KUR AN-SÜNNET İLİŞKİSİ VE BÜTÜNLÜĞÜ Dr. Yusuf ACAR Hamd Allah a, Salat ve Selâm Allah ın Rasülü ne, Onun seçkin arkadaşlarına, ehl-i beytine ve izinde yürüyenlere olsun. İlâhî dinlerin en temel niteliklerinden birisi olan vahiy ve Peygamberlik müessesesi birlikteliği, et ve tırnak, tohum ve toprak kadar birbirine bağımlıdır. Bu gerçeğin en açık ifadesi, semâvi dinlerin tarihinde Peygambersiz bir Kitab ın gönderilmemiş olmasıdır. Dolayısıyla ister Mûsevîlik ve Hristiyanlık olsun, isterse İslâm olsun İlahi Kitap ları, Peygamberlerin aracılığına başvurmadan anlamaya çalışmak ya da vahiysiz bir Peygamber telakkisi oluşturmak yanlış bir din anlayışının ortaya çıkmasına sebep olur. Müslümanlar, Kur an ile muhatap olduğu ve Hz. Muhammed i Allah ın elçisi olarak tanıdığı günden beri Kur an ve Sünnet ikilisini hep birlikte anagelmişler ve İslâm Dîni nin iki temel kaynağı olarak kabul etmişlerdir. Amelî ve îtîkâdi alanlarda İslâm tarihi boyunca pek çok mezhep ya da ekollerin ortaya çıkış sebebi ise, Kur an ve Sünnet i farklı anlama ve yorumlama metotlarıdır. Zira Kur an Sünnet ilişkisinin varlığı, bütünlüğü, birlikteliği ve vazgeçilmezliği şer in, aklın ve mantığın zorunlu gereğidir. 1 İşte bu tebliğde Kur an Sünnet birlikteliğinin öncelikle Kur an daki temelleri ele alınacak, daha sonra da İslâm ın bu iki kaynağı üzerinde oluşan bazı yanlış tasavvurlara dikkat çekilecektir. Hz. Peygamber i ve Kur anı birbirinden bağımsız olarak mütaala etmek ve anlamaya çalışmak her şeyden önce Kur an a aykırıdır. Zira O nun sünnetinin ortaya koyduğu modelin temel dayanağı bizzat Kur an dır. Başka bir ifadeyle sünnet, meşrûiyetini Kur an dan almaktadır. Hz. Peygamber in inanç, düşünce, davranış ve hedeflerine yön veren ve belirleyen Kur an dan başka bir şey değildir. 2 Bu itibarla sünnet i, hayata aktarılmış bir Kur an, Kur an ın yaşanmış bir tefsiri, islâm ın pratik ve örnek bir uygulaması 3 şeklinde nitelendirmek yanlış olmasa gerekir. Hz. Peygamber de, tefsir olunmuş bir Kur an ve tecessüm etmiş bir islâm idi. Daha açık bir ifadeyle Hz. Peygamber, Kur an ın ete kemiğe bürünmüş şeklidir. 4 Kur an-ı Kerim de, Kur an Sünnet ilişkisini ve bütünlüğünü ortaya koyan yüzlerce ayet vardır. Bunlardan hepsini tek tek okumak yerine kategorik bir çerçevede ele almanın daha uygun olacağı kanaatindeyiz. 5 I.Hz. Peygamber e itaat etmeyi, O na karşı çıkmamayı ve O nun hükümlerine boyun eğmeyi bildiren ayetler, Kur an ve Sünnetin birbirinden ayrılmayacağını ortaya koymaktadır. Bu konuda yüzlerce ayet vardır, bir kaçı şöyledir. 6-1-
Deki: Eğer Allah ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Zira Allah bağışlayandır ve esirgeyendir. Deki : Allah a ve peygamber e itaat edin. Eğer dönerlerse bilsinler ki, Allah kafirleri asla sevmez. (Âlu İmran 3/31,32) Kim Allah a ve Rasülü ne itaat ederse, Allah onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar, orada ebedi kalırlar. İşte büyük kazanç da budur. Kim de Allah a ve Peygamberine karşı gelir, O nun sınırlarını ihlal/tecavüz ederse Allah onu ebedi kalacağı bir ateşe sokar. (en-nisa 4/13-14) Kim de kendisine doğru yol belli olduktan sonra Peygamber e karşı gelir ve mü minlerin yolundan başka bir yola giderse, onu gittiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. (en-nisa 4/115) Kim Rasûle itaat ederse, Allah a itaat etmiş olur. (en-nisa 4/80) Nûr 24/54) Biz hiçbir Peygamber i, Allah ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir maksatla göndermedik. (en-nisa 4/64) Aralarında hükmetmesi için allah a ve Rasûlüne çağrıldıklarında mü minlerin cevabı, İşittik ve İtaat ettik sözünden başka bir şey olmaz. (en-nur 24/51) Allah ve Rasûlü bir konuda hüküm verdiği zaman, artık mü min bir erkeğin veya mü min bir kadının bir seçim yapma hakkı yoktur. Zira kim Allh a ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. (el-ahzab 33/36) Aslâ! Rabbinin hakkı için, onlar aralarındaki anlaşmazlığa düştükleri konularda seni hakem yapıp, sonra da içlerinden hiçbir hoşnutsuzluk duymadan senin verdiğin hükme boyun eğip tam anlamıyla teslim olmadıkca iman etmiş olmazlar. (en-nisa 4/65) Bütün bu gruptaki âyetlerin içeriğini şöyle özetlemek mümkündür; mü minler Allah a ve Rasûlüne itaat etmeye, Peygamber e karşı gelmekten sakınmaya ve uzlaşamadıkları konuda Hz. Peygamberin hükmüne boyun eğmeye çağrılmaktadırlar. Allah a itaat, Kur an ın emir ve yasaklarına itaattir. Rasûlüne itaat ise, sağlığında bizzat kendisine, O nun emir ve talimatlarına; vefâtından sonra da sünnetine itaat anlamındadır. Bu âyetler, Rasûl e itaatin Allah a itaatin bir gereği, eskilerin tabiriyle lâzım-ı gayri mufârıkı olduğunu ifade eder. Allah ı sevmenin ve günahların bağışlanmasının yolu, Peygamber e ittibâ/uymaktan geçer. 7 Deki: Allah a itaat edin, Peygamber itaat edin... Eğer O na itaat ederseniz doğru yolu bulursunuz. (en- -2-
II. Kur an ve Sünnet in bir bütün olduğunu bildiren âyetlerden bir grubu da, bizzat Allah tarafından Hz. Peygamber e Kur ân-ı açıklama görev ve yetkisinin verildiğini ifade eden âyetlerdir; Biz her Peygamberi mutlaka kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (kendilerine indirileni) açıklasın. (İbrahim 14/4) Sana da bu zikri Kur an-ı indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklasın, ta ki düşünüp öğüt alsınlar. en Nahl 16/44) İster Türkçe de, ister Arapça da, isterse diğer dillerde olsun açıklama nın yalnızca bir metni okumak ve nakletmek olduğunu söylemek, gerçek dışı bir iddia olur. Zira açıklamak, Kur an da olmayan ilave birtakım bilgileri gerektirir. Hz. Peygamber in Kur ân-ı açıklaması, bir kelimeyi açıklamak şeklinde olabileceği gibi ki bu nadirdir-uygulamaya ilişkin bir takım kapalı yönleri bulunan ayetlerle ilgili de olabilir. 8 Zira Kur an âyetleri iki kısımdır; açıklanmaya ihtiyaç duymayacak kadar açık seçik gerçeklerle ilgili olup, geçmiş milletlerin ve peygamberlerin öğüt nitelikli haberleri, Cennet- Cehenneme ilişkin nimetler ve azaplar gibi konuları içine alır. İkinci kısım âyetler ise, İslâm ın emirleri ve yasakları, islâm hukukunun temel hükümleri, emir ve yasaklarının hikmetleri ve benzeri konuları ihtiva eder. 9 İşte Kur ân ın mücmel ayetlerini açıklamak, bazı genel hükümlerini tahsis etmek, ibadetlerin uygulamasını göstermek gibi görevler Hz. Peygamber e yüklenmiştir. 10 Örneğin namazın kılınış şekli ve vakitleri, zekatın miktarı ve zamanı, haccın zamanı ve yapılış şekli, evlilik ve evlenilmesi yasak olanlar, helal ve haram olan yiyeceklerin belirlenmesi gibi konuların hiç biri Kur an da detaylandırılmamış ve bütün bu ve benzeri dini hükümlerin pratiğe aktarılması görevini Hz. Peygamber yerine getirmiştir. Dolayısıyla sünnet olmadan Kur ân ın anlaşılması ve hayata aktarılması mümkün değildir. Mesela Kur an da namazların vakitlerinin belirlendiği ifade edilmesine rağmen (4- Nisa Suresi - 103) sadece üç vakit namaz geçer: Sabah Namazı (11 - Hud Suresi - 114, 24 - Nur Suresi - 58), Akşam Namazı (11 - Hud Suresi - 114, 24 - Nur Suresi - 58, 17 - İsra Suresi - 78) ve Orta Namazını (2 - Bakara Suresi - 238) farz kılmıştır. Ayrıca tüm inananlara, erkek - kadın ayrımı yapmaksızın, Cuma Namazını (62 - Cuma Suresi - 9-11) farz kılmıştır. Namazın beş vakit kılınması, şartları, farzları, sünnetleri, yani kılınış şekli ise tamamen sünnetle/hadislerle belirlenmiştir.
III.Hz. Peygamber in helal ve haram koyma yetkisine sahip olduğunu bildiren âyetler de Kur an ve sünnetin birlikte değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır: Kendilerine kitap verilenlerden Allah a ve âhiret gününe iman etmeyen, Allah ın ve Rasûlünün haram kıldığını haram olarak kabul etmeyen ve hak dini din edinmeyenlerle, ezilip büzülerek kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın. (et-tevbe 9/29) Onlar ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil de yazılı bulunan O Ümmi Peygamber e uyarlar. O Peygamber kendilerine iyiliği emreder, kötü ve çirkinden onları meneder; güzel ve temiz şeyleri onlara helal kılar ve pis /çirkin şeyleri de haram kılar... (el- A kâf 7/157) -3- Her iki âyet de helal ve haram koyma konusunda yetkili merciin yalnızca Allah ve Rasûlü olduğu ifade edilmektedir. Nitekim Hz. Peygamber, Kur an-ı pratize ederken uygulamada ortaya çıkan bazı problemleri çözmek için Kur an da hükmü bulunmayan bir takım konularda, helal ve haram koyma yetkisini kullanarak hükümler vermiştir. Mesela ölü hayvan etinin Kur an da haram kılınmış olmasına rağmen 11, deniz hayvanların bu hükmün dışında olduğunu belirtmiş ve Denizin suyu temiz, ölüsü de helaldir. 12 buyurmuştur. Yine Kur ân daki söz konusu yasağa rağmen tamamen donmuş kan olan ciğer ve dalağın helal olduğunu salık vermiştir. 13 Bunlardan başka Kur an da geçmeyen katır, eşek, aslan, kaplan, fil, kurt, maymun ve köpek gibi hayvanlarla kartal, atmaca, şahin ve doğan gibi yırtıcı kuşların etlerinin haram olduğunu da yine Hz. Peygamber bildirmiştir. 14 Altın ve ipeğin erkeklere haram olduğunu 15, nesep ile nikahı haram olanların süt yoluyla da haram olacağı prensibini 16, bir kadının halası, teyzesi ve yeğeni üzerine nikahlanamayacağını 17, hep sünnetten öğreniyoruz. 18 Bütün bu alanlarda Hz. Peygamber in verdiği hükümler, Kur an ın genel ilkelerine dayalı ve onunla tam bir uyum halindedir. Yoksa Hz. Peygamber mücerret kanaati ve görüşü ile dinde helal haram ihdâs etmez. IV. Hz. Peygamber i Müslümanlara örnek olarak gösteren ve izlenmesi talimatını veren şu âyetler aslında tek başına Kur an Sünnet birlikteliğini anlatmaya kâfidir: Andolsun ki, Allah ın Peygamberinde sizin için, Allah ı ve ahireti arzu eden ve Allah ı çok anan kimseler için güzel bir örnek vardır. (el-ahzab 33/21) İşte böylece sizin dengeli bir toplum olmanızı istedik ki, insanlığa örnek ve model olasınız ve Peygamber de size örnek ve model olsun. (el- Bakara 2/143)
Kur ân bu âyetlerle Hz. Peygambere, vahyin inşâ etmek istediği insan tipinin model olma misyonunu yüklemektedir. Bu itibarla müslümanlar için Hz. Peygamber, şahsiyeti Kur an tarafından inşa edilmiş bir prototip tir. Dolayısıyla Hz. Muhammed in örnekliği ve sünneti anlaşılmadan Kur an ın anlaşılması mümkün değildir. Zira İslâm ın teorik kaynağı Kur an ise, Pratik kaynağı da Hz. Peygamberdir. Bu ikisini birbirinden ayırmak hakikat ile hayatı birbirinden ayırmak demektir. Halbuki Allah: Onlar ki, Allah a verdikleri sözü bozarlar, Allah ın birleştirilmesini emrettiğini birbirinden ayırıp koparırlar ve yeryüzünde fesat çıkarırlar. İşte bunlardır hüsrana uğrayanlar. 19 buyurarak, Kur an da birlikte zikredilen Allah Peygamber birlikteliğinin bozulmamasını vurgulamaktadır. Peygamber, Kur ân-ı Allah dan alıp hayata dönüştüren ilk muhataptır. Bu itibarla Hz. Peygamberle Kur an ın arası açılması demek, aslında Kur ân ı hayata bağlayan ana damarın koparılması demektir. İşte bu damarın kesilmesi, tam anlamıyla bir inanç kaosuna ve ayetin ifadesiyle fesada yol açar. Bu fesat neticesinde de, birlik ve beraberliğin, hürriyetin ve huzurun kaynağı olan din, ayrılık ve kavganın, tartışma ve huzursuzluğun, kaosun bizzat kaynağı haline gelir. 20 Kur an Sünnet bütünlüğü, et ile tırnak kadar, tohum ile toprak kadar doğal ve iç içedir. Zira bize Kur an-ı Hz. Peygamber, Hz. Peygamber i de Kur an öğretmektedir. Fakat bu bütünlük, hicretin ilk yüzyıllarından itibaren İslam tarihi boyunca ortaya çıkan aşırı grup ya da ekoller tarafından zaman zaman bozulmaya çalışılmıştır. İfrat ve Tefritten kaynaklanan bu çabaları iki madde halinde özetlemek mümkündür: a-sünnetin reddi ya da daraltılması ve Kur an ile yetinilmesi düşüncesi: Sünneti reddeden ve Kur an bize yeterlidir diyerek Hz. Peygamber i devre dışı bırakan düşüncenin kökenleri, hicretin ilk yüzyıllarına kadar dayanmaktadır. 21 İslâm ın kaynaklarını rasyonalist bir eğilimle sadece Kur ân a indirgeyen Hâricileri, 19. Yüzyılda Hindistan alt kıtasında ortaya çıkan Hind Kur aniyyün ekolu izlemiştir. Kur an yalnızca Kur an sloganıyla kısa zamanda yüzbinleri etkileyen Hind Kur ancılık akımı, kendilerine özgü sünnetsiz ve peygambersiz namaz yöntemini geliştirmeye kalkışmış, fakat namaz konusunda girdiği krizden çıkamayarak yükseldiği hızla düşüşe geçmiştir. Oryantalistlerin pozitivist ve rasyonalist Peygamber tasavvurunun etkisiyle filizlenip yeşeren Hind Kur aniyyun mektebi, müslüman halk kitleleri tarafından itibara alınmamış ve yalnızca ilginç bir tecrübe olarak kalmıştır. Hz. Peygamber i Vahiy postacısı olarak görüp, Kur ân ı bir ara kablosu hüviyetiyle ilettikten sonra mü minlerin hayatından yavaşça geri çekilen bir Peygamber telakkisi oluşturmak, O nu ve misyonunu tarihin derinliklerine gömmek ile eş anlamlıdır.
Modernleşmek veya muasır toplumlar seviyesine ulaşmak adına İslam dünyasında gerçekleştirilmeye çalışılan değişim; önce on dört asırlık İslâmî kültürün gelenek diye reddedilmesi, sonra da sünnet üzerinde akıl-kur an ile ayıklamaya gidilmesi ve nihayet tarihsellik tezi ile de Kur ân da ayıklama yapılarak kaynak sorgulaması tarzında gelişmiştir. Oysa Müslümanların gerek bilimde gerekse teknikte geri kalmasının sebeplerinin, kaynak sorgulamasında değil, İslâmî bilginin oluşturulamaması (ya da bilginin islâmileştirilememesi) 22 ve dini metinlerin ihtiyaca göre yeniden yorumlanamamasında aramanın daha doğru olacağı kanaatindeyiz. b- Taklit derecesinde geleneğe bağlanmak ve peygamber i aşırı yüceltmek düşüncesi: Hz. Muhammed i tanıtan en objektif, en orijinal ve en sahih kaynak şübhesiz Kur an dır. 23 Kur ana göre Hz. Muhammed, her şeyden önce bir beşerdir. Ama sıradan bir insan değil, bir insanın olabileceği kadar mükemmel bir insandır. 24 Bu yüzden de Sen muhteşem bir ahlak üzeresin 25 buyurularak insanlara örnek/numune-i ittisal olarak gösterilmiştir. 26 Dolayısıyla adım başı mucize gösteren ve her adımını vahiyle atan bir Peygamber anlayışı Kur an a aykırıdır. Zira Kur an ın Allah ı ya da melekleri değil de Peygamberi örnek göstermesinin nedeni; insanların yalnızca kendileriyle aynı kategoride olan varlıkları örnek alabilecekleri gerçeğidir. Hz. Peygamber i örnek almak, O nu taklit etmek ve O na şeklen benzemeye çalışmak değil; Hz. Peygamber in yaptığını, yaptığı amacı gerçekleştirmek için yapmaktır. 27 Yani O nun örnek alınması, üretebilecek ahlâkî davranışların yeniden üretilmesi demektir. Tersi, O nu tüketmek olur. Gazzali nin ifadesiyle bir hükümdara saygı göstermek, onun oturup kalktığı gibi oturup kalkmak değil, onun buyruk ve ilkelerine uymakla mümkün olur. 28 Dolayısıyla Hz. Peygamberî örnek almak demek, Rasûlüllah yemeği yerde elleriyle yediği için böyle yapmak, kabağı sevdiği için sevmek, cübbe ve sarıkla dolaşmak vb. değildir. 29 O nu örnek almak, ekonomiden siyasete, sosyal hayattan ahlaka varıncaya kadar beşer hayatının bütün alanlarında Rasûlüllahın ortaya koyduğu ilke ve prensiplere sarılmak ve hayatı O nun gibi algılamakla gerçekleşir. Kur an ve Sünnet ikisi birlikte İslâm ı oluştururlar. Birisi teorik, diğeri de pratik açıdan dinin kaynağı durumundadır. Bundan dolayı İslâm ı yalnızca Kur ân a indirgeyerek Kur an İslâm ı demek, ya da Hz. Peygamber e indirgeyerek dinin adını Muhammedîlik olarak adlandırmak yanlıştır. Hele hele Kur ân ın verdiği İslam ismini, belirli bir kültüre, medeniyete veya zümreye nisbet ederek Arap İslâm ı, Türk İslâm ı, Japon İslâm ı, Euro İslamı gibi adlarla değiştirmek apaçık bir tahriftir.
Hz. Peygamber, Kur ân ın hayata geçirilmiş şeklidir. Yani ete kemiğe bürünen, yaşayan Kur an. Hz. Âişe nin ifadesiyle Bütün davranışları Kur an olan Hz. Muhammed i ve sünneti kabul etmek, Mûsa Carullah ın deyimiyle Kur an-ı bizden daha iyi bilene tâbi olmaktır. Kur an-ı en iyi bilenlerin başında da Rasûl ü Kerim (s.a.v.) gelmektedir. 30 Sonuç itibariyle Kur an ve Sünnet bir bütündür. Birisi İslâm ın teorik, diğeri de pratik kaynağıdır. Sünneti Kur an dan kopararak İslâm ı yalnızca Kur ân a indirgemek, İslâm ın hayat damarlarını koparmak demektir. Peygamberi geleneği yok edilmiş bir İslâm ın ise, geleceği inşa iddiası ve dünya medeniyetine yapacak katkısı kalmamış demektir. Dipnotlar 1- Küçük,Raşid, Kur an-sünnet İlişkisi ve Birlikteliği, Sünnetin Dindeki Yeri Sempozyumu, Ensar Yayınları, İstanbul 1997, s.125,126 2- Kırbaşoğlu, Hayri, İslam Düşüncesinde Sünnet, Ankara 1996, II. Yayım, s.96 3- Karadavi, Yusuf, Keyfe neteamelü ala s-sünneti n-nebiyye, Mısır 1990, II.Yayım, s.23 4- Karadavi, a.g.e., s.23, 24 5- Klasik ve modern dönemlerde, İslam da Sünnetin kaynak olduğunu göstermek ve Kur an Sünnet bütünlüğünü temellendirmek için başvurulan âyetlerin tasnifinin yapıldığı pek çok Yazılmıştır. Mesela Bkz. eş-şafiî, er-risâle ( Cimâu l-ilm bölümü) ; Sıbâî, Mustafa, es- Sünne ve Mekânetüha fi t-teşri i l-ialâmi; Muhammed Ebû Şöhbe, Dıfâ un-ani s-sünne; Abdülğani Abdulhâlık, Hucciyyetü s-sünne; Husayn Bahş, el-kur âniyyûn ve Şubuhâtu- Hum Havle s-sünne; Kırbaşoğlu, Hayri, Kur ân a Göre Sünnetin Konumu (Basılmamış Tebliğ); Güngör, Mevlüt, Kur ân ın Hz. Peygamber in Sünnetine Verdiği Değer ( Sünnetin Dindeki Yeri Sempozyumu) ; ve Fıkıh Usulü eserlerinin Şer i Delillerden Sünnet Bölümleri. 6- Bkz. Âlü İmran 3/31,32,132; en-nisâ 4/13,14,59,64,65,80,115 ; el-mâide 5/92; el-enfâl 8/1,13,20,24,27,46 ; et-tevbe 9/63,71,120 ; en-nur 24/48,51,52,54 ; eş-şuarâ 26/108,110, 126,131,144,150,163,179 ; el-ahzâb 33/33,36,66,71 ; Muhammed 47/33; el-feth 48/17 ; el-hucurât 49/14; el-mücâdele 58/9,13; et-tegabun 64/12 7- Âlu İmran 3/31 8- Kırbaşoğlu, a.g.e., s.209 9- Kırbaşoğlu,a.g.e.,s.214 (Muhammed Tâki Usmani den naklen) 10- Bu konuda geniş bilgi için bkz.yıldırım, Suat, Peygamberimizin Kur an Tefsiri, İstanbul 1983 11- el-mâide 5/3; el-enam 6/145
12- Ebû Dâvûd, Tahâret, 41; Tirmizi, Tahâret, 52; İbn Mace, Tahâret, 38 13- İbn Mâce, Et ıme, 31, Sayd,9 ; Ebu Davud,Et ime,34; Malik, Muvatta, Sıfatü n-nebiy,30; İbn Hanbel, Müsned,II, s.97 14- Müslim, es-sayd ve z-zebâih,3 15- Tirmizi, Libâs,1,2; İbn Mâce, Libas,19 16- Buhari, Şehâdât,7, Nikah, 20,27,117; Müslim, Rada,1,2,9,12; Ebû Dâvûd, Nikah, 6 17- Buhâri, Nikah, 27 18- Sünnetin Müstakil olarak ortaya koyduğu hükümler, haram ve helallerin uzun bir listesi için bkz. İbn Kayyı, İ lâmu l-muvakkı în, II. s.288, Şâtıbi, el-muvâfakât, V,23 19- el-bakara 2/27 20- İslamoğlu,Mustafa, Üç Muhammed,İstanbul 2001,III.Yayım, s.152 21- Kırbaşoğlu, a.g.e., s.164 22- Uyanık, Mevlüt, Bilginin İslâmîleştirilmesi, Ankara 1999 23- İslamoğlu, a.g.e., s.211 24- Kırbaşoğlu, a.g.e., s.333 25- en-nur 68/4 26- el-ahzâb 21/33 27- Gazzali, el-mustasfa, II, s.218; Görmez, Mehmet, Sünnet ve Hadisin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu, Ankara 1995, s.283 28- Gazzali, a.g.e., II. s.218 29- Karadâvi, el-cânibu t-teşrii fi s-sünneti n-nebaviyye (Es-Sünneti n-nebeviyye ve Menhecuhâ fi Binâi l-marifeti l-hadâra) Amman 1991, s.984 30- Cârullah, Mûsa Bigiyef, Kitabu s-sünne, Çvr. Mehmet Görmez, Ankara 1998, s.17