Perspektif ALMANYA SOKAKLARINDA KUTLU DOĞUM COŞKUSU



Benzer belgeler
Avrupa nın imamları Mainz de yetişecek. ACG nin mesajı: Gençler zenginliğimizdir. Maneviyatsız bereket olmaz. Bereketin anahtarları.

Almanya daki slam Konferans ve Federal Alman Hükümetinin Entegrasyon Politikas

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Şehit yakınları ve gaziler için iş kurası

UETD Genelmerkez Gençlik Kolları Ocak 2014 Faaliyet Raporu

SAFRANBOLU ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ (ŞEHİT ÖMER BİLAL AKPINAR ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ)

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

Avrupa da Yerelleşen İslam

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

Almanya daki slam Konferans - Müslümanlar n Durumu ve Uyumlar

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

'Hayırlı Gece' Ramazan Proğramı

Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi tarafından düzenlenen Filistin Ulusal Projesi Görüşler ve Perspektifler Sempozyumu Filistin in çeşitli kesimlerinden

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI

2014 YILI AİLE VE DİNİ REHBERLİK BÜROSU FAALİYETLERİ ELAZIĞ KADIN KONUK EVLERİ VE SEVGİ EVLERİNDE AİLE SEMİNERLERİ DEVAM EDİYOR

UETD Genelmerkez Gençlik Kolları Ocak 2015 Faaliyet Raporu

Ulusal Entegrasyon Plani: Ulusal Entegrasyon Entegrasyon siyasetinin motoru Plani: Entegrasyon siyasetinin motoru Ulusal Entegrasyon Plani:

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir.

UKBA. e Bülten TACİKİSTAN DAN TÜRKİYE YE UKBA DERNEĞİ AMERİKA DA SOHBET MECLİSLERİ KURDU KARDEŞLERİMİZLE PİKNİKTEYİZ

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti

Kayıt Dışı İstihdamla İlgili Proje Ödülleri Sahiplerine Verildi

GERÇEKLEŞEN FAALİYETLER

Rize de Kutlu Doğum Haftası Kutlama etkinlikleri başladı. Bugün Rize Lunaparkı tüm çocuklara ücretsiz hizmet verecek...

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI Din Öğretimi Genel Müdürlüğü ANADOLU İMAM HATİP LİSELERİ HUTBE OKUMA YARIŞMASI UYGULAMA ESASLARI

stratejik saiklerle bu ülkeyi çok daha yakından tanımak durumundadır. Bu çalışmanın, söz konusu ihtiyaca hizmet etmesi umulmaktadır.

DİASPORA - 13 Mayıs

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

Hollanda Türkevi Topluluğu nun Ankara Ziyareti

UETD Genelmerkez Gençlik Kolları Aralık 2014 Faaliyet Raporu

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

** Berlin Lalesi Türkiyemspor'a

Suriye'den Mekke'ye: Suriyeli üç hacı adayının hikâyesi

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

2014 YILI FAALİYETLERİ

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

Huzurevlerinde yapılacak programların daha verimli olmasını sağlamak amacıyla İlimiz Müftülüğünce Aile İrşat ve Rehberlik Bürosu tarafından Huzurevi

ORSAM AYLIK IRAK TÜRKMENLERİ GÜNCESİ

(1) BÜYÜK PEYGAMBER (S.A.A) KONULU, BÜYÜK YARIŞMA

SGK Mutfağına Gıda Güvenliği ve Yönetimi Kalite Belgesi

Rize Tüccarı İftarda Buluştu Odamız Geleneksel İftar Programını Gerçekleştirdi

Pazartesi İzmir Basın Gündemi

YAŞ ta bedelliye olumlu bakıldı

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI - TÜRKİYE DİYANET VAKFI. Allah a yakınlaşma ve muhtaçlara destektir. Kurbanlarımızla kardeşliğimizi güçlendirelim.

Devrim Öncesinde Yemen

Güncel Bilgiler. y a y ı n l a r ı

BAŞBAKAN ERDOĞAN İRAN DA BAŞBAKAN ERDOĞAN, CUMHURBAŞKANI AHMEDİNEJAD, DİNİ LİDER HAMANE

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876)

3- Hareketimizin; Ankara'da Musab bin Umeyr Derneği dışında hiçbir grup, dernek, cemaat ya da örgütle bir bağlantısı bulunmamaktadır.

MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bayram namazı sonrası açıklama yaptı

tarafından yazıldı. Pazartesi, 13 Ağustos :33 - Son Güncelleme Pazartesi, 13 Ağustos :52

UCLG-MEWA Akıllı Şehirler Komite Toplantısı Raporu. Konya. 8 Eylül 2015

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

UETD Genelmerkez Gençlik Kolları Temmuz 2014 Faaliyet Raporu

BİNGÖL ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİ KONSEYİ FAALİYET RAPORU

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI


UFA. islam. Rusya Federasyonu Başkırdistan Cumhuriyeti nde UFA İSLAM ÜNİVERSİTESİ YAPILIYOR. ÜNiVERSiTESi TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSTANBUL ŞUBESİ

Başbakan Yıldırım, Keçiören Metrosu nun Açılış Töreni nde konuştu

AYVALI ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ EĞTİM ÖĞRETİM YILI FAALİYET RAPORU

Surre Alayı. Surre-i Hümâyun. Altınoluk. Surre Alayının Güzergâhları. Surre Alayının Güvenliği. Surre Alayının Yola Çıkması

Çoğunluk olmak, azınlığı yok saymak

Cumhuriyet Halk Partisi

Islam & Camii Diyanet İşleri Türk İslam Birliği

2005, yıl:1, sayı:4, ss de yayımlanmıştır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ın, Saray Engelsiz Yaşam, Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini Ziyareti

1 von :24

Değerli S. Arabistan Cidde Uluslararası Türk Okulu

AFYONKARAHİSAR TİCARET VE SANAYİ ODASI

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

T.C. BAŞBAKANLIK Diyanet İşleri Başkanlığı. (İl Müftülüğü)

Sayın Konuklar; Saygıdeğer konuklar,

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI

Bakanımız, Çocuk Bakım Kuruluşları Öz Değerlendirme Toplantısında

BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU

DİNÎ SÖYLEMİN ÖNEMİ. Tartışmalı İlmî Toplantı PROGRAM - DAVETİYE 16/18 EKİM 2015 TOPLUMSAL BİRLİĞİN GÜÇLENDİRİLMESİNDE

Malüliyet Yönetmeliği Değişti

ISLAM YASASI Kısım Yasal Durum Kamu hukukunun bir kurumu

RAMAZAN AYI ETKİNLİK TAKVİMİ

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

Aile Bülteni. ANKA Çocuk Destek Programı nın Tanıtımı Yapıldı. aile.gov.tr

KUR AN ve SAHÂBE SEMPOZYUMU

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Saray Engelsiz Yaşam, Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi'ni ziyaret etti

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.


BURDUR VE ISPARTA OSB LERİ İÇİN ATIKSU ARITMA TESİSİ YAPIMI İLK ADIM ATILDI

VEKÂLET YOLUYLA KURBAN KESİMİ

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

EYLÜL AYI OLAĞAN MECLİS TOPLANTIMIZA HOŞ GELDİNİZ

V. Din Şûrası Programı

Transkript:

Perspektif MÄRZ / MART 2010 Jg./Yıl: 16, Nr./Sa yı: 183 İslam Toplumu Millî Görüş aylık yayın organı ALMANYA SOKAKLARINDA KUTLU DOĞUM COŞKUSU

En acılı gününüzde 7 yanınızdayız 24 gün saat. İSLAM TOPLUMU MILLLÎ GÖRÜŞ Cenaze Fonu Boschstr. 61-65. D- 50171 Kerpen Tel: 02237-656 313 02237 656-0 (Santral) Faks: 02237-656 555 Cenaze Fonu Acil Tel.: 0177-478 83 34 cenazefonu@igmg.de

IGMG siz İslam Konferansı, İslam Konferansı olmaz! EDİ TÖR Perspektif IGMG AYLIK YAYIN ORGANI MÄRZ/ MART 2010 Yıl/Jg.: 16, Sayı/Nr.: 183 Boschstr. 61-65, D- 50171 Kerpen Tel.: 02237/ 656-0 Fax: 02237/ 656 555 www.igmg.de E-Mail: dergi@igmg.de YA YIN CI HERAUSGEBER Islamische Gemeinschaft Millî Görüş IGMG e.v. Amtsgericht Bonn, VR 6621 Vertreten durch den Vorstand: Osman Döring, Vorsitzender; Oguz Ücüncü, Generalsekretär ; Ali Bozkurt, stellv. Vorsitzender GENEL YAYIN YÖNETMENİ CHEFREDAKTEUR: Oğuz Üçün cü (V.i.S.d.P) DİZGİ-LAYOUT: İlhan BİLGÜ BAS KI DRUCK: Yavuzsöhne-Duisburg Hicrî Rebiü l Evvel ayının 12. gecesi Peygamber Efendimizin (sav) in doğumunun yıl dönümü. Yani, milyarlarca Müslüman için Kutlu Doğum un tarih noktası. Bu vesile ile hepinizin geçmiş Mevlid Kandili ni tebrik ederken, cemiyet ve bölgelerimizin Şubat ayından başlayarak, Nisan ayı sonuna kadar sürdürecekleri Kutlu Doğum programlarını da takip etmenizi tavsiye ediyoruz. Özellikle Mannheim cemiyetimizin, Peygamber Efendimizin hadislerinden seçtiği hadislerden yaptığı afişleri şehirdeki reklam panolarına asarak yaptığı hayırlı çalışmayı tebrik etmek istiyorum. Ayrıca, Peygamber Efendimize inen vahiy olan Kur an-ı Kerim ile ilgili her yıl düzenledğimiz yarışmamızı da hatırlatırız. 4 Nisan da Almanya nın Wuppertal kentinde yapacağımız 22. Avrupa Kur an-ı Kerim Tilavet Yarışması na hepizi bekliyoruz. Almanya da, önceki İçişleri Bakanı Wolfgang Schäuble tarafından hayata geçirilen Almanya İslam Konferansı yeni bakan Thomas de Maizière ile devam edecek. Kamuoyu, Konferansa İslam Konseyi nin, dolayısı ile IGMG nin davet edilip edilmeyeceğini merak ediyordu. Bakanlığa göre, İslam Konseyi, konferansın pasif bir üyesi olacak, ancak, toplantılara davet edilmeyecek. İslam Konseyi ise ciddiyetten uzak bu teklifi redetti. Bu durumda, IGMG siz bir entegrasyon zirvesinin, entegrasyon zirvesi olamayacağını söylediğimiz gibi, IGMG ve Islamrat ın katılmadığı bir İslam Konferansı nın da, İslam Konferansı olamayacağını söylüyoruz. IGMG olarak, bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da, Müslümanlar aleyhine olabilecek her hangi bir kararda imzamız olmayacaktır. Bu bağlamda, Almanya İslam Konferansı nın gelişmesini takip edeceğiz. Gelişmelere göre de zaman zaman görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşacağız. İslam Konseyi Başkanı Ali Kızılkaya nın gündeme getirdiği üzere, Biz, meşruiyetimizi, İslam Konferansı na katılıp katılmamaktan değil, temsil ettiğimiz yüzlerce cami cemiyetleri ile, binlerce üye ve cemaatimizin bize verdiği yetkiden alıyoruz. Öte yandan, Türkiye de Başbakanlığa bağlı ve Yurt Dışı Türkler Başkanlığı adı altında çalışacak bir idarî birimin kuruluşu için Meclis e bir kanun tasarısı sunuldu. Bu tasarının en kısa zamanda yasalaşmasını bekliyoruz. Kurulacak olan başkanlığın çalışma hedefi olarak, yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları ile ilgili çalışmalar yapmak ve sorunlarına çözüm üretmek, bunun yanısıra soydaş ve akraba topluluklar ile sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla bu topluluklara yönelik faaliyetler yürütülmesi tesbit edilmiş. Umarız ki, Türkiye, bu girişimi ile, uzun zamandan beri devlet tarafından ihmal edilen yurt dışındaki vatandaşları ile biraz daha ilgilenme imkanı bulur. Gelecek sayımızda buluşmak üzere, Allah a emanet olun. Oğuz ÜÇÜN CÜ Yayınlanan makale ve fikir yazılarının sorumlulukları yazarlarına aittir. Die in der Zeitschrift veröffentlichten Meinungen binden die Autoren, nicht die IGMG İLAN SER Vİ Sİ ANZEIGENSERVICE: Tel.: 02237/ 656-201 Fax: 02237/ 656 555 E-Ma il: ta nit ma@igmg.de ABONE SERVİSİ ABONNEMENT: Is la misc he Ge me ins chaft Mil lî Gö rüş Lasts chrif tab tei lung: Boschstr. 61-65, D- 50171 Ker pen Tel.: 02237/ 656-0 Fax: 02237/ 656 555 E-Ma il: mitg li ed@igmg.de Yıllık abone ücreti: 59,-EURO Jahresabonnement: 59,-EURO IGMG Genel Merkez Üyelerine Ücretsizdir Für Ve re ins mitg lie der der IGMG kos ten los Der Be zugs pre is ist im Mitg li eds be it rag ent hal ten HESAP NO BANKVERBINDUNG: DENIZ BANK AG Kon tonr.: 20 41 27 45 50 BLZ: 500 307 00

İÇİNDEKİLER 13 14 15 16 18 İrşad Başkanlığı 3. Din İstişare Toplantısı Avrupa Kur an Yarışması 4 Nisan da Mannheim IGMG den Peygamberimizi tanıtma kampanyası Kutlu Doğum ve Mevlid geleneğimiz Çocuğu olan, onlarla çocuklaşsın 6 5 6 8 10 12 30 32 34 36 38 İslamî Araştırmalar kürsülerine doğru Türkiye ile Almanya arasında roller değişirken! Malezya da Allah tartışması Allah için Gott denir mi? Devlet Bakanı Faruk Çelik IGMG yi ziyaret etti Ameliyatlar ve aletler Fitra Die Natur des Menschen aus islamrechtlicher Sicht Wer Kinder hat, soll mit ihnen Kind sein 15 20 22 24 26 28 Fıtrat Kelâm, tarihle buluştuğunda Afganistan siyasetinin iflası Brzezinski ye göre Obama nın dış politikası Kuveyt 12 Profilierung auf Kosten Gottes 28 Islamische Studien in Sicht 36

yorum İslamî Araştırmalar kürsülerine doğru Ünal Koyuncu ukoyuncu@igmg.de Bilim Konseyi tarafından yayınlanan ve Almanya üniversitelerindeki din bilimlerinin durumu ve gelişimi hakkında değerlendirme ve tavsiyeleri içeren rapor, kamuoyunda özelliklede İslam Bilimleri bağlamında konu edildi. Zira söz konusu olan çalışma, ülkede yaşayan Müslümanların uzman kişi ihtiyacını giderecek olan kürsülerle ilgili tespit ve bu kürsülerin geleceği ile ilgili tavsiyelerde bulunmaktaydı. Raporun İslam bilimleriyle ilgili bölümü, kamuoyunda her ne kadar da imam eğitimi meselesine indirgenmiş bir şekilde tartışılsada, Müslümanların ülkenin akademik yapısına katılımını gün yüzüne çıkarması açısından dikkate değerdir. Bu sebepten dolayı da, imam eğitimi meselesinide kapsayacak bir şekilde daha geniş bir çerçeveden değerlendirilmeyi hak etmektedir. Raporda dikkati çeken ilk nokta, Müslümanlarla ilgili bir çok alanda görülen kavramsal sorunun bu alanada yansıdığıdır. Verilen durum tespiti bilgilerine göre, ortada köklü ama Müslüman kesimin İslam ilahiyatı ihtiyacını gidermeyen bir bilim geleneği söz konusudur. Oryantalistik, Türkoloji ve İranistik gibi bilim dallarıyla geçmişten günümüze Orta Doğu eksenli İslam bilimleri oluşmuştur. Ancak öteki üzerinden oluşturulmuş bu bilim dalları, Müslümanlara dinlerini öğretmeden uzaktır. Dolayısıyla yeni toplumsal durumda yeni bir kavramın şekillenmesi gerekmektedir, ki Bilim Konseyi bu noktada İslamî Araştırmalar (İslamische Studien) kavramını kullanmaktadır. İslamî Araştırmalar kürsüsünün gelişimini hızlı ve tutarlı bir şekilde gerçekleştirmeyi tavsiye eden Bilim Konseyi, bu kürsünün gerekliliğine ilişkin olarakta dikkatlerden kaçmaması gereken şu ifadeye yer vermektedir: Akademik olarak temellendirilmiş İslamî Araştırmalar bölümü sadece kalifiye din pedagojisi için bir şart değil, bilakis Avrupa da bilimin şekillendirdiği toplumlarda din bilgininin-aliminin bilimsel olarak temellendirilmiş eğitiminin imkanını da aralar. Bu şekilde bir temellendirme, İslamî norm ve değer yargılarının (Wertvorstellung) - diğer dinlerin perspektif ve pozisyonlarına paralel bir şekilde akademik ve aynı zamanda kamuoyu tartışmalarında ölçülü bir şekilde yer almasına katkıda bulunabilir. Evet, İslamî norm ve değer yargılarının kamuoyunda ölçülü bir şekilde dillendirilmesi temelde bilimsel yöntemle yoğrulmuş bir yapıya bağlanıyor. Bu yapıda yetişecek olan öğretmen, imam, akademisyen, araştırmacı, gazeteci vs. meslek mensupları eliyle Müslümanların söz sahibi olacaklarına işaret ediliyor. Peki, İslamî Araştırmalar kürsülerinin oluşumu nasıl sağlanacaktır? İslamî cemaatlerin (kuruluşların) bu kürsülerde etkinliği olacakmıdır? Bilim Konseyi nin birinci soruya cevap mahiyetinde verdiği tavsiyeler, meselenin direk muhatabı olan devlet ve Müslümanlara yol haritası sunmaktadır. Zira Bilim Konseyine göre İslamî Araştırmalar kürsüsü bir özel teşebbüs olarak kurulabilir, fakat mali külfet ve akademik yeterlilik hesaba katıldığında kürsünün ilk aşamada kamu teşebbüsü olarak devlet üniversiteleri bünyesinde çalışması daha makuldür. Fakat burada kamu bünyesinde yer alacak bu yapının - devlet-kilise işbirliği geleneğine uygun bir şekilde - dikkat etmesi gereken önemli bir kural vardır: Müslümanların kendi tanımlamalarına (Selbstbestimmung) yer vermek. Bu kural ayrıca toplumsal tabanın desteğini almak açısından da önemlidir. Bu kuralı pratikte uygulamak için İslamî Araştırmalar kürsüsünde Müslümanların temsilcilerinin yer alacağı Danışma Kurulu nun oluşturulması önerilmektedir. Dolayısıyla, yapıda yer alacak olan Müslümanlar dolaylı olarak kürsüye atanacak akademisyenlerin tayinine ve kürsünün ders programına müdahil olma hakkına sahip olabilecekler. Bu arada Bilim Konseyi nin Danışma Kurulu nda yer almak üzere Almanya Müslümanları Koordinasyon Kurulu nu açık bir şekilde beyan etmesi muhatab göstermek açısından göz ardı edilmemesi gereken bir detaydır. Tabi bir tavsiye olarak bildirilen bu noktanın eyaletlerde nasıl şekillendirileceğini söyleyebilmek henüz mümkün değildir. Farklı İslam Din Dersleri modellerinde olduğu gibi, uygulamanın meşruiyetini güçlendirmek için eyaletler kendince temsilciler bulabilir veya kamuoyunun genel ifadesiyle organize olmuş İslam ı muhatab alabilir. Ki KRV eyaletinde Münster Üniversitesi nde ikinci yönün tercih edildiğine dair olumlu işaretleri hep birlikte gördük. MART / MÄRZ 2010 / 5 /

gündem Türkiye ile Almanya arasında roller değişirken! Burada bulunan çeşitli grupların özü veya ortak noktası nedir? Benim cevabım şu: Kendi kültürel kimliklerine olan inançları. Bu inanç onları birleştiriyor, birbirine kenetliyor ve hayatlarının farklılığına rağmen onların bir araya gelmesini sağlıyor ve sorumlu kişiye, görevinin ne olduğunu da gösteriyor. Ekrem Şenol esenol@igmg.de Yurtdışı Türkleri Başkanlığı nın kurulması dolayısıyla yapılan kutlamada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kutlamaya yurtdışından katılan Türk azınlıklarına mensup çok sayıda kişi ve cami temsilcisi önünde bir konuşma yaptı. Konuşmasında başkanlığın önemine dikkat çeken Erdoğan, açık hedefler ortaya koydu: Burada bulunan çeşitli grupların özü veya ortak noktası nedir? Benim cevabım şu: Kendi kültürel kimliklerine olan inançları. Bu inanç onları birleştiriyor, birbirine kenetliyor ve hayatlarının farklılığına rağmen onların bir araya gelmesini sağlıyor ve sorumlu kişiye, görevinin ne olduğunu da gösteriyor. Kendi dilini konuşmanın ve kendi gelenek, örf ve adetlerini yaşama ve yaşatmanın temel ve doğal bir ihtiyaç olduğunu daima hatırda tutmamızın doğru ve önemli olduğuna inanıyorum. Tam da bu tutum gelecekte de sürdürülmelidir. Erdoğan konuşmasında ayrıca Türk hükümetlerinin müdahil olmasını istemeyen ve bundan rahatsız olan devletlerle ilgili sorunlara da değindi. Bu her zaman kolay olmadı; büyük sorunların aşılması gerekiyordu. Bu durum bir öçlüde bu şekilde kalacaktır. Bizim desteğimize yönelik bir miktar şüphe vardı. Bu güvensizliği ber taraf etmek için çabaladık, fakat gayet açık bir anlayış çerçevesinde, yani Türkiye dışındaki azınlıkları da desteklemenin hak ve görevimiz olduğu anlayışıyla. Konuşmasının devamında Erdoğan, İçişleri Bakanı Beşir Atalay ın şu sözlerine atıfta bulundu: Özgürlükçü toplumun kalitesi azınlıklara yapılan muameleden ve azınlıkların kendilerini nasıl hissettiklerinden belli olur. Bu noktada Erdoğan, Bu hissetme kavramının önemine özel bir önem atfederek: Çoğunluk -egemen toplumlarla yapılan görüşmede bu her zaman mümkündür - herşeyin yolunda olduğunu düşünebilir, ama burada sadece mevzubahis kişiler herşeyin yolunda olduğu hissine sahip değiller. Bu sebepten dolayı açıkça söylüyorum: Mesele onların kendilerini iyi hissetmeleridir, biz veya diğer ülkelerin gerekeni yapıldığını sanmaları değil. Görüşmemizin temeli budur dedi. Yurtdışı Türkler den Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Çelik ise konuşmasında yurtdışındaki Türk okullarının gerekliliğine işaret etti: Bu anlayışla yürütülen yardım politikası çerçevesinde dilin desteklenmesi ve Türk azınlıkların ihtiyaçları ile bağlantılı Türk okullarının oluşturulmasının desteklenmesi merkezi bir öneme sahiptir / 6 / IGMG PE RSPEKTİF

gündem Merkel azınlıkları anlamaya mı çalışıyor? Açık mesaj Alıntıladığımız ifadelerde görüş farklılıkları nedeniyle muhtemel tartışmalar için çokça malzeme mevcut. Erdoğan yanlış anlamaya el vermeyecek bir biçimde Türkiye dışındaki azınlıkların, kültürel kimlik, dil, gelenek, örf ve adetlerini korumalarına destek olacaklarını açıkça belirtiyor. Gerekirse egemen toplumların taleplerine karşı da bunu yapacağının altını çiziyor. Çünkü ona göre Türklerin kendilerini yurtdışında nasıl hissettikleri önemli. Bu konuda çaba sarfetmenin Türkiye nin hakkı ve görevi olduğunu düşünüyor. Faruk Çelik ise Almanya da Türk okulları tartışmasını alevlendirmek ister gibi gözüküyor. Sonuçta Türk azınlıkların yaşadığı tüm devletlere gayet açık mesajlar bunlar. Evet, bu noktada bazıları yukarıdaki ifadeleri okuyup, bunların ne Erdoğan ve Atalay ne de Çelik in sözlerin olmadığını farkettiklerinde şaşıracaklardır. Hayır yukarıdaki ifadeler ne Başbakan Erdoğan a ve İçişleri Bakanı na ne de Faruk Çelik e ait. Bu ifadeler Başbakan Angela Merkel, Wolfgang Schäuble ve Federal Sorumlu Christoph Bergner in konuşmalarından alınmış ifadeler. Bu noktada ilk dört paragraftaki Türkiye kelimesini Almanya, Türkleri Almanlar, Türkçeyi, Almanca ve camiyi kilise olarak değiştirmek gerekiyor. Ayrıca bu cümleler yakında kurulacak olan Yurt Dışı Türkler Başkanlığı nın kuruluş kutlamalarında da söylenmiş değil. Bu cümleler Erdoğan ın Şubat 2008 de Köln deki konuşmasından yedi ay sonra Yurt dışındaki Almanlar için Sorumlu atanmasının 20. Yılı münasebetiyle yapılmış kutlamalarda yapılan konuşmalardan alınmış ifadeler. Roller niçin değişiyor? Berlin İçişleri Senatörü Erhard Körting (SPD) kısa süre önce Türkiye ile ilgili rahatsızlığını dile getirmiş ve Türkiye nin müdahil olmasının Almanya daki Türklerin entegrasyonunu zorlaştırdığını söyleyerek, kendisinin Kısa süre önce kurulan Yurtdışı Türkler Başkanlığı ile eski vatandaşlarına adeta el koymakta ve sanki Türk devleti Almanya daki Türklerden sorumlu imiş gibi onları ilgilendiren konuları düzenlemek istemektedir. Fakat Almanya da yaşayan Türklerden biz sorumluyuz izlenimine sahip olduğunu ifade etmişti. Ancak Körting in sözlerinden daha fazla Angela Merkel in aşağıdaki ifadelerinin bu rol değişimini gerektirdiğini söyleyebiliriz: Onların (kastedilen Almanya daki azınlıklar) kültürek kimlikleri bizim için önemli. Biz, burada yaşayan azınlıklara nasıl muamele ediyorsak, Alman azınlıkların yaşadığı etiket ulusların da onlara öyle muamele etmesini bekliyoruz. Şimdi Bayan Merkel e şu soruyu sormanın zamanıdır. Sözlerinizi inanılmaz bir hayretlik içinde okuyan birçok kişi, sözlerinizin arkasında durmanızı neden isteyecektir? (Tercüme: Ömer Faruk Altıntaş) MART / MÄRZ 2010 / 7 /

gündem Malezya da Allah tartışması İlknur Melekoğlu imelekoglu@yahoo.de Malezya da üç yıldır Gayrimüslimler Allah kelimesini kullanabilir mi? tartışması devam ediyor. Malezya hükümeti, 2007 de ülkedeki Müslüman olmayan grupların yayınlarında Allah kelimesini kullanmasını yasaklamıştı. Hükümet haftalık yayın yapan Katolik The Herald gazetesinin Malayca yayınlarında Allah kelimesini kullanmasını yasaklamış aksi durumda gazetenin lisansının iptal edileceğini açıklamıştı. Hükümet buna gerekçe olarak misyonerlik faaliyetlerini gösterirken, nüfusun yaklaşık yüzde 9 unu oluşturan Hristiyan grupların bu kelimeyi kullanarak Müslümanların kafasını karıştırmaya çalıştığını öne sürmüştü. Katolik The Herald Editörü Lawrence Andrew, Allah kelimesinin Hristiyanların tanrısını ifade etmede kullanmalarının amacının Borneo adasındaki Malayca konuşan halkın ihtiyaçlarını karşılamak olarak açıklamıştı. Bu nedenle yasağa karşı çıkan Malezya Katolik Kilisesi, konuyu Yüksek Mahkeme ye taşımış, mahkeme 31 Aralık 2009 da aldığı kararla Hristiyanların Allah kelimesini kullanmasına izin vermişti. Ancak bu karar, Malayların tepkisiyle karşılaştı. Başta başkent Kuala Lumpur da camilerde başlayan gösteriler, kiliselere yönelik saldırılara dönüştü. 8 Ocaktan beri ülkede 11 kiliseye kimi bombalı olmak üzere saldırılar yapıldı ve kliselerde ciddi hasar meydana geldi. Ülkenin çoğu yerinde cuma namazları sonrası protesto gösterileri düzenlendi. Farklı camilere domuz başlarıı bırakıldı, bir Sih tapınağı ve bir camiye de bombalı saldırılar düzenlendi. Johor eyaletindeki bir camide de perdeler yakıldı, yangının hemen farkedilmesi üzerine daha fazla yayılmadan müdahele edildi. Hükümet: Kargaşaya neden olabilir Reuters de yer alan hükümetin konuyla ilgili açıklamasında; 28 milyon nüfusa sahip, geniş bir Hristıyan, Budist ve Hindu nufusunu barındıran ülkede konunun etnik ve dini kargaşalara neden olabileceği endişesi ile Yüksek Mahkeme kararının temyize götürüldüğü bilgisi yer aldı. Peki, neden hükümet meselenin etnik ve dini kargaşaya dönüşmesinden endişe ediyordu? Allah kelimesinin sadece Müslümanlar tarafından kullanılması neden bu kadar önem taşıyordu? Tüm bu soruların cevabını bulmak için ülkede bu tartışmaların gündemde olduğu 3 yıla bakmak konunun eksik anlaşılmasına sebeb olacaktır. Meselenin arka planını anlamak için önce ülkenin tarihine, etnik ve dinsel yapısına bakmak gerekir. Sömürge dönemi etkileri Önce Portekizlilerin (1511), sonra Hollandalıların (1641) ve İngilizlerin (1786) gelmeleriyle, Malay dünyasının siyasal bütünlüğü sarsılmıştır. İngilizler 19. yüzyılda tüm yarımadada doğrudan denetim kurmuştur. Malezya bağımsızlığını 1957 de kazandı. Singapur, Sarawak ve Sabah ona 1963 de katılarak birlikte Malezya Federasyonu nu oluşturdular. 1969 da ise nüfusunun coğunluğunu Çinlilerin oluşturduğu Singapur (Çinlilerin Singapur da çoğalmasının ana nedenin İngilizler olduğu söylenir) ileride toplumlar arası çatışma ortamına zemin oluşturmamak amacıyla karşılıklı anlaşma ile Malezya Federasyonu ndan ayrıldı. 1948 yılında Malaya Federasyonu İngiliz kontrolunda ve Sultan idaresinde kurulduğunda Çin ve Hint asıllı azınlıklara da vatandaşlık hakkı tanınarak kurulmuştur. Malezya da bugün nüfusun % 57 sinden fazlası Malay, % 35 e yakını Çinli, % 7-10 arası ise Hind kökenlilerden oluşuyor. Çinli ve Hinduların ülkedeki çoğalışı sömürgeci siyasetin bir sonucudur. Çinlileri ve Hintlileri İngilizler önce tarım ve maden işlerinde çalıştırmak üzere buraya getirdiler. Özel bir eğitimden geçirilen az sayıda Hintli sömürge yönetiminde memur bile oldu, ardından bankacılığa soyundular. Hintliler ve Çinliler, kendi mahallelerini kurup orada kendi aralarında oturdular. Üçüncü dünya ülkelerini azınlıklar yoluyla yönetmek süregelmiş bir oyundur, zira Malezya da da İngilizlerin sayesinde ekonomi birçok yerde Çinlilerin elindeydi. Bağımsızlıktan sonra daha da güçlendiler. Çin ve Hint asıllılar servetin çoğunluğuna hakim duruma geldi. Böylece ülkenin asıl evladı olan ve Bumiputra denen Malaylar bir bakıma kendi ülkelerinde ezildi. Mesela ülkedeki servetin sadece yüzde 3 kadarına sahiptiler. Eğitim yolları kapalı idi ve kent dışı fakir alanlarda yaşıyorlardı. Bu durum 1969 yılında esasta etnik ve ekonomik kökenli Malay-Çinli sorununu sokağa taşıdı, ayaklanma oldu, sonunda da sosyal, siyasi ve ekonomik alanda yeni zorlayıcı ve yapıyı Malay azınlık lehine ve diğer azınlıkların aleyhine değiştirilecek düzenlemeler gündeme geldi. Böylece Malezya dünyada anayasasında ve kanunlarında pozitif anlamda ırk ayırımının yazılı olduğu tek ülke haline gelmiştir. / 8 / IGMG PE RSPEKTİF

gündem Malay asıllılara gelir ve servet dağılımından daha büyük pay için büyük bir eğitim seferberliği başlatılırken, devlet işleri ve okullarda, özellikle üniversiteye girişte Malay asıllılar korunmaya başlanmış, okullardan İngilizce zorunluluğu kaldırılmıştır. Malay olmanın Müslüman olmak anlamına geldiği ülkede İslami bankalar, sigorta şirketleri ve İslami okullar açıldı. Çoğunluk Malaylar fakir olduğu için etnik temelli pozitif ayrımcılık içeren bir demokrasi kuruldu. Sömürgeden canı yanan Müslüman Malaylar için artık ırklarını, dinlerini ve ona ait değerleri korumak bir bakıma ülkelerini korumakla eş anlamlı hale geldi. Bugün nüfusun %60 ını Müslümanların, %9,1 ini Hrıstiyanların (çoğu Çinli) oluşturduğu çok sayıda Hindu ve Budist in de yaşadığı çok kültürlü ve çok dinli Malezya da din ve dil en hassas konular arasında. Allah kelimesi inancımızı temsil ediyor Malezya daki Müslüman çoğunluk, Allah kelimesinin kendilerine has olması gerektiği görüşünde. Malezya Teknoloji Üniversitesi nde Anayasa Hukuku hocalığı yapan Shad Saleem Faruqi, gayri müslimlere ait yayınlarda İslami teolojiye tamamen zıt, çok sayıda doktrin ve prensip yayınlanabileceği için bu yayınlarda Müslümanların kullandığı Allah kelimesinin geçmesinin problem oluşturacağını bu nedenle de bu tür bir durumun toplumsal düzene yönelik bir tehdit meydana getireceği görüşünde. Katolik The Herald Editörü Lawrence Andrew ise, Allah kelimesinin Hristiyanların tanrısını ifade etmede kullanmalarının amacının Borneo adasındaki Malayca konuşan halkın ihtiyaçlarını karşılamak olduğunu söylüyor. Bazı insanlar Müslümanların din değiştirmesi için çalıştığımızı düşünüyor fakat kesinlikle böyle bir şey yok, endişelenmeye sebep yok diyor Lawrence Andrew. Ülkedeki muhalif İslami parti PAS lideri Mahfuz Omar, hükümetteki UMNO partisini meseleyi siyasallaştırmakla suçluyor. Mahfuz Omar, UMNO nun amacının Müslümanları kışkırtarak bir araya getirmek ve böylece UMNO yu İslam şampiyonu olarak görmelerini sağlamak olduğunu bu durumun UMNO için bir fırsat olduğunu belirtiyor. Öte yandan The Herald da yer alan bir haberde ülkedeki Müslüman akademisyenlerin ve politikacıların Allah kavgası nedeniyle Hristiyanları eleştirdikleri belirtiliyor. Ülkedeki önde gelen Müslümanlar, Hristiyanların Allah kelimesinin kullanılması yasağına karşı gelerek Müslümanları provoke ettikleri görüşünde. Jakim Araştırma Departmanı ndan Mohd Aizam Masod, Arap Yahudi ve Hristiyanların da Allah kelimesini kullanmasının bu hususta Malezya daki bir iç meselede mantıklı bir argüman olamayacağını, zira Malay toplumunun Arapça konuşan bir toplum olmadığını vurguluyor. Mohd Aizam Masod, Hrıstiyanlar için konunun sadece bir tercüme meselesinde ibaret olduğunu ancak Malaylar için Allah kavramının iman ile birleştirildiğinin altını çiziyor. Mohd Aizam tarihi gerçekler e değinerek Hrıstiyanların bölgede sömürü zamanından beri İncil i yerel dillere çevirerek misyonerlik yaptığını, Müslümanları Hristiyanlaştırmaya çalıştıklarını vurguluyor. Malezya Latihan İslam İnstitüsü nden Zamihan ise eğer Hristiyanların tavırlarını değiştirmezlerse Mayıs 13 de meydana gelen etnik kavganın yeniden tekrarlanabileceği uyarısında bulunuyor. Çözüm Tek Malezya da Tartışmaların iyice alevlendiği bir dönemde yangını körükleyen başka gelişmeler de yaşandı. İktidar partisinin önemli isimlerinden Nesir Sefer, Hintli ve Çinli Malezyalıları göçmen olarak tanımladı. Sefer, bu açıklamadan 12 saat sonra Başbakan Danışmanlığı görevinden alındı. Vaudine England, ulusal vatandaşlık eğitiminin eğitimin, belli bir ırk ve dinin diğerlerinden ayrı tutulduğu bir yapıyı beslediği gerekçesiyle eleştirildiğini söylüyor. Zira, eğitim programında Malayların ellerindeki gücü kaybetmemeleri gerektiği vurgulanıyor. Vaudine England, Malayların, Her zaman için diğerinin, yani Malay olmayanın gücü ele geçirmek için komplolar kurduğu varsayımında bulunduğu analizini yapıyor. Bu varsayım ise Müslüman olmayanların Allah kelimesini kullanmasının Müslümanları başka dinlere döndürebileceği iddiasının temelini oluşturuyor. Yani, özetle diyebilirzki, sömürgeden canı yanan Malezya da sorun etnik temellidir, ekonomik temellidir, güç kavgası temellidir, din sonradan gündeme gelmiştir. Bir dönem Malayları diğer Malezyalıların seviyesine çıkarmak için uygulanan pozitif ayrımcı politikalar, bir yerden sonra Malayların ülkede egemen olmasına neden olmamalıdır. Başbakan ın Tek Malezya fikri karşılıklı saygı çerçevesinde, çeşitliliğin içindeki birliğin savunulması anlamına geliyor. Konunun çözümü de Tek Malezya mantığıyla ülkedeki farklı toplumların arasındaki iletişimin yeniden canlandırılmasında yatıyor. MART / MÄRZ 2010 / 9 /

gündem Allah için Gott denir mi? Özellikle Protestanlık mezbebine mensup hıristiyanlar, tanrı adına öne çıkıp Gott kavramını sadece kendi tanrıları için kullanmaktalar ve kavramı bu şekilde kullanarak da kendi tanrılarını, onlara göre yanlış (çöl) tanrısı olan Allah tan ayırmaktalar. Ali Mete amete@igmg.de Lafzatullah (Allah lâfzı) yerine batı dillerinde mesela Gott, God veya Dieu kelimesinin kullanılmasının veya tersine Gott kelimesi karşılığında da Allah kelimesinin kullanılmasının doğru olup olmadığı sorusu, hem müslümanlar, hem de Hristiyanlar tarafından gündeme getiriliyor. Ancak mevzuya genellikle retorik açıdan yaklaşılıyor. Bu nedenle bu makalede Gott kelimesinin Allah lâfzının karşısında konumlandırmanın hem İslam hem de Hristiyanlık açısından doğru olmadığını ortaya koyacağız. Mesela, Kelime-i Şehadet in ilk cümlesinin şehadet ederim ki, Allah tan başka tanrı yoktur şeklinde mi, yoksa şehadet ederim ki, (o) İlah dan başka ilah yoktur şeklinde mi tercüme edilmesi gerektiğinin tartışılması, bu sorunun ilahiyatın konusu olduğunu gösterir. İlk tercüme açık bir şekilde Hristiyan ve Yahudilerin yanlış bir tanrıya ibadet ettiklerini belirtirken, ikinci tercümede ise Allah, Müslümanların, Hristiyanların ve Yahudilerin hep beraber ta zim ettiği ortak bir tanrı olarak çevirilmiştir. Aslında, Müslüman, Hristiyan ve Yahudiler muhaverede bulunarak birbirlerinin tanrı tasavvuru üzerine tartışabilir ve bu tasavvurların zaman içerisinde ne kadar değiştiği hakkında konuşabilirler. Böyle bir tartışmaya engel olacak bir durum da yoktur zaten. Zikredilen meseleler, Malezya da Allah lâfzının kullanımı tartışmalarından da çok önce, bu üç dine mensup insanlar arasında konuşuluyor olsa da, bu ve buna benzer konularda hararetli tartışmalar henüz ortaya çıkmış değil. Malezya daki tartışmaların bizi bu kadar ilgilendirmesinin sebebi ise bu tartışmaların, insanlara, birarada nasıl yaşayamayacaklarından başka birşey göstermemesinin yanısıra benzer dışlama ve kimlik bulma çabalarının Almanya da da var olmasıdır. Fakat bu sefer tartışma, daha çok hıristiyanlar tarafından gündeme getirilmektedir. Özellikle Protestanlık mezbebine mensup hıristiyanlar, tanrı adına öne çıkıp Gott kavramını sadece kendi tanrıları için kullanmaktalar ve kavramı bu şekilde kullanarak da kendi tanrılarını, onlara göre yanlış (çöl) tanrısı olan Allah tan ayırmaktalar. Bunun sebebi ise Kitab-ı Mukaddes ve Kuran daki ilah tasavvurlarının Alman Protestan Kilisesi nin Müslümanlar ile ilişkisini yeniden temellendirmeye çalıştığı bir yayınında da dile getirildiği gibi farklı olmasıdır. 1 Yayın No 86, Klarheit und Gute Nachbarschaft (Şeffaflık ve İyi Komşuluk), s. 18 İslam ın tek, ezelî ve ebedî olan, kudret sahibi ve her şeyi bilen tanrısının karşısına sıklıkla Hristiyanlığın bizatihî hakîkat, hayat, sevgi ve adalet olan tanrısı konuluyor. Allah lâfzı, Hristiyanlığın Sevgi Tanrısı ndan ayrı, ondan daha az bağışlayan ve daha sert bir tanrıdan bahsetmek için kullanılıyor. İslam inancındaki tanrının rahmeti ve adaleti düşüncesinden çoğu kimsenin haberi bile yok. İslam Meseleleri Enstitüsü nün bir makalesinde şöyle denilmektedir: Allah ın sevgisi, Baba İsa nın karşılıksız sevgisinin (agape) çok ötesinde bulunmaktadır ve bu sevgi günahkârlar için de mağfiret vesilesi olan kurtarıcı sevgi ile karşılaştırılacak bir sevgi değildir. İslam ın tanrı tasavvurunda kendini fedâ yoluyla karşılıksız sevgi bulunmamaktadır. Ticarî tasavvurlarla bezenmiş İslamî dünya görüşünde sevaplar ve günahlar bir teraziye konulup tartılırlar. Birisine sevap, birisine de ceza yazılır. Bu yüzden İslam ın sembolü terazidir. 2 / 10 / IGMG PE RSPEKTİF

gündem Malta adasının sakinleri Arapça ile karışık bir lehçe konuşmaktadırlar. Ancak, yüzyıllardır İslam ile aralarına bir mesafe koymuşlardır. Bu mesafe koyuş Allah lâfzının da tedavülden kaldırılmasını beraberinde getirmemiş ancak Maltalılar ibadetlerinde Alla yani Allah ı anar olmuşlardır. Allah ın bir Arap çöl putu yahut çöl cini olduğu düşüncesinin yaygınlık kazanması Kitab-ı Mukaddes eleştirmeni Julius Wellhausen e (1844-1918) kadar geri götürülebilir. Wellhausen, Ahd-i Atik teki Yahudi tanrısı Elohim in bir kabile putu ve çöl tanrısından geliştiği ve daha sonra dünya tanrısı Yahve haline geldiği görüşündeydi. 3 Bu düşünceyi Christliche Mitte nin (Almanya da tutucu hristiyan muhafazakâr bir parti) başkanı Adelgunde Mertensacker in tevarüs ettiğini yazdıklarından anlıyoruz: İslam ın Allah ı eski arapların Allah ıdır. 4 Dışlayıcı bir kimlik politikasının sonucu olarak Batı dillerindeki tanrı kelimesinin, kasden ve sınırlandırma amacı ile Allah lâfzının karşısına yerleştirilmesi, İslam ilâhiyatı açısından da kabul edilebilir bir durum değildir. Resulullah (sav) risaletinin Mekke döneminde, Tanrı nın isimlendirilmesi hususunda, o dönemdeki müşriklerden farklı bir isimlendirmeye yönelmemiştir. Çoğu gayr-i müslim olan ve az sayıdaki müslümanlara karşı düşmanlık besleyen Mekkelilere rağmen Peygamberimizi, Allah ı adlandırma hususunda putperestlerle aralarına bir sınır koymamışlardır. Bir ayet-i kerîmede Peygamberimize şöyle buyrulmaktadır: De ki: İster Allah deyin, ister Rahman deyin. Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler O na hastır. (İsrâ Sûresi, [17:110]) Hristiyan teolojisi açısından bakıldığında da Batı dillerinideki Tanrı kelimesinin sınırlandırılarak kullanılması, yani Allah kelimesinin kullanılmasından kaçınılması izah edilebilir bir durum değildir. Dünyadaki bütün Hristiyan Arapların hiç farkında olmadan ve çekinmeden inanç meselelerinde, ibadetlerinde ve ıstılahlarında Allah lâfzını kullandıkları herkes tarafından bilinen bir husustur. 5 Zaten Allah diye isimlendirmeselerdi Arapça konuşan Hristiyan ve Yahudiler Kitab-ı Mukaddesin bahsettiği tanrıya ne isim verebilirlerdi ki? Altı Arap piskoposunun da iştirak ettiği İznik Konsili nin Arapça metinlerinde, imanı dile getiren sözlerde (Credo) dahil olmak üzere tanrıdan bahsedilirken Allah lâfzı kullanılmıştır. Aynı şekilde Kadıköy Konsili nde de yirmi Arap piskoposu bulunmuş ve Allah lâfzını aynı şekilde kullanmışlardır. Kitab-ı Mukaddes in 1616 senesinde Leiden de basılan ilk Arapça tercümesinde de bu husus bu şekilde devam etmiş ve buna hiçbir sûrette itiraz edilmemiştir. Son bir örnek verecek olursak: Malta adasının sakinleri Arapça ile karışık bir lehçe konuşmaktadırlar. Ancak, yüzyıllardır İslam ile aralarına bir mesafe koymuşlardır. Bu mesafe koyuş Allah lâfzının da tedavülden kaldırılmasını beraberinde getirmemiş ancak Maltalılar ibadetlerinde Alla yani Allah ı anar olmuşlardır. Velhasılıkelam, ne Müslümanlar ne de Hristiyanlar açısından Allah veya Gott kelimesini kullanarak, diğerini dışlamaları için bir sebep yoktur. Özellikle Allah ın ismiyle düşmanca ve sunî bir kimlik politikası yürütmek hiç yerinde değildir. (Tercüme: Hüsnü Yavuz Aytekin) Kaynaklar: 1 http://www.islaminstitut.de/artikelanzeige.41+m54c59589792.0.html 2 Bkz. Hans-Joachim Kraus, Geschichte der historisch-kritischen Erforschung des Alten Testaments, Neukirchen, 1982. s. 255 274 3 Adelgunde Mertensacker, Muslime erobern Europa, Lippstadt, 1998, s. 59 4 A. Ziad Turkamani, Allah gleich Gott?, EMO Nachrichten 1/1997, s. 4 5 MART / MÄRZ 2010 / 11 /

teskilat Devlet Bakanı Faruk Çelik IGMG yi ziyaret etti Yurt Dışı Türklerden sorumlu Devlet Bakanı Faruk Çelik, Almanya ziyaretleri çerçevesinde İslam Toplumu Millî Görüş Genel Merkezi ni de ziyaret etti. Bakan Çelik e Devlet Eski Bakanlarından Kürşad Tüzmen, Köln Başkonsolosu Mustafa Kemal Basa ve Başbakanlık danışmanlarından Ali Yüksel ile Sadettin Kılıç da eşlik etti. IGMG yi ziyareti sırasında Merkez Yürütme Kurulu üyeleri ve çalışanları ile tanışan Bakan Çelik, Avrupa da hizmet veren sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını takdir ettiğini, Avrupa da yaşayan insanlarımıza yönelik farklı hizmetleri ortaya koyan bu kuruluşların kendileri için de yol gösterici olduğunu söyledi. Bakan Çelik şöyle dedi: Sivil toplum kuruluşlarımızın, insanımızın problemlerine çözüm bulmada birlikte hareket etmelerini sevinerek müşahede ediyoruz. Türk hükümetlerinin yurt dışındaki Türklerin problemleri ile ilgilinmekte geç kaldıklarını vurgulayan Bakan Çelik, 5 milyondan fazla vatandaşımızın yaşadığı Avrupa ülkelerinde, bu vatandaşlarımıza hizmet etmek, onların sorunlarına çözüm üretmek ve haklarının takipçisi olmak hükümet olarak bizim görevimizdir şeklinde konuştu. Çelik, dünyada pek çok devletin de aynı şekilde bakanlık seviyesinde çalışmalar yaptığını söyleyerek, Bu yaklaşımımız, entegrasyona hizmet edeceği gibi, sorunların daha sağlıklı bir şekilde çözülmesine katkı sağlaycaktır dedi. Türkiye nin Avrupa Birliği üyeliği yolunda önemli adımlar attığını, ancak, Türkiye nin önüne engeller çıkarıldığını da söyleyen Bakan Çelik, Kopenhag kriterlerinin sadece Türkiye için değil, diğer ülkeler için de geçerli olması gerektiğini söyledi ve şöyle konuştu: Maalesef, yurt dışındaki vatandaşlarımızın bize aktardıkları problemler, bazı Avrupa ülkelerinin bu kriterlere uymadığını da göstermektedir. Bakan Çelik, yurt dışında yaşayan Türklere Yurtdışı Türkler Başkanlığı adı altında çalışacak birimin kurulabilmesi için hazırlanan yasa tasarısının önünmüzdeki günlerde Meclis ten geçerek yürürlüğü gireceğini de müjdeledi. Bakan Çelik in IGMG ziyaretinde IGMG nin verdiği hizmet ve yaptığı faaliyetlerin anlatıldığı bir tanıtım videosu da izlendi. Genel Sekreter Oğuz Üçüncü ise, Avrupa da oluşan İslam karşıtı havanın gelişimi ile ilgili bilgi verdikten sonra, Mesela minare yasağını onaylayan İsviçre halkı, aslında bu konuda yalnız değildir. Ayrıca, Avrupa da entegrasyon bir katılım projesi olmaktan öte, güvenlik sorunu olarak ele alınmaktadır, dediği konuşmasında Alman Merkez Bankası Başkan Yardımcılarından Thilo Sarrazin in Türkler ve Müslümanlarla ilgili görüşlerinin toplumda yaygın bir biçimde kabul gören görüşler olduğunu da ifade etti. Üçüncü, Türkiye hükümetlerinin, yurt dışında yaşayan vatandaşlarının haklarına sahip çıkma çabalarını desteklediklerini de bildirdi. Devlet Eski Bakanlarından Kürşat Tüzmen de, sivil toplum kuruluşlarının birlikte hareket etmesinin önemine değindiği konuşmasında, Ben şahsen, Almanya yı dünya devi olarak görüyorum. Almanya ile olan bağlarımızı da sizler kuvvetlendiriyorsunuz dedi. Ziyaret için Bakanlara teşekkür eden IGMG Genel Başkanı Yavuz Çelik Karahan şunları söyledi: Hizmetlerimizin merkezine insanı, teşkilatımızı da toplumun merkezine koyarak çalışıyoruz. Fakat bir sivil toplum kuruluşu olarak, uluslararası hukuktan doğan haklarımızın takibi için de çeşitli hükümetlerle işbirliği yaparak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu konuda, değerli çalışmalar yapan ve bizi bugün ziyaret ederek şereflendiren sayın Bakanımız Faruk Çelik ve Devlet Eski Bakanımız Kürşat Tüzmen beylere, ayrıca, Köln Başkonsolosumuz sayın Mustafa Kemal Basa ile çalışma arkadaşlarına da özellikle teşekkür ediyor, kurumumuza gösterdikleri ilgiden dolayı şükranlarımızı arzediyoruz. IGMG Genel Başkanı Yavuz Çelik Karahan konuşmasında ayrıca, Başbakanlığa bağlı olarak Yurt Dışı Türkleri Başkanlığı nın kurulması sürecinde Bakan Çelik in gösterdiği hassasiyeti yakinen müşahede ettiklerini, söz konusu başkanlığın, yurt dışında yaşayan Türkiye kökenli insanların bir çok sorununun çözümünde önemli bir adım olacağını belirtti. / 12 / IGMG PE RSPEKTİF

teşkilat İrşad Başkanlığı 3. Din İstişare Toplantısı Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır Prof. Dr. Saffet Köse Prof. Dr. Hamdi Döndüren Almanya ve Türkiye den birçok ilahiyatçı, fıkıh uzmanı ve bilim adamının katılımıyla gerçekleşen IGMG İrşad Başkanlığı nın 3. Din İstişare Toplantısı nda Talak(Boşanma), Helal Gıda, İpotek Kredisi ve Sigorta konuları ele alındı. IGMG İrşad Başkanı Yardımcısı Hulusi Ünye tarafından yönetilen toplantıya; Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz, Prof. Dr. Saffet Köse, Dr. Abdullah Özcan, Türk Standartları Enstitüsü nden Emre Sezer, Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır, Prof. Dr. Hüseyin Hüsnü Gündüz, Mustafa Mullaoğlu, Sefer Ahmedoğlu ve Ramazan Uçar katıldı. Ayrıca Almanya İslam Konseyi Başkanı Ali Kızılkaya ve Avrupa Helal Sertifika Ensitisüsü (EHZ) Müdürü Yusuf Çalkara da toplantıya misafir oldular. IGMG İrşad Başkanı Ahmet Özden in selamlama konuşmasının ardından, IGMG Genel Başkanı Yavuz Çelik Karahan bir konuşma yaparak, istişare toplantısında görüşülen konuların ve buna benzer birçok sorunun Avrupa da yaşayan milyonlarca Müslüman ın günlük hayatlarındaki ihtiyaçlar olduğunu belirterek, toplantının hayırlı sonuçlara vesile olması temenninde bulundu. Toplantıda daha sonra evvela talak meselesinin sebep, metod ve hükümleri hakkında tartışıldı. Bu bağlamda halk arasında özellikle üç talak ile boşanma diye bilinen uygulama üzerinde duruldu. IGMG İrşad Başkanı Yardımcılığı görevinin yanısıra IGMG Fetva Kurulu nun Sekreterliğini de yürüten Hulusi Ünye, boşanma konusunda kendilerine ne gibi soruların yönetildiğini açıkladı ve bu konunun istismara açık olduğunu vurguladı. Görüşülen konular arasında imam nikahının mahiyeti ve istismar edilmesinin nasıl önlenebileceği meselesei de yer almaktaydı. Bu çerçevede var olan fıkhi hükümler değerlendirildi ve özellikle Avrupa ülkelerinin hukuki yapılarında ne şekilde uygulanabileceği konuşuldu. 3. İstişare Toplantısı nda bir önceki istişare toplantısında helal kesim ve helal gıda ile ilgili alınan kararlar tekrar ele alındı. Daha sonra Yusuf Çalkara Avrupa Helal Sertifika Ensitisüsü nün çalışmalarını ve projelerini sundu. Sunum esnasında dile getirilen jelatin ve benzeri katkı maddeleri hakkında, ayrıca kümes hayvanları ve büyükbaş hayvanların kesim usulleri ile ilgili sorular hakkında görüşüldü. Bu bağlamda şoklu kesim uygulaması da gündeme getirilerek tartışıldı. MART / MÄRZ 2010 / 13 /

teskilat Avrupa Kur an Yarışması 4 Nisan da IGMG İrşad Başkanlığı tarafından her yıl geleneksel olarak organize edilen ve bu yıl 22.si gerçekleştirilecek olan Avrupa Kur an-ı Kerim Okuma Yarışması na katılacaklar belirlendi. Yarışma, 4 Nisan da Wuppertal da yapılacak. IGMG İrşad Başkanlığı tarafından organize edilen yarışmada, çok değerli hafızlar da Kur an okuyacaklar. Bölgelerarası elemeler, bu yıl Berlin, Güney Hollanda, Viyana ve Strasburg da Türkiye den davet edilen ve Yrd. Doç. Dr. Mustafa Öztürk, Mustafa Kavurmacı ve Mustafa Kütahyalıoğlu dan oluşan jürinin nezaretinde yapıldı. 13 Şubat 2010 da Berlin de yapılan birinci etap elemelerinin 10-13 yaş grubunda; Hamburg Bölgesi nden Yunus Emre Demirci birinci, K. Ruhr Bölgesi nden A. Türkseven ikinci, Berlin Bölgesi nden Eyüp Altın ve Bremen Bölgesi nden Saad Perviz üçüncü oldu. 14-18 yaş grubunda ise; Berlin Bölgesi nden Mustafa Yanç birinci, Hamburg Bölgesi nden Cengiz Topçu ikinci, Hannover Bölgesi nden Faruk Kaplan üçüncü oldu. 14 Şubat 2010 da Güney Hollanda Bölgesi Schiedam Camii sinde, yapılan ikinci etap elemelerinin 10-13 yaş grubunda;hessen Bölgesi nden Emre Değer birinci, G. Hollanda Bölgesi nden Abdussamed Bozkurt ikinci, Köln Bölgesi nden Abdullah b. Ahmed üçüncü oldu. 14-18 yaş grubunda ise; Ali Rıza Değer (Güney Hollanda) birinciliği, eşit puan aldıkları için ikinciliği Abdussamed Bozkurt (Düsseldorf ) ve Muhammed Taşçı (Hessen), üçüncülüğü yine eşit puan aldıklarından Fatih Yılmaz (Belçika) ve Hamza Kuri (Ruhr-A) paylaştı. 20 Şubat 2010 da Avusturya Viyana da yapılan üçüncü etap elemelerinin 10-13 yaş grubunda; Mehmet Papak (Avusturya Viyana) birinci, Ahmed Yarar (Avusturya Arlberg) ve Hasan Yıldız ( Avusturya Viyana) ikinci, Talha Ercan ( K. Bavyera) üçüncü oldu. 14-18 yaş grubunda ise; Muhammed Toçu (K. Bavyera) birinci, Ahmed Uçar (Avusturya Viyana) ve M. Ali Erdoğan (G. Bavyera) ikinci olurlarken, Bilal Güzel (Avusturya Arlberg) üçüncü oldu. 21 Şubat 2010 da Doğu Fransa Bölgesi Eyüp Sultan Camii sinde, yapılan dördüncü etap elemelerinin 10-13 yaş grubunda; Mahmud Büyüker (Lyon) birinci, Kazım Canbolat (Freiburg) ve Mervan Şamil Kaçmaz ikinci, Musab Erdoğan (D. Fransa) ve Ömer Faruk Zengin (İsviçre) üçüncü oldu. 14-18 yaş grubunda ise; İsmail Melih Tuzlacı (Rhein Neckar Saar) birinci, Abdulbaki Avcı (Würtenberg) ikinci, Selim Yıldırım (Alpes) ve Furkan Antepli (İsviçre) üçüncü oldu. Bu sonuçlara göre, 10-13 yaş grubunda; Yunus Emre Demirci, Emre Değer, Mehmed Papak ve Mahmud Büyüker; 14-18 yaş grubunda da Mustafa Yanç, Ali Rıza Yaman, Muhammed Topçu ve İsmail Melih Tuzlacı 4 Nisan 2010 tarihinde Wuppertal de yapılacak olan finalde yarışmaya hak kazandılar. Yarışma ile ilgili olarak açıklamalarda bulunan IGMG İrşat Başkanı Ahmed Özden şunları söyledi: Her yıl yapageldiğimiz Yüce Kitabımız Kur an-ı Kerim i Güzel Okuma Yarışması nın bölgelerarası elemelerini Rabbimize sonsuz hamd ve senalar olsun ki tamamlamış bulunuyoruz. Bu yıl bölgelerarası elemeleri Türkiye den sağladığımız Kur an Okuma Mütehassısı sayılan değerli jüri nezaretinde gerçekleştirdik. Bölgelerarası elemeler adeta final havasında geçti. 4 ayrı noktada yapılan yarışmalar Berlin haric salonlarda oldu ve yarışmalara cemaatimizin katılımı takdire değerdi. Yarışmacı yavrularımız başta olmak üzere, onları yatiştiren anne-baba ve hocalarına, cemiyet başkanları ve idareci kardeşlerimize namütenahi teşekkürlerimizi sunuyoruz. 4 Nisan 2010 tarihinde yapılacak final yarışmasında fevkalade bir manevi atmosfer yaşanacağını umduğunu söyleyen Ahmed Özden sonderece güzel bir salonda yapılacak olan yarışmaya tüm Müslümanları davettiklerini ifade etti. / 14 / IGMG PE RSPEKTİF

teşkilat Mannheim IGMG den Peygamberimizi tanıtma kampanyası Fakirleri doyurun, hastalari ziyaret edin ve İki nimetin değeri bir çok insan tarafından bilinmiyor: sağlık ve boş vakit Hz Muhammed in (sav) bu iki hadisi 23 Şubat tan itibaren 10 gün boyunca Mannheim daki duvar panoları (billboard) ve yuvarlak reklam sütunlarında yayınlandı. Elbette bir çok insan için bu alışagelmiş bir manzara olmayacak diyen Proje Sorumlusu Taner Doğan ve sözlerine şöyle sürdürdü: Son yıllarda, özellikle de 11 Eylül olaylarından sonra, medyada İslam dini ve Müslümanlar hakkında olumsuz bir imaj oluştu. Üniversiteliler grubu olarak biz bu bakış açısını değiştirmek istiyoruz. Yaklaşık 50 yıldır Müslümanlar bu toplumun bir parçası olmasına rağmen, biz bu ön yargıları ele alıp, yeni entegrasyon köprüleri kurmayı hedefledik. Peygamberimiz Hz Muhammed in (sav) doğumu hasebiyle, bu yıl farklı etkinlikler düzenledik. Almanca tercümeli hadislerin yazılı olduğu 13 billboard ve 187 adet yuvarlak reklam sütunları kiraladık. 1000 adet yukarıda belirtilen hadislerle kartpostal basdırdık ve çevremizde bulunan Alman ve Türk komşularımıza yolluyoruz. Ayrıca 3500 adet gül Marktplatz, Paradeplatz, tren istasyonu, üniversite, hastaneler ve huzur evlerinde dağıtıldı. Bilhassa Danimarka daki karikatür krizinden sonra, birçok Avrupalı nın iç dünyasında Hz. Muhammed (sav) hakkında yanlış bir tasavvur oluştu. Bundan dolayıdır ki, bizde Peygamberimizin toplumsal ve kişisel görüşlerini ön plana çıkaran iki hadis seçtik. 25 Şubat tarihinde de Mannheim Rheingoldhalle de Alman resmi kurum ve kuruluşların davet edildiği bir Mevlid resepsiyonu düzenleyip, Peygamberimiz Hz Muhammed i (sav) hep beraber andık. MART / MÄRZ 2010 / 15 /

islam ve hayat Kutlu Doğum ve Mevlid geleneğimiz M. Hulusi Ünye mhulusiunye@hotmail.com Mevlid, kelime olarak Arapça ve-le-de kökünden türetilmiş bir kelimedir ve doğum, doğum zamanı, doğum yeri anlamlarına gelir. Istılah olarak ise, Peygamberimiz (sav) in doğumuna, bununla ilgili yapılan merasimlere, yazılan eserlere ve doğduğu eve mevlid denilir. Mevlud veya mevlüt şeklinde ifade edilmesi yanlış kullanımdır. Diğer yandan İslâm edebiyatı ve sanatında Hz. Peygamberin doğum yıl dönümünde yapılan törenlere verilen isim ve bu törenlerde okunmak üzere yazılmış bilhassa şiirsel eserlerin de ortak adıdır. Peygamber Efendimiz (sav), İslâm tarihçilerinin ekseriyetine göre Habeşistan ın Yemen valisi Eb-rehe nin Kabe yi yıkmak üzere Mekke ye saldırdığı ve Fil Vak ası denilen olayın meydana geldiği yıl olan miladî 571 tarihinde doğmuştur. Genel kabule göre Rebîülevvel ayının 12. gününde ve Pazartesi günü dünyaya gelmiştir. 1 Bu kutlu doğum, miladî takvim esasına göre 20 Nisan tarihine tevafuk etmektedir. Doğduğu ev, Beytullah ın doğusunda Safa tepesinin yanında bulunan ve bu gün şehir kütüphanesi olarak bilinen binanın yeridir. Peygamberimiz (sav), doğduğu gece, bir takım harikulade olaylar olmuş; örneğin İran Kisrasının sarayındaki burçlar çatlamış, bin yıldan beri yanmakta olan ateşgedelerindeki ateş sönmüştü. Ayrıca, doğum anında orada bulunan kadınlar da bir takım olağanüstü olaylara şahid olmuşlardı. Dedesi Abdulmuttalip, doğumdan yedi gün sonra Mekke de büyük bir ziyafet tertiplemiş ve torununa, Arapların o güne kadar kullanmadıkları bir isim olan Muhammed adını vermişti. Bir bakıma dede Abdulmuttalip, torunun doğumu ile son derece memnun ve ilk mevlid şenliği ve kutlamasını başlatmış olmuştur. Ancak şu bilinen bir gerçek ki, Hz. Peygamber in sağlığında onun doğum yıl dönümü kutlanmamıştır. Hulefâi Râşidîn dönemlerinde, Emevîler ve Abbasîler zamanlarında da mevlid kutlamalarına rastlanmamaktadır. Raşit Halifelerin ilk ikisi zamanında, fetih hareketleriyle uğ raşılmış olması, son iki halife döneminde iç ka rışıklıkların hüküm sürmesi; Emevî ve Abbasîler zamanında ise mevlid kutlamalarının Resûlullah ın so yuna destek anlamına gelecek olması se bebiyle böyle bir kutlama yapılmamıştı. İslam dünyasında ilk mevlid kutlamaları Mısır da hüküm süren Fatımiler (910-1171) devleti hükümdarı Muiz-Lidînillâh (972-975) döneminde başlamıştır. Bu dönemdeki mevlid kutlamaları sadece Peygamberimizin mevlidi ile sınırlı kalmamış, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hüseyin ve o günkü halifenin doğum günleri de kutlanmaya başlanmıştır. Bu mevlid programlarına mevalid-i sitte (altı mevlid) adı verilirdi. Bu doğum günlerine Recep, Şaban ve Ramazan aylarındaki kandillerle, Ramazan ve Kurban bayramları da eklenmişti. Bu kutlamalar o dönemde son derece zengin şölen programları ile gerçekleştirilirdi. Mısır da Şiî Fatımî Devleti kuru lunca, soyundan geldiklerini söyledikleri Hz. Peygamber in doğum yıl dönümü Muiz-Lidînillâh döneminden (972-975) itibaren resmen kutlanmaya başlanmış tır. Bunun yanında Hz. Ali, Fâtıma, Hasan, Hüseyin ve o günkü halifenin mevlidleriyle (mevâlid-i sitte) Receb, Şaban ve Ramazan aylarındaki kandiller, Ramazan ve Kurban bayramlarıyla diğer bazı kutlamalar bu dönemde zengin bir şölen geleneği oluş turmuştur. 2 Fâtımîler zamanında yapılan bu törenlerde ön ceden gerekli hazırlıklar yapılır, Rebîülevvel ayının 12. gününde sabahtan başla mak üzere öğleye kadar 300 tepsi helva, üst düzey bürokratlar başta olmak üzere, kârilere, hatiplere ve diğer görevlilere da ğıtılırdı. Halifenin öğle namazını kılması nın ardından bütün saray ve devlet erkanı topluca Ezher Camii ne gider, burada hatim okunduktan sonra manzara adı verilen tören yerine geçerlerdi. Kahire va lisi düzeni sağlamak üzere önceden yerini alırdı. Halife de maiyetiyle birlikte gelir, törene katılanları selâmlardı. Tören, Kur an tilâvetiyle başlar; ardından sıra - sıyla Enver (Hâkim), Ezher ve Akmer ca milerinin hatipleri birer hutbe okur, halife için dua ederlerdi. Bu sırada kâriler tilâve tlerini sürdürürlerdi. Hutbelerden sonra hali fe törendekileri tekrar selâmlar; böylece res mî kutlama tamamlanmış olurdu. Diğer beş mevlid de bu şekilde kutlanırdı. 3 Sünnî müslümanlarda ilk mevlid merasimi, Selâhaddîni Eyyûbî nin kayınbiraderi Erbil Ata beği Begteginli Muzafferüddin Kökböri nin (1190-1233) zamanında olmuştur. Mevlid kutlamalarının birisinde 5000 koyun, 10.000 tavuk, 100.000 tabak yemek ve 30.000 tepsi helva dağıtıldığı bildirilmiştir ki, törene ka tılanların sayısı hakkında bir fikir vermek tedir. Bu törenlerde ulemâ ve tasavvuf ehlinin ileri ge lenleri de hazır bulunur, Sultan Kök böri, kendilerine hil atler giydirir ve hedi - yeler verirdi. Sûfîler de öğle vaktinden fec re kadar zikir ve semâ meclisleri düzen lerdi. Kökböri de aralarında yer alırdı. Her yıl mevlid törenleri için harcanan pa ranın 300.000 dinarı bulduğu kaydedilmektedir. 4 Mevlid kutlamaları daha sonra Mekke ve Medine ye geçmiş; buradan da bu kutlamalar farklı farklı şekillerde olmak üzere İslam coğrafyasının her tarafına yayılmıştır. 5 Osmanlılar tarafından mevlid, ilk defa III. Murat zamanında, 1588 de resmî hale getirildi. Ancak resmî olarak olma- / 16 / IGMG PE RSPEKTİF

islam ve hayat Mevlid, bir ibadet olarak kabul edilir, ölülerin ruhu için mevlidler okutulur, onların günahlarının bağışlanacağı zannedilirse bu yanlış olur. sa da mevlid kutla maları bundan önceki dönemlerde de yapılırdı. Balkanlar ın fethiyle birlikte bu coğrafyada da mevlid törenleri yapıl maya başlanmış olmalıdır. Zira Saraybosna daki Gazi Hüsrev Bey Camii nin 938 (1531) tarihli vakfiyesinde mevlid için yıl da 300 dirhem tahsisat ayrıldığı görül mekte, bölgedeki diğer camilere ait vak fiyelerde veya şahsî vasiyetnamelerde de benzeri kayıtlara rastlanmaktadır. 6 Önceleri Ayasofya Camii nde, sonraları ise Sultan Ahmed Camii nde yapılan merasimlere, devlet erkanıyla birlikte halk da katılırdı. Sultan Ahmed Camii ndeki kutlamalarda padişah, sadrazam, şey hülislâm, vezirler, Anadolu ve Rumeli ka zaskerleri, diğer mülkî ve askerî erkânla ulemâ resmî kıyafetleriyle hazır bulunur du. 7 Bu merasimlerde, önce müezzin tarafından Kur an-ı Kerîm okunur, bunun peşinden de vaazlar verilirdi. Daha sonra mevlidhân kürsüye çıkar ve bir bölüm okuduktan sonra iner hediyesini alır ve ikinci mevlidhan kürsüye çıkarak, okumaya devam eder ve belirlenmiş kaideler çerçevesinde mevlid kutlamaları son bulurdu. Günümüzde mevlid, Suudi Arabistan hariç Kuzey Afrika dan Endonezya ya ka dar İslâm ülkelerinde bazılarında resmî, bazılarında gayr-i resmî olarak yaygın biçimde kutlanmaktadır. Türkiye de yalnız Ramazan ve Kurban bayramları resmî bayram kabul edilmekte, gerek mevlid gerek diğer mübarek gün ve geceler mü nasebetiyle camilerde, evlerde ibadet âdabı içinde Kur ân-ı Kerîm, Süleyman Çelebi nin mevlidi, kaside ve ilâhiler okunmaktadır. Son yıllarda Diyanet İşleri Baş kanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı nın ortak laşa düzenlemesiyle Hz. Peygamber in mevlidi Kutlu Doğum Haftası adıyla Türkiye de, Türk dünyasında ve Balkanlar da çok yönlü etkinliklerle kutlanmak tadır. İrşad Başkanlığımız da son senelerde mevlid merasimlerini Mevlid Kandili gecesinden başlatmak suretiyle üç aylık bir periyoda yaymış bulunmaktadır. Alemlere Rahmet Program ları adıyla icra edilen kutlamalarda Kur an-ı Kerim ziyafetlerinin yanında Peygamber Efendimiz bütün yönleri ile halka tanıtılıyor; Avrupa Kur an-ı Kerimi Güzel Okuma Yarışmasının finali ile adeta bu programları taçlandırıyor. Mevlid kutlamaları Fıkhi açıdan alimler arasında tartışılmış, aleyhinde ve lehinde fikirler ortaya konmuştur. Mevlid merasimlerinin bid at olduğu ve yapılmaması gerektiği, bu merasimler esnasında gerek itikad, gerek amel ve gerekse ahlaki açıdan hoş olmayan durumların ortaya çıktığı ifade edilerek uzak durulması ifade edilmiştir. Bilhassa Vehhabî geleneğine bağlı ulema mevlid merasimlerine karşı çıkmışlardır. Diğer bir kısım alimler ise bunun bir bid at-ı hasene olduğunu ifade etmişler ve kötü örneklerden yola çıkılarak genelleştirmenin doğru olmadığını söylemişlerdir. İbn Hacer el-askalânî, İbn Hacer el-heytemî, Şemseddin es-sehâvî, Celâleddin es-süyûtî, Şehâbeddin Ahmed b. Mu hammed el-kastallânî ve Muhammed b. Yûsuf eş-şâmî gibi âlimler bu son görüşe sahip olarak şunları dile getirmişlerdir: Hz. Peygamber in dünyaya gelmesi sebebiyle sevinmek, onun doğum günü müna sebetiyle muhtaçlara yardımda bu lunmak, Resûlu Ekrem e dair şiirler okumak, güzel elbiseler giyerek sevinç gösterisinde bulunmak birer güzel ameldir. Dolayısı ile mevlid kutlamaları bid at-ı hasene sayılmalı, halk ara sında görülen ve dinen hoş karşılanma yan davranışlar bundan ayrı düşünülmeli ve hoş olmayan şeyler önlenmelidir. Hülasa edecek olursak, mevlid merasimleri bir ibadet gibi algılanmayarak, inananların kalplerindeki Rasulullah sevgisini canlı tutması ve ona olan muhabbeti artırmasındaki maslahat gözetilerek tertip edilirse bir değer ifade eder. Çünkü Allah Rasulünü sevmek, imanın temel kıstaslarından biridir. Şu hadisi şerifi bunun en açık delilidir: Sonsuz kudret sahibi olan Allah a yemin ederim ki, sizden hiçbiriniz beni babasından, evladından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe, iman etmiş sayılmaz. 8 Ancak, Mevlid, bir ibadet olarak kabul edilir, ölülerin ruhu için mevlidler okutulur, onların günahlarının bağışlanacağı zannedilirse bu yanlış olur. Bir de halkın cehaletinden ve yanlış itikadlarından istifade eden mevlidhanlar, piyasa oluşturarak, bunu ticarî bir çıkar aracı yaparlarsa bu durum din adına bir cinayet olur. Bu tip bir kabul ve davranışın İslamî olmadığı hususu ile ilgili herhangi bir ihtilaf sözkonusu olamaz. Böyle bir olaya sebeb olan herkes dinen sorumludur. Merasimlerde mevlid okunmasının vazgeçilmez bir âdet haline getirilişinin sakıncalarından biri de, netice olarak insan kelâmı bir şiir olan bu metinlerin, okunması ve dinlenilmesi ibadet olan Kur an ile eşdeğerde görülmeğe ve değerlendirilmeğe başlanılması tehlikesidir ki, son derece uyanık olmak gerekir. Nitekim Türkçe olarak yazılmış olan en meşhur mevlid şiiri Süleyman Çelebi nin Vesiletun-Necât adındaki eseridir. Süleyman Çelebi Hz.leri bu şiiri yazarken, Allah bilir ki, hiç bir zaman bu şiirinin mevlidhanlar tarafından camilerde, makamlı bir şekilde, ibadet yapıyor süsü verilerek türkü, şarkı söyler gibi okunmasını aklına bile getirmemiş; yalnızca Peygamber e olan sevgisi ve onun hatırasını canlı tutma arzusu ile bu güzel natı kaleme almıştır. Yoksa dinimizde aslı olmayan ölünün kırkıncı, elli ikinci vs. gecelerinde okunması gibi bir merasim ve ibadet şekli ile icra edilmesi için yazmamıştır. Zaten bu anlamda mevlid okumak caiz olmaz; haram olur. Kaynaklar: 1 İbn Kesîr, 1, 198-203 2 İbnü t-tuveyr, s. 211-223 3 Kalkaşendî, 1, 576; Makrîzî, I, 33 4 Mir âtü z-zamârt,vi/681,683; Süyûtî, s. 43-44; Şâmî, i, 439-440 5 Asım Köksal, İslam Tarihi (Mekke Devri), İstanbul 1981, 50 vd 6 Okiç, sy. 1 (19761, s. 23, 36-37) 7 A.g.e. aynı yer 8 Buharî, İman 8 MART / MÄRZ 2010 / 17 /

islam ve hayat Çocuğu olan, onlarla çocuklaşsın Rahmet Peygamberi, Efendimiz (sav) in en çok dikkat çekici yönlerinden biri de çocuklarla olan ilişkilerinde görülmektedir. Çünkü O, sıradan bir insandan öte çocuklarla çocuklaşan, onların penceresinden bakan, bunu başaran ve insanlara tavsiye edendir. Abdulgafur Levent abdulgafur.levent@ibb.gov.tr Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) in tüm insanlığa örnek olan şefkati, merhameti ve müminlere olan düşkünlüğü, çocuklara olan tavrında da çok yoğun olarak görülmektedir. Hem kendi çocukları ve torunları hem de ashabının çocukları ile çok yakından ilgilenmiş, doğumlarından isimlerinin konulmasına, sağlıklarından ilimlerinin artmasına, güzel ahlakla terbiye edilmelerinden giyinmelerine, hatta onlarla şakalaşma ve oynadıkları oyunlara kadar onlar için tavsiyelerde bulunmuş, bizzat yol göstermiş ve ilgilenmiştir. Rahmet Peygamberi, Efendimiz (sav) in en çok dikkat çekici yönlerinden biri de çocuklarla olan ilişkilerinde görülmektedir. Çünkü O, sıradan bir insandan öte çocuklarla çocuklaşan, onların penceresinden bakan, bunu başaran ve insanlara tavsiye edendir. Nitekim bir hadisi şeriflerinde: Çocuğu olan onunla çocuklaşsın. 1 buyurmuşlardır. Birçok Sahabeyi Kiram, Peygamber Efendimiz (sav) in çocukları nasıl sevdiğini, onlarla nasıl ilgilendiğini ve oyunlar oynadığını, şakalaştığını aktarmıştır. Bunlardan bazıları şöyledir: Hz. Enes (ra): Resulüllah (sav) çocuklarla şakalaşmada insanların en önde olanıydı. 2 El-Bera (ra) : Peygamber (sav) i Hasan omuzunda iken gördüm. 3 buyurmuşlardır. Peygamberimiz (sav) kızı Hz. Fatıma (ra) ya şöyle derdi: Haydi şu oğullarım (Hasan ve Hüseyin) ı çağır bana! Ondan sonra o ikisini göğsüne basar, koklardı. 4 Peygamber Efendimiz (sav) çocukların oyunlarına önem vermiş, hatta zaman zaman onlarla oyun oynayarak ilgilenmiştir. Hz. Peygamber (sav), Çocuğu olan onunla çocuklaşsın buyurarak anne babalara çocuklarını bizzat eğlendirmelerini tavsiye etmiştir. Peygamberimiz (sav) çocukların yüzme, koşu, atıcılık, binicilik gibi oyun ve sporlarla meşgul edilmelerini de tavsiye etmiştir. Yeni doğan bebeklere, çocuklarına, torunlarına ve ashabının çocuklarına hep dua etmiştir. Onları severken ya da onların oyunlarını izlerken, onlar için Allah tan hayırlı ve uzun bir ömür, ilim, hikmet ve iman istemiştir. Hz. Muhammed (sav) in çocuklara gösterdiği ilgi ve sevgi dolu tavrını, Ebu Hureyre (ra) de şu örneklerle anlatmıştır: Meyvenin ilk çıkanı getirildiği zaman Resulüllah (sav) şöyle derdi: Allah ım bize, Medine mize, meyvelerimize, ölçeklerimize kat kat bereket ver diye dua ederdi. Sonra meyveyi orada bulunan en küçük yaştakine verirdi. 5 Çocuğa karşı yumuşak davranmak Allah Resulü nün adetlerindendi. Allah Resulü bir seferden döndüklerinde çocuklar kendilerini karşılardı. Allah Resulü (sav) de durur, sahabelerine çocukları kaldırmalarını emrederdi. Onlar da çocukların kimini Allah Resulü nün önüne, kimisini terkisine bindirir ve bazılarını da kendileri bineklerine alırlardı. 6 Hazret-i Ali (ra) anlatıyor: Resulüllah (sav) bizi ziyaret etmişti. Yanımızda geceledi. Hasan ve Hüseyin de uyuyorlardı. Bir ara Hasan su istedi. Derhal kalkan Resulüllah (sav) su kırbasından kadehe su aldı. Çocuğa vermek için getirmiştir ki (o sırada uyanmış olan) Hüseyin (hemen bardağı) alıp su içmek istedi. Resulüllah ona vermeyip önce Hasan a verdi. Bunun üzerine Fatıma dayanamayarak: Hasan ı Hüseyin den çok seviyor gibisin deyince, Hayır, fakat ilk defa o istedi. Cevabını verdi. 7 Peygamberimiz (sav), ayrıca müminlere çocukları arasında adaletle davranmalarını hatırlatmış ve şöyle buyurmuştur: Allah tan korkun. Çocuklarınızın size itaatli olmalarını istediğiniz gibi siz de onların aralarında adaletle davranınız. 8 Allah öpücüğe varıncaya kadar her hu- / 18 / IGMG PE RSPEKTİF

islam ve hayat susta çocuklar arasında adaletli davranmanızı sever. 9 Peygamberimiz (sav) çocukların eğitilmeleri ve güzel ahlak ile terbiye edilmeleri üzerinde de durmuş ve bu konuda birçok tavsiyede bulunarak yol göstermiştir. Bu konudaki sözlerinden biri şöyledir: Hiç bir baba çocuğuna güzel ahlaktan daha üstün bir miras bırakmış olamaz. 10 Resulüllah (sav) çocuklara olan sevgisini gösterirken sıkça onların başlarını okşardı ve onlara hayır duaları ederdi. Çocuklarla o kadar iç içe olmuştu ki, bir defasında yarış yapan çocukları görmüştü de, onların neşesine katılmak için birlikte koşmuştu. Kız çocuklarının doğar doğmaz öldürüldükleri bir dönemde Peygamber olarak görevlendirilen Efendimiz Hz. Muhammed (sav), kız çocuklarını da erkek çocuklardan ayırmamak gerektiğini, kız çocuklarını öldürmenin büyük günah olduğunu bildirmiş ve hepsine eşit sevgi ve ilgi göstererek, üsve-i hesene olmuştur. Peygamberimiz (sav) sevgisini hem sözleriyle hem de davranışlarıyla gösterirdi. Çocuklara, onları sevdiğini söylerdi. Çocukları öptüğünü gören bir bedevi, bunu yadırgamış ve Demek siz çocukları öpüyorsunuz ha! Hâlbuki biz onları hiç öpmeyiz! demekten kendini alamamıştı. Bunun üzerine Hz. Peygamberimiz (sav): Şayet senin kalbinden Allah merhameti söküp almışsa, ben ne yapabilirim. 11 buyurarak, çocuk sevgisinden yoksun bir kalpte merhametin de bulunamayacağını ifade etmişti. Peygamberimiz (sav) in çocuklara karşı hoşgörülü oluşunun en güzel örneklerinden biri de, Çocuğun küçüklüğündeki yaramazlığını, büyüdüğü zaman aklının çok olacağına bir alâmet olarak 12 kabul eden Hz. Peygamber (sav), yaramazlık yapan çocuklara hemen müdahale etmemeyi emretmiştir. 13 Bir defasında, Hurma ağaçlarını taşlayan küçük yaramaz Rafı b. Amr ı, bahçe sahibi yakalayıp Hz. Peygamber (sav) in huzuruna getirmişti. Efendimiz (sav): Yavrucuğum, ağaçları niçin taşlıyorsun diye sorunca, Rafı: Aç idim yâ Rasûlallah, karnımı doyurmak için taşladım cevabını verince, Peygamberimiz (sav) : Bir daha ağaçları taşlama, altına düşenleri alıp ye! buyurmuş, sonra da Rafı in başını okşayarak, Allah ım, bu yavrunun karnını doyur. diyerek duada bulunmuştu. 14 Peygamberimiz (sav), torunu sırtında olduğu halde mescide girdiğini, namaz kılarken rükûa gittiğinde onu yere bırakıp, kalkınca da kaldırdığını 15 yine namaz kılarken, secdede Hasan ve Hüseyin in, Peygamberimiz (sav) in sırtına çıktığını ve onlar düşmesin diye secdesini uzattığını, 16 ayağa kalkınca düşmemeleri için eliyle tuttuğunu 17 hatta hutbede iken bile minberden inerek torunu Hasan ı kucakladığını 18 ve yanına aldığını mezkûr kaynaklardan öğrenmekteyiz. Peygamberimiz (sav): Uzun kılmak niyetiyle namaza dururum, derken bir çocuk ağlaması işitir, annesine sıkıntı vermesin diye kısa keserim. buyurmaktadır. 19 Hz. Peygamberimiz (sav) in merhameti, sevgi ve şefkati, hiçbir ayırım yapmadan, bütün çocukları kucaklamıştır. O, engin tevazusuyla çocuklarla her fırsatta ilgilenmiş, şakalaşmış, gördüğünde onlara selam vermiş hal hatırlarını sormuş, bu arada kusurlarını hoş karşılamış, hasta olduklarında ziyaretlerine gitmiştir. Savaşlarda çocukların öldürülmesini, esirler içinde bulunan anne ile çocukların birbirlerinden ayrılmalarını yasaklamıştır. Rasulüllah (sav) çocuklara sevgisini açıkça gösterir, Onları cennetin kokusu ve gözümün nuru diye tarif ederdi. Bir toplumun mükemmeliyeti aileden ve eşlerin el ele verip kurdukları yuvadan başlar. Aile, cemiyetin en önemli rüknüdür. Bu rüknün sağlamlığı toplumun de sağlamlığı demektir. Öyleyse toplumun bu temel rüknü, katiyen menhecsiz, projesiz ve plansız bırakılmamalıdır. Bugünün yarını, yarının umudu ve geleceğimiz olan cennet kokusu, göz nuru çocuklarımızın eğitimi ve yetiştirilmesi tesadüflere bırakılamayacak kadar önemlidir. Hem aile hem de çocuk eğitimi hayati bir meseledir. Atimiz, yetiştirdiğimiz ve yetiştireceğimiz çocukların kalitesine bağlıdır. Kaynaklar: 1 Deylemî 2 Kütüb-i Sitte İ.Canan 15. cilt S.209 3 Mecmu uz-zevaid C.5 S.135 4 Mecmu uz-zevaid C.5 S.136 5 İbn-i Mace 6 Kütüb-i Sitte İ.Canan 2.Cilt S.510 7 Kütüb-i Sitte İ.Canan C.2 496 8 Ramuz el-hadis 9 Kütüb-ü Sitte İ.Canan C.2 S.498 10 Tirmizî 11 Buharî ve Müslim 12 Münavî 13 Münavî 14 İbn-i Mace 15 Buharî, Muvatta 16 Heysemî, Muvatta 17 Müslim 18 Buharî, Tirmizî 19 Buharî MART / MÄRZ 2010 / 19 /

islam ve hayat Fıtrat Fıtrat, Kur ân ve Sünnetteki bağlamı da dikkate alındığında daha çok insanın doğuştan gelen yaratılış özelliğini, dış etkilerle bozulmamış saf yapısını, tevhîd akidesini kabule yatkın gerçekliğini ve yeteneğini ifade eder. Prof. Dr. Saffet Köse saffetkose@selcuk.edu.tr Sözlükte f.t.r. kökünden türemiş olan ve yarmak, ikiye ayırmak; yaratmak anlamlarına gelen bir isim olan fıtratın zikredilen anlamlarının varlığın maddenin yarılarak çıkmasına bir işaret olduğu kabul edilmektedir. Yarılmak, açılmak anlamına gelen infitâr Kur ân da bir surenin adıdır. 1 Orucu sona erdirmek anlamına gelen iftâr 2 da ağzını yemeye içmeye açmak anlamına gelir. Ramazan bayramına bu sebeple îdü l-fıtr denilmiştir. Kelime olarak fıtratın özellik arzeden anlamı ilk yaratılıştır. Bu sebeple Fâtır kelimesi İlk Yaratıcı anlamında Kur ân da Allâh ın isimlerinden birisi olarak zikredil miştir. 3 Abdullah b. Abbâs, bir kuyu konusunda nizalı olan iki kişinin kendisine gelip haklı olduğunu ispat için kuyuyu ilk ben açtım anlamında ene fetartühâ deyinceye kadar Gökleri ve yeri yoktan yaratan ayetini 4 anlayamadığını söyler. 5 Esasen burada kelimenin kökündeki bir başka incelik insanın aslî, saf, günahsız, temiz biçimdeki ilk yaratılışına işaret ediyor olmasıdır. Istılah anlamında fıtrat, Kur ân ve Sünnetteki bağlamı da dikkate alındığında daha çok insanın doğuştan gelen yaratılış özelliğini, dış etkilerle bozulmamış saf yapısını, tevhîd akidesini kabule yatkın gerçekliğini ve yeteneğini ifade eder. 6 Elmalılı Hamdi Yazır ın ayetin tefsirinde belirttiği üzere fıtrat insanların bireysel kabiliyetlerini değil bir insan olarak yaratılışlarında esas olan ve hepsinde ortak bulunan genel yaratılışı, insanın insan olma bakımından tabiatını ifade eder. Bu da akide bakımından başlangıçta onun tertemiz bir halde bulunduğunu gösterir. Nitekim fıtrat üzere giden veya fıtrata yakın olan temiz ruhlar yalanı, eğriliği, bilmez. Eğrilik meyli sonradan gelip geçici olarak kazanılan bir sapmadır. Kur ân-ı Kerîm de fıtrat kelimesinin bu biçimiyle ve biraz önceki anlamıyla Rûm Sûresinin 30. ayetinde şu şekilde kullanıldığı görülür: Böylece sen, bâtıl olan her şeyden uzaklaşarak (hanîf olarak) yüzünü kararlı bir şekilde (hak olan) dine çevir ve Allah ın insan bünyesine nakşettiği yaratılış gerçeğine (fıtrat) uygun davran: ki, Allah ın yarattığında bir bozulma ve çürümeye meydan verilmesin: bu, sahih (bir) din(in gayesi) dir; ama çoğu insan onu bilmez. (Rûm Sûresi, [30:30]) Bu paralelde Hz. Peygamberin hadisi de şudur: Dünyaya gelen her insan fıtrat üzere doğar, sonra anne-babası onu ya Yahudi, ya Hıristiyan, ya da Mecûsî yapar. 7 Konuya değinen bu ayet ve hadisten anlaşıldığı kadarıyla fıtrat bir Allah vergisi olarak hatta bir lutuf olarak insanın hak dini kabule doğuştan eğilimli, yatkın yaratıldığını ifade eder. Bu sebeple de Allâh insanla sözleşme yapmış 8 ve emaneti o yüklenmiştir. 9 Buna göre onun esas fıtratı Allâh a boyun eğmek ve Ona kulluk etmek 10 üzere tasarlanmıştır. Allâh ın koyduğu hükümler de insanın fıtratına uygun biçimde öngörülmüştür. Mezkur ayet ve hadisten fıtratının gereği olarak onun doğru inancı kabulüyle (iman) kişiliğinin tamamlanacağı, akabinde de yaratılış gerçeğine uygun durumdaki o dinin gereklerini yerine getirmenin kendisine kolay geleceği böylece gerçek huzuru ve mutluluğu yakalayacağı 11, doğru dini tercih edememenin inanç anlamında ya da bunu başarsa bile sadece inanç boyutunda kalıp eylemlerinin inancına ters düşmesinin amel boyutunda fıtrattan bir sapma hali olduğu açık biçimde anlaşılmaktadır. Allah ın imanı sevdirmiş olması ve onu kalplerde bezeyip süslemesi; hakikati inkar etmeyi (küfür), günah işlemeyi (fısk) ve güzel olan şeylere karşı çıkmayı (isyan) çirkin göstermesi 12 de bunu göstermektedir. Fıtrat tek olan Allah a iman ve ona bağlanmaya temayüllü olarak yaratılışı ifade ederken bu potansiyelin harekete geçirilmeye, geliştirilmeye ihtiyacı vardır. Hadis bu noktada çevrenin etkisine dikkat çekmektedir. Fıtrî gerçeklik çevre şartlarına göre ya istikametini bulur imanla noktalanır ya da fesada uğrar ve küfürle sonuçlanır. Bu da sonunda onun dünya ve ahiretteki konumunu belirler. İman / inanç fıtrî bir gerçeklik hatta zorunluluktur. Bu sebeple dinler tarihi araştırmaları inançsız bir topluluğa rastlanılmadığını ortaya koymuştur. Bu hem ya- / 20 / IGMG PE RSPEKTİF