BİRLİK... AMA NE ÜZERİNDE?



Benzer belgeler
Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

Gençlik Eğitim Programları 7. SINIF SİYER-İ NEBİ

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

dinkulturuahlakbilgisi.com amaz dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

Dünyada servetin %99 u, nüfusun %1 ine aitmiş... Saddam ın arkasında %90 destek vardı; idam edildi... -Obama.

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Güzel Ahlâkı Kazanmak

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

Moro Müslümanları Üzerine 99 KENDİ LİDERİNİN KALEMİNDEN BANGSAMORO MÜCADELESİ

İkrime Sabri: Mescidi Aksa nın. Bir Karışından Bile Taviz Vermeyiz

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

Sn. M. Cüneyd DÜZYOL, Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı Açılış Konuşması, 13 Mayıs 2015

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

Gençlik Eğitim Programları DAVET


Gençler, "İrade, Erdem ve Hürriyet" Temasıyla Buluştu

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

MISIR IN SİYASAL HARİTASI

Ck MTP61 AYRINTILAR. 5. Sınıf Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi. Konu Tarama No. 01 Allah İnancı - I. Allah inancı. 03 Allah İnancı - III

HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ

Islam & Camii Diyanet İşleri Türk İslam Birliği

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

03-10TEMMUZ 2015 TOPLUMUN DİN ALGISI VE DİNE BAKIŞI

dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

ZEKÂT IN KELİME OLARAK; ARTMA ÇOĞALMA ARINMA BEREKET Bu anlamlara gelmektedir.

(09-11 Mayıs 2016, Ankara) Kıymetli İslam İşbirliği Teşkilatı Üye Ülkeleri Temsilcileri, Değerli Katılımcılar,

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

İSLAM DÜNYASI İSTANBUL ÖDÜLLERİ SUNUŞ

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

EĞİTİMİN SOSYAL TEMELLERİ TEMEL KAVRAMLAR. Doç. Dr. Adnan BOYACI

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar

Cumhuriyet Halk Partisi

dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE SADAKA-I FITR İbni Abbas (r.a) şöyle buyurmuştur:

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

GENÇLİK EĞİTİM PROGRAMLARI

Devrim Öncesinde Yemen

Hak ihlalinin sosyal boyutları Prof. Dr. Ejder Okumuş Eskişehir Osmangazi Üniv. İlahiyat Fak. Hak-fedakârlık dengesi

15 Ekim 2014 Genel Merkez

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

KIRŞEHİR MÜFTÜLÜĞÜ 2018 YILI RAMAZAN AYI ÖZEL VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Yine yapmak istediklerimizden birisi olan, spesifik sektörlerde, belki daha az, ama daha etkin iş adamları seyahatlerini önemsiyoruz ve buna

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir.

Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama:

3 Her çocuk Müslüman do ar.

Hatta Kant'ın felsefesinin ismine "asif philosopy/mış gibi felsefe" deniyor. Genel ahlak kuralları yok ancak onlar var"mış gibi" hareket edeceksin.

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Dr. Hüseyin Emin SERT.

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN

Ders Adı : DİN PSİKOLOJİSİ Ders No : Teorik : 3 Pratik : 0 Kredi : 3 ECTS : 4. Ders Bilgileri. Ön Koşul Dersleri

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ

İÇİNDEKİLER. Takdim... 9 İTİKAD ÜNİTESİ. I. BÖLÜM Din Din Ne Demektir? Dinin Çeşitleri İslâm Dini nin Bazı Özellikleri...

MARUF VAKFI İslam Ekonomisi Enstitüsü

Müdafaa-i Hukuk Hareketi bu hakları savunmak ve geliştirmek için kurulmuştur.

e-imza Prof. Dr. Şükrü ŞENTÜRK Rektör a. Rektör Yardımcısı

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi

TEMİZLİK HAZIRLAYAN. Abdullah Cahit ÇULHA

KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

Cami Kavramı Üzerine Çözümleyici Bir Açılım Denemesi

SASAM

BÜLTEN İSTANBUL B İ L G İ AZİZ BABUŞCU. NOTU Yeni Dünya ve Türkiye 2 de İL SİYASİ VE HUKUKİ İŞLER BAŞKANLIĞI

16 Ağustos 2013 BURHANETTİN DURAN

ÜMMETİN GELECEK NESLİ ÇOCUKLARIMIZA NAMAZ EĞİTİMİ NASIL VERİLEBİLİR? Gelecek Nesle Doğru

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

frekans araştırma

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

Transkript:

Sayı: 404 AĞUSTOS 2012 BİRLİK... AMA NE ÜZERİNDE? Kavram: Cemaat MEHMED DURMUŞ Prof. Burhanettin CAN ile Gündem Üzerine RÖPORTAJ: ŞÜKRÜ HÜSEYİNOĞLU Tehlikeli Yanılsamalar ATASOY MÜFTÜOĞLU Tüketim Toplumundan Tüketilen Topluma BÜNYAMİN ZERAN Aylık Dergi 6 TL Ayakkabı ile Namaz Kılınır mı? HÜSEYİN BÜLBÜL

Selam İle Merhaba sevgili okuyucularımız... Ramazan ayındayız, kalplerimizin en çok teskin olduğu mevsimde. Üzerimize adeta ilahî rahmetin yağdığını hissettiğimiz günlerde. Kur an la daha fazla yakınlaştığımız, ilk defa bu Ramazan da bu mesele benim için bu kadar açık ve anlaşılır hale geldi dediğimiz aydınlanmalar yaşadığımız bir Kur an ayında. Ne var ki, Ramazanın ve oruç ibadetinin bütün bu güzelliklerine rağmen, Müslümanlar olarak yüreğimiz buruktur, sevinçlerimiz hüzünle karışıktır. Çünkü dünyanın birçok yerinde Müslüman kanı akıtılmaya devam etmektedir. Müslüman topluluklardan gelen açlık, hastalık, sefalet görüntüleri de bu sızının tuzu biberi olmaktadır. Bu bağlamda Arakan Müslümanlarına tatbik edilen katliam, kıyım ve tecavüzlere kısaca değinmemiz gerekmektedir. Bir Güneydoğu Asya ülkesi olan Arakan, Hindistan, Çin ve Bangladeş üçgeninde, Myanmar a bağlı bir eyalettir. Arakanlılar İslam la erken devirlerde (8. yüzyıl) tanışmışlar. İleriki yüzyıllarda tamamen İslamlaşan Arakan da 1430 yılında Arakan İslam Devleti kurulmuş ve yeni adı Myanmar olan Burma sultanlığı tarafından yıkılıncaya kadar, yaklaşık üç buçuk asır İslam la yönetilmiştir. Daha sonra İngiltere Arakan ı (Rakhaing/Rohingya) sömürgeleştirmiş ve sömürecek hiçbir şeyi kalmadıktan, halkını maden ocaklarında adeta iskelete döndürdükten sonra, kalan Arakan ın posasını 1948 yılında Burma Sultanlığına (Myanmar a) devretmiştir. Myanmar Budistleri, Arakan lı Müslümanlara her türlü baskı, zulüm ve asimilasyon politikasını uygulamış ama bu fakir K endileriyle mücadelenin ikna yoluyla yapılabileceği ileri sürülen medenî ler dünyası yani bütün batı ülkeleri sadece seyretmektedirler. Dünya hegemonları, hep yapa geldikleri gibi, iletişim savaşı teknikleriyle, sanki Arakan lı Müslümanlar da Budistlerle eşit şartlarda çatışıyorlarmış gibi yayın yapmakta, yiyecek ekmeği bile olmayan Arakanlıları terörist olarak lanse etmektedirler. insanları dinlerinden döndürememişlerdir. 1940 lı yıllarda bugünkü katliam daha ileri düzeyde yapılmış, 150 bin civarında Arakanlı, katledilmiştir. 1962 yılında bu alçak Budist saldırısının yinelendiğini görmekteyiz. Üç milyon oldukları tahmin edilen Arakanlı Müslümanların yarısı şu anda Arakan da Myanmar ın sultası altında, diğer yarısı ise Bangladeş, Tayland, Malezya gibi komşu ülkelerde mülteci sıfatıyla yaşamaktadırlar. Bugün Arakanlı katliamı devam etmektedir. En kötüsü, Budistlerin Arakanlı kadınlara yaptıkları tecavüzlerdir. Savunmasız bu kadın ve kız çocuklarına yapılanlar karşısında dünya çapındaki kadın hakları savunucularının suskunluğu ibret vericidir. Arakan, bir başka Filistin olarak, belki de Filistinli den daha beter şartlarda ölüm-kalım mücadelesi vermeye devam etmektedir. Onlar Myanmar da vatandaş bile olamamaktadırlar. Bütün bunlar karşısında, kendileriyle mücadelenin ikna yoluyla yapılabileceği ileri sürülen medenî ler dünyası yani bütün batı ülkeleri sadece seyretmektedirler. Dünya hegemonları, hep yapa geldikleri gibi, iletişim savaşı teknikleriyle, sanki Arakan lı Müslümanlar da Budistlerle eşit şartlarda çatışıyorlarmış gibi yayın yapmakta, yiyecek ekmeği bile olmayan Arakanlıları terörist olarak lanse etmektedirler. Arakanlı Müslümanların, bizden sadır olacak her türlü yardıma muhtaç olduklarını söylemeye bilmeyiz, gerek var mı? Öte yandan Suriye sorunu da derinleşerek devam etmekte. Batılı güçlerin derdi Esed in kendi halkına zulmü değildir. Onlar, Suriye yi bölerek sömürülerini sürdürmenin peşindedirler. Fakat unutulmamalıdır ki Suriye de veya dünyanın

Selam İle diğer bölgelerinde, sömürgeci batının tuzaklarını bozacak olan, Müslümanların siyasî akıllarıdır. Değerli okuyucularımız! Kayseri deki pikniğimize gösterdiğiniz yoğun ilgiden dolayı sizlere teşekkür ediyoruz. Birlikte bir gün geçirmekten bizler son derece memnun olduk. Sizlerin de -bize ulaşan bildirimlere göre- memnun kaldığınızı biliyoruz. Uzak yerlerden her sene katılan kardeşlerimiz için bu tür yolculukların meşakkatli olduğunun farkındayız. Fakat takdir edersiniz ki, her güzel iş de bir nebze olsun meşakkat gerektirmektedir. Sizlere beğeni ile okuyacağınız bir dergi hazırladığımızı söyleyebiliriz. Diğer yazılarımız yanında, sayın Burhanettin Can la, arkadaşımız Şükrü Hüseyinoğlu nun yaptığı söyleşiyi severek okuyacağınızı umuyoruz. Sayın Can a ve Ş. Hüseyinoğlu na teşekkür ederiz. Temmuz sayımızda Ramazan-ı şerifinizi tebrik etmiştik, bu sayımızda da Ramazan bayramınızı tebrik ediyoruz. Hep birlikte Allah a, oruçlarımızı kabul etmesi, bizlerin peygamberî çizgide bir İslam anlayışına ulaşmamız ve ilk Kur an neslinin ahlakını edinebilmemiz için yakarmalıyız. Rabbimizin bizden hoşnut olduğu bir bayram yaşamayı temenni ediyoruz. Bayramlar aynı zamanda harcamalarımızda ölçüyü kaçırdığımız dönemler olmaktadır. Yukarıda hatırlattığımız gibi dünyanın her bir köşesinde bir Arakan trajedisi yaşanmaktadır. Harcamalarımızı yaparken, dünyanın başka bölgelerindeki aç, susuz, ekmeksiz çocukları da göz önüne almamız, imanımızın gereğidir. Kendi hayat şartlarımızı, bizden daha müreffeh yaşayan kimselerle değil de, bizden çok zor şartlar altında yaşayanlarla kıyaslarsak, sanırım olmamız gereken çizgiye daha çok yaklaşırız. Rabbimizden bizleri daha nice Ramazanlara kavuşturmasını niyaz edelim. O ndan, hem dünyada hem de ahirette bize güzellikler vermesini dileriz. (Bakara, 261) (Bakara, 262) 2

İktibas YIL: 32 SAYI:404 AĞUSTOS 2012 KURUCUSU Ercümend ÖZKAN SAHİBİ Anlam Basın Yayın San. ve Tic. Ltd. Şti. Adına Zafer ÇAM SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Hüseyin BÜLBÜL YAYIN KURULU Mehmed DURMUŞ Abdullah PAMUK Yüksel İSMAİLOĞLU İSTİŞARE KURULU Şükrü HÜSEYİNOĞLU Bünyamin ZERAN Mustafa ATAV Mustafa BOZACIOĞLU SANAT-EDEBİYAT Elif İSMAİLOĞLU KAPAK DİZGİ TASARIM İktibas BASKI Bizim Repro Ltd. Şti. Büyük San. 1. Cd. No: 99/2 İskitler/ANKARA 0312 341 10 20 YAYIN TÜRÜ Yerel Süreli Yayın YILLIK ABONE 2012 Yılı (397 ila 408. Sayılar) Yıllık: 60 TL, Öğrenci: 40 TL. Yurtdışı: 45 Euro E-Dergi (PDF): 30 TL. HAVALE İÇİN ANLAM Basın Yayın Ltd. Akbank Ankara Mithatpaşa Şubesi IBAN: TR97 0004 6003 5488 8000 0158 08 TL için : 0015808 nolu hesap Euro için : 0041388 nolu hesap Yurt Dışı : Koksal Akyildiz Banka Adı : Sparkasse Essen Konto Nummer: 8157059 BLZ 36050105 IBAN: DE62360501050008157059 POSTA ÇEKİ HESABI Anlam Basın Yayın Ltd. Şti. Posta Çeki: 150179 İLETİŞİM Tuna Cad. 14/3 06420 Yenişehir/ANKARA Tel: (0312) 435 37 60 Fax: 435 37 61 Dergimizde yayınlanan yazılardan yazı sahipleri sorumludur. web: www.iktibasdergisi.com e-mail: iktibas@yahoo.com İçindekiler Selam İle...1 Yorum Kavram Değişimin Güvenliği Kavramının Mısır daki Yakıcı Tezahürleri..4 Abdullah Pamuk Cemaat...9 Mehmed Durmuş Düşünce Tehlikeli Yanılsamalar...17 Atasoy Müftüoğlu Tüketim Toplumundan Tüketilen Topluma...23 Bünyamin Zeran Röportaj Burhanettin Can: Gidenin Yerine Neyin Geldiğiyle de İlgilenmeliyiz...25 Röp: Şükrü Hüseyinoğlu Hz. Musa nın Asası...35 Hikmet Ertürk Sahi Siz İnandığınız Allah tan Gerçekten Korkuyor musunuz?..39 Osman Coşkun Evlerimizin istikameti...41 Mustafa Bozacıoğlu Ramazan Ayı: Bir İnfak Mektebi...45 Mehmed Durmuş Bir Dergi - Bir Alıntı İslâmcılık Modern Dünyayı Nasıl Anlamlandırıyor...47 Abdurrahman Arslan/Umran/Temmuz 2012 Sanat Edebiyat Okulsuz Toplum İktibas Piknikleri...57 Mehmet Mortaş Hastanede Bir Gece...58 Dilek Buz İnşirah Akışında...60 Murat Kirişci Taşınıp Düşünürken......61 Cihan Aktaş/Taraf El-Bedari Dramı...62 Şehid Seyyid Kutup (Çev. Sümeyye Hamarat) Mektuplara Cevaplar Ayakkabı ile Namaz Kılınır mı?......63 Hüseyin Bülbül Gündem...69 Çizgibas...80

Yorum DEĞİŞİMİN GÜVENLİĞİ KAVRAMININ MISIR DAKİ YAKICI TEZAHÜRLERİ ABDULLAH PAMUK İ nsanımızın farkındalığını arttıracak bunca çarpıcı gelişmelere rağmen hala birçok kesimin bakış açısını gözden geçirme gereği duymamaları, duygusal ve reaksiyoner yaklaşımlarını sürdürmeleri dikkat çekici ve mutlaka arka planı irdelemesi gereken bir gerçekliktir. 4 İslamcı gelenekten geldiği gerekçesiyle İsrail deki radikal Yahudiler ve onların Washington daki destekçisi güçlü lobiler tarafından endişeyle karşılandığı söylenen Mısır ın seçimle iş başına gelen cumhurbaşkanı Muhammed Mursi nin ABD Başkanı Barack Obama tarafından Beyaz Saray a davet edilmesi anlamlı bir gelişme. Bu davet, ABD yönetiminin Mursi, dolayısıyla Müslüman Kardeşler ile çalışma niyetini ortaya koymakta bir boyutuyla. Diğer boyutuyla da her yıl 3,1 milyar dolarlık yardım alan Mısır ordusunun generallerinin ülkenin geleceği konusunda kontrollü bir değişim çizgisinde pazarlığa, zaman zaman da işbirliğine açık olmaları gereğine işaret etmektedir. Ordunun etkin generallerinin kontrollü değişimin gereği konusunda sürecin başında tavırlarını netleştirdikleri, statükocu kadroların ise yapabileceklerinin fazla olmadığı da taraflarca bilinmektedir. Keza Mursi nin balkon konuşmasının içeriği itibariyle toplumun her kesimine hoş gelecek niteliğe sahip olması, özellikle de uluslar arası anlaşmalara, dolayısıyla Camp David Anlaşması na bağlı kalacağını deklare etmesi de Mısır daki değişim ve dönüşüm sürecini doğru okuyamayanlar için şaşırtıcı. Ancak Mursi nin bu konuşması bazıları için şaşırtıcı olsa da bölgede yaşanan değişim sürecini ideolojik eksenini, iç ve dış dinamiklerini doğru anlayanlar için beklenen bir gelişme Kuzey Afrika ve Ortadoğu da devam eden değişim ve dönüşüm sürecinin niteliğini; kontrollü değişim in -açılımlardemokratikleşme düzleminde hareket ettiğini ve değişimin güvenliği kavramının doğru okunmasının gelişmelerin perde arkasını; iç ve dış dinamiklerini ve güç dengelerinin sürece etkisini anlayabilmemiz için ne kadar önemli olduğunu daha önce dikkatinize sunmuştuk. Ancak bölgedeki gelişmelerin temel ekseni, netleşen boyutlarını anlama çabası göstermek yerine duygusal ve reaksiyoner tepkiler veren çevrelerin haksız ithamlarıyla karşı karşıya kalmış; sürecin niteliğiyle bağdaşmayan beklentilere ve yorumlara şahit olmuştuk. Ne yazık ki Müslümanların yaşadıkları coğrafyalardaki miadı dolmuş eski düzenlerin yıkılması ve yerlerine ılımlı laiklik ekseninde ve ülkelerin yapılarına uygun demokratik düzenlerin inşasını hedefleyen bu süreçte, insanımızın farkındalığını arttıracak bunca çarpıcı gelişmelere rağmen hala birçok kesimin bakış açısını gözden geçirme gereği duymamaları, duygusal ve reaksiyoner yaklaşımlarını sürdürmeleri dikkat çekici ve mutlaka arka planı irdelenmesi gereken bir gerçekliktir. Zaman zaman hepimiz için geçerli olabileceği gibi, başlangıçta gelişmelerin niteliği, arka planında ne gibi hesapların var olduğu görülememiş olabilir. Buna da çeşitli izahlar bulunabilir, bazı analizlerle gerekçeleri ortaya konulabilir. Ne var ki bunca yaşananlara bölgedeki diktatörlerin, otoriter yapıların yıkılması şüphesiz olumlu, lakin yerine ikame edilmeye çalışılan düzenlerin ideolojik

Haziran Yorum 2012 İktibas ekseni nedir sorusuna makul bir cevap verilememesine karşın, bazı kesimlerin, hala gerçekleri görmek istememeleri, temel bazı gerçekliklere konjonktürel izahlar yetiştirmeye çalışmaları bizce bir Müslüman için sorunlu bir yaklaşım. Hatta devam ettirilirse, daha da ötesi Ancak unutulmaması gerekir ki bu çarpık bakış açısı, söz konusu süreçle birlikte ortaya çıkmış bir zaaf değildir. Müslümanlara yönelik ideolojik bir savaşın ürünü ve uzun bir süredir tartıştığımız, önceleri çok önemsenmeyen siyasi duruştaki netliğin kaybolması ve bunun ortaya çıkardığı/ yaygınlaştırdığı sistem-içi mücadele süreciyle birlikte netleşen düşünsel savrulmaların yansıması, tezahürüdür. Ve bu düşünsel ve siyasi netliğin kaybolması Müslümanların büyük bir kısmını etkiledi. Küresel küfür ve yerli işbirlikçilerinin maksatlı ve planlı çalışmalarıyla gündeme taşınan tartışmalar ve sapkın, hatta temel referansımızı hedef alan anlayışlar demokratik zeminde giderek güçlendi. Bu durum karşısında Müslümanların büyük bir kesiminin duygusal, reaksiyoner ve bitaraf yaklaşımları öne çıktı. Bu tür yaklaşımların insanımızı hangi zeminlere sürüklediği, Müslümanların yüzyıllar boyunca zillet altında yaşaması sonucunun doğurduğu bilincinden uzak bir dağınıklık yaşandı. Hatta reel şartların aldatıcı cazibesiyle sistem-içi mücadeleyi gayri meşru görenlerin bir kısmı da akıntıya kapılmaktan kendilerini kurtaramadı. Oysa ana kaynağımızdaki peygamber kıssalarına baktığımızda düşünselitikadi netlik ve küfür sistemleri karşısındaki duruşun ne kadar önemli olduğu çok açıktır Bu bağlamda diğerlerinde olduğu gibi Mısır daki değişim ve dönüşüm sürecini doğru okumamız, konjonktürel gelişmeler söylemlerden öte sürecin niteliğini, dinamiklerini ıskalamamamız ve mutlaka önemsememiz gerekmektedir. 25 Ocak 2011 de başlayan gösteriler ile Tahrir Meydanını dolduran değişimci unsurların ısrarlı mücadeleleri artık kullanım ömrünü bitirmiş olan Hüsnü Mübarek yönetimindeki eski düzeni sarstı ve bu, değişim ve dönüşüm sürecinin ilk göstergesiydi. Kimilerine göre bu bir devrim idi. Halk diktatörü yenmiş, özgürlüğe(?!) giden yoldaki uzun yürüyüşünü başlatmıştı. Oysa değişim süreci başlamıştı başlamasına da değişen dünya ve bölge şartları ve giderek netleşmeye başlayan yeni yapının niteliği ile birlikte Mısır ın bölgedeki stratejik önemi düşünüldüğünde küresel güçler ve yerli işbirlikçileri değişimci güçlere göre daha organize bir güç olarak sürecin kontrolünü kaybetmemek adına her şeyi yapmaktaydı. Küresel güçlerin menfaatleri ve onların bölgedeki stratejik üssü konumundaki İsrail in güvenliği, yeni parametreler çerçevesinde öncelikliydi. Halkın büyük ama gerçeklerle örtüşmeyen beklentilerinin ötesinde yeni bir Mısır inşa edilmek istenmekteydi. Hâkimiyetin bir şekilde sürdürülmesini, stratejik çıkarlarının korunmasını ve yeni kurulacak düzenin niteliğini yeni şartlar ve güç dengeleri belirleyecekti. Değişim süreci başlamıştı başlamasına da değişen dünya ve bölge şartları ve giderek netleşmeye başlayan yeni yapının niteliği ile birlikte Mısır ın bölgedeki stratejik önemi düşünüldüğünde küresel güçler ve yerli işbirlikçileri değişimci güçlere göre daha organize bir güç olarak sürecin kontrolünü kaybetmemek adına her şeyi yapmaktaydı. 5

İktibas Yorum YAK, değişim ve dönüşüm sürecinin başlangıcından bu yana devlet kurumlarının yeniden yapılandırılmasını, Müslüman Kardeşler başta olmak üzere sivil unsurlarla pazarlık halinde ve malum odakların kırmızı çizgilerine dikkat ederek yürütmeye çalıştı. 6 Tabii ki bu, küresel küfrün her şeye hakim olduğu, her istediğini yapabileceği anlamına gelmezdi. Hele hele bir Müslüman ın böyle bir anlayışa sahip olması bahse konu bile olmazdı. Ne var ki Müslümanların düşünsel ve siyasi duruşlarının net olmadığı ve bu tarihsel kırılma dönemine güçlü bir örgütlenmeyle giremedikleri gerçeği düşünüldüğünde süreç muhakkak ki sorgulanmalıydı. Diktatörleri, otokratik yapıları yıkan iç ve dış dinamikler doğru okunmalı ve yeni düzenin niteliği; ideolojik ekseni özellikle Müslüman lar tarafından ıskalanmamalıydı. Nitekim gelişmeler de bu tespiti doğruladı, başlangıçtaki coşkunun, duygusal ve reaksiyoner bakış açısının ne kadar yanıltıcı olduğunu ve bu yaklaşım sahiplerinin büyük çoğunluğunun düşünsel savrulma ve yöntemsel sapmalarının ürünü olan değerlendirmelerinin isabetsizliği ortaya çıktı. Ana omurgasını değişimci-demokratik unsurların oluşturduğu halk hareketlerinin değişik bileşenlerinin büyük çoğunluğunun netleşmiş bir projeye ve bunu gerçekleştirebilecek örgütlenmeye sahip olmadığı görüldü. Buna karşın sürecin niteliğini ve dinamiklerini çok iyi etüt eden malum güç odakları, sınırlarının zorlanabileceği bilinciyle kontrolü kaybetmeden yeni düzeni inşa etmek için yerel iş birlikçileriyle hazır görünmekteydiler. Ve Mısır da küresel güçlerin desteğine sahip ve değişimin güvenliğini sağlayacak güç olarak silahlı kuvvetler öne çıktı. Özetle sistem-içi mücadelenin bir tarafında büyük bir kısmı ideolojik ve siyasi duruşları netleşmemiş ve manipülasyona açık, yeterli düzeyde örgütlü olmayan kesimler bulunmakta, diğer tarafta da yeni dönemde şartlar gereği halka rağmen bir şeyler yapmanın mümkün olmadığını kerhen kabullenmek durumunda kalan ve değişim sürecinin kaçınılmazlığı karşısında hâkimiyetlerini ve çıkarlarını kaybetmek istemeyen güç odakları ve yerli iş birlikçileri. Ve kurumsal kimliği ile Yüksek Askeri Konsey (YAK), kontrolü sağlamaya çalışan belirleyici bir unsur olarak öne çıkmaktaydı. YAK, değişim ve dönüşüm sürecinin başlangıcından bu yana devlet kurumlarının yeniden yapılandırılmasını, Müslüman Kardeşler başta olmak üzere sivil unsurlarla pazarlık halinde ve malum odakların kırmızı çizgilerine dikkat ederek yürütmeye çalıştı. Parlamento seçimleri, yeni anayasa hazırlama komisyonu, Cumhurbaşkanlığı seçimleri vs Söz konusu dönemde YAK sürecin gerektirdiği ve çok tartışılan konjonktürel kararlara imza attı: yeni anayasayı hazırlamakla görevli komisyonun çalışmalarını durdurdu; Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecindeki iki tur arasında, parlamentonun düzensizlikleri gerekçe gösterilerek lağvedilmesini sağladı; Cumhurbaşkanı nın yetkileri önemli ölçüde kısıtlandı. Velhasıl, asıl karar verme gücünün YAK ın elinde olduğu ve kontrolsüz değişimlere müsaade edilmeyeceği ortaya kondu. Ve bütün bu gelişmeler, bizim ve bizim gibi analiz yapan çevrelerin ta sürecin başında öngördüğü değişimin güvenliği kavramı çerçevesinde gelişen,

Yorum İktibas Mısır ın stratejik öneminin tezahürlerinden başka bir şey değildi. Mısır gibi bölgede stratejik önemi büyük olan bir ülkedeki kadar olmasa da değişim sürecine tabi olan bütün ülkelerde de benzer gelişmeler yaşanmakta ve yaşanacak gözükmektedir. Zira bu değişim süreci bir Devrim/inkılap değildir. Devrimin de mutlaka kendine göre bir mantığı ve zorlukları vardır. Ancak bu süreçlerle yaşanan, barajın arkasında biriken suyun kontrollü bir şekilde deşarjı ve kapitalizmin önünü açacak demokrasi bahçesi nin sulanmasıdır. Bu süreçte Müslümanların sistem-içi mücadeleye dahil edilmesi için ideolojik bir savaşın uzun bir süredir devam ettiği ve bu sürecin niteliği doğru anlaşılmaz ise Müslümanların zihinsel bir kuşatma ile karşı karşıya gelecekleri, bu kuşatmayı kırmak isteyen nebevi çizgide mücadele edenlerin önünde büyük bir handikap oluşturacağı da şimdiden ifade edilebilir Vesayet altındaki Mısır Anayasa Mahkemesi nin parlamentoyu feshetmesi ve YAK ın yasama yetkisini ele alması görünür yüzüyle askerin sistem içindeki ağırlığının bir göstergesi olmasına rağmen asıl fark edilmesi gereken husus, Mısır ın bölgedeki ağırlığı ve stratejik öneminin bilinciyle İsrail in güvenliğini önemseyen malum odakların süreci manipüle etme iradesidir. Ve bu gelişmeler bize, süreç ile ilgili temel endişeler giderilene kadar siyasetin hareket alanının kontrollü bir şekilde genişlemesinin beklenen bir şey olduğunu göstermektedir. Bu süreçte Müslüman Kardeşler Örgütü nün de, doğal olarak zaman içinde ulaştığı ideolojik çizgi doğrultusunda dengeleri kollayan bir stratejiyle sistem-içi bir unsur olarak yeni Mısır ın inşasında önemli rol oynaması beklenen siyasi bir aktör olduğu açıktır. Mısır daki diğer grupların bu örgütün; uzlaşmacı, iktidar merkezli çizgisinden rahatsız oldukları ve demokratik bir tavır aldıkları seçim sonuçlarıyla belirginleştiği de bilinmektedir. Ayrıca Selefi grubun sistem ile ilişkisi ve İslam algısı da sorgulanmaya muhtaçtır, Müslümanların bu örgütlerle ilgili değerlendirmeyi temel referansları çerçevesinde yapması ise kaçınamayacakları bir vazifedir Söz konusu süreçte, Müslüman Kardeşler Örgütü nün zaman zaman yaptığı hamlelerden çok pazarlıklarla ortaya çıkan ve değişim sürecinin güvenliğini zedelemeyen kararların dönemsel olarak geçerlilik kazandığı söylenebilir. Sistemin önemli unsurlarından biri olma yolunda hızla ilerleyen Müslüman Kardeşler Örgütü nün tercih ettiği mücadele yöntemi ve zaman içinde evrilen ideolojik ekseninin de değişim sürecinin mantığını zorladığını iddia etmek zordur. Yani sürecin asıl belirleyicisinin iç ve dış dinamikler olduğu, Müslüman Kardeşler Örgütü nün de esasta sürecin niteliğine yönelik temel itirazları ortaya koyamadığı tespiti yapılabilir. Bu tespit, Tahrir meydanını dolduran insanların emekleri ve küçük bir kesiminin samimi mücadelelerinin sınırlı etkisini yok saymak anlamına gelmemektedir. Duygusal ve Sistemin önemli unsurlarından biri olma yolunda hızla ilerleyen Müslüman Kardeşler Örgütü nün tercih ettiği mücadele yöntemi ve zaman içinde evrilen ideolojik ekseninin de değişim sürecinin mantığını zorladığını iddia etmek zordur. Yani sürecin asıl belirleyicisinin iç ve dış dinamikler olduğu, Müslüman Kardeşler Örgütü nün de esasta sürecin niteliğine yönelik temel itirazları ortaya koyamadığı tespiti yapılabilir. 7

İktibas Yorum Değişen dünya ve bölge koşullarına paralel olarak konumu ve misyonu değişen yeni Türkiye nin yanında bölgenin liderliğini yapmış ve hala stratejik önemini koruyan Mısır daki gelişmelerin kendine has özelliklerine, bazı nüanslara takılarak sürecin ideolojik ekseni ıskalanmamalıdır. 8 konjonktürel yaklaşımlarla yakın geçmişteki benzer örneklerin de olduğu gibi beklentilerin boşa çıkmaması için yapılması zorunlu bir tespittir. Aksi takdirde Müslümanların değerleriyle sözde evrensel/batılı değerlerin telifi ile ortaya konan ideolojik zeminde inşa edilmeye çalışılan şirk sisteminin kadrolarında kendilerini İslam ile tavsif eden ancak İslam dışı anlayış ve kurallarla hükmeden kişiler ve örgütlerin bulunduğu çarpık sistemlerle karşı karşıya kalınması yine birileri için şaşırtıcı olabilir. Bu bağlamda, değişen dünya ve bölge koşullarına paralel olarak konumu ve misyonu değişen yeni Türkiye nin yanında bölgenin liderliğini yapmış ve hala stratejik önemini koruyan Mısır daki gelişmelerin kendine has özelliklerine, bazı nüanslara takılarak sürecin ideolojik ekseni ıskalanmamalıdır. Dolayısıyla Mısır Cumhurbaşkanı Mursi nin aşağıda özet olarak sunacağımız söylemleri dikkatle okunmalı ve Mısır ın geleceğiyle ilgili öngörüleri henüz netleşmemiş insanımız için önemi daha da büyük olan bildik ifadeler gözden kaçırılmamalıdır: Yeryüzünde en hayırlı ordu olan Mısır Silahlı Kuvvetlerinin rolünü takdir ettiklerini, herkesin sevip saygı duyduğu köklü müesseseyi koruyacağını; Bir Demokrasi Bayramı yaşandığını, Hristiyan Kiptiler dahil herkesin Cumhurbaşkanı olacağını, toplumun hiçbir kesimini dışlamayacağını; Mısır ın uluslararası anlaşmalara (ki Camp David anlaşması da buna dahil ) bağlı kalacağını, vurgulamaktadır Mursi. Müslümanların çoğunlukta olduğu coğrafyalardaki benzer liderlerin yaptığı gibi Mursi de taraftarlarına mesaj vermek, kendi pozisyonunu güçlendirmek/meşrulaştırmak adına konumu ve misyonuyla bağdaşmayan ve altını dolduramayacağı hissiyatını da dile getirmektedir. Allah a itaat etmem için bana yardım ediniz, bütün hedefleri gerçekleştirene kadar devrim devam edecektir v.b. Birilerinizin biz bu filmi daha önce gördük dediğini duyar gibiyim. Evet, gördük; hem de çok yakın zamanlarda, tekraren. Düşünsel ideolojik netliğini kaybeden ve/veya hiç yakalamamış olan, aynı zamanda sistem-içi mücadele yönteminin çarkına kapılan insanların masum söylemlerle yola çıktığına, düşünsel savrulmalarının giderek netleştiğine ve sisteme entegre olduklarına şahit olduk maalesef; çünkü bahse konu kişi ve gruplar ilkesel hareket etmek yerine konjonktürel tercihlerde bulundular. Değişim ve dönüşüm sürecinin ideolojik eksenini, kurulmak istenen düzenin niteliğini, iç ve dış dinamiklerini doğru okumamakta ısrar ettiler. En önemlisi de peygamberlerin mücadelesinin ortak paydası olan düşünselitikadi netlik ve küfür sistemleri karşısındaki duruşun önemini fark edemediler a.burakbircan@hotmail.com

Kavram CEMAAT MEHMED DURMUŞ Mekke de üç yıl boykota tabi tutulan, Ebu Talip vadisine sürgün edilen Müslümanların, kendilerine reva görülen sosyal ve ekonomik tecride rağmen gösterdikleri sabır, metanet ve tahammül, cemaat olmanın en güzel örneğidir. Ce-me-a fiili toplamak, derlemek, birleştirmek, bir araya getirmek, biriktirmek, birlik oluşturmak gibi anlamlara gelir. Bu fiilin pek çok türevi Kur an da zikredilmiştir. Cami, cemaat, cuma, mecmua, ictimâ, ictimâiyye gibi bazıları da Türkçeleşmiştir. Kur an da yevmu l-cem, kendisinde asla şüphe olmayan, insanların bir kısmının cennete, bir kısmının cehenneme gideceği ahiret günü anlamında kullanılmaktadır. (42/Şura, 7). Biriktirmek, yığmak anlamında insanın malı cem etme tutkusu eleştirilir. (104/Hümeze, 2). Cemaat kelimesinin sözlükteki karşılığı topluluk, grup, zümre, ekiptir. Terim olarak insan topluluğu; toplu halde bir imamın arkasında namaz kılanlar; bir mezhebin takipçileri; bir fikir ve inanç etrafında toplanmış kimseler demektir. Kur an da bizzat cemaat şeklinde bir kullanım mevcut değildir. Fakat Kur an da cemaat olmayı yücelten; dağılıp ayrılmamak, tefrikaya düşmemek, Allah davasının etrafında tek bir ümmet olarak kenetlenmek anlamında cemaatleşmeyi teşvik eden çok güçlü bir vurgu vardır. Bu anlamda cemaat sözcüğüne de yakın olarak cemîan kelimesi istimal edilerek Müslümanlara, topluca/hep birlikte Allah ın ipine sımsıkı tutunmaları, parçalanıp ayrılmamaları, tefrikaya düşmemeleri emredilir. (3/Âl-i İmran, 103). Ayetin devamında, hani sizler birbirinize düşman idiniz de Allah kalplerinizi birleştirmişti ve O nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz denmektedir. Bu ilahî açıklama, cemaat olmanın temel şartlarını ve olamamanın sebeplerini öğretmektedir. Anlamsız, değersiz düşmanlıklar cemaat olmaya manidir. Cemaat olmak, insanların birbirlerini kardeş olarak görebilmeleri ve kalplerinin birbirine ısınması ile mümkündür. Cahiliye hayatı bayağı kin, nefret, bencillik ve düşmanlıklar üretir. Bu üretimi ayet, ateş çukurunun kenarında olmak diye tanımlamaktadır. Akıllı insanlar ateş çukuruna düşmekten korunurlar (takvâ). İlahi Kitap, ilk Kur an neslinin kardeşlik örnekliğini büyük bir hayırla yâd eder. Mekke den hicret ederek Yesrib e gelen mü minlere kucak açan, onlarla her şeylerini paylaşan Evs ve Hazrec li mü minleri över. (59/ Haşr, 9). İman edip hicret eden, malıyla canıyla Allah yolunda cihad eden mü minlerle, hicret eden kardeşlerini barındırıp yardım eden (ensar) mü minleri birbirlerinin velisi sayar. (8/Enfal, 72). Gerçek mü minler iman edip, Allah yolunda hicret ve cihad edenlerle, onlara kucak açıp yardım edenlerdir. (8/Enfal, 74). Ve Kur an şu çok önemli ilkeyi vaz eder: Kâfirler de birbirlerinin velisidirler. Şayet mü minler kendi aralarında velayet bağını gerçekleştiremezlerse, yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat (bozgunculuk) meydana gelecektir! (8/Enfal, 73). İlahi Kelam ın bütün bu uyarıları, tamamen müminlerin yekpare bir İslam cemaati oluşturmalarına yöneliktir. Bu anlamda Mekke de üç yıl boykota tabi tutulan, Ebu Talip vadisine sürgün edilen Müslümanların, kendilerine reva görülen sosyal ve ekonomik tecride rağmen gösterdikleri sabır, metanet ve tahammül, cemaat olmanın en güzel örneğidir. Bir anne-babanın en zayıf tarafı olarak, Müslümanların çocukları açız diye ağlaşıyorlardı ama onlar, hep birlikte Allah ın 9

İktibas Kavram Cemaat kelimesi Kur an da yoksa da, hadislerde sıkça rastlanmaktadır. Ancak hadislerde kullanılmış olması, Peygamber (a.s) ın ve müminlerin bu terimi inşaî anlamda kullandıklarına kesin delil teşkil etmez. Nedenine gelince, hadislerin ekseriya mana olarak rivayet edildiği, mevcut hadis metinlerinin, hadislerin tedvin edildiği dönemin dilini yansıttığı hatırdan çıkartılmamalıdır. 10 ipine sımsıkı tutunmakta hiçbir zafiyet göstermiyorlardı. Kureyş, şuurunda olmaksızın, Müslümanların gerçek bir İslam cemaati teşkil etmelerine ön ayak olmuştu Kur an ayrıca müminleri, dinlerini parça parça edip fırkalara ayrılan ve bundan da memnuniyet duyanlardan olmamaları hususunda uyarır. (30/Rum, 31-32). Mü minlerden, birbirine kenetlenmiş tuğlalar misali, yekpare bir İslam cemaati (kardeşler: 49/Hucurat, 10) olarak Allah yolunda savaşmalarını (61/Saf, 4) ister. Sözün özü, İslam ın kaynağı Kur an da cemaat olmayı olumsuzlayan bir tek işaret bile bulunmazken, aksine, cemaat/ birlik olmak her halükarda yüceltilir. Bununla beraber terimin Kur an da hiç kullanılmamış olması da, dikkate alınması gereken bir durumdur. Buna karşın, müminleri toplumsal olarak tanımlamak zımnında ümmet kelimesi adeta omurga işlevine sahiptir. Terimin (çoğul formuyla birlikte) altmış kadar ayette zikredilmiş olması, bu işlevi dikkatlere sunmaya yeterlidir. Kur an müminlere, İnsanlık için çıkartılmış en hayırlı bir ümmet (3/Âl-i İmran, 110) payesini vermekte; hayra çağıran, marufu emredip münkerden nehyeden bir ümmet olmayı (3/Âl-i İmran, 104) müminlere görev olarak yüklemektedir. Cemaat kelimesi Kur an da yoksa da, hadislerde sıkça rastlanmaktadır. Ancak hadislerde kullanılmış olması, Peygamber (a.s) ın ve müminlerin bu terimi inşaî anlamda kullandıklarına kesin delil teşkil etmez. Nedenine gelince, hadislerin ekseriya mana olarak rivayet edildiği, mevcut hadis metinlerinin, hadislerin tedvin edildiği dönemin dilini yansıttığı hatırdan çıkartılmamalıdır. Meşhur hadis kitaplarının (kütüb-i tis a) namaz, ezan ve Cuma gibi bahislerinde cemaat kelimesine fazlaca rastlanmaktadır. Bu hadislerde namazı cemaatle kılmanın önemi ve fazileti, cemaatle kılınan namazın yirmi beş ya da yirmi yedi derece daha sevap olduğu; evinde namazı tek başına kılıp da cemaate yetişenin cemaate uyup yeniden namaz kılmasının gerekliliği; cemaat dışında evde namaz kılmayı da ihmal etmemek gerektiği; yağmur gibi, mescide gitmeyi engelleyen doğal sebepler; iki kişi ve daha fazlasının cemaat sayıldığı ve benzeri birçok bahis anlatılırken cemaat terimi zikredilmiştir. Bazı hadislerde cemaat terimi, cami cemaati gibi nispeten teknik anlamının ötesinde, tam da kavramsal anlamda kullanılmaktadır. Mesela İbni Abbas tan mervi bir hadiste, Allah ın eli cemaatin eli üzerindedir (Tirmizi, Fiten) denmektedir. İbni Ömer den gelen bir rivayette Peygamber (a.s) ın, Allah ümmetimi (ya da ümmeti Muhammed i) dalalet üzere toplamaz. Allah ın eli cemaatle beraberdir. Kim kendini cemaatten ayırırsa cehenneme ayrılır. dediği ifade edilmektedir. Hadise cemaat kelimesi ile ilgili olarak not düşmek gereği duyan Tirmizî, cemaati fıkıh, ilim ve hadis ehli olarak açıklamaktadır. Ömer İbnül Hattap dan gelen bir rivayette ise, Cemaatle birlikte olmalısınız, sizi tefrikaya düşmekten sakındırırım. Şeytan tek kişiyle beraber, iki kişiden de uzaktır. Kim cennetin ortasında olmayı isterse cemaatle olsun. denmektedir. Yine Ömer den

Kavram İktibas gelen bir rivayette, Yemeği topluca yiyin, parçalara ayrılmayın; zira bereket cemaat iledir. (İbni Mace, Et ıme) sözleri yer almaktadır. İslamî düşüncenin teşekkül devrinde ehlisünnet vel cemaat diye bir terkibin üretilmiş olması önemlidir. Ehlisünnet deyimi ile birtakım uç tartışmalardan kaçınan, o günkü iktidarın ve genel hak yığınlarının kolayca kabul edeceği bir sünnet anlayışı (ortodoksi) kastedilmiş; ve l-cemaat ile de, aynı şekilde, fırak-ı dâlle (sapık fırka) olarak nitelenen siyasî fırkalara rağbet etmeyen, ana yapı kast edilmiştir. Oysa bu ana yapının ne kadar sünnet ehli olduğu tartışmaya açık olduğu gibi, iktidarların gölgesinde oluşan cemaat ın da her zaman hakkı temsil ettiği doğru değildir. Kur an, sayısal çoğunluk (ekserunnâs) neredeyse, hakikat de ordadır zehabını kesinlikle yanlış bulur ve sıklıkla uyarır. (2/Bakara, 243; 6/En am, 116; 7/A raf, 187; 11/Hûd, 17 v.d.). Ehlisünnet ve l-cemaat denilen din yorumunun birçok yanlışı, hem de akide olarak benimsediği, bu tanımın dışında tutulup, adeta sapık fırka muamelesine tabi tutulan birçok mezhebin de birçok doğruyu kavramış olduğu, gün gibi aşikârdır. Bununla beraber, ehli sünnet vel cemaat terkibindeki cemaat teması, cemaat terimine yüklenen anlam açısından oldukça önemlidir. İçeriğin eleştirilir olması ayrı bir bahistir. Din sosyolojisinde cemaat (comunity/gemeinschaft) terimi, birbirinden farklı birçok anlamda kullanılmaktadır. En yaygın anlamı şudur: Belli bir coğrafi bölgede oturan ve aynı kültüre bağlı, aralarında akrabalık ya da manevi dayanışma gibi sıkı bağlar bulunan; aynı inanç, değer ve davranış kalıplarını benimsemiş, karşılıklı olarak yakın, içten, yüz yüze ve samimi ilişkilerle birbirine bağlı homojen bir insan topluluğuna cemaat denmektedir. Cemaat, toplumun geneline oranla küçük, mütecanis bir zümredir. Toplumsal bağ çok güçlüdür ancak küçük ölçekli ve yerel özelliklere sahiptir. Ortak değerler ve inançlar çok kuvvetli bir şekilde paylaşılır. Üyeler ortak amaçlarını aynı araçlarla gerçekleştirirler. Cemaat ve cemiyet terimi arasında ayrım yapan, ikisi arasındaki farklılıkları 1887 de yazdığı ünlü, Gemeinschaft und Gesellschaft (Cemaat ve Cemiyet) adlı eserinde ortaya koyan Alman filozof Ferdinand Tönnies dir. (ö. 1936). Tönnies in kuramına göre cemaat, organik bir iradeye sahip fertlerin birleşmesiyle oluşur. Bu birleşme, dayanışma ve kan bağı gibi bir tabiat kuvvetinden kaynaklanır. Yani cemaat tabiatın bir ürünü, bir çeşit tabii organizmadır. Fertler sosyal bir bedenin üyeleridir. Aralarında ahenkli bir ilişki söz konusudur. Cemaatte şahsi irade yoktur. Çünkü fert tam anlamıyla topluluk tarafından kuşatılmıştır. Cemaati meydana getiren psikolojik cevher, birbirlerine olan hissî bağlılık, sadakat ve sevgidir. İlişkiler yüz yüze, samimi ve süreklidir. Tönnies cemaat ve cemiyet kavramını sanayi toplumları ile sanayi öncesi toplumların, başka bir ifade ile kırsal hayat tarzı ile şehir hayatının farklı özelliklerini belirtmek amacıyla geliştirmiştir. Tönnies in cemaat-cemiyet ayrımı İbni Haldun un bedevî-hadarî kavramsallaştırmasına benzemektedir. Ehlisünnet ve lcemaat; denilen din yorumunun birçok yanlışı, hem de akide olarak benimsediği, bu tanımın dışında tutulup, adeta sapık fırka muamelesine tabi tutulan birçok mezhebin de birçok doğruyu kavramış olduğu, gün gibi aşikârdır. 11

İktibas Kavram Cemiyet ise cemaatin özelliklerinin tersini gösterir. Cemiyete sanayi toplumu, karmaşık toplum, modern toplum, açık toplum da denir. Orada aile küçülmüştür. Cemiyet insan davranışını özgürleştirirken, sınırlandırır. 12 İbni Haldun bedevî hayat tarzını ilkel, kırsal kesimde çadırda yaşayan, yerleşik hayata geçmeyen, dayanışma özelliği çok güçlü, geçinecek kadar üreten ve hadarîlerin (medeniyetin/sanayi toplumunun) ihtiyaçlarının ham maddesini temin eden, yazılı kanunları olmayan insanların yaşam biçimi olarak tanımlar. Hadarîler ise yerleşik hayat yaşayan, yazılı kanunlarla (mülk) yönetilen, genellikle ticaretle uğraşan, zengin olmak, ihtiyaçtan fazlasını elde etmek için didinen insanların oluşturduğu toplumdur. İbni Haldun a göre asıl olan bedeviliktir, hadarîlik sonradan ortaya çıkmıştır. Tönnies in cemaat tanımında, grup üyelerinin (komünal toplum) ayrı ayrı menfaatleri değil de, ortak hayatın temel şartlarını paylaşacak biçimde, şahsiyetlerinin bütünüyle katılarak bir arada yaşamaları teması öne çıkar. Bu tanımda iki özellik belirginleşmektedir: Bir: Ortak bir hayatın bütün şartlarını bir arada yaşama zorunluluğu (mekân şartı). İki: Ortak hayat tarzından haberdarlık (cemaat duygusu / biz şuuru). Bunun dışında cemaat in özelliklerini şu şekilde özetlemek mümkündür: Cemaatte ilişkiler yüz yüzedir; yakın temas, kişisel ilişkiler esastır. Sosyal görevlerin (fonksiyonların) yerine getirilmesinde fert duyarlı ve duyguludur. Grubun yüce ve önemli gördüğü değerler, yani inanç vardır. Geleneksel değerlere ve davranış kalıplarına bağlılık çok güçlüdür. Grubun diğer üyeleriyle dayanışma duygusu oldukça gelişmiştir. İşbölümü ve uzmanlaşma ise gelişmemiştir. Herkes benzeri işleri yapar. Aile bağları çok güçlüdür, cemaat aile merkezlidir. Toplum yazılı (resmî) kanunlarla değil, yazılı olmayan örf ve adetlerle yönetilir. Dış dünya ile temas azdır. Kapalı toplum denebilir. Dikey ya da yatay sosyal hareketlilik azdır. (Bedevilikte ise esas olan yatay hareketliliktir). Sosyal tabakalaşma oldukça zayıftır. Cemiyet ise cemaatin özelliklerinin tersini gösterir. Cemiyete sanayi toplumu, karmaşık toplum, modern toplum, açık toplum da denir. Orada aile küçülmüştür. Cemiyet insan davranışını özgürleştirirken, sınırlandırır. Bir taraftan karşılıklı yardımlaşma imkânı verirken, diğer taraftan gruplaşmalara ve bölünmelere yol açar. Tönnies e göre cemiyet fertlerin sözleşmeler ve çıkarlarla, soğuk münasebetlerle birbirlerine bağlandıkları zümrelerdir. Mekanik ilişkiler, kişisel çıkarlar (bencillik) ön plandadır. Modern/endüstriyel toplumlar geliştikçe cemaat ilişkileri, yerini cemiyete bırakacaktır. Köyler cemaat tanımına en yakın sosyal birimlerdir. Kabileler toprağa yerleşerek oba ve köyleri meydana getirirler ve cemaat olurlar. Pratikte kültürel ve iktisadi bakımdan kapalı -kendi kendine yetebilen- köylerin cemaat özelliği gösterdikleri söylenebilir. Ama genel anlamda köy cemaat değildir. Günümüzde köyler artık cemaat özelliğini yitirmiş bulunmakta; cemaat özelliği gösteren yerleşim merkezlerinin sayısı hızla azalmaktadır. İçinde yaşadığımız ülkede tam olarak cemaat özelliğini gösteren bir köy kalmamıştır. Cemaat özelliği ancak dünyanın fakir bölgelerinde görülebilmektedir. Yine de köy-kent

Kavram İktibas (cemaat-cemiyet) sürecini kesin hatlarıyla birbirinden ayırmak mümkün değildir. Geleneksel yapıdan modern yapıya geçildikçe cemaat özellikleri azalarak cemiyet özellikleri belirginlik kazanmaktadır. Günümüzde cemaat olgusu mekân ve şekil değiştirmiştir. Cemaat artık şehirdedir. Büyük bir şehirde yaşadığı halde bütün ilgileri küçük bir gruba ait olan kimseler, klasik anlamda cemaat üyelerinin özelliklerine benzer ilişkiler içinde olabilmektedirler. Bu, sosyologlar tarafından cemiyet içinde cemaat oluşması şeklinde tanımlanmakta ve adına da cemaatleşme denmektedir. Cemaatleşme, herhangi önemli bir sebepten dolayı gitgide daha sıkı bir temas ve birlikte bulunmaktan doğan veya birlikteliği doğuran kader ve ülkü birliğinin meydana getirdiği bir ilişki biçimidir. Cemaatte üyelerin iradesi yok denecek düzeydedir. Kişi zaten cemaat içinde doğmaktadır. İçinde doğup büyüdüğü topluluk onun için bir zorunluluktur. Cemaatleşme ise iradî bir durumdur. Üyelerin iradelerine yer verilir, onların rızası ile cemaatleşme ortaya çıkar. Cemaatte bir üyenin ben ayrılıyorum demesi vaki değildir cemaatleşmede ise herhangi bir üye, dilediği zaman cemaatten ayrılabilme imkânına sahiptir. Tönnies tarzı tanıma göre değil ama sözcük anlamında İslam ın bir cemaat dini olduğunu söylemek durumundayız. Kesin olarak bilinir ki İslam sadece fertleri değil, bütün bir cemiyeti/ toplumu (komünü) ve bütün insanlığı değiştirip dönüştürmek, Allah a kullar yapmak üzere inzal edilmiştir. Böyle olunca İslam tam olarak toplumcu bir Din dir. Bu, elbette ferdi ihmal ettiği anlamına gelmez. Fert, bir binayı oluşturan tuğlalar gibidir. Binanın sağlamlığı, tuğlaların sağlamlığından geçer. İslam ın hemen her ibadeti ya doğrudan toplumu hedef almakta, ya da toplumu bir şekilde alakadar etmektedir. Mesela namaz, tek başına da kılınabilir ama en gerçek anlamına, cemaatle kılındığında erişir. Bilhassa Cuma namazı, cemaat mefhumunun en ihtişamlı biçimde tezahür ettiği bir ibadettir. Cuma ismi cemaatle aynı köktendir ve toplanmak, cem olmak demektir. Cuma günü (yevmu l-cumua) toplantı günü demektir ve mü minler cemaatinin, haftanın en önemli siyasî kulluk eylemi için toplanmalarını ifade eder. Cuma günü namaz için toplanma çağrısını duyan mü minlere, çarşıyı pazarı kapatıp Allah ı zikretmeye koşmaları Allah ın emridir. (62/ Cum a, ). Cuma namazının İslam ümmetinin ne muhteşem bir toplumsal/siyasî ibadeti olduğunu, onu çağımızda yeniden ete-kemiğe büründüren İran İslam Devrimi göstermiştir. Müslümanların namazlarını topluca ifa ettikleri mekâna mescid dendiği gibi camî de denir. Cami, toplayan, bir araya getiren demektir. Cami İslam toplumunun kalbidir. Toplumun atar ve toplar damarları bu kalbe bağlıdır. Cami aynı zamanda İslam medeniyetinde ilmin merkezidir. İlk üstadlar camide yetişmişler, öğrencilerini de camide yetiştirmişlerdir. Camisiz İslam toplumu düşünülemez. İslamî hareketin merkezi camidir. Oruç tek tek fertlerin tuttuğu bir ibadet ise de, toplu hareketi en ideal biçimde yansıtan bir boyutu vardır. Hac, cemaat (biz, ümmet) ruhunun zirveye çıktığı Günümüzde cemaat olgusu mekân ve şekil değiştirmiştir. Cemaat artık şehirdedir. Büyük bir şehirde yaşadığı halde bütün ilgileri küçük bir gruba ait olan kimseler, klasik anlamda cemaat üyelerinin özelliklerine benzer ilişkiler içinde olabilmektedirler. 13

İktibas Kavram İnsanlığın hikâyesi oldukça yalındır, felsefi ve toplumbilimsel teoriler bu yalınlığı örtmekten başka bir işe yaramamaktadır: İnsanlar bir tek ümmet idi. Allah müjdeleyici ve uyarıcı olarak elçiler görevlendirdi. Elçiler, insanlar arasındaki ihtilaflarda Allah ın hükümleriyle hükmetsinler diye onlara Kitap (vahiy) gönderdi. 14 bir ibadettir ve dünyada benzeri yoktur. Zekât, sadaka gibi infak ahlakı, toplumsal dayanışmanın en mükemmel bir örneğidir. Günümüzde artık din sosyolojisindeki anlamıyla bir köy hayatı mümkün olmadığı gibi, İslam da böyle bir hayatı emrediyor değildir. İslam, kendimizi bir gettoya hapsetmemizi, çadır hayatını ihya etmemizi istemez. İslam ın istediği, birbirine kenetlenmiş tuğlalar gibi olmak ve Allah yolunda ne yapılması gerekiyorsa onu yapmaktır. Açların doyurulmasını, yetime şefkatle yaklaşılmasını, fakirlerin gözetilmesini öğütleyen; para, altın ve gümüşü biriktirip de muhtaçlar için harcamayanları, ahirette ateşte kızdırılan o paralarla böğürleri dağlanacak olmakla inzar eden; kendi öz yakınlarımızın aleyhine bile olsa adaletten ayrılmamayı emreden; zayıf bırakılmış erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmayı vazife sayan; Müslümanları birbirlerinin velisi olan büyükçe bir aile gibi gören bir Din in cemaat dini olduğundan kuşku duyulabilir mi? Günümüzde toplumbilimsel anlamda cemaatleşme hem bir vakıadır hem de gerekliliktir. Ancak bu, tıpkı Rum suresinin 32. ayetinin vurguladığı anlamda fırkalaşmayı ve her fırkanın yeni bir dine dönüşmesini, sözde Müslüman adını taşıyan irili ufaklı bir yığın cemaat in birbirini küçümsemesini, aralarında kin, nefret ve düşmanlığı yaymalarını tasvip etmek olarak anlaşılmamalıdır. Aslında tek bir İslam cemaati olmalıdır, Allah ın istediği budur, O bundan razıdır. İşte bu, bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin rabbinizim. Öyle ise bana kulluk edin. (21/Enbiya, 92). İşte bu, bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin rabbinizim. Öyle ise benden sakının. (23/Mü minun, 52). Bizim için din olarak İslam ı seçmiş, onu tamamlamış ve kemale erdirmiş Rabbimizin, o Din i yüzlerce bölerek çoğaltmamızdan (bir nevi çoğulculuk) razı olması mümkün müdür? İnsanlığın hikâyesi oldukça yalındır, felsefi ve toplumbilimsel teoriler bu yalınlığı örtmekten başka bir işe yaramamaktadır: İnsanlar bir tek ümmet idi. Allah müjdeleyici ve uyarıcı olarak elçiler görevlendirdi. Elçiler, insanlar arasındaki ihtilaflarda Allah ın hükümleriyle hükmetsinler diye onlara Kitap (vahiy) gönderdi. Kendilerine elçi gelmiş, Kitap verilmiş kavimler sırf haddi aşmalarından dolayı bitmez tükenmez ihtilaflara düştüler. Buna karşın Allah, kullarını hidayete sevk etmeye devam etti. (2/Bakara, 213). İnsanlardan istenen, bir tek ümmet, bir tek cemaat, mütecanis bir İslam toplumu olmalarıdır. İlim ehli bunun için talim etmeli, mü minler hayra çağırmalı, marufu emredip, münkerden nehyetmeli; fitne ortadan kalkıncaya ve Din tamamen Allah a has kılınıncaya kadar mücahede ve mücadele etmelidirler. İslam, tabi ki din sosyolojisi terimiyle bir cemaat dini değildir. Çünkü cemaat daha içe kapanık, yerel ve küçüktür. İslam ise küresel, çağlar üstü, bütüncül ve kapsayıcıdır. İslam bütün kavimlere, erkek ve kadın cinsine, bütün zamanlara ve bütün coğrafyaya hitap eder. İslam her çağda yeniden ve yeniden insanlık için Nuh un gemisi olmaya namzettir. Cemaatler kendilerini İslam la tanımlayabilirler, her cemaat İslam da kendilerinden

Kavram İktibas bir parça bulabilir. Ama hiçbir cemaat tek başına İslam ın temsilcisi olamaz. Herhangi bir topluluğa İslamî manada cemaat denecekse, öncelikle İslam ın izzeti, Allah adının îlâsı, Müslümanların batının kölesi olmaktan kurtulması, yeryüzünde vahyin egemen olması için çalışmayı, iman derecesinde benimsemiş olmalıdır. İslamîlik iddiasındaki bir teşkilat bunun için çalışmalı, hedefi, ülküsü, amacı bu olmalı, metodu da bu genel çerçeveye uygun düşmelidir. Aksi takdirde İslamîlik, bir kuru iddiadan öteye geçmeyecektir. Dindar kesimler arasında, Müslümanlar birleşmelidir; vahdet olmalıyız; neden bütün Müslümanlar bir araya gelmiyorlar? tarzında naif bir yakınma hep süregelmiştir. Bir çağrı olarak algılanması gereken bu yakınma, öncelikle müslüman dan ne anlamamız gerektiğinden başlayarak cevaplanabilir. Müslüman kimdir? Sosyal hayatta kendini İslam a nispet eden her kişi ya da zümre Müslüman mıdır? Ardından, Müslümanların, üzerinde birleşecekleri temel prensipler belirlenmelidir. Mesela, fırkalara ayrılıp, her fırkanın da kendi katındaki ile övünmesinin anlamı mercek altına alınmalı, bu temel kriterler muvacehesinde gerekirse bütün Müslüman cemaatler masaya yatırılmalıdır. Bu uğurda aceleci de olunmamalıdır. Bu işten netice alsak da almasak da, kendini mü min olarak tanımlayan herkes, Allah ın razı olacağı bir İslam cemaati, bir İslam kardeşliği oluşturmak için bütün gücüyle çalışmak zorundadır. Kendini cemaat olarak ifade eden birçok toplumsal teşkilat, bir nevi STK olarak göz dolduran işler yapmaktadır. Eğitimden sağlığa, ekonomiden sanata, iletişimden eğlenceye varıncaya kadar hemen her alandaki bu faaliyetler, doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine hemen bütün dünyanın beğenisini kazanabilmektedir. Fakat iyi bilinmelidir ki, dünya toplumlarının beğenisini kazanmak, bir cemaat in faaliyetlerinin İslamî olduğunun ölçütü olamaz. Tam tersine, gayrı Müslim bir dünyanın, yapılan bir işten razı olması, o işten Allah ın razı olmadığına dair önemli bir uyarı niteliğindedir. Çünkü Allah, onların dinlerine tamamen tabi olmadıkça Yahudilerin ve Hristiyanların Müslümanlardan razı olmayacakları hususunda (2/Bakara, 120) boş yere uyarmamıştır. Her türlü tartışma bir tarafa, Müslüman bir cemaat in dostu, velisi, sırdaşı, gönlünün aktığı kesimler kesinlikle Müslümanlar olmalıdır. Müslümanlar ancak kendileri gibi Müslüman kardeşleriyle velayet bağı kurabilirler. Kâfirler hiçbir zaman Müslümanların evliyası olamazlar, olmamalıdırlar. Müslüman bir cemaatin hedef ve amaçları, plan ve projeleri Müslümanlar ve İslamî ilkelerle mutlaka uyuşmalıdır. Müslüman adını taşıyıp da İslamî hedeflerle çatışan bir cemaat faaliyeti olamaz. Günümüzde İslam ın, nebevî dönemdeki evsafından arındırılıp, toplumun tevhidî dönüşümü ve vahiy merkezli bir hayat kurulması yönünde hiçbir talebi olmayan sıradan bir inanç sistemine dönüştürülmesi için büyük projeler üretilmektedir. Bu projelerin işlerlik kazanabilmesi için içeriden yani Müslüman görünümlü kişi, grup ve yapılardan destek alınmasına ihtiyaç İyi bilinmelidir ki, dünya toplumlarının beğenisini kazanmak, bir cemaat in faaliyetlerinin İslamî olduğunun ölçütü olamaz. Tam tersine, gayrı Müslim bir dünyanın, yapılan bir işten razı olması, o işten Allah ın razı olmadığına dair önemli bir uyarı niteliğindedir. 15

İktibas Kavram Müminleri velî edinmeyen, dünyevi birtakım kazanımları kendi indî yorumlarıyla Allah rızasının önüne geçiren, gayri Müslimlere Müslümanlardan daha fazla hoşgörülü davranan, Müslümanların değil de, kafirlerin rızasını kazanmayı önceleyen, İslamî değerlerin sulandırılması, hafife alınması ve değersizleştirilmesi uğrunda önemli bir misyon yüklenen bir cemaat -çapı ne olursa olsun- İslamî cemaat olamaz. duyulmaktadır. Bu ihtiyacı gidermeye hazır grup ve cemaatler mevcuttur. Bu cemaatler tabi ki işbirliklerinin karşılığını almakta, destekleri oranında ihya edilmekte, kendilerine büyük imkânlar sunulmakta, her türlü kolaylık sağlanmaktadır. Bütün dünyaya da, bu cemaatlerin, iyi yolda oldukları için böyle büyüdükleri fikri telkin edilmektedir. Bu telkin hayati önemdedir, çünkü nebevî stilde gerçek İslam cemaatinin inşası ancak bu fırsatçı/işbirlikçi cemaat lerle engellenebilir. Müminleri velî edinmeyen, dünyevi birtakım kazanımları kendi indî yorumlarıyla Allah rızasının önüne geçiren, gayri Müslimlere Müslümanlardan daha fazla hoşgörülü davranan, Müslümanların değil de, kafirlerin rızasını kazanmayı önceleyen, İslamî değerlerin sulandırılması, hafife alınması ve değersizleştirilmesi uğrunda önemli bir misyon yüklenen bir cemaat -çapı ne olursa olsun- İslamî cemaat olamaz. Mescid-i dırar fonksiyonunu icra eden kuruluşlara İslamî cemaat denemez. Küfür sisteminin bekası uğruna, imza atmadığı hiçbir gayrı İslamî teklif bulunmayan yapılar Müslümanlarla alakalı olamazlar. Şayet Müslümanlar, bu tür grupların göz dolduran faaliyetlerinden etkileniyorlarsa, ilim, tefekkür, tezekkür, tedebbür ve tetebbû eksikliği var demektir. Sözün özü şudur: Müslümanlar, çerçevesini tamamen Kur an ın ve Allah Rasulünün sünnetinin çizdiği bir zeminde Müslüman cemaat / İslam ümmeti olmak için çalışmakla yükümlüdürler. Bir taraftan, İslamî olduğuna inandığımız başka cemaatlere şefkatle yaklaşmaya, yanlışlarımızı kardeşlik hukuku içerisinde düzeltmeye talip olurken, diğer taraftan da, İslam görüntülü ama küresel sistemin hizmetindeki sözde cemaatlere karşı müslümanca bir tavır takınmalıyız. Allah ın, Peygamber (a.s) dönemindeki İslam cemaatini bir kere daha çağa tanık kılması, bizim çabalarımıza bakmaktadır. Mescid-i dırar misyonundaki, milyonları cem etmiş bir grup, İslamî bir cemaat olmayabilir ama Allah ı razı edici ölçülere sadık kalan iki kişi bile İslam cemaati sayılır. medurmus@yahoo.com Sabah - 20 Temmuz 16

Düşünce TEHLİKELİ YANILSAMALAR ATASOY MÜFTÜOĞLU Ne yapmamız, nasıl yapmamız, neye, nasıl, ne kadar inanmamız konusunda seküler-liberal düşünce tarafından uyarılıyoruz, yönlendiriliyoruz. Anglosakson dünyasına özgü paradigmalar dokunulmaz kılınıyor. Toplumlarımızda genç kuşaklar neoliberalkapitalist dünya görüşü yaklaşımı içerisinde yetişiyor. Özellikle Ortadoğu da meydana gelen olaylar/olgular toplumlarımız üzerinde ürküntü veren baskılar oluşturuyor. Karşı karşıya bulunduğumuz düşünsel, kültürel, entelektüel, siyasal ve ekonomik bütün dayatmaların, çok açık bir emperyalizmden başka bir şey olmadığını fark edemiyoruz. Teröre karşı savaş gerekçesi kullanılarak dünya çapında Müslümanlara karşı bir savaş sürdürülüyor. Küresel sistem tek bir dünyayı, tek bir modeli dayatmaya devam ediyor, farklı bir modelin, İslamî bir modelin olabileceğini kabul etmiyor. Modern-seküler-liberal diktatörlük/tiranlık farklı dünyaların, farklı dünya görüşlerinin, hayat tarzlarının, farklı gerçekliklerin, farklı yorum biçimlerinin olabileceğini konuşmamıza bile izin vermiyor. Hepimizi doğrudan ilgilendiren konularda İslamî bir görüş belirtemiyoruz. Hemen her konuda Yahudi-Hıristiyan ve Aydınlanma düşüncesi tarafından tanımlanıyoruz. Sınırlarımızı, ufkumuzu, ilgilerimizi, ufkumuzu bu düşünce tayin ediyor. Ne yapmamız, nasıl yapmamız, neye, nasıl, ne kadar inanmamız konusunda seküler-liberal düşünce tarafından uyarılıyoruz, yönlendiriliyoruz. Anglosakson dünyasına özgü paradigmalar dokunulmaz kılınıyor. Toplumlarımızda genç kuşaklar neoliberal-kapitalist dünya görüşü yaklaşımı içerisinde yetişiyor. İletişim devrimi bütün toplumlarda siyasal uyanışı hızlandırdı, siyasal farkındalık düzeyini yükseltti. İnternet, genç kuşakların ilgilerini dünya ölçeğinde genişletti. Her ülkeden genç kuşaklar, Ortadoğu ülkelerinde yaşandığı üzere birbirleriyle bilgi, enformasyon, tecrübe alışverişi yapıyor. İnternet, genç kuşakları yerel gerçekliklerden bağımsızlaştırarak, yerel kısıtlamaları aşmaları konusunda onlara cesaret veriyor. Yerel bağlılıkların kısıtlayıcı baskısından özgürleşen genç kuşaklar, bu defa küresel gerçekliklere bağımlı hale geldiler. Görsel iletişim yoluyla, birbirlerine bağımlı hale gelen bir dünyada, her tür etkileşim kolaylaşıyor, bu etkileşim Ortadoğu toplumlarında da izlenebileceği üzere genç kuşakları, üniversite gençliğini, işsiz genç kitleleri harekete geçiriyor, genç kuşaklar ayaklanmalar yoluyla siyasal alana dahil oluyor. Bu toplumlarda neoliberal-demokrasi tayin edici tek standart haline geliyor. İslam, tayin edici bir standart olmaktan çıkarılıyor. Toplumlarımızda genç kuşaklar Batılı kültürel-siyasal çerçevelerin vesayeti altında tercihler yapıyor. Bu toplumlarda İslamî duyarlılık, ilgi, söylem düzeyinde var, ancak gerçekte yok. Toplumlarımızda, Türkiye de olduğu üzere, düşünsel dünya, fiili dünyayı etkileyemiyor, dönüştüremiyor. Düşünsel dünyanın, fiili dünyadan ciddi bir biçimde kopuk olduğunu görüyoruz. Dini hayatımız, her geçen gün daha çok ayrıntılar içerisinde kayboluyor; ilkesel tercihlerden, duruş ve tavırlardan uzaklaşıyor. Dini hayatın ana yoldan, nassların belirlediği yoldan çıkarak, yan yollara saptığını, masallar/menkıbeler/rüyalar âleminde yol aldığını, rayından çıkmış/çıkarılmış bir din algısının yaygın hale geldiğini, içerisinde yaşayarak müşahade ediyoruz. Günümüzde dini hayat, İslam ın ve Ümmetin çıkarlarına göre değil; kimi cemaatlerin, hiziplerin, hiz- 17

İktibas Düşünce Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.) geleceğe dair herhangi bir hazineye ya da herhangi bir bilgiye sahip olduğumu asla söyleyemem buyurdukları halde, bugün sayıları hızla çoğalan mürşid-i kamiller, mehdiler, üstadlar, hocaefendiler bu tür bir uyarıyı asla umursamaksızın, dikkate almaksızın, din diliyle kitlelere narkoz veriyor, kitleleri uyutuyor, kitleleri bir şekilde dolandırıyor. 18 metlerin, mezheplerin çıkarları doğrultusunda yapılandırılıyor. Cemaat çıkarı İslam ın çıkarlarından daha öncelikli hale gelebiliyor. Cemaat/hizmet çıkarı adına İslam millileştirilebiliyor, her tür ahlak dışı propaganda meşrulaştırılabiliyor. Dilsel bir milliyetçilik adına, masum çocuklar bir cemaatin güçlendirilmesi adına propaganda nesneleri olarak araçsallaştırılıyor, sonuna kadar sömürülüyor. İslam ve Müslümanlar küresel bir tehdit altındayken, Müslümanların bu tehdide karşı direnmeleri gerekirken, bu acil sorumluluklar tehir edilebiliyor, savsaklanabiliyor, dini motifler de içeren popülist bir milliyetçilik adına kitleler hamasi bir dille manipüle ediliyor. Müslüman kitleleri gerçeklikten uzaklaştıran cemaat/hizmet uyuşturucuları dalga dalga yayılıyor. Hiç bir sorgulamaya ihtiyaç duymaksızın kayıtsız şartsız itaat geleneği, Müslüman toplulukları kişiliksizleştiriyor, düşünsel sorgulamalar yapma ihtiyacı duymayan kalabalıklar köleleştiriliyor. Medya uyuşturucularına, cemaat/hizmet uyuşturucularına, ideolojik uyuşturuculara bağımlı hale gelenler derin, anlamlı sorular sorma yeteneklerini kaybediyor. Her düşüncesizlik, aynı zamanda bir iradesizlikle sonuçlanıyor. Karşı karşıya bulunduğumuz düşüncesizlikler sebebiyle, ideolojik, hizipçi, cemaatçi, mezhepçi günahlar işlemekten hiç çekinmiyoruz. Kendi peşimizden koşturduğumuz için, cemaat/ örgüt liderinin/liderlerinin peşinden koştuğumuz için, tercihlerimizin sonuçları üzerinde düşünme ihtiyacı duymuyoruz. Eleştirel düşünme geleneğimiz olmadığı için, günümüzde dini hayat efsanevileştirilmiş/putlaştırılmış kişilerin tahakkümü altındadır. Aziz Peygamberimiz Efendimizin (s.a.v.) hayatlarında, mücadeleleri sırasında, dil ve söylemlerinde, hayatın her alanına yönelik açıklamalarında, hiç bir zaman, hiç bir biçimde gizli-ezoterik-esrarengiz bir içeriğe rastlamadığımız halde, bugün dini hayat büyük ölçüde olağanüstü-esrarengiz öykü üretimiyle sürdürülüyor. Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.) geleceğe dair herhangi bir hazineye ya da herhangi bir bilgiye sahip olduğumu asla söyleyemem buyurdukları halde, bugün sayıları hızla çoğalan mürşid-i kamiller, mehdiler, üstadlar, hocaefendiler bu tür bir uyarıyı asla umursamaksızın, dikkate almaksızın, din diliyle kitlelere narkoz veriyor, kitleleri uyutuyor, kitleleri bir şekilde dolandırıyor. Hayatta hiç bir şey din aracılığıyla dolandırmaktan daha iğrenç ve utanç verici olamaz. Kimi eski otoritelerin kendi zamanlarıyla/ dönemleriyle ilgili görüşlerini tekrar etmekten, nakletmekten ibaret bir dini söylemle, bugünle ilişki kurulamaz. Bu tür bir söylemle kendi çağımızın kültür ve siyaset iklimini etkileyemeyiz. Müslümanlar olarak hepimiz çok ciddi, çok tehlikeli, çok vahim yanılsamalar içerisindeyiz. Müslümanların karşı karşıya bulundukları hayati sorunların farkında ve bilincinde değiliz. Hiç bir asimilasyon girişimine direnemiyoruz. Siyasal özne haline gelemediğimiz için, kendimize özgü, siyasal bir modele sahip olduğumuzu anlatamıyoruz. Türkiye de içerisinde yaşadığımız üzere, kapitalist/liberal/ seküler sisteme ve hayat tarzına her geçen gün daha çok entegre