Tabloid habercilik. Ayşe İnal



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Medya ve Toplumsal Cinsiyet

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Televizyon Eleştirisi RTC

Bu resmi ne yönden yada nasıl gördüğünüz,nasıl yorumladığınız çok önemli! Çünkü medya artık hayatımızın her alanında ve her an yanı başımızda!

AÇI OKULLARI ETİK MANİFESTOSU

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

KAMU DİPLOMASİSİNDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ VE MEDYANIN ROLÜ

İLETİŞİM VE TOPLUM B A H A R D Ö N E M İ N İ S A N D E R S S U N U M U

Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı İletişim Bilimleri Doktora Programı Ders İçerikleri

İÇİNDEKİLER BÖLÜM - I

ULUSLARARASI ÖRGÜTLER

Doğal Afetler ve Kent Planlama

Müze eğitiminin amaçları nelerdir?

1. Hafta: Giriş ve İletişim, Teknoloji ve Toplum İlişkisine Dair Temel Yaklaşımlar

Benjamin Beit-Hallahmi, Prolegomena to The Psychological Study of Religion, London and Toronto: Associated University Press, 1989.

KADIN CİNSELLİĞİNİN SÖYLEMSEL İNŞASI VE NAMUS CİNAYETLERİ: ŞANLIURFA ÖRNEĞİ

UZMANLIK DERNEKLERİ ETİK KURULLAR KILAVUZU. TTB-UDEK- Etik Çalışma Grubu

Sinema ve Televizyon da Etik. Meslek Etiği, İletişim (Medya) Etiği

Hasankeyf ve Dicle Vadisi Sempozyumu Sonuç Bildirgesi

fizik güncesi ALBERT EINSTEIN DAN 10 HAYAT DERSİ Haftalık E-bülten MARMARİS KAMPÜSÜ

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

Metin Edebi Metin nedir?

KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ

İletişim Fakültesi(İ.Ö.) Gazetecilik Lisans 2011 Yılı Müfredatı. Genel Toplam Ders Adedi : 60 T : 158 U : 5 Kredi : 113 ECTS : 240 T+U : 163

YouTube Türkiye Verileri

Yazılı Basında Çocuk Haberleri Üzerine Bir Analiz

ADIGÜZEL REHBERLİK. Rehberlik Postası. 2015/Sayı:2

ŞEFFAFLIK VE ETİK KÜLTÜRÜN GELİŞTİRİLMESİ

Elektrik, Plastik Cerrahi ve Prometheus: İlk BK Romanı Frankenstein 18 Ocak2014. Ütopyadan Distopyaya, Totalitarizm ve Anksiyete 25 Ocak 2014

3-6 Yaş Grubu Çocukların Medyaya Erişiminde Aile Profilleri: Anne Babalar Engel mi, Yoksa Rehber mi?

3. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ. (30 Mart 15 Mayıs 2015)

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

KENDİMİZİ İFADE ETME YOLLARIMIZ

Yaşam Boyu Sosyalleşme

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

İletişim Fakültesi(İ.Ö.) Radyo-Televizyon ve Sinema Lisans 2011 Yılı Müfredatı

INDUSTRIAL TRAINING LOGBOOK

MEDYA EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ

MEB kitaplarının yanında kullanılacak bu kitap ve dijital kaynakların öğrencilerimize;

GÜVENLİ YAŞAM 4/A EBRAR TEKİN

II) Hikâye Dışı düzlemi

OĞUZHAN TAŞ Gazetecilik Etiğinin Mesleki Sınırları

3. Yazma Becerileri Sempozyumu

KOLEJ - FEN LİSESİ - ÇAMLICA ORTAOKULU XXVI. EDEBİYAT ve KİTAP GÜNLERİ ETKİNLİK İÇERİĞİ Okuyan insan, yaşayan insan

Doğuştan Gelen Haklarımız Sadece insan olduğumuz için doğuştan kazandığımız ve tüm dünyada kabul gören yani evrensel olan haklarımız vardır.

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

Sütlüce YERLEŞKESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ. Halkla İlİşkİler Bölümü Görsel İletİşİm Tasarımı Bölümü Medya ve İletİşİm Sİstemlerİ Bölümü Reklamcılık Bölümü

JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI. Hazırlayan: Rabia ARIKAN

1.Yönetim ve Yönetim Bilimi. 2.Planlama. 3.Örgütleme. 4.Yöneltme. 5.Denetim. 6.Klasik Yönetim. 7.Neo-Klasik Yönetim. 8.Sistem ve Durumsallık Yaklaşımı

İletişim Fakültesi Radyo - Televizyon ve Sinema Lisans 2011 Yılı Müfredatı (Radyo - Televizyon ve Sinema B)

Toplumsal cinsiyet, davranışalar, tutumlar, ilgiler, amaçlar, değerler vb. düzleminde kadınsı (dişil) ve erkeksi (eril) olarak ayrılan

3. SINIF PYP VELİ BÜLTENİ (10 Eylül - 19 Ekim 2018 )

ÖZGEÇMİŞ. 2. Doğum Tarihi: 07/12/ Unvanı: Yrd. Doç. Dr. 4. Öğrenim Durumu:

3. SINIFLAR BU AY NELER ÖĞRENECEĞİZ? OCAK

Medya Okuryazarlığı Programı NİLÜFER PEMBECİOĞLU

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

Yapılandırmacı anlayışta bilgi, sadece dış dünyanın bir kopyası ya da bir kişiden diğerine geçen edilgen bir emilim değildir.

HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

Edebi metin, dilin estetik amaçla kullanıldığı metindir. Bir Metnin Edebi Oluşunu Şu Şekilde özetleyebiliriz:

ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ DORA KİTABEVİ, EYLÜL 2018, 302 SAYFA

Uluslararası Sempozyum Duyurusu KADIN ESERLERİ KÜTÜPHANESİ VE BİLGİ MERKEZİ VAKFI VE YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ TARİH BÖLÜMÜ

Çoğuldizge Kuramı. Ünal Yoldaş* Giriş

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı

Erken (Filizlenen) Okuryazarlık

ÇOCUK HAKLARI HAFTA 2

Türk Dili ve Edebiyatı Kaynak Sitesi

HABERCİLİĞİN TEMEL KAVRAMLARI

6. Hafta: Farklı Devlet Oluşumu Yaklaşımları-2

..OKULU ÖZEL EĞİTİM SINIF I. EĞİTİM-ÖĞRETİM YLILI HAFİF DÜZEYDE ZİHİNSEL ENGELLİLER; SINIFLAR TÜRKÇE DERSİ ÇERÇEVE PLANI

21.Yüzyıl Öğrenenleri İçin Standartlar

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN ve ZAMAN

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DEKİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ VE STK LARIN DURUMUNU TARTIŞTI!

3. SINIF PYP VELİ BÜLTENİ (8 Eylül Ekim 2014 )

SAĞLIKTA İLETİŞİM DR. İLKER TELLİ SAĞLIK-DER GENEL MERKEZ

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

EK2: GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI GAZETECİLİK BÖLÜMÜ DERS LİSTESİ

Kohlberg e Göre Ahlak Gelişimi Kohlberg ahlak gelişiminin gelenek öncesi, geleneksel ve gelenek sonrası olmak üzere üç düzey içinde gerçekleştiğini

Hükümet ile Gülen cemaatinin tartışması neyi ifade ediyor?

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN İŞ DÜNYASI BAKIŞ AÇISIYLA TÜRKİYE DE YOLSUZLUK SEMİNERİ AÇILIŞ KONUŞMASI

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri

KENDİMİZİ İFADE ETME YOLLARIMIZ

Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe?

ZANAATLA TEKNOLOJİ ARASINDA TIP MESLEĞİ: TEKNO-FETİŞİZM VE İNSANSIZLAŞMIŞ SAĞALTIM

Medyada Riskler. Öğr. Gör. Dr. Deniz Sezgin Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

ÇALIŞKANLIK NİSAN 2017

Yaz l Bas n n Gelece i

Lion Leo İletişiminde Yetişkin Boyutu

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI ÇOCUK HAKLARI

Haziran 25. Medya ve Güven. Gündem. Tüm hakları gizlidir.

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans. Ankara Üniversitesi 1991 Lisans İletişim Fakültesi/Gazetecilik Gazi Üniversitesi 1995

İnternetin Gerçekleştirdiği Dönüşümün Sonucunda Şeffaflık ve Bilgi Kirliliği Arasında: Yurttaş Gazeteciliği

Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar

DİNİ GELİŞİM. Bilişsel Yaklaşım Çerçevesinde Tanrı Tasavvuru ve Dinî Yargı Gelişimi

KIRGIZİSTAN TÜRKİYE MANAS ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ HALKLA İLİŞKİLER VE REKLAMCILIK BÖLÜMÜ LİSANS PROGRAMI BİRİNCİ YIL

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

MOTİVASYON. Nilüfer ALÇALAR. 24. Ulusal Böbrek Hastalıkları Diyaliz ve Transplantasyon Hemşireliği Kongresi Ekim 2014, Antalya

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ

Transkript:

Tabloid habercilik Ayşe İnal Tabloidler, küçük boyutta düzenli olarak çıkan gazetelerdir. Sayfa sayılarının az olması, kolay erişime sahip olmaları, kısa zamanda okunup tüketilmeleri, resimler ve çarpıcı başlıklarla haberlerin sunulması, tabloid basını ciddi/fikir gazetelerinin (prestige press) alternatifi haline getirmiştir. Bugün tabloid sözcüğü, bu küçük boyutlu gazetelerin yaptıkları habercilik biçimini işaret etmek için kullanılır hale gelmiştir. Peter A. Bruck un (1992: 111) belirttiği gibi, gazetelerin hangi ölçekte çıktıkları onların bir kültürel biçim olarak nasıl bir habercilik yaptıklarının tek göstergesi değildir. Örneğin bir Alman gazetesi olan Bild Zeitung un sayfa boyutları büyük ve sayfa sayısı fazla da olsa dünyanın en çok satan tabloidlerinden biri olmuştur. Ayrıca sayfa büyüklüğü bakımından tabloidlere benzer olan, ancak yaptığı habercilik dikkate alındığında ciddi/fikir gazeteleri olan yayınlar da mevcuttur. Burada önemle üstünde durulması gereken konu, tabloid sözcüğü ile nasıl bir habercilikten söz edildiğidir. Ünlü kişilerin özel yaşamları hakkındaki dedikodular, kısa sürede zengin olma, ünlü olma öyküleri, çarpıcı felaket haberleri, bireysel suç öyküleri, tabloid gazetelerle ortaya çıkan ancak bugün başta televizyon olmak üzere farklı iletişim ortamları içine sızan habercilik biçimine dönüşmüştür. Bir dizi haber değeri, bu habercilikle birlikte yaygınlaşmış ve neredeyse tüm dünyada kabul görür hale gelmiştir. Bu nedenle tabloid basın sözcüğünden çok tab- Televizyon haberciliğinde etik sorunlar < 163

loid formatlar dan söz etmek daha anlamlı ve kapsayıcı bir yaklaşım oluşturmaktadır. Tabloid formatların temel özelliği olayları haberleştirirken, izleyicinin ilgisini çekecek, izleyicide merak uyandıracak yönlerini öne çıkartarak, olayları seyirlik bir anlatıya dönüştürmeleridir. Bu seyirlik öyküler çoğunlukla ünlülerin özel yaşamlarına odaklansalar da, günümüzde sokaktaki insanın başına gelen felaketler gittikçe daha fazla tabloid formatların konusunu oluşturmaktadır (Garnham, 2000). Bugün Türkiye de yayın yapan özel televizyon kanallarının izlencelerine baktığımızda, sokaktaki sıradan insanların yaşantılarının farklı türler içinde gittikçe daha fazla yer bulduğu gözlenmektedir. Bu televizyon türleri, gündüz kuşağında yer alan kadınlara yönelik programlar olabildiği gibi, şans üzerine kurulu yarışma programları da olabilmektedir. Nicholas Garnham ın (2000) da belirttiği gibi, kişilere, özel yaşama, ünlülerin nerelere gidip, neler giyip nasıl eğlendiklerine duyulan ilgi gün geçtikçe daha da artmaktadır. Tabloidleşme olgusuna olumlu yaklaşanlar, bu haber değerleri dolayımı ile sıradan insanların daha görünür olduklarına işaret etseler de, bu görünür olma biçiminin ardında ciddi etik ve politik sorunlar mevcuttur. Sorgulamaya, medyanın işlevlerine ilişkin şu basit soru ile başlamak etik sorunları çerçevelemek açısından yararlı olacaktır: Medya insanları, yaşamlarındaki sorunlardan kaçmak, uzaklaşmak için eğlendirmeli mi, yoksa bu sorunlar ve çözüm yolları hakkında bilgilendirip, düşündürüp, harekete mi geçirmeli? Medyanın işlevlerini sıraladığımızda her ikisinin de aynı önemde olduğu düşünülse de, bugün karşımıza çıkan tablo ikincisinin neredeyse unutulduğunu göstermektedir. Gece geç saatlerde yayına giren birkaç tartışma programı dışında, güncel siyasal, ekonomik ve sosyal sorunları etraflı biçimde ele alan hemen hiçbir programın olmadığı görülmektedir. Tabloid basınla ortaya çıkan anlatı biçimi, günümüzde egemen anlatı biçimine dönüşmüştür. Bu anlatı biçimi, izleyicinin medyadan beklediklerini, okuma ve anlamlandırma süreçlerini de büyük ölçüde biçimlendirmektedir. 164 > Televizyon haberciliğinde etik

Tabloidleşme olgusunun toplumsal bağlamı Tabloid basının yerleştirdiği haber değerleri ve anlatı biçiminin bu kadar yaygınlaşmasının nedenlerine iki açıdan yaklaşmak mümkündür. Birincisi, daha çok satma veya izlenme kaygıları ile biçimlenen yayın politikaları, diğer bir deyişle reklam pastasından alınan payı arttırmanın yolu tabloid formatları yaygınlaştırmaktır. On yıllardır, izleyiciye talep ettiklerini sunuyoruz anlayışıyla kendisine yöneltilen eleştirilerden kurtulmaya çalışan medya kuruluşları, yaptıkları haberciliği ve diğer seçimleri liberal piyasa mantığı içinde haklılaştırmaya çalışmışlardır. Ekonomik sermayenin yanı sıra, kültürel sermayenin de eşitsiz dağılımı dikkate alındığında, medya kuruluşlarının bu savunma mantığının içi boş bir yaklaşım olduğu açıktır. Liberal düşünce ve ifade özgürlüğünü, faydacı yaklaşım içinden savunan John Stuart Mill e kulak verirsek, yapılan seçimleri etik olarak desteklenir hale getirenin, sonuçları itibariyle yaratacakları toplumsal çıkar (public good) olduğuna işaret ettiğini görürüz. Bu yaklaşım, seçimi yapan kişiye etik bir sorumluluk yükler. Piyasa mantığına sığınmaksa, tam tersi, etik tartışmayı dışlar, seçimi yapanı sorumluluktan muaf tutar ve seçimi doğrudan taleple açıklar. Burada, 19. ve 20. yüzyıllarda gelişen siyasal liberalizm tartışmaları ile ekonomik liberalizmin üzerine kurulu olduğu mantığın kısmi bir kopuşunun izini sürmek mümkündür. İkinci olarak, sansasyonel, özel yaşama odaklanan ve bireye ait durum ve yaşantıları seyirlik hale getiren bir habercilik (programcılık) biçiminin rağbet görmesi, talep edilip çokça tüketilmesi, sadece ekonomik dinamikler ve çıkarlarla açıklanamayacak siyasal/kültürel bir sorundur ve etik açıdan bu toplumsal bağlam içinde sorgulanmalıdır. Bu sorunu açmak ve daha ayrıntılı bir biçimde anlamak istiyorsak, haber anlatısını daha geniş ve bütünlüklü bir bakış açısıyla ele almamız gereklidir. Haberin nasıl bir anlatı olduğuna ilişkin temel ilke, haber anlatısının bir olaya dayanması (facticity) ilkesidir. Bu ilke aynı zamanda yerleşik liberal gazetecilik etiğinin temel önermesidir. Hangi olayların haber olacağı ise, yaygın biçimde kabul gören haber değerlerinin süzgecinden geçerek belirlenir. Haber değerleri, yayın kuruluşları ile izleyicilerin buluş- Televizyon haberciliğinde etik sorunlar < 165

tukları yerde oluşur ve biçimlenir, haber anlatısı da öyle. Tuchman ın (1978) belirttiği gibi, olay haber olurken, anlatılırken (resimler, görüntüler seçilirken, başlıklar atılırken vb.), gazeteciler haber değerlerini de oluştururlar. Gazeteci, çalıştığı ekonomik ve kültürel ortama ne kadar duyarlıysa, uyumluysa, okuyucu ve izleyicisinin ne kadar- sesi ve sözü olabiliyorsa o kadar başarılıdır. Diğer bir deyişle, haber değerleri var olan değer yargıları ve yaşamı anlamlandırma biçimlerinin içinden süzülür. Etik açıdan uygun, sorumlu bir habercilik hangi haber değerlerine dayanmalıdır? sorusu, ne gazetecilerin, ne editörlerin, ne de yayın kuruluşlarının mülkiyetini elinde bulunduranların kafasını fazlaca meşgul eden bir soru olmamıştır. Haber değerlerini masaya yatırarak etik açıdan bir arayışa girmek yerine, ardına sığınılan, gazetecilerin bireysel yetenekleri olmuştur. To have a nose for news ifadesi, batı kaynaklı habercilik pratikleri içinde biçimlenmiş bir ilke olsa da Türkçe de de ifadesini bulmuştur: Gazeteciler haber kokusu alırlar. Bugün tabloid haberciliğin müşterisine dönüşmüş kitlelerin günlük yaşamlarını, dünyayı anlama, anlamlandırma biçimlerini dikkate aldığımızda, bu insanların pek çoğunun çevrelerinde yaşayan diğer insanların özel yaşamları ile fazlaca ilgili olduklarını görmek şaşırtıcı değildir. Oturdukları apartmanda, mahallede yaşayan diğerlerinin, çalıştıkları kurumdaki diğer insanların ne yapıp ettikleri; ar, namus, iffet vb. kavramları etrafında yaşamlarını nasıl biçimlendirdikleri, pek çok insanın günlük yaşamlarında yaptıkları haberciliğin temel haber değerleridir. İşi gücü bir tarafa bırakıp aşağı mahalledeki yangını izlemeye gitmek; bir patlamanın üstüne, yıkıntıları göreyim diyerek yaşamını tehlikeye atmak; her akşam, acaba bu yarışmacı ne kadar şanslı, ne kazanacak? diyerek ekranın önünde mıhlanıp kalmak sıkça rastladığımız durumlar değil midir? Tabloid habercilik ve tabloidleşmenin içine sızdığı programlar, günlük yaşamın, günlük iletişimin üzerine kurulu olduğu haber değerlerini kullanır. Kısaca söylemek gerekirse, tabloid basının haber değerlerini gazeteciler keşfetmemişlerdir. Onlar kültürün içine gömülü olana kulak vermişler, izleyicinin neyi seyretmek, gözetlemek istediğini hissetmişler, anlamışlar ve bunu pekiştirecek bir haberciliği seçmişlerdir. 166 > Televizyon haberciliğinde etik

Kültürün içine gömülü haber değerlerini bulup, bunları kullanarak okuyucu ve izleyici sayılarını arttırmaya yönelik bu tarz bir habercilik medyayı etik sorgulamadan elbette muaf tutmaz. Varlığını liberal demokratik değerlere yaslayarak, bir yandan dördüncü kuvvet olarak çoğulculuğun savunusunu yapan, diğer yandan, yasama ve yürütmeyi denetleyip kontrol ettiğini iddia eden medya, insanları düşündürmek yerine bütünüyle eğlendirmeye yönelik bir habercilik için etik açıdan meşru bir zemin bulamaz. Tabloidleşme ile karşımıza çıkan etik sorunlar Burada karşımıza çıkan etik ve politik sorunları yine iki boyutta tartışmamız gereklidir. Öncelikle bu sorunlar, yukarıda da belirtildiği gibi, bir yönü ile kişisel (yaşamı anlamlandırma biçimlerimize dair) sorunlardır. Diğer yandan, tarihsel olarak ele alınması ve anlaşılması gereken sorunlardır. Etik sorunlar bireyseldir. Her insan çevresinde olup bitenleri öğrenmek ve öğrenirken eşzamanlı olarak anlamak, yorumlamak ve bir özne olarak iyi/kötü, doğru/yanlış ekseni içinde konumlanmak ister. Diğer bir deyişle medyaya ilişkin etik sorunları ele alırken izleyici ve okuyucuları psişik ve bilişsel (cognitive) boyutlar içinde ele almamız gerekir. Stephanie Morgenstern in (1992) belirttiği gibi herkesin kendi yaşamına dair kuramları vardır. Bu kuramlar, akademik kuramlardan daha az sistematik olsalar da, öznelerin yaşama dair anlamlarının içinde örüldüğü bakış açılarıdır. Pek çoğumuz, bu anlamları sarsıp yerinden edecek iletişim biçimleri yerine bunları onaylayıp pekiştirecek iletişim ortamlarını tercih ederiz. Mahalle haberciliği (dedikodusu) bu varoluş biçimi içinde işlevsel ve önemlidir. Tabloid habercilik de, öznenin yetişip büyüdüğü, biçimlendiği ortamlar içinde yaşama dair doğru/yanlış, iyi/kötü, namuslu/namussuz, kabullenilir/dışlanması gereken vb. zihinsel örüntülerini pekiştirecek, onaylayacak ve destekleyecek biçimde işler. Bir ünlünün nereye gittiği, nasıl eğlendiği, kimlerle gezdiği, nasıl bir rezalet çıkardığı vb., tabloid basının ve tabloid haber değerleri üzerine kurulu diğer türlerin temel Televizyon haberciliğinde etik sorunlar < 167

odak noktalarından birini oluştururken, izleyiciye iki yönlü bir seçim sunulur. Gözetleyin ve yargılayın (kınayın, dışlayın) veya öykünün (siz de bir ünlü olma şansı yakalamaya çalışın) ya da ikisi birden. Seyirlik anlatılar karşısında, izleyenin/gözetleyenin özdeşleşme biçimi kaygan bir zeminde oluşur (Ellis, 1982; Boileau, 2007). Hem olmak istemek, hem de olamadığı için kınamak ve dışlamak. Tabloid haber değerleri, izleyici ve okuyucusunu bu kaygan zeminde konumlandırırken, ondan etik bir duruş beklemek yerine, kendisini metnin hazzına bırakmasını ister. Ancak bu haz, Barthes ın jouissance kavramı ile işaret ettiği sarsıcı bir deneyim değil, popüler metinlerin tüketilmesinde ortaya çıkan ve izleyiciyi ideolojik olarak rahatlatan bir zevk alma biçimidir (1976). Mahalleliden ünlülere (ya da ötekilere) kaydırılan bu ilgi öylesine sınırlanamaz boyutlara varır ki, Diana yı takip eden paparazziler izleyicinin gözü olur. Medya okuyucusu, bir yandan, çok sevildik bir insanın hayatını kaybetmesine neden olan bu kişileri kınarken, diğer yandan için için- olayla ilgili son dakika görüntülerini merakla bekler. Diğer bir deyişle, tabloid haberciliğin izleyiciden beklediği iki yüzlü bir tavırdır. Bir yandan her şeyi göreyim ve sonuna kadar izleyeyim, diğer yandan izlediğim bu olayın sorumlusu ben olmayayım. Ancak benim yerime başkaları olsun Burada; onu benim yerime izleyen paparazziler Ünlülerin özel yaşamları ile performansları arasındaki sınırın, 1970 lere kadar kısmen de olsa korunduğunu varsayabiliriz. Örneğin Elvis, yaşamının sonuna dek mahremiyetini korumaya çalışan, belki de geçen yüzyılın en popüler kişisiydi. Monroe ise bu sınırı korumayı beceremeyen bir ünlüydü. Sonuçta, her ikisi de, tabloid habercilik karşısında yenik düştüler. Ölümlerinden sonra, mahremiyete dair, ulaşılan her bilgi, tabloid habercilik içinde kullanıldı. 1900 lerin tam ortasında, mahremiyetin bu denli gözler önüne serilmesi, neredeyse ters döndü ve ölümlerinden sonra onları ölümsüz yaptı. Popüler kültür içinde ünlü olmaya dair bu bilgiyi bilinçli biçimde ve endüstrinin faydası için kullanan figür Madonna oldu. Madonna, 1980 lerde özel yaşamını seyirlik bir anlatıya dönüştürürken, Elvis ve Monroe gibi bir kurban değil, gittikçe tabloidleşen medyanın bilinçli bir metin yazarıydı. 168 > Televizyon haberciliğinde etik

Tabloid basının ilgisini oluşturan, ister bir ünlü, ister gittikçe daha fazlasokaktaki insanın yaşamı olsun, izleyici, öteki insanların özel yaşamlarına neden bu kadar teklifsiz bir merak duyuyor ve niçin özel yaşamın korunmasına ilişkin liberal demokratik prensiplere ilişkin hiçbir kaygı taşımıyor? sorusu, endüstri ile izleyicinin buluştuğu, ancak etik açıdan sorunlu bir durumu sorgulamaya açar. Bu soru, bizi diğer bir soruya götürecektir; Bireycilik (individualism) üzerine kurulu liberal düşünce, bir yandan mahremiyeti yasal olarak korur gibi gözükürken, diğer yandan tabloidleşme ile birlikte, mahrem olanın görünür olmasına kayıtsız mı? Bu soruları yanıtlarken, gazetecilik etiği içindeki tartışmaların nereye odaklandığının izini sürmekte yarar vardır. Haber yapılan olay, sıradan insanların yaşamı ise durum farklıdır. Ancak Andrew Belsey in de belirttiği gibi demokrasilerde güç sahibi olanlar, yaşamlarının özel ve kamusal alanları arasında sınırın nerede biteceğine kendileri karar veremezler. (1998: 103). Ancak ironik olan şudur: Siyasal, askeri ve ekonomik seçkinler ve kısmen sınırlı da olsa büyük ölçüde sembolik seçkinler, iletişim kanallarını kontrol etme ve kendi özel yaşamlarını kamudan uzak tutma gücünü de yine en fazla ellerinde bulunduranlardır. Basit bir örnek vermek gerekirse, çocuğu, ebeveynleri ile kötü bir kavga sonucu evden kaçan kişi, toplumsal konumu itibariyle etkili bir kişi ise, iletişim kanallarını çeşitli biçimlerde kontrol ederek bu konunun haber yapılmasını engelleyebilirken, sıradan insanların böyle bir kontrol gücü yoktur. Bir başka somut örnek ise, Türkiye de gece yarıları yapılan arama operasyonları ile sanık olarak karakola, sorguya alınan insanların durumudur. Bu sanıklar eğer, bir banka yolsuzluğu veya sürmekte olan Ergenekon operasyonu gibi kamuoyunun bildiği konulardan dolayı bu davranışlarla karşılaşmışlarsa, yandaşları, kendi görüşlerini paylaşanlar, ortak çıkar grupları tarafından medyada korunmuşlar, bu kişiler ya da doğrudan gazeteciler, yapılan haksızlığın altını çizmişlerdir. Ancak hepimiz biliyoruz veya bilmeliyiz ki, Türkiye de on yıllardır gece evlerinden alınıp sorgulanan sıradan insanların, gençlerin hakları medya tarafından benzer biçimde korunmadığı gibi, çoğu zaman bu olayların Televizyon haberciliğinde etik sorunlar < 169

üstü örtülmüş ve olaylar medya tarafından kamu vicdanının dışına atılmaya çalışılmıştır. Bu olayların hiç mi haber değeri yoktur? Tabloid basının haber değerleri içinde kurulan haberlerde de, bunun dışında kalan sosyal ve siyasal konulara odaklanan haberlerde de karşımıza benzer bir olgu çıkmaktadır. Haber medyası sıradan insanların özel yaşamlarına hiçbir sosyal sorumluluk anlayışı içinden destek bulamasa da- daha kolay müdahale edebilmekte, tam tersi, özel yaşamları, kamuya mal oldukları için daha aleniyet kazanması düşünülebilecek kişilere ise daha az dokunabilmektedir. Etik açıdan savunulamaz durumdaki bu yaygın pratik, bizlere, medyaya ilişkin etik tartışmaların medya ile ilgili diğer sorunlardan ve genel olarak siyasal kültür içinde yerleşmiş yaygın pratiklerden, diğer bir deyişle siyasal etikten ayrılmayacağını sergilemektedir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, özel yaşama yönelik ilgi sadece kültürel değil tarihsel bir olgudur. Bunu daha iyi anlamak ve tabloidleşme olgusunu tarihsel bağlamına oturtmak için, anlatıların tarih içindeki işlev ve konumlarına dikkatimizi yöneltmemiz gerekir. Her çağ, her siyasal düzen, her kültür, kendi anlatısını oluşturmuştur. Ancak, bu tarihsel bağlamlarının sınırlarını aşarak, insana ilişkin evrensel olan değer ve çelişkileri temsil eden anlatılar kalıcı olabilmiş ve edebi geleneğin köşe taşlarını oluşturmuşlardır. Tabloid anlatıları, hem popüler kültür hem de kitle kültürü içinde anlamamız gerekir. Sözlü kültür içinde üretilen anlatılar ancak uzlaşımsal bir anlatıya veya bir türe dönüştüklerinde kalıcı olur. Buradan yola çıkarak eski çağların, sözlü kültürü içine yerleşmiş, sosyal kontrol aracılığı yapan anlatılarına ulaşmamız ikinci el kaynaklar dışında mümkün değildir. Çağımızın ilkel toplulukları üzerine yapılan çalışmalar, mitlerin nasıl bir toplumsal kontrol işlevine sahip olduğunu göstermiştir. Sözlü kültür içinden gelen mitler ve epik anlatılar, bireye ait olan duygu, düşünce ve yaşantılardan çok topluma ait olan ortak anlamlara odaklanır. Yeni gelişmekte olan edebi türlerin habercisi sayılabilecek örneklerden biri olan Bocaccio nin Dekameron hikayeleri, özel yaşama ilişkin genelleşmiş olayları anlatır. Özel hayatın ve bireyin anlatısı olan romanın 170 > Televizyon haberciliğinde etik

arayış döneminde ise yazar, anlattığı olaylar karşısında kendi yargısını gizlemez, kahramanını nesnelleşerek mesafelendirmez. Nihayet, 19. yüzyıl romanında anlatının birey üzerine odaklandığını ve yazarın nesnel bir mesafeden kahramanlarının başına gelenleri anlattığını görürüz. Günümüzün tabloid haberciliğinin köklerini de burada aramalıyız. Çünkü aynı yüzyılda gazeteler kapitalist birer işletme gibi örgütlenmeye başlandığında günümüz haberciliğinin ve haber değerlerinin de temelleri atılmıştır. Murat Belge nin işaret ettiği gibi roman edebiyatın, genelden özele, evrenselden tikele dönüşümü sonucunda ortaya çıkmış bir türdür (2006: 34). Romanın özü, bireysel kişi ve olayları, bir gerçeklik ve edimlilik (actuality) havası içinde anlatmaktır. (35). Roman, burjuvazi ile birlikte ortaya çıkmıştır. Felsefi kökleri, türe özgü olan bireycilik ve özel olanın sergilenmesi, liberalizmin sözleşme fikrinde gömülü olan mülkiyete dayanan bireycilik anlayışı içinde aranmalıdır. Nasıl günümüzde egemen olan basın ve düşünce özgürlüğü düşüncesinin köklerini sözleşme fikrinde arıyorsak, tabloid basının özel yaşantılara odaklanmasının, özeli önemli kılmasının ardında da aynı gelenek vardır. Ancak burada yine karşımıza bir çelişki ve etik sorun çıkmaktadır. Sözleşme düşüncesine dayanan liberal özgürlükler bir yandan liberal bireyciliğin temelini atarak bireye ait olan özel yaşantıları önemli kılıyorsa, diğer yandan, özel yaşamın korunması düşüncesi de aynı liberal felsefede mevcuttur. Medya bu ikincisini çoğu zaman gözden kaçırmakta ve habere konu olan, siyasal ve hukuksal haklarından habersiz, bunları korumak için gereken olanaklara sahip olmayan sıradan insanlar olduğunda, bu hakları kolayca çiğneyebilmektedir. 19. yüz yılın bir başka özelliği burjuva gerçekçiliğinin yaygın bir yazma biçimine dönüşmesidir. Gerçekçilik edebiyat kaynaklı olsa da, zaman içinde popüler türlerin içine yerleşmiştir. Haber de gerçekçi gelenek üzerine oturmuş bir türdür. Bu kitapta yer alan bir diğer yazıda da belirttiğimiz gibi, gerçekçi metinlerde gösteren, doğrudan göndergeyi ( gerçeği ) temsil ediyor izlenimi yaratılır. Dolayısıyla, yazılı basında ya da televizyonda, özel yaşama (veya başka konulara) dair olayların üzerine kurulan haberlerde, izleyici ve okuyucular, adeta komşunun Televizyon haberciliğinde etik sorunlar < 171

kapısını gözetler gibi, ünlülerin veya olağandışı olaylar yaşamış sıradan insanların yaşantılarını gözetleme fırsatı bulabilmektedir. Bruck (1992), televizyonun gerçeklik etkisinin altını çizerken, pek çok izleyici için görmenin inanmak olduğunun altını çizer. Tabloidleşen formatlar ise yarattıkları kriz ve skandallarla izleyiciyi seyretmenin hazzı içinde konumlandırmaktadır. Elbette bir edebi anlatı olan roman ile kitleye yönelik olan ve satılmayı amaçlayan haber arasında benzerlikler olsa da önemli farklılıklar da mevcuttur. Yine de her ikisinin de, bireyin yaşantılarına odaklandığını ve bu yaşantılara aleniyet kazandırdığını yadsıyamayız. Roman, yazarın kişisel yaşantı ve gözlemlerinin, birikiminin zihinsel süzgecinden geçerek anlatılmasıysa, haber doğrudan gerçek olayları, gazetecilerin, yeniden kurarak bizlere anlatması ile oluşur. 19. yüzyıl yayın geleneği, bu yüzyılda ortaya çıkan haber değerleri ve tabloid basın üzerine kurulan tabloid formatlar özel yaşamı seyirlik hale getirmektedirler. Suç, özellikle cinsellik içeren suçlar, yine cinsellik içeren aykırı davranışlar ve bunlarla birlikte kadın bedeninin teşhiri, tabloidleşmeyle eşzamanlı gelişen haberciliğin bir sonucudur. Tabloid formatlar içinde biçimlenen haber değerleri dolayımıyla, bireye ait olan (suç, cinsellik, skandallar vb.) haber yapılırken, haber olan olayın toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel bağlamı gözlerden silinir. Roman ise en azından popüler olmayan klasik yapıtlar haberin tersine, roman kişisinin yaşadığı toplumun siyasal, ekonomik ve sosyal sorunlarını sergiler. Burada karşımıza çıkan etik sorunlar iki boyutta ele alınabilir. Birincisi, yukarıda da değindiğimiz bilindik etik tartışmadır: Medya bireyin özel yaşamına ne kadar girebilir ve neleri sergileyebilir? İkincisi, etik sorunlar kapsamına çokça alınmayan, ancak haber medyası üzerine yapılan eleştirilerde sıkça altı çizilen bir konudur: Medya, olayları ve özellikle de suç olgusunu kişiselleştirerek, toplumsal sorumluluğunu ne ölçüde yerine getirebilmektedir? Diğer bir deyişle, olayların toplumsal bağlamlarından yalıtılarak ele alınması sonucunda, kişisel olanın, siyasal ve sosyal olandan ayrılması sorunludur. 172 > Televizyon haberciliğinde etik

Dünyanın en önemli ve hemen her yere erişimi olan iki büyük haber kanalı CNN ve BBC World, Uzak Doğu da yaşanan tsunami felaketi sonrasında, bu felaketin sorumlularını sorgulayan tek bir program dışında, olayı eleştirel biçimde ele alan haber veya program yapmamışlardır. Türkiye gibi uzak ülkelerde olan depremlerin şiddetini, Kandilli kadar ya da ondan daha yüksek kesinlikle ölçen ABD ve kendisi tsunamilerden mağdur olup ayrıntılı ölçüm teknikleri geliştiren Japonya nın, neden denizin ortasında olan bu yer sarsıntısını belirleyip yetkilileri bilgilendirmedikleri sorgulanmamıştır. Dalgaların vurduğu ve binlerce insanın öldüğü yerleşim yerlerine, neden resmi kanallar tarafından bilgi ulaştırılmadığı yine hiçbir haber ve programda araştırılmamıştır. CNN de yayınlanan tek bir programda, BBC ve CNN den birer yetkili çağrılarak düşünceleri sorulmuş, onlar da eğer kendilerinden istenmiş olsaydı yayınlarını durdurarak bu felaketten yöre halkını haberdar edeceklerini bildirerek, sorumluluğu üzerlerinden atmaya çalışmışlardır. Felaketin üzerinden günler geçtikçe, kanallarda (özellikle CNN de) bireysel kurtarma/kahramanlık öyküleri daha sık yer almaya başlamış ve bu kadar önemli bir doğal felaket, bağlamından yalıtılarak ve kişisel yaşantılar üzerine kurularak tabloid formatların içine sıkıştırılmaya çalışılmıştır. Felaket anı amatörlerce yakalandığından, içinden fazla öykü üretilemese de, olay, sonuçları itibariyle seyirlik bir anlatıya dönüştürülmüştür. Benzer bir sorunu, Türkiye de yaşanan 17 Ağustos depremiyle ilgili haberlerde de gözlemek mümkündür. Kurtarma sırasında yaşanan kahramanlıklar ve mucizeler, yaralılara ve yakınlarını arayanlara ilişkin öyküler, bireysel ve toplumsal yardım girişimleri, deprem sonrasında gözlediğimiz haberlerin konusunu oluşturmuştur. Medyamızda deprem, toplumsal, kültürel, yönetsel, ekonomik bir sorun olarak ele alınmazken, konu sorumlu tutulan birkaç yap-satçı ya ve İstanbul da acaba kaç şiddetinde bir deprem olacak? merakına kilitlenmiştir. Sonrasında da her önemli toplumsal felaket gibi- unutulmuştur. Kişiselleştirilen deprem öyküleri bir kahramanı da üretmiştir; sevimli deprem dede Ahmet Mete Işıkara. Işıkara, depremin ona sağladığı popülerlikle ilerleyen yıllarda milletvekili adayı olmuştur. Televizyon haberciliğinde etik sorunlar < 173

Yukarıda özellikle seçtiğimiz iki örnekte de, günümüzde medyada gittikçe yaygınlaşan tabloidleşme eğilimi sonucunda, son derece ciddi ve önemli iki olay kişisel öykülere dönüştürülmüş ve sorumlu bir gazetecilik anlayışının dışına taşınmıştır. Toplumsal ve siyasal sorunlar ve sorumluluklar sorgulanmazken, kişisel olan yaşantılar ön plana çıkartılmıştır. Her iki olay da, medyadaki yaygın tabloidleşme eğiliminden kurtulamamıştır. Bugün tabloid formatların içine giren, kimi zaman yoksul bir simitçinin milli piyangodan milyarlar kazanmasıysa, kimi zaman bir ünlünün aşk skandalıysa, kimi zaman da, kişiselleştirilmiş bir suç veya yukarıdaki gibi bir kurtarma/kahramanlık serüvenidir. Olayların arka planına ve bağlamına yer verilmediği sürece, konu ister Britney Spears ın boşanması sırasında yaşadığı sıkıntılar olsun, ister sıradan insanların aile içi şiddet davranışları olsun, ister tsunami sonrasında, içinde yaşadığı topluluğu uyararak dağlara çıkaran gencin kahramanlık serüveni olsun, hepsi aynı düzlemde aynı etik sorunları içeren haberlerdir. İlkinde, medya endüstrisinin şişirip üzerinden para kazandığı bir genç kızın ruh haline, ikincisinde, ekonomik ve kültürel sorunlar içinde boğulmakta olan insanların durumuna, üçüncüsünde de, binlerce insanın ölümüne neden olan ihmallere dikkat çekilmezken, bireye ait olan, kişisel olan öne çıkartılmış ve izleyiciye içinde yaşadığı toplumu, ekonomik sistemi, kültürü, dünyayı sorgulamaya yöneltecek bir çerçeve sunulmamıştır. İzleyicilere istediklerini veriyoruz anlayışı üzerine kurulu bir piyasa mantığı, medyanın bu vurdumduymaz tutumunu etik açıdan haklılaştırabilir mi? İzleyiciyi suç ortağı yapmak mı? Düşündürmek mi? Tabloid basın ile birlikte gelişen ancak bu gün tabloidleşen diğer formatların/türlerin içine sızan habercilik anlayışı, yukarıda da altı çizildiği gibi izleyiciyi bir ötekinin yaşamını seyreden olarak konumlandırır. İzleyici ve magazin muhabirleri, izleyici ve kadınlara yönelik gündüz programlarının sunucuları, izleyici ve adli olayları araştıran muhabirler aynı gözetleme olgusunun suç ortaklarıdır. Tabloid haberciliğin öne çıkardığı olumsuz olayların (negativity) haber değerine sahip olduğu anlayışı, izleyici ve haberci/programcıların buluştuğu haber değeridir. Yine yuka- 174 > Televizyon haberciliğinde etik

rıda belirtildiği gibi, izleyici, kendi günlük yaşamında ötekiler in özel yaşamında olumsuz olanı merak eder ve günlük iletişim ortamlarında bu olayları aktararak yeniden üretir. Bu yeniden üretme sürecinde, olayı yorumlar; değerlerinin, ideolojisinin süzgecinden geçirir ve aktörleri yargılar. Tabloid basın ve bu haber değerlerinin içine sızdığı diğer programlar da, benzer biçimde, kişisel olanı, özel yaşama dair olanı alenileştirir ve bunu yaparken yaygın değer yargılarını yeniden üretir. Tsunami sonrası köyünü kurtaran genç kahramanlaşır, evinden kaçan, babasına başkaldıran genç kız ise kınanır ve dışlanır. Ünlülerin yaşamı seyirlikleştirilirken, izleyici bir yandan öykünür, diğer yandan bazı olaylar karşısında onları yargılar, kınar. Sonuçta, tabloid haber değerleri dolayımıyla toplumsal olan kişiselleştirilir. Bu yazının başında tabloidleşme olgusunu kavramak için sormamız gereken sorunun medyanın işlevlerine dair bir soru olduğunu belirttik. Medya insanları sadece eğlendirmeli mi, yoksa onları düşündürmeli mi? Ya da en azından, onları eğlendirirken bir yandan da düşündürmeli mi? Tabloid formatlar, eğlenmek, hoşça zaman geçirmek, en fazlası başlarına kötü yaşantılar, bireysel felaketler gelmiş olanlara acıyarak, üzülerek bakmak içindir. Olayların toplumsal bağlamından yalıtılarak kişiselleştirilmesi izleyiciyi düşündürmez. İzleyici, rahat, korunaklı evinde hayatı seyreder ve haline şükreder. Ötekileri yargılarken, seyrettiği olayların içinde geliştiği siyasal, ekonomik ve kültürel ortam hakkında düşünmez. Seyrettiği, çoğu olumsuz olayların arkasında kendisinin de bir payı, sorumluluğu olduğunu aklına getirmez. Tabloidleşme olgusu ile birlikte, izleyici yabancılaşır, politik bir duruş geliştirme kaygısından arınır ve uyku durumuna itilir. Ötekilerin yaşamını izleyerek yargılamak, ötekilerin yaşamı hakkında sorumluluk taşımaktan çok daha kolay ve daha az rahatsız edicidir. Bugün, Türkiye deki özel kanalların süren seriallere yaptığı yatırımın ve diğer program seçimlerinin hangi önceliklerle ve hangi kültürel değerler bağlamında oluştuğunu düşündüğümüzde, tabloidleşme olgusunun aslında metinlerarası bir işleyişinin olduğunu kolayca görebiliriz. Burada kurmaca Televizyon haberciliğinde etik sorunlar < 175

olan ve olmayan arasındaki yaygın ayrım yapay bir ayrımdır. Her ikisi içine yerleşen türlerin ortak paydası, kişisel olanı, uzağımızda akıp giden yaşamları yanı başımıza getirmek ve seyirlik bir anlatıya dönüştürmektir. Bireysel olan üzerine kurulu anlatıların edebiyat geleneği içindeki örneği roman olsa da, klasik edebi yapıtlar, bireysel olanı aşar ve bireyi toplumsal bağlamı içinde ele alır. Kırmızı ve Siyah ta Stendhal, Vadideki Zambak ta Balzac, Genç Werther in Acıları nda Goethe, Karamazov Kardeşler de Dostoyevski, Yüzyıllık Yalnızlık ta Marquez, bireysel yaşam öykülerinin ardında duran toplumsal ve siyasal yapıya bakarlar, bireysel yaşantılarda görünür olan toplumsal sorunları günışığına çıkartırlar. Tabloid formatlar ise, toplumsal olanın üstünü örterek sorunları bireysel olgulara indirger. Olayları kişiselleştirirken bize hep aynı şeyi söyler: İyi ve kötü insanlar vardır, doğrular, yanlışlar; güzeller, çirkinler; namuslu ve ahlaksızlar vardır Anlatılansa hep aynı çocuk masalıdır: Kırmızı başlıklı kız annesini dinlemezse kurda yem olur; Hansel ve Grethel in kötü kadınla evlenen babası onları ormana bırakır; Pinokyo babasının sözünü dinlemelidir; Ağustos böceği de karınca gibi kapitalist etik içinde kafasını kaldırmadan çalışmalı, bütün kız çocukları önce Peter Pan ı, sonra da onları sonsuz uykularından öperek uyandıracak beyaz atlı prensi beklemelidir. Başlangıçta çok yakışıklı gözükmese de, size ait olunca, kurbağa da prens olabilir Enrico Morresi (2006) habercilik etiği üzerine yaptığı tartışmada felsefenin sosyoloji karşısında gerileyişi gibi, etiğin de tekniğin karşısında gerilediğine dikkat çekiyor. Başarı nın, en çok izlenecek/okunacak haberi veya programı üretmekle ölçüldüğü bu metinlerarası çıkmazda, etik açıdan bizlere yol gösterici olabilecek örneklerin sayısı parmakla sayılabilecek kadar azdır. Bir kültürel biçim olarak televizyon, kendi anlatı biçimini oluştururken, farklı türlerin içine, süren serialleşmeyi de yerleştirmektedir. Başı sonu olmayan ve uzatılmış bir orta dan oluşan süren serialler, başkalarının hayatını seyirlik hale getirirken, tabloidleşen diğer türler de benzer biçimde işlemektedir. Kevin Robins (1999: 32)., yeni iletişim teknolojileri içinde üretilip yayılan görüntünün çevremize mesafe koymanın, dünyayla doğrudan bağlan- 176 > Televizyon haberciliğinde etik

tı kurmanın ürkütücülüğünden kendimizi uzak tutmanın, tecrit etmenin özel olarak modern bir yolu biçiminde geliştiğinin altını çiziyor. Robins e göre asıl mesele, gerçekliğin ürkütücü yanlarından ayrılıp uzaklaşmanın mümkün olup olmadığı değil, gerçekliği giderek görüntü alanımızın dışında kalan, artık gerçek olarak görmediğimiz bir dünyayla yeniden birleşmemizin mümkün olup olmadığıdır (1999: 34). Richard Keeble (2009), tabloidleşme olgusuna karşı bir metin olarak Michael Moore un belgesellerini gösterirken, onun farklı türler arasında kurulan hiyerarşik ilişkiyi aşarak ciddi siyasal eleştiriyi haberin dışına taşıdığına işaret eder. Belki de gelecekte, belgesel sinema, habercilerin yapamadıklarını gerçekleştirecek ve izleyiciyi siyasal eleştiriye davet edecektir. Türsel uzlaşımlar, üretime katılanları yönlendirirken, izleyiciyi de metinlerarası bir okumaya yöneltmektedir. Moore un yaptığı ise, haber olmayan bir anlatı içinde habercilik girişimidir. Doğru etik duruş, politik bir yaklaşım ve bunun için de mücadele gerektirir. Bu mücadele ise, kökenleri tabloid basında da olsa, bugün farklı türlerin içine sızmış anlayışa karşı yeni tür arayışları veya var olan türlerin farklı amaçlar için kullanımı ile mümkündür. Kaynaklar Barthes, Roland (1976). Pleasure of the Text. Çev. Richard Miller. Londra: Jonathan Cape. Belge, Murat (2006). Edebiyat Üstüne Yazılar. İstanbul: İletişim. Belsey, Andrew (1998). Mahremiyet, Aleniyet ve Siyaset. Medya ve Gazetecilikte Etik Sorunlar. A. Belsey ve R. Chadwick (der.) içinde. Çev. Nurçay Türkoğlu. İstanbul: Ayrıntı. 102-119. Boileau, Laurent D. (2007). Psikanaliz ve Dilbilim. Çev. Mehmet Baştürk. Ankara: De Ki. Bruck, Peter A. (1992). Crisis as Spectacle: Tabloid News and the Politics of Outrage. Media, Crisis and Democracy: Mass Communication and the Disruption of Social Order. M. Raboy ve B. Dagenais (der.) içinde. Londra: Sage. 108-119. Ellis, John (1982). Visible Fictions: Cinema: Television: Video. Londra: Routledge and Kegan Paul. Garnham, Nicholas (2000). Emancipation, the Media, and Modernity. Oxford: Oxford University Press. Keeble, Richard (2009). Ethics for Journalist. New York: Routledge. Televizyon haberciliğinde etik sorunlar < 177

Morgenstern, Stephanie (1992). The Epistemic Autonomy of Mass Media Audiences. Critical Studies in Mass Communication 9: 293-310. Morresi, Enrico, (2006). Haber Etiği: Ahlaki Gazeteciliğin Kuruluşu ve Eleştirisi. Çev. Fırat Genç. Ankara: Dost. Robins, Kevin (1999). İmaj: Görmenin Kültür ve Politikası. Çev. Nurçay Türkoğlu. İstanbul: Ayrıntı. Tuchman, Gaye (1978). Making News: A Study in the Construction of Reality. New York: The Free Press. 178 > Televizyon haberciliğinde etik