1946 yılında, aynı okuldan sınıf arkadaşı Rahşan Ecevit (Aral) ile evlendi.



Benzer belgeler
TÜRKİYE DE SİYASET VE DEMOKRASİ

Süleyman Demirel Hayatını Kaybetti

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Cumhuriyet Döneminde Kurulan Hükûmetler

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DE SOL GELENEĞİNİ VE SİYASİ LİDERLİĞİ TARTIŞTI

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00

İÇİNDEKİLER SUNUŞ... V İÇİNDEKİLER... XI I. BÖLÜM CHP NİN SON GENEL YÖNETİM KURULU

Baki olan Rabbimiz ve davamızdır

Cumhuriyet Halk Partisi

Devrim Öncesinde Yemen

Cumhuriyet Halk Partisi

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

CHP milletvekili adaylarının tanıtıldığı kahvaltılı toplantı Konca Garden tesislerinde yapıldı.

Olmak ya da Olmamak. Cumhuriyetin temel niteliklerine

İÇİNDEKİLER. ÖNSÖZ...XI GİRİŞ... 1 İkinci Meclisler... 1 Osmanlı Âyan Meclisi ve 1924 Anayasaları... 3 Cumhuriyet Senatosu...

MADDELER T.C. İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ GENÇLİK MECLİSİ YÖNETMELİĞİ

MISIR IN SİYASAL HARİTASI

2000 li Yıllar / 8 Türkiye de Eğitim Bekir S. GÜR Arter Reklam Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011

Bodrumlu seçmenden yoğun katılım

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

SİYASET ÜSTÜ DÜŞÜNMEK Pazar, 30 Kasım :00

Cumhuriyet Halk Partisi

"medya benim ayağımın altına muz kabuğunu biraz zor koyar" vari açıklamalarda bulunuyordu ki Olanlar oldu

Sonucu ekonomik kriz değil, politik kaygılar şekillendirdi

DP lilerin Seçim Kanununda Değişiklik Önerisinin TBMM ye Sunulması. 20 Eylül 1946 Basın Kanununda Değişiklik Yapılması

TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK

ÇOK PARTİLİ DÖNEMDE SİYASET Erol Tuncer - 23 Mart 2018

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

KARİKATÜRİST VE RESSAMLAR, ARTIK AYA NİKOLA KİLİSESİNDE

Seçim sonuçları (İşte Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları 2018)

SEÇİM SİSTEMLERİ SUNUŞU

Biz yeni anayasa diyoruz

ABD İLE YAPTIĞIN GİZLİ ANLAŞMAYI AÇIKLA -(TAMAMI) Çarşamba, 03 Temmuz :11 - Son Güncelleme Perşembe, 04 Temmuz :10

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm ANAYASA KAVRAMI

KONYA TİCARET ODASI Etüt Araştırma Servisi. Tarih: Bilgi Raporu. Sayı : 2008/12/105 Konu : HÜLLE PARTİLERİ. Hazırlayan: Seyida ERKEK

Türkiye de Kutuplaşmanın Boyutları Araştırması. 1 Şubat 2016

40 yılı aşkın bir süre, önce öğrenci, sonra değişik unvanlarla öğretim elemanı ve

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) TUTANAK

Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti

makaleler / articles DEMOKRATİK REJİM VE SEÇİM SİSTEMLERİ * Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK I. GİRİŞ

2010 YILINA DAMGASINI VURAN OLAYLAR. Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği ne giriş süreci. Terör olayları. Türkiye-İsrail krizi

Ýstanbul hastanelerinde GREV!

Bu haftaki yazımıza geçmişten bir medya kazasıyla giriyoruz Yıl 1983

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ -6-

İÇİNDEKİLER SUNUŞ...IX KISALTMALAR... XIII I. BÖLÜM SEÇİM DÖNEMİ

ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI SEÇİM SİSTEMLERİNİN SEÇMEN İRADESİNE ETKİSİ

İşe önce TÜRKİYE'YE SAHİP ÇIK, KAYDINI YENİLE sloganıyla yola çıkıldı.

12. HAFTA PFS105 TÜRK EĞİTİM TARİHİ. Prof. Dr. Zeki TEKİN.


4 üncü Birleşim Perşembe

ORSAM AYLIK IRAK TÜRKMENLERİ GÜNCESİ

Öğr.Gör. İbrahim Ersin TURGUT, Öğr.Gör.Dr.Cumali ERDEMİL Pamukkale Üniversitesi Buldan Meslek Yüksekokulu

DOWN SENDROMLULARDAN ANLAMLI MESAJ

10. Herhangi bir sebeple boşalan bakanlığa en geç kaç gün içinde yeni bakan atanır? A) 5 gün B) 10 gün C) 15 gün D) 20 gün E) 25 gün

Siyasal Partiler: Kurumsallaşma, Demokrasi ve Reform. Ersin Kalaycıoğlu Sabancı Üniversitesi

Başkentteki Yardımcı Kuruluşlar. Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu

DİYARBAKIR BÖLGE HALKININ CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ REFERANDUMUYLA İLGİLİ DÜŞÜNCELERİNİ ÖLÇMEYE YÖNELİK SAHA ÇALIŞMASI:

GENÇLİK KOLLARI YÖNETMELİĞİ

BODRUM YENİ MUHTARLARINI SEÇTİ

Ölüm yıldönümünde Türk siyasetinin Karaoğlan ı

Yüksek Öğretim Kurumları Öğrenci Konseyleri ve Yüksek Öğretim Kurumları Ulusal Öğrenci Konseyi Yönetmeliği

PROF. DR. ABDULLAH UÇMAN

Prof. Dr. Özer SENCAR Prof. Dr. Doğu ERGİL Prof. Dr. İhsan DAĞI Prof. Dr. Cengiz YILMAZ Dr. Sıtkı YILDIZ Dr. Vahap COŞKUN NİSAN

T.C. TRABZON BELEDĠYESĠ GENÇLĠK MECLĠSĠ YÖNETMELĠĞĠ

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ

İhvanı Müslimin'in kısa tarihi

2016 KONYA İKİ DOĞU İKİ BATI ULUSLARARASI ÖĞRENCİLER AKADEMİSİ BAŞVURU KLAVUZU

SARACAĞIZ YARALARIMIZI

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... V İÇİNDEKİLER... IX KISALTMALAR... XVII I. BÖLÜM TBMM IX. DÖNEM ( )

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

İÇİNDEKİLER I. BÖLÜM TBMM VIII. DÖNEM ( )

ANAYASA HUKUKU DERSİ

MHP TURGUTREİS SEÇİM İLETİŞİM MERKEZİ AÇILDI

DALKARA'DAN PAZARCIK TA GÖVDE GÖSTERİSİ

Başbakan Yıldırım, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu

Cumhuriyet Halk Partisi

CHP'li Özlem KAYMAZ: "8,5 Milyon Engelli İçin Milletvekili Adayıyım" - Özgün Haber

ÝNTES ÝN AYLIK GELENEKSEL TOPLANTISI 01 HAZÝRAN 2001 TARÝHÝNDE ÝSTANBUL DA YAPILDI

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE KÜRT VE ERMENİ MESELELERİNİ TARTIŞTI!

Bu haftaki yazımızda, iki medya karşılaşmasında, bürokratların kendilerini star gibi hissetmemesinin etkilerini değerlendireceğiz

TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI

EVLİLİK SÖZLEŞMESİ. Toplumda yaygın kullanılan ve aslında içinde pek çok yanılsamayı barındıran kavramlardan biri de evlilik sözleşmeleri

Karar No : 2025 Karar Tarihi : 19/10/2015

Türkiye küçük Millet Meclisleri Nisan 2011 Raporu Libya ya Uluslararası Müdahale ve Türkiye

Konumuz sol içi cinayetler, özel olarak da Acilciler bünyesindeki cinayetler

Başbakan Yıldırım TRT Haber de gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu

Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü TÜRK ANAYASA DÜZENĐ BAHAR DÖNEMĐ ARA SINAVI CEVAP ANAHTARI

Saðlýk çalýþanlarý GöREV'de

1 von :24

MESLEK VE UZMANLIK ALANLARIMIZLA İLGİLİ DÜZENLENEN ULUSAL ÖLÇEKLİ KONGRE, KURULTAY, SEMPOZYUM VE ÇALIŞTAYLAR

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

ilk yar'larımızın sevgili dostları

KOTAN A Personelinden Uğurlama

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Transkript:

MUSTAFA BÜLENT ECEVİT Roşan KARAKAŞ Doğum yeri: İstanbul Doğum tarihi: 28 Mayıs 1925 Annesi: Ressam Nazlı Ecevit Babası: Kastamonu Eski Milletvekili Dr. Fahri Ecevit EĞİTİM HAYATI: 1936-1938 Ankara Erkek Lisesi 1938-1946 İstanbul Robert Koleji 1944-1946 Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü EVLİLİK: 1946 yılında, aynı okuldan sınıf arkadaşı Rahşan Ecevit (Aral) ile evlendi. ÇALIŞMA HAYATI: 1944: Üniversiteye devam ederken bir yandan da Basın-Yayın Genel Müdürlüğü'nde İngilizce çevirmeni olarak çalışma yaşamına girdi. 1946: Evlendiği yıl okulu yarım bırakarak Londra Basın Ateşeliği'nde görev aldı. 1950: Ankara'ya dönerek Ulus Gazetesi'nde sanat eleştirmenliği, fıkra yazarlığı ve çevirmenlik yaptı. 1952: Ulus Gazetesi kapanınca 'Yeni Ulus' ve Halkçı gazetelerinde yazmayı sürdürdü. 1954: ABD'ye giderek 3 ay Winston Salem Journal gazetesinde çalıştı. 1957: Rockefeller bursuyla ikinci kez Amerika'ya gitti. Harvard Üniversitesi'nde 8 ay Ortadoğu tarihi ve sosyal psikoloji üzerine çalıştı ve aynı yıl yurda döndü. POLİTİKA HAYATI: 1957: İlk kez Ankara Milletvekili olarak Meclis'e girdi. 2,3,4,5 ve 19. dönemde Zonguldak,

11. dönemde Ankara Milletvekili olarak parlamentoda görev yaptı. 1961: Çalışma Bakanı oldu 1966: CHP'de başlayan Demokratik Sol Harekete önderlik etti ve CHP Genel Sekreterliği'ne seçildi. 1971: Partisinin askeri yönetim tarafından oluşturulan hükümete katkıda bulunmasına karşı çıkarak genel sekreterlikten istifa etti. 1972: 14 Mayıs'taki kurultayda İnönü'nün karşısına aday olarak çıktı ve CHP Genel Başkanlığı'na seçildi. 1973: Genel seçimlerden sonra hükümeti kurmakla görevlendirildi. Milli Selamet Partisi ile koalisyon hükümeti kurarak 1974 yılında Başbakanlık koltuğuna oturdu. Başbakanlık döneminde Kıbrıs Barış Harekatını gerçekleştirdi. 1974-1977: İki parti arasında pürüzler çıktı. Ecevit yeni bir hükümet kuramadı ve siyasi hayatına ana muhalefet partisi lideri olarak devam etti. 1977 yılındaki genel seçimlerden sonra yine hükümeti kurmakla görevlendirildi. Azınlık hükümeti kurdu ancak güvenoyu alamadı. 1978-1979: AP, MSP ve MHP'den oluşan Cephe Hükümeti'nin gensoru ile düşürülmesinden sonra Ecevit bu kez Bağımsızlar ve DP ile ortaklık hükümeti kurdu ancak milletvekili ara seçimlerinde önemli oranda oy kaybına uğrayınca istifa etti. 1980-1987: 12 Eylül askeri müdahalesiyle milletvekilliği sona erdi ve gözaltına alındı. Süleyman Demirel'le birlikte bir süre Hamzakoy'da kaldı. 1982 yılında yabancı basın-yayın organlarına verdiği demeçler yüzünden iki kez tutuklandı. 82 Anayasası 'yla 10 yıl siyaset yasağı getirildiği için 1983 yılında yerine eşi Rahşan Ecevit DSP Genel Başkanı oldu. DSP: 1987: Siyaset yasağı kalkınca DSP'nin Genel Başkanlı görevini devraldı. Aynı yıl yapılan genel seçimlerde DSP barajı aşamadı ve milletvekili çıkaramadı. Ecevit DSP Genel Başkanlığı'ndan ve politikadan çekildiğini açıkladı. 1989: Yeniden partisinin başına geçti. 1991-1997: Genel seçimlerde DSP'nin yüzde 11 oy alarak 7 milletvekili kazanmasıyla 11 yıl aradan sonra yeniden Meclis'e girdi. 1995 seçimlerinde partisi bu kez 75 milletvekili ile Meclis'te yerini aldı. 1997-1999: Ecevit, Necmettin Erbakan'ın 1997 yılında istifa etmesi üzerine hükümeti kurmakla görevlendirilen Mesut Yılmaz'la ANASOL-D hükümetinde Başbakan yardımcılığı yaptı. Koalisyon CHP'nin verdiği gensoruyla 1998 yılında düşürülünce dönemin Cumhurbaşkanı Demirel hükümeti kurma görevini Ecevit'e verdi. Ecevit azınlık hükümeti konusunda DYP'den destek alamayınca görevi iade etti. Hükümeti kurma görevi bu kez Muğla Bağımsız Milletvekili, Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez'e veriliyordu ki Çiller "Ecevit'in vereceği azınlık hükümetine destek verceğini açıkladı. Ecevit, 11 Ocak 1999'da Türkiye Cumhuriyeti'nin 56. hükümetini kurdu.

1999-2002: 18 Nisan 1999'da yapılan erken genel seçimler sonucu oluşturulan DSP-MHP- ANAP'ın oluşurduğu 57. Hükümette de 5. kez başbakanlık görevini üstlendi. Ecevit'in Başkanlık görevini üstlendiği hükümet, yaklaşık 3,5 yıllık dönemde birçok önemli olay yaşadı: Şubat 2001'deki Anayasa krizi, AB uyum paketleri, özelleştirme operasyonları, bankacılık sektöründeki büyük kriz... Hükümet, Ecevit'in 2002 baharında geçirdiği rahatsızlıkların ardından krize sürüklendi ve uyumunu kaybetti. Temmuzda hükümet ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli, erken seçim istediklerini açıkladı. 3 Kasım'da erken seçim yapılması kararı alındı. 2002-2006: 3 Kasım'da yapılan erken genel seçimler DSP ve ortakları için tam bir hezimet oldu. Yüzde 1.22 oy alan DSP, parlamento dışında kaldı. Ecevit, bu tarihten sonra aktif siyaset dışında kaldı. Geride ömrünün son aylarında başlattığı 'solda birlik' girişimini miras bırakarak 5 Kasım günü yaşama veda etti. SİYASETTE BİR ÖMÜR (1954-2002) Meral ASLANKAYA Ocak 1954: Ulus gazetesinde çalışırken, CHP'nin malvarlığına el konulması ve Ulus gazetesinin kapatılmasına ilişkin hazırlanan kanun teklifine tepki duyarak CHP Çankaya Gençlik Ocağı'na üye oldu. 27 Ekim 1957: CHP Ankara Milletvekili olarak Meclis'e girdi. 12 Ocak 1959: İsmet İnönü'nün listesinden CHP Parti Meclisi'ne seçildi. 18 Ekim 1966: CHP'nin 18. Kurultayı toplandı. Kurultay'ın parlayan yıldızı Ecevit'ti. İnönü, çok genç bulduğu için itiraz ettiği Bülent Ecevit'in genel sekreterliğine onay verdi. Ecevit, artık ikinci adamdı. 21 Mart 1971: 12 Mart muhtırasından sonra, İnönü'nün Erim hükümetine destek kararı vermesi üzerine genel sekreterlikten istifa etti. İstifa, aynı zamanda İnönü-Ecevit çatışmasının da başlangıcı olacaktı. 14 Mayıs 1972: İnönü'nün parti içi mücadeleyi kaybedince genel başkanlıktan istifa etmesi üzerine, Bülent Ecevit CHP genel başkanı seçildi. 4 Kasım 1972: Ecevit, Melen hükümetinden çekilme kararını açıkladı. 5 Kasım 1972: İnönü'nün Ecevit'in kararına tepkisi 49 yıllık partisinden istifa şeklinde oldu. 6 Nisan 1973: CHP, Asker cumhurbaşkanı geleneğini kırmak için cumhurbaşkanlığı

seçimlerine katılmama kararı almış, CHP ile ordunun karşı karşıya geldiği bu süreç, Fahri Korutürk'ün Çankaya'ya çıkmasıyla sona erdi. 14 Ekim 1973: CHP, yüzde 33.3'lük oy oranıyla 185 milletvekili çıkardı. CHP, tarihinde ilk kez doğrudan halkın oylarıyla iktidar adayı oldu. 6 Şubat 1974: Ecevit'in başbakanlığındaki CHP-MSP koalisyonu kuruldu. 18 Eylül 1974: Ecevit, hükümetten istifa etti. 28 Haziran 1974: Tüzük kurultayında Ecevit'i genel başkanlığa taşıyan 'demokratik sol' kavramı parti programına alındı. 8 Mart 1976: 1. MC hükümetine karşı silik muhalefet yapmakla ve kendi içine dönük olmakla suçlanan CHP'de parti içi mücadele sonucu, Deniz Baykal ve dört arkadaşı yönetim kurulundan istifa etti. 29 Mayıs 1977: Ecevitler seçim gezisi için bulundukları Çiğli Havaalanında suikasta uğrar. Ecevitler'in zarar görmeden atlattığı suikast girişiminde, CHP İzmir İl Başkanı Mehmet İsvan ağır yaralanır. Suikast CHP'li oldukları idida edilen iki gence yüklenmeye çalışılsa da bunun saçmalığı karşısında gençler salıverilir. Ancak, hemen ardından Ecevit iktidara geldiği halde bu olayın üzerindeki esrar perdesini hiç bir zaman aralayamaz. 2 Haziran 1977: Başbakan Süleyman Demirel, Ecevit'i ertesi günkü mitingde suikasta uğrayacağı konusunda mektupla uyardı. 3 Haziran 1977: Ecevit, suikast uyarısına rağmen mitinge katıldı. 5 Haziran 1977: CHP yüzde 41.4 oy oranıyla seçimlerden birinci parti olarak çıktı. 21 Haziran 1977: Ecevit'in kurduğu azınlık hükümeti Meclis'ten güven oyu alamadı. Ardından hızla 2. MC hükümeti kuruldu. 11 Aralık 1977: Referandum niteliğindeki yerel seçimlerde CHP ezici bir üstünlük sağlayarak 1. parti olarak çıktı. hükümeti 17 Ocak 1978: Üçüncü Ecevit hükümeti Meclis'ten güven oyu aldı. 24 Mayıs 1979: Ecevit son kez CHP genel başkanlığına seçildi. 12 Eylül darbesiyle kapatılacak olan CHP kurultayı bir daha 12 yıl sonra ancak Ecevit'siz toplanabilecekti. 14 Ekim 1979: İç çatışmalarla boğuşan CHP'nin 18 aylık iktidarından sonra yapılan ara seçimlerde, parti geleneksel oy oranına geriledi. 16 Ekim 1979: Ecevit, hükümetten istifa etti. 12 Eylül 1980: Gece saat 03:00'te evinden alınan Ecevit, Rahşan Ecevit'le birlikte Hamzakoy'a 'TSK'nın misafiri' olarak götürüldü. 25 Eylül 1980: Hamzakoy'da bitmeyecek ve yayımlanmayacak olan 'Demokrasi neden yenik

düştü' başlıklı kitabını yazmaya başladı. 11 Ekim 1980: Hamzakoy'daki 'zoraki misafirlikleri' sona erdi. 28 Ekim 1980: MGK Genel Sekreteri Orgeneral Haydar Saltık, yabancı gazetecilerle yaptığı toplantıda, siyasilerin zamanı gelince siyaset yapabileceklerine dair mesajlar verdi. 29 Ekim 1980: MGK, yanlış anlamaların önüne geçmek için yayınladığı bildiride "Bay Demirel ve Bay Ecevit bir daha partilerinin başına geçemeyecektir" denilerek Ecevit, Demirel, Erbakan ve Türkeş'e siyasi yasak konulduğu resmen açıklandı. 30 Ekim 1980: CHP genel başkanlığından istifa etti. 15 Eylül 1981: Siyasi partiler kapatıldı. 21 şubat 1981: Sade vatandaş olarak, kamuoyunun karşısına bu kez, 'Arayış' isimli derginin yayın danışmanı olarak çıktı. 3 Aralık 1981: Ecevit'e konuşma ve yazı yasağı getiren MGK'nın 52. numaralı bildirisine muhalefetten cezaevine girdi. 2 Şubat 1982: Cezaevinden çıktı. "Cezaevindeki yalnızlığa içerlemedim de, mahkemelerdeki tenhalık üzücüydü" dedi. 10 Nisan 1982: Danimarkalı gazeteci Jan Stage'nin Ecevit'le görüşmesinedn sonra Politiken gazetesine yazdığı makaleden ötürü Ankara'da Askeri Dil Okulu'nda gözaltına alındı. 12 Nisan 1982: Ankara 2 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi, Ecevit'i serbest bıraktı. Ancak, Danimarka televizyonuna bir başka demeci nedeniyle yeniden gözaltına alınarak tutuklandı. 3 Haziran 1982: İlk duruşmada beraat etti ve tahliye oldu. 15 Ekim 1982: Hollanda televizyonuna ve Der Spiegel dergisine verdiği demeçlerden ötürü aldığı 3 ay 27 günlük cezasını tamamlayarak cezaevinden çıktı. 27 Ekim 1983: Türk-İş'in eski genel başkanlarından Halil Tunç, Dr. Sedat Akman ve işadamı Murteza Çelikel, kamuoyuna DSP'nin kurulacağını açıkladı. 18 Nisan 1984: Siyasi yasağı süren Ecevit, gariresmi il temsilcileri toplantısında, "Köşeme çekilmeyeceğim, yasaklı olduğum için partinin genel başkanı olamasam da hareketin ve partinin liderliğini üstleniyorum" dedi. 14 Kasım 1985: DSP'nin kuruluş dilekçesi İçişleri Bakanlığı'na verildi. 23 Kasım 1985: 1. Kurucular Kurulu'nda, Rahşan Ecevit genel başkan seçildi. 18 Mayıs 1986: DSP'nin ikinci kurucular kurulu toplantısında 'doğal genel başkanımız' davetiyle ilk kez kürsüden konuştu. 28 Eylül 1986: Milletvekili ara seçimlerinde DSP, seçim sandığındaki ilk sınavında Meclis

dışı kaldı. 29 Aralık 1986: SODEP-Halkçı Parti birleşmesinden sonra partiden kopan milletvekillerinin kurduğu 'hülle partisi' HP kendini feshederek DSP'ye katıldı. Böylece DSP, 25 milletvekiliyle Meclis'e girmiş oldu. 6 Eylül 1987: Anayasa'nın geçici 4. maddesi referanduma götürüldü, yüzde 49.74 'evet' oyuyla siyasi yasaklar kaldırıldı. 13 Eylül 1987: 6. DSP Kurucular Kurulu'nda genel başkan seçildi. 29 Kasım 1987: Yasakların hemen ardından yapılan baskın seçimde, DSP Meclis dışı kaldı. 30 Kasım 1987: Siyasetten çekilme kararını açıkladı. 2 Aralık 1987: İstifalarını genel merkeze verdi. Ancak baskılar üzerine kongreye kadar kararını askıya aldı. 7 Mart 1988: 1. Olağan Büyük Kurultay'da genel başkanlıktan ayrıldı. Yerine Necdet Karababa seçildi. 5 Ocak 1989: Bir yıl sonra yeniden DSP'nin başına geçti. 11 Kasım 1989: Erdal İnönü'nün birleşme çağrılarına Ecevit, "Özal'a Çankaya'ya kadar taşıyan SHP'yi ben bile kurtaramam" diye yanıt verdi. 3 Haziran 1990: DSP, yerel ara seçimlerinde yüzde 5 oy aldı. 19 Ağustos 1990: 13 beldede yapılan yere ara seçimin mutlak galibi DSP, yüzde 32.7'lik oranla en yakın rakibinden iki kat fazla oy aldı. 20 Ekim 1991: 12 Eylül'den sonra ilk kez Zonguldak Milletvekili olarak Meclis'e girdi. 9 Eylül 1992: CHP'nin açılış kurultayı yapıldı, Ecevit yoktu... 27 Mart 1994: Seçimlerde Refah Partisi'nin oy patlaması yapması üzerine "Laik cumhuriyet içimize salınan Truva atlarının tehdidi altındadır" diyerek yeni mücadelesinin de hedefini gösterdi. 21 Kasım 1996: Ani bir kararla Danimarka'ya gitti. 'Gecikmiş balayı'ndayız açıklamasına karşın Ecevit'in sağlık sorunları nedeniyle yurt dışına gittiğine inanıldı. 9 Şubat 1997: 4 Şubat'ta Sincan'da tankların yaptığı geçit resminden sonra, RP dışındaki tüm partilere 'güç birliği' çağrısında bulunarak, bir teknokrat hükümeti kurulmasını önerdi. 30 Haziran 1997: CHP'nin dışarıdan desteğiyle ANAP-DSP ve DTP hükümeti kuruldu. 7 Aralık 1997: Ecevit siyasetteki 40. yılını kutladı. 25 Kasım 1998: Mesut Yılmaz'ın Başkanlığındaki ANAP-DSP-DTP hükümeti Çakıcı ve

Türkbank kasetleri nedeniyle gensoruyla düşürüldü. 11 Ocak 1999: Ecevit, 56. DSP azınlık hükümetini kurdu. 18 Nisan 1999: DSP, seçimlerden 21.71 oy oranıyla birinci parti olarak çıktı. 2 Mayıs 1999: Milletvekili yemin törenine türbanıyla gelen Refah Partili Merve Kavakçı'nın Meclis'ten atılmasını isteyen Ecevit, kürsüden "Bu hanıma haddini bildirin" çağrısı yaptı. 7 Mayıs 1999: Ecevit, 57. hükümeti kurmakla görevlendirildi. 8 Mayıs 1999: Koalisyon arayışları çerçevesinde MHP lideri olmak üzere tüm liderlerle görüştü. 15 Mayıs 1999: Rahşan Ecevit, koalisyonun en güçlü adayı MHP'ye yönelik sert açıklamalarda bulundu. 17 Mayıs 1999: Bahçeli, Rahşan Ecevit'in açıklamaları için istediği özür gelmeyince ikinci tur görüşmeler için verdiği randevuyu iptal etti. 22 Mayıs 1999:Devreye giren Demirel ve Yılmaz'ın çabalarıyla Bahçeli, koalisyon ortağı olmayı kabul etti. 28 Mayıs 1999: 57. DSP-MHP-ANAP hükümeti kuruldu. 29 Eylül 1999: ABD gezisine çıkmadan önce Esenboğa havaalanıda basın açıklaması yapan Ecevit'in "30 Ağustos Zafer Bayramı'nda yurtdışında olacağım" sözleri şok yarattı. Nisan 2000: Hindistan gezisi dönüşünde resmi açıklamalara göre ağır gribal bir enfeksiyon nedeniyle beş gün evinden çıkmadı. 2 Temmuz 2001: Başkent Üniversitesi Hastanesi'nde uzun süren bir kontrolden geçti. Kulaklarında bir sorun olduğu ve kulaklığının yenilendiği açıklandı. 5 Temmuz 2001: Öldüğü haberleri kulaktan kulağa yayılınca Ecevit bir TV kanalında canlı yayına katılıp, ekonomiyle ilgili bilgi verdi. 28 Şubat 2002: Ecevit, sağlığıyla ilgili spekülasyonlara, partisinin grup toplantısında yanıt verdi. "Bazı çevreler sağlığımla ilgili spekülasyon yapmaktan özel zevk alıyor" dedi. 4 Mayıs 2002: Partisinin grup toplantısına katılan Ecevit, aniden rahatsızlanarak Başkent Üniversitesi Hastanesi'ne kaldırıldı. 5 Mayıs 2002: 26 saat süren gözetimin ardından hastaneden taburcu edildi ve birkaç gün istirahat edeceği açıklandı. 7 Mayıs 2002: Bahçeli ve Yılmaz, hükümet senaryolarına karşı yaptıkları açıklamalarda 'protokole sadığız' dediler. 8 Mayıs 2002: Sezer'le haftalık olağan görüşmesi bu kez Ecevit'in evinde yapıldı. Sezer, 33

dakika süren ziyaretinin ardından Ecevit'in çok iyi olduğunu açıkladı. 22 Mayıs 2004: Halefini ilan etti ve görevi Genel Başkan Yardımcısı Zeki Sezer'e devretti. Karaoğlan Aktif siyaseti bıraktı. 18 Mayıs 2006: Beyin kanaması geçiren Ecevit, GATA'da tedavi altına alındı. 5 Kasım 2006: Yaklaşık 6 aydır tedavi gören ve yoğun bakım altında tutulan Ecevit, solunum yetersizliğine bağlı olarak hayatını kaybetti. Karaoğlan Efsanesi Hazırlayan: Sevgi ÖZÇELİK "Ecevit" denilince aklınıza ilk gelen kelimeyi sorsak, ama hiç düşünmeyecek ve hemen, o anda zihninizde beliriveren ilk şeyi söyleyeceksiniz desek, nasıl cevaplar alırdık? Bu, cevabı hem kolay hem de zor, çetrefil bir soru... Bir kere, bu soruyu sorduğunuz zaman dilimi ve kime sorduğunuz önemli... Soruyu 1940'larda Robert Kolej'de okuyan bir öğrenciye sorduğunuzda cevabı "Bizim Eco" olacaktır. Çünkü kolej yıllarında Ecevit okulun ilk zamanlarındaki çekingenliğinden bir parça sıyrılmış, yakın arkadaşları tarafından "Eco" diye çağrılmaya başlamıştır. Peki ya zamanda bir sıçrama yaparak 1940'lardan 2002'ye gelsek, soru yine Ecevit olsa ve bunu bir gazeteciye sorsak? Hiç şüphe yok ki, muhtemel cevaplardan biri "hasta" olacaktır... Ecevit'in zamandaki bu iki nokta arasında yürüdüğü yol boyunca yaşadığı değişimler, zihnimizde yol açtığı çağrışımları da değiştirmiş, çeşitlendirmiştir. Klasik -belki de klişe- tabirle Türkiye'nin siyasi hayatına damgasını vuran Ecevit, ülkenin kaderinde rol oynayacak aktörlerden biri olarak sahneye çıktığı 1957'den beri toplumun farklı kesimleri tarafından çok çeşitli ifadelerle tanımlandı: "Halkçı Ecevit", "Karaoğlan", "Bir Bölen", "Kıbrıs Fatihi", "Romantik", "Mütevazi"... Bu liste uzayıp gidebilir ancak bu yazının sınırlarını onun "sosyolojik" olarak algılanışı belirlemektedir. Toplum için ne ifade ettiğine bakarken de amacımız siyasi kimliğini değil, kişi olarak ve temsil ettiği değerler bakımından nasıl algılandığını yansıtmak olacaktır. NEDEN KARAOĞLAN? Ecevit için kullanılan ve belki de en akılda kalan tanımlamalardan biridir Karaoğlan... 1973 seçimlerinde CHP'nin seçim kampanyası sırasında ortaya çıkan Karaoğlan'ın hikayesi "Ecevit Olayı" kitabında ( yazarı Kayhan Sağlamer) şöyle anlatılır: Sivas'ın Yıldızeli ilçesinde elinde bastonu iki büklüm bir nine CHP'nin seçim otobüsüne yanaşır. Başında beyaz örtüsü, ayağında lastik pabuçları olan yaşlı kadın "Karaoğlan nirede ha evlatlar, Karaoğlan'ı görmek

istiyom" diye sorar ama gazeteciler pek yüz vermez, "İşte orada" diye CHP ilçe merkezini gösterirler. Nine, sessiz ve buruk bir şekilde uzaklaşır. Karaoğlan lakabını önce öenmsemeyen gazeteciler sonra kadının Ecevit'i kastettiğini anlar, birbirlerine anlatırlar. CHP'liler de bu lakabı benimser, seçim kampanyalarının bir parçası olarak kullanmaya başlar. Artık Bülent Ecevit tüm Türkiye'de Karaoğlan olarak anılmaya başlamıştır. Ecevit de kaynağı halk olan bu lakabını çok sever, benimser... Türkiye'de 1970'lerde siyasette bugünkünden farklı olarak kesin sınırlar vardır. İnsanlar politik görüşlerini tıpkı futbol takımı tutar gibi yansıtır, destekledikleri politikacıların posterlerini evlerinin, dükkanlarının duvarlarına asarak "sağcı mı solcu mu" olduklarını gösterir. Ecevit'in Karaoğlan posterleri de o dönemde CHP taraftarlarının duvarlarını süsler. Halk türkülerinde hikayeleri anlatılan kahramanların isimleri andıran "Karaoğlan" lakabıyla Ecevit, halka onlara yakın olduğunu hatta onlardan biri olduğunu bir çırpıda anlatmanın kolay yolunu bulmuş gibidir. Nitekim halk Karaoğlan'ı tuttuğunu sandıkta gösterir ve CHP seçimlerden yüzde 33.3 oy oranıyla birinci parti olarak çıkar. Aslında Ecevit'in halkçı kimliği 1963'te Çalışma Bakanı olarak görev aldığı sıralarda şekillenmeye başlar. Halkın önemli bir bölümünü oluşturan işçilere, özgür sendika hakkı, grevli, toplu sözleşmeli sendikacılık yapma hakkını veren yasalara imza atan Ecevit, halktan yana olduğu mesajını ilk olarak bu icraatlarıyla verir. KIBRIS FATİHİ Ecevit'in yaşlı bir kadından aldığı Karaoğlan ismi, bir yıl sonra başbakanlığı döneminde yaşanan Kıbrıs olayıyla pekişir, Karaoğlan'a bir de Kıbrıs Fatihi eklenir. CHP tek başına iktidar olamadığı için Erbakan'lı MSP'yle koalisyon hükümeti kurar ve Karaoğlan başbakan olur. 1974 yılının Temmuz'unda Kıbrıs'ta Enosis idealinin temsilcisi Sampson'un yönetime gelmesi üzerine Ecevit, Türkiye'nin Kıbrıs'taki çıkarlarını korumak için harekete geçeceğini açıklar. Başbakan, ülkenin bu konudaki tutumunu anlatmak için İngiltere'ye gider ancak İngilizler Türkiye'nin ortak müdahale teklifini reddeder. ABD gelişmeler üzerine devreye girer ve dışişleri bakanlığı temsilcisini Ankara'ya gönderir. Görüşmelerde Türkiye müdahale kararında ısrarlı olduğunu vurgular. Ve sonunda 20 Temmuz 1974'te tarihi Kıbrıs Çıkarması yapılır. Halkın büyük desteğiyle gerçekleşen harekatla ilgili olarak radyoda konuşan Ecevit, amaçlarının savaş değil barış olduğunu söyler ve yalnız Türklere değil Rumlara da barış getirmek üzere Ada'ya gittiklerini belirtir. Harekat sırasında Rumlar Ecevit'i "Sessiz Kurt" olarak tanımlayarak sakin ve barışcıl görünen Ecevit'in kararlılığına adeta övgüyle karışık bir gönderme yaparlar. İngiltere ve ABD'nin harekat yapmama konusunda ikna edemediği Ecevit, tarihi bir karara imza atarak, artık Karaoğlan'ın yanısıra Kıbrıs Fatihi, Mücahit Ecevit olarak da anılmaya başlar. Bu kez "Ecevitçi" evlerin başköşesinde Türk bayraklı Karaoğlan posterleri vardır. MSP ile anlaşmazlıklar yaşayan Ecevit, Kıbrıs zaferiyle esmeye başlayan olumlu rüzgarı kullanmak için erken seçime gitmek ister ve rakipleri tarafından "Kıbrıs'ı sandığa taşımak"la suçlanır. KUYRUKLAR VE ECEVİT "Umudumuz Karaoğlan" sloganlarıyla hükümeti kuran Ecevit, 1974'ün sonbaharında istifa eder. İstifa sonrasında pek çok siyasi gelişme yaşanır ve partiler bir türlü istikrarlı bir hükümet kurmayı beceremez. Artık muhalafette olan Ecevit'in arkasına aldığı Kıbrıs rüzgarı pek de

uzun soluklu olmaz. Ecevit muhalefetteyken Demirel'in liderliğinde kurulan 1. Milliyetçi Cephe (MC) hükümetine ağır eleştiriler yöneltir. Demirel'in ve hükümetinin "cephe" ismini seçerek kavgadan yola çıktığını söyler. 1977 seçimlerinde CHP birinci parti olur ama yine hükümeti kuracak sayıya ulaşamaz. Ecevit sonunda bir azınlık hükümeti kurmayı başarır ama halk huzursuz ve tedirgindir. Ecevit'in ikinci kez başbakan olduğu dönemde sağ-sol gruplar arasında yaşanan çatışmaların artmasının yanısıra ülkede ekonomik sıkıntılar iyiden iyiye kendini göstermeye başlar. Benzin sıkıntısı, bakkalların önünde uzayıp giden yağ, şeker kuyrukları Karaoğlan umudunu boşa çıkarmış gibidir. Halk arasında bugün de zaman zaman dile getirilen "Ecevit ne zaman başa geçse ülke kötüye gidiyor" söylentisi yayılmaya başlar. Şüphesiz o günün kötü koşullarından tek başına Ecevit sorumlu değildir ama bu, vatandaşın Ecevit ile kuyruklar arasında bu türden bir ilişki kurmasına engel olmaz. "Halkçı Ecevit" halkın şikayet ettiği isimlerin başında gelir. Bugün 80 sonrasında doğan kuşaklara masal gibi gelen kuyruklar dönemi Ecevit'le (aslında biraz Demirel'le de...) özdeşleşir. TEK ADAM Sonunda 12 Eylül olur. Burada uzun uzun anlatmaya gerek olmayan gelişmelerden sonra Ecevit artık yasaklı bir siyasi figür olarak DSP'nin temellerini atmaya başlar. Tabii eşi Rahşan'la birlikte... Darbe sonrası "misafir edildikleri" Hamzakoy'da Ecevit'ler herşeye sıfırdan başlamaya karar verirler. Ve bugün bile Ecevit'ten sonra neler olacağına dair net bir senaryonun ortaya konamadığı Demokratik Sol Parti'yi kurmak için tek başlarına yola koyulurlar. DSP'nin kuruluş dilekçesi Rahşan Ecevit tarafından 14 Kasım 1985'te verilir. Siyasi yasaklar kalkıp Bülen Ecevit genel başkan olduğunda Rahşan baştan beri yürüttüğü parti işlerine devam eder. Kendi aralarında "hükümet işleri Bülent'in, parti Rahşan'ın" şeklinde yaptıkları işbölümü değişmeden sürüp gider. Ecevit'ler partinin amblemi olarak gök mavisi zemin üzerinde beyaz güvercini seçerler. Barışın simgesi olan beyaz güvercin, Ecevit'in en başından beri taşıdığı insancıl, barışcıl kişilik özelliklerinin de simgesi olur. 1970'li yıllarda giydiği uçuk mavi gömleğiyle meydanlarda kendisini umut olarak gören halka seslenen Ecevit'in yeni partisinin rengi o günlere özlemin bir ifadesidir sanki... O dönemde halk arasında "Ecevit mavisi" olarak anılan gök mavi, 1980'lerin ortasında Türk siyasetinin yeni renkleri arasına girer. Ecevit'ler, kuruluşundan bugüne DSP'nin yönetiminde tek söz sahibidir. Ecevit CHP tecrübesinden sonra partideki hakimiyetin eşi ve kendisinde olduğunun altını çizmek için parti kuruluşunda CHP'deki isimlerden uzak durmaya çalışır, yeni isimlerle yola çıkar. ROMANTİK ŞÖVALYE DSP Eylül 1986'daki ara seçimlerde ilk sınavını verir. Ecevit o dönemde yaptığı bir konuşmada "Beni tek başına romantik şövalye gibi görenler, gelip de şu meydanda görsünler" diyerek, kendisini solu bölmekle ve hayaller peşinde koşmakla suçlayan çevrelere cevap verir. Ecevit bir yandan da artık eski arkadaşlarıyla yollarını ayırdığının altını çizer. Ecevit'in o zaman seçtiği yalnızlık onun kişiliğinin de en önemli özelliklerinden biri olur. Etrafında gerçekten yakın kimsenin olmayışı bir yönüyle eleştirilir belki ama ailesine, yakınlarına çıkar sağlayan politikacılardan yakınan halk, "Ecevit yemez, kimseye de yedirmez" diye formüle ettiği dürüstlüğünü hep takdir eder.

BİR BÖLEN ECEVİT Ecevit 1986'daki ara seçimlerden beklediği sonucu alamaz. Seçim sonrası solu bölmekle suçlanan DSP'nin genel başkanı Rahşan Ecevit, diğer sol partilerle birleşmeyi reddeder. Kamuoyunda aile partisi görüntüsü giderek yerleşen DSP'de bazı muhalif sesler parti içinde demokrasi olmadığından yakınmaya başlar. Muhaliflerden Celal Kürkoğlu "Ecevit tanrı değildir. Tanrısal yetkileri de yoktur. Yaptıkları hatadır, hesabını halkımıza ve yargı organlarına verecektir" diyerek Ecevit'in mutlak hakimiyet surlarında gedikler açmaya çalışır. Kamuoyunda ses getiren bu çaba Ecevit'leri pek fazla etkilemez. 1987'deki referandumla siyasi yasağı kalkan Ecevit DSP'nin genel başkanı olur. MÜTEVAZİLİK VE SADELİĞİN SEMBOLÜ Belki de bu noktada artık Ecevit'in genel başkanlığı döneminde Türkiye'de yaşanan siyasi gelişmeleri, seçimleri, solda birlik tarışmalarını, kurduğu koalisyon hükümetlerini, başbakanlığını bir kenara bırakarak onun bir insan olarak ve temsil ettiği değerler açısından nasıl göründüğüne değinmek yerinde olur. Ecevit'in eşiyle birlikte sürdürdüğü günlük hayat tek kelimeyle "sade"dir. 1970'li yıllarda seçim kampanyaları için Anadolu'yu gezen Bülent Ecevit'in yanında parti işlerine koşturan sade giyimli, makyajsız kadını görenler, onun bir parti liderinin eşi olduğuna inanmakta güçlük çeker. Başlangıçta şaşırılan hatta yadırganan bu sadelik zamanla onları en sert şekilde eleştirenlerin bile takdir ettiği olumlu bir özellik olarak algılanır. Siyasetçi-yolsuzluk ilişkisine sıkça rastlanan ülkemizde bir parti lideri ve eşinin siyasi yaşama nasıl başladılarsa öyle sürdürmeyi başarmaları sık sık dile getirilen bir farklılık olarak göze çarpar. Ecevit'in sadeliği giyim tarzında da kendini gösterir. Kışın hiç vazgeçmediği kasketi, tıpkı gök mavisi gömleği gibi Ecevit'in alamet-i farikalarından biri olur. Ecevit kasketi, gençliğini 70'lerde yaşamış kuşağın bir bölümünün gardırobunda yerini alır. Ecevit'in adını verdiği bir başka şey de bıyık şeklidir. 70'li yıllardan beri değişmeyen "Ecevit bıyığı" stili o dönemde yine pek çok genç tarafından taklit edilir. Tatillerini Ankara'da geçiren, başbakanlığı sırasında yerli makam arabasına binmekte ısrar eden (bu yüzden de bazen eleştirilen), yazılarını daktilosunda yazmaktan vazgeçmeyen ve bilgisayarla hiç tanışmayan, kendisini en sert şekilde eleştirenlere bile nezaket kuralları dışına çıkmadan yanıt veren biridir Ecevit'tir... Siyasetçiye çoğu zaman yüklenen "baba" imajı Ecevit için geçerli değildir. Bunun çocuk sahibi olmayışıyla da pek ilgisi yoktur, nitekim Demirel de çocuksuz bir liderdir ama yoktur ama "baba" denilince akla ilk onun adı gelir. Ecevit ise daha farklı bir yerde durur vatandaşın gözünde, en çok bağlanıldığı dönem olan 70'lerde aileden biri değil de Karaoğlan kimliğiyle ve bir tür "kahraman" olarak karşımıza çıkar. Tekrar umut olmaya çalıştığı 1980'lerde, 90'larda ise kahramanlıktan uzaktır artık ama aileden biri olmaya da yakın değildir. Hem zaten onun bir ailesi vardır : Rahşan. Eşi Rahşan, Ecevit'in hayatındaki en önemli isimdir. Uzun bir yolu birlikte yürüyen ikili, her zaman birbirlerini tamamlayan, uyumlu bir çift olarak görünür. Parti ve ev işlerini kimseye bırakmayan Rahşan Hanım'ın Ecevit'in üzerinde çok büyük etkisi olduğu aşikardır hatta bu etki zaman zaman aslında her konuda son kararı Rahşan Hanım'ın verdiği izlenimini bile

yaratır. Kendilerini ülkelerine adadıklarını her fırsatta dile getiren çiftin birbirlerine de özel bir düşkünlükleri vardır. Ecevit hapse girdiği yıllarda, umutsuzluğa kapılan Rahşan Hanım'ı mektup ve şiirleriyle cesaretlendirir. Rahşan Hanım da özellikle son bir iki yıldır artan Ecevit'in sağlık durumuyla ilgili eleştirileri göğüsler, "ona çok iyi baktığını" söyler. HASTA ECEVİT Ecevit'in siyasi hayatı, son dönemde giderek artan sağlık problemleri nedeniyle tartışılır hale gelir ve "artık çekilmeli" diyen sesler çoğalır. "Ülkenin içinde bulunduğu koşullar gereği çekilemem" diyen Ecevit aslında geçmişte siyaset dışı hayata duyduğu özlemi dile getiren ilginç bir şiire imzasını atmıştır. 1964 tarihli eşi Rahşan'a yazdığı "Yapamadığımız" adlı şiirde, "evrenin derdini kapını dışında bırakmanın, Rahşan Hanım yün örerken karşısında polisiye roman okumanın" özlemini anlatır. O dönemdeki dileği "vaktinde ve rahat uyuyabilmektir" ancak geçen yıllar Ecevit'e bu özlemi unutturmuş, yoğun siyaset gündemi de rahat uykulara pek izin vermemiştir. *Yararlanılan Kaynak : Bir Karaoğlan Hikayesi: Bülent Ecevit - Süleyman Kurt (Birey Yayıncılık) 2002 ECEVİT'İN YÜKSELİŞİ Derleyen: Meral ASLANKAYA Ecevit, CHP'ye kaydolduktan kısa bir süre sonra ABD'ye uçmaya hazırlanıyordu. Yerel bir gazete 'misafir kalem' olarak Ecevit'i davet etmişti. Orada bulunduğu sürede ırkçılık karşıtı yazılarını bin bir güçlükle yayınlatmış, Türkiye üzerine konferanslar vermişti. Dönüşünde Ulus'un vefat eden yazı işleri müdürü Cemal Sağlam'ın koltuğuna oturdu. 1957 yılının başında bir kez daha ABD'ye gitti. Rockefeller Bursu ile Harvard Üniversitesi'nin Sosyal Psikoloji ve Ortadoğu Tarihi kurslarına devam ediyordu. Eşi Rahşan bu kez yanındaydı. KİMDİR BU BÜLENT, HELE BİR DURSUN Türkiye'deki gelişmeleri yakından izleyen Ecevit, erken seçimin ilan edilmesiyle, "gazeteme daha faydalı olabilirim umuduyla" Türkiye'ye dönmeye karar vermişti. Ancak, ABD'deyken CHP Genel Sekreteri Kamil Kırıkoğlu'na gönderdiği kart sayesinde, vekil olacağını ise henüz hesaplamıyordu. Kamil Kırıkoğlu, Bülent'in kartını eşine teslim etmiş ve "Seçim sırasında hatırlat" demişti. Kırıkoğlu'nun önerisini, CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek de destekleyince İsmet Paşa'nın "Kimdir bu Bülent, hele bir dursun" itirazlarına rağmen, Ecevit milletvekili listesine girmişti. DP'nin gerileyerek de olsa zaferle çıktığı 1957 seçimlerinde, Ecevit de Ankara Milletvekili olarak Meclis'e girdi. Bir yandan da Ulus gazetesindeki yazılarını sürdüren Ecevit, 1958 yılı başında kurulan Partide genel sekreterliğe bağlı araştırmalar yapacak büroda görev aldı. 12 Ocak 1959 günü toplanan CHP 14. Olağan Kurultayı'nda Parti Meclisi'ne giren isimler arasında Bülent Ecevit de vardı. DARBE SONRASI KURUCU MECLİS'TE 27 Mayıs 1960 sabahı Türkiye tank sesleriyle uyandı. Ecevit, o sabah İsmet İnönü'nün evindeydi. Kendi ifadesine göre Paşa, o sabah olan bitenden huzursuzdu. Ecevit ise 27 Mayıs'ı bir 'halk hareketi' olarak görüyordu.

İlerleyen günlerde darbenin ardından ülkeyi yönetin Milli Birlik komitesi ile CHP arasında "ülke ve kültür birliği projesi" nedeniyle bir tartışma yaşandı. MBK, projenin uygulanmasını istiyordu, CHP Parti Meclisi ise buna karşı bir kampanya açmaya karar verdi. Ulus gazetesi de kampanyada yer aldı, görev Ecevit'indi. Kampanya meyvesini verdi, 13 Kasım'da Milli Birlik Komitesi'nin dağıtıldığını ve yeni bir komitenin oluşturulduğunu duyuruyordu. Ecevit'in eleştirdiği aralarında Alpaslan Türkeş'in de bulunduğu "radikal kanat" görevlerinden uzaklaştırılmıştı. Yeniden şekillenen MBK, Meclis'in oluşturulmasına karar verdi. İlk toplantısını 6 Ocak 1961'de yapan Kurucu Meclis'in görevi yeni Anayasa'yı yapmaktı. Ecevit de aralarındaydı. Anayasa, darbenin birinci yıldönümünde kabul edildi. 12 Haziran'da da siyasi partilerin yeniden kurulmasına izin verildi. Seçimler 15 Ekim 1961'de yapılacaktı. EN GENÇ BAKAN Siyasi parti liderleri 31 Ağustos'ta askerlerin gözetiminde biraya geldiler ve 27 Mayıs'ın amaçlarını sorgulamayacakları, Atatürk reformlarını koruyacakları, İslam'ı siyasi amaçlarla istismar etmeyecekleri ve Yassıada Mahkemeleri'nin kararlarını seçim propagandası yapmayacaklarına söz verdiler. 15 Eylül'de Yassıada Mahkemesi kararları açıklandı: Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edilecekti. Karar, 16 ve 17 Eylül'de infaz edildi. Böylesi bir ortamda girilen 1961 milletvekili seçimlerinde hiçbir parti tek başına iktidar olacak kadar oy alamadı. Oyların yüzde 36.7'sini alan CHP, Adalet Partisi ile koalisyon kurdu. İnönü başbakanlığındaki hükümette, Ecevit Çalışma Bakanlığı'na getirildi. Bakanlık koltuğundaki Ecevit, 36 yaşındaydı. 20 Kasım 1961'de kurulan koalisyon hükümeti, 1 Haziran 1962'ye kadar işbaşında kaldı. Yaklaşık bir ay süren kriz döneminde, aralarında Ecevit'in de olduğu çoğunluk, CHP'nin hükümette yer almasına karşı çıkıyordu. Ancak İnönü, 25 Haziran'da CKMP ve YTP'yle birlikte hükümeti kurdu. Ecevit yine Çalışma Bakanı koltuğuna oturdu. 16 Kasım 1963'te yapılan ara seçimlerden Adalet Partisi birinci parti olarak çıktı. Seçimde oy kaybına uğrayan CKMP ve YTP hükümetten çekildi. Bu gelişmeler sırasında Başkan J.F. Kenedy'nin ölümü nedeniyle ABD'de bulunan İnönü, yurda döndükten sonra 2 Aralık'ta istifasını verdi. AP hükümeti kuramayınca görev yeniden İnönü'nün oldu. Diğer partilerle yaptığı görüşmeler sonuçsuz kalınca İnönü, bağımsızların desteğiyle 25 Aralık'ta üçüncü koalisyon hükümetin kurdu. Ecevit üçüncü kez Çalışma Bakanı'ydı. CHP ARTIK SOSYAL DEMOKRAT Parti içindeki muhalefetin güçlenmesine neden olan bu gelişmeler, aynı zamanda CHP'nin 1960'lar Türkiyesi'nde sarsılarak değişmesinin de zeminini oluşturuyordu. Değişim, parti içinde muhalefet, giderek hizip hareketleri, ihraçlar, toplu istifalar olarak baş gösteririyordu. Dışarıda ise 1961 Anayası'nın sağladığı 'özgürlük' ortamının da etkisiyle yoksul kesimlerin ekonomik ve sosyal hak talepleri; TİP'in somut önerilerinin yaygın bir şekilde taban bulması; Amerika'ya duyulan güvenin sarsılması, CHP'yi saf belirlemeye zorluyordu. 1965'lere gelindiğinde CHP ile 'sosyal demokrat' kavramı yan yana ifade edilir olmuştu. 1965 genel seçimlerinin hemen öncesinde 29 Temmuz 1965'te Genel Başkan İsmet İnönü, CHP'nin çizgisinin 'ortanın solu' olduğunu ilk kez dillendiriyordu. İnönü, "CHP, bünyesi itibariyle devletçi bir partidir ve bu sıfatla elbette ortanın solunda bir anlayıştadır. 1923'deki harap ülkede devletçilik nasıl tek, eşi ve yardımcısı olmayan bir kalkınma çaresi idiyse, bugün de ekonomik hayatımızın temel bir unsurudur" diyordu. Artık CHP'li yöneticiler, 'sosyal adalet', 'devrimcilik', 'devletçilik' kavramlarını sıkça kullanır olmuşlardı. Bir dönemeci geçen ve artık 'ortanın solu' olan CHP, 1965 seçimleri için hazırlanan bildirgelerde, "ekonomik bağımsızlık, dış ticaret, petrol, madenler, yabancı sermaye" konularında beklenmedik cesarette politikalar savunmaktadır. ORTANIN SOLU MOSKOVA YOLU Ancak muhalefet CHP'deki değişimi sessizce izlemekle yetinmeyecektir. Sağ partiler, CHP'nin aşırı solcu, komünist olduğu yolundaki propagandalar ve 'ortanın solu Moskova yolu' gibi sloganlarla bir kampanyaya girişmiş, İnönü de 'ortanın solu'nu anlattığı konuşmalarında dolaylı olarak bunlara yanıt vermiştir:

"Devlet de, Anayasa da, CHP de ortanın solundadır... Okuduğum CHP seçim bildirgesi değildir, Anayasa'dır." CHP, ürkek, çekingen 'ortanın solu' anlayışıyla girdiği 1965 seçimlerinde tam anlamıyla hezimete uğradı. DP'nin mirasını sahiplenen AP, seçimlerden açık ara bir zaferle çıkıyor, Türkiye'de yeni bir dönem başlıyordu. Batı basının manşetleri durumu çok iyi özetliyordu: "Menderes hayaletinin zaferi", "Millet hala DP'ye sadık". 'ORTANIN SOLU' GÜNAH KEÇİSİ 'Ortanın solu' kavramı parti içinde günah keçisi ilan edildi. İnönü ve Ecevit farklı yorumlarla bu kavramı dillendirmekte ısrar etseler de sistemli saldırılar karşısında, partide Ecevit dışında hiçbir parti yöneticisi bu kavramı ağzına alamaz oldu. 'Ortanın solu'nu savunmakta ısrar eden Bülent Ecevit, saldırıların boy hedefiydi artık. Ciddi fikir çatışmalarına, ayrılıklarına sahne olan CHP'de ilk kez 'ortanın solunda olanlar, olmayanlar", "sağcılar-solcular" ayrımı yapılır olmuştu. Bu dönem, Ecevit'i Genel Sekreterliğe götürecek yolu da açan gelişmelere gebeydi. 18 Ekim 1966'da toplanan Kurultay, tekmeli, yumruklu, kıyasıya bir söz düellosuna sahne olmuş, alkışlanan adam ise Ecevit olmuştu. YA HEP YA HİÇ Genel Sekreterliğin en güçlü adayı Bülent Ecevit'tir. Ancak, İnönü bu fikre sıcak bakmıyordu. Ecevit, yıllar sonra Cumhuriyet gazetesinde şöyle anlatacaktı: "Çetin bir mücadeleden sonra, küçük bir farkla da olsa 18. Kurultay'ı kazandık, 1966 güzünde... Fakat İnönü ona rağmen, bu mücadeleyi kazanan ekibin adayı olarak, benim Genel Sekreterliğimi erken buluyordu. Sayın Kemal Satır'ın Genel Sekreter olmasını istiyordu. Ben, gerçi, bu hareketin önderliği mücadelesine kendime rağmen sürüklenmiştim. Fakat, bir kez görevi kabul ettikten sonra, onun bütün sorumluluğunu yüklenmek ve o görevi sonuna kadar götürmek isterim. Bu durumda, bana güvenen, umut bağlayan arkadaşlarımın, beni uyarmalarına, bana ısrarda bulunmalarına gerek kalmadan yeni Parti Meclisi toplantısından önceki gece yarısı, Rahmetli İnönü'ye gittim. Ve, kendisine Genel Sekreterlikten başka görev kabul edemeyeceğimi söyledim. Öyle zannediyorum ki, İnönü, benden ilk defa karşılaştığı bu davranış karşısında itiraz edemedi." ECEVİT İKİNCİ ADAM Ecevit'in CHP'de ikinci adamlığının tescillenmesi, parti içindeki ideolojik mücadelenin de alttan alta yürütülmesini beraberinde getirdi. 1969 seçimlerinde yüzde 46.6 oy oranıyla galip gelen AP'nin karşısında, yüzde 27.4 oy oranıyla CHP yine hezimete uğramıştı. Seçim sonuçları artık, parti içindeki mücadelenin iyice su yüzüne çıkmasına neden oldu. Artık parti içi mücadele alevlenmiş ve açıktan yürütülür olmuştu. Demirel hükümeti yönetimindeki ülke ise hızla 12 Mart'a doğru yol alıyordu. Bir yandan parti içi muhalefetle mücadele yürüten Ecevit, bir yandan da yaklaşan darbeyi sezmiş ve 20. Kurultay'ı izleyen günlerde 1970 Ağustosu'nda şunları söylemişti: 12 MART YANILGISI "Türkiye'de bir dikta tehlikesi vardır ve bu ancak ordudan gelebilir. Bu, örneğin Yunanistan'daki gibi, yabancıların oyunu olur. Demokratik rejimde bile çok güçlü olan ekonomik çevreler, askeri diktada, daha da güçlenirler. Bir askeri müdahale mümkün gözükmektedir. Fakat, bu, ancak egemen zümrelerin yararına olur." Ecevit'in öngördüğü darbe 12 Mart 1971'de gelir. Toplumun çoğunluğu tarafından Demirel hükümetine karşı, dolayısıyla solcu-ilerici olarak algılanan Muhtıra, pek çok yanılgıyı aynı zamanda da ayrışmayı beraberinde getirecekti. Muhtıranın ardından Demirel Hükümeti istifa etmiş, darbeden birkaç gün sonra istifa ettirilerek 'tarafsızlaştırılan' Nihat Erim, asker tarafından yeni hükümeti kurmakla görevlendirilmişti. Bu, parti içi çatışmalarda bardağı taşıran son damlaydı. GENEL SEKRETER KALAMAM 21 Mart'taki CHP grubunda hükümete katılıp katılmama konusu konuşulacaktır. Daha 10 yıl önce, "Nihat, müşkül

anında ülkeyi terk edecek karakterdedir" diyen İnönü, Erim hükümetine katılmak ve desteklemek gerektiğini savunuyordu, Ecevit ise böyle bir karar alınırsa istifa edeceğini duyurmuştu. Ecevit, yönetiminde bir gün önce yapılan MYK toplantısında hükümete katılmama, güven oylamasında CHP'li parlamenterleri serbest bırakma kararı alınmıştı ama İnönü, hükümete destek için gruptan bağlayıcı karar istiyordu. Artık ipler kopmuştu. Ecevit, İnönü'ye istifa mektubunu gönderdi. "Sayın İsmet İnönü CHP Genel Başkanı Sayın Genel Başkanım, Demokratik rejim için ve CHP için çok hayati saydığım bir konuda görüş ayrılığına düşmüş bulunuyoruz. Bu kadar önemli bir konuda sizin görüşünüze katılmadan Genel Sekreterlik görevini yürütmeye hakkım olamazdı. Onun için CHP Genel Sekreterliği'nden ayrılıyorum. Bugüne kadar, eşsiz önderliğinizle bana yol gösterdiniz, değeri biçilmez desteğinizle bana güç kattınız. Size sonsuz şükran ve minnet duygularımı yaşadıkça içimde taşıyacağım. Yürekten saygılarımı sunarım. Bülent Ecevit" Ecevit ve Merkez Yönetim Kurulu'nun gerekçeli istifasından sonra İnönü, 21 Mart akşamı toplanan CHP ortak grubunda Erim'i öven ve hükümete bakan verileceğini duyuran bir konuşma yaptı. İnönü'nün "Aksi halde kumandanlar idareye el koyacaklarını söylüyorlar..." diye biten konuşması beklenen etkiyi yapmış, gruptan Erim hükümetine destek kararı çıkmıştı. Ancak Parti Meclisi'nde Ecevit'in tartışmasız üstünlüğü sürüyordu. BIRAKIN GİTSİN İnönü, Ecevit'in 'ruhi ve hissi nedenlerle istifa ettiğini' iddia etmiş, 'bırakın gitsin' demişti. 25 Mart 1971'de örgüte gönderdiği bir genelgede de "Parti içindeki bunalımın bittiğini ilan ediyorum" diyordu. Nitekim Ecevit de "Paşam ben sizin karşınıza çıkmak için değil, sizin karşınızdan çekilmek için istifa ettim" demişti ama, Ecevit'e rağmen 'Milli Şef'e karşı gemiler yakılmıştı bir kere, geri dönüş yoktu... Erim Hükümeti'nin kuruluşundan itibaren yapılan CHP kongrelerinin çoğunluğunu Ecevitçiler kazanmıştı. Bunun anlamı, Parti Meclisi'nde kaba hesapla en az 230 Ecevitçi delegenin oy kullanması demekti. İnönü'ye ise Ecevitçilerin politikalarının parti politikasına dönüşmesine seyirci kalmak düşüyordu. Ama İnönü, bunun yerine tüzük dışına çıkmayı göze aldı. Nüfuzunu kullanarak bu il örgütlerini feshettirmeyi ve partilerin kadın ve gençlik kollarının oy hakkını kaldıran yasa değişikliğine destek vermeyi tercih etti. İnönü'ye yanıt parti içinden geldi; Ecevit'in istifasından sonra, İnönü'ye rağmen Genel Sekreterlik görevine getirilen ve Ecevitçiliğiyle tanınan Şeref Bakşık'ın istifası 'parti içi savaş'ın da resmi ilanı gibiydi. GEÇİCİ ATEŞKES... Artık mücadelenin açıktan yürütülmesi gereken günler gelmiştir. İnönü'ye göre, "İnönü'ye saygı perdesi oyunların üzerine düşürülmüştür. Ecevit'in ihtilafı İnönü'yledir. Bu perdenin kaldırılması ve oyunun örtüsüz oynanması zamanı gelmiştir." İnönü'nü bu çağrısından sonra Ecevit, "Perdeyi Kaldırıyorum" başlıklı bir broşür yazmaya girişir. Ancak bu sırada dışarıdan CHP'ye yönelen bir tehdit, bir süre için kılıçların kınlarına sokulmasına neden olacaktır. Ankara sıkıyönetim savcısı Baki Tuğ, DEV-GENÇ iddianamesinde CHP'yi ağır bir dille suçlamış, parti için soruşturma açılması için girişim başlatmıştır. İddianamede, "solun üçüncü sızma yolu da CHP'nin araladığı ortanın solu kapısıdır" denilmektedir. Bir süreliğine tek yumruk olan CHP'den bu iddialara çok sert yanıt gelecek, savcıların bu tavrı "tecavüz" olarak nitelenecektir. İnönü ile Ecevit'i yakınlaştıran bir diğer olay ise Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamlarıdır. İdamların önlenmesi için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmak isteyen İnönü, ret cevabı alınca Parti Meclisi'nden medet umar. İnönü, bu sırada Ecevit'e "Yanımda olacaksın, bu meseleyi birlikte çözeceğiz, aramızdaki bütün anlaşmazlık ve dargınlıkları kaldırıyorum" diyecektir. Ecevitçilerin ağırlığındaki PM, İnönü'ye 'evet' der ve

idamların önlenmesi için Anayasa Mahkemesi'ne CHP olarak başvurulur. ECEVİT'İN ELİNDE OYUNCAK OLDUNUZ İnönü sözünü tutar, "Merkez Yönetim Kurulu'yla olan anlaşmazlığımı çözümlenmiş sayıyorum" diyerek bu durumu partiye de deklare eder. Ancak bu yumuşama havası kısa sürecektir. O güne kadar il ve ilçe kongrelerini her türlü engellemeye karşın birer birer kazanan Ecevitçiler giderek güçlenmektedir, eğer Hazirandaki olağan kongre beklenecek olursa, Ecevitçiler partiyi kesin ve tartışmasız ele geçirecektir. İnönü, "5. Olağanüstü Kurultay'ın, 5 Mayıs 1972 günü ve 20. Kurultay delegeleriyle toplanacağını" ilan eder. İnönü, "Kurultay'ı tüzüğe göre toplayacağım. Kurultay'ı kimlerin yöneteceğini de tek tek kendim belirleyeceğim. Amacınızı seziyorum. Ecevit'in elinde oyuncak haline geldiniz. Size güvenim olmadığını daha önce söylemiştim. Bu Kurultay'da çıkacağım, eski yeni bütün şikayetlerimi anlatacağım. Siz genel başkanınıza karşısınız. Bu meseleyi burada kapanmış sayıyorum dediğim zaman herşeyi bitti zannettiniz. Neler yaptığınızı teker teker Kurultay'da söyleceğim. Yumuşak olmaya çalıştım ama, size anlatamadım" diyordu. İNÖNÜ ELDEN GİDİYOR... CHP'li delegeler, 5 Mayıs 1972 sabahına büyük bir gerilim içinde uyanmıştır. Beş gün önce Kızıldere baskını yapılmış, arkasından bir uçak Sofya'ya kaçırılmış, bir gün önce de Jandarma Genel Komutanı bir suikast sonucu yaralanmıştır. Ordu teyakkuzdadır. Deniz, Yusuf ve Hüseyin'in idamı an meselesidir. Ülkedeki gerilim, Kurultay salonundaki delegeleri de etkilemişti... İnönü'nün kalp krizi geçirdiği haberi bomba gibi düşer Kongre salonuna... Kurultay bir gün ertelenmiştir... Öğleye doğru büyük bir gazetenin birinci sayfasında İnönü'nün hasta yatağındaki fotoğrafı sekiz sütuna manşettir. 'İnönü elden gidiyor' havasını besleyen son vuruş, ertesi günü İnönü'nün doktor ve hemşireler arasında kurultay salonuna girmesiyle sahnelenir. Sonradan ortaya çıkar ki İnönü'nün o fotoğrafı çok önceleri, uyurken çekilmiştir... YA BEN YA BÜLENT Açılış konuşması için kürsüye gelen İnönü, son kozunu oynuyordu, açıkça "ya ben ya Bülent" demekten çekinmeyecekti. Karşılıklı tehditlerle, meydan okumalarla süren Kongre'de söz, en çok tartışılan adama, Ecevit'te geldiğinde soluklar tutulur. Eski Genel Sekreter'in İnönü'ye yanıtı şöyledir: "Aslında sorun, CHP'yi eski yörüngesine veya yeni yörüngesine oturtma sorunun da ötesindedir. Hatta sorun 'ya ben, ya Bülent' sorununun da ötesindedir. Tekrar söylüyorum, asıl öncelikle ölçülmesi gereken şudur: CHP'de buyruk mu işleyecek, hukuk mu işleyecektir? Buna karar vereceğiz. (...) Daha açık söylüyorum, vereceğiniz karar şudur: Demokratik bir partinin kanunlara saygılı özgür üyeleri mi olacağız, kapıkulları mı olacağız. Karar sizindir." Parti Meclisi, 507'ye karşı 709 oyla Kurultay'dan güvenoyu alacaktır. Tercih, Bülent Ecevit'ten yanadır. İNÖNÜ DÖNEMİNİN SONU İnönü'ye istifa yolu görünmüştür. İstifa mektubu son derece soğuk ve kısadır: "CHP Merkez Yönetim Kurulu Başkanlığı'na, CHP Beşinci Olağanüstü Kurultayı'nın 7 Mayıs 1972 toplantısında verdiği karar sonucu olarak, CHP Genel Başkanlığından çekildim. Tüzüğün 28. maddesinin gerektirdiği işlemin kurulunuzca yapılması için saygılarımla arz ederim. İsmet İnönü" Bu satırlar, CHP'de 33 yıl, 4 ay, 11 gün süren İnönü döneminin sona erişini yeni bir dönemin Ecevit döneminin

başladığını ilan ediyordu. ŞEF PARTİSİ'NDEN HALK PARTİSİ'NE İnönü, Yalova'da dinlenmeye çekilmiştir. Ancak İnönücüler iktidarı kolay teslim etmek niyetinde değildir. İnönü'nün genel başkanlık teklifini kabul etmeyeceği konusunda herkes hemfikir olduğu halde, İnönücüler, hiç olmazsa Ecevit'in başkanlığını töhmet altında bırakmanın yollarını arar. İnönü taraftarları, Ecevit'in genel başkanlığına engel olmak için 'ihtiyati tedbir' için mahkemeye dahi başvurur. Ancak çabaları sonuçsuz kalacak, 14 Mayıs'ta genel başkanlık seçimi için toplanan Kurultay'dan Ecevit Genel Başkan olarak çıkacaktır. 51 il başkanınca ortak aday gösterilen Ecevit, 913 delegeden 826'sının oyuyla Atatürk ve İnönü'den sonra CHP'nin üçüncü genel başkanıdır artık. Ertesi günkü gazete manşetleri CHP'de Ecevit dönemini şu başlıkla duyuruyordu: "Şef Partisi'nden Halk Partisi'ne..." İKİNCİ BÖLÜM: CHP'DE ECEVİT DÖNEMİ II. BÖLÜM CHP'DE ECEVİT DÖNEMİ Ecevit'in genel başkan seçilmesinden sonra istifalar birbirini izliyordu. Ecevit ise bir yandan kırgınlıkları unutma çağrısı yapıyordu, bir yandan da "Partiden gitsem mi gitmesem mi diyenleri partili saymam" diyerek kapıyı gösteriyordu. İnönü'nün cihat açmasını umut edenleri ise bizzat İnönü hayal kırıklığına uğratıyordu. Malatya Kongresi'ne katılan İnönü, siyaseti bırakmayacağını ancak CHP'nin genel başkanının Ecevit olduğunu söylüyordu. İnönü, artık tarihi bir kişilik halini alan İnönü, 21. Kurultay'da da, "Yeni Genel Başkana başarılı olması için elbirliğiyle yardım etmemiz gerekir" diyecekti. HALK İÇİN DEĞİL HALKLA BİRLİKTE DEVRİM 21. Kurultay'ın en belirleyici özelliği ise, içtüzükte yapılan değişikliklerle Parti Meclisi'nin yetkilerini artırmanın yanı sıra partinin yeni politikalarının daha net bir şekilde ortaya konulmasıydı. Petrollerin ve yer altı kaynaklarının devletleştirilmesiyle ilgili bir önerge kabul edilmişti. 1085 delegeden 1032'sinin oyunu alarak yeniden genel başkan seçilen Bülent Ecevit ise partinin yeni yönelimini şu sözlerle özetleyecekti: "Devrimin halka değil, halkın dışında ve üstünde ilerici aydın kadrolara dayanarak yürütüleceğine inananlar bizimle beraber olamazlar. Aydınların devrimin yürütülmesinde elbette önderlik görevleri vardır. Bu görev halka rağmen halk için devrim yapmaya kalkışarak değil, halktan hiçbir zaman kopmadan, devrimi halkla birlikte oluşturarak yerine getirilebilir. Devrimcilikleri bu halkçı anlayışa dayanmayanlar, bugünün CHP'sine yabancı kalan bürokratik devrimcilerdir." 21. Kurultay'da parti politikalarının daha net ortaya konulması yeni istifaları da beraberinde getirdi. İstifacılar, "CHP, Atatürk ve İnönü'nün kurduğu Parti olmaktan çıktı" diyordu. CHP KAPATILACAK... Parti içinde bu gelişmeler sürerken, Ecevit liderliğindeki CHP, Melen Hükümeti'ne bakan vermeyi kararlaştırmış ve güven oylamasında olumlu oy kullanmıştır. Ancak hükümete giren 5 CHP'li bakan, Ecevit'in karşı çıktığı üçüncü beş yıllık plana destek verince CHP'de yine sular ısınmaya başlar. Hükümetin anayasayı değiştirme girişimi ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurma girişimleri, hükümetten çekilme isteklerini daha da artırır. Tabandan, hükümetten çekilme yönündeki güçlü tazyike rağmen, Ecevit seçim hesabındadır. Tabandan gelen desteğe uzun bir süre direnir Ecevit. Ancak tabanın tepkisi ayyuka çıkmıştır ve Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ve Başbakan Ferit Melen Ecevit'le görüşerek, CHP'nin hükümetten çekilmemesi için aba altından sopa gösterirler. Ortalıkta 'CHP'nin kapatılacağı' söylentileri dolaşmaya başlamıştır bile. 27 Ekim-3 Kasım 1972'de toplanan Parti Meclisi'nin tek gündemi hükümetten çekilmektir. Ecevit'e CHP'li

Bakanları hükümetten çekme yetkisi verilir. Ecevit 4 Kasım'da "Yeraltı kaynaklarının yabancı sömürüsüne açılması ve ulusal ekonominin AET karşısında korunamaması, seçimlerin zamanında yapılması, Melen Hükümeti'nin fiilen bir AP-MGP hükümeti olduğu ve CHP'nin varlığının bir anlam taşımadığı, CHP'nin görüşlerine itibar edilmediği" gerekçeleriyle CHP'nin hükümetten çekildiğini açıklar. 49 YIL 1 AY 24 GÜN SONRA... 5 Kasım'da İsmet İnönü, CHP'den istifa eder. 'Ölünceye kadar CHP'li kalacağım' diyen İnönü'nün istifa gerekçesi ise kısa ama çok nettir: "CHP Genel başkanlığına, 12 Mart şartlarının nazik mahiyetini ciddiyetle muhafaza ettiği bir zamanda, Parti politikasının memleket için sakıncalı gördüğüm şekil ve istikamette değiştirilmesi sebebiyle CHP'den ayrılmış olduğumu bilgilerinize saygılarımla sunarım. İsmet İnönü" CHP ile İnönü yolları, tam 49 yıl 1 ay 24 gün sonra ayrılmıştı. 6 ay önce zaten bitmiş olan bir dönem noktalanmış, CHP'de 'Milli Şef' dönemi kesin olarak kapanmıştı. ORDU İLE CHP KARŞI KARŞIYA Cumhurbaşkanlığı seçimleri, CHP'de yeni bir dönemecin işaretini veriyordu. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın görev süresi 28 Mart 1973'te sona eriyordu. Yeni cumhurbaşkanının 15 gün önce yani, 13 Mart 1973'te seçilmiş olması gerekiyordu. Meclis'te hiçbir parti kendi adayını seçtirebilecek aritmetiğe sahip değildir. Ortalıkta ise Orgeneral Faruk Gürler'in ismi dolaşmaktadır. 27 Mayıs'tan sonraki cumhurbaşkanlarının hep asker olması, "Genelkurmay Başkanları Cumhurbaşkanı olur" inancının kanıksanmasına yol açmıştır. Üstelik 12 Mart kabusunun sürdüğü günlerde Genelkurmay Başkanı'nın cumhurbaşkanlığına karşı çıkmak cesaret işidir... Ancak hem AP, hem de CHP asker cumhurbaşkanı geleneğinin yerleşmesine karşı çıkarlar. CHP'deki görüş ayrılıkları ise bir kez daha su yüzüne çıkar. Bir grup CHP'li Gürler'in desteklenmesini ve böylece ordu ile CHP arasındaki buzların eritilmesini ister. Ecevit'in önerisiyle Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmama kararına karşın, CHP Genel Sekreteri Kamil Kırıkoğlu ve 32 CHP'li parlamenterin Faruk Gürler'e oy verdiği açığa çıkar. Cumhurbaşkanlığı krizi 6 Nisan 1973'te 6. Cumhurbaşkanlığına Fahri Korutürk'ün seçilmesiyle son bulur. Ancak, CHP'de yine bir yol ayrımına gelinmiştir. Genel Sekreter ve arkadaşları partiden istifa eder... KARAOĞLAN EFSANESİ 14 Ekim 1973 seçimleri kapıya dayanmıştır. CHP, yeni kimliğiyle ilk kez halkın karşısında sınav verecektir. Ecevit'in daktilosundan çıkan 'ak günlere' adını taşıyan seçim bildirgesi, CHP'nin yeni politikalarının da özetidir: CHP "Geniş halk topluluklarını yoksullaştırmak ve sömürmek yoluyla sermaye birikimini hızlandırma ve tekelci sermaye gruplarının elinde yoğunlaştırma amacını güden bu çağdışı ekonomi anlayışı" yerine kalkınma modeli olarak, "Köylü kooperatiflerinin, sosyal güvenlik ve yardımlaşma kurumlarının, sendikaların, yurtdışındaki işçi ortaklıklarının ve benzeri halk ortaklıklarının girişimlerinden oluşan sektör" öneriyordu. Yabancı sermayeye sınırlama getirileceği vaat ediliyordu. Demokratik alandaki vaatler ise şöyleydi: "DGM'lerin işçi haklarını ve sendikacılığını tehdit etmesinin önlenmesi, memur sendikalarının yeniden kurulması, tarım iş kanunun derhal çıkarılması, kıdem tazminatının bir yıla yarım aylık yerine, bir yıla bir aylık düzenden hesaplanması, işsizlik sigortasının kurulması, toplu sözleşme yetkisi için işçi referandumu uygulanması, KİT'leri doğrudan doğruya çalışanların yönetmesi, sosyal güvenlikten yoksun ev kadınlarının sosyal sigortadan yararlandırılması, kadınların daha erken yaşta emekli olabilmesi..." "Ak Günlere" bildirgesinde CHP'nin klasikleşmiş "dinsel konulardan kaçınma" eğiliminin terk edildiği de açıkça beyan ediliyordu. "CHP Türk halkının dinsel inançlarının, dine bağlılığının, demokratik yoldan ve sosyal adaletle kalkınma için bir engel değil, tersine kolaylaştırıcı bir etken olduğu kanısındadır" ifadeleri dikkat çekiyordu.

Yoksulların koruyucusu Ecevit, artık 'Karaoğlan'dı. CHP ise Karaoğlan'ın partisi... CHP İLK KEZ HALKIN OYLARIYLA İKTİDAR ADAYI 14 Ekim 1973 seçimlerinde yüzde 33.3'lük oy oranıyla 185 milletvekili çıkaran CHP, tarihinde ilk kez doğrudan halkın oylarıyla iktidar adayı oluyordu. Bir önceki seçime göre CHP oylarını yüzde 5.9 artırmış, kırsal alanda gerilerken kentlerde adeta oy patlaması sağlamıştır. Gerçi CHP, seçimlerden birinci parti olarak çıkmıştı ama aldığı oylar tek başına iktidar olmasına da yetmeyecekti. Ecevit'in 27 Ekim'de hükümeti kurmakla görevlendirilmesinden sonra, MSP ile ortaklık için sürdürülen çalışmalar sonuçsuz kalmıştır. Böylece Ecevit'in uzun mücadelelerden sonra kazandığı ilk başbakanlığı daha parlamentonun onayına varamadan sona ermiştir. CHP-MSP KOALİSYONU Ardından hükümeti kurmakla görevlendirilen AP lideri Demirel'in de benzer bir başarısızlığa uğramasıyla bu kez gündeme CHP-MSP koalisyonu gelir. Koalisyonun uzlaşı programında dikkat çeken belli başlı maddeler şunlardır: "Düşünce ve inanç suçlarını düzenleyen TCK'nın 141, 142 ve 163. maddelerini de kapsayan genel af, 18 yaşa oy hakkı, tarım kredisi, kooperatifçilik hareketinin desteklenmesi ve kooperatif bankasının kurulması, küçük ve orta boy sanayi işletmeleri güçlendirecek bir politika gütmek, stratejik madenlerin hukuk kuralları içinde devletleştirilmesi, Köykentlerin kurulması, ilk ve orta okullara zorunlu ahlak dersleri konulması..." Ecevit, MSP ile ortaklığın; dindarlıkla laikliğin ve dindarlıkla 'özellikle ekonomik alandaki ilericiliğin' çeliştiği yolundaki 'tarihsel yanılgı'yı gidereceği iddiasındadır... Kağıt üzerinde birbirine yaklaşmak için ödün verilmesine karşın daha ilk aylardan itibaren anlaşmazlıklar patlak vermeye başlar. TCK'nın 163. maddesini kaldırmakta ısrar eden MSP, Meclis'te 141 ve 142'nin kapsam dışında tutulması için oy kullanır. Çatışma ancak Anayasa Mahkemesi'nce çözülür. MSP, protokolde yer alan 18 yaşa oy hakkı için de benzer bir tutum içine girer ve bunu seçim yasasında yapılmasını istediği bütün değişikliklerin gerçekleşmesi koşuluna bağlar. KIBRIS'I OYA ÇEVİRMEK.. CHP ile MSP arasındaki çatışma sürerken 15 Temmuz 1974'te Kıbrıs'ta Atina'daki askeri cunta tarafından desteklenen Milli Muhafızlar, Kıbrıs'ta Makarios'u devirdi. Hemen ardından Ecevit, Türkiye'nin Ada'daki çıkarlarını korumak için harekete geçeceğini duyurdu. 17 Temmuz'da Türkiye'nin tutumunu anlatmak için Londra'ya gitti. İngiltere, Türkiye'nin ortak müdahale önerisini reddetti. 20 Temmuz'da Türkiye Kıbrıs Barış Harekatı'na girişti. Artık gündem uzun bir süre için Kıbrıs sorununa kilitlenmiştir. Ancak MSP'nin son gelişmeleri dikkate almadan, hükümet içindeki çatışma noktalarını körüklemesi karşısında Ecevit, 18 Eylül 1974'te hükümetten istifa eder. Kıbrıs Barış Harekatı'nı 'oya dönüştürmek' için 'bunalım politikası' izlemekle suçlanır. Ecevit, MSP ile ortaklığın sona ermesiyle, erken seçim kampanyası başlattı. Hükümet bunalımının ancak erken seçimle çözülebileceğini savunuyordu. Ancak Türkiye, bütün sağ partilerin parlamento çoğunluğuna dayalı bir hükümet kurarak Milliyetçi Cephe dönemini başlatacağı günlere giriyordu... DEMOKRATİK SOL, YERLİ SOL CHP ise MSP ile koalisyonun bozulmasının ardından kendi içine dönmüş ve 28 Haziran 1974'te toplanan Tüzük Kurultayı ile gündemine, Ecevit'i genel başkanlığa taşıyan parti politikalarını kurumsallaştıracak düzenlemeleri almıştı. 1974 Tüzüğü'nün amaçlar bölümünün 2. maddesine, Ecevit'in deyişiyle "Marksizmden kaynaklanmayan, yerli" bir kavram olan 'Demokratik Sol' ilkesinin benimsendiği eklenmişti. CHP'de ortanın solu akımıyla başlayan sola dönüş hareketi, toplumsal dürtülerin de etkisiyle her geçen gün yeniden biçimlenmişti. 'Ortanın solu' kavramı yerini giderek 'Demokratik Sol' kavramına terk etmiş, tüzük

kurultayında da bu belgelenmişti. SESSİZ SEDASIZ, SİLİK MUHALEFET 1975 yılının ortalarına gelindiğinde Birinci Milliyetçi Cephe (MC) hükümeti idaresindeki ülke de bunalım içindedir. Ekonomik bunalım doruğa ulaşmış, siyasi cinayetlere her gün bir yenisi eklenmektedir. Böylesi bir ortamda yapılan 12 Ekim Kısmi Senato ve Milletvekili Ara Seçimleri'nde AP birinci parti olmuş ancak ikinci parti durumundaki CHP de oylarını yüzde 8 arttırmıştır. CHP içi çatışmalar ise artık nedeni, amacı ve bağlantıları iyice silikleşmiş bir halde ama büyük bir hızla sürmektedir. Çatışmaların tarafları da, aktörleri de sürekli yer değiştirmekte; kişisel kırgınlara parti yönetimi anlayışı, muhalefet biçimine yönelik eleştirilere ekonomik ve sosyal düşünce ayrımları karışmaktadır. Parti içi çatışmalar derinleşirken dışarıya yansıyan CHP ise 'sessiz sedasız ve silik muhalefet' partisi görünümündedir. CHP yanlısı gazeteler veryansın etmektedir: "Sokakları genç insanların kanlarıyla sulanan bir ülkede, iktidar ölçüsünde olmasa bile, muhalefet de sorumludur. (...) CHP, üzerindeki ölü toprağını silkmeli ve Cephe sorumlularından kanlı mezar taşlarının hesabını sormalıdır." HİZİPLER ÜSTÜ CHP'ye yönelik tepkilere Ecevit de suskun kalamaz, "CHP'nin bugünkü muhalefetini yeterli bulmayan halk çoğunluğuna hak veriyorum" der. Ancak 8 Mart 1976'da, aralarında Deniz Baykal'ın da bulunduğu 5 Yönetim Kurulu üyesinin istifası, parti içi soğuk savaşı iyice su yüzüne çıkaracaktır. Baykal ve Eyüboğlu gruplarının 'Parti'nin temel düşüncelerinde birleştiklerini" savunan Ecevit, çatışmanın dışında kalmaya özen gösterir. "Kimse bir yerlere gelebilmek için bana ve genel merkeze yakınlığına güvenmesin" diyerek bağımsızlığını ilan eden Ecevit, parti içindeki bu çatışmaları durduramıyordu. Ecevit, Kurultay'dan hemen önce gruplara Sivas'tan mesaj yolluyordu: "CHP içindeki çekişmeler konusunda benim gösterebileceğim hoşgörü sınırı, halkın göstereceği hoşgörüsüdür, hoşgörümü onun ötesinde sürdürme hakkına sahip olmadığımı bilerek hareket edeceğim." TAŞLI SOPALI KONGRE Ancak Ecevit'in bu çıkışı da kar etmez, CHP yine tarihinde ilk kez, taşlı sopalı kongrelere sahne olacaktır. Ecevit, artık patlar: "Yurtta herkes CHP'de neyin kavgasının yapıldığını bilmek istiyor, ancak anlayamıyor (...) Son olarak Çankaya Kongresi'nde düzenlenen saldırı, bardağı taşıran son damladır. Ülkede zorbalığa karşı mücadele eden CHP kendi içinde böyle zorbalıklara göz yumamaz (...) Benim tahammülüm geniştir. Parti içi konularda fazla tahammüllüyüm diye zaman zaman eleştirilmişimdir. Fakat bu sırada, CHP'nin yıpratılmasına, rejimin tahammülü yoktur, halkın tahammülü yoktur." BU PARTİYE ACIYIN Ecevit'in bu çıkışı tansiyonu düşürmek şöyle dursun büsbütün sertleştirir. Ecevit, grup toplantısında şunları söyler: "Buraya hep dedikodularla geliyorsunuz. Bu partiye vurmayın, acıyın..." Ecevit'in "Halk, CHP'yi iktidara getirmeye kararlıdır, gelmezsek bizim kabahatimizdir" ekseninde yaptığı konuşma, 'hizipler üstü' karma liste önerisiyle birleşince, Deniz Baykal'ın öneriyi reddetmesine karşın, Kurultay sağ salim atlatılır. ECEVİT'E SUİKAST CHP'de parti içi çatışmalar sürerken 'Milliyetçi Cephe' yönetimindeki ülkede, planlı saldırı ve cinayetlere her geçen gün bir yenisi eklenmektedir. Saldırılar, ana muhalefet partisinin liderini, Ecevit'i hedef alacak kadar ileri gitmiştir. Faili meçhul cinayetler, işgaller, boykotlar, yolsuzluk, rüşvet artık günlük yaşamın bir parçasıdır. Bunalım 1977'nin