Silah arkadaşı Ata'yla sarayda 10 yıl! - Kurtuluş Savaşı nın önde gelen isimlerinden, Atatürk ün silah arkadaşı, eski TBMM Başkanı Kazım Özalp in oğlu Teoman Özalp, çocukluk yıllarında ailesiyle birlikte yaşadığı Dolmabahçe Sarayı nı ve Atatürk le anılarını anlattı... İTÜ Gemi İnşaat Fakültesi nin eski dekanı Prof. Dr. Teoman Özalp, tarihte Köprülü Kazım Paşa olarak da bilinen, Kurtuluş Savaşı nın ve Türkiye Cumhuriyeti nin mimarlarından Kazım Özalp in oğlu. Kazım Özalp, 11 yıl TBMM Başkanlığı yaptığından, Teoman Bey in çocukluğu, Meclis Başkanlığı nın o zamanki yazlık rezidansı Dolmabahçe Sarayı nın Veliaht Dairesi nde geçmiş. Dolayısıyla Atatürk le sık sık bir araya gelmiş, onun yaşamına tanıklık etmiş. - - Nasıldı Dolmabahçe günleriniz? Ben 1925 doğumluyum. Doğduğumda daha Dolmabahçe Sarayı ikamete açılmamış. Galiba 1927 yılında kalınıyor ilk. Veliaht Dairesi var, şimdi Resim Heykel Müzesi, oraya gelmişiz. 1935 e kadar hep oraya geldik, yani bir 10 sene süre Dolmabahçe de oturduk. Hatta bazen kışta da gelirdik, bazen Meclis kapanırdı, okullar da kapandıysa, babam bizi alır getirirdi 10-15 gün için İstanbul a. O zaman da Veliaht Dairesi nin arka bahçesinin içinde, küçük bir binada kalorifer vardı. Padişahlar, Saray ı yaptırdıkları zaman, her yeri kaloriferle donatmamak için, küçük binayı ısıtır vaziyete getirmişler. İşte bazen kışın gelir, orada 10-15 gün kalırdık. Sünnetim de orada oldu. - - Atatürk Dolmabahçe ye geldiğinde siz ne yapardınız? Bizim oturduğumuz kısımla, Atatürk ün oturduğu kısım arasında bir bölüm vardı. Babam isterdi ki, Atatürk geldiği zaman, sarayda oturduğu sürece biz çocuklar ön bahçeye çıkmayalım. Ama bir çocuğa böyle bir yasak koyarsanız, bilakis onu teşvik edersiniz. Atatürk bahçede dolaşmaya çıktığı zaman, biz de oradan görünmeye çalışırdık. Gördüğü zaman bizi, çağırırdı. Ebadımız küçük olduğu için demir parmaklıklar arasından geçerdik. Sorular sorardı, okul hakkında. Ablam çok korkardı, Bana matematik sorusu sormasın diye... 1 / 6
- İsmimi değiştirdi - Neler söylerdi mesela, nasıl anılarınız var Atatürk le ilgili? Benim ismim İlter di. 1931 de, Ankara da bir akşam bizim eve geldi. Arkadaşları da vardı, daha evvelden karar vermiş; Kazım Paşa nın oğlunun ismini değiştirelim diye. Geldi, toplandılar bir masanın etrafında. Beni de uyandırdılar, aşağı indirdiler. Gel, senin ismini değiştireceğiz dedi. Sonra, Yazı olarak bunu bir tespit edelim dedi. Babamın kendi ismiyle antetli kağıtları vardı, onlardan verdiler, hala duruyor bende o yazılar. O kağıtlara yazdılar; bana, Hun İmparatorluğu nun ilk Türk devleti olduğunu, neler yaptığını, imparatorlarının kim olduğunu, bunların önemini, Teoman ın büyük bir kumandan, oğlu Mete nin büyük bir kumandan olduğunu anlattı. Mete, aslında Teoman dan daha çok işler yapmış, ama Teoman olmasaydı, bu orduyu, bu başlangıcı hazırlamasaydı Mete o kadar başarılı olamazdı diye anlattıktan sonra, İşte oğlum sen şimdi bu babalarla oğullarını mukayese et, ondan sonra bunların isimlerinden birini kendine ad olarak seç. Ve bu yeni ünvanın içerisinde; çalışkanlığını, senden daima daha büyük olan ve onun büyüklüğü yanında kendini her zaman hiç hissedeceğin milletine göster. Böyle bir yazı yazıldı. Altına imza attı; Gazi Mustafa Kemal... Öyle bir kağıt var, onu hala saklıyoruz. - - Peki, ne hissettiniz? Birden adınız değişiyor... Tabii alıştırmak lazımdı evdekileri. Herkese tembih ettiler, Artık İlter demeyeceksiniz, Teoman diyeceksiniz diye. Ben de hemen Teoman ismini benimsedim. Zaten bana seçimi bıraktı. Gerçi bir sürü isim değil, iki isim! Sınırlı demokrasi! Bana bir de vasiyette bulundu, Oğlunun adını Mete koyacaksın diye. O vasiyeti de yerine getirdim, çok şükür. Bu konuşmadan sonra, defalarca görüşme imkanı oldu. Sünnetime geldi, hediyeler getirdi. Bir imzalı fotoğraf verdi bana, çerçeve içinde Teoman a diye yazılı... Ameliyat olmuştum, Ankara Numune Hastanesi ne geldi, o zaman da tabii çok heyecanlandım, hatta o gece ateşim çıktı! İran Şahı Türkiye geldiği zaman, Şah ın gezi programı içinde bir gün bizim evde öğle yemeği daveti verildi. O davete ben çıktım; Bir konuşma yap Şah a dedi. - - Heyecanlanmış mıydınız, bir tarafta Atatürk, diğer tarafta Şah? 2 / 6
Evet. Atatürk bana Bir şey oku dedi. Hani çocuklarının becerisini göstermeyi ister ya aileler... Çok başarılıdır diye beni takdim etti, dedi ki, Şah a bir şeyler okusana, bir şiir biliyor musun sen?. Biliyorum dedim. Türklük diye bir şiir var, biliyor musun onu? diye sordu. Biliyorum dedim. Böyle durdum orada bir aralık, Ne duruyorsun dedi bana Atatürk. Şah da Türkçe biliyor. Bir şey söyleyeyim mi sizin kulağınıza dedim. Gel söyle dedi. Eğildim, dedim ki, Ben bu şiiri biliyorum da, bu şiirin bir yerinde Hindiçin e, İran a, her yana at salan biz diye bir laf var. Şimdi ben burayı atlarsam, şiiri şaşırırım, okuyamam. Atlamasam da okusam, Şah Türkçe biliyor, alınmasın? Durdu böyle, güldü. Babama döndü, Sen başıma bir politikacı daha mı yetiştiriyorsun? Al bunu götür içeri, yaz bir şeyler getir onu okusun. Gittik babamla içeri, bir şeyler yazdı; Hoş geldin muhterem Şah hazretleri... Onu okudum. Şah da beni öptü, sevdi. Sonra Atatürk giderken dedi ki, Sana akşamüstü bir araba yollayacağım, köşke gel, bir konuşalım senle dedi. Akşamüstü bir araba geldi, beni köşke yolladı babam. Atatürk bana hediyeler verdi. Sonra Adana ya bir seyahat yapmıştık. Meclis Reisi olarak babam Anadolu nun muhtelif şehirlerine giderdi. Eğer okullar tatilse, bizleri de götürürdü. Gittiğimiz yerlerde bazen Atatürk de gezide olurdu, rastlaşırdık. Adana gezisinde Atatürk de geldi. İşte, orada beraber geziler yaptık; Teoman ı da al gezelim derdi babama. Beni öyle bir-iki yere götürmüştü. Ablamın nişanı bizim evde yapılmıştı, oraya da gelmişti. Ve bir konuşma yapmak istedi. Çocuklara da dedi ki, Gelin önümde durun, size arkadan bir şey söyleyeceğim, yüksek sesle onu tekrar edin. Düğünde de benzer bir olay olmuştu. Atatürk söylüyor, ben tekrar ediyorum yüksek sesle. Konuşmayı bitirdik, bir alkış koptu. Tuttu beni kolumdan çekti, Bu alkışlar sana mı, bana mı dedi. Ne yapayım bilemedim... Ben de dedim Konuşan alkışlanır, ama siz olmasanız ben bunları söyleyemezdim... - - Hasta olduğunu biliyor muydunuz? - - Hasta olduğunu biliyorduk tabii, iyi olmadığını biliyorduk. İşte, hikayelerimiz böyle... Derseniz ki, Peki, siz neden Dolmabahçe de oturdunuz? Yıllar sonra bir gün babama dedim ki, Biz Dolmabahçe de oturmuşuz, fakat siz halk çocuğu değil misiniz? Babam, Atatürk bana gelip de, Paşam, Saray ın Veliaht Dairesi nde sen yazlarını geçir dediği zaman ben de aynısını sordum; Bu nasıl karşılanır böyle? Atatürk bana dedi ki, Osmanlı hanedanı kendilerini ayrı bir sınıf olarak görmüşler. 3 / 6
O kadar ayrı görmüşler ki, onların yediği yemeği kimse yiyemez, gittiği yere kimse gidemez. Onların oturduğu yerde kimse oturamaz. İnsanüstü bir varlık gibi, bunu senelerdir halka telkin etmişler. Halbuki biz bunun tamamen karşısındayız. Ve biz anlatmalıyız ki, onlar da bizim gibidir, bizim içimizden yetişmiş insanlardan farkı yoktur. Bu millet bilmelidir ki; bugün ben oturuyorsam, yarın kendileri de burada oturabilir. Babam, Ben bunun üzerine tatmin oldum demişti. Zaten Atatürk İstanbul a geldiği zaman bir konuşma yapıyor: Biz Türk halkının misafiriyiz burada diye. - SESİ O DEĞİL - Atatürk ün 1933 Nutuk unda dinlediğimiz sesini biraz daha düzelttiler. Siz sesi bizzat bildiğiniz için ses doğru mu? Veya ne kadar yaklaştı? Yaklaştı, ama yüzde 100 o ses değil! - - Size gelip sordular mı? Bana sorulmadı, hayır. Ama ben bir fonotik uzmanı değilim, yani onu o kadar değerlendiremem. Ben de o konuşmalarda böyle tam hatırlamayabilirim de. Ama o Nutuk un okunmasında Atatürk ün sesi gayet ince çıkmıştı ve o zamanki teknolojinin müsadesi oranında iyi aldıkları bir film kabul ediyorlardı. Hatta ben, Bunu ne dinletiyorlar, bu Atatürk ün gerçek sesi değil, yanlış bir intiba veriyorlar diye hep de söylüyordum. Tabii bu biraz restore edilip, yenilenince İyi olmuş dedik, ama hakikaten tam oldu mu? Olmadı. Çünkü gerçeği vermiyor. - ATATÜRK Ü SON GÖRÜŞ Burada (Suadiye de Kazım Özalp Sokak) eski evimiz vardı bizim, sonra yıkıldı bu apartman oldu. O eski evin bir gün bahçesinde otururken, telefon geldi, Büyükada dan karakol komiseri arıyor, Atatürk şimdi motorla hareket etti Dolmabahçe ye gitmek üzere. Kazım Paşa da yanında, motorla Paşa yı Kadıköy e bırakacaklar. Bir otomobille aldırın Paşa yı. Otomobil gelirken de eğer Teoman evdeyse, onu da alsın getirsin, Atatürk görmek istiyor diye. 4 / 6
Ben de gittim otomobille, motor yanaştı, babam beni çağırdı. Girdim içeriye, oturuyorlardı. Makbule Hanım bir tarafında, başkaları da var. Bana sordu; Sen şimdi kaçıncı sınıftasın? Ne meslek seçeceksin? Ortaokul birinci, yahut ikinci sınıf. Yaşım da biraz küçük, erken başladım tahsile çünkü. Dedim Daha karar vermedim. Babama döndü, Asker yapar mısın Teoman ı? dedi. Babam da, Paşam ben ömrümün 25 yılını çadırda geçirdim. Siz askerliğin ne kadar zor bir meslek olduğunu biliyorsunuz dedi. Böyle deyince, Sen geri kalmışsın, askerlik öyle rahat oldu ki şimdi. Bugünün askerliği gibi değildi bizim askerliğimiz. Şimdi çok rahat askerlik, ama sen anlaşılan oğluna kıyamıyorsun dedi. Bana döndü, Bak, neyi seçersen seç, ülkene hizmet etmen lazım. Eğer ülkene hizmet etmek için yapacaksan, hangi mesleği seçersen seç başarılı olmaya çalış. Onun için bu kadar üzerinde düşünme, mühim olan ülkene hizmet etmektir. İşte son öğüdü bu. Zaten bir sene sonra artık hastalığı ilerledi... Benim son görüşümdü. Babam gider, gelirken haber getirirdi, hatta Atatürk sana selam söyledi derdi ama benim son görüşmem bu olaydı. 1937 nin sonbaharı. - Son yolculuğuna böyle uğurlandı 10 Kasım 1938 de vefat eden Atatürk ün naaşı 16 Kasım 1938 günü Dolmabahçe Sarayı tören salonunda katafalka konuldu. İstanbul halkı büyük önderin önünden saygıyla geçti. Atatürk ün cenaze namazı 19 Kasım 1938 günü Dolmabahçe Sarayı nda kıldırıldı. Cenaze namazı sırasında Türkçe tekbirler getirildi. Cenaze Galata Köprüsü üzerinden geçerken on binler köprü üzerinde ve yanında Atatürk ü uğurlamak için toplandı. Aynı gün çok büyük bir kalabalıkla cenaze Yavuz Zırhlısı 14.05 te demir aldı. Yavuz ile İzmit e oradan da aynı günün akşamı 20.30 da Ankara ya uğurlandı. 20 Kasım 1938 de Ankara da başta Cumhurbaşkanı İsmet İnönü olmak üzere devlet erkanı tarafından karşılanan cenaze TBMM önünde hazırlanan katafalka konuldu. Ankara halkı Atatürk ün önünden saygı geçişlerini yaptı. 5 / 6
21 Kasım 1938 günü yabancı devletlerden gelenlerin de katıldığı çok büyük bir cenaze töreni ile Atatürk ün cenazesi Ankara Etnografya Müzesi ndeki geçici kabrine konuldu. Aynı günün akşamı Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Atatürk üzerine bir radyo konuşması yaptı. Atatürk ün ebedi istirahatgahı Anıtkabir in yapımına 1944 yılında başlandı. İnşaat aşaması oldukça uzun sürdü ve 1953 yılında tamamlanabildi. Ölümünden 15 yıl sonra 10 Kasım 1953 te Atatürk ün cenazesi Ankara Etnografya Müzesi nden alınarak törenle Anıtkabir e getirildi. (Mehmet Ali DEMİR / VATAN) 6 / 6