لا نكم قد سعيتم إلى تكثيف جهودكم للتدخ ل في المفعول الذي ليس لديه القدرة على التصرف عزل عن الفاعل بين كان يجب عليكم القيام بعملية التدخ ل في الفاعل. المنطق يبدأ بالتصو ر: إن المنطق أم الفلسفة منذ اليونان القد ة. أما التصو ر فهو أم المنطق. أي أن الفكر يبدأ بالتصو ر فهومه التخصصي أيضا. وكذلك أصبح التصو ر الموضوع الا ول لعلم المنطق في الفلسفة الا سلامية منذ المعل م الثاين الفارايب. وينطبق الشيء نفس ه على ابن سيناء أيضا. حيث يبدأ كتابه: «النجاة» وضوع التصو ر. إن التصور لا يجد مكانا لنفسه ب قضايا الفلسفة في سياق علم المنطق فحسب وإ ا هو بالا ضافة إلى ذلك من ب القضايا ذات الا ولوية في علم الكلام. إذ يتناول القاضي عبد الرحمن بن أحمد الا يجي (680-765) التصو ر حتى في القسم الا ول من كتابه الموسوم ب»المواقف في علم الكلام». إن أبدع المنظومة المعرفية أو النظام المعرفي للا سلام هو نظام المعرفة البياين. وبحث «الدلالات» يشكل العمود الفقري لعلم أصول الفقه وعلم اللغة وعلم الكلام التي هي من العلوم التي

النموذج الرباعي لبناء الوحي إن الوحي الذي هو م شر وع بناء إلهي يبني مخاطبه بنموذج يتكون من المراحل الا ربعة: 1. يهدف الوحي إلى بناء تصور مخاطبيه عن طريق كل ته ومفاهيمه النموذج الرباعي لبناء الوحي إن الوحي الذي هو م شر وع بناء إلهي يبني مخاطبه بنموذج وعندما يفعل ذلك يلجا في كث من الا حيان إلى تفريغها من مضمونها ثم يعيد عملية تحميلها عاين جديدة. فمن هذه المفاهيم: «الا كبر يتكون من المراحل الا ربعة: الا صغر» «المعروف -المنكر» «الحياة - الموت» «الفوز أو النجاة - ومفاهيمه - 1. يهدف الوحي إلى بناء تصور مخاطبيه عن طريق كل ته الخسران» والربح-الخسارة الا على-الا دىن العلم-الجهل القريب-البعيد وعندما يفعل ذلك يلجا في كث من الا حيان إلى تفريغها من مضمونها وماشابهها. وإن الا نسان ليدرك الحياة من خلال مثل هذه المفاهيم ثم يعيد عملية تحميلها عاين جديدة. فمن هذه المفاهيم: «الا كبر ه حياته وفقا للمعاىن الذي يقوم بتحميلها على تلك المفاهيم. - ويوج - الا صغر» «المعروف -المنكر» «الحياة - الموت» «الفوز أو النجاة الخسران» والربح-الخسارة الا على-الا دىن العلم-الجهل 2. القريب-البعيد يهدف الوحي إلى بناء عقول مخاطبيه عن طريق مقدماته المنطقية وماشابهها. وإن الا نسان ليدرك الحياة من خلال مثل هذه المفاهيم وأحكامه. فعلى سبيل المثال فلا عدوان إلا على الظالم (2/193) ويوج ه حياته وفقا للمعاىن الذي يقوم بتحميلها على تلك المفاهيم. د ى (75/36) ونحو ذلك. المنطقية س 2. يهدف الوحي إلى بناء عقول مخاطبيه عن طريق مقدماته وأحكامه. فعلى سبيل المثال فلا عدوان إلا على الظالم 3. (2/193) يسعى الوحي إلى بناء شخصيات مخاطبيه عن طريق الشخصيات التي يتحدث عنها كقدوة للا نسانية. فهو يقدم لمخاطبيه الذين يريد بناء شخصياتهم جميع الا نبياء وكذلك جميع الصالح -وعرلىأسهم إبراهيم س د ى (75/36) ونحو ذلك. السلام ومحمدا صلى الله عليه وسلم الذي ن صر ح با نه قدوة- الشخصيات عليه 3. يسعى الوحي إلى بناء شخصيات مخاطبيه عن طريق كن ذج حتى يتخذوهم قدوة و وذجا لا نفسهم. التي يتحدث عنها كقدوة للا نسانية. فهو يقدم لمخاطبيه الذين يريد بناء شخصياتهم جميع الا نبياء وكذلك جميع الصالح -وعرلىأسهم 4. إبراهيم يهدف الوحي إلى بناء الحياة عن طريق مقاصده وروحه التي لا كن عليه السلام ومحمدا صلى الله عليه وسلم الذي ن صر ح با نه قدوة- الوصول إليها إلا بقراءة كلية شاملة وتدبر عميق. فمثلا تتكو ن طبيعة جميع الموجودات وع رلى أسها طبيعة الا نسان من قطب أو بعدين.وإن كن ذج حتى يتخذوهم قدوة و وذجا لا نفسهم. الا نسان ل يضمن أمنه وحريته على حد سواء إن راعى نقطة التوازن المثالي 4. يهدف الوحي إلى بناء الحياة عن طريق مقاصده وروحه التي لا كن الوصول إليها إلا بقراءة كلية شاملة وتدبر عميق. فمثلا تتكو ن طبيعة حى فيها با حد هذين القطب في سبيل القطب/البعد الا خر سيتمخض وإن يض جميع الموجودات وع رلى أسها طبيعة الا نسان من قطب أو بعدين. بو س الا نسان وشقاوته. وإنه لظلم كب القيام با خلال موقف أي المثالي عنها الا نسان ل يضمن أمنه وحريته على حد سواء إن راعى نقطة التوازن شيء في الكون ووضع الشيء في غ موضعه المختص به. ومهمة الا نسان هي استخدام الا شياء وفقا للغاية التي خلقت من أجلها. وأي تصرف يض حى فيها با حد هذين القطب في سبيل القطب/البعد الا خر سيتمخض مخالف لهذه الغاية هو ظلم للا شياء وكذلك ظلم لنفس الا نسان. عنها بو س الا نسان وشقاوته. وإنه لظلم كب القيام با خلال موقف أي شيء في الكون ووضع الشيء في غ موضعه المختص به. ومهمة الا نسان هي استخدام الا شياء وفقا للغاية التي خلقت من أجلها. وأي تصرف مخالف لهذه الغاية هو ظلم للا شياء وكذلك ظلم لنفس الا نسان. Kur ani Hayat OCAK 11 SAYI 16 المفاهيم القرآنية وبناء التصور المفاهيم القرآنية وبناء التصور مصطفى إسلام أوغلو إن الوحي الذي هو م شر وع بناء إلهي يبني تصور مخاطبيه عن طريق كل ته ومفاهيمه وعقول هم عن طريق مقدماته المنطقية وأحكامه وشخصيات هم عن طريق الشخصيات التي يقدمها كقدوة والحياة عن طريق مقاصده وروحه. المترجم: ياوز آجار مصطفى إسلام أوغلو إن الوحي الذي هو م شر وع بناء إلهي يبني تصور مخاطبيه عن طريق كل ته ومفاهيمه وعقول هم عن طريق مقدماته المنطقية وأحكامه وشخصيات هم عن طريق الشخصيات التي و ك ت ب ع لى ن ف س ه ال رح م ة (6/12) و أ ي ح س ب الا ن س ان أ ن يقدمها كقدوة والحياة عن و ك ت ب ع لى طريق ن ف س ه ال رح مقاصده م ة (6/12) وروحه. و أ ي ح س ب الا ن س ان أ ن ي تر ك المترجم: ياوز آجار ب هذين القطب. وفضلا عن ذلك فا ن هذا هو وصفة السعادة. وإن حياة 13 ي تر ك ب هذين القطب. وفضلا عن ذلك فا ن هذا هو وصفة السعادة. وإن حياة تش كل ذلك النظام. واكتساب دلالات الكل ت والمفاهيم التي هي مو شرات تش إلى الا شياء أهمية إلى هذا الحد يستند إلى المبدأ الا ساسي الذي ينص على أن نظرية المعرفة الا سلامية هي حقيقة الا شياء. إن الله لا يفعل شيي ا لا ينطوي على مقصد (أي لا يفعل شيي ا عبثا). وما له مقصد فله حقيقة أيضا وإذا كانت للا شياء حقيقة فلا بد من البحث عنها. ولذلك فا ن الحكمة هي الاسم الذي يطلق على ذلك البحث عن الحقيقة وأما الذي ين الطريق أمامنا في عملية البحث هذه فهو العلم ومبدأ العلم هو التصور. لنلق نظرة على أحد القمم الذي استطاع أن يقول أشياء أصيلة جديدة في فلسفة المعرفة الا سلامية حتى نرى كيف أنه يقيم الربط ب هذين الا مرين. يقول أبو حامد محمد الغزالي رحمه الله في كتابه الخالد في علم المنطق الموسوم ب»معيار العلم في المنطق»: والعلم ينقسم إلى العلم بذوات الا شياء كعلمك بالا نسان والشجر والس ء وغ ذلك ويسمى هذا العلم تصورا وإلى العلم بنسبة هذه الذوات بعضها إلى بعض إما بالسلب أو بالا يجاب كقولك الا نسان حيوان وليس الا نسان بحجر فا نك تفهم الا نسان والحجر فه تصوريا لذاته ثم تحكم با ن أحده مسلوب عن الا خر أو ثابت له ويسمى هذا تصديقا لا نه يتطرق إلى التصديق التكذيب. فالبحث النظري بالطالب إما أن يتجه إلى تصور أو تصديق والموصل إلى التصور يسمى قولا شارحا فمنه حد (الذي ي فص ل معنى كلمة عن معنى أخرى) ومنه رسم (انعكاس معنى ذلك الشيء في الذهن) والموصل إلى التصديق يسمى حجة فمنه قياس ومنه استقراء وغ ه (1990 35-36 :ص). ثم يطرح الغزالي هذا السو ال: فا ن قلت: كيف يجهل الا نسان العلم التصوري حتى يفتقر إلى الحد ويتولى الا جابة على سو اله هو أيضا حيث يقول: قلنا: با ن يسمع الا نسان اس لا يفهم معناه كمن قال: ما الخلاء وما الملاء وما الملك وما الشيطان وما العقار فنقول العقار هو الخمر فا ن مل يفهمه باسمه المعروف أفهمه بحده. وقيل: إن الخمر شراب معتصر من العنب مسكر فيحصل له علم تصوري بذات الخمر. (الغزالي: 35-36). 1990 غ أن الا مام الغزالي لا يا يت بشيء جديد مل يسبقه فيه أحد حين يعرف التصو ر عناه الاصطلاحي فا ن ابن سيناء الذي يتقيد الغزا لي صطلحاته قد سبقه في هذا الموضوع. حيث يب ابن سيناء بوضوح أك أن المرحلة الا ولى للمعرفة تبدأ بالتصور قاي لا: «إن التصو ر هو المعرفة الا ولى «في الا شياء». ويحصل بها على حد الا شياء فيتميز معنى كل شيء كتصورنا في وصف الا نسان» (1938 :3). وكذلك يعر ف ابن رشد التصو ر في مو لفه الذي يل خص به منطق إن اكتساب دلالات الكل ت والمفاهيم التي هي مو شرات تش إلى الا شياء أهمية إلى هذا الحد يستند إلى المبدأ الا ساسي الذي ينص على أن نظرية المعرفة الا سلامية هي حقيقة الا شياء. أرسطو با نه: معرفة الا نسان با ي مناسبة يدل اسم الشيء على هذا الشيء. 370) (1982: والعلامة الكب فخر الدين الرازي الذي هو من أبرز المهندس الذين سعوا لتحقيق مشروع المصالحة ب ن ظم المعرفة الا سلامية التي أصبحت مقطوعة الصلة ببعضها البعض هو كذلك يضع التصو ر قابل التصديق كالا مام الغزالي. حيث يعر ف التصور والتصديق ك يلي: «التصور هو إدراك معنى المفرد من غ تعرض لا ثبات شيء له ولا لنفيه عنه. وأما علم التصديق فهو إثبات أمر لا مر بالفعل أو نفيه عنه بالفعل». (19 091/97-98). أما ابن رشد شارح أرسطو فيخوض في أعمق أع ق الموضوع ويب على أي مبدأ أو أساس يعمل التصور فيقول في نهاية تحليله للموضوع أثناء تا كيده على حرية الا رادة: «ترتبط جميع التصورات المفهومية بدأ العلية قبل كل شيء». (1965 2) 787 فكل هذه الا قوال والاقتباسات تكفي للتدليل على أن التصو ر في نظرية المعرفة الا سلامية تم النظر إليه كا ولى خطوة ضرورية للوصول إلى المعرفة. ووفقا لعلم المنطق فا ن تلك الخطوة هي النقطة أو المرحلة التي تتكون فيها معاين الكل ت (كمصطلح أو مفهوم). فالتصور هو الذي ي ح مل الكل ت وعلى ذلك فا ذا تم تحميلها على نحو خاطي يتمخض عنه وعي خاطي أما إذا تم تحميلها بشكل صحيح فينتج عنه عندي ذ وعي صحيح. إن الحياة والموت المعروف والمنكر العدل والظلم الحق والباطل الدنيا والا خرة الفوز أو النجاة والخسران الربح والخسارة الا على والا دىن الباقي والفاين...الخ أمثال تلك المفاهيم هي الا حداثيات التي تدير عجلة الحياة وتوجهها. وإذا وقع خطا في تحديد تلك الا حداثيات فتس الحياة في اتجاه غ صحيح. وما جميع الجهود يبذلها الوحي لبناء وعي الا نسان إلا من أجل م لء محتويات تلك المفاهيم التي تحدد إحداثيات مسار حياة الا نسان. نستطيع أن نشب ه التصور بالزر الا ول للقميص فا ذا ربط الزر الا ول بطريقة خاطي ة فبطبيعة الحال سيستمر الخطا في بقية الا زرار بشكل متسلسل. وبناء على ذلك فالخطا الذي يبدأ في التصو ر سيظهر في الزر الا خ فلنتوسع في علاقة التصو ر مع العمل بشيء من التفصيل. لماذا الا ع ل بالنيات «إ ا الا ع ل بالنيات!» وعلى ما أعتقد فليس هناك أحد مل يسمع الحديث الذي ورد في مسند أيب عوانة. ويا يت هذا الحديث في صحيح البخاري ومسند أحمد بن حنبل بصيغة : «العمل بالنية». ومعناه على وجه

14 التقريب هو: «تكون نتيجة الا ع ل وقيمتها على حسب نية من قام بها». ودوام قول النبي صلى الله عليه وسلم ثابة شرح للقسم الذي اقتبسناه: «وإ ا لكل امريء مانوى فمن كانت هجرته إلى الله ورسوله فهجرته إلى الله ورسوله ومن كانت هجرته لدنيا يصيبها أو امرأة ينكحها فهجرته إلى ما هاجر إليه». إن هذا الحديث الذي جاء في بيان وجيز لحقيقة هو في الوقت ذاته أحد الا ركان الا ساسية لعملية البناء النبوي. وليس هناك أي حرج في أن نقوم بصياغة تلك الحقيقة التي يع بر عنها الحديث على النحو التالي: «لا تتشكل الا ع ل إلا بحسب التصو ر» أو «تكتسب الا ع ل قيمتها من التصميم العقلي لمن قام بها». إن الحقيقة التي تع بر عنها في هذا الحديث المشهور هي التعب البليغ عن طرحنا «إن الذي نح الزاوية المستقيمة أو الوجهة الصحيحة لعمل الا نسان هو التصو ر» الذي نحاول بيانه منذ بداية المقال. ولكن الفارق هو أن التصور ترك محل ه هنا للنية. ولا تتحقق النية عزل عن المعنى الذي يقوم الوحي بحتميله على المصطلحات والمفاهيم. وتع رف النية في اللغة على أنها «القصد والتوجه إلى أمر ما بوعي» أما في الاصطلاح فتع رف على أنها «معرفة النفس ماذا يفعل ولماذا... «. وباختصار شديد فا ن التصور رحم الفعل لذا هو المركز الذي يع الفكر. قصة عملاق : وإليكم قصة عملاق أعتقد أنها تو ضح جيدا كيف يع التصور العمل. في غابر الزمان ظهر في بلد الع لقة جزيرة السلام والهدوء عملاق متنم ر يستند في قوته إلى طغيانه ومكره وكان في غاية الغطرسة والحيلة. إذ كان يتغلب على من استطاع بقوته ومن مل يستطع فبمكره وحيلته. ولكن ري يس بلد الع لقة الذي اشتهر بشجاعته وقوته وعدله يشرع في عمل حتى يعاقب هذا العملاق المتغطرس منطلقا من فكرة أنه حان موعد معاقبته. ومه تنم ر العملاق المتغطرس فلم يكن له قوة وشجاعة بحيث يستطيع به المقاومة على كب الع لقة. وعلى رغم كل غطرسته فا نه بدأ يرتعش إذ تساوره خوف شديد من الموت. حيث كان هو بالذات يعرف جيدا أنه ليس لديه القدرة على مقاومة كب الع لقة. وبين هو يفكر في مخرج من هذا الما زق وتدب وقايئ قالت له زوجته با نها وجدت تدب ا سينقذه من المص المحتوم. فالعملاق المتغطرس الذي يتفصد عرقا من مطاردة الموت سك باقتراح زوجته. وحسب الخطة المقررة س قد العملاق على الفراش وتغطي الزوجة اللحاف على جسم زوجه جميعه سوى رجليه فا نه تظلان مكشوفت. إن الحقيقة التي تعبر عنها في حديث النية هي التعب البليغ عن طرحنا «إن الذي نح الزاوية المستقيمة أو الوجهة الصحيحة لعمل الا نسان هو التصو ر». وفي غضون ذلك اكتشف كب الع لقة عن مختبا العملاق المتغطرس -الذي كان تحر ش به دون أن يعرف حده- وانطلق ليقتحمه هادرا كالرعد وصارخا: «أين هو» في ح أن زوجة العملاق المتعجرف ترفع سبابته إلى فمها لتقول بكل ما لك من رباطة الجا ش مش ة بيدها إلى الفراش: «اسكت فا ن الطفل ينام!» غ أن عيني العملاق الذي مل يشك في ثقته بنفسه حتى تلك اللحظة وهو الذي يث بقوته وجلادته وحشمته وإقباله وعزته شعور الاحترام المخلوط بالمهابة عند الجميع تتعلقان بقدميه المكشوفت من تحت الفراش. وما أكبر تلك القدم! ذلك لا ن هات القدم كب تان بحيث تساويان حجم قدميه هو. وعندي ذ يفكر في نفسه هكذا: إن كان الطفل بهذا الحجم من الضخامة فكيف تكون ضخامة والده إذن وفي تلك اللحظة ولا ول مرة يحس بخوف شديد. وخلال ثواين يتعاظم ذلك الخوف حتى يشعر بقشعريرة تسري في جميع جسده. ثم يفقد ثقته بنفسه وتبوء جميع خططه بالفشل الذريع الا مر الذي يو دي به إلى تحطمه نفسيا وينعكس ذلك إلى وجهه. ولا نه فقد شجاعته فلا يستطيع رفع يده ولا تقديم حتى خطوة واحدة. وأخ ا يعود إلى حيث أىت فيغادر المكان وكا نه يهرب. ومل يسفر تصرفه هذا عن فقدانه شجاعته وشرفه فقط وإ ا أسفر أيضا عن فقدانه اقتداره واحترامه ب الع لقة. والا ن لنقم بتحليل هذه القصة من ناحية العلاقة ب التصو ر والعمل: مل يكن العمل هو الذي جعل بطل القصة ذليلا بين كان عزيزا ومسلوب القدرة بين كان قديرا وضعيفا بين كان مقتدرا وعديم الوقار بين كان شريفا ومطار دا بين كان مطار دا. بل الا مر الذي جعل كل شيء ينقلب على عقبه هو تصو ره الخاطي. وإذا بني التصو ر على الخطا فلا كن استخدام عقله بشكل صحيح ك لا كن أن يقوم بفعل صحيح. وبعبارة أخرى فا ن من كان فهمه مبنيا على الخطا يستحيل أن يقوم بفعل صحيح. فالتصور الخاطي للعملاق الكب هو الذي أدى به إلى قيامه قارنة فاسدة: هاتان القدمان للطفل ومن كان طفله بهذا الحجم من الضخامة فا بوه أضخم منه بكث. تبدو هذه المقارنة متسقة ومنطقية في حد ذاتها. وعلى أي حال فهذه المقارنة الفاسدة هي التي خدعت صاحبها. يكون الا مر هكذا إن ق ب لنا بصحة المقدمة المنطقية «هاتان القدمان للطفل» ولكن إذا تساءلنا صحة المقدمة المنطقية الا ولى فستظهر أنها بنيت على أساس خاطي من بدايته حتى نهايته. إذن ف هو الخدعة التي أوقع التصو ر صاحبه فيها هي عدم مساءلة المقدمة المنطقية «هاتان القدمان للطفل». فهذه النقطة هي التي انقلب فيها كل شي رأسا على عقب وق ضي على الوعي

النموذج الرباعي لبناء الوحي إن الوحي الذي هو م شر وع بناء إلهي يبني مخاطبه بنموذج يتكون من المراحل الا ربعة: 1. يهدف الوحي إلى بناء تصور مخاطبيه عن طريق كل ته ومفاهيمه النموذج الرباعي لبناء الوحي إن الوحي الذي هو م شر وع بناء إلهي يبني مخاطبه بنموذج وعندما يفعل ذلك يلجا في كث من الا حيان إلى تفريغها من مضمونها ثم يعيد عملية تحميلها عاين جديدة. فمن هذه المفاهيم: «الا كبر يتكون من المراحل الا ربعة: الا صغر» «المعروف -المنكر» «الحياة - الموت» «الفوز أو النجاة - ومفاهيمه - 1. يهدف الوحي إلى بناء تصور مخاطبيه عن طريق كل ته الخسران» والربح-الخسارة الا على-الا دىن العلم-الجهل القريب-البعيد وعندما يفعل ذلك يلجا في كث من الا حيان إلى تفريغها من مضمونها وماشابهها. وإن الا نسان ليدرك الحياة من خلال مثل هذه المفاهيم ثم يعيد عملية تحميلها عاين جديدة. فمن هذه المفاهيم: «الا كبر ه حياته وفقا للمعاىن الذي يقوم بتحميلها على تلك المفاهيم. - ويوج - الا صغر» «المعروف -المنكر» «الحياة - الموت» «الفوز أو النجاة الخسران» والربح-الخسارة الا على-الا دىن العلم-الجهل 2. القريب-البعيد يهدف الوحي إلى بناء عقول مخاطبيه عن طريق مقدماته المنطقية وماشابهها. وإن الا نسان ليدرك الحياة من خلال مثل هذه المفاهيم وأحكامه. فعلى سبيل المثال فلا عدوان إلا على الظالم (2/193) ويوج ه حياته وفقا للمعاىن الذي يقوم بتحميلها على تلك المفاهيم. د ى (75/36) ونحو ذلك. المنطقية س 2. يهدف الوحي إلى بناء عقول مخاطبيه عن طريق مقدماته وأحكامه. فعلى سبيل المثال فلا عدوان إلا على الظالم 3. (2/193) يسعى الوحي إلى بناء شخصيات مخاطبيه عن طريق الشخصيات التي يتحدث عنها كقدوة للا نسانية. فهو يقدم لمخاطبيه الذين يريد بناء شخصياتهم جميع الا نبياء وكذلك جميع الصالح -وعرلىأسهم إبراهيم س د ى (75/36) ونحو ذلك. السلام ومحمدا صلى الله عليه وسلم الذي ن صر ح با نه قدوة- الشخصيات عليه 3. يسعى الوحي إلى بناء شخصيات مخاطبيه عن طريق كن ذج حتى يتخذوهم قدوة و وذجا لا نفسهم. التي يتحدث عنها كقدوة للا نسانية. فهو يقدم لمخاطبيه الذين يريد بناء شخصياتهم جميع الا نبياء وكذلك جميع الصالح -وعرلىأسهم 4. إبراهيم يهدف الوحي إلى بناء الحياة عن طريق مقاصده وروحه التي لا كن عليه السلام ومحمدا صلى الله عليه وسلم الذي ن صر ح با نه قدوة- الوصول إليها إلا بقراءة كلية شاملة وتدبر عميق. فمثلا تتكو ن طبيعة جميع الموجودات وع رلى أسها طبيعة الا نسان من قطب أو بعدين.وإن كن ذج حتى يتخذوهم قدوة و وذجا لا نفسهم. الا نسان ل يضمن أمنه وحريته على حد سواء إن راعى نقطة التوازن المثالي 4. يهدف الوحي إلى بناء الحياة عن طريق مقاصده وروحه التي لا كن الوصول إليها إلا بقراءة كلية شاملة وتدبر عميق. فمثلا تتكو ن طبيعة حى فيها با حد هذين القطب في سبيل القطب/البعد الا خر سيتمخض وإن يض جميع الموجودات وع رلى أسها طبيعة الا نسان من قطب أو بعدين. بو س الا نسان وشقاوته. وإنه لظلم كب القيام با خلال موقف أي المثالي عنها الا نسان ل يضمن أمنه وحريته على حد سواء إن راعى نقطة التوازن شيء في الكون ووضع الشيء في غ موضعه المختص به. ومهمة الا نسان هي استخدام الا شياء وفقا للغاية التي خلقت من أجلها. وأي تصرف يض حى فيها با حد هذين القطب في سبيل القطب/البعد الا خر سيتمخض مخالف لهذه الغاية هو ظلم للا شياء وكذلك ظلم لنفس الا نسان. عنها بو س الا نسان وشقاوته. وإنه لظلم كب القيام با خلال موقف أي شيء في الكون ووضع الشيء في غ موضعه المختص به. ومهمة الا نسان هي استخدام الا شياء وفقا للغاية التي خلقت من أجلها. وأي تصرف مخالف لهذه الغاية هو ظلم للا شياء وكذلك ظلم لنفس الا نسان. حيث قبل العملاق الكب بصحة قول زوجة العملاق المتكبر دون مساءلة وأصبحت هذه اللحظة لحظة مص ية قلبت كل شيء على عقبه. فالعملاق الكب -بالتعب الذي كث ا ما يستخدمه القرآن- «ظلم نفسه». وإذا نا خذ بع الاعتبار المعنى اللغوي لكلمة الظلم الذي هو «وضع الشيء في غ موضعه المختص به» يتضح هذا التعب بوضوح أك. وعلى ذلك يكون العملاق الكب قد وضع الحقيقة في غ موضعها فعمل شرا عظي تجاه نفسه بنفسه. وج ه التصور الخاطي العملاق الكب وجهة خاطي ة أما العقل فطو ر سلوكا وفقا لهذه الوجهة الخاطي ة الناجمة من التصو ر الخاطي في وقت كان يترتب على التصور فيه أن يقوم لء مضمون مفهوم «الصحيحة» بشكل صحيح. وهذا الا مر كان يتعل ق بشكل مباشر بوضع الا من للمخاطب. ولو كن التصو ر من الا دراك با ن موقفه موقف العداء وليس الولاء لكان أصدر ذلك الا مر لصاحبه: «ارفع اللحاف!». لقد تطو رت العملية التي ابتدأها التصور بترتيب عكسي كالتالي: - ولما أنه مل يرفع اللحاف خسر كل شيء. - ولا نه مل يتساءل إن كان المختبي تحت اللحاف هو الطفل أو غ ه فلم يرفع اللحاف. - ولا ن تصوره مل يقم بتفريق الولي-العدو (الحد ( فلم يتساءل هوية من كان تحت اللحاف. أين زلت قدم أيب الا نسانية نستطيع أن نفهم وضع آدم عليه السلام أحسن بالانطلاق من قصة العملاق هذه. ف و س و س ل ه ال شي ط ان ل ي ب د ي ل ه م ا و ور ي ع ن ه م ن س و آت ه و ق ال م ا ن ه اك ر بك ع ن ه ذ ه ال شج ر ة إ لا أ ن ت ك ون ا م ل ك أ و ت ك ون ا م ن ال خ ال د ين و ق اس م ه إ ين ل ك ل م ن ال ناص ح (الا عراف: 7/20-21). إن الشيطان غر ر أبا البشر با ن يكون ملكا وبالخلود. في الواقع أن الا مر الذي ابتدأ عملية خروج آدم عليه السلام وزوجته عن طاعة الله سبحانه وتعالى هي الزاوية المنحرفة الناجمة من تصوره. إذ مل يترددا في «صحة» هذا القول الصادر من الشيطان فا نه مل يكونا يعرفان بعد مفهوم «العداوة». ولا نه مل يتحقق ح د يزان به ب الولي والعدو فلم يكن تبلور معامل التصور حول الولي والعدو بعد أيضا. من لا يريد أن يكون ك»الملك» و»أن يكون من الخالدين»! فه أيضا أرادا ذلك. غ أن ما أراداه كان شيي ا مستحيل الوقوع. ولكن سجدة الملاي كة لا دم عليه السلام كانت تش في الحقيقة إلى أن آدم عليه السلام لك إمكانية كبرى لا توجد عند الملاي كة. وكانت هذه الا مكانية هي الا مانة والخلافة المتمثلت في الا رادة. فا دم خلق بهذه المهمة وتم ابتلاء إرادته بالشجرة الممنوعة لا ول مرة إذ كان سيتم إنضاج إرادته حتى يتمكن من بناء الحياة على الا رض وفقا للغرض الذي خلق من أجله. إلا أنه «استعجل» ونفد صبره فانتهى الابتلاء الا ول للا رادة بنتيجة سلبية ليس عمل الا نسان هو الذي يجعله ذليلا بين كان عزيزا بل تصوره الذي يجعل كل شيء ينقلب على عقبه إذ يستحيل أن يقوم بفعل صحيح من كان فهمه مبنيا على الخطا. ولكنه لو انتهى بنتيجة إيجابية لما كانت الخطة الا لهية ستتغ إذ كانت ست حمل الا مانة والخلافة آدم عليه السلام على كل حال وإن مل يذق من الشجرة الممنوعة ولكن ليس بنقاط الا نذار وإ ا بنقاط التقدير. النقطة المتعلقة وضوعنا علاقة مباشرة في هذا التمثيل الرمزي هي ابتداء عملية زلة أقدام آدم وزوجته عليه السلام وكذلك ابتداء عملية الخطا في القصة المذكورة أعلاه بالتصور الخاطي. وبيان ذلك أن آدم عليه السلام تغاضى عن أن الشيطان عدو له وليس بولي. وسبب هذا أنه مل يكن قد ت كو ن لديه تصو ر العدو بعد. لذلك مل يكن قد استقر ت النقاط التي يز الولي من العدو في وعيه وإدراكه. ولا ن الحد (التعريف) مل يتحقق فلم يتمكن تصوره من إصدار أمر للعقل على نحو صحيح. يكر ر القرآن مرارا إنه لكم عدو مب (البقرة: 2/168) ولا بد أن يكون ذلك لتجن ب وقوع ابن آدم في هذا الفخ. حول بناء النبي صلى الله عليه وسلم للتصو ر: كان النبي صلى الله عليه وسلم يبل غ الوحي للناس الذين ب ني تصور هم على أساس من «ظن الجاهلية» وي خضع من استسلم للوحي لتربية صارمة. أما مناهج هذه التربية فكانت تتا لف من نبع القرآن الكريم بكاملها وكانت دار الا رقم ت ستخدم في سبيل هذه العملية التربوية. وكانت التصو رات الا ساسية للناس عن الحياة تتغ تبعا لهذه التربية ويتحولون إلى أناس مختلف جدا حتى إن أسرهم لا تكاد تعرفهم. هذا التغ الجذري في تصورهم كان يغ حياتهم واختياراتهم بت مها. وأقارب هم الذين عجزت عقولهم عن إدراك مصدر هذا التغ ما كانوا يعطون أي معنى لذلك. ولذلك ألصقوا تهمة «الساحر» بالنبي صلى الله عليه وسلم (يونس: 10/2) مع أنهم ما كانوا قد رأوا منه إلى ذلك الح أمرا خارقا للعادة. ولما طولبوا ثال على سحره كانوا يقولون إنه «يفصل ب المرء ووالديه والا خ وأخيه». وهو لاء مع أنهم يدركون الا بعاد المادية والفعلية لهذا الفصل إلا أنهم ما كانوا يدركون في كث من الا حيان أن سبب ذلك يعود إلى تصورهم المختلف. إن الذين انصهرت حياتهم في بوتقة الجاهلية وتشكلت على أساسها كانوا بهتوا أمام تحم ل المو من أساليب التعذيب والا ذى التي كانوا يعانونها في سبيل الحفاظ على إ انهم. فذلك كان أمرا يستعصي على الفهم. ومل يكن يبقى لهم مخرج إلا الاعتراف بانبهارهم بالمو من. وهاك مثالا على التصو ر الذي يكمن في مواقفهم الا انية التي يكاد يكون من المستحيل أن تفهمها العقلية الجاهلية التي لا تعرف إلا لغة التعذيب والا ذى: إن آل ياسر كانوا أسرة مكونة من الا ب ياسر والا م سمية والابن ع ر. وكانت الا سرة في عداد الموالي الذين تم عتقهم إلا أن هو لاء الموالي Kur ani Hayat OCAK 11 SAYI 16 المفاهيم القرآنية وبناء التصور المفاهيم القرآنية وبناء التصور مصطفى إسلام أوغلو إن الوحي الذي هو م شر وع بناء إلهي يبني تصور مخاطبيه عن طريق كل ته ومفاهيمه وعقول هم عن طريق مقدماته المنطقية وأحكامه وشخصيات هم عن طريق الشخصيات التي يقدمها كقدوة والحياة عن طريق مقاصده وروحه. المترجم: ياوز آجار مصطفى إسلام أوغلو إن الوحي الذي هو م شر وع بناء إلهي يبني تصور مخاطبيه عن طريق كل ته ومفاهيمه وعقول هم عن طريق مقدماته المنطقية وأحكامه وشخصيات هم عن طريق الشخصيات التي و ك ت ب ع لى ن ف س ه ال رح م ة (6/12) و أ ي ح س ب الا ن س ان أ ن يقدمها كقدوة والحياة عن و ك ت ب ع لى طريق ن ف س ه ال رح مقاصده م ة (6/12) وروحه. و أ ي ح س ب الا ن س ان أ ن ي تر ك المترجم: ياوز آجار ب هذين القطب. وفضلا عن ذلك فا ن هذا هو وصفة السعادة. وإن حياة 15 ي تر ك ب هذين القطب. وفضلا عن ذلك فا ن هذا هو وصفة السعادة. وإن حياة

كانت تستمر علاقاتهم مع سادتهم حتى بعد عتقهم. وكان قد أغضب سادتهم السابق كث ا انخراط آل ياسر في صف الدعوة المحمدية فاتخذت الا رستقراطية الوثنية في مكة القرار با ن يتولى الجميع القضاء على أقاربهم من المو من. وقد نال آل ياسر من تلك المعاناة الحصة الكبرى والحظ الا وفر حيث مل يترك المشركون وسيلة من وساي ل القهر والتعذيب إلا واستعملوها معهم فكانوا يسحبونهم على الرمضاء المحرقة مجردا من ثيابهم ثم يضعون صخرة كب ة على صدورهم ويقومون بتعذيبهم. ولكن آل ياسر كانوا يا بون إلا أن يقولوا «ألله أحد». وحسب ما يروي ابن هشام والمصادر الا خرى فا ن النبي صلى الله عليه وسلم الذي كان ي شعر با لامهم في أع ق قلبه ر بهم فيا مرهم بالصبر ويبشرهم بالجنة قاي لا: «ص بر ا آل ي اسر ف ا ن م و ع د ك م ال ج نة» (الس ة:.(4/140 إن الذي يلفت انتباهنا هنا هو تصو ر «النجاة» عند أبطال تلك القصة. حيث مل يتوجه آل ياسر إلى النبي صلى الله عليه وسلم بسو ال «متى ستنقذنا» ك مل يع د رسول الله صلى الله عليه وسلم لهم با ي وعد قاي لا «انتظروا فا ين سا نقذكم». بل مل يبشرهم با ي شيء سوى الموت. ولكنهم كانوا يكسبون بهذه البشارة مقاومة بحيث تكفي ليوم واحد من التعذيب أيضا. لا كن إيضاح هذا المثال إلا بالتغ الجذري الحاصل في التصو ر عن «الحياة والموت» وعن «النجاة والهلاك». في الا يام الا ولى من الهجرة كان النبي صلى الله عليه وسلم يختبي مع رفيقه في الدرب أيب بكر الصديق في جوف صخرة بجبل يدعى «ثور» احتفظ بوجوده حتى اليوم. وكان أبو بكر قل ق جدا لما سمع أصوات أقدام المتابع الوثني التي تنبي عن اقترابهم منهم. أما الرسول عليه السلام فقد قال لا يب بكر دون أن يغ أدىن شيء من حالته الهادي ة للحد من قلق صاحبه: «يا أبا بكر! ما ظنك باثن الله ثالثه» وخل د القرآن الكريم هذا المشهد بتلك العبارة: إ لا ت ن صر وه ف ق د ن صر ه ال له إ ذ أ خ ر ج ه ا لذ ين ك ف ر وا ث اين اث ن إ ذ ه في ال غ ار إ ذ ي ق ول ل ص اح ب ه لا ت ح ز ن إ ن ال له م ع ن ا ف ا ن ز ل ال له س ك ين ت ه ع ل ي ه و أ يد ه ب ج ن ود ل م ت ر و ه ا و ج ع ل ك ل م ة ا لذ ين ك ف ر وا ال سف لى و ك ل م ة ال له ه ي ال ع ل ي ا و ال له ع ز يز ح ك يم (التوبة: 9/40) وإليكم مثالا آخر: «أ يت إلى النبي صلى الله عليه وسلم بلحم ساق. فطلب من عاي شة رضي الله عنها أن توزعه على الفقراء. ولما طلب إليها أن تطبخ ما بقي منه ويا يت به إليه قالت عاشة: يا رسول الله مل يبق منه شيء إلا هذه العظمة الجافة». وعلى إثر ذلك قال الرسول عليه السلام جملته هذه التي تشكل مثالا تاريخيا على بناي ه التصو ر : «بل بقي كله لنا بقي كله لنا» يظهر م سبق أن الرسول عليه السلام كان بنى وعي الرعيل الا ول الذين رباهم على يديه بالتصو ر نفسه عن الحياة. وإن هذا المثال الواقع أثناء فاجعة بي ر معونة التي ستقع في وقت لاحق بعد هذا الحادث المذكور بكث لهو دليل مبهر واضح على ذلك. والحدث الذي ينقله لنا ابن هشام وصاحب الطبقات ابن سعد والا مام الطبري يجري على النحو التالي: كان ب الذين قاموا بهذه الغارة على قافلة القراء التي أرسلها النبي صلى الله عليه وسلم وعددها 70 شخصا رجل يدعى جبارا. وكان عمرو بن أمية الضمري أثناء الكم على رأس الا بل فنجا من الكم ولكنهم ظفروا به وقبضوا عليه. وكان جبار يبحث عن هوية وجه مل يره ب الشهداء. فطلب إلى عمرو أن يقوم بتشخيص جميع الشهداء ويحدد اسم الغاي ب. ووجدوا الغاي ب وهو عامر بن فه ة الذي كان موظفا بالخدمة لضيوف الثور يوم الهجرة. وأخ ا باح جبار عن سبب قلقه قاي لا: «أنا الذي قتلته ولما طعنته في ظهره سمعته يقول قولا أدهشني جدا حيث قال: «فزت والله». قال فقلت في نفسي: ما قوله «فزت» بين أنا قتلته فا تيت الضحاك بن سفيان الكلايب فا خبرته ا كان وسا لته عن قوله «فزت» فقال «الجنة». (ابن هشام: 4/140 ابن سعد: 3/231 الطبري: 2/82) وعملية البحث هذه لجبار أدت به إلى باب الا ان. النتيجة: من لا ينظر من الزاوية التي أمر الله أن ينظر منها لن يستطيع أن يرى ما يريه الله تعالى. نعم هناك زاوية يا مر الله أن ي نظر إلى كل شيء منها وهناك حقيقة يريها الله سبحانه وتعالى. وأول ما يجب القيام به لرؤية ما يريه الله تعالى بالنظر من الزاوية التي يطلبها هو تكوين تصو ر مبني على القرآن. والمفاهيم القرآنية هي اللبنات الا ساسية التي يستخدمها الله سبحانه وتعالى في بناء التصو ر المذكور. ومفهوم الفطرة والا خلاق والتقوى والعلم والا ان والتوحيد والعدل والولاء والاستسلام والا مانة والملكية والشهادة التي كن أن تطلق عليها أمهات المفاهيم القرآنية تا يت على طليعة تلك المفاهيم. وسوف نقوم بدراسة هذه المفاهيم بشكل عريض وعميق في الا عداد اللاحقة إن شاء الله تعالى. 16

Kur ani Hayat OCAK 11 SAYI 16 Hoca Efendiye Mesele Danışıyoruz! FATİH OKUMUŞ 17

İNCELEME KUR AN KAVRAMLARININ PRATİĞİ ARAPÇA OLARAK İNZÂL EDİLEN KUR AN, MAKSADINI ARAPÇA DAN ALDIĞI KELİMELERLE ORTAYA KOYMAKTA, MESAJINI BU DİLDEKİ PEK ÇOK KELİMEYİ KAVRAMLAŞTIRARAK AÇIKLAMAKTADIR. İlahiyatçı HÜSEYİN K. ECE Giriş Kavramlar, düşüncemizin ve dünya görüşümüzün kalıba dökülmüş ifadeleridir. Onlarla konuşur, onlarla anlaşırız. Dilin ifadeye dökülüşü, kelimelerin ilimde, sanatta, kültürde, edebiyatta ve inanç dünyasında yeniden canlanışıdır kavramlar. Kavramların üzerinde ortak anlayışa ulaşmak, kişiler ve toplumlar arasındaki barışı çoğaltır, zenginleştirir. Onlar üzerindeki anlaşmazlıklar ise kuşaklar ve sınıflar arasındaki mesafeyi artırır, onların ait olduğu alanı, onların ifade ettiği bilgi veya anlamı kaybetmeye yol açar. Zira kavramların rolü, ilgili olduğu sahadaki anlamı muhatabına doğruya en yakın ulaştırmaktır. Kavram kargaşası ilimde, kültürde, sosyal hayatta ve siyasi arenada sağlıklı bir şey değildir. Birisinin ak dediğine diğerinin kara demesi, birisinin şöyle anladığı bir kavramı başkasının yüz seksen derece ters anlaması sağlıklı farklılık olmasa gerekir. Bu kavram cehâleti Kur an ı, dolayısıyla İslâm ı tanımada, onu anlamada ve onu hayata taşıma çabalarında olursa, sıkıntının boyutları daha da büyük olur. Zira hayat rehberi olarak indirilen Kur an ı yanlış anlamak hidayetten sapmayı beraberinde getirir. Hâlbuki insan Kur an ın takdim ettiği hidayetle ancak insan olabilir, ancak onunla hayat ve varoluşa cevap verebilir. Kur an ı anlamak hayatı anlamak, Allah ı anlamak ve anlamı bulmaktır. Bu da 18

Kur an ifadelerini onun işareti doğrultusunda idrak etmekten geçer. Terim ve Kavram İnsanlar kelimelerle anlaşırlar. Kelime ise, duyulan, algılanan, düşünülen ve etkilenilen şeydir. Bu etki sözle veya duyularla olur, kişilere olumlu veya olumsuz anlamda tesir eder. Bir toplumda çoğunluğun bir kelimenin özel bir anlamı üzerinde söz birliği etmeleri veya söz konusu olan şey üzerindeki ortak görüş, kavramları veya terimleri meydana getirir. İslâm dünyasında bütün ilim dallarında kullanılan özel kelimelere ıstılah denmiştir (Günümüzde ıstılah yerine terim kelimesi kullanılmaktadır.) Istılah, bir kelimeye yüklenen mana üzerindeki konsensüs sağlanması, anlam üzerindeki anlaşmazlığın azalmasıdır. Kavram; bir nesnenin zihindeki soyut ve genel tasarımı, duyularla gözlenen veya gözlenmeyen şeyler hakkında zihnimizde oluşan soyut ve genel fikirlere denir (Türkçe Sözlük, TDK 2/817. S. Bilimler Ansiklopedisi, 2/360) Başka bir ifadeyle kavram; bir şey hakkında sahib olunan genel düşüncedir. Felsefe dilinde kavram; nesnelerin ya da olayların ortak özelliklerini kapsayan ve bir ortak ad altında toplayan genel tasarımdır. Kavram, zihinsel bir işlemdir. O fikir ve düşünceden farklıdır. Bir nesne hakkındaki fikir değildir. Belki o nesne hakkında zihinde meydana gelen bir algılama, bir kavrayıştır. Ya da bir fikrin, bir nesnenin/objenin zihindeki algılanış biçimidir. Zihnin bir şey hakkındaki tasarımıdır. KAVRAM BİR ŞEY HAKKINDA SAHİB OLUNAN GENEL DÜŞÜNCE, TERİM İSE BİR TÜRE AİT NİTELİKLERİN ORTAK İSMİDİR. TERİM ISTILAH IN, KAVRAM DA MEFHÛM UN KARŞILIĞIDIR. Terim ise; bir bilim, bir sanat dalıyla veya bir konu ile ilgili özel ve belirli bir anlamı olan söz demektir (Türkçe Sözlük, 2/1458) Bir başka deyişle terim, bir türe ait ortaklaşa niteliklerin bir isim altında toplanmasıdır. Bu bağlamda terim ıstılah ın, kavram da mefhûm un karşılığıdır. Terim ve kavram sözcükleri arasında anlam benzerliği olmakla beraber, ikisi de farklı şeyleri ifade ederler. Birbirlerinin yerine kullanıldıkları da olur. Kavram, bir şeyin zihindeki tasavvuruna, terim ise dışarıdaki somut karşılığına, soyutun somutlaşmasına denir. Objenin zihindeki karşılığına işaret ediyorsa kavram, yazıdaki veya dışarıdaki şeye işaret ediyorsa terimdir. Kavramlar, bir şeyin zihindeki soyut tasarımı oldukları için mutlak bir tanım vermezler. Kavramlar, nesnelerin veya olayların ortak özelliklerini kapsayan ve onları ortak bir ad altında toplayan tasarım olsa da; bu tasarım geneldir ve soyuttur. Terim gibi sınırlılık arz etmez, insanlara ve inançlara göre değişik anlaşılmaları mümkündür. Kavramlarda asıl olan, onların genel tasarım olmasıdır. Onun için kavramların her zaman, herkese göre mutlak bir şekilde aynı olması, aynı şekilde algılanması beklenemez. Kur an Kavramları Kavram sözcüğü terime göre daha yaygın bir kullanım alanına sahiptir. Kur an her kesime, her kültüre, her zaman dilimine, her seviyeden insana hitap ettiğine göre, seçtiği kelimeler ve onlara yüklediği anlam onun mesajını taşıyıcı özellikte olması gerekiyordu. Kur an bu metotla mesajını muhatabının Kur ani Hayat OCAK 11 SAYI 16 Kur an Kavramlarının Pratiği HÜSEYİN K. ECE 19

idrak seviyesine indiriyor, anlamasını sağlıyor. Onun kelimeleri tıpkı terimlerdeki anlam gibi tekdüze ve statik olsaydı, onu belli bir kesim anlar, diğerlerine yabancı kalırdı. Kaldı ki Kur an ın konuları herhangi bir bilim disiplini değil, vahyin maksatlarıdır. Bu açıdan onun kavramlarının matematiksel ve somut anlamları olmaz. Her bir Kur an kavramı kendi alanı içerisinde yatay ve dikey, ama belli bir anlam alanına sahiptir. Muhatap bu alan içerisinde kavramın ifade etmek istediğini kendi anlayışı ve kapasitesi ile anlamaya, idrak etmeye çalışır. Kur an bir kelimeyi kendi amacı doğrultusunda, kendine ait bir anlayışı ve mesajı insanlara bildirmek üzere kullanır. Ancak bu kullanım matematikteki çarpma-bölme terimleri gibi mutlak anlamda olmadığı gibi, her manaya gelecek şekilde dağınık da değildir. Kur an, Arapça olarak inzâl edilmiştir. Dolaysıyla Kur an, maksadını Arapça dan aldığı kelimelerle ortaya koymakta, mesajını bu dildeki pek çok kelimeyi kavramlaştırarak açıklamaktadır. Dil, en önemli iletişim ve anlaşma aracı olduğuna göre, anlaşılsın diye gönderilen, insanla Allah (c) arasındaki en önemli haberleşme olan Kur an ın da, insanların kendi aralarında anlaşabildikleri bir dili kullanması doğaldır, hatta gereklidir de. Şayet ilahi mesaj tek tek her insanın bünyesine indirilmiş olsaydı, herhalde dil gibi bir iletişim aracı olmazdı. KAVRAMLAR BAZEN SÖZ KONUSU MESAJIN SON DERECE ÖNEMLİ OLDUĞUNA DA İŞARET EDERLER. MESELA, AHİRET GÜNÜ İÇİN KULLANILAN ONİKİ KADAR KAVRAM KULLANILIR. Allah (c), kullarına vahyi indirmek için dillerin içerisinden Arapça yı seçti. Bu tercih; herhangi bir dilin kutsal olmasından değil, vahyin son Peygamberi Hz. Muhammed (s) in Arapça konuşuyor olmasındandır. Allah (c) her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdi ki öncelikle kendi çevresindekiler Allah ın ne indirdiğini anlasınlar (İbrahim 14/4). Bu bağlamda son Vahiy Hz. Muhammed e gelince Arapça İslâm ın dili haline geldi diyebiliriz. Kur an, İslâm dan önceki Arapça kelimeleri kullanmakla beraber, onlara yeni anlamlar da katmış, onları mana yönünden genişletmiş ve zenginleştirmiş, pek çoğunu da terim veya kavram haline getirmiştir. Ancak Kur an ın kavramları kendi kök anlamlarından kopuk değildir. Kur an ın metodu, Arapça bir kelimenin sözlük anlamının içini tamamen boşaltıp, onun içini yepyeni anlamlarla doldurmak şeklinde değildir. O, günlük konuşmalarda kullanılan kelimeleri hem kendi anlam dairelerinde kullandı, hem de onlara Kur anî manalar kattı. Arapça kelimelerin çoğunda anlam zenginliği vardır. Bir ifadeyi karşılamak için çok sayıda sözcük kullanıldığı gibi, bir kelime içerisinde bazen birden fazla anlam bulunmaktadır. Buna tefsir ilminde el-vucûh ve n-nezâir denir. Kur an, bu anlam zenginliğini daha da yoğunlaştırmış, onlara Vahy in mesajını titizlikle taşıma görevi vermiştir. İslâm a muhatap olanlar, Kur an ın ve onun çevresinde oluşan ilimleri, İslâmî inancını, dünya görüşünü, anlayışını, ne denilmek istendiğini, ilahî daveti, Hak ve batılı, Vahyin maksat ve çağrısını, ğayb âlemiyle ilgili gereken bilgileri, varlıkla ilgili gerçekleri ve daha birçok şeyi işte bu mana yönünden özel hale getirilmiş kavramlardan öğrenebilirler. 20