Danıştay 3. Dairesi Tarih : 29.11.2011 Esas No : 2009/4244 Karar No : 2011/7230 VUK Md. 353/1 2012 ŞUBAT AYI DANIŞTAY KARARLARI FATURA DÜZENLEMEDİĞİ GEREKÇESİYLE HESAP DÖNEMİ KAPANDIKTAN SONRA ÖZEL USULSÜZLÜK CEZASI KESİLEMEYECEĞİ Hesap döneminin kapanmasından sonra düzenlenen vergi inceleme raporuyla hasılatının bir kısmı için fatura da düzenlemediği sonucuna ulaşılarak 353. maddeye göre özel usulsüzlük cezası kesilmesinin maddenin öngörülüş amacına uygun düşmediği hk. İstemin Özeti: Davacı adına faiz karşılığı borç para vermek suretiyle elde ettiği faiz gelirini beyan etmemesi nedeniyle vergi inceleme raporuyla tespit edilen matrah üzerinden 2003 yılı için salınan vergi ziyaı cezalı gelir vergisi ile kesilen özel usulsüzlük cezasına karşı açılan davada; vergi ziyaı cezalı gelir vergisinde hukuka aykırılık bulunmadığı, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu nun 353. maddesinin (1) işaretli bendi gereğince özel usulsüzlük cezası kesilebilmesi için, fatura alınmadığı ve verilmediği hususunun somut ve geçerli bir şekilde tespit edilmesi gerektiği halde bu yönde bir saptama yapılmadığı gerekçesiyle cezalı gelir vergisi yönünden davayı reddeden özel usulsüzlük cezasını kaldıran Vergi Mahkemesinin kararının; kesilen özel usulsüzlük cezasının hukuka uygun olduğu ileri sürülerek bozulması istenmiştir. Karar: 213 sayılı Vergi Usul Kanunu nun 353. maddesi, fatura veya benzeri belge verilmemesi, alınmaması ve diğer şekil ve usul hükümlerine uyulmamasına ilişkin özel usulsüzlükler ve cezalarını düzenlemektedir. Sözü edilen 353. maddede öngörülen bu düzenleme ile mükelleflerin vergilendirme dönemindeki işlemlerinin kayıt ve belge düzenine uygun yürütülmesinin sağlanması amaçlanmıştır. 2003 takvim yılına ilişkin işlemler nedeniyle davacı adına, hesap döneminin kapanmasından sonra 16.02.2007 tarihinde düzenlenen vergi inceleme raporuyla hasılatının bir kısmı için fatura da düzenlemediği sonucuna ulaşılarak 353. maddeye göre özel usulsüzlük cezası kesilmesi maddenin öngörülüş amacına uygun düşmediğinden Mahkeme kararında yasaya aykırılık görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddine, oybirliğiyle karar verildi. Danıştay 3. Dairesi Tarih : 02.11.2011 Esas No : 2007/1961 Karar No : 2011/6446 AATUHK Md. 35 HİSSESİNİ DEVREDEN LİMİTED ŞİRKET ORTAĞININ ŞİRKETTEN TAHSİL EDİLEMEYEN KAMU ALACAĞINDAN SORUMLU OLDUĞU
6183 sayılı Yasa nın 35. maddesinden doğan ve limited şirket ortaklarını, şirketten tahsiline olanak bulunmayan kamu alacaklarının ödenmesinden doğrudan doğruya ve payları oranında sorumlu tutan kural karşısında, tahsili gereken kamu alacağını yaratan vergilendirmenin ait olduğu dönemde şirketin paylarına sahip ortakların, bu dönemden sonra paylarını devretmiş olsalar da ortaklık sıfatının sürdüğü dönemlere ilişkin şirketin kamu borçlarından kaynaklanan sorumluluklarının devam edeceği hk. İstemin Özeti: Davacının 23.01.2001 tarihinde Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi nde ilan edilen hisse devriyle ortaklığından ayrıldığı limited şirkete ait vergi borcu ve gecikme zammının tahsili amacıyla adına payı oranında düzenlenen ödeme emrini; 6183 sayılı Yasa nın 35. maddesinde düzenlenen sorumluluğun ortaklık sıfatına ve payına bağlı olduğu, şirketteki paylarını devreden davacıdan pay alan kimselerin payların gerektirdiği sorumlulukları da bildiklerinin kabulü gerektiği, bu nedenle devir tarihinden önceki ve sonraki dönemlere ait şirket borçlarının, paylarını devreden davacıdan aranmasında yasaya uygunluk görülmediği gerekçesiyle iptal eden Vergi Mahkemesinin kararını; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun un 58. maddesinde, kendisine ödeme emri tebliğ olunanların ödeme emrinin tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde dava açabileceklerinin kurala bağlandığı, dava konusu ödeme emirlerinin, 22.07.2005 tarihinde muhasebeci imzasına tebliğ edilmesine karşın, 6183 sayılı Kanun un 58. maddesinde öngörülen dava açma süresi geçtikten sonra 22.08.2005 tarihinde vergi mahkemesi kaydına giren dilekçeyle açılan davanın süre aşımı nedeniyle incelenmeksizin reddi gerekirken, davanın esası hakkında verilen kararda yasaya uygunluk görülmediği gerekçesiyle bozan Danıştay Üçüncü ve Dokuzuncu Dairelerince oluşturulan Müşterek Kurulun 02.03.2007 gün ve E. 2006/1936, K. 2007/648 sayılı kararının; taşıtlarına ve banka hesabına konulan hacizle öğrenilen 19.07.2005 tarihli ödeme emirlerinin ve yapılan takibin kaldırılması istemiyle 19.07.2005 tarihinde vergi dairesi müdürlüğüne başvurulduğu, yanıt verilmeyince dava açıldığı, ödeme emri tebliğ edilmeden haciz uygulandığı, şirketin vergi borcu ile ilişkisi bulunmadığı ileri sürülerek düzeltilmesi istenmiştir. Karar: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu nun 54. maddesinde, Danıştay dava daireleri ile İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurullarının temyiz üzerine verdikleri kararlar hakkında, bir defaya mahsus olmak üzere kararın tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içinde taraflarca kararın düzeltilmesinin istenebileceği kurala bağlanmıştır. Anayasanın temel hak ve hürriyetlerinin korunmasını düzenleyen 40. maddesine aykırı olarak tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde dava açılması gerektiği bilgisine yer verilmeyen ödeme emirlerine karşı açılan davada süre aşımı bulunmadığı anlaşıldığından, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu nun 54. maddesinin (c) bendi uyarınca davacının karar düzeltme isteminin kabulü ile Danıştay Üçüncü ve Dokuzuncu Dairelerince oluşturulan Müşterek Kurulun 02.03.2007 gün ve E. 2006/1936, K. 2007/648 sayılı kararının kaldırılmasına karar verildikten sonra davalı idarenin temyiz istemi yeniden incelendi. 23.01.2011 tarihinde Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilen hisse devriyle ortaklığından ayrıldığı (...) Ltd. Şti. ne ait 2000 yılı ve Ocak 2001 dönemine ilişkin kurumlar vergisi, gelir (stopaj) vergisi, fon payı, katma değer vergisi, geçici vergi ile Ocak-Mart 2001 dönemine ilişkin gecikme zammından oluşan kamu borcunun tahsili amacıyla davacı adına sermaye payı esas alınarak 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun un 35. maddesi uyarınca düzenlenen ödeme emrini iptal eden vergi mahkemesi kararı temyiz edilmiştir. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun un 4369 sayılı Kanun un 21. maddesiyle değişik 35. maddesinde, limited şirket ortaklarının, şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacakları ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulacakları kuralına yer verilmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu nun mükellef ve vergi sorumlusu başlıklı 8. maddesinin 3. fıkrasında da, vergi kanunlarıyla kabul edilen haller müstesna olmak üzere, mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna ilişkin özel mukavelelerin vergi dairelerini bağlamayacağı kuralına yer verilmiş olup, limited şirketteki ortaklık payının kısmen veya tamamen bir üçüncü kişiye devrine ilişkin sözleşmeler, özel hukuk sözleşmesi olduklarından, kamu alacağının tahsilinden doğan sorumluluğun, belirtilen nitelikteki pay devri sözleşmeleriyle ortadan kaldırılmasına olanak bulunmamaktadır. Bu nedenle 6183 sayılı Yasa nın 35. maddesinden doğan ve limited şirket ortaklarını, şirketten tahsiline olanak bulunmayan kamu alacaklarının ödenmesinden doğrudan doğruya ve payları oranında sorumlu tutan kural karşısında, tahsili gereken kamu alacağını yaratan vergilendirmenin ait olduğu dönemde şirketin paylarına sahip ortakların, bu dönemden sonra paylarını devretmiş olsalar da ortaklık sıfatının sürdüğü dönemlere ilişkin şirketin kamu borçlarından kaynaklanan sorumluluklarının kalkacağından söz edilemez. Türk Ticaret Kanunu nun 511. maddesinin 4. bendinde, limited şirket ortaklarının her birinin ad ve soyadları ikametgahları ve tabiiyetlerinin tescil ve ilan edileceği; aynı Kanun un 33. maddesinin 1. fıkrasında, tescil edilmiş hususlarda vukuu bulacak her türlü değişikliklerin tescil ve ilan olunacağı; 38. maddenin 1. fıkrasında ise ticaret sicili kayıtlarının nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üçüncü kişiler hakkında kaydın gazete ile tescil ve ilan edildiği tarihten itibaren hüküm ifade edeceği hükme bağlanmıştır. Sözü edilen düzenlemelere göre limited şirket ortağı olarak ticaret siciline tescil ve ilan edilmiş kişinin, herhangi bir sebeple şirket ortaklığının sona ermesinin, tescil edilip, Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilinceye kadar üçüncü şahıslar nezdinde hukuki sonuç doğurmayacağı açıktır. (...) Ltd. Şti. ndeki hissesinin (...) Noterliğinin 26.10.2000 tarih ve (...) yevmiye numaralı devir sözleşmesiyle devredildiği 25.10.2000 tarihli ortaklar kurulu kararıyla bildirilerek, kararın 12.01.2001 tarihinde tescil ve 23.01.2001 tarihinde Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilmesi suretiyle ortaklık sıfatı sona eren davacının ortaklık sıfatının, hisse devir işleminin ilan edilerek hukuken sona erdiği 23.01.2001 tarihine kadar olan şirket tüzel kişiliğine ait kamu borçlarından hissesi oranında sorumlu tutulabileceği açıktır. Bu durumda ödeme emirlerine konu kamu alacağının tüzel kişinin mal varlığından tahsil olanağının bulunup bulunmadığı da araştırıldıktan sonra, kamu alacağının ilgili bulunduğu dönem dikkate alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, devir tarihinden önceki kamu alacağından kaynaklanan sorumluluğun hisse devriyle birlikte kalkacağı gerekçesiyle verilen ödeme emirlerinin iptali yolundaki vergi mahkemesi kararında hukuka uygunluk görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle, Vergi Mahkemesinin kararının bozulmasına, oyçokluğuyla karar verildi(*). Danıştay 3. Dairesi Tarih : 22.09.2011 Esas No : 2011/3445 Karar No : 2011/5067 KDVK Md. 17/4 ÖZÜRLÜLERE YAPILAN ÖZEL TERTİBATLI BİNEK OTOMOBİL SATIŞININ KDV İSTİSNASI KAPSAMINA GİRMEDİĞİ
Özürlüler tarafından satın alınan özel tertibatlı taşıt araçlarının, 3065 sayılı KDV Kanunu nun 17. maddesinin 4. fıkrasının (s) bendinde yer alan, özürlülerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş her türlü araç-gereç ve bilgisayar programlarına tanınan KDV istisnası kapsamına girmediği hk. İstemin Özeti: Davacı tarafından, özel tertibatlı binek otomobilinin satımını yapan firmanın faturaya yansıtmak suretiyle kendisinden tahsil edilip vergi dairesine ödenen katma değer vergisinin iadesi istemiyle yapılan başvurunun reddi yolunda tesis edilen işleme karşı açılan davayı; 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu nun 17. maddesinin Diğer İstisnalar başlıklı 4. fıkrasına, 5378 sayılı Kanunun 32. maddesiyle 7.7.2005 tarihinden geçerli olmak üzere eklenen (s) bendi uyarınca; özürlülerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş her türlü araç-gereç ve bilgisayar programlarının katma değer vergisinden istisna olduğunun kurala bağlandığı, (110) Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği nde de binek otomobili ve nakil vasıtalarının maddede sözü edilen araç-gereç kapsamında değerlendirilemeyeceği açıklamasına yer verildiği anlaşılan olayda, davacı tarafından satın alınan özel tertibatlı taşıt aracının 3065 sayılı Yasada öngörülen istisna kapsamına girmediği gerekçesiyle reddeden Vergi Mahkemesinin kararının; özürlülerin her türlü gelişmelerini ve önlerindeki engelleri kaldırmaya yönelik tedbirleri alarak topluma katılmalarını sağlamak amacını taşıyan 5378 sayılı Yasanın amacına uygun olarak getirilen katma değer vergisi istisna hükmünün binek otomobilleri de kapsadığı gerekçesiyle bozan ve karar düzeltme istemini de reddeden Bölge İdare Mahkemesinin kararının; tarh edilen vergilere karşı sadece mükellef ve vergi sorumluları tarafından dava açılabileceği, beyan üzerine alınan vergilerin ise 213 sayılı Vergi Usul Kanunu nun vergi hatalarının düzeltme ve şikayet yoluyla giderilmesine ilişkin başvurular dışında, herhangi bir idari veya dava yoluna konu edilemeyeceği, özel tertibatlı araç satıcısı mükellef tarafından ödenen verginin, mükellef sıfatı taşımayan davacı tarafından iadesini isteme hakkı olmadığı gibi, olmayan bu hakka dayanılarak yaptığı başvurusunun reddine dair işlemin iptalini de yasada öngörülmeyen bir dava yoluyla isteme yetkisi de bulunmadığı, incelenmeksizin reddi gereken davayı, işin esasına girerek reddeden vergi mahkemesi kararının sonucu itibarıyla doğru olması nedeniyle Danıştay Başsavcısı tarafından kanun yararına bozulması istenmiştir. Karar: 213 sayılı Vergi Usul Kanunu nun 377. maddesinde vergi davası açma yetkisi mükelleflere ve sorumlulara tanınmıştır. 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu nun 8. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde bu verginin mükellefinin, mal teslim eden ve hizmet ifasında bulunanlar olduğu kurala bağlanmış ise de, katma değer vergisinin yansıma özelliği nedeniyle, satış bedeli üzerinden hesaplanan vergiyi ödemek zorunda kalan ve vergi yükünün üzerinde kalmasının mamelekinde meydana getirdiği azalma nedeniyle menfaati etkilenen davacının dava açma ehliyeti bulunduğu anlaşılmıştır. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu nun 51. maddesinde; bölge idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştayca ilk derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan, niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlerin, ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından kanun yararına temyiz olunabileceği kurala bağlanmıştır. Belirtilen nitelikteki kararların hukuk düzenindeki olumsuz etkilerinin, yeni uyuşmazlıklara emsal alınmasının önüne geçilmesi, hukuk ve uygulamada birliğin sağlanmasını amaçlayan söz konusu düzenlemede, Danıştay ın inceleme yetkisi sadece ileri sürülen temyiz sebepleri ile sınırlandırılmamıştır. Kanun yararına temyiz isteminin; yanlış bir yargısal içtihadın yerleşmesini önleme amacı göz önüne alındığında, ileri sürülmeyen başka bir temyiz sebebinin
bulunması halinde kararın hukuka uygunluğunun bu sebep yönünden de incelenebileceği sonucuna ulaşılarak işin esasına geçildi. Vergi ödevi ile ilgili temel ilkeleri belirleyen Anayasanın 73. maddesinde; vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla düzenleneceği, Bakanlar Kuruluna; mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleri ile oranlarına ilişkin hükümlerinde, kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapma yetkisi verilebileceği öngörülmüştür. 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu nun 1. maddesinde, Türkiye'de, ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin katma değer vergisine tabi olduğu; 19. maddesinin 1. fıkrasında ise diğer kanunlardaki vergi muaflık ve istisna hükümlerinin bu vergi bakımından geçersiz olduğu, katma değer vergisine ilişkin istisna ve muafiyetlerin, ancak bu Kanuna hüküm eklenmek veya bu Kanunda değişiklik yapılmak suretiyle düzenleneceği kurala bağlanmıştır. Aynı Kanun un 17. maddesinin 4. fıkrasına 1.7.2005 tarih ve 5378 sayılı Kanun un 32. maddesiyle eklenen (s) bendi ile, özürlülerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş her türlü araç-gereç ve özel bilgisayar programları katma değer vergisinden istisna tutulmuştur. İstisna hükmüne ilişkin yasa tasarısının görüşmeleri sırasında; Bizzat özürlüler tarafından kullanılan özel tertibatlı olarak imal edilmiş, sonradan özel tertibat takılmış ve ilave özel tertibat takılmış motorlu kara taşıtları ya da özürlünün taşınması amacıyla birinci dereceden yakını bir sürücü veya özürlü kişi tarafından iş akdine bağlı olarak istihdam edilen bir sürücü tarafından kullanılan özürlü adına trafik siciline kayıtlı motorlu kara taşıtları; özürlülerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş her türlü araç-gereç, özel bilgisayar programları ile fonksiyon kazandırıcı ortez-protez ve benzeri yardımcı ve destekleyici cihazlar ibaresi ile özürlülere hizmet amaçlı kurulmuş dernek, vakıf ve bunların üst kuruluşlarının çalışmalarında kullanılmak üzere iktisap edecekleri motorlu kara taşıtlarıyla, sakatlık dereceleri %90 ve daha fazla olan malul ve özürlülerin adlarına kayıtlı taşıtlar ibaresinin eklenmesi ayrı ayrı teklif edilmiş ancak; gerek Hükümet tarafından verilen teklifte, gerekse Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu nun kabul ettiği metinlerde, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu nun 17. maddesinin (4) numaralı fıkrasına Özürlülerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş her türlü araç-gereç ve özel bilgisayar programları bendinin eklenmesi yeterli görülmüş ve nakil vasıtaları istisna kapsamı dışında bırakılarak yasalaşmıştır. Dosyada mevcut bilgi ve belgelere göre, teslime konu otomobil, her ne kadar, davacının kullanımına uygun şekilde sonradan tadil edilmiş ise de; üretim özellikleri itibarıyla toplumdaki tüm bireylerin kullanımına sunulan motorlu bir nakil vasıtası olup özel üretime tabi tutulmuş araç-gereç kapsamında değerlendirilemeyeceği açıktır. 5378 sayılı Yasa ile 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu nun 17. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen (s) bendi ile getirilen istisna hükmünün, özürlülerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş araç-gerece ilişkin olması, istisna kapsamına belirli özellikleri haiz motorlu kara taşıtlarının da alınması yönünde yapılan önergelerin kabul görmemesi, mali yükümlülüklere ilişkin istisnalar hakkında yasa ile düzenleme yapılması zorunlu olup bu alanın yönetsel ve yargısal tasarruf ve yorumlara kapalı olması ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu nun yukarıda yer verilen 19. maddesi karşısında, davacı tarafından özel tüketim vergisi istisnasından yararlanmak suretiyle satın alınan araç için satıcı firma tarafından davacıdan tahsil edilerek davalı idareye ödenen katma değer vergisi yasaya uygun olduğu halde, söz konusu verginin iadesi istemiyle yapılan başvurunun reddi yolunda
tesis edilen işlemin iptali yolunda verilen Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir. Açıklanan nedenlerle Bölge İdare Mahkemesinin kararının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına ve hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak üzere bozulmasına, kararın bir örneğinin Maliye Bakanlığı ile Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve Resmî Gazete de yayımlanmasına oyçokluğuyla karar verildi(*). (*) KARŞI OY (X): Kararın düzeltilmesi isteminin reddi gerektiği görüşüyle karara katılmıyoruz. KARŞI OY (XX): Limited şirketlerde ortaklar ile müdürlerin ad ve soyadlarının, adreslerinin ve koymayı taahhüt ettikleri miktarları ile bu hususlardaki değişikliklerin ticaret siciline tescil ve ilan gerektiği yolundaki Türk Ticaret Kanunu nun ilgili hükümleri; bu işlemlerin geçerlilik şartı olarak değil, iyi niyetli üçüncü kişilerin korunması amacıyla öngörülmüştür. 25.10.2000 tarih ve 1 sayılı ortaklar kurulu kararıyla limited şirketteki hissesinin tamamını (...) ya devrederek ortaklıktan ayrılmasına karar verilen davacının, bu durum tescil ve ilan edilmemiş olsa dahi, anılan tarihten sonraki döneme ilişkin şirket borçlarından sorumlu tutulacağından söz edilemez. Bu nedenle, davacının şirket borçlarından sorumlu olacağı dönemin değerlendirilmesinde ortaklar kurulu kararı tarihinin esas alınması gerektiği görüşüyle karara bu yönden katılmıyoruz. (*) KARŞIOY(X): 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu nun 51. maddesinin 1. fıkrasında, Bölge İdare Mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştay ca ilk derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlerin ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden Başsavcı tarafından kanun yararına temyiz olunabileceği, 2. fıkrasında ise temyiz isteğinin yerinde görüldüğü takdirde kararın, kanun yararına bozulacağı, kurala bağlanmıştır. Danıştay Başsavcılığınca; özel tertibatlı aracın satıcısı mükellef tarafından ödenen verginin, mükellef sıfatı taşımayan davacının iadesini isteme hakkı olmadığı gibi, olmayan bu hakka dayanılarak yaptığı başvurusunun reddine dair işlemin iptalini de yasada öngörülmeyen bir dava yoluyla isteme yetkisi de bulunmadığı, incelenmeksizin reddi gereken davayı, işin esasına girerek reddeden ve sonucu itibarıyla doğru olan vergi mahkemesi kararının bozulması yolunda verilen kararının bu nedenle kanun yararına bozulması istenmiştir. Yukarda yer verilen Yasa hükmü uyarınca inceleme yetkisi, Başsavcının temyiz istemiyle sınırlandırılmış olup, ileri sürülen temyiz sebebi yönünden yürürlükteki hukuka aykırılık saptanmayan olayda, kanun yararına bozma isteminin bu nedenle reddi gerekirken, işin esası incelenmek suretiyle verilen Daire kararının bozmaya ilişkin hüküm fıkrasına katılmıyorum.