İKİ DÜNYA SAVAŞI ARASINDA ORTADOĞU



Benzer belgeler
Musul Sorunu'na Lozan'da bir çözüm bulunamadı. Bu nedenle Irak sınırının belirlenmesi ileri bir tarihe bırakıldı.

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Devrim Öncesinde Yemen

A) Siyasi birliklerini geç sağlamaları. B) Sömürge alanlarını ele geçirmek istemeleri. C) Sanayi devrimini tamamlayamamaları

TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK GÜCÜ

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI

İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak Üçlü İtilaf...

Milli varlığa yararlı ve zararlı cemiyetler

Bush, Suudi Kralıyla petrol fiyatı konuştu

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

İÇİNDEKİLER. A. Tarih B. Siyasal Tarih C. XIX.yüzyıla Kadar Dünya Tarihinin Ana Hatları 3 D. Türkiye"nin Jeo-politik ve Jeo-stratejik Önemi 5

USTAD Tahlil Nisan-2011

Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi

Güncel Jeo-Politik ve D-8 Cuma, 08 Aralık :55

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Lozan Barış Antlaşması

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Körfez'in petrol zengini ülkesi: Kuveyt

İÇİNDEKİLER İLKSÖZ... 1


ORSAM AYLIK IRAK TÜRKMENLERİ GÜNCESİ

Kerkük, Telafer, Kerkük...

Araştırma Notu 15/179

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI, (1)

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

değildir. Ufkun ötesini de görmek ve bilmek gerekir

IV.HAFTA XX.YÜZYIL BAŞLARINDA OSMANLI İMPARATORLUĞU

Değerli Çekmeköy Anadolu İmam Hatip Lisesi Öğrencileri

Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923)

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

d-italya nın Akdeniz de hakimiyet kurma isteği

KARMA TESTLER 03. A) Yalnız l B) Yalnız II. C) Yalnızlll D) I ve II E) I, II ve III. 2. Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'na girmesine,


BATI CEPHESİ'NDE SAVAŞ

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron

2018-LGS-İnkılap Tarihi Deneme Sınavı 9

I. Dünya savaşı ve nedenleri

İngiliz Belgelerinde Kurdistan

İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE

1979 Kabe Baskını'nın yeni görüntüleri ortaya çıktı

İSTANBUL-MEKKE DEMİRYOLU PROJESİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876)

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

HAZIRLAYAN GAZİANTEP SANAYİ ODASI TİCARET DAİRESİ EKİM

KAMU YÖNETİMİ PROGRAMI

IKBY-Irak Merkezi Hükümeti Çekişmesi ve Türkmenlerin Durumu

Fevzi Karamuc;o TARIH 11 SHTEPIA BOTUESE LIBRI SHKOLLOR

ULUSLARARASI FİLİSTİN ZİRVESİ 2018

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI

Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

C D E C B A C B B D C A A E B D D B E B A A C B E E B A D B

MEVLÜT GÖL KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA ANAYASA BAŞLANGIÇLARININ SEMBOLİK VE HUKUKİ DEĞERİ

SORU CEVAP METODUYLA TEKRAR (YÜKSELİŞ-DURAKLAMA VE AVRUPA)

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU. Ekonomik Durum:

Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı. Ali SEMİN. BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı

İSLAM ÜLKELERİNDE NÜFUS ÖNGÖRÜLERİ 2050 ARALIK 2011

MİLLİ MÜCADELE TRENİ

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

İSİPAB Dördüncü Müslüman Kadın Parlamenterler Konferansı Raporu nun Sunumu

İÇİNDEKİLER EDİTÖR NOTU... İİİ YAZAR LİSTESİ... Xİ

Tuba ÖZDİNÇ. Örgün Eğitim

5. ULUSLARARASI MAVİ KARADENİZ KONGRESİ. Prof. Dr. Atilla SANDIKLI

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ

KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 1

TARİH BOYUNCA ANADOLU

SAINT BENOIT FRANSIZ LİSESİ

T.C İnkılap Tarihi Ve Atatürkçülük

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir?

10. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN

YÜKSELME DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi

YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI TARİH

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları

TARİHİ VE GÜNCEL GELİŞMELER IŞIĞINDA SURİYE: QOU VADİS?

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Bu bağlamda katılımcı bir demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanındaki çalışmalarımız, hız kesmeden devam etmektedir.

AVRUPA VE OSMANLI (18.YÜZYIL) GERİLEME DÖNEMİ

IUA. Ortak yönetim kültürünü paylaşan ülkelerdeki devlet taşra temsilcileri arasında bilgi birikimi ve. Uluslararası. İdareciler Birliği IUA

ÜNİTE:1. Anayasa Kavramı, Anayasacılık Akımı ve Anayasa Çeşitleri ÜNİTE:2. Türkiye de Anayasa Gelişmelerine Genel Bakış ÜNİTE:3

Yak ndo u Medyas nda Türkiye ve AB Müktesebatlar - srail örne inde

Zeki DOĞAN-Sosyal Bilgiler Öğretmeni

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

Transkript:

İKİ DÜNYA SAVAŞI ARASINDA ORTADOĞU Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ali ÇAKMAK * Özet Ortadoğu XX. Yüzyılın başlarından itibaren büyük olaylara sahne oldu. I. Dünya Savaşı sonunda bölge parçalanarak sömürgeleştirildi. Bu uygulamalar bölgedeki sıkıntıları daha da arttırdı. II. Dünya Savaşı na kadar bölgede; Siyonistlerin Yahudi Devleti kurma gayretleri, emperyal devletlerin burada daha fazla nüfuz elde etme mücadeleleri, bölge halklarının savaş sırasında vaat edilen bağımsız devletlerine kavuşma çabaları yaşanmıştır. Birbirinden tamamen farklı olan bu beklentiler, iki dünya savaşı arasında bölgedeki sıkıntıları daha da attırmıştır. Anahtar Kelimeler: Siyonizm, Petrol, Emperyalizm, Araplar MIDDLE EAST BETWEEN THE TWO WORLD WARS Abstract Middle East has been scene for great events since 20th century. At the end of the first world war region was colonized by breaking to pieces. This enforcements increase the trouble of the region. Until the Second World War on the region,there has been the effort of the Ziyornists for setting up Jewish State, the struggle of the imperialist states to dominance much more, the effort of the region public s to have the commited independent state. This compeletly several expectations increase the trouble of the region much more. Keywords: Zionism, petroleum, imperialism, Arabs * Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Tarih Öğretmenliği ABD Öğretim Üyesi

1345 Bölgenin Kısa Tarihi Jeopolitiği Ortadoğu ilk çağlardan beri ""Ön Asya, Batı Asya, Güneybatı Asya" gibi değişik adlarla anılmıştır. I. Dünya Savaşı ndan sonra da bunlara "Yakın doğu ve Ortadoğu" deyimleri eklenmiştir 1. Ortadoğu'nun sınırlarının çizilmesinin zorluğu, bölgenin belirgin bir coğrafi birim olmamasından kaynaklanmaktadır. En dar bakış açısıyla Ortadoğu; Türkiye, İran, Mısır üçgeni ve bu üçgenin içinde kalan ülkeleri kapsar. En geniş bakış açısıyla Ortadoğu; Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının birbirine yaklaştığı, Türkiye, İran, Mısır üçgenine komşu olan Müslüman ülkeleri, yani kabaca doğuda Afganistan ile batıda Kuzey Afrika, Sudan, Somali gibi bölgeleri içine alan sahadır. Zaman içinde Batı'nın bölgedeki çıkarları ve müdahalelerinin gelişmesiyle Ortadoğu tanımı değişikliklere uğramıştır 2. Ortadoğu; dünya ticaretine coğrafi konumu ve içinde bulunan Süveyş Kanalı, Basra Körfezi, Çanakkale-İstanbul Boğazları, Akdeniz Limanları gibi önemli suyolları ve onları birbirine bağlayan kara yolları ile yön verebilecek önemli bir bölgedir. Kısacası insanlık tarihinin ve uygarlığın adeta beşiği olan Ortadoğu, daha önceki asırlarda olduğu gibi, XX. yüzyılda da dünyanın en önemli bölgelerinden biri olma özelliğini sürdürmüştür 3. Ekonomik, politik ve askeri yönden Ortadoğu'yu bu kadar önemli yapan başka etkenler de vardır. Şöyle ki: Ortadoğu dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahiptir. Buradaki petrollerin kaliteli ve maliyetinin ucuz olması, XX. yüzyıldan itibaren bölgenin öneminin en hayati cihetini teşkil etmiştir. Bölge, insanlığın var oluşundan beri tarihin kaydettiği en eski ve en önemli uygarlık merkezi olma özelliğine sahiptir. Tek tanrılı üç dinin doğuş yeri buradadır. Kudüs şehri üç din içinde kutsal sayılan bir şehirdir. Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının birleştiği yer olup, bu kıtalar arasındaki geçiş yollarının tamamı Ortadoğu toprakları üzerindedir 4. 1 Rıfat Uçarol, Siyasi Tarih, S. 439, İstanbul 1985. 2 Oral Sander, Siyasi Tarih, 1918-1994, S. 66, Ankara 2002. 3 Mehmet Kocaoğlu, Uluslar Arası İlişkiler Işığında Ortadoğu, S. 68, Ankara 1995. 4 M. Selim Akdoğan, 36. Paralel ve Ortadoğu, S. 10, İstanbul 1995.

1346 İran hariç Ortadoğu topraklarının tamamı I. Dünya Savaşı'na kadar, Osmanlı Devleti'nin fiili ve hukuki yönden egemenliği altındaydı. XIX. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti'nin zayıflamaya başlamasıyla bu bölge; başta İngiltere, Fransa, Rusya sonra da Almanya ve İtalya olmak üzere büyük devletlerin siyasi, ekonomik ve kültürel egemenlikler kurmak için çalıştıkları kritik bir alan haline gelmeye başladı. Bu devletler bölgede üstünlük kurmak için kendi aralarında kıyasıya bir mücadeleye girdiler. XVIII. yüzyıldan itibaren Akdeniz'e inebilmenin yollarını arayan Rusya'ya karşı diğer Batılı emperyalist devletler ya tek başlarına ya da ittifak kurarak bir set çekmeye çalıştılar. Bunda da oldukça başarılı oldular. Osmanlı Devleti ise büyük devletlerin aralarındaki bu rekabetten yaralanarak bir denge politikası içinde varlığını sürdürmeye çalıştı. Ancak XX. yüzyılın başlarında dünya siyasetinde meydana gelen gelişmelerin sonucunda İngiltere, Fransa ve Rusya'nın bir blok içinde birleşmeleri ve Osmanlı Devleti nin de bunların karşısındaki blokta yer alarak I. Dünya Savaşına katılması, savaşın bitiminde imparatorluğun siyasi hayatının sona ermesine neden oldu. Bu da Ortadoğu'da yeni bir statünün kurulmasına yol açtı 5. Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşına katılmasından sonra İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusya sı aralarında yaptıkları gizli anlaşmalarla, ona ait Ortadoğu topraklarını paylaşmışlardı. Bu anlaşmaların en bilineni ve Ortadoğu'yu ilgilendireni Sykes - Picot Anlaşmasıdır. Bu anlaşmaya göre Osmanlı Devleti nin Ortadoğu toprakları, İngiliz hükümeti adına Mark Sykes ile Fransa hükümeti adına Georges Picot tarafından 16 Mayıs 1916 tarihli gizli antlaşma ile paylaşılmıştır. Buna göre Suriye, Lübnan ve Kilikya bölgelerini Fransa; Ürdün, Irak ve Kuzey Filistin'i İngiltere alacaktı. Filistin'in geriye kalan topraklarında uluslar arası bir rejim ve sınırları belli olmayan bir Arap devleti kurulacaktı. Sykes Picot Anlaşması İngiltere'nin Ortadoğu'daki ikiyüzlü politikasını gözler önüne sermektedir. İngiltere, daha önce Mısır'daki yüksek komiseri McMahon aracılığıyla Mekke Şerifi Hüseyin le, şimdi İngiltere ve Fransa arasında paylaşılmış bulunan topraklar üzerinde bir Arap krallığın kurulması yönünde anlaşma yapmıştır. Bu anlaşma, o döneme ait Hüseyin - McMahon yazışmaları olarak bilinen bir 5 Uçarol, a.g.e., S. 440.

1347 dizi mektuptan kolayca izlenebilir 6. Yazışmalar 1915 Temmuz'unda başlamış, 1916 Şubat'ına kadar sürmüştür. Savaştan sonra McMahon'un mektupları, Arap milliyetçilerinin, İngiltere'yi kendi davalarına ihanet etmekle suçlarken kullandıkları başlıca belgeler olmuştur. Şerif Hüseyin'in amacı Osmanlı İmparatorluğu'nun bütün Arap eyaletlerinde yaşayan Arapların bağımsızlığı için İngiltere'nin yardımını sağlamaktı. McMahon' un mektuplarının en önemlisi 24 Ekim 1915 tarihli ikinci mektuptur. Bu mektupla İngiltere'nin Şerife istediği bütün bölgelerde Arap bağımsızlık hareketini destekleyeceğine dair söz verdiği görülüyor, ancak bazı istisnaların kabulü şart koşuluyordu. Bu mektuplaşmalardan sonra Hüseyin 10 Haziran 1916'da isyan bayrağını açtı ve Mekke'yi buradaki küçük Türk birliğinin elinden aldı. 2 Kasım 1916'da Şerif Hüseyin, onu izleyenler tarafından "Arap ülkeleri kralı" ilan ediidi ise de, Fransa ve İngiltere tarafından tanınmadı. Sonunda bir uzlaşmaya varılarak Hüseyin 1917 Ocak'ında Hicaz kralı ilan edildi. Sykes - Picot antlaşmasının ortaya koyduğu bu tablodan hemen önce İngilizler, Ortadoğu politikası hakkında bir açıklama yapmışlardı. Balfour Deklarasyonu olarak bilinen bu açıklama, İngiliz Dışişleri Bakanı nın, ileri gelen İngiliz Yahudilerinden olan Lord Rotchield'e yazdığı mektuptur. Bu mektupta İngiliz bakan, Filistin'de Yahudiler için bir "ulusal yurt" kurulması çabasının İngiliz hükümeti tarafından destekleneceğini belirtmişti. İngiliz Dışişleri Bakanı nı böyle bir mektup yazmaya iten en önemli neden, topraklarında çok sayıda ve etkili olan Yahudi'nin yaşamakta olduğu ABD'nin sempatisini kazanmak ve Almanya'ya karşı yürütülen savaşa kendi yanında katılmasını sağlamaktı 7. Fransa ve ABD nin Balfour Deklarasyonu'nu desteklediğini açıklamasıyla Siyonizm'in kaderi İtilaf devletlerinin savaş davasıyla birleştirilmiş oldu. Balfour Deklarasyonu nu öğrene Kral Hüseyin bir açıklama istedi. İngiliz hükümeti yaptığı açıklamada Yahudi devletinden hiç söz etmedi. Aslında Kral Hüseyin o kadar zayıftı ki 6 Peter Mansfield, Osmanlı Sonrası Türkiye ve Arap Dünyası, S. 46, İstanbul 200. 7 Sami Öngör, Ortadoğu; Siyasi ve İktisadi Coğrafya, S. 95, Ankara 1965.

1348 İngiltere'nin yaptığı bu açıklamayı kabul etmekten başka çaresi yoktu 8. Fakat 1917'de kendi içinde ihtilal çıkınca Rusya, savaştan çekildi ve savaş yıllarında ortaklarıyla aralarında yaptıkları gizli anlaşmaları açıkladı. ABD savaşa girerken başkanın adıyla anılan 14 maddelik Wilson İlkeleri ini yayınladı. Buna göre; gizli anlaşmalar tanınmayacak Osmanlı Devleti Türklerle meskün topraklarında egemen olacak, Ortadoğu daki Türk topraklarının kaderini ise bu topraklar üzerinde yaşayan insanların kendileri tayin edeceklerdi. Bu yaklaşım, İngiltere ve Fransa'nın bölgeye dair planları ile uyuşmuyordu 9. 7 Kasım 1918'de Fransa ve İngiltere ortak bir deklarasyon yayınlayarak, Ortadoğu ülkelerinde halkların kendi iradelerine dayanan hükümetler ve yönetimler kuracaklarını bildirdiler. Deklarasyon, bu devletlerce zaman kazanmak için ortaya konan bir oyundu. Nitekim savaştan sonra ABD kendi içine kapanınca iki devlet Nisan 1920 de toplanan San Remo Konferansı nda Ortadoğu'yu kendi aralarında tekrar paylaştılar. Ayrıca 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Antlaşmasıyla Anadolu'da her devlet için güvenlik bahanesiyle işgal bölgeleri oluşturarak buraları ele geçirmeye başladılar. Böylece Osmanlı Devleti nin elinden zorla alınan Ortadoğu toprakları Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra galip devletlerin egemenliği altına girmiş oldu. İtilaf devletler kendi istedikleri toprakları ele geçirmekle, Wilson ilkelerinden "galip devletler tarafından toprak ilhakının yapılmaması" ilkesi arasında görünürde bir orta yol arayarak "Manda Yönetimi" sistemini ortaya çıkardılar ve bunu Ortadoğu'da uygulamak üzere harekete geçtiler 10. Arap ülkeleri manda bölgeleri ilan edildi. Diğer taraftan bazı Arap liderleri ise İngiltere, Fransa gibi iki sömürgeci devletin sözlerine inanarak bağımsızlıklarının verilmesini beklediler. Manda ise daha önceleri kullanılan "nüfuz sahasının kibarca dolambaçlı biçimde ifade edilmesiydi 11. 8 Mansfield, a.g.e., S. 59. 9 Ekrem Memiş, Nuri Köstüklü; Tarih Boyunca Ortadoğu-Anadolu İlişkileri, S. 40, Konya 1990. 10 Uçarol, a.g.e., S. 44l. 11 Gustave Edmund Van Grunebaum; İslamiyet 3. Kitap Osmanlı Devletinin Kuruluşundan Günümüze Kadar, S. 158, İstanbul 1993.

1349 Arap dünyasında milliyetçiliğin tanımını yapmak son derece zordur. Bunun temel nedeni, aile ve mezhep bağlılığı gibi birincil toplumsal bağların çok güçlü olmasıdır. Arap milliyetçiliği, Arap insanına yeni bir benlik kazandırmak çabası olarak düşünülebilir. Araplar etnik bağları, dili, gelenekleri ve dini içeren ortak geçmişlerinden güç almak istemekte, dünyada olanlardan her Arabın benzer biçimde etkilenmesini bekleyen ortak bir geleceğe bakmaktadırlar. Bu milliyetçiliğin belirgin ortak davranış biçimi ise; ulusal bağımsızlıktı 12. Ama Araplar bu amaçlarını gerçekleştirmede başarılı olamadı. Yani Osmanlı Devleti idaresinden ayrılan Arapların yaşadığı Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün gibi ülkelerin sınırları bile Batılı devletler tarafından çizildi 13. Bölgede yeni bir siyasi harita ve statü ortaya çıktı. Ortadoğu'nun büyük bir bölümünde dört yüzyıldır süren Osmanlı düzenin çöküşüyle yeni bir dönem başlamış oldu. Bu coğrafyada görev yapan idarecilerinin titiz ve samimi çalışmaları üzerine Osmanlılar bölgede ayakta kalabilen politik yapı ve işleyen bir sistem kurmuşlardı 14. I. Dünya Savaşı nın ardından galip devletlerin bu müdahalesi sonucu bölge dünyanın en sıkıntılı yerlerinden biri haline geldi. Bu olayların ardından Araplar, bir Yahudi devleti talebi ile ağır bir Siyonist baskı altına alındı. Ayrıca bölge ülkelerinin yöneticileri ve halkları büyük güçler tarafından birbirlerine karşı sistematik bir kışkırtma politikaları ve provokasyonlarına maruz kaldı. Oluşturdukları gerilim ortamı ile sömürü düzenlerinin temelini oluşturan bu devletler, bölgenin en önemli tabii zenginliği olan petrolü tamamen kendi kontrolleri altına aldılar. Bununla yetinmeyerek kendi kontrollerindeki idarecilerle oluşturdukları yapay devletlere sattıkları silahlarla servetlerine servet katarken, bölgeyi muazzam bir silah deposuna çevirmeyi de başardılar 15. 12 Akdoğan, a.g.e., S. 10. 13 Sander a.g.e., S.73. 14 Bülent Tanör; "İki Dünya Savaşı Arasında Siyasal Çağdaşlaşma Sorunları Açısından Ortadoğu ve Türkiye", S.208, İstanbul 1994. 15 Bernard Lewis" Ortadoğu, S. 267, İstanbul 1996.

1350 Suriye I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlıların önemli bir harekat merkezi olan Suriye, Mısır'daki İngiliz kuvvetlerinin başlıca hedefi durumuna gelmişti. Savaş yıllarında İtilaf devletleri aralarında bir dizi gizli antlaşmalar yapmış ve 1915-1916 yıllarında Mekke Şerifi Hüseyin ile Mısır İngiliz Yüksek Komiseri Sir Henry McMahon, birbirlerine karşılıklı mektuplar vermişlerdir. Bu mektuplarda Hüseyin, İngiltere'nin Arapların bağımsızlık isteğini desteklemesi karşılığında, Türklerle savaşta İngilizlerin safında yer almak ve İngilizlere her çeşit yardımı yapmak önerisinde bulunmuştur. Bu mektuplarda bir takım çetrefil ibarelere yer verilmiş ise de, asıl mesele Türklere karşı ortak hareket olunca, İngiltere'nin böylesi bir öneriye şimdilik büyük bir sempatiyle baktığı ve bağımsız bir Arap devletinin oluşturulması fikrini şimdilik desteklediği kolayca anlaşılır. Bu sırada İngiltere hükümeti, savaş yıllarının ikinci gizli antlaşması için hazırlanmış ve bu metin Fransa ve Rusya tarafından kabul edilmiştir. "Sykes -Picot Antlaşması" denilen gizli belge, bağımsız bir Arap devletinin ya da bir Arap hükümdara bağlı olarak Arap devletleri konfederasyonun kurulmasını öngörmüştür. Ancak Fransa ve İngiltere, kurulacak bağımsız bir Arap devletini onaylamakla birlikte, kendilerince uygun görülecek doğrudan veya dolaylı denetim ve yönetim önlemlerini almak hakkına da sahip olmayı ihmal etmemişlerdir 16. Savaş sona erince galipler, bağımsızlık yaklaşımını bir tarafa bırakarak, Arap ülkelerini gerçek niyetlerine uygun biçimde manda bölgeleri olarak ilan ettiler. Onların bu yaklaşımı daha önceleri kullanılan "nüfuz sahası" formülünün daha az tepki toplamaya yönelik bir ifade değişikliğinden başka bir şey değildir. Araplar, Şerif Hüseyin'in oğlu Faysal'ın önderliğinde Arap bağımsızlığı konusunu Paris Barış Konferansı na götürme girişiminde bulunmuşlar, ama konferansta Başkan Wilson'dan başka kendilerini dinleyen çıkmamıştır. O da söz konusu bölgelere halkın isteğini tespit etmek üzere bir komisyon gönderilmesi önerisinde bulunmuştur. Faysal Paris'ten hayal kırıklığına uğramış bir adam olarak Suriye'ye dönmüştür. Buna rağmen Haziran 1919'da Suriye Milli Meclisi'ni toplantıya çağırmış ve bu meclis bir 16 H. Lammens, Suriye, MEB İslam Ansiklopedisi, c. 11, S. 64, İstanbul 1979.

1351 eylem planı hazırlamaya başlamıştır. Bu plan, öncelikle "Bereketli Hilal" denilen bölgenin bağımsızlık isteğini içeriyor ve başında Faysal'ın bulunacağı meşruti bir krallığın kurulmasının öngörüyordu. İkinci olarak Fransızların bölgeye ilişkin bütün istekleri reddediliyordu. Üçüncü olarak batılı devletler manda bölgelerinde kalacak olurlarsa - mandater olarak Amerika Birleşik Devletleri'nin veya İngiltere'nin kabul edilmesine, fakat Fransız mandasının hiçbir şekilde kabul edilmemesine kara verilmiştir. Ancak bu isteklerin hiçbiri gerçekleşmemiştir. Üstelik İngiliz ordusu bölgeden çekilmiş ve General Henry Gouraud komutasındaki Fransız birlikleri, Lübnan'ı işgal etmiştir 17. Çanakkale'de kolunun, bacağının ve gözünün birini kaybetmiş olan Fransız generali Gouraud, ünlü bir fatih rolü takınarak beyaz bir at üzerinde Beyrut'a girmiş ve Suriye ile Lübnan'ın yirmi beş yıl sürecek manda çilesini o günden itibaren başlamıştır 18. Faysal, 1 Ağustos 1920 günü Suriye'den ayrılmıştır. Fransa güç kullanmak zorunda kalmakla birlikte en sonunda Sykes-Picot Antlaşması'ndan payına düşen Suriye'yi ele geçirmiştir 19. Fransa'nın Suriye'yi sıkı bir askeri yönetim altına alması büyük tepkilere neden olmuştur. Mandası altındaki yerlerde Arap birliğini parçalamak için Fransa, kendine tarihi bağlarla da bağlı bulunan Lübnan'ı, topraklarını Osmanlı İmparatorluğu dönemindekinin iki misline çıkartarak Suriye'den ayırmış, geri kalan Suriye topraklarını da eyaletlere bölerek federal bir düzen kurmuştur 20. Böylece ülke dinî ve ırkî azınlıklardan oluşan dört bölgeye ayrılmıştı. Suriyelilerin çoğunluğu ve özellikle yüksek öğrenim görmüş seçkin zümre bu ayrıma şiddetle karşı çıkmıştı. Lakin Fransa, Suriye'yi dini, siyasi ve beşeri zeminde parçalayarak burada öncelikle kendi kontrolünü tam olarak sağlamayı düşünüyordu 21. Fransız manda yönetimi tarafından yürütülen bütün çabalara rağmen işgalin ardından ülkede bir türlü istenen teslimiyet tam olarak sağlanamadı. 1925'de 17 Ömer Osman Umar, Türkiye Suriye İlişkileri, S. 25, Elazığ 2003. 18 M. Said Tavakkalna, Suriye ve Lübnan' da Fransa' nın İşi Ne?, S. 5-6, İstanbul 1945. 19 Bernard Levis, P. M. Holt, A. K. S. Lambton, İslam Tarihi Kültür ve Medeniyeti Günümüzde İslam Ülkeleri, c. II, S. 115, İstanbul 1989. 20 Uçarol, a.g.e., S.447 21 Mansfield, a.g.e., S.82

1352 Hakuran'da, Dürzilerin genel valiliğe yönelik başlattığı ciddi bir isyan patlak vermiş ve bu isyan hızla yayılarak Fransız idaresine karşı bir ayaklanmanın ateşleyicisi olmuştur 22. Ayaklanma sırsında Şam kenti Fransız uçaklarınca bombalanmış ve isyan ancak ertesi yıl bastırabilmişti. Bu isyanın Fransızları Suriye de daha uzlaştırıcı bir politika izlemeye yönelttiği görülmektedir 23. Fransa Suriye ve Lübnan'ı birer cumhuriyet halinde örgütlemiş ve yakında tam bağımsızlığa kavuşturmayı vaat etmişti 24. Ancak kuvvet yoluyla buralarda istediği şekilde egemenliğini sürdüremeyeceğini anlayınca Mayıs 1926'da Lübnan'a ve Mayıs 1930'da da Suriye'ye görünüşte bağımsızlık vererek buralarda kendine göre cumhuriyet ilan etmişti. Ancak her iki ülkenin de anayasasında Fransız mandasını sürdüren geniş yetkiler vardı. Yani bunlarla Fransa'nın Suriye üzerindeki nüfuzu ortadan kalkmamış bu nedenlerle buralarda Fransa'ya karşı mücadele devam etmişti 25. Suriye ve Lübnan'da devam eden Fransız manda idaresinin bu ülkelerdeki yönetim sisteminin modernize edilmesi bakımından katkı sağladığı hususunu da burada belirtmekte yarar vardır. Şöyle ki; çağdaş bir idari mekanizma, bir gümrük idaresi, tapu ve kadastro dairesi, eski eserleri koruma idaresi kurmuşlar, yollar ve sosyal amaçlı yapılar yaptırarak imar faaliyetlerine önem vermişlerdir 26. Suriye, II. Dünya Savaşı sırasında bir kısmı Almanya ya teslim olan Vichy hükümetini tutanlar, diğer kısmı İngilizler ile beraber hareket etmeyi münasip görenler diye kendi aralarında ikiye ayrılan Fransız kuvvetlerinin birbirleri ile olan mücadelelerine de sahne olmuştur 27. Bu olaylara seyirci kalmayan özgürlük taraftarı Fransız kuvvetleri, İngilizlerle işbirliği yaparak Mayıs 1941'de ortak bir harekat düzenleyip Suriye'yi ele geçirmiştir. Fransızlar için, manda idaresinin gittikçe daha büyük sıkıntılara sebep olduğunu gösteren bu olayların ardından, Suriye'nin kontrollü bir bağımsızlığa yönelmesi uygun görülmüştür. 22 Grunebaum, a.g.e., S.157-158 23 Mansfield, a.g.e., S.83 24 Hubert Deschamps, Sömürge İmparatorluklarının Çöküşü, s.38, İstanbul 1966. 25 Uçarol, aynı eser, S.448 26 Mansfield, aynı eser, S.84 27 Lammens, a.g.m., S. 64

1353 Fransa'nın Suriye hakimiyeti II. Dünya Savaşı sonucuna kadar sürmüştür. Savaş sonlarına doğru 1944'de Amerika ve Rusya Suriye'yi tam bağımsız bir ülke olarak kabul ettiği halde Fransızlar Suriye'den çekilmekte pek istekli olmamışlardır. Ancak bölge üzerinde yeni planlar peşinde olan Amerika ve İngiltere bu bölgede Fransız nüfuzunun etkisini sürdürmesini istemiyorlardı. Buna rağmen Fransa manda döneminin bağımlılık ilişkilerini mümkün olduğu kadar devam ettirtecek ekonomik, kültürel ve stratejik bir takım imtiyazları garanti altına alacak özel antlaşmaları resmen kabul ettirtinceye kadar Suriye'den çekilmemiştir. Fransızların 5 Nisan 1946'da resmen çekilmesinden sonra Suriye üzerinde egemenlik konusunda Amerika ve İngiltere arasında rekabet başlamış daha sonra bu rekabete Rusya da katılmıştır. Bağımsızlığın ilk yıllarında Suriye'nin politik hayatına yön veren parlamenter demokrasi değildir 28. 1949 yılından itibaren de Suriye'de istikrar bir türlü sağlanamamış, hükümet darbeleri birbirini takip etmiştir 29. Irak İngiltere'nin eskiden beri Basra Körfezi'ni hedefleyen siyasi ilgisinin, XIX. asırdan itibaren başta Irak olmak üzere bütün Ortadoğu ya yöneldiği görülmektedir. Bu siyasetin temel sebepleri olarak, ekonomik ve stratejik çıkarların yanında dini ve askeri menfaatler de zikredilebilir. I. Dünya Savaşı öncesinde İngilizlerin bu mülahazalarla üzerinde en fazla yoğunlaştıkları bölge Otadoğu olmuştur. Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı na girdiği gün Basra Körfezi ndeki İngiliz donanmasının Şattülarap'ın ağzındaki Fav mevkiine asker çıkararak buraları işgal etmesi hiç sürpriz değildir 30. Savaşın ilerleyen aşamasında İngiliz birliklerinin Kutü'l Ammare'de uğradıkları ağır yenilgiye karşın sonunda Bağdat'ı işgal ettikleri bilinmektedir (Mart 1917) 31. 28 Necdet Öztürk, Suriye, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 13, S. 389 390, İstanbul 1989. 29 Memiş Köstüklü, a.g.e., S.41. 30 Gökhan Çetinsaya, "Irak", TDV İslam Ansiklopedisi., c.19, S. 95, İstanbul 1999. 31 Yılmaz Daşçıoğlu, Irak, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, c. 13, S. 175 176, İstanbul 1989.

1354 Savaşı sona erdiren Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) imzalandığında yaklaşık dört yüzyıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası o1an Mezopotamya toprakları, Musul hariç İngi1iz işgali altına girmiş bulunuyordu 32. İtilaf devletlerinin 1920 Nisanında kendi aralarında gerçekleştirdikleri San Remo Konferansı'nda Musul dahil Irak ın, İngiltere'nin mandasına verilmesi kararlaştırılmıştır 33. İngiliz hükümetinin Milletler Cemiyeti'nden manda kararı çıkartması ve bunu uygulamaya koyması Güney'deki Bedevilerin ayaklanmasına yol açmıştır. Özellikle Basra eyaletinde yaşayan halktan destek gören ulusçu bir hareket gelişmiştir. İngilizler söz konusu ayaklanmayı hızla bastırmışlardır. Bu sırada Şam' da bağımsız bir Arap yönetimi kurduktan sonra Fransızlarca devrilen Haşimi ailesinden Emir Faysal bin Hüseyin e yardım için bu fırsatı değerlendiren İngilizler, 1921'de onunla anlaşmışlardır. Önce Mezopotamya sonra Irak adını alan devlet, İngiliz mandası altında Şerif Hüseyin'in oğlu Kral Faysal yönetiminde bir monarşi olarak teşkilatlanmıştır. İngilizler, Irak ta Faysal'ı krallığa getirirken onun vasıtasıyla petrol yönünden zengin kaynaklara sahip olan bu bölgeyi kontrol altında tutmayı hesapladığı gibi, aynı zamanda imparatorluğun sömürgelerine giden yolunu Akdeniz kıyılarından Basra Körfezi'ne karadan birleştirmiş oluyordu 34. Basra Körfezi ve Arap Yarımadası nın İngiliz askeri işgali altına girdiği 1918 yılından beri işler tam istendiği gibi gitmiyordu. Bağdat ve ülkenin çeşitli yerlerinde İngiliz yönetimine karşı yer yer muhalefet ve direniş vardı. Irak milliyetçileri ve dini liderleri 1920 Nisan'ında isyan ettiler; isyan aynı yılın Temmuz ayında bir genel ayaklanmaya dönüşmüştür. İsyanın ancak 1920 yılının sonuna doğru bastırılabilmesi insan ve maddi kaynak bakımdan oldukça pahalıya mal olmuştur. Ayrıca bu olaylar milliyetçilerle işgalci otoriteler arasındaki ilişkileri sertleştirmiştir 35. 32 Holt, a.g.e., S. 111. 33 Uçarol, a.g.e., S. 445. 34 Lewis, a.g.e., S. 268. 35 Holt, a.g.e., S. 115.

1355 Yeni efendilere karşı şiddet eylemleri hemen hemen tüm Arap ülkelerinde ortaya çıkmış ve doğrudan doğruya yönetim gibi basit bir politikanın işlemeyeceği görülmüştür. Onun yerine manda kuran devlet amaçlarını Arap ülkeleri eliyle dolaylı yoldan elde etmeye çalışmıştır. Bu nedenle bunlara bir derecede bağımsızlık vermişler ve bu arada milli topraklar üzerinde silahlı kuvvet bulundurma hakkını garanti altına alacak antlaşmalar imzalamıştır 36. Ayaklanmadan sonra İngiliz manda idaresi de, hem gerek duyduğundan hem de İngilizlerin geleneksel eğilimi olduğundan daha liberal bir politika izlemeye koyulmuştur. 1924 yılında Parlamenter bir temel yaratılmış, bankalıklara Iraklılar atanmış ve İngiliz devlet görevlilerinin gücü yavaş yavaş azaltılmaya başlanmıştır. 1925'te Irak kökenli bakanlar, Irak parlamentosundan sorumlu duruma gelmişlerdir. İngiltere artık İngiliz çıkarlarını garantiye almak amacıyla manda himayesine son vermeye hazırlanmıştır 37. Bu gelişmelerin ardından 10 Temmuz 1924'te Irak kurucu meclisi Irak Krallığı için bir anayasa çıkardı. Söz konusu anayasada Irak, "Kısmen bağımsız ve özgür" bir devlet olarak ilan ediliyordur. lrak İngiliz tabiiyetiyle ve desteğiyle 3Ekim 1932'de Milletler Cemiyeti'ne kabul edilmek suretiyle şeklen bağımsız hale gelen ilk Arap manda ülkesi olmuştur. Bağımsızlıktan sonra Kral Faysal, muhalefet önderlerinden Reşid Ali Geylani'yi başbakanlığa getirmiştir. 1933'te Musul'daki ayaklanmaları sert bir şekilde bastıran Reşid Ali hükümeti, çok geçmeden yerini daha ılımlı bir hükümete bırakmıştır. Kral I. Faysal1933'te aniden öldü ve yerine oğlu Gazi geçti. Sevilen bir kişi olan Gazi, Arap milliyetçisi olarak ün yapmıştır. Ne var ki, bir önder olacak kadar ağırlık ve otorite sahibi değildir. Rakip siyasal hizipler, kabiller arası anlaşmazlıkları körüklerken, beceriksiz, gerici ve baskıyı gittikçe artıran hükümetler birbirini izlemişlerdir. Bu hükümetlerin karşısına orta sınıf aydınlar ve Atatürk'ten esinlenen genç milliyetçi subayların meydana getirdiği bir muhalefet grubu ortaya çıkmıştır. 1936' da bunlar General Bekir Sıtkı'nın kumandasında iktidarı ele geçirmişlerdir 44. Onun 36 Lewis, a.g.e., S. 270. 37 Mansfield, a.g.e., S. 85.

1356 kurduğu askeri diktatörlük on ay sonra, başladığı gibi, bir askeri darbe ile son bulmuştur. Fakat ordunun hükümetteki etkinliği daha sonraki yıllarda devam etmiştir. Kral Gazi dönemindeki siyasal karışıklıklara rağmen bazı alanlarda önemli adımlar atılmıştır. Kerkük petrol yatağını Akdeniz'e bağlayan boru hattı 1935'te açıldı, aynı yıl İngiliz denetimindeki demiryolları satın alınmıştır. İran ve Suriye ile olan sınır sorunları çözülürken, Türkiye, Afganistan ve İran ın da yer aldığı Sadabad Paktı (1937) imzalanarak kuzey güvenlik kuşağı oluşturulmuş, ayrıca Suudi Arabistan ve Yemen'le imzalanan saldırmazlık anlaşması ile Arap dünyasına yönelik işbirliği imkanlarını arttırmıştır 38. İki dünya savaşı arasında Irak görünüşte milli hakimiyetini sağlamış gibidir. Ne var ki, tam bağımsızlık hala bir gerçek olmaktan çok uzaktır. Arap birliğinin gerçekleşmesi ise yıllar sonra bile tam bir hayal olacaktır. Şüpheci ve gerçekçi Araplar, özgürlük ve bağımsızlılarını kazanmak adına, birilerinin yok ettikleri Osmanlı Devleti'nin hakimiyeti altında daha fazla Arap birliği bulunduğuna işaret etmişlerdir. Nitekim I. Dünya Savaşı nın ardından bölgede yaşanan olaylar da bu şüpheci ve gerçekçilerin görüşlerini doğrulamıştır 39. Kral Gazi'nin II. Dünya Savaşı'ndan kısa bir süre önce bir araba kazasında ölmesi üzerine yerine dört yaşındaki oğlu II. Faysal geçmiş ve yeni krala naip olan amcası Emir Abdullah yönetimi üstlenmiştir. Savaş patlak verdiğinde başbakan olan Nuri Said, Irak'ın tarafsızlığını ilan etmekle birlikte Almanya'yla diplomatik ilişkiyi kesmiştir. Daha sonra darbeyle başbakanlığa gelen Raşid Ali, İngiliz karşıtı bir siyasete yönelmiştir. Öte yandan Mihver devletleriyle gizli görüşmeler başlamıştır. Bu olumsuz gelişmeler üzerine İngiltere Nisan 1941'de Basra Körfezinden Irak'a takviye birlikler göndermiş ve bu ülkedeki üslerden de destek gören İngiliz birlikleri bir ay içinde Irak ordusunu teslim olmaya zorlamıştır. Yaşanan olaylarla İngiliz muhalifleri tamamen sindirildikten sonra Irak, Ocak 1942'de Mihver Devletlerine savaş ilan etmiştir. 38 M. Hartmann, Irak, MEB İslam Ansiklopedisi, c. 5/II,, S. 679, İstanbul 1968. 39 Holt, a.g.e., S. 122-123.

1357 Muhalefetin sindirilmesini izleyen baskı ortamında İngilizler Iraktaki kaynaklardan ve ulaşım hatlarından geniş bir biçimde yaralanmıştır. Asırlar boyunca Osmanlı hakimiyeti altında, Irak ın ve tüm Ortadoğu nun, I. ve II. Dünya savaşları arasında maruz kaldığı emperyal niyetli idarelere göre çok daha başarılı bir yönetimle idare edildiği tarihi bir hakikattir. Sonuç itibariyle Osmanlı İmparatorluğu Ortadoğu'ya adalet esasına dayalı bir idari yapı ve koruyucu bir perde sağlamış, onu dışardan yönelen pek çok tehlikeye karşı korumuştur. İngiliz işgaliyle Osmanlı nın bölgedeki rolü sona ermiştir. Bölgenin yeni hakimi İngilizler prensip olarak Ortadoğu da yalnız kendi maddi çıkarlarını koruyacak bir düzen kurmayı hedeflemişlerdir. Bu nedenle de yeni sistem Irak ve tüm bölge halklarını büyük bir çoğunluğu için bitmek bilmeyen acılı ve çileli günlerin başlangıcı olmuştur 40. Suudi Arabistan Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı öncesi Arabistan'da Osmanlı hakimiyetini ve İslam dünyasında hilafet nüfuzunu takviye etmek üzere Hicaz demiryolunun inşasına teşebbüs etmiş, Şam ve Medine kısmı 1908'de münakaleye açılmıştır. Oysa Mekke Emîri Şerif Hüseyin, hattın Mekke'ye kadar uzatılmasına karşıydı. Ona göre demiryolunun sonraki ayağının gerçekleşmesi durumunda Hicaz'da vilayetler kanunun tatbiki mecburiyeti hasıl olacaktı. Bu da emirin şahsi nüfuzunun kırılması ve Osmanlı merkezi idaresine yeniden sıkı sıkıya bağlanması demektir. Gelişmelerden rahatsız olan Mekke emiri Babıâli ile münasebetlerini bilinçli bir şekilde gerginleşmeye başlamıştır. Bu yüzden bir gün azledileceğini düşünen Şerif Hüseyin böyle bir vaziyette tasarladığı kıyam hareketine dışarıdan yardım aramaya başlamış tabiatıyla İngiltere'ye başvurmuştur. Mekke mebusu olan oğlu Abdullah ise Şubat 1914'te İstanbul'a giderken Kahire'de İngiliz komiseri bulunan Lord Kitchener'in Şark işleri katibi Sir Ronald Stors'u görerek, Osmanlı idaresine karşı gerçekleştirecekleri bir isyan hareketine karşı İngiltere'nin tutumunun ne olacağını anlamak istemiş, hatta işi böyle bir durumda kendilerine silah verilip verilmeyeceğini soracak kadar açık etmiştir. 40 Lewis, a.g.e., S. 277.

1358 Kitchener bir durum değerlendirmesi yaptıktan sonra Hicaz'a bir adam göndermiş ve Türkiye Almanya nın yanında harbe girerse Mekke emirinin ne yapacağını sordurmuştur. İki ay sonra Osmanlı fiilen harbe girdiği vakit Mısır'dan Hüseyin'e bir mektup yollanmış ve şu hususlara onun dikkati çekilmiştir: İngiltere ile beraber Türkiye aleyhine harbe girdiği takdirde Mekke emirinin hukukunun harice karşı müdafaa olunacağı ve bütün Araplara yardım edileceği haberi belirtilirken, şayet hilafet peygamber sülalesine yani Şerif Hüseyin'e geçerse bu değişikliğin İngiltere tarafından kabul edileceği bildirilmiştir 41. Arap yarımadasının sahip olduğu zenginlikler dolayısıyla buraları ele geçirmek isteyen İngiltere, özellikle I. Dünya Savaşı içinde ayaklanacak bu liderlerle işbirliği yapmayı memnuniyetle kabul ediyordu. Nitekim gerek Arap isyanının baş mimarı ajan Lavrens'in çabaları gerekse bölgedeki İngiliz askeri ve siyasi yetkililerinin yoğun tazyik, tahrik ve teşvikleri neticesinde Hicaz emiri Şerif Hüseyin, İngilizlerin Mısır valisi Henry McMahon ile 1915 Temmuz'unda bir gizli antlaşma imzalayarak kaderini onların inisiyatifine ipotek etme bahtsızlığını göstermiştir. İngilizler bu akid ile Arap milletinin dünya savaşında kendilerine destekleri karşılığında Arabistan'a hiçbir yabancı müdahale olmayacağı hususunda güvence verirken dışarıdan gelebilecek muhtemel her türlü saldırıya karşı da Araplara her yardımı yapmayı garanti etmişlerdir 42. Buna mukabil Şerif Hüseyin de kendisini bir Arap ayaklanmasına adamış ve Osmanlı hükümetini dünya kamuoyuna karşı İslam düşmanı olarak ilan etmekte sakınca görmemiştir. Sonuç olarak Hicaz emiri, halifenin kutsal cihat fetvasına itibar etmediği gibi 27 Haziran 1916'da Osmanlı'ya baş kaldırmış ve kendisini Hicaz kralı ilan etmiştir. Gerekçe olarak da; İttihat ve Terakki yönetiminin İslam şeriatı dışında hareket ettiğini, mukaddes dinamikleri dikkate almadığını ve ümmetçilik telkinlerine aykırılık içeren ırkçı düzen temayülleri olduğunu ileri sürmüştür 43. 41 Rauf Ahmed Hotinli, Arabistan, MEB İslam Ansiklopedisi, c.i, S. 492-498, İstanbul 1979. 42 Davıd Fromkın, Barışa Son Veren Barış, S. 165 179, İstanbul 1994. 43 İsmail Çolak, Yeni Dünya Düzeninde Osmanlıyı Aramak, S. 65-66, İstanbul 200.

1359 İsyan başlayınca Osmanlılar Mekke'yi terk etmek zorunda kaldılar, Yemen'de ise Zeydi İmam Yahya ile uzun süren çekişmelerden sonra bir antlaşmaya varılabilmiştir. Şerif Hüseyin 1916'da İngilizlerin desteği ile Mekke'yi ele geçirmiş fakat Medine'ye girememiştir. İki oğlu ise Arap kabilelerini kışkırtarak İngilizlerin himayesinde Şam'a girmişlerdir. Yemen 1918'de bağımsızlığa kavuşurken Arabistan'ın geriye kalan bütün kıyı boyu İngiliz idare, himaye ve nüfuzu altında bulunmuş, iç kısımlarda ise Necid' deki Suudiler bir tarafa bırakılacak olursa henüz kayda değer bir siyasi teşkilatlanmadan bahsetmek mümkün değildir. Ayrıca Şerif Hüseyin her ne kadar 1916'da kendisini Arapların kralı ilan ettiyse de İngilizler ona sadece Hicaz kralı unvanını vermişlerdir 44. Şerif Hüseyin, 1924 yılında Amman'a yaptığı bir gezide halifeliğini ilan etmiştir. Lakin bu tercihinin hemen ardından Vahhabi saldırılarına maruz kalmıştır. Valhhabiler saldırılarında başarılı olmuşlar Cidde ve Yanbu'yu ele geçirmişlerdir. Mekke ve Tayif in de alınmasının ardından Ahsa Ketif, Cübeyl ve civarının Vahhabi hükümdarı olan Abdülaziz, 8 Ocak 1926'da kendisini Hicaz kralı ilan etmiştir. Daha sonra da İngilizlerle yapmış olduğu antlaşma ile tam bağımsız olmuştur. Halife olma ümidini kaybeden Şerif Hüseyin bir süre Hicaz, Asir, Neran ve Hasa emirliklerini hakimiyeti altına almış ancak Abdülaziz kısa süre sonra onu yenmiştir. Hicaz'ı eline geçirmiş olan Abdülaziz İbn Suud Ocak 1926'da kendisini Hicaz kralı ve Necd sultanı ilan etmiştir. 1932'de bu topraklar üzerinde Suud egemenliği Suudi Arabistan krallığı adını almıştır 45. Kral Hüseyin, toprakları elinden alınana kadar Arabistan'ı yönetmeyi hedef almış ve sonunda bu ülkeyi tam bağımsız idare edeceğini sanmıştır. Arabistan Suud ailesinin yönetiminde göreceli bağımsız bir krallık olmuştur. Ancak kıyı bölgelerinde İngiliz hükümeti antlaşma şartları ile doğrudan ve dolaylı olarak kontrolü daima elinde tutmuştur. Bu kıyı şeridine Kuveyt'ten başlayarak Aden koloni ve mandasıyla Perin adası, Bahreyn adası, Katar, Turicici kıyısı, Maskat sultanlığı ve Umman dahiidi ki 44 Hakkı Durslm Yıldız, Arabistan, TDV İslam Ansiklopedisi, c.i, S. 258, İstanbul 1991. 45 Memiş, Köstüklü, a.g.e., S. 5O

1360 buralarda yirminin üzerinde şeyhlik ve prenslik vardı. Bunlardan bazılarıyla İngilizlerin ilişkileri uzun bir geçmişe sahiptir. Mesela Maskat'la İngilizlerin işbirliği antlaşmaları 1798'de başlamıştır. Diğer şeyhlik ve prensliklerle antlaşmalar ise 1820, 1835, 1839 ve sonrasına dayanıyordu. Böylece bir İngiliz himaye halkası oluşturulmuş ve buralarda koloniyal olarak yerleşen İngilizlerin etkisi bütün bir doğu ve güney Arabistan'ı çevrelemiştir 46. 1927 senesinde Maskat sultanına maliye ve devlet vekili tayin edilmiş olan İngiliz görevli, Maskat'a geldiğinde Bureymi'yi ziyaret etmek istemiş fakat buna imkan bulamamıştır. Zira gönderdiği adamlar şu cevabı almıştır: "Bu yerler İbn Suud'un topraklandır. Ancak bu süreçte ekonomik zorlukların üstesinden gelmek mümkün olmayınca kral düşük gelirleri artırmak için çareler aramaya başlamıştır. Lakin elinde fazla seçeneği yoktur. Ya Mekke'ye gelen hacılardan aldığı ayakbastı parasını arttıracak ya da batı sömürüsüne kapılarını açacaktı. Birincisine İngilizler izin vermemiş ikinci çözüm yoluna ise uyruğundakiler haklı olarak kuşkuyla karşı çıkmışlardır 47. Ülkede zengin petrol yataklarının bulunduğu 1900'Iü yıllardan beri bilinen bir gerçekti. Ekonomik bulanım artınca Kral kuşkularını bir yana bırakmış ve California Standart Oil Şirketi'ne petrol konusunda imza hakkı tanımıştır. Ancak bu tarihte az miktarda petrol bulundu. 1939 'da ise zengin petrol yataklarıyla karşılaşılmıştır. İbn-i Suud İngiliz petrol arama şirketlerinden yıllık arama hakkı ücreti almış, 1936 1944 yılları arasında The California, Arabian Stander Oil Company, The Stander Oil Company of California ve The Texas Company ile ortaklık antlaşmaları yapılmış, The American Oil Company (Aromco)'nun kurulması sağlanmıştır. Aralık 1948'de The Stander Oil Company of NewJersey ve Socony Vacummile bu kuruluşu yeniden geliştirmiş ve daha verimli hale getirmiştir. Bu arada önemli olan Arabistan'ın kaderinin ekonomik açıdan değişmesinin yanında Amerika'nın kurmuş olduğu şirketleri aracılığı ile Ortadoğu'da ilk kez imtiyaz elde etmiş olmasıydı 48. 46 Holt, a.g.e., S. 118. 47 Mansfield, a.g.e., S. 91. 48 Grunebaum, a.g.e., S. 163.

1361 Siyasi ilişkiler anlamında 1934'de İngiliz hükümeti, kabine üyesi Sir Anderyo Riyan aracılığı ile Cidde de Suudi Arabistan hariciye vekiline, doğu ve güney hudutları anlaşmazlıkları üzerine bir nota vermiş ve bundan sonra bu hususta birçok görüşme yapılmıştır. Aynı yılda Suudi Arabistan hariciye vekili İngiltere hariciyesiyle konuyu görüşmek üzere Londra'ya gitmiştir. 1935'te Suudi Arabistan hariciye vekili Şeyh Fuat Hamza İngiliz hükümetine hudut itilafları için (Fuat Hattı) adı ile muvakkat bir tasarı sunmuştur. Fakat İngilizler bu tasarıyı reddederek Riyan Hattı adı ile kendi tasarılarını ileri sürmüşlerdir. Suudi Arabistan hükümeti de İngiltere'nin sunduğu bu tasarıyı kabul etmemiştir. Zira bu tasarı da Al-i Suud'un idaresi altında bulunan aşiretlerin hukukuna riayet edilmemiştir. İngiliz hükümeti 1937'de adı geçen Riyan Hattını değiştirmiş, 1955'te Bureym i işgal ederken değiştirilmiş olan bu hudut dikkate alınmıştır 49. Arap Yarımadası ndan bahsedilirken yine bir Arap ülkesi olan Yemen den de mutlaka bahsetmek gerekir. Jeopolitik konumu gereği bu ülke sömürgeci batılı devletlerin ilgi alanına daha XVI. yüzyıldan itibaren girmiştir. Hindistan a giden sömürge yollarının üzerinde olduğu için batılı devletler Yemen üzerinde daima etkili olmuşlardır. Tarihi süreç içinde Osmanlı Devleti ile batılılar tarafından kışkırtılan Yemenli idareciler arasında pek çok mesele yaşandığı bilinmektedir. Osmanlı idaresi I. Dünya Savaşı na kadar Yemen de birçok isyan ile uğraşmak zorunda kalmıştır. Ancak savaş sırasında Yemenliler, Osmanlı idaresine bağlı kalmaya devam etmiştir. Aden'in desteği ile İngiliz askerlerinin saldırısına uğramasına rağmen bu ülke savaştan çok az etkilenmiştir. Savaş sonunda Osmanlı Devleti yenilerek bölgeden uzaklaştırılınca Yemen bağımsız olmuştur. Yemenlilerin aşırı dini muhafazakârlıkları, savaşçı ve asker olarak gözü pek oluşları, aynı zamanda Yemen'in yerleşmeye müsait olmayan çölleri ve korkunç dağları yüzünden batılılar bu ülkenin iç kesimleriyle uğraşmak yerine, kendilerine lazım olan sahil kesimiyle ilgilenmişlerdir 50. Meseleye korunaklılık açısından yaklaşıldığında bölgenin yanı başındaki tarihi bir ülke olan Mısır için ise şunları söylemek mümkündür: Her şeyden önce Mısır'ın 49 Şeyh Saleh Mustafa, a.g.e., S. 57. 50 İhsan Süreyya Sırma, Yemen, MEB İslam Ansiklopedisi, c. 13, S. 377 381, İstanbul 1986.

1362 durumu diğer Arap ülkelerinin durumundan şu yönleriyle farklıydı. Türkiye 1914'de müttefiklerle savaşa girer girmez İngiltere, Mısır'ın kendi koruması altında olduğunu ilan etmiştir. Bu himaye ilanı çok problem doğurmuş ve Mısır milliyetçilerini rahatsız etmiştir. Nitekim İngiliz hakimiyetin altındaki bölgelerde şekli olarak bağımsızlığını ve hakimiyetini elde eden ilk ülke Mısır olmuştur. 21 Şubat tarihli bir İngiliz deklarasyonu Mısır'daki İngilizlere belli haklar ve sorumluluklar sağlayan bir dizi şarta bağlı olarak bu ülkedeki İngiliz himayesine son vermiş, bunu 19 Nisan 1923'de Mısır anayasanın ilanı takip etmiştir. 1936'da ise yeni bir İngiliz - Mısır antlaşması imzalanmış ve bu Mısırlılar için makul bir antlaşma olduğu için kabul görmüştür 51. Lübnan Lübnan, Doğu Akdeniz'de bulunan küçük bir ülkedir. Yüzölçümü bakımından küçüklüğüne rağmen sahip olduğu farklı beşeri atmosferi ile daima dikkatleri üzerine çekmiş bir bölgedir. Farklı din ve mezheplere mensup çeşitli toplulukların birlikte yaşaması nedeniyle tarih boyunca oldukça hareketli ve çekişmeli siyasi ve askeri olaylara sahne olmuştur. Lübnan'da yüzyıllar boyunca Hıristiyan ve Müslümanlar iç içe yaşamışlardır. Hıristiyanlar içinde en kalabalık mezhep Katolik Marunilerdir. Onları "Grek-Ortodoks, Grek-Katolik ve Ermeniler" takip ediyordu. Müslümanlar ise "Sünni", "Şii" ve yine Müslüman kesimde yer alan fakat kendilerine has gelenek ve ibadet şekilleri olan "Dürziler" olmak üzere üç mezhep halindeydiler. Yavuz Sultan Selim in Mısır Seferi sonucu Osmanlı hakimiyetine geçen Lübnan, I. Dünya Savaşı'na kadar 400 yüzyıl süreyle Osmanlılar tarafından idare edilmiştir. Osmanlı Devleti nin uyguladığı genel idare politikaları doğrultusunda oldukça özerk bir yönetime sahip olarak tüm din ve kültürlerin serbestçe ve kardeşçe yaşama imkanına sahip olduğu bu dönemde, mensuplarının sayıca diğerlerinden daha fazla olmasından dolayı Dürziler ve Maruniler öne çıkmışlardır. 19. yüzyıldan itibaren çeşitli dış tesirlerin etkisiyle kızışan rekabet iç savaşa dönüşünce Osmanlı idarecileri, 51 Holt, a.g.e., s. 116-119.

1363 Lübnan'da din esasına dayalı çeşitli siyasal yönetim biçimleri uygulamaya çalışmışlardır 52. 20. yüzyıla yaklaştıkça Lübnan da Maruniler, gerek ekonomik gerekse siyasal bakımdan güçlenerek en etkili zümre durumuna gelirken, Dürzilerin etkinliği azalmış ve Müslüman zümrelerden Sünnîler üstünlüğü ele geçirmişlerdir 53. I. Dünya Savaşı sırasında bölge, Osmanlı Devleti adına 4. Ordu Kumandanı Cemal Paşa tarafından savunulmuş, ancak harbin son safhasında İngiliz kuvvetlerinin eline geçmiştir. Savaşın ardından Lübnan'da fiilen Fransız işgali başladı. Albay Piepape Fransız işgal bölgesinin komutanlığına atandı. Lübnan'da kurulan Fransız idaresi, ülkedeki Marunilerle işbirliği içine girmiş, onları koruyarak diğerlerine üstün hale getirmiştir. Bu durumdan her iki taraf da kendi adına yararlanmıştır. Maruniler Fransa tarafından himaye edilerek Şerif Hüseyin'in Arap Devleti nin hakimiyeti altına girmekten korunuyor, Fransızlar da Hıristiyanlarla işbirliği halinde bu ülkedeki varlıklarını rahatlıkla sürdürebiliyorlardı 54. Mart 1920'de, Araplar tarafından merkezi Şam olmak üzere Lübnan ve Filistin'i de içerisine alan büyük bir Suriye Krallığı nın kurulduğu ilan edildi. Ancak 1920 Nisan ında gerçekleşen San Remo Konferansı nda, bölgeyi kendilerince şekillendirmeyi tasarlayan I. Dünya Savaşı nın galibi devletler bu krallığı tanımadılar 55. Filistin'i Suriye'den ayırarak, Suriye ve Lübnan'ı Fransız mandasına vermeyi kararlaştırdılar. Bu tam bir ilhak değilse de şüphesiz bir Batı hakimiyeti idi 56. Fransız hükümetinin Ortadoğu'daki manda bölgesi ile ilgili siyaseti, eskiden beri kendine yakın olan Hıristiyan azınlığı, Müslüman - Arap çoğunluğun aleyhine geliştirmek ve güçlendirmekti. Böylece, Lübnan'ı Yakın Doğu siyasetinin üssü haline getirebilecekti. Bu nedenle Fransızlar Suriye'nin kontrolünü eline aldıktan sonra, Arap 52 Şit Turan Buzpınar, Lübnan, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 27, S. 348 354, Ankara 2003. 53 İrfan Acar, Lübnan Bunalımı ve Filistin Sorunu, S. 7, Ankara 1989. 54 M. C. Şehabettin Tekirdağ, "Lübnan", MEB İslam Ansiklopedisi., c.7, S. l06, İstanbul 1988. 55 Uçarol, a.g.e., s. 447. 56 Fahir Armaoğlu, 20. Yüayıl Siyasi Tarihi, S. 198, Ankara 1988.