TARİHİN "UZUN SÜRE" ANLAYIŞININ II. ABDÜLHAMİT DÖNEMİNE UYGULANMASI ZORUNLULUĞU

Benzer belgeler
C D E C B A C B B D C A A E B D D B E B A A C B E E B A D B

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

ÜNİTE:1. Anayasa Kavramı, Anayasacılık Akımı ve Anayasa Çeşitleri ÜNİTE:2. Türkiye de Anayasa Gelişmelerine Genel Bakış ÜNİTE:3

BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876)

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.

T.C. INKILÂP TARİHİ ve ATATÜRKÇÜLÜK

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

II. MAHMUT ( ) DÖNEMİ TANER ÖZDEMİR DETAY TARİHÇİ

ÜNİTE:1. Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri ÜNİTE:2. Anayasaların Yapılması ve 1982 Anayasası ÜNİTE:3. Anayasaların Değiştirilmesi ve 1982 Anayasası

İÇİNDEKİLER. A. Tarih B. Siyasal Tarih C. XIX.yüzyıla Kadar Dünya Tarihinin Ana Hatları 3 D. Türkiye"nin Jeo-politik ve Jeo-stratejik Önemi 5

HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI

(DRAFT COPY) DEMOKRATİK TEPKİLER REHBERİ

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

Tabu diyorum çünkü bu konuda iki sınırlama var. Yasal yasaklar (5816 nolu Atatürk ü koruma yasası) ve Atatürkçülerin duyarlılığı.

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00

İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİ. Neslihan Erkan

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı Adalet Meslek Etiği Dersleri

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU. Ekonomik Durum:

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

DURAKLAMA DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi

İÇİNDEKİLER İLKSÖZ... 1

TARİH BOYUNCA ANADOLU

Vefatının 100. Yılında Sultan II. Abdülhamid ve Dönemi Uluslararası Kongresi

YÖNETİM KURULU BAŞKANI MUSTAFA GÜÇLÜ NÜN KONUŞMASI

TÜRKĠYE DE ANAYASA DEĞĠġĠKLĠĞĠ: NEDENLER, YAġANANLAR VE SONUÇLAR

kpss Önce biz sorduk 50 Soruda SORU Güncellenmiş Yeni Baskı ÖABT SOSYAL BİLGİLER Tamamı Çözümlü ÇIKMIŞ SORULAR

Orta Asya Türkleriyle ilgili yukarıdaki kavramlardan hangisi varlığı sürekli olmayan toplumsal ve siyasal birimi ifade eder?

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak Üçlü İtilaf...

BALIKESİR TABİP ODASI EYLÜL 2016 ETKİNLİK RAPORU

İÇİNDEKİLER. Takdim...7 Önsöz...9 Kısaltmalar I. DEVLET...13 Adâletnâme...15 Kanun...19 Kanunnâme...29 Padişah...43

GİRNE AMERİKAN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ AKTS. Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Dersin Kodu TAR - 101

İ Ç İ N D E K İ L E R

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF T.C. İNKILAPTARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

İÇİNDEKİLER. ÖNSÖZ..i. İÇİNDEKİLER.iii. KISALTMALAR..ix GİRİŞ...1 BİRİNCİ BÖLÜM DEMOKRASİ - VESAYET: TEORİK VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE

Milli varlığa yararlı ve zararlı cemiyetler

ÖZEL HAYATIN VE HAYATIN GİZLİ ALANININ CEZA HUKUKUYLA KORUNMASI (TCK m )

Cumhuriyet Halk Partisi

5. SINIF SOSYAL BİLGİLER YILLIK PLANI

İktisat Tarihi I. 5/6 Ocak 2017

11. SINIF T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

ITUC KONGRESİ KARAR TASLAĞI NDA HAK-İŞ İN ÖNERİLERİ KABUL GÖRDÜ

YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARI

Eşitsizliğe Uyarlanmış İnsani Gelişme Endeksi (EUİGE)

NÜKLEER SİLAHLAR ARAŞTIRMASI - SONUÇ RAPORU RAŞTIRMASI - S

ARAŞTIRMA GRUBU. Prof. Dr. Özer SENCAR Prof. Dr. İhsan DAĞI Prof. Dr. Doğu ERGİL Dr. Sıtkı YILDIZ Dr. Vahap COŞKUN MAYIS

TÜRKİYE DE AVRUPA- ŞÜPHECİLİĞİ KARŞILAŞTIRMALI BULGULAR

EUROBAROMETRE 71 AVRUPA BİRLİĞİ NDE KAMUOYU

GİRNE AMERİKAN ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM YILI GÜZ DÖNEMİ SINIF ÖĞRETMENLİĞİ BÖLÜMÜ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ 1 DERSİ ÖĞRETİM PLANI

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi II

Prof. Dr. İlhan F. AKIN SİYASÎ TARİH Beta

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

ENGELLİLERE YÖNELİK SOSYAL POLİTİKALAR

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

1. BÖLÜM FİNANSAL MUHASEBE

Yükseköğretim kurumları disiplin kurullarında sendika temsilcisi bulundurulmasını sağladık.

ODTÜ G.V. ÖZEL LĠSESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ZÜMRESĠ Eğitim-Öğretim Yılı. Ders Adı : Siyaset ÇalıĢma Yaprağı 13 SĠYASET

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

Rekabet Kurumu Rekabet Kanunu. Doç. Dr. A. Barış BARAZ

tarih ve 495 sayılı Eğitim Komisyonu Kararı Eki

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI. Şubat 2018

TÜRK EDEBİYATINDA 26 DURAK 254 ŞAİR VE YAZAR

KAMU PERSONEL HUKUKU KISA ÖZET HUK303U

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm ANAYASA KAVRAMI

AB de Yerel ve Bölgesel Yönetimler. Ders 2

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bayram namazı sonrası açıklama yaptı

(1) ATRG L 268, , s. 1.

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir?

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Nisan 2012, No: 29

E-kitap: Yerel ve Küresel Boyutlar. Serdar Katipoğlu

bilgilerle feminizm hakkında kesin yargılara varıp, yanlış fikirler üretmişlerdir. Feminizm ya da

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

İktisat Tarihi I. 27 Ekim 2017

11. HAFTA 2.ARAŞTIRMA İNCELEME YAZILARI

MBA 507 (3) TUTUMLAR VE İŞ TATMİNİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I

Panelden amaç bir konuda karara varmaktan ziyade sorunu çeşitli yönleriyle aydınlatmak, farklı görüşleri, farklı anlayışları ortaya koymaktır.

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

TÜRK BİLİMLERI VE ÇAĞDAŞ ASYA BİLİMLERİ BÖLÜMÜ. ID Başlık ECTS

AESK ve Türkiye REX. Dış İlişkiler. Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi

Bir yandan bu katkı maddelerinin bulunmadığı yiyecekleri. Sağlıklı Olmanın Yolu, Doğal Beslenmeden Geçiyor. Derleyen: Mustafa Koç

Tanzimat Fermanı Nasıl İlan Edilmiştir?

YAZILI SINAV SORU ÖRNEKLERİ TARİH

BAŞARI İÇİN GERÇEKLER

İNSAN HAKLARI SORULARI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 8. SINIF TÜRKİYE CUMHURİYETİ İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı. Hukuk Başlangıcı Dersleri

MISIR IN SİYASAL HARİTASI

İNKILAP TARİHİ VİZE BÖLÜMÜ ALTIN SORULAR. 1- Osmanlı da ilk kez yabancı ülkeye seyahat eden padişah kimdir? CEVAP: Abdülaziz.

Takvim-i Vekayi Gazetesi (1831)

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM TOPLUM VE HUKUK

Transkript:

TARİHİN "UZUN SÜRE" ANLAYIŞININ II. ABDÜLHAMİT DÖNEMİNE UYGULANMASI ZORUNLULUĞU ORHAN KOLOĞLU Tarih, bugünde, gelecek için topluma sunulan, geçmişin değerlendirilmesidir. Bu çabada iki tehlikenin varlığı dikkatlerden kaçmaz. İlki geçmiş hayranlığının abartılmasıyla toplumdaki değişme eğiliminin red edilmesidir. İkincisi gününü haklı çıkarmak için her şeyin kendi döneminde amacına ulaşmış olduğunu vurgulamaktır. Birincisine göre bu ikincisi daha çok başvurulan bir yöntemdir. Özellikle siyasetçilerin tercih ettikleri için tarihçileri zorladıkları bu yöntem 'Presentisme = Bugüncülük' diye anılır. Hele devrim nitelikli toplumsal oluşumların arkasından bu şekilde davranış kaçınılmaz hale gelir, zira önerilen köklü değişimin topluma kabul ettirilebilmesi için eskisinin geçersiz kalmış olduğuna kitlelerin inandırılması gerekir. Toplumsal Bellek'in doğal tutuculuğu ancak bu şekilde aşılabilir. Bu da 'kısa süre'leri dikkate alan karşılaştırma yöntemlerinin kullanılmasıyla sağlanır. Oysa, varılan noktalar daima uzun bir sürecin ürünü olduğu gibi, önerilen çözümler de ancak uzun bir süre sonucunda kök tutabilirler. Dolayısıyla, toplumu hemen ikna etme ve kısa zamanda çözümlerin gerçekleşeceğine inandırma zorunluluğuyla siyasetçinin 'kısa süre'yle sınırlı kalması doğaldır. Buna karşılık bir bilim adamı olarak tarihçi ya da sosyoloğun geçmişe 'uzun süre'yi dikkate alarak bakması, geleceğe ışık tutarken de 'uzun vade'yi hesaplaması gerekir. Bu bildirimde kısa ve uzun sürenin özellikleri üzerinde durmayacağım 1. Asıl amacım, II. Abdülhamit ve sonrası tarihçiliğimizin bu açıdan değerlendirişini inceleyerek, bugünümüzü ve geleceğimizi açıklamakta karşılaştığımız tıkanıklıklara çözüm önermektir. Kanımca, Abdülhamit'in tarihteki yerinin objektif ve bilimsel bir şekilde belirlenmesi, daha sonraki İttihatçı ve Kemalist eylemlere yöneltilen değerlendirmeler kadar demokrasimizin sorunlarının da daha iyi anlaşılmasına anahtar oluşturacaktır. Bu amaçla Abdülhamit'ten biraz öncesine yönelerek Tanzimat'ın ilk adımlarıyla birlikte tarih anlayışımıza getirilen değişikliklere dikkati çekmek istiyorum. Tanzimat deyimi, 1839 Fermanı'ndan önce Osmanlı yöneticilerince kullanılmaya başlanmıştır, 2 ve hiç şüphesiz gerçek fiili başlangıcı 1826'da yeniçeriliğin kaldırılmasıyladır. 1831 yılı sonunda devletin resmi sözcüsü Takvimi Vekayi'nin yayına sokulmasını açıklamak için yazılan Mukaddime'de 'geçmişle bugünün ilişkisi' ilginç bir şekilde anlatılmıştır: 1 Orhan Koloğlu, "Tarih Öğretiminde Bugüncülük/Presentizm, Yanılsamalar ve Sonuçları", Tarih Kitapları ve Ders Kitapları, Tarih Vakfı yay., İstanbul, 1995, s.89-106. 2 Tanzimat deyimine Takvimi Vekayi'de ilk kez 1833 başında rastlanıyor, O. Koloğlu, Takvimi Vekayi, Çağdaş yay., Ankara, 1981, s. 100-103.

2 ORHAN KOLOĞLU 'Çünkü tarih denilen fenni celil kârgâhı âlemde vuku bulan âhvali vakit ve zamanile zabt ve beyan etmekten ibaret ve selefden halefe hisse alacak bir yadigâr bırakmaktan kinayettir ve bu fennin faidesi kat'a çok olup hattâ bazı ulema ilmi tarih devletin hıfzı kanununu mucib ve milletin rabtı ahvalini müstecab olduğu içün vücub derecesine yakın olduğunu tasrih etmişlerdir.(...) Alelhusus Devleti Âliye-i Osmaniye'de dahi dikkat ve itina olunup mukaddemleri Şehname ve sonraları vakanüvis namıyla tarih tahririne müstakillen memur tayin olunarak yazılıp ve yazılmakta olup 20-30 sene mürurunda müctemi olan vekayi bastırulub halka neşrolunmak müddeti medideden beri mutad olmuştu'. Burada açıkça devlet güdümündeki resmi tarih denilecek bir anlayışın işleyişi vardır. Daha sonra aynı Mukaddime'de yeni beliren koşullar içinde bunun eleştirisine geçilmektedir: 'Lâkin vekayi-i kevniye vukuu zamanında neşr ve ilan olunmayub da esbabı hakikiyesi mektum kaldığı surette insanın tabiaten (...) hakikat ve âmâlini bilmediği şeye dahl ve itiraz etmek üzere mecbul olmakla zuhur bulan mesalihi dahiliye ve hariciye-i Devleti Âliye'ye ve tebeddülâtı menasıba vesair hâl ve akde erkânı devletin hayal ve hatırına gelmemiş maami beyti gibi türlü türlü meal verirler (...)Devleti Âliye'de vuku bulan mesalihi dahiliye ve hariciye vekayi-i birikdirilmeyib esbabı hakikiye ve icabatı zaruruyesini beyan suretiyle filhal neşriyle halka tefhim olundukta umuru vakıaya herkes hakikati üzre kesbi ittilâ edip evvelki gibi bazıları vehmince birer manâ vererek vekayiin hilafına havadis şuyuu ile düştükleri ızdıraptan kurtulacakları bedihi olduğundan..' Görülüyor ki, bugünün dinamikleştirilmesi -Kamuoyunun dinamikleştirilmesi-bahis konusudur. Topluma donmuş olarak sunulan ve sadece resmi makamlara sınırlı hizmet vermesi düşünülen bir geçmiş kronolojisi yerine günü gününe değerlendirmeye açık bilgi aktarılacaktır. Artık bireyin bilinçle oluşumuna katıldığı bir tarih anlayışı gündemdedir. Ancak 1830'lu yıllar Osmanlı'nın büyüme ve refah yılları değil, aksine büyük krizler yaşadığı (Yeniçerilerin bütün ülke çapındaki toplu kıyımla ortadan kaldırılması, Osmanlı donanmasının Navarin'de Avrupalılarca topluca yok edilmesi, Yunan bağımsızlık ayaklanması, Rus ordularının Edirne'ye kadar inişi, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın ayaklanıp Osmanlı ordularını perişan ettiği) dönemdir. Dolayısıyla Bâbı-âli'nin savunma ağırlıklı ve güdümlü bir bilinçlendirme yöntemi araması kaçınılmazdı. Ancak sorunlar hemen çözülebilecek şeyler değildi. Günü gününe aktarılan ve tarihe mal edilen bilgiler umut değil umutsuzluk doğuracak bir içerikteydiler. 1839 Gülhane Fermanı'nda Mustafa Reşit Paşa'nın soruna ilginç bir çözüm getirdiği görülür. 150 yıldan beri bir duraklama içinde bulunduğumuzu belirttikten sonra yeni düzenlemeler ve kurumlarla 5-10 yıl içinde bütün aksaklıkların giderileceğini belirtir. Böylece 'Acilciliğimiz' diyebileceğimiz bir süreci başlatır. Yakın bir gelecekte ulaşılacak iyi günlerin umuduyla da toplumu ileriye bakmaya yöneltir. Bununla artık geçmişle hesaplaşma kesilmiş, 'bugün'ün sağlığı için geleceğe endeksli bir yaklaşım yerini almış oluyordu. Ondan sonra günümüze kadar Türkiye'nin bütün düşünür kesimlerinde bu acilci ve ileriye bakışlı yöntem egemen olmuştur. Diğer İslam toplumlarından, başlıca Araplardan en büyük farkımız bu noktadadır.

TARİHİN "UZUN SÜRE" ANLAYIŞI 3 Acilci-İleriye bakışlı yöntem ister istemez 'Kısa süre' uygulayıcısı olacaktır. Uzun süreye-uzun bir geçmiş tahliline dayalı yargılar geleceğin çözümlerinin de uzun sürede gerçekleşebileceği temeline dayanır. Oysa insanları, ömürlerini aşacak uzunluklarla ilgilendirmek mümkün değildir. Tanzimat'ın bu yöntemine ek olarak 1908'de Jön Türklerin ihtilalci girişimi de 'kısa süreye dayalı değerlendirmeyi' zorunlu kıldı. Öncelikle Tanzimat'ı 'Tanzimatçı Paşaların sonuncusu' Âlî Paşa'nın ölümüyle sona erdirme eğilimi belirdi. Buna birçok suçlamalar da eklendi. Aralarında Avrupalı emperyalistlerin oluşturdukları da bulunan bu suçlamaları şöylece özetlemek mümkündür: Keyfi yönetim - Aşırı dincilik ve Panislamcılık- Çağdaşlaşmaya karşı olmak- Tebaasına karşı kıyıcı yöntemler kullanmak- Yabancı düşmanlığı siyasette tavizcilik- vb... Burada ayrıntılara girmeden, konu üzerinde yaptığım derinine araştırmalara dayanarak, vardığım sonuçları çok kısa olarak aktarıyorum 3. -Dine saygılıydı ama aşırı dinci değildi. Kendisine karşı İngilizlerin tohumunu attığı Arap Hilafeti karşısında direnmesi doğaldı. Ama diğer Pan'cı akımlar (Panslavizm, Panhellenizm, Pangermanizm) gibi ne kadrolar kurdurmuş, ne yayınlar yaptırmış ne de para dağıtmıştır. Bir İslam kongresinin Osmanlı topraklarında yapılmasına bile karşı çıkmıştır 4. -Bütün yönetimi Yıldız'a topladığı gerçektir. Bu da keyfi yönetime ve bütün suçlamaların haklı olarak şahsına yöneltilmesine zemin hazırlamıştır. -Emperyalistlerin dışarıdan kışkırttığı milliyetçi ve terörist ayaklanmaları bastırmak için dönemindeki her devletin yaptığını yaptı. Ama 'Kızıl Sultan' lakabı sadece ona lâyık görüldü. -Yabancılara karşı hiçbir önyargısı yoktu. Hattâ masonların balolarına armağan olarak para yolladığı ve donanmanın başına da arkası arkasına iki mason İngiliz amiral getirdiği biliniyor 5. -Devletinin savaş kaldıramayacağını kestirdiği için tavizlerle işi idare etmeye gayret etmiştir. 'Başka çaresi var mıydı?' sorusunun yanıtı, İttihatçıların her girdikleri savaşı kaybetmiş olmalarında bulunur. -Çağdaşlaşmaya karşı olduğunu ve Tanzimatçı sayılamayacağını ileri sürmek ise asıl büyük hata olur. Tanzimat'ın önerdiği düzenleme ve kurumların en çoğu onun zamanında gerçekleştirilmiştir. Özellikle modern eğitim kurumları ön planda gelir. Bu örneklerin de ortaya koyduğu gibi tam bir Tanzimatçı Padişah'tır. Bu yargı siyasetteki görüşünü ve davranışını da kapsar. Parlamentoyu kapattığı için Abdülhamit suçlanmıştır, ancak unutmamak gerekir ki 1876 Anayasası ve parlamentosu bir demokrasi 3 Abdülhamit konusundaki iki kitabında bu konular incelenmiştir: Abdülhamit Gerçeği, Gür yay., İstanbul, 1987, Avrupa'nın Kıskacında Abdülhamit, İletişim yay., İstanbul, 1998. 4 Londra'daki Indian Office arşivlerinde yaptığım araştırmalarda, 19. yüzyıl sonu İngiliz raporlarında ne ajan, ne para dağıtımı, ne de yayın bulunduğunu gösteren bir kayda rastlamadım. Sadece sömürgecilerin kendi korkuları belirtiliyordu. Araştırmalarını bir ihtimal üstüne dayadıkları halde bir şey bulamıyorlarsa Panislam tezi havada kalır. İlber Ortaylı Rus Arşivlerinde malzeme bulunabileceğini belirtmişti, yeni araştırmacılara oraya yönelmeleri tavsiye edilir. 5 Abdülhamit ve Masonlar, Gür yay., İstanbul, 1991 adlı kitabımda bu konuda ayrıntılı bilgi vardır.

4 ORHAN KOLOĞLU anlayışı getirmiyordu. İstişari nitelik taşımanın yanında hiçbir yetkisi yoktu. Dolayısıyla kendisinden önceki sultanların da anlayışından daha farklı bir yönetim anlayışı yoktur. Onlardan farkı, acilcilik ile ileriye bakışçı olmaktan ikincisini benimsemesi, ama acilciliği frenlemesindedir. İlk Tanzimatçılar, tabanın, halk tabakalarının tam özümsemesi için beklemek fırsatı bulamadan çağdaşlaşma adımlarını birbirine ekliyorlardı. Bu davranışa halktan gelen tepkiler acilciliğin nasıl algılandığını gösterir. Sultan II. Mahmut'a 'Gâvur padişah' dendiği gibi oğlu Abdülmecit ve Tanzimatçı Paşalar da yabancı esinli davranmakla suçlanmışlardır. Abdülhamit'e duyulan sempati ise görünüşte bu hazmettirme gereğine önem vermesindedir. Böylece Abdülhamit'in Tanzimat'la başlatılan ve ürünlerini birkaç nesilden önce vermesi mümkün olmayan topumsal değişmeyi yürütenler arasında doğal bir yeri bulunduğu belirlenmiş olur. Bu yargılarımız onu hiçbir kusuru olmayan biri olarak sunduğumuz şeklinde algılanmamalıdır. Yukarıda keyfi yönetimi kurumsallaştırmasına eleştirimizi kaydetmiştik. Midhat Paşa'nın mahkûm edilişinin maddi, sürgünde öldürtülmesinin manevi suçundan tabii ki aklanamaz. Jön Türklerle mücadelesinin, yardımcı kadrolarının da katkısıyla dengesizlikler içerdiği biliniyor. Ancak bu mücadelenin de Tanzimatçılığının doğal sonucu olduğu kabul edilmelidir. Tanzimat hukuk ve ekonomi alanlarındaki özgürleştirme girişimlerine karşılık siyasi özgürlükleri (Örgütlenme ve ifade) verme yanlısı değildi. Bunun çözülme aşamasına erişmiş devletin sonunu büsbütün hızlandıracağı inancı herkeste vardı. Âlî Paşa ile Yeni Osmanlılar arasındaki çekişmeler bunun en belirgin örnekleridir. Yeni Osmanlı ve Jön Türklere yöneltilen eleştiriler bunların devletin çıkarlarına aykırı davrandıkları, geleneksel 'emire itaat' çizgisinden ayrıldıkları şeklindedir. Oysa uzun süre anlayışı içinde değerlendirdiğimizde Tanzimat'ın bir kere çağdaşlaşma ivmesini vermesinden sonra eksik kalan siyasi özgürlüklerin de, bunu düşünen kadrolar belirdikçe gündeme geleceği gerçeğini fark ederiz. Bunları en çok üreten dönem de Abdülhamit'in saltanat yılları olmuştur. Hürriyet kavramının yeni bir içerikle topluma sunulması, Hakimiyeti Milliye anlayışının temel ilke haline getirilmesi bu sürecin doğal sonucudur. Bu açıdan eleştirilerinin Abdülhamit Rejimi' ne yönelmesi de haksız değildi. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, devrimci olmaları dolayısıyla, İttihatçıların o 33 yılın her alanını hedef alması ve hiçbir olumlu şey yapılmadığını ileri sürmeleri 'Kısa süre' anlayışının bir sonucudur. Yakın geçmişi aşırı yermenin yanı sıra bütün sorunların yakın bir gelecekte çözümleneceği mesajı da aynı mantığın ürünüdür. Bu sebepledir ki o etkide kalan tarihçiliğimiz çok uzun bir süre boyunca II. Abdülhamit'in saltanatını objektif şekilde değerlendirmekten uzak kalmıştır. Yine bu sebepten Tanzimatçı sayılmaması yeğlenmiştir. Oysa 'uzun süre' mantığı içinde çağdaşlaşma sürecimizin bir parçasıdır... Tıpkı İttihatçılar ve Kemalistler gibi... Bu, yine onlar gibi hiçbir kusuru bulunmadığı ya da yanlış adım atmadığı anlamına gelmez. Ama tarihin dışına itilemez, bugünü hazırlayanlar arasında yokmuş farz edilemez. Son zamanlarda, tarihçiliğimizdeki bu anti-bilimsel eğilime çözüm olarak 'barışçı davranma' tezinin ileri sürüldüğü de dikkatlerden kaçmıyor. Özellikle çok partili sisteme geçtikten sonra daha sık gündeme getirilen formül siyasi bir barış anlayışına dayanıyordu. Partiler arası çekişmelerin düşmanlık derecesine varmasından duyulan rahatsızlıkla zaman zaman ilân edilen aflar (150'liklerin affı, 1950'de, 27 Mayıs sonrasında, Cumhuriyetin 50.

TARİHİN "UZUN SÜRE" ANLAYIŞI 5 yılındakiler, ve ilâh...) toplum içindeki gerginlikleri bertaraf etmek amacına yönelikti. Bir yumuşama sağladıkları inkâr edilemezse de, sorunları kökünden çözdükleri de söylenemez. Bu yüzdendir ki, iyi niyete dayandığı bilinen bu girişimleri daha da dayanıklı bir hale dönüştürmek için 'Tarihte Barış' deyimini kullanmaya başlayanlar çıktı. Böylece önümüze yine 'kısa ve uzun süre' anlayışları dikiliyor. Af kararları siyasi nitelikli ve 'kısa süre' anlayışına dayanan girişimlerdir. Oysa tarih 'uzun süre' yi ve bunun içindeki hiçbir oluşumu dışlamadan değerlendiren bilimdir. Geçenlerde Papa, Haçlı Seferlerinin 900. yılı vesilesiyle bundan zarar görmüş herkesten af diledi. Aynı şeyin gelecekte olmamasını dilemek bakımından şüphesiz takdire şayan bir adım; ancak bunun, üçyüz- dörtyüz yıl boyunca o savaşlar yüzünden sayısız insanın ölümünü ve ülkelerin mahvolmasını, bunlardan dolayı toplumların belleğine yerleşen korkuların sebep olduğu olayları tarihten silemeyeceği bir gerçektir. Söylemek istediğim, tarihte barış kavramının 'Barışçı tarih' anlayışına dönüştürülmesi tehlikesine işaret etmektir. Birkaç yıl önce bir yayın evinin 'tarihimizle barış ecdadla tanış' sloganıyla başlattığı kampanyada bugünün insanına, Hammer'i okumakla 'geleceğe hazırlayacak doğru ve sağlam kültüre' ulaşabileceğini ilân etmesi, bu olasılığın tehlikesini gösteriyordu. Hammer tarihçilik tarihinde adı daima saygı ile anılacak biridir ama eğer biz kendi hakkımızdaki bilgileri 150 yıl öncesinin görüşleri ve bilgi düzeyiyle edineceksek, ileriye değil, geriye bakmış oluruz. Osmanlı Devleti'nin 700. yılı vesilesiyle bu barış teması daha da yoğun şekilde gündeme geldi. Bir yazarın belirttiği gibi 'Tarihimizle barışalım, ne övgü olsun ne de sövgü' anlayışı sık tekrarlanıyor. Bunun 'barışçı tarih' anlayışına zemin hazırladığına dair çok örnek vermek mümkündür. Kısa süre anlayışının, Türkiye Cumhuriyeti'nin Osmanlı'yla hiçbir bağı bulunmadığı şeklindeki tezinin, geçen yılki 75. yıl kutlamaları sırasında terk edilmesine tanık olduk. Yani tarihin uzun süre anlayışı egemen olmuştu. Hiç şüphesiz Türkiye Cumhuriyeti yepyeni bir devletti ama kökeninde Osmanlı mirasından kalan insan ve kurum unsurunun varlığı inkar edilemezdi. Ancak işi 'Cumhuriyeti kurduran Sultan VI. Mehmet'tir, Osmanlı Devleti'nin artık yaşayamayacağını anladığı için, engel olmamak amacıyla ülkeyi terk etti' düşüncesini açıklama derecesine varanların çıkabilmesi, bilimsellikten uzaklaşıp 'Barışçı tarih'e yönelenlerin ne kadar akıl dışı beyanlarda bulunabileceklerini göstermektedir. Bu yaklaşım da kısa süre için çözüm arayan girişimden başka bir şey değildir. Oysa Türk toplumu, hem demokrasinin geleceği, hem de 21. yüzyılda dünyadaki yerini belirleyebilmek için uzun süre anlayışıyla bilimsel değerlendirmeler yapmak zorundadır. Bugüne daha sağlıklı bakabilmek için işe II. Abdülhamit dönemini daha dikkatle inceleyerek başlamak yararlı olacaktır. İttihatçıları, Kemalistleri ve demokrasinin serüvenini daha iyi anlayabilmek için Abdülhamit dönemi anahtardır.