İhsan ERTEM NASRETTİN DEN GÜLCELER
Gülce Edebiyat Akımı 2011 Projesi (Çalışmalar Devam Etmektedir)
DÜŞÜNÜR Akşehir de bir yerde, biri bir kuş satıyor Bağırıp insanları, velleleye katıyor Bu kuş böyle paraya, elli akçe, bedava, Kaçırmayın sesleri kulaklara batıyor. Hoca bunu duyunca, hayret içinde kalır Soluğu satıcının hemen yanında alır Yumruk kadar bir kuşa, inanılmaz bir para Elli akçe pazardan on tane tavuk alır. Satıcının etrafı Mahşeri bir kalabalık Kimi kuşu inceliyor, kimi tenzilat istiyor. Satıcı bir akçe inmiyor. Hoca şaşkın şaşkın düşünür ticaret için iyi bir gün Nasrettin bu fırsatı kaçırmaktan çekindi Gider gelirim dedi, okunmadan ikindi Dediği gibi yaptı, koşarak gidip geldi Bağırmaya başladı, elinde baba hindi Bu koca kuş yüz akçe, Yüz akçeye kuş, Bu fırsatı kaçırma Durmaz bağırır. Papağan satıcısı Kızar bu işe Nasrettine terslenir Be hey akılsız Hindiyi yüz akçeye Alan olur mu? Senin hiç aklın fikrin Mizanın yok mu?
Diye söylenir. Hoca çıkışır Sen el kadarcık kuşa Hiç sıkılmadan Elli akçe istersin Bu koca kuşa Yüz akçeyi çok dersin Kuş satıcısı amma bu papağan der Hoca adama ikisi de kuştur der Kuş satıcısı amma bu kuş konuşur Hoca bağırır benimki de düşünür İhsan Ertem
Fasulye buğusu Nasrettin in kadılık yaptığı bir zamandır İki adam gelirler, birisi garibandır Diğeri çok tanınan, bilinen bir adamdır Aşçılığı pek mahir, cimriliği yamandır Hoca sorar, hayrola sorun ne? Aşçı söz alır, dükkanın önünde ateşe kazanı koydum, Amacım fasulye pişirmek, Bu adam geldi, elinde bir ekmek, Fasulyenin buğusuna, Lokmaları tuttu Tuttu, bir ekmeği yuttu.
Bizim buğunun parasını istedim, Ödemedi. Hoca dikkatle dinledikten sonra Garibana sorar, doğru mu bunlar? Gariban, doğru kadı efendi der Hoca, öyleyse çıkar para kesesini der Gariban çaresizce çıkarır, kesesini Kadıdan korkusundan almıyor nefesini Hoca keseyi alıp, aşçının kulağına Bir müddet çalkalayıp akçelerin sesini Aldın alacağını, hadi yoluna git der Aşçı bir şey anlamaz,hocaya sitem eder Henüz para almadım. Hoca şöyle seslenir Yemeğin buğusunu, akçenin sesi öder İhsan Ertem ( Nasrettin, Hallaç Nesimi ) Bir kıssada Nesimi Hallaç ve Hoca Hayrani den emanet Güzel bir koça Refakatçi olmuşlar. Hayrani her gün koçu;
Sabahtan keser, Gözlerinin önünde Bir güzel yüzer, Ocakta pişirirler, Hep beraber yerlermiş. Kemikleri bir çukura Atıp gömerler, Sonra da Rabb lerine Şükür ederler. Sabah aynı koç diri, Tekrar yerlermiş. Hazır Hayrani yok, Üç kafadarlar Birbirlerini kurup, Bir deneyelim, Biz de yaparız demiş. Hoca koçu getirmiş, Hallaç sa kesmiş, Nesimi postu yüzmüş, Sonra pişirip, Afiyetle yemişler. Bir budu artmış Ortada bırakmışlar, Kediler yemiş. Sabah kalktıklarında Koç gene diri. Fakat bacaklarından Birisi noksan Görememiş hiç biri. Öğlen üzeri Hayrani dönmüş geri. Koçu görünce, Epeyce sinirlenmiş. Olanları sormuş. Her şeyi anlatmışlar. O an görmüşler, Bacaklardan biri yok, Gülme nöbeti Yakalamış hocayı. Hayrani öfke ile Hallaç a demiş Sırrı faş edeceksin,
Seni kessinler Nesimi ye dönüpte, Seni yüzsünler. Hoca Nasrettin e de Kıyamete kadar, Her sözüne gülsünler Diye ah etmiş Tutmuş mu? Tarih bilir. Üç yüz yıl evvel Hallaç Mansur kesilir İki asır sonra da Seyyid yüzülür Nasrettin sözlerine Günümüzde de Gevrek gevrek gülünür İhsan Ertem
( Adam Olmak ) Bir gün Hoca ya bir sohbette sormuşlar adam olmanın yolu nedir demişler boynunu büküp düşünceli bir halde kelam söyleyen var ise dinlemeli eğer dinleyen var ise söylemeli demiş Nasrettin
İhsan Ertem ( Bir ayağı abdestli Namaz ) Nasrettin Hoca bir gün Abdest alırken Ayağının birine Suyu yetmemiş Cemaatse namaza Durdu duracak Telaşlanıp koşturmuş Dalmış camiye
Cemaatle birlikte Durmuş namaza Abdestsiz ayağını Yere basmamış O şekilde bitirmiş Hoca namazı Görenler hayret etmiş Elbet sormuşlar. Tek ayakla kılınan Hangi namazdır? Bir ayağı abdestsiz Namaz böyledir Demiş Nasrettin Hoca İhsan Ertem
( Bal İle Sirke ) Günlerden Bir gün Nasrettin Bir sohbet esnasında Yaratılıştaki ahenkten Uyumdan bahseder ve şöyle ekler En zıt bildikleriniz dahi Bir yerde anlaşırlar Sözünü keser Birisi Hocam der Olmaz öyle şey Misal, bal ile sirke Nerede, nasıl uyuşurlar Düşünmeden cevap verir Nasrettin sen bir kap bal ile sirkeyi Getir hele buraya Onlar midemde Anlaşır Getirir İnatçı adam Anlaştır görelim der Nasrettin balı bir güzel yer Üstüne de sirkeyi fondip eder Bakın arabulan olunca Nasıl anlaştılar der Çeyrek saat Sonunda Hocanın Yüzü değişir Yeşile döner rengi Görenler gülerek sorarlar Hocam anlaşamıyorlar değil mi? Hoca mertliğe toz kondurmaz Anlaştılar da, beni Çıkarıyorlar Aradan İhsan Ertem
Mum Ateşi ( Bahçe ) Hoca ve Arkadaşları İddiaya girerler. Şöyledir bahsin kuralları, Aralarından biri seçilecek Seçilen kişi köy meydanında, ayazda Sabaha kadar yalnız dikilecek Fazla elbise olmayacak Ateş yakılmayacak Kımıldamadan Duracak. Bedeli; Seçilen kişi, Kurallara uyarak, Sabaha dek durabilirse, Bütün arkadaşları ayrı ayrı Ona dört başı mamur ziyafet çekecek. Ancak durmaz veya kural çiğnerse, O arkadaşların hepsini Birden Ağırlayacak. El sıkışırlar Bahise. Arkadaşları; Önceden anlaşmışlar, Olacakları
Bir bir planlamışlar, Bizim hocayı, Kurada kandırmışlar. Çaresiz kabul etmiş Nasrettin hoca. Gündüz dinlenmiş, yemiş Pekmezi bolca. Tamam, hazırım demiş Akşam olunca. Meydana gelip Bir daire çizmişler. Bunun dışına Çıkmak yok ha! Demişler. Kavuğunu ve Cübbesini almışlar. Kural üstüne Kurallar eklemişler. Süre başlamış, Hepsi çekip gitmişler. Kar kış zemheri, Üstelik ince üzeri. Karla kapanmış, Bütün ayak izleri. Bizim hocanın Görünmüyor dizleri. Kalkıp gelmişler, Güneş doğdu doğacak. Hoca meydanda Fakat dondu donacak. Çevrede iz yok, Cayıp mana bulacak. Hoca kazandın Fakat nasıl dayandın? Diye sormuşlar. Titreyerek anlatmış Bizim Nasrettin. Şu Evden Bir mumun, Kör ziyası Görünüyordu,
Hayalimde onu Büyük bir ateş yapıp Onunla ısındım. O hayal benim Hayatımı Kurtardı, Sebep Mum. Demiş. Hah! Demiş Hepsi bir. Hile yaptın, Bahsi kaybettin. Isınmayacaktın. Hoca bakmış çare yok Kabul etmiş yenilgiyi. Yarın akşam buyurun gelin, Hepinizi bekliyorum demiş. Tafra yapıp, hoca yendik demişler Sallama, bu akşam kurulsun sofra. Akşam olur olmaz gelmiş kıranlık, Karanlık basmadan geldik demişler. Almış buyur etmiş hoca odaya Sofradaki yalnız kaşık, çatalmış Az bekleyin demiş yemek pişiyor Demek pişiyor ha deyip çökmüşler. Hayli zaman geçmiş. Hoca mutfakta, Hepsi bir, seslenmiş acıktık haydi Nasrettin den ses yok, merak etmişler Gitmişler mutfağa, yemek ocakta. Bakmış, görmüşler ki hoca, kazanın Altına, küçücük bir mum yakmış, Başında bekliyor. Demişler Hoca Koca kazanı bir mum ısıtır mı? Söyle, sende akıl, fikir yok mu? Koca kazan yemek pişer mi böyle? Hoca unuttunuz mu? Daha dün hani Beni, karşı evden, ısıtmıştı ya! Demiş.
İhsan Ertem ÇÖMLEK Eskiden Zaman hesabı En zor işlerden biri. Saati güneşe bakarak Yaklaşık olarak tahmin ederler Günleri ve ayları bir yere yazarak Tek tek hesaplayıp takip ederler Özellikle oruç ayında Epey sıkıntılı iş Zira hatayı Kaldırmaz. Köyde bu işi Bizim Hoca üstlenir Ramazan gelir Bizim Hoca üşenir Tek tek yazmaya Bahçeye Bir çömlek koyar Her sabah o çömleğe Küçük bir çakıl taşı atar Luzumu halinde taşları sayar Soranları bilgilendirir Bayramın gelişini
Çömleğe bakıp Bilirmiş Muzip komşusu Hocanın çömleğine Aynı taşlardan Bir avuç atıvermiş Sonra birini Nasrettin e göndermiş O adam Gelmiş Hocaya Masum bir eda ile Hocam bu gün orucun kaçı kaç gündür oruçluyuz diye sormuş Hoca bizim çömleğe bir soralım demiş Kendinden emin bir şekilde gidip, Çömlekteki taşları saymış Yüzü karmakarışık Bir halde gelmiş Söylemiş bu gün orucun atmış ikisi demiş Adam Hocaya aman hoca ne yaptın Öyle şey olmaz Bu orucun tamamı Kaç gün ki demiş Hoca altta kalır mı Sen buna şükret Ben insaflı davrandım Çömleğe göre Bu gün orucumuzun Yüz yirmi dördü İhsan Ertem