Sevgili oğlum Ahmet Selim e UKDE.

Benzer belgeler
Revak Kitabevi, 2015 Tüm hakları Revak Kitabevi ne aittir. Sertifika No: Revak Kitabevi: 30 Bektaşîlik Serisi: 4. Fakrnâme Vîrânî Abdal

Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları. HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.

Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı. Yayın Kataloğu

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR GİRİŞ İran ve Türk Edebiyatlarında Husrev ü Şirin Hikâyesi BİRİNCİ BÖLÜM Âzerî nin Biyografisi...

MehMet Kaan Çalen, tarihinde Edirne nin Keşan ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Keşan da tamamladı yılında Trakya

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

OSMANLI ARAŞTIRMALARI

ÖZGEÇMİŞ. Kenan Erdoğan Unvanı. Adı Soyadı. Doçent Doğum Tarihi veyeri Yozgat 01 Mart 1963 Görev Yeri

Hacı Bayram-ı Velî nin Torunlarından Şair Ahmed Nuri Baba Divanı ndan Örnekler, Ankara Şehrengizi ve Ser-Güzeşt i

OĞUZ KAĞAN DESTANI METİN-AKTARMA-NOTLAR-DİZİN-TIPKIBASIM

EDEBİYAT. Celâleddîn Ergûn Çelebi GENC-NÂME HAZİNE KİTABI

Prof. Dr. Osman HORATA TDE 472 Eski Türk Edebiyatı Ders Notları

GELENEKTEN SAPMALARIN KİTABI: OSMANLININ GÖRSEL ŞİİRLERİ

OSMANLICA öğrenmek isteyenlere kaynaklar

DURAKLAMA DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi

PROF. DR. MESERRET DĐRĐÖZ

Yeni Osmanlılar Cemiyeti Kurucularından Mehmed Âyetullah Bey Dönem-İnsan-Eser

MAKEDONYA KÜTÜPHANELERİNDE BULUNAN TÜRKÇE YAZMA ESERLER ÜZERİNE

İçindekiler. Giriş Konu ve Kaynaklar 13 I. Konu 15 II. Kaynaklar 19

Doç. Dr. Mustafa Alkan

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

ANKARA ÜNİVERSİTESİ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI ÖZEL LİSESİ ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM 11-A SINIFI MF GRUBU DİL VE ANLATIM DERSİ I

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 220 HALİM SELİM İLE 40 HADİS

Merkez / Bitlis Temel İslam Bilimleri /Tasavvuf Ana Bilim Dalı.

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ÇOK AMAÇLI SALONUMUZA KAVUŞTUK OKUL MÜDÜRÜMÜZ TURGAY YOLCU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILINI DEĞERLENDİRDİ. Hazırlayan: MÜCAHİT KARAKUŞ Sayfa: 1

ÖZGEÇMİŞ. Yasemin ERTEK MORKOÇ

Mesnevi den (ş 7 irli) r H i k â y ele

Esmâu l-hüsnâ. Çocuklar ve Gençlere, 4 Satır 7 Hece

2014 YILI KUTLU DOĞUM HAFTASI SEMPOZYUMU HZ. PEYGAMBER VE İNSAN YETİŞTİRME DÜZENİMİZ

Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu nun bir kuruluşudur. Mahmutbey mh. Deve Kald r mı cd. Gelincik sk. no:6 Ba c lar / stanbul, Türkiye

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERİSTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ HAZIRLIK SINIFLARI (NORMAL VE İKİNCİ ÖĞRETİM) GÜZ MAZERET SINAV PROGRAMI

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE

HAYALİ, EFSANEVÎ VARLIKLAR VE İLİMLER

Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Yayın No. 756 İSAM Yayınları 202 İlmî Araştırmalar Dizisi 90 Her hakkı mahfuzdur.

Erzurumlu İbrahim Hakkı (Rahmetullahi Aleyh)

İnci. Hoca DİVAN EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ II (BENTLERLE KURULANLAR)

Anlamı. Temel Bilgiler 1

Mehmet Akif Ersoy; Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın! Mısralarını şehitlerimize, gazilerimize, en

OSMANLI YAPILARINDA. Kaynak: Sitare Turan Bakır, İznik

İslâmî Türk Edebiyatı Sempozyumu

Ezan Vakti/Kuran-ı Kerim Pro [Faydalı Android Uygulamalar]

50 MİMARİ I TAHİR AĞA TEKKESİ TAHİR AĞA TEKKESİ. Yazı ve Fotoğraf: İsmail Büyükseçgin /

TÜRK EDEBİYATI 10. SINIFLAR 17 Nisan 2015

OSMANLILAR Yrd. Doç. Dr. Ali Gurbetoğlu. İstanbul Ticaret Üniversitesi

AKÇAABAD VAKFIKEBĠR NÜFUS KÜTÜĞÜ - ( )

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS İslam Tarihi II ILH

Edirne Camileri - Eski Cami. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

AİLE DİNİ REHBERLİK BÜROSU

Müşterek Şiirler Divanı

TOKAT IN YETİŞTİRDİĞİ İLİM VE FİKİR ÖNDERLERİNDEN ŞEYHÜLİSLAM MOLLA HÜSREV. (Panel Tanıtımı)

Pir Sultan ABDAL. Sana kıyanlar tarihin kara sayfalarında, sen ise milyonların kalbindesin Ey Ali Aşığı Pir Sultan

Es-Seyyid Eş-Şeyh Abdülkadir El Abri Hazretleri

Edirne Çarşıları. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

- Sorma, şişenin üzerinde iyice çalkalayın yazıyormuş, ben fark etmemişim

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

İBRAHİM ŞİNASİ

ŞÜKRÜ ELÇİN 1. 1 Bilgilerin tamamı bizzat kendisinden alınmıştır.

Karaman Ticaret ve Sanayi Odası Bülteni

20 Derste Eski Türkçe

OSMANLI MEDRESELERİ. Tapu ve evkaf kayıtlarına göre orta ve yüksek öğretim yapan medrese sayısı binden fazlaydı.

Sultanım, müsaade buyurun, ben İstanbul'un çevresini dolaşıp, mevcut suları bir inceleyeyim!.

KAZANIMLAR OKUMA KONUŞMA YAZMA DİL BİLGİSİ

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

snevi den ( Me 8şirli) r H i k â y ele

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH

8, Safsaf sokak Emirrân Tel Ağustos Muhterem Bey Efendi

Risale-i Nuru Samsat-ta Lise öğrencisi iken Teyzem oğlu vasıtasıyla tanıdım.

Eğitim. Resul KESENCELİ EĞİTİMDE

SEMPOZYUM DAVETİYESİ ve PROGRAMI

GÜNLÜK (GÜNCE)

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar hangi okullarda okudunuz?

Bir Kadın 3 Sanat Sergisi açıldı

Tarihin Gölgesinde Me ahir-i Meçhûleden Birkaç Zât Türk Kültürü Dergisi, .A.,

Yıl: 9 [Temmuz-Aralık 2008], sayı: 22 ISSN

DERGÂH YAYINLARI 786 Felsefe 53 İslâm Felsefesi Dizisi 3 Sertifika No ISBN Baskı Mayıs Dizi Editörü Cahid Şenel

SULTAN VELED DİVANI (ÇEV. PROF. DR. VEYİS DEĞİRMENÇAY) ŞEYDA ARISOY

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KURAN IKUMA VE TECVİD II İLH

ÇANAKKALE İLİ GELİBOLU İLÇE MÜFTÜLÜĞÜ 2016 YILI 1. DÖNEM (OCAK-ŞUBAT-MART) VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI

İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

1-Anlatım 2-Soru ve Cevap 3-Sunum 4-Tartışma

1 Ahlâk nedir? Ahlâk; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır:

Eyicil: Kahramanmaraş ın Sevdalısıyım

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun da acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

ZAMBAK 7.Sınıf Din Kültürü Konu Başlıkları

17 Eylül 2016 Devlet Sanatçısı Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca Özel Konseri. Hazırlayan ve Yöneten Halil İbrahim Yüksel. Sunum Metni Bilge Sumer

RIZIK VE ZENGİNLİK DUASI (ESMAÜL HÜSNA ŞİFRELERİ-2)

OSMANİYE KAHRAMANMARAŞLILAR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİNE GÖRKEMLİ AÇILIŞ.

ÖZGEÇMİŞ. Yrd. Doç. Dr. Hacı YILMAZ

Memlüklerin Son Asrında Hadis -Kahire Halit Özkan

III. MİLLETLER ARASI TÜRKOLOJİ KONGRESİ Y A Z M A ESERLERDE SERGİSİ. 24 Eylül - 5 Ekim 1979 SÜLEYMANİYE KÜTÜPHANESİ.

Ünite 1. Celâleyn Tefsiri. İlahiyat Lisans Tamamlama Programı TEFSİR METİNLERİ -I. Doç. Dr. Recep DEMİR

Transkript:

Sevgili oğlum Ahmet Selim e UKDE. 1

UKDE KİTAPLIĞI: 86 MARAŞ KÜLTÜRÜ EDEBİYAT SERİSİ: 20 Editör: Yaşar ALPARSLAN Serdar YAKAR Görsel Yönetmen: Lütfi ALICI Mine BAŞIBÜYÜK Baskı-Cilt: ÖNCÜ BASIMEVİ Tel: 0 312 3843120 Kahramanmaraş Ajans 0344 2212035 Kapak Tasarım: Hakan PARS Noya Medya 0344 2318500 Baskı Tarihi: Ocak 2011 ISBN 978-605-61568-4-7 Yazışma Adresi: Vefa Kitap Kırtasiye İsmetpaşa Mah. Borsa Cad. Buket Sitesi Altı No 17/C Tel: 0 344 225 13 00 mahmutseyithan@hotmail.com KAHRAMANMARAŞ 2

SÜNBÜLZÂDE VEHBÎ LUTFİYYE-İ VEHBÎ ÇEVİRİ YAZI-GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ-TIPKIBASIM Hazırlayan Gülcan TANIDIR ALICI Kahramanmaraş 2011 3

Gülcan TANIDIR ALICI 1975 yılında Kahramanmaraş ta doğdu. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladıktan sonra 1993 yılında kazandığı KSÜ Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden 1997 yılında mezun oldu. İki yıl Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı. 1999 da KSÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı nda yüksek lisans öğrenimine başladı. 2000 yılı itibarıyla aynı enstitüde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. 2002 yılında Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Eski Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı na araştırma görevlisi olarak atandı. Dîvân-ı Vuslatî adlı teziyle yüksek lisans öğrenimini tamamladı. Hâlen aynı bölümde araştırma görevlisi olarak çalışmakta olan Gülcan Tanıdır Alıcı nın, Mevlid Mar aşî Kurrâ-zâde Nâdirî (Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Eserleri) adlı yayınlanmış kitabı bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk annesidir. Elektronik posta: gtanidir@mynet.com tlf: 0 544 6994696/0 344 2191318. 4

İÇİNDEKİLER Takdim...9 Ön Söz.15 Kısaltmalar Dizini 17 Çeviri Yazı Alfabesi 18 I. Giriş.19 1.Sünbülzâde VehbÎ.19 A. Hayatı 19 B. Edebî Şahsiyeti.22 C. Eserleri..24 1. Dîvân..24 2. Tuhfe-i Vehbî.25 3. Nuhbe-i Vehbî 26 4. Şevk-engîz..26 5. Münşeât..26 6. Sünbül ü Gülzâr..27 7. Latife-i Vehbî/Manzume-i Letâfet.27 8. Nasihatnâme...27 9. Lutfiyye-i Vehbî.27 2. Lutfiyye-i Vehbî nin Nüshaları 27 3. Lutfiyye-i Vehbî nin Özeti...29 II. Metnin Çeviri Yazısı.37 Lutfiyye-i Vehbî 38-39 Der-Hitâb-ı Ferzend-i Hîş/Kendi Oğluna Hitabı 40-41 Der-Fezâ il-i İlm-i Şerîf/Kutsal Olan İlmin Faziletleri Hakkında.44-45 Der-Ta zîm-i Üstâd/Hocaya Saygı Hakkında 50-51 Der-Sebeb-i Takdîm-i Bahs-i İlm/İlim Konusunun Öncelik Sebebi Hakkında 50-51 Der-Ulûm-i Nâfi a/faydalı İlimler Hakkında 52-53 Der-Ulûm-i Tıbb/Tıp İlmi Hakkında.52-53 Der-İlm-i Hikmet/Felsefe İlmi Hakkında...54-55 Der- İlm-i Mantık/Mantık İlmi Hakkında..56-57 5

Der-Mübâhase Be-Vech-i Âdâb/Karşılıklı Konuşmanın Usulü Hakkında 56-57 Der-İlm-i Hendese/Geometri İlmi Hakkında.58-59 Der-İlm-i Nücûm/Yıldız İlmi Hakkında.58-59 Der-Reml/Remil Hakkında...62-63 Der-İlm-i Cifr/Cifr İlmi Hakkında.62-63 Der-İlm-i Ta bîr/tabir İlmi Hakkında 64-65 Der-İlm-i Vefk/Tılsımlı Dua (Muska) Hakkında. 64-65 Der-Sihr ü Nüshakârî/Sihir ve Muskacılık Hakkında 64-65 Der-Nâr-ı Neciyyât/Ateşli Tılsımlar Hakkında..66-67 Der-İlm-i Kîmyâ/Kimya İlmi Hakkında.66-67 Der-Kıssa-i Kîmyâcı/Kimyacı Hikâyesi Hakkında 70-71 Der-İlm-i Sîmyâ/Simya İlmi Hakkında..72-73 Der-İlm-i Ta vîr/ta vîr İlmi Hakkında.74-75 Kırtâsiye/Kırtâsiye (İlmi Hakkında)..74-75 Der-Tılsımât u Himyâ/Tılsımat ve Himya Hakkında.74-75 Der-İlm-i İhfâ/İhfa İlmi Hakkında.76-77 Der-İlm-i Tasavvuf/Tasavvuf İlmi Hakkında.76-77 Der-Ahvâl-i Melâhide-i Zamân/Zamanın İmansızlarının Durumu Hakkında 80-81 Der-İlm-i Mûsıkî/Musiki İlmi Hakkında 86-87 Der-İlm-i Ferâset/Ferâset İlmi Hakkında...90-91 Der-Edebiyyât ü Târîh ü Siyer/Edebiyat, Tarih ve Siyer Hakkında.. 90-91 Der-Şi r ü İnşâ/Şiir ve İnşa Hakkında 94-95 Der-İlm-i Mu ammâ/muamma İlmi Hakkında..96-97 Der-Hüsn-i Hatt u İmlâ/Güzel Yazı ve İmla Hakkında.100-101 Der-Bâzîçe-i Nerd ü Şâtranc/Tavla ve Satranç Oyunu Hakkında..104-105 Der-Men-i Menâhî vü Fısk u İsyân/İsyan, Fesat ve Haram Şeylerden Sakınılması Hakkında...108-109 Der-Men-i Ta assub u Riyâ/Taasup ve Riyânın Men i Hakkında...10-111 Der-Âdâb-ı Sühan/Konuşma Usulü Hakkında..110-111 Der-Men-i Kizb/Yalancılıktan Kaçınılması Hakkında...112-113 Der-Men-i Istılâh-Perdâzî/Tuhaf Konuşmanın Uygunsuzluğu Hakkında 114-115 Der-Men-i İstihzâ vü Nemîme/Alay ve Dedikoduculuğun Yasaklanması Hakkında 116-117 Der-Men-i Havâdis/Havâdisten Kaçınma Hakkında..118-119 Der-İdbârân-ı Devlet/Makam ve Mevkiini Kaybedenler Hakkında...122-123 Der-Muvâneset-i Kirâm-ı Nâs/Büyük İnsanlarla Dostluk Konusunda..126-127 Der-Men-i Tasaddur/Baş Köşeye Geçmenin Sakıncası Hakkında.126-127 6

Der-Tevâzu/Alçakgönüllülük Hakkında 128-129 Der-Men-i Kibr-i Şeytânî/Şeytana Yakışır Kibirden Kaçınılması Hakkında 128-129 Der-Libâs-ı Edîbâne/Edebe Uygun Giyinme Hakkında.130-131 Der- Men-i Keşf-i Uyûb/Ayıpların Açığa Çıkarılmaması Hakkında.132-133 Der-Hilm ü İnsâf/Yumuşak Huyluluk ve İnsaf Hakkında..134-135 Der-Sabr u Afv-ı Cemîl/Affın ve Sabrın Güzelliği Hakkında...134-135 Der-Gayretkârî/Gayret Sahibi Olma Hakkında..134-135 Der-Lezzet-i İntikâm/İntikamın Lezzeti Hakkında 136-137 Der-Men-i Hased/Hasedin Yasaklanması Hakkında..136-137 Der-Tevkîr-i Ehl-i İlm/İlim Sahiplerinin Ağırlanması Hakkında..138-139 Der-Tevkîr-i Pîrân/İhtiyarların Ağırlanması Hakkında..140-141 Der-Ta zîm-i Ebeveyn/Anne Babaya Saygı Gösterme Hakkında.142-143 Der-Keyfiyyet-i Hîşân ü Hased-i Îşân/Akrabaların Özellikleri ve Onların Çekememezliği Hakkında..142-143 Der-İncâz-ı Va d/vaadini Yerine Getirme Hakkında 148-149 Der-Va d-ı Ma zûlîn/görevden Uzaklaştırılanların Vaadi 148-149 Der-Men-i Ez-Devr-i Ebvâb Berây-ı Taleb-i Rızk/Dilenerek Kapı Kapı Dolaşmaktan Sakınılması Hakkında..150-151 Der-Edâ-yı Şükr-i Ni met/nimete Şükretme Hakkında.152-153 Der-Mihmân-Nevâzî/Misafirperverlik Hakkında..154-155 Der-Et ime-i Hasîsân/Cimrilerin Yemekleri Hakkında.154-155 Der-Men-i Hisset/Cimriliğin Meni Hakkında 158-159 Der-Beyân-ı Sehâvet ü Men Ez-İsrâf u Sefâhat/Cömertliğin Açıklanması İsraf ve Sefâhattan Kaçınılması Hakkında.162-163 Der-Keyfiyyet-i Cerrâr u İtâ-yı Sadaka Be-Fukarâ-yı Sâbirîn/Dilencilerin Hâli ve Sabırlı Fukaraya Sadaka Verme Hakkında 164-165 Der-İ tibâr Be-Rüsûm-ı Şer -i Şerîf/İslam Şeriatının Emir ve Yasaklarının Değeri Hakkında 170-171 Der-Şehâdet/Şahitlik Hakkında..172-173 Der-Men-i Vesâyet ü Vekâlet ü Kefâlet/Vesayet, Vekâlet ve Kefaletten Uzak Durmak Hakkında..172-173 Der-Vekâlet/Vekâlet Hakkında..174-175 Der-Kefâlet/Kefalet Hakkında...176-177 Der-Men-i Tevliyyet ü Cibâyet/Vakıf İşleri ve Vergi Tahsili Görevinden Uzak Durulması Hakkında..176-177 Der-Hayâ vü İstignâ/Utanma ve Tokgözlülük Hakkında..178-179 Der-Karz u Düyûn/Ödünç Verme ve Borç Hakkında 180-181 Der-Men-i Ez-Beytü l-mâl ü Mâl-i Mîrî/Hazine ve Devlet Malından Uzak Durulması Hakkında..184-185 7

Der-Men-i Zulm/Zulmün Yasaklanması Hakkında...186-187 Der-Hubb-ı Câh/Mevki Sevgisi Hakkında 186-187 Der-Men-i Tebdîl-i Tarîk/Meslek Değiştirmenin Yasaklanması Hakkında 188-189 Der-Tarîk-i Ulemâ/Ulema Mesleği Hakkında 190-191 Der-Tarîk-i Hacegân/Hocalık Mesleği Hakkında..190-191 Der-Terk-i Unvân u Hâzm-ı Devlet/Unvanın Terk Edilmesi ve Olana Razı Olunması Hakkında 196-197 Der-Adem-i Âsâyiş-i Ehl-i Câh/Makam Sahiplerinin Huzursuzluğu Hakkında 198-199 Der-İttisâf-ı Esnâf Be-Adem-i İnsâf/İnsaftan Yoksun Esnafın Tanımı Hakkında 204-205 Der-İhtirâz Ez-Hîlekârân u Hâ inân/hainlerden ve Hilekârlardan Sakınılması Hakkında 212-213 Der-Men Ez-Keşf-i Râz/Sırları Açığa Çıkarmanın Yasaklanması Hakkında 216-217 Der-Meşveret-i Umûr/İşlerin İstişaresi Hakkında..220-221 Der-Tedbîr-i Umûr-ı Beyt/Ev İşlerinin İdaresi/Düzeni Hakkında.222-223 Der-Emr-i İzdivâc/Evlenme Hakkında...226-227 Der-Hüsn-i Ülfet-i Be-Hem-sâye/Komşuyla Ahbaplık Etmenin Güzelliği Hakkında 234-235 Der-Ahvâl-i Hademe/Hizmetlilerin Durumu Hakkında.236-237 Der-Tahzîr Ez-Mükeyyifât/Keyif Veren Şeylerden Sakınılması Hakkında 246-247 Der-Men-i Kuşbâzî/Kuşçuluğun Yasaklanması Hakkında 252-253 Der-Men-i Şükûfekârî/Çiçekçiliğin Yasaklanması Hakkında 256-257 Hâtime/Son.258-259 Târik Li- Nazmihi/Eserin Yazılış Tarihi 264-265 Sonnotlar...266 Kaynaklar...275 III. Tıpkıbasım.281 8

TAKDİM Maraş kitaplığı oluşturmaya başladığımızda evvela maksadımız tarihini aydınlatmaktı. Hiç olmazsa Osmanlıya kadar olan dönemi bir bütün hâlinde yazmak, yazdırmak, ortaya çıkarmaktı. Fakat iş yürüdü. İş büyüdü, meylimiz bir de edebiyat alanına yöneldi. Bir miktar halk edebiyatı ile alakalı yayın geliştirdik. Bu defa aynı duygular divan edebiyatına yöneldi. Temerküz etti. Bizi baskı altına aldı. Sanki bizden; -Maraş ta divan edebiyatı ile alakalı görünen bir damar var. Bu işin içine gir, bir de görünmeyen bir damar var. Girdikçe, çalıştıkça göreceksin. Bunları ortaya çıkar, dedi. Gerçekten de girdik. Girdikçe o damarları gördük. Gördükçe o damarları ortaya çıkardık. Sağolsun Lütfi Alıcı Bey ve eşi Gülcan Tanıdır Alıcı Hanımefendi güçlerini güçlerimize kattılar. Memleket aşkıyla gece gündüz çalıştılar. Eserler ortaya çıkardılar, çıkardık. Çalışıyoruz. Olgunlaşanı öne çıkarıyoruz. En son yapılacakları yapıyoruz. Elimizden geldiği kadar olgunlaştırıyoruz. Miâdını dolduranı, sırası geleni yayınlıyoruz. Milletin hizmetine sunuyoruz. Gerekli yerlere ulaştırıyoruz. Maraş ta divan edebiyatının görünen damarında en büyük isim; Sünbülzâde Vehbî. Allah lutfetti. Biz yıllar evveli itibarıyla divanı dâhil bütün eserlerini topladık. Gördük. İnceledik. Bir ara divanındaki naatları bir yerde yayınlarız diye yeni Türkçeye aktardık. Kısmet olmadı. Yayınlayamadık. Sünbülzâde Vehbî, Maraşlı. İlmini, irfanını Maraş ta tamamlamış. Fakat Maraş kendine küçük gelmiş. Daha bir büyüyebilmek için İstanbul a gitmiş. İstanbul büyük göl. Orada bütün yeteneklerini ortaya koymuş. Büyüyebildiği kadar büyümüş. Divanını III. Selim e sunmuş. Sultanü ş-şuarâ sıfatını almış. Evveli, ahiri birçok padişah dönemini idrak etmiş. Ben gerileme demem. Dünyada dengelerin Osmanlının aleyhine döndüğü dönemde, 9

teknoloji medeniyeti olan Avrupa medeniyetinin el sanatları ve insan medeniyeti demek olan İslam medeniyetine, âlemine galebe çaldığı çağda şair Nedim den sonra zirveyi yakalamış. Tutmuş. Bırakmamış. Şair kimliğine göre şiir yazar. Bazan şair pek âlim olmaz. Cezbe insanı olur. Bir çeşit şiir yazar. Eğer bunun hakka istinat eden tarafı varsa o şiire doyum olmaz. Şiir keyf verir. Kalp doyurur, heyecan yaratır. İnsanın aklını başından giderir. Ruhu dinlendirir. Tabii insanda güçlü şair, şiir olgusu yaratır. Bazan da şair âlim olur. Dil bilir, dilin inceliklerini bilir. Biraz da cezbe, his insanı olur. Bu da bir çeşit şiir yazar. Bu çeşit şiirde o kadar akıcılık olmaz. His, heyecan bulunmaz. Ancak bu çeşit şiirde noksanlık da bulunmaz. Şiir kalbi doyurur. Kafayı zonklatır. Satır satır sanat kokar. Cümle cümle, satır satır, mısra mısra, beyit beyit ilim ifade eder. İrfan saçar. Kullanılsın bir konuya şahitlik eder. İnsanlar onu ezberler. Bir fikri isbatta kullanır. Zaten şiir divan şiirine ait bir şiirse böyle olması gerekir. Yani biraz sanat eseri, biraz fikir, biraz his, heyecan. Bunları ne diye yazdık. İşte Sünbülzâde ve şiiri bu diyebilmek için. İlim sahibi bir insan. Kadılıkta en büyük mertebeye gelmiş. Dilci. Farsça-Türkçe, Arapça-Türkçe manzum lügat yazmış. Ve şâir. His heyecan insanı. Yazdığı şiir divan şiiri. Yani sanat isteyen bir şiir dalının şairi. Onda bu özelliklerin hepsi var. Ve şiiri bu. Sanat, ilim, heyecan, marifet. Almış aynı cins kafiyeleri. Kullanmış kâmilen. Ve doldurmuş içini. Tezatsız. Tenakuzsuz. Dizmiş dizeleri. Tek konu. Tek başlık. Sünbülzâde nin doğum yeri, kendini yetiştirdiği muhit Maraş. Geliştirip isbat ettiği yer İstanbul ve bütün bir memâlik-i Osmâniyye. Demek tarihte Maraş bir kültür muhiti. Halk şiirinin ötesinde daha çok sanat ve meharet isteyen divan şiirinin yaşadığı yer. Bir çeşit bu işin mektebi. Tedris inşâ icrâ noktası. 10

Anadolu da mektep aileler çok. Doğarlar. Az yaşar çok yaşarlar. Ölürler. İnhizam görürler. Marifetlerin yitirirler. Genetiklerin bozarlar. Ruhî tevarüslerin birbirlerine aktaramazlar. Sünbülzâdeler de öyle. Bir dönem azımsanmıyacak âlimleri, müderrisleri, müftüleri var. Çıkış noktaları Maraş. Yetiştirdiklerin burada kullanmışlar. İstanbul a ihraç etmişler. Gidenler oralı olmuş. İstanbul da kaybolmuş. Bürokrasinin çarkları içinde parçalanmış. Maraşlı olduğu unutulmuş. Ama yine de belli bir zaman ses getirmiş. Markalaşan isimlerini kullanmış. Varlıkların korumuş. Dayanmış. Sonra kaybolmuş. Ailenin şehir dışına çıkanı olduğu gibi şehir içinde kalanı da olmuş. Fakat aile zamanla mektep hüviyetini kaybetmiş. Bir çeşit ölmüş. Ailenin son zamanlara kadar Ulu Cami müştemilatı içinde vakıfları olmuş. Vakıf, fakir fukaraya yemek çıkarmış. Sünbülzâde şairliğinin yanında dilci. Farsçayı ve Arapçayı çok iyi biliyor. Farsçayı çok iyi bildiği için İran a elçi olarak gidiyor. Kendisinden önce az da olsa manzum lügat varken iki manzum lügat yazıyor. Lügatta çığır açıyor. Hasseten Farsça-Türkçe lügat olan, adı da Tuhfei Vehbî olan lügatı mekteblerde okutuluyor. Ezberletiliyor. Çokça basılıyor. Şerhediliyor. Taklit ediliyor. Benzerleri yazılıyor. Sünbülzâde Vehbî ye karşı Maraşlılar görevini yapmamış. Onu tanıtan bir kitap yayınına öncülük etmemiş. Ne belediyesi ne başka bir kurumu Maraş ile onun ismini beraber andıracak bir teşebbüste bulunmamış. Yaptıysa bir aklı başında Süreyya A. Beyzadeoğlu yapmış. O da Sivas Divriği doğumlu. Bir Lutfiyye sini yayınlamış. Bir kimliğini, kişiliğini, sanatını işleyen biyoğrafi çalışması yapmış. Süreyya A. Beyzadeoğlu, Kahramanmaraş ta bulunmuş, Maraşlılara muhabbeti olan iyi bir akademisyendir. Maraşlılar ona şükran borçlular. Bildiğim kadarı ile biyoğrafi çalışmasının İklim, Beyan ve arkasından Şule yayınlarından üç baskısı yapılmış. (1993-2000). Lutfiyye sinin ise tek baskısı var. Bedir yayınları 1994. Yapılalı da epey zaman olmuş. 11

Tabi edebiyat tarihleri içinde bilgi var. Ama o ortalama özet bir tanıtım. Öğretim amaçlı. Yani durum bu. O halde kurum değiliz ama bir de biz yayın yapalım dedik. Ve bu işe Lutfiyye ile başlıyalım istedik. Lutfiyye nin ayrı baskısı olduğu gibi divan içinde de divanla beraber özet, (mekteb-i âli, 1266) ve bir de Münşeat-ı Aziziye içinde (sh 238-287) bir baskısı var (1303). Yayınından sonra bir Osmanlı klasiği olmuş değerini korumuş. Kaybolmamış. Adından söz ettirmiş. Lutfiyye Sünbülzâde Vehbi nin oğlu Lutfullah için yazdığı bir nasihat kitabı. Tıpkı Nâbî nin Hayriye si gibi bir kitap. Kendi elli yaşlarında iken doğan ve adı Lutfullah konulan oğlunun adını taşıyan bir kitap. Eskiden beri var olan bir geleneği sürdürüyor. İlimler anlatılıyor. Tasnif ediliyor. Kârları, zararları ortaya konuluyor. Sonra kârları dairesinde ilimler, ilimlerle aklanma tavsiye ediliyor. Maksat ilimlerle mücehhez ahlaklı, faziletli bir nesil yetiştirmek. Büyüttüğün evlattan hayır beklemek, hayır görmek. Memlekete, millete zararlı olmaktan çıkarmak. Evlat imtihanını kazanmak. Canavarlaşmasını engellemek. Teâlisini, tekamülünü sağlamak. Kemâl insanı yapmak. Tabii kitap yazılalı çok olmuş (H. 1205/M. 1791). O bakımdan bu güne tamı tamına gelmeyebilir. Bu sebebten bu günün okuyucusu kitaptaki bilgileri yer yer ma kul karşılamalı. Ama yine de istifade etmeli. Dünya böyledir. Bizden sonrakiler de bizi okuduklarında bir miktar garibseyeceklerdir. Şaşacaklardır. Biz bu kitabın hazırlanmasını Gülcan Tanıdır ALICI Hanımefendiye havale ettik. O da kitabı, matbu ve yazma nüshalarını nazara alarak ilmî usüllere göre hazırladı. Olmuşken kibar olsun dedik. Eksik olmasın, adam içine çıkar olsun istedik. Bu yüzden iş uzadı. Gecikti ama nihayet bitti. Kitabın el yazması ve baskı nüshaları tespit edildi. Bunlardan en kıymetli olanları karşılaştırılmak suretiyle metin oluşturuldu. Eserin sonuna da bunlardan biri konuldu. Biz büyüklerimize sahip çıkmak mecburiyetindeyiz. Çıkmazsak bu ihmal vatana ihanet gibi olur. Vatana ihanete eş değer olur. Onun için 12

büyüklere sahip çıkmalıyız. Büyükleri orta yere çıkarmalıyız. Çocuklarımıza öğretmeliyiz. Çocuklarımızı başsız, büyüksüz bırakmamalıyız. Ahmet Duran BALSUYU muhterem bir insan. Eskilerin bütün ahlakına sahip. Bilgiye istekli. Âlime saygılı. Her türlü hizmette himmeti olduğu gibi kültürel hizmet için can atan bir insan. Himmeti, gayreti olan bir insan. Biz bu kültür hizmetine başladık başlayalı üzerine düşeni fazlasıyla yapar. Ayrıca bize der: - Böyle bir hizmette payım olsun. Hissem olsun. Zira ele geçmez bir hizmet bu. Memleketin kültürü tespit ediliyor. Hafızalardan kaleme alınıyor. Dağınıklıktan, ölümden kurtarılıyor, kayda düşürülüyor. Biz de ona ta baştan bir kitap tahsisini hem de adını koyarak yaptık. Ve söyledik. Biraz gecikti ama bitirdik. Güç oldu ama temiz oldu. O da biz de muradımıza eriştik. Ona memleket namına teşekkür ediyoruz. Kazancına bereket diliyoruz. Çalıştı, çabaladı. Bu eseri ortaya çıkardı. Hilkaten hanımefendi olan Gülcan Tanıdır ALICI Hanımefendiye ellerine sağlık diyor devamını diliyoruz. Yazılanları kitaplaştırmak şekle şemaile kavuşturmak Serdar YAKAR Bey in üstüne. Serdar YAKAR Bey ile birlikte eserin şekle şemaile kavuşmasında emeğini esirgemeyen Lütfi ALICI Bey e de teşekkür ediyoruz. Allah tan yolumuzu açsın diye nusret diliyoruz. O yolumuzu açtıkça biz yol yürüyor, mesafe alıyoruz. İnsanın olursa pek güzel huyu, Bir de asâleti tertemiz soyu, Güzel işler yapar îcâbı budur, Ad verirler Ahmet Duran BALSUYU. Yaşar ALPARSLAN 13

14

ÖN SÖZ Aslen Maraşlı olan Sünbülzâde Vehbî XVIII. asırın maruf divan şairlerindendir. Divan şiiri bu yüzyılda hâlâ kudretli şairler yetiştirmektedir. Asrın başında Nedim, sonunda ise Şeyh Gâlib divan şiirinin hiç şüphesiz iki büyük temsilcisidir. Sünbülzâde Vehbî, bu iki büyük şair arasında kendine has hususiyetleriyle yer bulabilmiş, günümüze sesini ulaştırabilmiş önemli şairlerimizdendir. Sünbülzâde Vehbî, uzun ömrü boyunca devlet hizmetlerinde bulunmuş, âlim bir şairdir. Her ne kadar eserleri çeşitlilik arz ederse de onun üslup bakımından daha çok Nedim, Sâbit ve Nâbî tesirinde kaldığını söylemek mümkündür. Nitekim bu çalışmamızın konusunu teşkil eden Lutfiyye hikemî tarzda yazılmış bir mesnevidir. Şair, oğlu Lutfullah ın şahsında gençliğe nasihatta bulunur. Nasihatname türünün en tanınmış örneklerinden biri olan Lutfiyye, değer ve kıymetler açısından bugün de istifade edilebilecek muhtevaya sahiptir. Eserin yeniden neşri bu açıdan oldukça önemlidir. Sünbülzâde Vehbî, Maraşlı şairler içinde ilim âlemince en çok tanınan divan şairidir. Bunda hiç şüphesiz başta sayın hocamız Süreyya Beyzadeoğlu olmak üzere yapılan diğer çalışmaların büyük katkısı olmuştur. Kahramanmaraş kitaplığı çerçevesinde hazırladığımız bu çalışmada söz konusu neşirlerden memuniyyetle istifade edilmiştir. Sünbülzâde Vehbî nin Lutfiyye sini konu alan bu çalışma; giriş, metnin çeviri yazısı/türkçeye aktarımı ve tıpkıbasım olmak üzere üç ana bölümden oluşmaktadır. Eser bu alanda kabul gören ilmî disiplin çerçevesinde hazırlanmıştır. Eserin giriş bölümünde Sünbülzâde Vehbî nin hülasa olarak hayatı, edebî şahsiyeti ve eserleri söz konusu edilmiştir. İkinci bölümde, Lutfiyye nin çeviri yazısı ile Türkçeye aktarımı verilmiştir. Bu bölüm ayrıca eserdeki önemli hususları açıklayıcı notlar ile faydalanılan kaynakları da ihtiva etmektedir. Eserin üçüncü bölümü ise Lutfiyye nin Süleymaniye Kütüphanesi, Şehit Ali Paşa Bölümü, TY Nu.: 2883/10 da kayıtlı nüshasının tıpkıbasımından oluşmaktadır. 15

Söz konusu çalışma hizmet amaçlı yapılmış ve aynı düşünceyle basılmıştır. Bu sebeple eksik ve noksanlarımızın hoşgörü ile karşılanacağını ummaktayız. Bununla birlikte yapılacak iyi niyetli tenkitlerden memnuniyetle istifade edilecektir. İnsan odur ki bıraka geride bir eser, eseri olmayanın yerinde yeller eser kavlince bizden sonra adımızı yaşatacak bir eser bırakmamıza vesile olan sayın Yaşar ALPARSLAN hocama hasseten teşekkürlerimi sunarım. Çalışma süresince her türlü yardımda bulunan kıymetli eşim Yrd. Doç. Dr. Lütfi ALICI ile eserin dizim ve basım sürecini sabır ve nezaketle üstlenen Serdar YAKAR Bey e de ayrıca teşekkür ederim. 17.12.2010 Gülcan Tanıdır ALICI Kahramanmaraş 16

KISALTMALAR DİZİNİ bk.: Bakınız C: Cilt Ef.: Efendi fel.: Felsefe H: Hicri Hz.: Hazret hzl.: Hazırlayan Ktb.: Kütüphane M: Miladi/Bulak baskısı matbu nüsha MEB: Millî Eğitim Bakanlığı MÖ: Milattan önce Nu.: Numara öl.: Ölüm, ölümü s.: Sayfa S: Sayı/Süleymaniye Kütüphanesi, Şehit Ali Paşa nüshası SAV: Sallallahu aleyhi ve selem tec.: Tercüme TDK: Türk Dil Kurumu TDV: Türkiye Diyanet Vakfı TDVİA: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi TTK: Türk Tarih Kurumu TY: Türkçe Yazma vd.: ve diğerleri 17

ÇEVİRİ YAZI ALFABESİ (ا ) ا (ا ) ا ء ب پ ت ث ج چ ح خ د ذ ر ز ژ س a, ā a,e, i, u, ü ʾ b p t c ç ḥ ḫ d ẕ r z j s ش ş ص ṣ ض ḍ, ż ط ṭ ظ ẓ ع ʿ غ ġ ف f ق ḳ ك k, g ك ñ ل l م m ن n ū) v (o, ö, u, ü, و e) h (a, ه ) i, y (ı, ى Tenkitli Metinde Uyulan Kurallar: 1) İlmî eserlerde uyulagelen çeviri yazı sistemi kullanılmıştır. 2) Farsçadaki vâv-ı ma dûle, ˇ (hˇâce) şeklinde gösterilmiştir. 3) Arapça ve Farsçadaki ön ekler ayrı, son ekler birleşik yazılmıştır. 4) Arapça ve Farsça birleşik kelimeler arasına bir çizgi (-) konulmuştur. 5) Mısra başları ve özel isimler büyük harfle yazılmıştır. 18

I. GİRİŞ 1.SÜNBÜLZÂDE VEHBÎ A. HAYATI Asıl adı Mehmed olan Sünbülzâde Vehbî, Maraş ta doğmuştur. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte H 1203/M 1788 yılında Şeyhü l-islâm Mehmed Kâmil Efendi için yazdığı kasidesinde: Yetmişe yitmiş bu sinn ü sâl ile bu hâl ile Üstine etfâl çıkmak lâyık u ahrâ mıdur beytiyle yaşının yetmişe eriştiğini söylediğine göre, H 1132/1133 civarında M 1719 dan evvel doğduğu tahmin edilmektedir (Beyzadeoğlu, Tarihsiz: 7, Akün, 1993: 11. C, 238). Maraş ta Sünbülzâdeler unvanı ile maruf bir aileye mensup olduğu için Sünbülzâde diye tanınmıştır. Babası Râşid Efendi âlim ve şair bir zat olduğu gibi, büyük babası Maraş müftüsü Mehmed Efendi de fıkıh ilmiyle alakalı muhtelif eserleri bulunan bir şahsiyettir. Bir rivayete göre babasının, Halep te Vehbî-i Evvel diye tanınan şair Seyyid Vehbî nin yanında bulunduğu sırada doğum haberi geldiğinden, kendisine Seyyid Vehbî nin arzusu üzerine Vehbî adı verilmiş, gerek divanında ve gerekse diğer eserlerinde şair bu adı mahlas olarak kullanmıştır (Akün, 1993: 11. C, 238). Vehbî nin çocukluk ve gençlik yılları Maraş ta geçer, Maraş ın âlimlerinden özel ders alır, medreselerde okur ve icazet aldıktan sonra da devletin geniş imkânlarından yararlanmak ve yükselmek arzusuyla İstanbul a gider. Adını, devrin ileri gelen şahsiyetlerine sunduğu kaside ve tarihlerle duyurur. Rumeli Kalemi nde çalışırken kadılık mesleğine geçer. Sırasıyla Yaş, Bükreş, Eflak, Boğdan ve Siroz şehirlerinde kadılık yapar. İnşâdaki kabiliyeti göz önüne alınarak kendisine, devletin resmî yazışmalarını düzenleme görevi verilir. Daha sonra başarıları devlet adamlarından Yenişehirli Osman ve Râif İsmail Efendiler tarafından III. Mustafa ya anlatılır ve daha fazla maaş verilen hâcegânlık (mâlî işler) sınıfına terfi etmesi sağlanır (Beyzadeoğlu, 1996: 11 ). 19

Yedi sene süren bu hâcegânlık görevinden sonra Sünbülzâde Vehbî, Farsçayı iyi bildiği için H 1189/M 1775 yılında I. Abdülhamid tarafından İran a, Bağdad valisi Ömer Paşa dan şikâyet ile Basra yı muhasara altında tutan Kerim Han Zand nezdine ihtilafı görüşmek üzere elçi gönderilir. Kerim Han ile Vehbî arasında dostane ilişki kurulur ve ihtilaf çözümlenir (Akün, 1993: 11. C, 239). Ancak bir müddet sonra Ömer Paşa yla araları açılır. Her ikisi de ayrı ayrı iddialarla birbirlerini saraya şikâyet ederler. Vehbî, Kerim Han ın şikâyetlerinin doğru olduğunu, bütün kabahatin Ömer Paşa da bulunduğunu iddia ederken, Ömer Paşa da Vehbî yi Kerim Han la kurduğu dostluk uğruna devletin menfaatlerini feda etmekle itham eder. Ayrıca Ömer Paşa Vehbî nin işret ve zina gibi uygunsuz hâllerinin olduğunu da şikâyetine ekler. Bu rapora dayanarak padişah I. Abdülhamid tarafından şairin idamı ferman buyurulur (Beyzadeoğlu, Tarihsiz: 11). Gizlice İstanbul a gelip bir dostunun evinde saklanan Vehbî nin, hamilerinin telkiniyle yazdığı Tannâne adlı kasidesi, hükümdara sunulur ve tahkikat yenilenerek affedilir ancak kendisine yeni bir görev verilmez. Şair, yedi sene bekleyişten sonra sadrazam Halil Hamid Paşa nın alakasını görerek terk ettiğinden üç derece üst rütbe ile H 1197/M 1782 yılında kadılığa döner. Vehbî bir şükran nişanesi olmak üzere, İran seyahatinden beri yazmayı tasarladığı Tuhfe-i Vehbî yi paşanın iki çocuğu namına kaleme alarak sadrazama takdim eder (Akün, 1993: 11. C, 239). Vehbî, Şahin Giray ın idamı sırasında Rodos kadısıdır ve idam hükmünün infazında büyük rol oynar. Tayyâre adlı kasidesinde bu olayı geniş bir şekilde anlatmaktadır. Şâhin Giray ın Osmanlı Devleti nden fazlasıyla yardım gördüğünü, adeta kuş sütüyle beslendiğini sonra da ona ihanet edip, bir eşkıya gibi Rodos u bastığını, halka eziyet ettiğini, fakat sonunda cezasını bulduğunu şu beyitleriyle dile getirir: Havâdan indürüp ez-cümle şeh-bâl-i kerâmetle Kafes-bend eyledi Şâhin Girây-ı nâ-be-hemvârı Tüyin düzmek hevâsında gezerken dûş olup dâma Şikest oldı per ü bâli kırıldı çeng ü minkârı Nevâl-i saltanatdan kuş südiyle beslenüp âhir Kımız içdükde izhâr eyledi küfrâne inkârı Rodos da bâğı mesken eylemişken bâğî-i hâ in Getürdüm kal a-bend itdüm o çakır gözli mekkârı O tâvûsü l-cahîmî tâ ir-i meş ûmdur bildüm Uçunca murg-ı cânı zevk ü şâdî tutdı aktârı 20

Feleklerden melekler de anı recm eyleyüp gûyâ Ebâbîl-i felâket başına yağdurdı ahcârı (Beyzadeoğlu, Tarihsiz: 13,14). Vehbî, bu idam olayındaki başarısından dolayı büyük kadılıklardan sayılan Silistre ye kadı vekili olarak tayin edilir. Avusturya seferi sırasında Ordu-yı Hümâyûn kadılığı naipliğine atanır. Orduyla birlikte Edirne, Sofya ve Niş bölgelerinde dolaşır, sefer sonunda Eski Zağra kadılığı verilir. Rodos ta Şahin Giray ın yakalanmasına ve idamına yardımcı olduğunu bir türlü affetmeyen Tatarlar, Vehbî, Zağra kadısıyken mahkemesini basarlar, evini talan ederler. Vehbî, ailesi ve adamlarıyla birlikte kırk beş gün tutuklu kalır. Vehbî nin M 1788-1789 yıllarındaki bu görevinde şair Sürûrî de kethüdasıdır. Aynı olaydan dolayı Sürûrî de tutuklanmıştır. Vehbî, bu feci durumu, Şâhin Giray ın idamındaki ısrarından dolayı Tatarların intikamı olarak niteler ve bir kasidesinde şu beyitlerle dile getirir: Eşkiyâ basdı gelüp mahkememi hâkim iken Buna râzî mi olur Kâdî-i Hâcât-ı Hakîm Soydı dilki gibi Eski Zağra halkı beni Çıkarup postum idince yakamı böyle dü-nîm Mülk ü sâmânuma Tâtâr virüp çapulı Gitdi yağmaya bütün faht u besâta zer ü sîm Sayd-ı Şâhin Giray a nice kıydun diyerek O çakır pençelüler gördi bana kayd-ı azîm Peder-i pîri Tatar kurdı helâk itdi deyü Kanlar ağlatdılar etfâlüme mânend-i yetîm (Beyzadeoğlu, 1996: 13; Beyzadeoğlu, Tarihsiz: 15). Sürûrî, Vehbî nin Eski Zağra da kadı iken bir sürü yolsuzluk yaptığını, ayrıca bir kadınla ilişkisi bulunduğu için bu olayın başına geldiğini söyler ve bunu fırsat bilerek Vehbî yi şöyle hicveder: Târih Der-Hakk-ı Vehbî İki hasmın birisi kâfir ise Mü minün hakkın iderdi tebdîl Kâfiristânda urunmış şapka Acemistânda sarınmış mendîl Avreti kollar idi hükminde Gelse da vâya halîleyle halîl 21

Bu olay üzerine Vehbî, görevinden azledilir. Bu olayın arkasından III. Selim e bir kaside yazarak yeni bir görev ister fakat bu isteğine bir cevap alamaz. Vehbî, bir müddet sonra İstanbul a gelir ve III. Selim adına düzenlediği Divan ını padişaha sunar. III. Selim buna karşılık birçok armağanlarla birlikte şahsi elbiselerinden bir bohça hediye eder, bu hediyeler her mevsim tekrar edilir ve III. Selim zamanında Vehbî en rahat yıllarını yaşar (Beyzadeoğlu, Tarihsiz: 16). Vehbî, bu devrede Manisa, daha sonra Siroz kadılığına yükselir. Bunun hemen ardından H 1211/M 1796 da Manastır kadılığına tayin edilir. Son olarak da kendisine Bolu kadılığı verilir. Ömrünün kalan kısmını İstanbul da geçiren şair, ihtiyar yaşına rağmen zevk ve eğlenceden geri kalmaz. Muasırları onu, delikanlı hayatı yaşayan pir olarak tavsif ederler. Bir ara delirdiği ve gözleri görmez olduğu söylenen Sünbülzâde, hayatının son iki senesinden fazla kısmını nikristen (mafsal romatizması) mustarip olarak yatakta geçirir. Vehbî, yaşı doksanı aşmış olduğu hâlde 14 Rebiül-evvel 1224/29 Nisan 1809 da vefat eder. Edirnekapı dışına defnedilmiştir (Akün, 1993: 11. C, 240). Sünbülzâde Vehbî nin ölümü üzerine Sürûrî şu tarihleri düşürmüştür: Cennet olsun rûhına Vehbî Efendi nün mekân Gitdi şeyhü ş-şu arâ Vehbî-i sâhib-âsâr Bü l-heves pîr-i vivân-tab ı idi fevka l-âde Lâle vaktinde vefât itdi didüm târîhin Gülşen-i cennet-i me vâ kıla Sünbülzâde Şeyh ü şâb-ı büleğâ defn idüp oldı mahzûn Ki civân-tab idi pâkîze edâ Vehbî-i pîr Seri üzre dikilüp serv didüm târîhin Oldı nâ-bûd reîsü ş-şu arâ Vehbî-i pîr" (Beyzadeoğlu, Tarihsiz: 18). B. EDEBÎ ŞAHSİYETİ Bir asra yakın ömür sürerek Sultan III. Ahmed ile II. Mahmud arasında sekiz padişah devrini idrak eden Sünbülzâde Vehbî, divan şiirinin büyük üstatlardan mahrum bulunduğu bir zamanda yaşamış, bundan dolayı da hemen hemen boş olan meydanda ön safta yer almıştır. 22

Önce III. Mustafa devrinde edebiyat sahnesinde görülen şair, I. Abdülhamid ve III. Selim zamanında eski şiirin tanınmış isimlerinden biri olur. Vehbî, nazma hâkim ve kolayca şiir söyleme kudretine sahip bir şairdir. Bu sebeple hayatta iken kendisine muasırları tarafından Sultânü şşuarâ namı verilmiştir (Akün, 1993: 11. C, 240). Vehbî, aynı zamanda âlim bir şairdir. Onun ilmî kudretinin şiirlerine yansıması, Gibb de şu şekilde ifade edilir: Vehbî nin şiir sanatının teknik yönleriyle ilgili oldukça bilgi sahibi olduğu görülmektedir; şiiri meydana getiren geleneksel kaideleri fazla ihlal etmediği, hatta kendisinden çok daha büyük şairlerin şiir sanatında düştüğü yanlışlara bile düşmediği görülür. Şiir için fazla ümit verici olmayan bir malzemeyle güzel olmasa da en azından bunları bir şiir çerçevesi içerisine sokmaktaki ustalığı ve becerikliliği dolayısıyla bu şairi takdir etmemek mümkün değildir (Gibb, 1999: IV. C, 441). Vehbî, Arapçayı ve Farsçayı lügatlerini yazacak kadar iyi bilmektedir. Divanının başındaki Arapça şiirleriyle, Farsça Dîvânçe si bir Arap ve Acem şairinin kaleminden çıkmış gibidir (Beyzadeoğlu, 1996: 15). İran a elçi olarak gönderilmesi de Farsçaya olan vukufiyeti dolayısıyladır. Vehbî yi bir Nâbî ve Nedim takipçisi olarak kabul eden görüşler de bulunmaktadır. Vehbî nin bir Nedim hayranı olduğu, onun gibi şiirlerinde İstanbul güzellerinin ve güzelliklerinin yer aldığı ve şiirlerinde mahallileşme cereyanının her hâliyle görüldüğü Beyzadeoğlu tarafından tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra Vehbî üzerinde asıl etkili olan şair Sâbit tir. Zaten kendisi de bir gazelinde Sâbit vadisinde at oynatmak gibi güç bir iş başardığından bahsetmektedir: Sarp iken vâdî-i Sâbit bir eyü dizgin idüp Vehbiyâ anda dahi atumuzu oynattuk Onun Sâbit e bir hayli nazîresi vardır. Mahallî ve farklı bazı mevzuları seçişinde de Sâbit in ayrıca tesiri görülmektedir. Özel hayatında maddi hazlara ve sefaya düşkün olan şair, bu yönünü şiirlerinde samimiyetle yansıtmıştır. İran, Rodos, ordu-yı hümâyûn kadılığı gibi şahsî hayat macerası ile ilgili bazı cihetleri şiirine sokmuş olması, devrin toplumsal hayatını yansıtması bakımından da şair namına kaydedilecek hususlardan biridir (Akün, 1993: 11. C, 240; Beyzadeoğlu, Tarihsiz: 24). Vehbî ye göre şiir hikmetli söz söyleme sanatıdır, bunun bizzat Hz. Muhammed den rivayet edildiğini söyler. 23

Olundı Fahr-i âlemden rivâyet Beyâna sihr dinmek şi re hikmet Yine şairliğin Tanrı vergisi olduğunu, kendisinde bu özelliğin mevcut olduğunu bu yüzden de kendisine şairlerin sultanı dendiğini de şu şekilde dile getirir: Egerçi herkes ister ola şâ ir Hudâ feyz itmese ammâ ne kâdir Odur bî-şübhe Vehbî-i ilâhî O râha olamaz bîgâne râhî Degül mi fahre şâyeste bu ünvân Ki dirler şâ ir-i üstâda sultân Şair, ayrıca suhan kasidesinde şiir ve devrinin şairleri hakkında dikkate değer fikirler ileri sürer. Devrin şairlerini beğenmeyerek medrese kaçkını birçok kişinin kendisini şair sandığını, bir kısmının ise para karşılığı şiir söylediklerini, şairle dilencinin farkının kalmadığını, konakların kapısında dilenci yerine şair bulunduğunu ifade eder. İlimle şiirin birbirinden ayrılamayacağını, şairlerin, ilm-i meâniyi, Arapça ve Farsçayı çok iyi bilmeleri gerektiğini söyleyen şair, bütün divan şairlerinde olduğu gibi kendisini ünlü Arap, Acem ve Türk şairlerle kıyaslamış ve onlara her zaman üstün çıkmıştır. Belâgat defterümden cümle hâricdür hisâbumda Egerçi kendüsin şâ ir sayan bî-hadd ü ihsâdur (Beyzadeoğlu, Tarihsiz: 25-29). C. ESERLERİ 1. DÎVÂN: Şairin, başında Arapça kasideleri ile Farsça divançesi yer alan bu eseri, eski edebiyatın en hacimli divanlarından sayılır. H 1205/M 1790 yılında tamamlayıp III. Selim e sunduğu Dîvân ı 5732 beyit ihtiva etmektedir. İstanbul daki kütüphanelerde sekiz el yazması tespit edilen Dîvân ı, H 1253 M 1837 te Bulak ta basılmıştır. Bu baskıda şairin 1205 ten sonraki şiirleri yer almadığı gibi, muhtelif gazel ve tarihleri, ayrıca III. Selim hakkındaki 15 kasidesi de bulunmamaktadır (Akün, 1993: 11. C, 241; Beyzadeoğlu, Tarihsiz: 44). 24

2. TUHFE-İ VEHBÎ: Elçi olarak gittiği İran dan dönüşünde H 1197/M 1782 de yazdığı Farsçadan Türkçeye değişik vezinli 58 kıtalık manzum bir lügattir. Vehbî, eserin mukaddimesinde, İsfahan a, Nihâvend e, Irak a gittiğinden bahisle, bizde bilinen Farsçanın yanlış kelimelerle dolu olduğunu şöyle dile getirerek; Keşf ü hâl itmiş idüm nice lûgat Var imiş bizde meger çok galâtât Fârisî anlara mahsûs zebân Istılâhâtı dahi bî-pâyân eserin yazılış sebebini şu beyitlerle ifade eder: Abes olmaya deyü bu seferüm Kalmak ümîdi ile bir eserüm Yâdigârum ola her mahdûma Yazayum bir lûgat-i manzûme Baş vezir Halil Hamid ve iki oğluna ithaf edilen eser, yaklaşık olarak 800 beyittir ve her beyitte en az üç kelimenin anlamı vardır. Kelimeler kolayca hatırda tutulacak tarzda sıralanmıştır. Lügatte Farsça kelimeler parantez içine alınmıştır: Tanrı adı (Şebdür) ve (Yezdân) ü (Hudâ) Yaradıcı (Âferînende) (Büzrekî) vü (Kibriyâ) Vasfıdur (Perverdigâr) ü (Girdgâr) ü (Amiz-kâr) Hem dahi (Pâyende) bâkîdür (Hemîşe) dâimâ Eserin sonunda da on sayfalık uzun bir mesnevi ile Farsçanın terimleri anlatılmaktadır. Şairin, kelimeleri kolayca hatırda tutulacak tarzda sıralayıp kafiyelendirmekteki başarısı, esere büyük bir rağbet kazandırmış, o zamana kadar rağbette olan Şâhidî nin Tuhfe si ile birlikte diğer manzum lügatleri itibardan düşürmüş ve onların yerine medrese ve rüşdiyelerde (ortaokul) ders kitabı olarak okutulmuştur. Kendisi hayatta iken H 1213/M 1798 te basılan eserin tarihsizlerle birlikte 30 baskısı yapılmıştır. Tuhfe üzerinde Elbistanlı Ahmet Hayâtî ve Lebib Efendiler ayrı ayrı şerhler yapmışlardır. Hayâtî nin, şair hayatta iken yaptığı ansiklopedik bir değer taşıyan şerhi, Tuhfe kadar 25

rağbet görerek 5 defa basılmıştır (Akün, 1993: 11. C, 241; Beyzadeoğlu, Tarihsiz: 49). 3. NUHBE-İ VEHBÎ: Tuhfe nin gördüğü büyük rağbet dolayısıyla Vehbî nin H 1214/M 1799 yılında III. Selim e ithafen Arapça-Türkçe olarak yazdığı manzum lügattir. Tuhfe nin iki misli ve geniş bir çalışma mahsulü olan bu lügatin 120 eserin özü olduğu Vehbî tarafından belirtilmiştir. İlk baskısı şairin sağlığında (H 1220/M 1805) yapılmıştır. Ders kitabı olarak okutulan bu eserin de Tuhfe kadar olmasa da birçok baskısı vardır. Nuhbe hakkında Yayaköylü Râşid Efendi büyük bir şerh yazmıştır (Akün, 1993: 11. C, 241). 4. ŞEVK-ENGÎZ: Kadın ve erkek vücut güzellikleri ve ten hazları üzerine iki kişi arasında geçen, mesnevi tarzında yazılmış münazaradır. Kadın düşkünü (Zanpara) ile oğlan düşkünü (Kulampara) olan iki ayrı tip tasvir edildikten sonra bunlar arasında geçen tartışma anlatılır. Sonunda her ikisi hakemliğine müracaat ettikleri bir şeyhin irşadı üzerine ilahî aşka yönelirler. Mesnevide geçen yer, eşya ve şahıs isimleri cinsî telmihlerle dile getirilmiştir. Manisa da yazılan 779 beyitlik bu eserin çok sayıda yazması vardır. İstanbul da eski harflerle H 1253/M 1837 ve H 1286/M 1869 yıllarında Enderunlu Fâzıl ın Defter-i Aşk ve Zenân-nâme si ile birlikte iki kez basılmıştır (Büyük Türk Klasikleri, Tarihsiz: 7. C, 110). 5. MÜNŞEÂT: Bazı parçalarına, yazma mecmualarda, Letâif-i İnşâ ve Münşeât-ı Azîziyye gibi müntehabât (seçme eserler) kitaplarında rastlanan bu eserin bütünü, şairin şu beytiyle de belirttiği gibi bir yangında yanıp yok olmuştur: Husûsâ Münşeât-ı bî-bahâne Müsellem dürr-i mensûr-ı yegâne Ki îcâd eylemişdüm çok zamânda Yanup bir anda kalmadı cihânda Elde bulunan 7 parça inşası da Üniversite Ktp. TY 433 numarada kayıtlı yazma divanın sonuna eklenmiştir (Beyzadeoğlu, tarihsiz: 50). 26

6. SÜNBÜL Ü GÜLZÂR 1 : Osmanlıca bu yazma eser, Süleymâniye Kütüphanesi, İzmirli İ. Hakkı Bölümü, 3664 te bulunmaktadır. Bu nüshanın yazısı nesih olup 89 varaktır (Dikici, 2005: 41). 7. LATİFE-İ VEHBÎ/MANZUME-İ LETÂFET 2 : Eserin Kütüphanelerde birçok yazma ve baskısı nüshaları bulunmaktadır. 8. NASİHATNÂME 3 : Sünbülzâde Mehmed Vehbî Efendi adına kayıtlı H 1296/M 1878 tarihinde istinsah edilmiş manzum bir eserdir. 9. LUTFİYYE-İ VEHBÎ: Sünbülzâde Vehbî nin, oğlu Lutfullah için, hayatta nasıl bir yol tutması gerektiğini göstermek üzere H 1205/M 1790 te kaleme aldığı manzum bir nasihat kitabıdır 4 (Akün, 1993: 11. C, 241). Yaptığımız araştırmalar sonucunda Lutfîyye nin yurt içi ve yurt dışı birçok nüshasının olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmada söz konusu nüshaların hepsi kullanılmamışsa da eserin gördüğü rağbeti ifade edebilmek ve daha değişik çalışmalarda yararlı olabileceği düşüncesiyle Lutfiyye nin tespit edilebilen nüshaları buraya alınmıştır. 3. LUTFİYYE-İ VEHBÎ NİN NÜSHALARI: 1. Yurt Dışı Nüshaları: 1. İngiltere Milli Kütüphanesi, Lutfiyye-i Vehbî, TY. Nu.: 72171. 2. İngiltere Milli Kütüphanesi, Lutfiyye-i Vehbî, TY. Nu.: 12197. 3. Avusturya Milli Kütüphanesi, Lutfiyye-i Vehbî, TY Nu.: 436/2. 4. Zürih-İsviçre, Boşnak Enstitüsü, Lutfiyye-i Vehbî, TY Nu.: 363. 5. Bosna-Hersek, Gazi Hüsrev Ktp., Lutfiyye-i Vehbî, TY Nu.: 2748. 1 Eser üzerindeki çalışmamız sürmektedir. 2 Latife-i Vehbî üzerinde çalışmamız sürmektedir. 3 Nasihatname üzerinde Yrd. Doç. Dr. Lütfi Alıcı nın çalışmaları sürmektedir. 4 Nasihatname/Pendname: Arapça nasihat ve Farsça pend, öğüt, tavsiye, ibret verici ders anlamına gelir. İslam dinine dayanan ahlak kuralları ve gelenekleri veciz ifadelerle dile getirilerek insanlara, özellikle gençlere öğüt vermek gayesiyle yazılmış esere nasihatname/pendname gibi adlar verilmiştir. Nasihatnameler müstakil eser olarak mesnevi nazım şekliyle yazıldığı gibi değişik nazım şekilleriyle küçük manzumeler hâlinde yazılabilir. Nâbî nin Hayriyye si ile Sünbülzâde Vehbî nin Lutfiyye si bu türün mesnevi tarzındaki ölmez iki eseridir. (Keskin vd.: 2007: 309; Pala, 1998: 308). 27

6. Bosna-Hersek, Gazi Hüsrev Ktp., Lutfiyye-i Vehbî, TY Nu.: 3321. 7. New Jersey-Amerika Birleşik Devletleri, Princeton Üniversitesi, Lutfiyye-i Vehbî, TY Garrett Collection Yahuda Series Ottoman Turkish 1997 Y/3. 8. Kahire- Mısır Milli Kütüphanesi, Mecâmi Türkî Talat, Lutfiyye-i Vehbî, TY Nu.: 132. 9. Kahire- Mısır Milli Kütüphanesi, Mecâmi Türkî Talat, Lutfiyye-i Vehbî, TY Nu.: 153. 10. Kahire-Mısır Milli Kütüphanesi, Mecâmi Türkî Talat, Lutfiyye-i Vehbî, TY Nu.: 1067. 11. Fransa Milli Kütüphanesi, Lutfiyye-i Vehbî, Decourdemanche. 12. Almanya Milli Kütüphanesi, Lutfiyye-i Vehbî, TY Nu.: 1496. 13. Almanya Milli Kütüphanesi, Lutfiyye-i Vehbî, TY Nu.: 2166. https://www.yazmalar.gov.tr (25.11.2010). 2. Yurt İçi Nüshaları: 1. Topkapı Sarayı Müzesi Türkçe Yazmaları, Küllîyât, TY Nu.: 1047. 2.Topkapı Sarayı Müzesi, Küllîyât, TY Nu.: 4587. 3.Topkapı Sarayı Müzesi, Lutfiyye-i Vehbî, Emanet Hazinesi. 4.Topkapı Sarayı Müzesi, Lutfiyye-i Vehbî, TY Nu.: 761. 5. Süleymaniye Kütüphanesi, Lutfiyye-i Vehbî, TY Nu.: 142/1. 6. Zeytinoğlu İlçe Halk Kütüphanesi, Lutfiyye-i Vehbi, TY Nu.: 647. 7. Manisa İl Halk Kütüphanesi, Lutfiyye-i Vehbî, TY Nu.: 2780/2. 8. Manisa İl Halk Kütüphanesi, Lutfiyye-i Vehbî, TY Nu.: 4969/1. 9. Milli Kütüphane, Mecmûa-i Eşâr ve Fevâid, TY Nu.: 7215/2. 10. İstanbul Hüseyin Kocabaş Kitaplığı, Lutfiyye-i Vehbî, TY Nu.: 307/2. 11. İstanbul Hüseyin Kocabaş Kitaplığı, Lutfiyye-i Vehbî, TY Nu.: 336/1. 12. Süleymaniye Kütüphanesi, Lutfiyye-i Vehbî, TY Nu.: 222. 13. Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Ktp., Lutfiyye-i Vehbî, TY Nu.:191/2. 14. Konya Mevlana Müzesi, Lutfiyye-i Vehbî, TY Nu.: 1160/4. 15. Milli Kütüphane, Lutfiyye, TY Nu.: 8438/2. 16. Milli Kütüphane, Lutfiyye, TY Nu.: 7215. 17. Milli Kütüphane, Lutfiyye, TY Nu.: 6106. 18. Milli Kütüphane, Lutfiyye, TY Nu.: 3464. 19. Milli Kütüphane, Lutfiyye, TY Nu.: 2891/2. 20. Milli Kütüphane, Lutfiyye, TY Nu.: 2624. 21. Milli Kütüphane, Lutfiyye, TY Nu.: 448/1. 22. Milli Kütüphane, Lutfiyye, TY Nu.: 9313. 23. Zeytinoğlu İlçe Halk Kütüphanesi, Lutfiyye-i Vehbi, TY Nu.: 647. 28

24. Edirne Selimiye Yazma Eser Ktp., Lutfiyye-i Vehbi, TY Nu.: 6540/2. https://www.yazmalar.gov.tr (25.11.2010). 25. Süleymaniye Kütüphanesi, Şehit Ali Paşa Bölümü, TY Nu.: 2883/10. 26. Süleymaniye Kütüphanesi, Hâlet Efendi Bölümü, TY Nu.: 608. 27. Süleymaniye Kütüphanesi, Esat Efendi Bölümü, TY Nu.: 3695/6. 28. Süleymaniye Kütüphanesi, Mihrîşâh Bölümü, TY Nu.: 400. 29. Süleymaniye Kütüphanesi, İzmirli İsmâil Hakkı Bölümü, TY Nu.: 587. 30. Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mehmet Ef. Bölümü, TY Nu.: 5306. 31. Süleymaniye Kütüphanesi, İzmirli İ. Hakkı Bölümü, TY Nu.: 3664/2. 32. Süleymaniye Kütüphanesi, Nazîf Paşa Bölümü, TY Nu.: 1015. 33. Süleymaniye Kütüphanesi, Hafîd Efendi Bölümü, TY Nu.:?. 34. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, TY Nu.: 182. 35. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, TY Nu.: 218. 36. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, TY Nu.: 866. 37. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, TY Nu.: 2925. 38. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, TY Nu.: 2972. 39. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, TY Nu.: 9491. 40. Millet Kütüphanesi, Derviş Mehmet Ali Bölümü, TY Nu.: 863. 41. Topkapı Sarayı Kütüphanesi, Mustafa Rıfkı Bölümü, TY Nu.: 2504. Bu yazmalar dışında Lutfiyye nin ilk taş baskısı Divan ile birlikte H 1253 te Bulak ta yapılmıştır. Daha sonra İstanbul Muhît Matbaası nda H 1286 da, Yahyâ Efendi Matbaası nda H 1292 de iki baskısı yapılmıştır. Ayrıca H 1286 da basılan Münşeât-ı Azîziyye nin 208-262. sayfalarında yer verilmiştir (Beyzadeoğlu, 1996: 19-21). Yukarıda da ifade edildiği gibi Lutfiyye nin yurtiçi ve yurtdışı olmak üzere toplam 54 yazma nüshası tespit edilmiştir. Bunların yanı sıra baskı nüshaları da bulunmaktadır. Bu çalışmada; okunaklı ve sıhhatli olması sebebiyle Süleymaniye Kütüphanesi, Şehit Ali Paşa Bölümü 2883 numarada kayıtlı nüshası ile Bulak ta basılan ilk taşbaskısı karşılaştırılmış, nüsha farkları dipnot olarak verilmiştir. Ayrıca bu çalışmanın sonuna Süleymaniye Kütüphanesi, Şehit Ali Paşa Bölümü 2883 numarada kayıtlı nüshanın tıpkıbasımı da ilave edilmiştir. 3. LUTFİYYE-İ VEHBÎ NİN ÖZETİ Sünbülzâde Vehbî nin, oğlu Lutfullah için yazdığı manzum bir nasihat kitabı olan Lutfiyye aruzun Fe ilâtün Fe ilâtün Fe ilün kalıbıyla yazılmış 1184 beyitlik bir mesnevidir. Eserinin ismine oğlu Lutfullah ın adına izafeten Lutfiyye diyen yazar, kendinden bir asır önce yazılmış olan Nâbî nin 29

Hayriyye sinden etkilenmiştir. Zamanında Lutfiyye, medreselerde ve rüştiyelerde o günün gençliğini terbiye maksadıyla okutulan bir öğüt kitabı olmuştur (Beyzadeoğlu, 2005: 104). Lutfullah doğduğu zaman Vehbî, elli yaşındadır. İhtiyarlıkta bir erkek evlada sahip olmanın verdiği sevinçle oğluna manzum bir nasihatname hediye etmek istemiş ve bu eseri kendi ifadesiyle bir haftada yazmıştır. * Vehbî, eserde çeşitli ilim ve sanat dalları ile bunların mensuplarının hâllerini eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirmiş, âdâb-ı muâşeret ve ahlak bakımından gözetilecek değerlerin neler olduğunu belirtmeye çalışmıştır (Beyzadeoğlu, Tarihsiz: 47; Akün, 1993: 11. C, 241). Eser besmeleyle başlar. İnsanı bir avuç topraktan yaratan, onu akıl ve ilimle yücelterek yaratılmışların en şereflisi kılan Allah a hamd, Hz. Muhammed e ve diğer peygamberlere salavat edip onlarla birlikte kurtuluşa ermeyi dilediği 15 beyitlik mukaddimeden sonra asıl konuya girilir. Konu oğlu Lutfullah a neyi yapıp neyi yapmaması hususunda nasihattir. Gözünün nuru, gönlünün neşesi, ömrünün varı olan Lutfullah ahir ömründe Allah ın ona bahşettiği bir lütuftur, bundan dolayı ne kadar şükretse azdır. Lutfullah, soyuna layık bir evlattır, nasihate ihtiyacı yoktur ama şair, bir baba olarak nasihat etmeyi görev bilir. Bu sebeple bu kitabı yazdığını ve adını Lutfiyye-i Vehbî koyduğunu söyler. Bu minval üzere yazılmış birçok eser olduğundan ve bunlardan birinin de Nâbî nin Hayriyye si olduğundan bahisle kendinden bir asır önce yazılmış Hayriyye ile Lutfiyye yi kıyaslar. Ona göre, Hayriyye manalarla dolu öğüt kitabıdır fakat Nâbî sözü fazla uzatmış, uzun uzadıya anlatmıştır. Lutfiyye ise, söylenmesi gereken ne varsa özet hâlinde söylenmiş derli toplu bir kitaptır. Bu sebeple oğluna, babasının sözlerinin değerini anlamasını tavsiye eder. Şair, bu nasihatlerden sonra ilmin önemine değinir. İlmin babadan oğula geçemeyeceğini, âlim olmanın büyük bir devlet/zenginlik olduğunu, âlimlerin peygamberlerin varisleri olduklarını söyler. Mal ile ilmi eş tutmaması gerektiğinden bahisle bu ikisini kıyaslayarak zenginliğin gelip geçici, ilmin ise ebedi olduğunu, ilmin özelliklerinin anlatılmakla bitmeyeceğini, hadislerde de âlimlerin önemine değinildiğini belirterek oğlunu âlim olmaya yönlendirir. Hz. Ali ye nispet edilen Bana bir harf öğretenin kölesi olurum." sözü mucibince hocalara son derece saygı gösterilmesi gerektiğine işaret eden şair, daha sonra oğlunun öğrenmesini istediği faydalı ilimleri sıralamıştır. Oğlunun, öncelikle manevi ilimleri öğrenmesini; tefsir, hadis, fıkıh okumasını ister. Daha sonra dünyevi ilimleri tanıtır. * Sünbülzâde Vehbî, Lutfiyye yi yazdığında oğlu Lutfullah 21 veya 22 yaşındadır. 30

Bunların başında tıp gelir. Tıp ilmi, fıkıhla eş değerdedir. Sağlıklı bir vücuda sahip olması, sıhhatini koruyabilmesi için oğlunun, tıp ilmini öğrenmesini ister. Fakat bunu meslek edinmesini, hasta insanlar üzerinden mal kazanmasını istemez. Şair aynı zamanda işinin ehli doktor kalmadığından, zamanın hekimlerinin çoğunun güvenilmez olduğundan da yakınır. Felsefe, Vehbî nin faydasız olduğunu düşündüğü bir ilimdir. Filozofların sözlerinin kuruntu ve hayalden ibaret, ayet ve hadislere aykırı olduğunu söyleyerek oğlunun felsefeyle uğraşmasını tavsiye etmezken, her ilmin temeli, esası olarak gördüğü mantık ilmini öğrenmek için gayret göstermesini ister. Oğlunun, karşılıklı konuşmalarda edepli olmasını, usulüne uygun konuşmasını, muhatabını sustursa bile gönlünü hoş tutmasını tavsiye eden Vehbî nin tasvip etmediği ilimlerden biri de geometridir. Kubbe, kare, beşgen diyerek düşüncelere dalıp sonra sen de pergele dönmeyesin diyerek bu ilme ehemmiyet vermesini istemez. Şair, yıldız ilmini de tavsiye etmez. Müneccimlerin sözlerinin yalan olduğunu, gaipten haber verdikleri için taşlanmış şeytan gibi olduklarını, gaibi ise sadece Allah ın bileceğini söyler. Astronomi için de uzaktan uzağa göğe çıkmak gibidir diyerek Lutfullah ın bu ilimle de ilgilenmesini istemez. Kum falı (remil), cifr (gaipten haber veren ilim), sihir, muskacılık, nâr-ı neciyyat, rüya tabiri bunların hepsi batıl şeylerdir. Şair oğlunun bunlara inanmamasını ister. Kimya ve simya, ilmini de batıl ilimler arasında zikrederek hayal ve vehimden ibaret gördüğü bu ilimlerle uğraşmayı oğluna yakıştırmaz. Tılsım, himya ve ihfa ilmi de uğraşılmaması gereken ilimlerdir. Vehbî, tasavvuf ilminin kalbi temizleyeceğini, tasavvuf ehli olanların gerçeği bulan, hâl ehli kişiler olduğunu, bunlara dil uzatılmaması gerektiğini söyleyerek oğlunun tasavvuf okumasını ister. Şeriatla tarikatın birbirinden ayrı şeyler olmadığından, Nakşibendi tarikatının saf ve temiz bir nakış gibi olduğundan bahisle Nakşibendiliği tavsiye eder. Devamında ise döneminde sahte dervişlerin çoğaldığından, tekkelerin ahlaksızların yuvası hâline dönüştüğünden yakınarak oğluna kitap ve sünnet yolundan ayrılmamasını tembihler. Şair, musiki ilminin yeteneğe sahip olanların ilmi olduğunu, musikinin insan ruhunu rahatlattığını söylemekle birlikte herhangi bir enstrüman çalmanın ve şarkı söylemenin oğluna yakışmayacağını ifade eder. Ayrıca musiki ile ilgilenirse ayıplanacağını belirtir ve dönemin değer yargılarını da göz önüne serer. Edebiyat, tarih ve siyer okunulması gereken bilimlerdir. Bunları bilmeyenler ne kadar ilim sahibi de olsalar gaflete dalmış cahillerdir. 31

Şiir ve inşa, marifetlerin en güzelidir diyen Vehbî, oğlunun şair olmasını ister. Usta şairin nasıl olması gerektiğinden bahisle İran da çok kabul görmüş olan muamma üzerinde çalışmasını tavsiye eder. İnşa (nesir) ise şiirin ikizi gibidir ama daha önemlidir. Veysî ve Nergisî tarzının modası geçtiği için nesirde yeni bir yol tutulması gerektiğini vurgular. Bu ilimlerde iyi olabilmek için Arapça ve Farsçayı iyi öğrenmek gerektiğini belirtir. Hüsn-i hat (güzel yazı) sanatı ile ilgili olarak şair, oğlunun güzel yazıyı bilmesini fakat bunun için fazla zaman harcamamasını ister. Yazının güzel olmasından ziyade imlanın doğru olması daha önemlidir. Bu sebeple zihnini, manaya ulaştıracak olan imlaya yormalıdır. Dünya, oyun ve eğlenceden ibaretken akıllı olana başka oyun gerekmez diyen şair, insanı boş yere meşgul ettiği için satranç ve tavla gibi oyunları tavsiye etmez. Oğluna, nefsine ve arzularına yenilmemesini, Allah ın emir ve yasaklarına uyup isyan etmemesini, günah işleyip de tövbe edenler durumuna düşmemesini söyleyerek ikiyüzlülük ve riyakârlık yapmamasını öğütler. Konuşma usulü hakkında oğluna sözü usulüne göre söyle, boşboğazlık yapma, ağzı bozuk olma, güzel sözlü ol, yumuşak sözlerle kırmadan konuş. Bazı meclislerde dinleyici ol, çok konuşma, sözü önceden düşünüp de konuş diye öğüt veren şair aynı zamanda hiç yalan söylememesini, kimseyle alay etmemesini, kimsenin aleyhinde bulunmamasını ve tuhaf, manasız sözler söylememesini de tembihler. Şair, Lutfullah tan, evini havadis yeri yapmamasını, özellikle evinde devletle alakalı sohbetin yapılmasına mani olmasını ister. Yine devlete ve varlıklı kimselere düşman kesilen, ümitsizlik içinde ne söylediğini bilmeyen azledilmiş devlet adamlarından uzak durmasını ister. Bunların yeri cennet dahi olsa yanlarına gitme diyerek oğlunun bunlardan dolayı devletle başının derde girmesini önlemeye çalışır. Daha sonra şair, oğlunda görmek istediği erdemleri ve görmek istemediği, hoş karşılamadığı davranışları sıralar. Lutfullah a, mayası bozuk olanlarla dost olmamasını, soyu temiz, edepli, namuslu kişilere saygı göstermesini, uygunsuz meclislere girmemesini, gittiği yerde başköşeye oturmamasını, alçakgönüllü olmasını, kibirlenmemesini, insaflı ve yumuşak huylu olmasını, öfkesine hâkim olmasını, sabırlı ve affedici olmasını tavsiye eder. Yine devamında kıskanç olma, ilim sahiplerine ikramda bulun, ihtiyarlara yardım et, onların tecrübelerinden yararlan, ana babaya son derece saygılı ol, başına vursalar dahi öf deme, rızalarını almaya çalış, akraba hasedi meşhurdur dikkat et ve onlarla hoş geçin diyerek öğütte bulunur. Lutfullah, verdiği sözü mutlaka tutmalı, boş vaatlerde bulunmamalıdır. Rızkı veren Allah tır. Bu sebeple, rızık için kapı kapı 32