DEVLET Birinci Kitabın Analizi Adalet konusunun gündeme gelmesini sağlayan soru: Cevap: Zengin olmakla elde ettiğin en büyük nimet nedir? İnsanlar, ya ihtiyarlığın verdiği dermansızlık yüzünden ya da kendilerini öteki dünyaya daha yakın gördüklerinden orada olup bitenler üzerinde kafa yorarlar, kuşku, korku dolar içlerine; kimlere kötülük ettiklerini araştırmaya başlarlar. ömrü doğrulukla (adaletle), imanla geçmiş bir adam ise hep umutludur. İşte ben bunun için para kazanmayı önemli bir iş sayıyorum. Ama herkes için değil, aklı başında olanlar için. İstemeyerek de olsa kimseyi aldatmamak, kimseye yalancı çıkmamak, Tanrıya kurban, insana para borçlu olup Hades e korka korka gitmemek gerek. İşte bunu sağlar para. Daha başka işlere de yarar, ama ben ölçtüm biçtim, aklı başında bir insan için zenginlik en çok bu işe yarar derim. Bu noktada Sokrates sorar: Güzel söylüyorsun Kephalos, ama şu senin doğruluk (adalet) dediğin şeyi nasıl anlatacağız? Adalet için verilen birinci tanım (Kephalos): doğruluk (adalet) gerçeği söylemek, aldığını vermektir. (331 d) Sokrates in birinci tanıma getirdiği itiraz: gerçeği söyleyen kim ve emanetin sahibi kim?: Örneğin aklı başında bir arkadaştan silahını alsak, bu arkadaş çıldırsa, emanetini de geri istese, vermek doğru mudur? Geri verene doğru adam denebilir mi? Bir çılgına, gerçeği olduğu gibi söyleyene de doğru adam denemez. (331 c) Bu itirazdan sonra tanım düzeltiliyor: A. Alanla veren dostsalar tanım: Doğruların (adillerin) borcu dostlara iyilik etmektir, kötülük etmek değil. Alanla veren dostsalar, alınanın geri verilmesi de, alınması da zararlı oluyorsa, aldığını geri veren borcunu ödemiş olmaz. (332 b) B. Alanla veren düşmansalar tanım: Ne borçluysak onu vermeliyiz, insan da düşmanına sadece kötülük borçludur; düşmana layık olan budur.
Düzeltilmiş tanım ikinci tanım: Simonides, doğruluk (adalet) herkese hakkını vermektir, demek istiyor, buna da borç diyor. doğruluk (adalet) dosta iyilik, düşmana kötülük etmektir (332 d) Sokrates in ikinci tanıma getirdiği itirazlar: 1. savaş olmadığında adil adam faydasızdır (332 e) 2. barış zamanı ise adalet sadece kullanılmayan şeylerde faydalıdır (333 e): İyi ama dostum, doğruluk, yalnız kullanılmayan şeylerde faydalıysa, pek fazla işe yaramıyor demektir. Sokrates in ikinci tanıma getirdiği itirazlar: 3. doğru (adil) adamın bir hırsız olduğu sonucuna varıyoruz: çünkü bir şeyin en iyi koruyucusu, en iyi bekçisi, o şeyin en usta hırsızıdır da. öyleyse, doğru adam, paraya bekçilik etmesini bildi mi, çalmasını da bilir. Elenchus sanatının sergilenişi (334b): Sokrates: Anlaşılıyor ki, sana, Homeros a, Simonides e göre doğruluk, bir çeşit hırsızlık sanatıdır. Tabii dosta faydalı, düşmana zararlı olmak şartıyla... Bu mu senin söylemek istediğin? Polemarkhos: Hiç olur mu? Zeus korusun! Ama ne dediğimi bilmiyorum artık. Bir bildiğim varsa, o da doğruluğun dosta yararlı, düşmana zararlı olduğudur. Sokrates in ikinci tanıma getirdiği itirazlar: 4. yanılma durumu: kimin dost kimin düşman olduğunu nasıl bileceğiz? Şu var ki Polemarkhos, insan sık sık aldanır. Doğruluğu (adaleti), kötü sandığı dostlarına zarar vermekte, iyi sandığı düşmanlarına da iyilik etmekte görür. Böyle olunca da, Simonides in deminki sözünün tam tersini söylemiş oluyoruz. (334e) Düzeltilmiş ikinci tanım (335b): Dosta, iyiyse iyilik etmek, düşmana kötüyse, kötülük etmek doğrudur (adildir). Sokrates in bu düzeltilmiş tanıma itirazı: Bu tarife göre, doğru insan başka insanlara kötülük edebilecek demek? Evet, hem kötü hem de düşman olana edecek. Sokrates in son tanıma getirdiği itiraz (335b 335e):
Sonuç: Kötüleri kötülükle iyi edemeyiz, daha kötü ederiz. Oysa kötülük adil insanın işi değildir. İyilik adil insanın işidir. Öyleyse, şu sonuca varıyoruz: Biri çıkar da, doğruluk, herkese borçlu olduğumuzu vermektir, derse, bundan da doğru adamın borcu düşmana kötülük, dosta iyilik olduğunu anlarsa, bu sözü söyleyen, akla uygun söz söylemiş olmaz. Söylediği gerçeğe aykırıdır; çünkü bir kimseye kötülük etmenin hiçbir durumda doğru olmadığını gördük. (335e) Soru hala ortada duruyor: mademki doğruluğun da (adaletin) doğrunun da (adil insanın) bu son dediğimiz olmadığı anlaşıldı, o halde ne olabilir? (336a) Thrasymakhos un araya girmesi: Ey Sokrates, dedi, nedir bu sizin deminden beri ettiğiniz boş sözler? Karşı karşıya geçmiş, budalaca sorular; cevaplarla birbirinizin önünde yerlere yatıyorsunuz? Doğruluğun ne olduğunu gerçekten öğrenmek istiyorsan, yalnız sormakla kalma, başkasının verdiği cevabı da alkış toplamak için çürütmeye kalkma. Sormak, cevap vermekten kolaydır, bilirsin; sen de cevap ver bakalım. Söylesene neymiş sence doğruluk? Ama öyle tutup bana, doğruluk borçmuş, yok faydaymış, yok insanın işine gelenmiş, falanmış filanmış demek yok. Bir söyleyeceğin varsa, açıkça, dobra dobra söyle, böyle ıvır zıvır laflar kabul etmem. (336c-d) Thrasymakhos un elenchus yöntemine karşı çıkışı: 337a 338a (okunacak) Sonunda Thrasymakhos dayanmayıp (kızgınlıkla) kendi tanımını yapar üçüncü tanım: Dinle öyleyse, dedi: Doğruluk, güçlünün işine gelendir. İşte benim düşüncem. Haydi övsene? Övemezsin tabii! (338d) Sokrates in bu tanıma ilk itirazı alaycı: Örneğin pehlivan Pulydamas bizden güçlüdür. Güçlü olduğu için de, öküz eti yemek onun işine gelir; öyleyse bizim için de en doğrusu öküz eti yemektir. Bunu mu demek istiyorsun? Güç ile kastedilen fiziksel güç değil: Her toplumda yönetim kimdeyse güçlü odun, değil mi? Her yönetim, kanunlarını işine geldiği gibi koyar. Demokratlık demokratlığa uygun kanunlar, zorbalık zorbalığa uygun kanunlar, ötekiler de öyle. Bu kanunları koyarken kendi işlerine gelen şeylerin, yönetilenler için de doğru olduğunu söylerler; kendi işlerine gelenden ayrılanları da kanuna, doğruluğa aykırı diye cezalandırırlar. İşte dostum, benim dediğim bu. Doğruluk her yerde birdir: Yönetenin işine gelendir. Güç de yönetende olduğuna göre, düşünmesini bilen bir adam bundan şu sonuca varır: Doğruluk güçlünün işine gelendir. (339a)
Sokrates in üçüncü tanıma getirdiği itirazlar: 1. yanılma durumu: - Yönetenler, yönetilenlere şunu bunu yapmayı buyururken, arada kendi gerçek çıkarlarının ne olduğunda yanıldıkları, fakat yönetilenlerin gene de baştakilerin buyruğunu yerine getirmelerinin doğru olduğu üzerinde anlaşmamış mıydık? - Anlaşmıştık. - Öyleyse, dedim, yönetenler kendileri için zararlı şeyler buyururlarsa, sen de bu buyrukların yerine getirilmesini doğru bulursan, yönetenlerin, güçlülerin işine gelmeyeni de yapmasının doğru olduğunu kabul etmiş oluyorsun. O zaman bundan şöyle bir sonuç çıkmaz mı ister istemez: Doğruluk, senin söylediğinin tam tersini yapmaktır. Çünkü, güçlünün işine yaramayanı, güçsüzlerin yapması gerekiyor. Thrasymakhos un cevabı düzeltilmiş üçüncü tanım: Sanat adamlarının hiçbiri yanılmaz; yanılan, bilgisi yetmeyince yanılır, yanıldığı anda da artık sanat adamı değildir. Hiçbir sanat adamı, hiçbir bilgin, hiçbir yönetmen, yönetmen oldukça yanılmaz; ama herkes, hekimyanıldı, yönetmen yanıldı diyebilir. İşte benim verdiğim cevabı böyle anlamalısın. Daha açıkçası, şudur düşüncem: Yönetmen, yönetmen oldukça yanılmaz, yanılmadığı için de kendine en faydalı olanı buyurur; yönetilene de bunu yapmak düşer. Görüyorsun ya, daha baştan söylediğim gibi, doğruluk, güçlünün işine geleni yapmaktır. (341a) Thrasymakhos tan elenchus yöntemine eleştiriler (341b): - Öyle mi, Thrasymakhos? Sözlerini ben çevirdim demek? - Elbette. - Demek ki sen, benim sorduklarımı, sana oyun oynamak için kötü niyetle soruyorum sanıyorsun, öyle mi? - Sanmak değil, biliyorum bunu; ama bir şey elde edemeyeceksin; çünkü ne oyununu benden gizleyebilirsin ne de -gizleyemediğin için- beni söz gücüyle yenebilirsin. Sokrates in üçüncü tanıma getirdiği itirazlar: 2. her bilgi, kendinden üstün olanın işine geleni değil, kendi yönetimi altında olanın, yani güçsüzün işine geleni gözetir ve buyurur. (342d): sanat dediğin, herkesin işine geleni arayıp bulması için icat edilmiştir sanatın kusursuz olmaktan başka işine gelen bir şey yoktur hekimlik sanatı bedenin gereksediği şeyi karşılar, bunun için icat edilmiştir. Beden tek başına yetersizdir. Bu sanat bedenin işine geleni, ona yarayan neyse onu sağlar.
bir sanat, kendi bütünlüğü içinde kaldıkça, hiçbir kusura, hiçbir bozukluğa yer vermez. hekimlik, hekimliğin işine geleni değil bedenin işine geleni gözetir. binicilik, biniciliğin işine geleni değil atların işine geleni gözetir. (341c-342d) Sokrates in itirazının özeti: Her hekim, hekim oldukça kendi işine geleni gözetmez. Hastanın işine geleni gözetir. Kimse hiçbir konuda, yönetmen oldukça kendi işine geleni gözetmez. Yönettiği, uğrunda çalıştığı kimsenin işine geleni gözetir ve buyurur. Bu adam her söylediğini, her yaptığını bu amaçla, yani yönetilenin işine geleni gözeterek söyler ve yapar. Thrasymakhos un bu itiraza cevabı: 343b-344d (okunacak) Thrasymakhos burada güçlünün yeni ve tam tanımını yapıyor. Sokrates açısından zor bir mesele var burada: Thrasymakhos bu sözleri bir kova su gibi başımıza boca ettikten sonra çekilip gitmek istedi. Bırakmadılar ama. Söylediklerinin üstünde durulması için kalmaya zorladılar. Ben de katıldım onlara: - Yüce Thrasymakhos, dedim; ortaya böyle bir mesele attıktan sonra, dediklerin doğru mu, değil mi anlamadan nasıl bırakıp gidersin? Yaşadıkça tutacağımız, bizi daha iyi bir hayata ulaştıracak yol buna bağlı. Küçük bir e mesele mi sanıyorsun sen bunu? eğriliğin kârlı olduğunu ileri sürerken, birçokları gibi sen de onu kötüleyip ayıplasaydın iş kolaydı... O zaman belli ölçülere başvururduk. Ama sen, eğriliği açıkça aklın ve üstün değerlerin sırasına koyuyorsun. Anlaşılan onu güçlü olduğu kadar da güzel bir şey sayacaksın. Bizim doğrulukta gördüğümüz değerlerin topunu ona mal edeceksin. (349a) Thrasymakhos un bu uzun cevabında üç tane meydan okuma var: 1. Adalet güçlünün işine gelendir. 2. Adil olmayan insan adil olandan daha iyi yaşar. 3. Adaletsiz insan iyi değilse de diğerlerinden daha akıllıdır. Sokrates in birinci meydan okumayı çürütüşü (345c-347d): Çobanı, koyunlarının iyiliğini düşünen bir kimse gibi değil, yemek için onları besleyen boğazına düşkün biri ya da onları satabilmek için gözeten bir tüccar gibi gösteriyorsun. Oysa ki çobanlık sanatı, güttüğü koyunlara en büyük iyiliği nasıl sağlayacağını düşünür, başka tasası da yoktur. Sanatları birbirinden nasıl ayırırız? Her birinin kendi özelliğine bakarak değil mi?
Örneğin hekimlik iyileşmemizi sağlar; kaptanlık da bizi denizlerde korur. Öteki sanatlar için de böyle değil midir? Öyleyse para kazanmak sanatı da para sağlar değil mi? Biri para kazanırken iyileşirse, para kazanma sanatına hekimlik der misin? Peki, biri hastaya bakar da para kazanırsa, hekimliğe para kazanma sanatı diyebilir misin? Sokrates in birinci meydan okumayı çürütüşü: İşte biz de diyoruz ki, sanat adamlarının, para kazanarak sanatlarından faydalanmaları, kendilerinin ayrıca para kazanma sanatıyla uğraşmalarından ileri geliyor. anlaşılıyor ki hiçbir sanat, hiçbir yönetim kendisine yarayanı sağlamaz. Deminden beri söylediğimiz gibi, güçlü kendi yararını değil güçsüzün yararını gözetir. Sokrates in ikinci meydan okumayı çürütüşü (349b-350d): Doğru adam, herhangi bir işte, doğru bir adamı aşmak istemez. Doğru adam kendine benzeyeni değil, benzemeyeni aşmak ister. Eğri adamsa, hem kendine benzeyeni hem de benzemeyeni. Sokrates in ikinci meydan okumayı çürütüşü: bir bilgili yaptığında ya da söylediğinde başka bir bilgiliyi aşmak ister mi, yoksa aynı işte benzerinin elde ettiğini elde etmekle yetinir mi? - Yetinmesi gerekir. - Ya bilgisiz adam, bilgiliyi de bilgisizi de aşmak istemez mi? - Belki ister. - Ama bilgili, akıllı değil midir? - Akıllıdır. - Akıllı olan da iyi değil midir? - İyidir. - O halde, iyi ve akıllı olan, kendine benzeyeni değil benzemeyeni, karşıt olanı aşmak isteyecektir. - Öyle. - Ama kötü ve bilgisiz olan, hem benzerini hem de karşıtını aşmak isteyecek. Sokrates in ikinci meydan okumayı çürütüşü:
Böylece, doğrunun akıllı, değerli, eğrinin de bilgisiz ve kötü olduğu çıkıyor ortaya. (350d) Sokrates in üçüncü meydan okumayı çürütüşü (350d-352d): bir şehirde, bir orduda haydutlar, hırsızlar arasında, eğriliği amaç edinen her türlü topluluk içinde yaşayanlar, birbirlerine eğrilik edecek olurlarsa iş görebilirler mi dersin? Demek ki, eğrilik, aralarına geçimsizlik, kin, kavga sokuyor. Doğruluksa, iyi geçimi, dostluğu sağlıyor değil mi? Eğrilik, bulunduğu yerde hır çıkarıyorsa hür insanları da, köleleri de birbirinden nefret ettirmez mi? Aralarına geçimsizlik sokmaz mı, birlikte çalışamayacak hale getirmez mi onları? Sokrates in üçüncü meydan okumayı çürütüşü: Ya eğrilik iki kişi arasına girerse, onların da araları açılmaz mı? Birbirinden nefret etmezler mi? Doğrulara karşı olduğu kadar birbirlerine de düşman olmazlar mı? eğrilik bir tek adamda olunca etkisi değişir mi? Demek, eğriliğin öyle bir gücü var ki, nerede olursa olsun bir şehirde, bir ailede, bir orduda ya da başka herhangi bir toplulukta, kendini gösterir. İnsanları iş göremez hale sokar. Kendine de karşıtına da, yani doğruya da düşman kesilir. Sokrates in üçüncü meydan okumayı çürütüşü: Tanrılar doğru değil midir? Demek, eğri insan Tanrıların da düşmanıdır. Oysa ki doğru adam Tanrıların dostudur değil mi? Sokrates in üçüncü meydan okumayı çürütüşü: Son kanıt: Biri çıkar da, eğrilerin bir araya gelip iş gördükleri de olur derse, gene de tam doğru bir şey söylemiş olmaz; çünkü, onlar büsbütün eğri olsalardı birbirlerini gözetmezlerdi. Düşmanlarına kötülük ederken birbirlerine de kötülük ederlerdi. Bunu önleyen, onları ortak amaçlarına ulaştıran bir şey var demek. İşte o doğruluktur. Eğri işlere girişenler, kendilerini yarı kaptırmışlardır eğriliğe. Büsbütün kötü, eğri olan insanlar iş görme gücünden yoksundurlar. Demek eğriler, ancak doğrulukla iş görebiliyorlar, bunu şimdi anlıyorum. (352d) (her organ gibi) Kafanın da, başka hiçbir şeyin yapamayacağı, kendine özgü bir iş var mıdır? Araştırmak, karar vermek, yönetmek gibi işler onun işidir diyebilir miyiz? Diyebilirsek, bu işi kafadan başka bir şeyin yapamayacağını da söyleyebilir miyiz? - Söyleyebiliriz.
- Peki yaşamak, kafanın işidir diyemez miyiz? - Elbette deriz. - Kafanın da iyisi kötüsü vardır, değil mi? - Vardır. - Peki, Thrasymakhos, kafa kendine özgü değerden e yoksun olunca işlerini iyi görebilir mi? Son kanıt: - Göremez. - Bundan şu çıkar: Kötü bir kafanın yönetmesi de kötü olur, iyi kafanınkiyse iyi. - İster istemez. - Biz doğruluğa iyilik, eğriliğe de kötülük dememiş miydik? - Demiştik. - Öyleyse doğru kafa, doğru insan iyi yaşar. Kötü kafa, eğri insan da kötü yaşar. - İşi böyle alınca, doğru. - Doğruysa, iyi yaşayan en büyük mutluluğa erer, yaşamayınca eremez. - Eremez tabii. Son kanıt: Doğru adam mutlu, eğri adam mutsuzdur. - Öyle diyelim. - Peki, mutsuz olmak zararlı, mutlu olmak da yararlıdır, diyebiliriz değil mi? - Deriz.