2015 2015 Genel Seçim Sonuçları ve Türkiye Ekonomisi Hazırlayan: Doç. Dr. Metin Özdemir BUSİAD Ekonomi Danışmanı BUSİAD Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği
1.Giriş 07.06.2015 tarihinde yapılan 25.Dönem Milletvekili Genel Seçimi, gerek Türkiye nin mevcut anayasal sisteminin geleceği gerekse Türkiye ekonomisinin izleyeceği yol açısından önemli bir dönemeci ifade ediyordu. Seçimlerden alınan sonuçlar, 03.11.2002 seçimleri ile başlayan AKP hükümetleri döneminin sonuna gelindiğini ortaya koymaktadır. Bu anlamda hiçbir partinin, tek başına iktidar olacak milletvekili sayısına ulaşamadığı görülmektedir. Tablo 1 2011 2015* Oy oranı (%) Milletvekili Sayısı Oy oranı (%) Milletvekili Sayısı AKP 49.90 327 40.85 258 CHP 25.90 135 24.96 132 MHP 12.90 53 16.28 80 HDP 6.58 35 13.11 80 *Kesin olmayan sonuçlar Şekil 1 1 BUSİAD Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği
Seçim sonuçlarının en dikkat çekici özelliği, 2011 seçimlerine bağımsız adaylar ile giren HDP nin, 2015 seçimlerine parti olarak katılım kararı sonrasında, %10 luk barajı aşma başarısını göstererek parlamentoda parti olarak bulunma imkânını elde etmesidir. Bu durum, yeni parlamentonun dört partiden oluşması yanında, HDP nin MHP ile aynı düzeyde temsil gücüne kavuşmasını beraberinde getirmiştir. Seçim sonuçlarının bir diğer dikkat çekici özelliği, iktidar partisi AKP nin %40.85 düzeyinde aldığı oyla; seçimin en yüksek oy alan partisi olmasına rağmen, ülke düzeyinde aldığı oylarda kaydettiği azalmadır (Şekil 1). Bunun yanında Tablo 1 in verileri, MHP ve HDP oylarında artış yaşandığını buna karşın CHP oylarında ise azalış olduğuna işaret etmektedir. 2.Seçim ve Büyüme Performansı Arasındaki İlişki Kuşkusuz, seçmenlerin oy verme davranışı üzerine siyaset bilimi ve sosyoloji gibi farklı disiplinlerin ortaya koyduğu teorik-kavramsal çerçeve ve açıklamalar mevcuttur. Bununla birlikte, iktisatçılar tarafından yapılan çalışmalar, seçmenlerin oy verme davranışında hükümetlerin gösterdiği makroekonomik performansın belirleyici olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bağlamda seçmenler değerlendirme yaparken, özellikle yakın geçmişe bakmakta ve büyümeye enflasyondan daha fazla ağırlık vermektedirler 1. Şekil 2 AKP Oy Oranları-Büyüme Oranları İlişkisi Büyüme Oy Oranı 03.11.2002 Genel S. 28.03.2004 Yerel S. 22.07.2007 Genel S. 29.03.2009 Yerel S. 12.06.2011 Genel S. 30.03.2014 Yerel S. 07.06.2015 Genel S. 90 70 50 30 34,4 41,7 46,6 38,8 49,9 44,1 40,9 10-10 0,8 5,9 6-4,5 8,9 2,9 2,5 1 Ali T.Akarca and A.Tansel (2006), Economic Performance and Political Outcomes: An Analysis of the Turkish Parliamentary and Local Election Results Between 1950 and 2004, Public Choice, 129(1), pp.77-105. Levent Çinko (2006), Seçmen Davranışları ile Ekonomik Performans Araındaki İlişkinin Teorik Temelleri ve Türkiye Üzerine Genel Bir Değerlendirme, SBF Dergisi, 61(1), ss.103-116. 2 BUSİAD Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği
Bu yönüyle, seçim öncesi Cumhurbaşkanlığı-Hükümet tarafından özellikle ekonominin büyüme performansı ile ilgili olarak TCMB yönetimi ve para politikasına yöneltilen eleştirilerin, seçmenlerin iktisadi oy verme davranışına ilişkin endişelerden kaynaklandığı değerlendirmesini yapmak mümkündür. Nitekim AKP hükümetlerinin 2002 yılından bu yana gerek genel gerekse yerel seçimlerde aldıkları oy oranları ile büyüme oranı arasında yüksek düzeyde bir ilişki gözlenmektedir 2 (Şekil 3). Şekil 4 2 İlişkiyi ortaya koyan Mahfi Eğilmez in analizi 2015 seçimleri ile uyarlanmıştır. http://www.mahfiegilmez.com/2015/05/iktidar-partisinin-oy-oran-ile.html 3 BUSİAD Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği
Şekil 5 Seçmen davranışları ile makroekonomik performans arasındaki ilişkinin gözlenebileceği bir diğer değişken TÜİK tarafından açıklanan tüketici güven endeksidir. Büyüme ve iç talep açısından öncü bir gösterge olma niteliği taşıyan endeksin 2004 yılından günümüze seyri incelendiğinde, AKP nin aldığı oy oranları ile endeksin seyri arasında bir ilişki tespit edebilmek mümkündür (Şekil 4). Mayıs 2015 itibariyle 64 seviyesini gören endeks değeri, 2007-08 küresel krizindeki değerinin de altına inmiş gözükmektedir. AKP nin %49,9 ile en yüksek oy oranına ulaştığı 2011 seçimlerine ait temel makroekonomik büyüklüklerin düzeyi ile 2015 seçimlerinde ilgili büyüklüklerin aldığı değerler karşılaştırıldığında da, makroekonomik performansta önemli bir bozulmanın yaşandığı ortaya çıkmaktadır (Şekil 5). Bu haliyle, son üç yılda Türkiye ekonomisinin potansiyelin altında bir büyüme performansı sergilemesi ve ekonominin orta gelir tuzağına saplandığı yönündeki tartışmalar, seçmenler nezdinde iktidar partisi aleyhine karşılığını bulmuştur. 3. Koalisyonlar ve Büyüme Performansı Seçimler öncesinde, gerek uluslar arası gerekse yurtiçi piyasalarda dikkate alınan baz senaryo, AKP hükümetinin tek başına iktidarına yetecek milletvekili sayısına (276-<330) ulaşacağı ancak anayasal sistemin geleceği ve otoriterleşmeye ilişkin oluşan kaygılar nedeniyle, anayasayı değiştirecek milletvekili sayısının ( 330) altında kalacağı yönündeydi. Bununla birlikte, seçimlerden sonra ortaya çıkan parlamento aritmetiğinin koalisyonu zorunlu kılması sonrasında (erken seçim ihtimalini de unutmadan), daha önceki koalisyon dönemlerinde ortaya konulan makroekonomik performans üzerinden ekonominin geleceği ile ilgili risklerin sorgulanmaya başlandığı görülmektedir. 4 BUSİAD Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği
Şekil 6 Sadece Türkiye değil, genel olarak gelişmekte olan ülkeler düzeyinde koalisyonlara yönelik olumsuz tutumun iktisadi temelinde iki argümanın bulunduğu görülmektedir: İlk olarak koalisyonlar, ortalama olarak tek parti iktidarına nazaran daha kısa hükümet ömrüne sahip olmaları nedeniyle popülizme açık ve reformlar açısından zayıf bir niteliğe sahiptir. İkinci ve buna bağlı olarak koalisyonlar, yapısal sorunların çözümü için gerekli iradenin oluşturulamaması ve ekonominin düşük bir performansa takılıp kalması riskini taşımaktadırlar. Türkiye ekonomisinin uzun vadeli büyüme performansı üzerinden değerlendirildiğinde, tek parti hükümetlerine nazaran koalisyon hükümetlerinin gösterdiği büyüme performansının özellikle, 1990 lı yıllara ait dönemlerde gözle görülür bir düşüş sergilediği anlaşılmaktadır (Şekil 6). Bununla birlikte, potansiyel büyüme oranımız olan %4,6 üzerinden değerlendirdiğimizde koalisyon dönemlerindeki performansın tek parti iktidarlarından anlamlı düzeyde farklılaşmadığını vurgulamak gerekmektedir. Büyümenin genel düzeyinden ziyade, sürdürülebilirliği ve istikrarı açısından önemli olan büyüme oynaklığı dikkate alındığında ise, özellikle 1990 lı yıllara ait koalisyonlarda, 1970 li yıllara ait koalisyonlara ve tek parti hükümeti dönemlerine nazaran oynaklığın önemli ölçüde olumsuz yönde farklılaştığı tespitini yapmak gerekmektedir (Şekil 7). Bu açıdan ele alındığında, olası bir koalisyon hükümetinin iktisat politikaları açısından doğuracağı sonuçları mevcut politika ortamının temel dinamiklerinden bağımsız düşünmek mümkün değildir. 5 BUSİAD Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği
Şekil 7 4. Politika Ortamı, Koalisyonlar ve Ekonominin Temel Sorunları 1990 lı yıllara ait politika ortamı dikkate alındığında; siyaset sınıfının popülist ve basiretsiz davranışları ötesinde, ekonomi için güçlü bir politika çerçevesinin olmadığını belirtmek gerekir. Bu bağlamda, yüksek enflasyon, sürdürülemez kamu borçlanma dinamikleri, gevşek maliye politikasına bağımlı bir para politikası, sağlıksız bankacılık sisteminin varlığı söz konusudur. Bu yapı, 1994 ve 2000-01 krizlerini üretmiş ve toplum ve iş dünyası ciddi bedel ödemiştir. 2000-01 krizi sonrası dönemde ise Derviş programının takip edilmesiyle, enflasyon hedeflemesiesnek-dalgalı kur-bağımsız merkez bankası ve sıkı mali disiplin ile dünya ekonomisinin sunduğu imkânlar da kullanılarak önemli bir makroekonomik performans sergilenmiştir. Ancak 2007-08 küresel finansal krizini takip eden dönem ve özellikle Mayıs 2013 sonrası sergilenen makroekonomik performans ve kaynak tahsisi tercihleri, Türkiye ekonomisini büyüme (cari açık) ve enflasyon arasında sıkışan bir yapıya sürüklemiştir. Daha ötesinde bu yapı, dünya ekonomisinin uzun süreli bir durgunluk (secular stagnation) salınımına girdiği bir konjonktürde ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, olası bir koalisyon hükümeti önünde, temel makroekonomik büyüklükler itibariyle yer alan manzara, temel sorun aynı olsa da 1990 lı yılların politika ortamından belirgin farklılıklar taşımaktadır: Enflasyon, uzun süredir %5 hedefinin üzerinde seyretmekte ve dinamiği itibariyle aşağı doğru belirgin bir katılık göstermektedir (Şekil 8). 6 BUSİAD Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği
Şekil 8 Büyüme ve kişi başına gelir düzeyi, son üç yıldır potansiyelin altında bir aralıkta salınmaktadır (Şekil 9). Şekil 9 Büyümenin kaynakları açısından Türkiye ekonomisi tüketime dayalı bir yapı sergilemekte ve son üç yıldır yatırımlarda belirgin bir durgunluk gözlenmektedir (Şekil 10).Daha önemlisi imalat sanayinin büyüme ve istihdamdaki payı önemli ölçüde azalmaktadır(şekil 11). 7 BUSİAD Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği
Şekil 10 Şekil 11 8 BUSİAD Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği
Şekil 12 İhracat, belirli bir politika tercihi olarak değil konjonktürün gereği olarak büyümeye katkı veren bir rol üzerinden benimsenmektedir. Son dönemlerde her ne kadar parite ve ihraç pazarlarımızdaki daralmaların etkisi olsa da ihracatımızda ciddi azalış gözlenmektedir (Şekil 12). Özel sektörün borç stoğu, önemli ölçüde birikmiş ve kur artışları ve büyüme performansındaki azalma karşısında şirketler kesiminin riskini artmıştır (Şekil 13). Şekil 13 9 BUSİAD Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği
Türkiye ekonomisi için 2015 yılına ait yapılan tahminlerde, petrol fiyatlarındaki düşüşün cari açığı olumlu etkileyeceği ve yılın ilk yarısında enflasyon oranlarında meydana gelecek düşüş ile büyüme için uygun bir iklimin oluşacağı beklentisi hâkimdi. Ayrıca, TCMB nin yılın ilk yarısında, FED in faiz artırımı öncesinde yapacağı faiz indirimleri ile büyümeye katkı sağlayacağı düşünülüyordu. Ancak, Ocak ayının ikinci yarısından itibaren TCMB nin para politikasına ilişkin tartışmalar sonucunda yaşanan kur türbülansı ile 2015 yılı büyüme performansına ilişkin olumsuz bekleyişlerin güçlendiği görülmektedir. Şekil 14 Şekil 15 10 BUSİAD Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği
Koalisyon hükümetlerinin, politikaların koordinasyonu ve kredibilitesi açısından, tek parti hükümetlerine nazaran dezavantaj sahibi olduğu yönünde argümanlar da mevcuttur. Ocak 2015 sonrası yapılan politika tartışmaları dikkate alındığında, özel sektörün ve piyasaların ihtiyaç duyduğu güven ortamı, kurumların bağımsızlığı ve kalitesi, uygun büyüme ikliminin yaratılması gibi hususların tek parti iktidarı altında da zedelenebileceği anlaşılmaktadır. Nitekim Türkiye ekonomisine gelen doğrudan yabancı sermayenin payında özellikle son üç yılda gözlenen azalışlar(şekil 14) ve reel sektörün güveniyle, yatırımlar arasında gözlenen yakın ilişki bu argümanı destekleyen bir görünüme sahiptir (Şekil 15). 5. Sorun Koalisyonun Ötesinde: Büyüme Rejimi Yukarıda ortaya konulan göstergeler ve argümanlar temelinde, olası bir koalisyon hükümeti önündeki asıl sorunun, mevcut büyüme rejimi ve tek sektöre dayalı kaynak tahsisinin sınırlarına gelindiği gerçeğidir. Türkiye ekonomisi, 1989 yılından bu yana esas olarak sermaye girişlerine dayalı bir büyüme rejimine sahiptir (Şekil 16). Şekil 16 11 BUSİAD Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği
Şekil 17 Para ve maliye politikası kullanılarak belirli bir süre büyüme sağlansa da ekonomi, uzun vadeli kaynak tahsisi tercihlerinde bir değişimi zorunlu kılmaktadır. Buna bağlı olarak 1990 lı yıllardan belirgin bir biçimde farklılaşan temel olgu, ekonominin önemli ölçüde daha az tasarruf ettiği ve büyümenin finansmanı için sürekli dış kaynak girişine ihtiyaç duyduğu gerçeğidir (Şekil 17). Mevcut durumda, dünya ekonomisinin büyüme motorları olan ABD (FED), AB (ECB) ve Japonya (BoJ) merkez bankalarının para politikaları ayrışma yönünde hareket etmektedir. FED in hâlihazırda faiz artırımı ile ilgili belirsizlik sürse de genel eğilim yıl içinde sıkılaştırmaya başlayacağı yönündedir. ECB ve BoJ ise ekonomilerini büyütmek ve enflasyon dinamiği oluşturabilmek için gevşek para politikalarını sürdürmektedirler. Türkiye ekonomisinin yukarıda ortaya konulan görünümü bu haliyle, küresel risk iştahındaki dalgalanmalara karşı kırılgan bir yapının hâkim olmasını beraberinde getirmektedir. Bu durum, önümüzdeki dönemde dış finansman bulma imkânlarının daralması ve finansman maliyetinin yükselmesi şeklinde koalisyon için bir kısıt koşulu olarak kendini gösterecektir. 12 BUSİAD Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği
6. Seçim Sonuçlarına Piyasaların ve Özel Sektörün Kısa Vadeli Reaksiyonu 2015 genel seçimlerinin hemen ardından piyasalar tarafından verilen reaksiyonlar dikkate alındığında, temel eğilimin erken seçimin önemli riskler barındırdığı ve bir koalisyon hükümetinin kurulması gerektiği yönünde gerçekleştiği görülmektedir. BIST 100 endeksi, ilk gün %8,2 lik düşüşün ardından 75.000 e indiği seçim öncesi 81.943 düzeyinden kapanan endeksin toparlanarak ilk üç günlük kaybı %2,80 düzeyinde sınırladığı görülmüştür. Tahvil faizleri ise son işlem gününde %9,88 olan düzeyinden ilk 3 gün sonunda 31 baz puanlık artışla %10,19 düzeyine yükselmiştir. Seçimden önceki son işlem gününde 2,65 düzeyinde olan Dolar/TL ilk gün 2,80 in üzerini görmüştür. Ancak, TCMB nin döviz depo faiz oranlarını indirmesi sonucunda kur 2,75 seviyelerine gerilemiş ve ilk üç günlük kayıp %3 düzeyinde gerçekleşmiştir. TCMB nin bu müdahalesinin, piyasalar tarafından seçim öncesi dönem hatırlandığında, pozitif bir algılama doğurduğunu belirtmek gerekir. Finansal piyasalar açısından, seçim sonuçlarının ortaya koyduğu belirsizlik algısının kısa vadede, sınırlı ölçüde reaksiyon gördüğü ve sonuçların özellikle faizler açısından seçim öncesinde fiyatlandığını söylemek mümkündür. Ancak orta vadede belirsizlik algısını güçlendirecek her gelişme, fiyatlama davranışlarında değişikliği ve oynaklığı beraberinde getirebilecektir. Seçimin ardından özel sektör kuruluşlarından gelen açıklamalar, partiler arasında uzlaşmanın gerekliliği ve hükümetin kurulması yönündeki beklentinin dile getirilmesi şeklinde pozitif yönde gerçekleşmiştir. Özel sektör kuruluşlarının, farklı koalisyon tercihleri olabileceği ihtimali doğal olarak mevcuttur. Ancak üzerinde açık bir biçimde uzlaşılan olgu, hükümet kurulamamasının ve buna bağlı olarak olası bir erken seçimin önemli maliyetleri olacağı yönünde oluşan ortak iradedir. 7. Koalisyon Alternatifleri Yeni oluşan parlamento aritmetiği üzerinden (ve erken seçim olasılığını ve partilerin seçim öncesi ve sonrası angajmanlarını bir ölçüde ihmal ederek) ortaya konulabilecek muhtemel ve başlıca koalisyon alternatiflerini şöyle sıralamak mümkündür: 1. AKP-MHP: 258+80=338 2. AKP-CHP: 258+132=390 3. AKP-HDP: 258+80=338 4. CHP-MHP-HDP: 132+80+80=292 Kuşkusuz, farklı kriterler üzerinden alternatiflerin birbirlerine göreli olarak avantaj ve dezavantajlarını değerlendirmek mümkündür. Mevcut durumda, (diğer koşullar bir yana), ortaya çıkan eğilimler, gerek iç gerekse dış dünya açısından ilk iki alternatifin ağırlık kazandığı bir görünüm sunmaktadır. 13 BUSİAD Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği
8.Genel Değerlendirme 07.06.2015 tarihinde yapılan 25.Dönem Milletvekili Genel Seçiminin, hiçbir partinin, tek başına iktidar olacak milletvekili sayısına ulaşamadığı bir parlamento aritmetiği ortaya koyduğu ve bir koalisyon hükümetinin kurulmasını gerekli kıldığı görülmektedir. Seçim öncesi dönemde Türkiye ekonomisinin temel sorunu, mevcut büyüme rejimi ve kaynak tahsisi tercihlerinin sınırına dayandığı ve büyümenin potansiyel düzeyinin altında belirli bir süre kalabileceği gerçeğidir. Bu durum, dünya ekonomisinin de belirgin bir durgunluk salınımına girdiği bir konjonktür ile örtüşmektedir. Seçime katılan partilerin seçim beyannamelerinde, bir öncelik olarak ekonominin büyüme performansının önemine yönelik değerlendirmelerin yer aldığı görülmektedir. Olası bir koalisyon hükümetinin niteliği ne olursa olsun, orta vadede büyümenin öncelik kazanacağı ve dengeli bir politikanın izlenebileceği değerlendirilebilir. Ancak, daralan ve maliyeti artacak olan dış finansman olanaklarının bir kısıt oluşturduğu belirtilmelidir. Bu durum, Türkiye ekonomisini dış şoklara karşı kırılgan bir yapıda tutmaktadır. İhmal edilmemesi gereken önemli bir faktör; anayasal sistemin işleyişi, hukukun üstünlüğü, kurumların bağımsızlığı gibi konularda seçimlerin ardından ortaya çıkan normalleşme ve restorasyon beklentisinin hangi düzeyde karşılanacağıdır. Politik düzlemde söz konusu beklentilere yönelik olumlu gelişmelerin ne tür yansımalara sahne olacağı ve aktörlerin davranışlarının ne yönde gelişeceği, ekonominin geleceği açısından önemli bir belirleyicidir. Bu anlamda, Türkiye ekonomisi için politik risk fiyatlamasının geçmişe göre daha yüksek olacağı bir döneme girildiğini söylemek mümkündür. HAZIRLAYAN: Doç. Dr. Metin ÖZDEMİR 14 BUSİAD Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği