İSTANBUL BAROSU BARO MECLİSİ 19. OLAĞAN GENEL KURULU 19 TEMMUZ 2008 ORHAN APAYDIN KONFERANS SALONU



Benzer belgeler
Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Izmir Barosu Uzlaştırma Yönergesinin görüşülmesi.

GENEL BAŞKANIN MESAJI

: Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası. VEKİLİ : Av. Mahmut Nedim Eldem- -Cinnah Cad. Willy Brant Sok. No: 13 Çankaya/ANKARA

AKOFiS. Halkla İlişkiler Başkanlığı

HAKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU DEĞİŞİKLİK TEKLİFİ HAKKINDA BİLGİ NOTU

İÇİNDEKİLER. A. Bülent Gürel (Üsküdar Hakimi) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

yılı İzmir Barosu Asgari Ücret Tarifesi'nin belirlenmesi.

YÖNETİM KURULU 18 ARALIK 2012 GÜNDEMİ

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ AVUKAT HAKLARI MERKEZİ YÖNERGESİ (AHM)

YOLSUZLUKLA MÜCADELEDE SON 10 YILDA YAŞANAN GELİŞMELER BAŞBAKANLIK TEFTİŞ KURULU 2010

Türk Hukukunda Arabuluculuk Uygulamaları. Türk Hukukunda Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolları - Arabulucu.com

KURULUŞ: Madde 2. Ankara Barosu Avukat Hakları Merkezi, Ankara Barosu Yönetim Kurulu kararı ile kurulur ve üyeleri atama yolu ile belirlenir.

Vergi Davalarında Gerekçe Değişimi, Savunma Hakkını Sınırlar

FETHİYE. Tübakkom 10. Dönem Sözcüsü. Hatay Barosu.

YÖNETİM KURULU BAŞKANI MUSTAFA GÜÇLÜ NÜN KONUŞMASI

ANKARA NIN OYLARI SEÇİM GÜNLÜĞÜ

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO HBYS Programı. Yargı Örgütü Dersleri

T.C. ADALET BAKANLIĞI Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü TOPLANTI RAPORU

İ Ç İ N D E K İ L E R

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Sayın Komiser, Saygıdeğer Bakanlar, Hanımefendiler, Beyefendiler,

İdari Yargının Geleceği

YÖNETİM KURULU 02 EYLÜL 2014 GÜNDEMİ

KARAR 1 (672 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarılmaya dair) Davalı : Başbakanlık /ANKARA

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

YÖNETİM KURULU 14 MAYIS 2013 GÜNDEMİ KARAR

VII. ULUSLARARASI BALKAN BÖLGESİ DÜZENLEYİCİ YARGI OTORİTELERİ KONFERANSI MAYIS 2012, İSTANBUL

İDARİ YARGI DERSİ (VİZE SINAVI)

HASAN BALIKÇI ONUR ÖDÜLÜ PROF. ONUR HAMZAOĞLU NA

Karar No. Başkan ve Yönetim Kurulu üyelerinin katıldıkları toplantı, ziyaret ve benzeri konular hakkında Yönetim Kurulu'nu bilgilendirmesi.

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO HBYS Programı. Yargı Örgütü Dersleri

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ

Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemelerinin Tarihi Gelişimi

EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

TBD Antalya Şube Başkanı Akyelli: Özellikle yazılımcıların yatırımlarını Antalya da yapmamaları için hiçbir neden yok

BALIKESİR TABİP ODASI EYLÜL 2016 ETKİNLİK RAPORU

Hürriyet Mah. Taşocağı Cad. No: 72/3 Kağıthane İstanbul GSM:

2:Ceza muhakemesinin amacı nedir? =SUÇUN İŞLENİP İŞLENMEDİĞİ KONUSUNDAKİ MADDİ GERÇEĞE ULAŞMAK

: Av.Tezcan ÇAKIR Meşrutiyet Cd. N:3/15 - ANKARA

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

MADDE 2 : Bu Yönetmelik, Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince müdafi veya vekil görevlendirilmesi ile bu kişilere yapılacak ödemeleri kapsar.

İlgili Kanun / Madde 6100 S. HMK/27

Cumhuriyet Halk Partisi

BİRİM KALİTE GÜVENCESİ DEĞERLENDİRME RAPORU. Bilgi İşlem Daire Başkanlığı

1 2 icin- ucretsiz- ped- hakki/

Anahtar Kelimeler : Türkiye İş Bankası Anonim Şirketi, bireysel başvuru, Anayasa Mahkemesi, ücret

Her türlü alıkonulma yerinin düzenli ziyaretler yolu ile denetlenerek kişilerin işkence ve kötü muameleye karşı etkin biçimde korunması amacını

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ ADLİ YARDIM YÖNETMELİĞİ

BODRUM, RES LERE KARŞI BİRLİK

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı. Yargı Örgütü Dersleri

FASIL 23 YARGI VE TEMEL HAKLAR

Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu yıl altıncısını düzenlediğimiz Kurumsal Yönetim Zirvesi ne hoş geldiniz.

68. BAŞKANLAR KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ BAŞKANLIĞINA

Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi - Komisyon Bașkanı

Resmi Gazete Tarihi: Resmi Gazete Sayısı: 26313

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

KOVUŞTURMA ve SONRASI Tanık, polise veya savcıya ifade vermek zorunda mıdır?

Taşeron işçinin hakları mutlaka düzenlenecek

HUKUK VE ADALET DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI (Ortaokul 6, 7 veya 8. Sınıf)

Şiddete Karşı Kadın Buluşması 2

DİASPORA - 13 Mayıs

VERGİ SİRKÜLERİ NO: 2014/ Sayılı Kanunla Vergi Yargılamasına ve Ticaret Mahkemelerine İlişkin Getirilen Yenilikler

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN

Yükseköğretim Kurumlarımızın Mühendislik Fakültelerinin Kıymetli Dekanları ve Çok Değerli Hocalarım..

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN ÇÖZÜM SÜRECİNİN İKTİSADİ BOYUTUNA KATKI: ALTERNATİF TURİZM KONFERANSI AÇILIŞ KONUŞMASI

İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesine İlişkin Tarihli Yönetmeliğin 11 ve 19. Maddeleri Anayasaya Aykırıdır

İlgili Kanun / Madde 6100 S. HMK/115,120

Strateji Geliştirme Başkanı Sayın Alpaslan AZAPAĞASI konuşmalarında, günümüzde hukuk fakültesi öğrencilerinin meslek yaşamına girmeden uygulama ile ta

Bazı makalelerde, bu iptal kararı ile kanuni temsilcilerin geçmişe yönelik sorumluluklarının kalktığına dair yorumlar okuyoruz.

BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

AK PARTi Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat ın düzenlediği basın toplantısının tam metni:

Anahtar Kelimeler : Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Ek 1 Nolu Protokol

BİR AVUKAT YANINDA AYLIKLI OLARAK ÇALIŞAN AVUKATIN DURUMUNUN AVUKATLIK YASASI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı. Yargı Örgütü Dersleri

MACARİSTAN SUNUMU Dr. Csaba UJKERY

Temyiz Eden (Davalı) : Antalya İl Özel İdaresi

AVRUPA ĠNSAN HAKLARI MAHKEMESĠ KARARLARI IġIĞINDA YARGI BAĞIMSIZLIĞI ve TARAFSIZLIĞI

Yönetim Kurulu'nun yemin törenine katılımı gerçekleşti.

Karar No. Karar Tarihi

ANAYASA MAHKEMESİNDEN VERGİ USUL KANUNUYLA İLGİLİ BİREYSEL BAŞVURUYA İLİŞKİN YETKİSİZLİK KARARI

Yeni İş Mahkemeleri Kanununun Getirdiği Değişiklikler

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

SPoD, Ruh Sağlığı Çalıştayının 5 incisini Düzenledi

AVRUPA ĐNSAN HAKLARI MAHKEMESĐ

ANAYASA MAHKEMESİ İKİNCİ BÖLÜM

TÜRK YARGI SİSTEMİ YARGITAY Öğr. Gör. Ertan Cem GÜL MYO Hukuk Bölümü Adalet Programı

Yorumluyorum. Ceza Hukuku Perspektifinden Güncel Olaylara Bakış

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİ BÖLÜM KARAR BARIŞ DERİN BAŞVURUSU. (Başvuru Numarası: 2014/13462)

ARABULUCULUK KANUNU NE GETİRİYOR? Nur ÖZDEN Eğitmen, Arabulucu

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

Prof. Dr. Zehra ODYAKMAZ Ümit KAYMAK İsmail ERCAN THEMIS İDARİ YARGI

2018 DİYARBAKIR BAROSU ASGARİ ÜCRET ÇİZELGESİ

Transkript:

İSTANBUL BAROSU BARO MECLİSİ 19. OLAĞAN GENEL KURULU 19 TEMMUZ 2008 ORHAN APAYDIN KONFERANS SALONU Av. ZEKİ DİREN- Değerli meslektaşlarım, Baro seçimleri yaklaşırken ülkemiz de korku imparatorluğu denilen, her gün gündemi işgal eden hukuka aykırılıkların diz boyu olduğu bir dönemden geçmekte. Bu kritik dönemde barolara, biz hukukçulara büyük görevler düşüyor. Zaten mesleğimizi sistem dışı bırakmak için büyük çabalar sarf eden siyasi iktidarlara karşı mücadeleyi en iyi şekilde vermemiz gerekiyor. Bu nedenle 19. Olağan Genel Kurul Gündemini saptarken artık önümüzde yapılacak seçimler ve bundan sonra Baro çalışmalarının yeniden yapılanması ve bu konudaki çözüm önerilerini Gündeme aldık. Siz değerli Genel Kurul üyelerinin bu konudaki çözüm önerilerini birlikte değerlendirip bir sonuca varmamız gerekiyor ve bundan sonraki çalışmalarımızı ve mücadelemizi en iyi şekilde ortaya koymak için sizlerin katkılarını bekliyoruz. Şimdi Gündemin ikinci maddesi, Yönetim Kurulu nun her zaman olduğu gibi bilgilendirme ve Sunumu. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Sayın Mehmet Durakoğlu nu mikrofona davet ediyorum. Av. MEHMET DURAKOĞLU- Sayın Başkan, Baro Meclisimizin değerli üyeleri, değerli meslek ustalarımız. Baro Meclisi nin bu toplantısı içinde bulunduğumuz dönemin son toplantısı olma özelliği taşıdığı için Yönetim Kurulumuzun geride bıraktığı 20 aya ilişkin özet değerlendirmeleriyle Meclisimizin bugünkü gündemi konusunda görüşlerimizi zamanın elverdiği ölçüde kısmen sunmak üzere huzurunuzdayız. Bu vesileyle şahsım ve İstanbul Barosu Yönetim Kurulu adına Meclisimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin başında Yönetim Kurulumuzun Baro Meclisimize minnet ve şükran duygularını ifade etmek istiyoruz. Sahiden de geride bıraktığımız dönemde gerçekleştirilen pek çok çalışmanın içinde Baro Meclisimizin düşüncelere ışık tutan

2 bir yol göstericiliği vardı. Gerek kendi gündemindeki konuları itibarıyla ve gerekse ülke gündeminin konuları itibarıyla hemen her başlığı tüm açıklığıyla tartışabildiğimiz bir platformu oluşturmakta ne denli doğru bir karar vermiş olduğumuzu da test ederek sınadık. Baro Meclisi bizim için ortak aklın oluşturulmasında, katılımın şekillenmesinde, yapılanların geri dönüşlerinde önemli bir form alanıydı. Sadece takdirlerin değil eleştirilerin de yoğunluğunu işin doğası saydık. Burada aldığımız eleştirileri kendi iğne yastıklarımızın acılarında sakladık. Biraz eskilerin anımsayacağı gibi iğne yastıkları iğneleri korumak ve saklamak için kullanılırdı ve yastığa acı vermezdi. Asıl yastığa saklanmazsa başkaları için tehlike yaratan iğneleri kendimize saklarken de yararlandık. Baro Meclisimizi kendi organımız bilmenin dostluğu içinde de acıyı algılamaya çalıştık. Bu anlamda bu çalışmaların içinde olan ve Yönetim Kurulumuz ile bir büyük uyum sergileyen Baro Meclisimize, onun Başkanlık Divanının sayın üyelerine de müteşekkir olduğumuzu ifade etmeyi işlerimizin gereği sayıyoruz. Bir kadirşinaslık örneğini de bu yönetim öncesindeki Yönetim Kurulları için sergilememiz gerektiğini düşünüyoruz. Düşüncelerin şekillendiği, tohumların atıldığı ve bir yönüyle gerçekten de daha bir zorluk ifade eden yılları büyük özverilerle aşarak bu dönemi bize kazandıran önceki yönetimlere şükran borçluyuz. O yönetimlerin içinde çizgimizi belirlediğimiz gerideki iki yönetimi ise özellikle anıyoruz. Bizler o anlayışın uzantısı olarak iddialarımızı hak eden ve hak ettiğimiz iddiaları somutlayan bir yaklaşım sergilemeye özen gösterdik. Değerli meslektaşlarımız; İstanbul Barosu Yönetim Kurulu olarak geride bıraktığımız 20 ayın büyük bölümünde sevgili Başkanımız Sayın Kazım Kolcuoğlu yla birlikte çalışmanın bize imtiyaz veren bahtiyarlığını yaşadık. Son birkaç ay içinde bir operasyon ve özellikle de operasyon sonrasının komplikasyonları nedeniyle birlikte olamamak görevimizi olağanüstü ağırlaştırdı. Zaman içinde omuzlarımızda hissettiğimiz bu ağırlığın salt onun yokluğunda doldurmak zorunda olduğumuz bir zaman dilimi veya boşluk olacağını sanıyorduk. Kısa zamanda bütün bunların ötesinde asıl ağırlığın onunla somutlaşan bir güven duygusunu sarsmamak olduğunu algıladık.

3 Gerçekten de Kazım Kolcuoğlu yönetimlerinin meslektaşlarımız arasındaki temel sloganı güven duygusu olmuştu. Kolcuoğlu önce güveni çağrıştırdı. Hangi görüşten veya hangi gruptan olursa olsun İstanbul Barosu nun marjinal noktalarda bulunmayacağını, ekstremlerde görüş açıklamayacağını bilen ve kendi yönetimine bu anlamda güven sergileyen bir meslek grubu olmayı başarmış ve bunu pekiştirmiştik. Sadece kendi meslektaşları içinde değil, yargı dünyasının organizasyon şeması içindeki her noktada bir özgün saygınlığın kazanılmış olması giderek Ankara da da, başka barolar nezdinde de aynı saygınlığın somutlaşması, İstanbul Barosu nun ağırlığının her noktada hissedilmesi Sayın Başkanımızın yönetiminde biçimlenen o algı sayesinde oluştu. Meslektaşlarımızın bu güven duygularının ne denli haklı bir temeli olduğunu bizler Sayın Başkanımızla birlikte böyle bir duygunun yönetiminde yaşadık. Özellikle de cumhuriyet kazanımlarını sahiplenmeyle meslek sorunlarımızın giderilmesi mücadelesinde oluşturduğu azim ve kararlılık hepimiz açısından çalışma bilincimize katılmış bir ders niteliğinde oldu. Bizatihi onun varlığının ve oradaki, Baro daki mevcudiyetinin ne denli önemli olduğuna, başka pek çok kaygının da kökleşmesine engel olduğuna tanık olmanın avantajlarını yaşadık. Geride bıraktığımız yıl İngiltere Türk Hukukçular Derneği tarafından kendisine Yaşam Boyu Onur Ödülü verilmişti. O gün aynı takdir ve şükran duygularını beslemekle birlikte, bizim neden gecikmiş olduğumuzu düşünmüştük. Aslında biz de onunla bir dönemi paylaşmış olmaktan dolayı yaşam boyu onur duymaktaydık. Bu nedenle onunla aynı yönetimi paylaşmış Yönetim Kurulu üyeleri olarak birlikte olma ayrıcalığında paylaştığımız bahtiyarlığı bu dönemin son Baro Meclisinde ifade etmemize lütfen izin veriniz. Bizim verdiğimiz plaket ve teşekkür mektuplarında hep Kazım Kolcuoğlu imzası olur. Şimdi elimizde bir plaket veya bir teşekkür mektubu taşımasak da klasik bir töreni aşan anlayışla ve bir küçük teşpihin de bağışlanması dileğiyle hepimiz adına şu cümleyi kurmamızın yanlış olmayacağına inanıyoruz: Sayın Kazım Kolcuoğlu, İstanbul Barosu size minnettardır. En kısa sürede aramızda yeniden görmek arzusuyla acil şifalar diliyoruz. Ona ihtiyacımız var. Sayın üyeler;

4 Gerçekten de oluşan bir güven ortamının bizde yarattığı sorumluluk duygusunu kaybetmeden çalışmaya özen gösterdik. Geride bıraktığımız 20 ay, komisyon ve merkezlerimizin yaptığı panel, konferans ve sempozyum ağırlıklı çalışmalar, önceki yönetimler döneminde de bize ait olan rekorların kırılmasına yol açacak yoğunluktaydı. Hem bu çalışmaların sayısı açısından, hem de katılımcıların sayısı bakımından bu dönem rekor kırdık. Pek çok meslektaşımızın aynı gün ve saatte birden fazla çalışma arasında tercih yapmak zorunda bırakılmalarına dair yakınmaları özünde haklı olsa da, komisyon ve merkezlerimizin çok çalışmalarının göstergeleriydi. Gerçekten de bu noktada bir planlamaya gitmeye özen göstersek de zamanın yetmediğine tanık olduk ve yine birden fazla çalışma arasındaki tercihe sürüklenmeye mecbur kaldık. Bu dönemde birkaç komisyon ve merkezimiz olağanüstü olarak nitelenecek çalışmalar sergilediler. Onların bu çalışmaları meslektaşlarımız için yeni bilgileri biriktirmede çok ciddi bir arayışı ifade etti. Ancak bu kez ilk defa bir değişiklik yaşayarak bazı konularda İstanbul Barosu nun panel ve konferanslarını bekleyen yargı kurumlarının özel ilgilerine ve beklentilerine aracı olduk. Kısaca sadece değişen yasalar ve değişiklikler üzerinde fikir beyan etmekle kalmadık, sadece kendimiz için çok önemli saydığımız meslek içi eğitimi amaçlamakla kalmadık, yeni dönemde Ankara kaynaklı değişim isteklerini de tartışma platformları olmaya yönlendirildik. Bu açıdan gördüğümüz yoğun ilgiden mutluyuz. Meslektaşlarımız da tanıktır ki geride bıraktığımız 20 ayda öncekiler gibi yasal düzenlemeler alanında son derece yoğun bir dönem olarak geride kaldı. Özellikle temel yasalardaki değişikliklerin bu dönemde de ağırlıklı olarak devam ettirilmesi meslektaşlarımız açısından özenle izlenmesi gereken bir dönemi ifade etmekteydi. TCK ve CMK değişikliklerinin önceki dönem yapılmış olmasına karşın içinde bulunduğumuz dönemde her iki yasada 11 ayrı değişikliğin yapılması ve bunların niteliği önemli tartışma konuları olmuştur. Henüz Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu na gelmese de, hepsi de komisyonlarda olan Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Usul Muhakemeleri Kanunu mesleğimiz açısından çok önemli dönüşümler ifade edecek içerikler taşımaktadır.

5 İstanbul Barosu olarak bu temel yasaların her biri için 1 den fazla yaptığımız çalışmalarla görüşlerimizi somutlaştırdık. Bu çalışmaların bir kısmını birlikte yaptığımız çoğu Baromuz üyesi de olan değerli hocalarımıza ve üniversitelerimize teşekkür ederiz. Bu çalışmalar arasında iki önemli noktaya işaret etmeliyiz. Bunlardan birisi Türk Ticaret Yasasının değiştirilmesi nedeniyle ortaya çıkan ve avukatlar için oluştuğunu düşündüğümüz denetçilik olanaklarının değerlendirilmesi yönündeki çalışmalardır. Yeni Yasada getirilen ve şimdikinden tümüyle farklı özellikler sergileyen şirketlerin denetçiliklerinden birisinin mutlaka Baro ya kayıtlı avukat olması yönündeki çalışmalar istediğimiz ölçüde olmasa da bir ölçünün ötesinde başarılı olabilmiştir. Yeni Yasada finans alanında çalışacak denetçilikler için avukat tayininin mümkün olamayacağının ifade edilmesi üzerine diğer iki denetçilerden birisinin Baro da kayıtlı avukat olması yolunda alt komisyon kararı oluşturulmasında etkili oldu. Ana denetçilik konusunda Genel Kurulda başarı elde etmek üzere mücadelemize devam edilecektir. Bu amaçla Baro da oluşturduğumuz bir komisyon vasıtasıyla Ankara da girişimlerde bulunulmuş, Adalet Komisyonu Başkan ve üyeleriyle görüşmeler yapılmış, bu Yasayı hazırlayan Komisyonun Başkanı Profesör Doktor Ünal Tekinalp le Baro da bir toplantı düzenlenmiştir. Bu alandaki çalışmalar devam etmektedir. Bu Yasayla ilgili olarak partiler arası uzlaşmanın bir formülü olarak konunun yeniden ele alınması sağlanmaya çalışılıyor. Bu konuda da Profesör Doktor Sayın Erdoğan Moroğlu vasıtasıyla yardım almaya devam ediyoruz. Bu çalışmalar Baromuz açısından geçtiğimiz dönemde kısıtlanma gayretleri sergilenen mesleğimizin alanında bir genişlik yaratma gayretlerinin de parçası olarak yorumlanmalıdır. Gerçekten de bu yönde alınacak bir kararla pek çok meslektaşımız için güvence oluşturabilecek bir gelirin elde edilmesi olanağı yaratılmış olabilecektir. Nitekim böyle bir olanağın elde edilmesine yönelik olarak bu yıl Yasamızın 35. maddesinde yer alan şirketlerin avukat bulundurma zorunluluğuna ilişkin uygulamaların denetlemesini yaptık. Bazı sektörlerden ciddi eleştiriler alsak da, 35. madde uygulamasının ancak yüzde 60 lar civarında gerçekleşmekte olduğuna tanık olduk. Gönderilmesini talep ettiğimiz sözleşmelerin 4 te 1 inin yeni olması, bu alanda

6 çalışma yapıldığında başarı elde edilebilmesinin olası bulunduğunu gösterdi. Yaklaşık 2 000 civarında yeni sözleşmeyle karşılaştık. Meslektaşlarımıza bu uygulamamız ile en az 2 000 yeni iş olanağı sağlandığı kesindir. Adresleri değişen şirketler için devam ettirdiğimiz çalışmaların sonucunda bu rakamın daha da artacağına inanıyoruz. Bir diğer çalışma Usul Muhakemeleri Kanununda yer alan arabuluculukla ilgili düzenlemedir. Temel Yasa olan Husul Usulü Muhakemeleri Kanununa atıfta bulunması nedeniyle yasalaştırılacağı anlaşılan bu düzenlemenin bir yandan mesleğimiz açısından oluşturacağı sakıncalar, bir yandan da ülkemizin sosyolojik yapısı nedeniyle alacağı biçim konusunda çok ciddi eleştiri başlıkları saptadık. Oluşturduğumuz komisyon vasıtasıyla sayısız toplantılar yaparak mesleğimiz açısından ve siyasal, sosyal boyutları itibarıyla sorunu belirlemekle yetinmedik, ayrıca bir sempozyum düzenleyerek alternatif yargı yollarının bizim dışımızdaki uygulamalarını da tartışarak yapılmak istenilen yasal düzenlemenin sakıncalarına vurgu yaptık. Hem akademik, hem de uygulamada doğuracağı sorunları kitaplaştırarak konunun ilgilisi olan herkese ulaştırdık. Bu eleştirilerimizin bir ölçüde karşılanmış olması, sözlerimin başından bu yana vurgulamaya özen gösterdiğim İstanbul Barosu saygınlığının oluşturulduğu ağırlık ile sağlanabilmiştir. Aslında tümüyle karşı olduğumuz bu Yasayla ilgili olarak yapılmasını istediğimiz en önemli değişiklik uzlaşma belgesinin ilam hükmünde sayılmasıydı. Bunu bir yandan cemaatsel, mafyasal örgütlenmelerde başka amaçlara hizmet edeceğini, giderek çifte hukukun uygulanmasının fiili unsuru olabileceğini işaret etmiştik. Yeni düzenlemede bunun çıkarılmış olmasını önemli saymakla birlikte arabulucu adı altındaki bu yeni mesleğin kazanılması ve nitelikleri konusundaki ciddi muhalefetimizin bulunduğunu da belirtmeliyiz. Konuyla ilgili olarak çalışmalarımıza devam ediyoruz. Değerli meslektaşlarımız; Mesleğimizin bu yeni dönemde ciddi biçimde daraltılmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır. Sınav kaldırılmıştır, yeni CMK düzenlemesiyle zorunlu müdafilik alanı daraltılmış ve sisteme baroların ekonomik yetkileri sıfırlanmıştır. Marka ve patent vekilliğiyle avukat uğraşına başka meslekler ortak edilmiştir. Alternatif yargı

7 yolları önerilerek tümüyle yargı içindeki bir fonksiyonun yargı dünyası dışındaki meslekler tarafından da çözümlenmesi ihtimal dahiline girmiştir. Adli yardımla ilgili olarak son günlerde davet edildiğimiz toplantılar bize bu alanda da baro ve avukat olanaklarının kısıtlanacağını anlatmaktadır. Kimi çevreler vergi avukatlığı gibi kavram önererek özellikle SMM ve YMM lerin bu alanda yetkili olmalarına dair bir düzenlemeyi gösterip gösterip geri çekmekye başlamışlardır. Daha da önemlisi bütün bu daralmaların yaşandığı dönemin avukatlar olarak zaten büyük sıkıntılar yaşadığımız bir dönem olmasıdır. Bu alanda, özellikle de İstanbul da meslek sorunlarının ekonomik ağırlıklı yönleriyle daha bir gündeme geldiği ve mesleğin bu alandaki tartışmalarının yoğunlaşmasıyla birlikte başkalaştığı açıkça yaşanmaktadır. Önceki dönemde konuşulmadığı kadar pasta büyüklüğü konuşulmakta ve sayının 25 000 e yaklaşması nedeniyle oluşan gücün bölüşüm mantığı yeniden sorgulanmaktadır. Buradan çıkışla ve bu anlayışla mücadele yöntemlerinin saptanması amacıyla geçtiğimiz ay içinde staj eğitim merkezimizin katkılarıyla düzenlediğimiz toplantıda çok geniş bir tartışma olanağına kavuştuk. Bu toplantıda Yönetim olarak yaptıklarımızı ve görüşlerimizi uzun uzun anlatma olanağına kavuştuğumuz için burada tekrarlamak istemiyoruz. Ancak, sorunları konuşmaya ve yaşamaya devam edeceğimiz anlaşılıyor. Baro olarak gelecekteki en önemli çözüm arayış modelimizi bu gerçeklik üzerine şekillendirmeliyiz. Eski düşünce kalıplarımızın genç avukatların sorunları olarak tanımladığı ekonomik sorunsal şimdi her yaştaki avukat için geçerli olan bir sorun yumağı niteliğindedir. Bu yüzden yeni dönem çalışmaları bir yandan daraltıcı türden uygulamaların önlenmesine yönelik olacağı gibi, diğer yandan da alanın genişletilmesi bağlamında olacaktır. Baromuzca şirketlere yapılan baskılarda, Türk Ticaret Kanunu denetçilik örneğindeki gibi çalışmaların sergilenmesi gerekecektir. Açık deyişle daraltma çabalarına karşın alanı genişletecek yeni arayışlar içinde olmak gerekmektedir. Bu mümkün olamaz ise meslektaşlarımızın bir sorununu ondan alıp Baro nun sorunu olmaya evirmek gerekmektedir. Sağlık güvencesi bu alandaki önemli bir örnektir. Meslektaşlarımızın sağlık alanındaki sorunların çözümünde ulaşılacak bir başarı noktası, onların düşüncelerinden sağlık gibi bir temel tüketim harcaması ihtimalini yok etmelerine neden olabilecektir. Bilindiği üzere yeni Sağlık ve Sosyal Güvenlik Sisteminin devreye girmesinden sonra üyelerimize sağlık güvencesi

8 verilmesi yolunda çalışmalar sergilenmekteydi. Bu çalışmalar bağlamında Baro pulu uygulamasıyla oluşturulan fonda ciddi miktarlar birikmiştir. Yasanın yürürlüğe girmesindeki gecikme nedeniyle fonun Türkiye Barolar Birliği bünyesinde çalışmaya başlaması ve giderek orada şekillenmekte olması bu alanda eskiden olmayan ciddi olanakların elde edilmesine neden olabilmiştir. Bugün itibarıyla ciddi bir rahatsızlığın doğumu halinde 15 000 YTL acil yardım ile 50 000 YTL ye kadar hastane operasyon masraflarının geri ödemesi yapılabilmektedir. Bu noktada işlemekte olan sistemin İstanbul açısından doğurduğu sonuçlar bakımından bir kısım yakınmalarımızı Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kuruluna iletmiştik. İstanbul daki sağlık harcamalarının diğer kentlere kıyasla daha pahalı olması nedeniyle meslektaşlarımızın hastane faturalarının kısmen ödenmesinde karşılaşılan sorunların giderilmesi için yeni çözümler üzerinde mutabakat sağlanmıştır. Öyle sanıyoruz ki 1 ay gibi kısa bir süre içersinde Türkiye Barolar Birliği tarafından anlaşmaları yapılan İstanbul daki belirli hastanelerde meslektaşlarımızın tedavi olmaları mümkün olacaktır. Masrafların tümü de doğrudan bu fon tarafından karşılanacaktır. Uzun bir süreçten bu yana sergilediğimiz bu alandaki çalışmalar sonuçlanmak üzeredir. Bunu sağladığımızda Baro tarafından sağlık güvencesine kavuşturulmuş avukatın geleceğe ilişkin güven duygusu bir ölçüde başkalaşacaktır diye düşünüyoruz. Bu vesileyle Türkiye Barolar Birliği nin İstanbul a özgü bu kararı alırken desteğini gördüğümüz Sayın Başkanına, Sayın Özdemir Özok a, Sayın Başkan Yardımcısı Sani Yıldırım a ve Sayın Ali Şen e teşekkürlerimizi sunuyoruz. Baro çalışmalarının genel olarak hukuk dünyamıza katkı vermek kadar meslektaşlarına dokunan ve onlara dokunduğunu hisseden türden içerikler taşıması bizim çalışmalarımızın yönü açısından önemli sonuçlar oluşturdu. Anlatmaya çalıştığımız sağlık güvencesi bu bağlamda doğrudan avukatların ekonomik yaşantısını, cebiyi ilgilendiren önemli bir gelişmedir. Bir diğer temas noktası da ondaki gelecek güvencesini pekiştiren bir anlayış olarak geçen dönem konuşmuştuk. Anımsayacağınız gibi pek çok meslek mensubunun sahip olduğu sosyal olanaklara sahip olabilmek için Çatalca Muratlı beldesinde anlaşmasını sağladığımız 34 dönüm

9 araziyle ilgili imar ve bürokratik çalışmalar ile bu alanda önemli adımlar atacağımızı belirtmiştik. Bu projenin bir yandan meslektaşlarımız için sosyal alanlar oluşturan niteliğiyle, diğer yandan da bunun bir parçası ve uzantısı olarak huzurevleri projemizin yaşama geçmesinde önemli bir kilometre taşı olacağı kuşkusuzdur. Çalışmalarda son noktaya kadar gelinmiştir. Genel Kurul çalışmalarına başlamadan evvel bu yapılanmayla ilgili olarak temel atma ihtimali dahi mevcuttur. Ancak bu alanda karşılaştığımız olağanüstü türden gecikme ve engellemelerin devam edebileceği ihtimali karşısında ihtiyatlı davranmaktayız. Bu projemizin önümüzdeki dönem gerçekleşmesine mutlak gözüyle bakıyoruz. Bunun gerçekleşmesiyle meslektaşlarımız arasında gelecek güvencesine dair olumsuz pek çok düşüncenin geriye itileceği kanısındayız. Onları bu güvence noktasına taşımış olmayı, bir işlevi yerine getirmek bakımından olağanüstü önemli sayıyoruz. Baro Meclisimizin değerli üyeleri; Geride bıraktığımız dönem içinde İstanbul Barosu nun tarihine, büyüklüğüne, cesametine, mehabetine yakışan bir Baro Merkezi oluşturacağımıza ilişkin söz vermiş ve bu alanda çalışmalar sergilemiştik. Bu çalışmalarımızda işin özü itibarıyla bir isabetsizlik olmasa da bizim dışımızda gelişen nedenler ve özelikle düzenlenen direnç noktaları nedeniyle yeni bir zaman dilimine daha ihtiyacımızın bulunduğu anlaşılmaktadır. Bizi yanıltan bu başarının bütün meslektaşlarımıza ait olacağına dair kanıtımızın herkes tarafından da paylaşılacağı sanısıydı. Bu anlamda destek göreceğimize ilişkin umutların bir süre sonra köstek olmaya dönüştüğüne tanık olduk ve bu durum sürecin uzamasına neden oldu. Bugün için bürokratik engellerle mücadelemiz devam etmekte ve konuyla ilgili olarak açılan dava da devam etmektedir. Bu gelişmeler sonucu şekillendirecek olsa da iradi olarak bu projemizin radil edilmesi fikrini sürdürmekteyiz. Yine geçen dönem içinde yapını taahhüt ettiğimiz Baro binamızın bitişiğindeki yeni Staj Eğitim Merkezimizi bu ay resmen teslim aldık. En kısa sürede Staj Eğitim Merkezi dershanelerini bu binaya taşıyarak bir yandan yeni bir olanağa kavuşmuş olacağız, diğer yandan da Staj Eğitim Merkezinin mevcut binasında tespit ettiğimiz deprem tehlikesinden meslektaşlarımızı uzaklaştırmış olacağız.

10 Değerli meslek ustalarımız; Son dönem içinde yaptığımız çalışmalarda öncekilere kıyasla bir yöntem değişikliği öngördük. Hepinizin bildiği gibi daha çok ceza yargılamalarında karşılaştığımız temel sorunlara ilişkin bakış açılarımızı ifade etmekle yetinen çalışma anlayışı yerine söylemeyi yeterli saymayan bir farklı aktif tavır sergileyen yapı içinde olduk. Avukat Hakları Merkezimizin bu alandaki çalışmalarını teorik incelemelerin ve toplantıların konusu olmaktan çıkarıp duruşmaların konusu olmaya dönüştürdük. Merkezin Başkanının sanık olarak yargılandığı davada Sanık avukatının yanında oturmalıdır dedik. Önce garipseyen ve istemi reddeden mahkeme sonra ara kararı geri alıp bunun bir savunma hakkı olduğuna karar verdi. Üstelik mütalaasında Savcı da bu yönde karar verilmesini istedi. Bu davada kimi meslektaşlarımız ara kararı okunurken veya konuşurken ayağa kalkmadılar, savcılar gibi oturdular. Savcı karar için ara verildiğinde duruşma salonunu tıpkı avukatlar gibi terk etti. Yine o mahut yerindeydi ama bu kez bir şeylerin değişmekte olduğuna tanık oldu herkes. Derdimiz, bütün avukatların ara kararları sırasında veya konuşurken oturmasını sağlamak değil. Biz bu yöndeki bir uygulamanın yasal dayanağının olmadığını anlatmaya çalışıyoruz. Savcının mahut yerine ilişkin yakınmamızı savcının özelinde değil kendi özelimizde halletmeye çalışmaktan söz ediyoruz. oluşmuş teamüller avukata özgü bir saygı mekanizması oluşturmuş ise savunmaya da siz saygı gösterin demeye getiriyoruz. Bu sanık hakkı dediğimiz şey sadece avukatlar onu savunsun diye getirilmiş bir hak değildir. Bu adil yargılama hakkı sadece avukatın sırtlanacağı bir yük değildir demeye getiriyoruz. Eğer siz müdafi kavramına dudak bükerseniz, burun kıvırırsanız, savunmayı küçük görüp olmasa da olur derseniz, öyle davranırsanız bunun yargılamaya bir faturası olacaktır demeye getiriyoruz. Silahların eşitliğini onlara anlatmak yerine kanıtlamaya çalışıyoruz yani. Bunu yargılamalarda yapıyoruz. Uygulamaların içine zaman zaman koyuyoruz. Her kademede de bu gelişmeleri anlatıyoruz. Baro yönetimleri olarak ele geçirdiğimiz her olanakta bunları örnekleriyle seslendirip uyguladığımızı ifade ederek beklediğimiz ölçünün ötesine varan bir ilgiye tanıklık ediyoruz. Benzeri bir uygulamayı uzun süre tartıştıktan sonra oluşturduğumuz MAHKİM adını verdiğimiz merkezimizin kuruluşunda da yaşadık.

11 İlk derece mahkemelerinin kararlarının inceleme konusu yapıldığı bu Merkez özü itibarıyla Yargıtay incelemesine konu olmayan, öyle olduğu için de doğrudan İlk Derece Mahkemesinin kararı olarak biçimlenip kesinleşen nitelikteki kararları incelemekteydi. Merkezi tanıtana kadar pek çok yargıçla karşı karşıya geldik. Kendilerinin de ihtiyat, haciz gibi, teminat takdiri gibi daha pek çok konuda verdikleri kararların bir temyiz mercii gibi denetlenmekte olmasından büyük bir rahatsızlık duymakta olduklarına tanıklık ettik. Onlarla yaptığımız ortak toplantılarda pek çoğunu ikna etmekle birlikte bu alandaki çalışmalarımıza devam ettik. İnançlarımızı realize etmek uğrunda ifade etmekle yetinmeyen ve moda deyimiyle reaktif olmaktan proaktif olmaya yönelen bir tavır sergiliyoruz. Savunmanın yargı içindeki vazgeçilmezliğini anlatmakla yetinerek değil, yargının diğer iki sujesini biraz da zorlayarak kanıtlamaya çalışıyoruz. Hiç kuşku yok ki bu alandaki çalışmalarımızın temelini zorunlu müdafilik sistemine bizim verdiğimiz önem ve bu bağlamdaki hizmetin verimliliği oluşturacaktır. Değerli meslektaşlarımız; Zorunlu müdafilik oluşumundan bu yana İstanbul Barosu nun gelişimine özel önem atfettiği bir hizmet alanıdır. Bu algılayış değişen yönetimlere rağmen değişmeyen bir ortak yargı olarak pekişmiştir. Baroların insan hakları ihlallerine karşı ilk müdahale istasyonları konumunda olan bu faaliyet gönüllülük esasıyla başlayan ve bu yönüyle ekonomik bir beklenti taşımayan içerikten giderek ağırlaşan ve çoğalan boyutuyla şimdi önemli bir faaliyet alanı olmaya evrilmiştir. Eskilerin CMUK kültürü olarak ifade ettiği bu alanda geçtiğimiz dönem içinde ciddi değişiklikler yaşadık. Yeni CMK nın yasalaşmasından ve yeni Yasayla bu alanda çağdaş düzenlemeler getirilmesinden sonra 1,5 yıl geçmeden yapılan bir değişiklikle hükümet tarafından önce Yasanın zorunlu müdafiliği gerektiren kapsamı daraltıldı, başvuru biçimi değiştirildi, ardından da zorunlu müdafilik için ödenen kaynağın şekli ve yeri değişti. Bu değişikliğin yapıldığı 19 Aralık 2006 öncesinde meslektaşlarımızın alacaklarının ne zaman ödeneceği belli değildi. Ödemelerin yapılamaması angaryaya dönüşen bir sonuç doğurmaktaydı. Çıkış için bir plan yoktu. Bu alanda baroların önerilerinin hiçbirisi dikkate alınmamıştı.

12 Hükümet bütün bunların çözümü olarak öngördüğü Yasa değişikliğiyle önce masrafın azalmasına neden olacak kısıtlamaya gitti, ardından da bu ödemelerin Adalet Bakanlığı bütçesinden yapılacağına dair yeni bir düzenleme getirdi. Bu düzenlemenin getirilmesi aşamasında Bakanlık ile Baro arasında o arada İstanbul Barosu arasında ciddi sürtüşmeler yarattı. Bize empoze edilmeye çalışılan ve avukatın bağımsızlığını ihlal eden düzenlemelere karşı çıkıp tepki gösterdikçe pek çok alanda geri kazanımla elde edebileceğinin kanıtını gördük. 19 Aralık öncesi alacaklarımızın tahsilini sağlayacak Yasa değişikliğinin yapılmasında da sarf belgesi adı verilen düzenlemenin Yönetmelikten çıkarılmasında da İstanbul Barosu olarak öncü olduk, itenek olduk, belirleyici olduk, aktif olduk. Bakanlığın düzenlemesiyle artık ödemelerin aksamayacağı kanısı pompalansa da ödeneklerin belli bir takvime oturtulamaması nedeniyle eskiye göre bir farklılıktan söz edilebilmesi mümkün olmadı. Tam tersine kapsam daraltılması nedeniyle eskisinden daha çok işkence ve kötü muamelenin konuşulduğu yeni bir dönem başladı. Kısaca bu alanda bir düzenleme yaşanmadı. Sorun hükümet tarafından büsbütün katmerleştirildi. Ancak zorunlu müdafilik sistemi içinde bizim de sorunlarımız vardı. Genel bir kabul olarak hizmetin verimliliği açısından önemli bir nakise taşımaktaydık. Üstelik o alandaki verimsizlik giderek görülmesi gereken hizmetten tam da tersi sonuçlar alınmasına yol açma eğilimindeydi. Açık deyişle, hak ihlallerine müdahale ederek o ihlallerin legalleşmesinin yolunu açacak bir noktaya sürüklenebilirdik. Buna müdahale etmek zorundaydık. Bu nedenle bu görevi ifa eden meslektaşlarımızın Baro içindeki yapılanmalarında önemli değişikliklere yöneldik. CMK uygulama servisini merkeze dönüştürdük. Zorunlu bölge toplantılarını yeni bir anlayışla yeniden getirdik. Meslektaşlarımızın bölgelerindeki sorunları tartışabilecekleri platformlar yaratıp kendi temsilcilerini demokratik bir biçimde seçebilmelerine olanak sağladık. Sorumlular Kurulunu yeniden çalıştırdık. Seçilen kurullarla yeni Yönetmeliğimizi hazırladık. Bu aşamaların her birinde Baro Yönetimi olarak demokratik birimlerin uygulamalarının arkasında durduk. Şimdi bugün bu kurumlaşmanın her geçen gün giderek daha bir güçlenmekte olduğuna tanık olmaktayız. Zorunlu bölge toplantılarının süratle gerçek amacına uygun biçimde teori

13 ve uygulamaya yönelik sorunların tartışıldığı bir meslek içi eğitim birimine dönüşme eğilimini saptadıkça amaçlanan bu yönde mesafe alacağımızı söyleyebileceğiz. Yeni CMK sisteminin Baro boyutu bir kısım sorunları barındırmaya devam etse de planlanan bir program çerçevesinde olumlu bir sürece girmiştir. Geçtiğimiz hafta 12 Temmuz 2008 tarihinde Marmara Üniversitesinde yapılan CMK genel toplantısında bu sürecin meslektaşlarımız tarafından algılanmış olduğunu sevinçle gözledik. Ancak sistemin Bakanlık boyutu ciddi sorunlar taşımaya devam etmektedir; Ödeme sorunu, ödeme zamanı, masraf sorunu, KDV yükümlülüğü, ödenen turtanın düşüklüğü ve en önemlisi Bakanlığın sistemin geleceğine dayalı beslediği umutların adım adım planlanması bu alandaki güçlükleri taşımaya devam edecektir. Ama en önemlisi Bakanlığın bugünkü yapılanması zorunlu müdafiliğe felsefi olarak sahiplenmiş değildir. Adalet Bakanlığının zorunlu müdafiliğe bakışı zorunlu bakıştır ve bu nedenle de sistemi işlerliği ve gördüğü fonksiyondan çok avukata aktarılan kaynak boyutuyla meşguldür. İstanbul Barosu Yönetimi olarak CMK sisteminde yaşanan değişiklikler boyutunda kesin bir ifadeyle noktalayabilmemiz olasıdır ki Bakanlığın sisteme yönelik yaklaşımının altında yatan temel anlayış sistemin avukatları tanımamasıdır. Değerli arkadaşlarımız; Türk adalet örgütlenmesinde savunma yoktur, avukat yoktur. Sistem yargının diğer iki sujesini, yargıç ve savcıyı kapsayan, onların ita (00:30:35) amirliğindeki bir düzenlemeyi esas almaktadır. Bu nedenledir ki İstanbul Barosu olarak şiddetle karşı çıkıp değiştirmeyi başardığımız sarf belgesi uygulamasında tanık olduğumuz gibi bu sistem avukatın savcıdan dilenmesini doğal görüp fikrine sindirebilmektedir. Adli kolluk kurulmasında yaşanan tartışmalardan anlaşıldığı gibi sistem savunmadan önce polis ağırlıklıdır. Bu nedenledir ki yargıç ve savcıyı Adalet Akademisinde staja tabi tutup maaşını verirken avukatın stajını sahiplenmez ve onun başkalarından ücret almasını bile kısıtlar. Avukatın bağımsızlığı fikri Adalet Bakanlığı için son derece de yabancı olunan avukatın fikri sabiti olarak algılanmaktadır. Bu sistem egemenliğini sürdürdükçe zorunlu müdafilikte somutlaşan sorunların giderek başka alanlara da sıçraması kaçınılmaz olacaktır. Aslında adalet örgütlenmesinin geleceğini de anlatan yargı reformu strateji taslağı incelendiğinde nasıl bir projeksiyon öngörülmüş olduğu

14 somutlaşacaktır. O noktada yargı bağımsızlığının asla hedeflenmediği ve esas itibarıyla yargının egemenlik altına alınmasıyla ilgili özel bir stratejinin programlanmakta olduğu anlaşılacaktır. Konumuza dönersek, CMK sisteminde son noktaya ulaşabilmek amacıyla yapılacak mücadelenin stratejisi ve o strateji uğrunda yapılacak taktik değerlendirme doğru saptanmalıdır. Bu alanda özellikle kapsamın genişletilmesi ve farklı tarifelerin kaldırılması temel mücadele alanıdır. Bu uğurda yönetimimiz döneminde başlatılan mücadele devam ettirilmelidir. Ancak bu mücadelenin retorik düzeyde kalınarak başarılmasının olası bulunmadığı yaşanan deneyimlerle anlaşılmış olmalıdır. Sujeler arasındaki hiyerarşinin reddedilmesini sonuçlarının yukarıda anlatmaya çalıştığımız yeni mücadele biçimiyle somutlanması ve avukatların bu alandaki eşitlik kavgasının tüm yargı birimlerince kavranması başarı stratejisinin başlangıç noktasıdır. Bir yıl içinde sadece İstanbul da 100 000 görevlendirmelerin yapılmış olduğunu ve son 4 ayda sisteme eklediğimiz 600 yeni meslektaşımızla toplam 2 500 meslektaşımızın aktif olarak sistemin içersinde müdafilik yaptığı gözlenirse baroların bu alandaki kanıtlamaları gereken ciddi başarı kriterleri olması gerektiği anlaşılacaktır. Bu başarı noktasına talep açmakla yetinerek değil, kütüphane desibelindeki çalışmalarla değil, teorik alanda tartışma açarak değil, üstelik sadece CMK alanında savaşarak da değil, bütün bunları yaparak ama onlarla birlikte şikayet söyleyerek bize biçilen role razı olmadan ve adil yargılanma kavramına referans vererek ulaşabileceğimize inanıyoruz ve bunu yapıyoruz. Ceza yargılamasında karşılaştığımız sorunların çözümü noktasında daha pek çok çabaya ihtiyacımız bulunduğu kesindir. Çağdaş değişiklikler olarak getirilen yeniliklerin esasen nasıl da ceberut bir algılayış içersinde herhangi bir savcının elinde farklı biçimde şekillenebileceğini gördüğümüz soruşturmalar bu alanda daha detaylı bir çalışmanın yapılmasını zorunlu kılmıştır. Bu çerçevede Avukat Hakları Merkezimizin önderliğinde Yönetim Kurulu Üyemiz Sayın Profesör Doktor Fatih Selami Mahmutoğlu koordinatörlüğünde CMK nın aksayan yönlerinin tartışma konusu yapıldığı bir çalışmayı da ayrıca gündemlemiş bulunuyoruz. Baro Meclisimizin değerli üyeleri;

15 Geride bıraktığımız 20 ay, hukukun siyasetle iç içe en çok girdiği, siyaset temelli hukuk gündemlerinin şimdiye değin hiç yaşamadığımız kadar bol olduğu dönemdi. Türbana ilişkin iç ve dış yargı kararları, vakıflar ve petrol yasalarıyla PVSK değişiklikleri, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi kararları, Hrant Dink in öldürülmesiyle başlayan bir başka yargı süreci, tam bir yıl önce 22 Temmuz 2007 tarihinde yaşanan genel seçim ve öncesinde başlayıp sonrasında somutlaşan, sonuçlanan Cumhurbaşkanı seçimi süreci, 301 tartışmalarından sonra AKP hakkındaki kapatma davası ve bu dava üzerine Anayasa Mahkemesine dış ve iç baskılar, bu arada devam eden terör, Irak topraklarında sıcak takip, Ergenekon adı verilen ve hukuk tanımlamasına uymasa da adına soruşturma denilen süreç, 1 Mayıs 2008 utancı bu süreci tanımlamamıza yetecek sadece birkaç siyasal, hukuksal gelişmeydi. Bu gelişmelerin yaşandığı bir dönemde salt hukuksal değerlendirmelerle yetinmek olası değildir. Daha da önemlisi bizim değerlendirmelerimize göre sonuç sadece hukuksal boyutta yapılacak bir mücadeleyle yeterli gözükecek nitelikte de değildi. Kaldı ki hukukla iç içe geçen bir siyaset mücadelesinde hukuki çerçeveli düşüncelerin siyasal argümanları da oluşturulmuştu. Açık deyişle, yapılan hukuk mücadelesinde ileri sürdüğümüz hukuksal argümanların güçlülüğü bizi siyasal argümanlarımızın da güçlü olduğu bir noktaya taşıyacaktı. Bu bilinçten hiç uzaklaşmadık. Bu anlayışımızın uzantısı olarak doğru ve güçlü temellenmiş hukuksal yargılarla yola çıkarak siyasal argüman açısından da güçlenen bir ağırlık sergiledik. 1 Mayıs günü olaylar karşısında yaptığımız tahlil bu nedenle sadece ulusal alanda referans alınan bir değerlendirme olarak kalmadı, orantısız güç kullanımında AYELO ile başka pek çok uluslararası işçi kuruluşunda temel aldığı bir gösterge oldu. Biz 1 Mayıs ı sağlam bir hukuksal argümanla karşılayıp siyasal alanda haklılığımızı ifade eden bir temele oturtmuştuk. Benzer bir uygulamayı Ergenekon soruşturması sonrasında da somut olarak gözlemledik. Soruşturma boyunca gösterdiğimiz hukuksal içerikli tavırlarda kullandığımız gerekçelerimizin doğruluğu bu alandaki siyasal argümanları biçimlendirdi ve giderek soruşturmanın her aşamasında görüş bildiren bir kurum haline geldik.

16 Son kez tutuklu bulunan bir şüphelinin hasta olduğuna dair bir insan hakları ihlalini öne sürdüğümüzün ertesi günü yetkililerin harekete geçtiğine tanık olduk ve 11 ay boyunca tahliye talebi reddedilen şüpheli bu kez 11 gün geçmeden tahliye oldu. Bu noktada da gösterdiğimiz hukuksal performans siyasal anlamda güç doğurdu. Bu soruşturma boyunca ağır hukuk hikayelerinin işaretçisi olduk. Pek çok sivil toplum örgütü soruşturmayla ilgili pek çok şey söyledi, pek çok tepki gösterdi ama kimse 13 ay boyunca tutukluluğa yapılan itirazların rutin incelemeye bağlanmış olmasından ve bir kez bile olsa iddianamenin düzenlenmemiş olmasından kaygı duymayan mahkemeden yakınmadı. Bunu sadece biz yaptık. Kimse tutuklunun sağlık güvencesiyle ilgili hukuksal yorumuna girip değerlendirme yaparak bir açık insan hakları ihlaline işaret etmedi. Bunu biz yaptık. Biz yaptığımız için de sonuç aldık. İki ayrı şüphelinin müdafiliğini doğrudan Yönetim Kurulu üyemiz, CMK sorumlusu meslektaşımız ve müdafi arkadaşlarımızla birlikte yükümlenerek, her aşamada diğer meslektaşlarımızla birlikte olup sorunu yerinde ve aynı anda değerlendirme olanağını elde ettik. Bütün hukuka aykırılıkları, özellikle de savunma hakkının kısıtlanmalarını tek tek tespit ederek Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu nezdinde yakınma konusu yaptık. Savunma olanaklarının kısıtlanmasına karşın yazılı ve görsel basında yer alan sızma bilgileri sızdıranları şikayet ettik. Şimdi davada yer alacak meslektaşlarımız ile baromuzun davaya gözlemci olarak görevlendireceği meslektaşlarımızdan oluşan iki ayrı kurul ile sonraki safhayı da inceleyeceğiz. Bütün bunları yaparken ortaya koyduğumuz hukuksal performans İstanbul Barosu na bizim dışımızda izafe edilmiş bulunan saygınlığa koşut olarak sergilendi ve bu nedenledir ki oradan aldığımız güçle siyasal değerlendirme yapmak ve asıl önemlisi siyasal değerlendirmelerin de kabul ettirmek noktasına ulaştık. Değerli arkadaşlarımız; İstanbul Barosu nun saygınlığına gizlenmiş güven duygusunun bizim dışımızdaki yargı dünyasında yaygınlaşan büyüklüğünü bu temeldeki esinlerden hareketle çok önemli saydığımız bir yaklaşıma oturtmaktaydık. Ülkemizde yürütmeyi elinde tutan iktidarın siyasal düşüncesi ülkemizin hukuk düzenini biçimlendiren

17 normlarla uyumlu ve barışık değildi. Özellikle de laiklik tanımında biçimlenen değişiklik istemlerinin sistematik bir biçimde gündeme getirilmesi, getirilen gündemin özellikle demokratik açılımlar olarak biçimlenmesi ciddi bir tartışma yaratmıştı. Siyasal iktidar kendi laiklik çerçevesinin Türk hukuk sistemi içinde normatif bir barınmaya olanak vermeyeceğini biliyordu. O halde bundan hukuku sorumlu göstererek sorunu mukayeseli hukuk içinde bir norm arayışıyla çözüm olanağı bulunacağını düşündü. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde ele alınan parti kapatma davalarıyla Leyla Şahin ve benzeri türban içerikli davaların tümü bu amaçla açılmıştı. Oysa oradan alınan kararlar aynı konuda Anayasa Mahkemesi ve Danıştay tarafından verilen kararlarla örtüşünce bu hukukların normları arasındaki bir hiyerarşiye, çatışma veya yarışmadan söz edilmesine de olanak kalmamıştı. Dış dünyanın yargı kurumlarından hukuksal destek gelmeyeceğinin anlaşılması üzerine tartışma bu kez bir başka eksene doğru sürüklenmiş ve siyaset alanının genişletilmesi başlığında servis edilmeye başlanmıştı. Bu servise göre laiklik ilkesinin tartışılamaması siyaset alanını daraltmakta ve sivil siyasetin meşruiyet kaynağını teşkil eden egemenlik haklarının kullanımına engel olmaktaydı. Zaman içinde bunun da haklı bir gerekçesi olmadığı ortaya çıktı. Öteden bu yana temel referans noktası olması üzerine görüş oluşturdukları Batının hukuksal normları bu düzenlemeyi siyasetteki bir daralma ile tanımlamıyordu. Üstelik egemenliğin kullanımına ilişkin esasların Anayasa daki düzenleniş biçimi de bu isteme olanak sağlamıyordu. Çoğulcu demokrasi anlayışının çoğunlukçu anlayışla değişmesi, değiştirilmesi olası değildi. Bütün hukuk kalıplarının siyasal iktidara kapalı olduğunu fark etmesi onu durdurmaya yetmedi. Retorik değişikliğinin bütün mensuplarına egemen kılındığı, aslında gerçek laiklerin kendileri olduğunu anlattıkları ve Atatürk ile ilgili bir daha zor duyacağımız sözlerin söylendiği bir evreye de gelinmişti. Ruh tamirciliğine soyunmuşlardı sanki. Bu alanda ciddi bir engelle karşılaştıkları kesindi. Geride bıraktıkları uzun evrede kendileri için çarkı ele geçirme planına dair konumlaşmalar büyük ölçüde tamamlanmış olmasına karşın yargıca ciddi bir direniş gözleniyordu. Bu direnişin kırılması bağlamında yargının tartışma konusu yapılması gerekmekteydi. Yargı tartışılırsa, yargıya güven azalırsa, yargının etkinliği ve saygınlığı toplum kesimleri arasında konuşulmaya başlanırsa yargıya toplumun öteden bu yana

18 atfettiği kutsiyet zedelenir, örselenirse o yargı üzerinde tasarrufta bulunmak, yargıyla ilgili yeni düzenlemeler yapmak konusunda yeterli kamuoyu oluşumu tamamlanmış olacaktı. Çelişerek, çatışarak, çekişerek çalışıp bu noktaya ulaşmak gerekiyordu. Şimdi yapılan budur. Bu tablo bizim için nettir: Siyasal iktidarın bu ülkede laiklikle ilgili bir problemi vardır. Bizim için amaç da nettir: İstanbul Barosu ne pahasına olursa olsun laiklikten ödün verilmesine olanak sağlamayacak. Bilinen bütün sağlam hukuksal argümanlarımızı bu temel öngörümüz etrafında biçimlendirdik. Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olma iddiasının hak edilmesinin bu biçimiyle olanaklı olduğu kanısındaydık. Siyasal içerikli gerekçelerimizi de oradan besleyip büyüttük. Doğru muydu yaptıklarımız? Onu da sınadık. Yönetim Kurulumuz, Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer i ziyaret etmişti. O tarihte gündemde yer alan hukuksal olgulara karşı takındığı tavırlar bakımından destek mesajları iletmeyi ve onu minnetle uğurlamayı onur vesilesi sayacaktık. Oysa Sayın Cumhurbaşkanımızın ziyareti planlanan süreyi çok aşarak ve çok içten bir tavırla sürdürmesi İstanbul Barosu olarak kendisinde oluşturduğumuz imajın gözlenmesi bakımından bizim için daha bir kıvanç verici oldu. Yürüdüğümüz yolun doğru olduğunun yüksek rakımlı tepelerden de görüldüğünü gözledik. Tıpkı Yargıtay Başkanımızı ziyaretimizde kendisinden duyduğumuz sözcüklerin birlikte oluşturduğumuz İstanbul Barosu imajıyla ilgili olarak son derece özgün nitelikler taşıması ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına yaptığımız ziyarette de kendisinin yalnız olmadığını hissetmesi bakımından gördüğümüz işlevi anlatırken karşılığında dinlediklerimizin bizim için ifade ettiği anlamlar gibi. İstanbul Barosu yaşanan olaylar karşısında verdiği tepkiyle bilinen ve içten duygularla takdir edilen bir hukuk kurumuydu. Ama bu takdir hisleri resmi bir seremoninin ifade ettiği duygunun ötesinde laiklik ve cumhuriyet duyarlığıyla birleştirilen özel bir duygu dünyasını ifade etmekteydi. Hukuksal gerekçelerimizin sağlamlığından besleyip büyüttüğümüz siyasal argümanlarımızın verdiği saygınlığı bir büyük sorumluluk içinde kullanmaya özen gösterdik. Sayın Sabih Kanadoğlu, Sayın Ender Çetinkaya, Sayın Sevin Toluner den sonra bu yıl YARSAL la oluşturduğumuz dayanışmanın göstergesi olarak Sayın

19 Ömer Faruk Eminağaoğlu na verdiğimiz Mahmut Esat Bozkurt ödülüyle de aynı alan ve anlamda İstanbul Barosu olarak bir kez daha bayrak gösterdik. Titanik batmadan yarım saat önce kaptan bu teknolojideki bir geminin asla batmayacağını söylemişti. Titanik batmadan bir saat önce bütün gemi yolcuları dans ediyordu. İstanbul Barosu olarak laik, demokratik, hukuk devleti ülküsünde birleşenlerin güven kurumu olarak bu geminin batmaması mücadelesinde önde ve öncü olmaya devam ettik, uyanık kalmaya özen gösterdik. Kutsalımız bildiğimiz topraklarımızda çağdaş inançları kendisinde somutlaştırdığımız aziz Atatürk ün gösterdiği ülküde sadece iceberg in görünen yüzüne karşı değil, gemiyi asıl batıran aşağıdaki parçasına karşı da mücadele etmeyi, mücadelemizi demokratik kurallar içinde kalarak ve hukuk devleti inancını pekiştirmek üzere gerçekleştirmeyi temel pusula bildik, o duyarlılıkla çalıştık. İstanbul Barosu nun bu ülküden ayrılmayan çizgisinin hiç silinmeden süreceğine yürekten inanıyoruz. Sayın meslek ustalarımız; Bugün İstanbul Barosu geleceği planlanmış bir kurumsallaşmanın eşiğindedir. Değişen zamana ve o zamanın koşullarına endişeyle bakmayan, her değişikliği programlayan bir planla yönetilmektedir. Bu yaklaşımlarımızın birkaç temel parametresi vardır. Bunlardan ilki geleceğin İstanbul adli yapılanmasının birkaç yıl içinde değişecek olması ve o koşullarda Baro hizmeti olarak ifade edilen bugünkü yaklaşımın o değişim karşısında yetersiz kalacağıdır. Bu nedenle mevcut durumu iyileştirme gayretlerinin başarı olarak algılandığı dönemleri geride bırakacağız. Artık başka bir açıdan, başka bir yaklaşımla ve başka parametrelerden düşünmek bugüne kadar oluşmuş paradigmaları kırmak ve yeni projelerle değişimi karşılamak gerekmektedir. Bizler bu gelişmeyi bekleyerek değil, hele gelsin gereği yapılır anlayışıyla değil, nasıl olsa bizim dönemimizi kapsamıyor diye kayıtsız kalarak da değil, geleceği öngörerek planlayan bir yaklaşım içinde olduk. Değişimin Barosu olarak Baro da değişimi planladık. Bu yeni dönemde İstanbul üç büyük merkezde adliye sistemi içinde olacaktır. Bu yeni sistemi karşılamak için önemli saydığımız iki değişikliği bu yıl içinde tamamladık. Bunlardan birisi yeni yönetim anlayışıdır. Üç yıldır gelişimine ve

20 yerleşimine özen gösterdiğimiz toplam kalite yönetiminden söz ediyoruz. Bilindiği üzere geçtiğimiz dönem içinde İstanbul Barosu olarak İSO 9001-2000 kalite belgesi almıştık. Bu belgeyi birçok kurumun yaptığı gibi gerektiğinde övünç ifade edilmesine neden olacak bir reklam vasıtası olarak çerçeveletmek yerine gerçekten de yönetişim adı verilen bir algılayışla kullanıyoruz. Ölçümlenebilir temel kriterlerle biçimlenen bir anlayışın uzantısı olarak yönetirken denetleniyoruz, denetleyerek yönetiyoruz. Gerçekleştirdiğimiz veya eksik bıraktığımız olgularla kendimizi sınayarak yola devam ediyoruz. Bu sistemin en önemli işaretlerinden birisi olarak üye memnuniyeti kavramına özel bir önem atfediyoruz. Kendi durumumuzu, değişiklikleri o memnuniyetleri ölçümleyerek gözleyebiliyoruz. Bu sistem sayesinde çağdaş yönetişim anlayışının bütün olanaklarından yararlanma olanağına kavuşuyoruz. Baro içinde 70 i avukat olan 100 arkadaşımızdan oluşan iç tetkikçilerle sorunlarımızı tespit edip anında yetkilisine zaman vererek çözümünü takip eden bir anlayışla çalışıyoruz. Kişilere bağlı, onların inisiyatiflerini temel alan değil, kişilerden bağımsız ve önce ilkeyi temel alan bir prensip içindeki yönetişim hedefliyoruz. Bunu önemli ölçüde gerçekleştirdik. Pek çok meslektaşımızla yaptığımız çalışmalar sonunda kalite koordinasyon merkezimiz son derece önemli mesafeler elde etti. Şimdi bunu geliştirmemiz gerekiyor. Bunu daha yukarılara taşıyabilmek ve kaynaklarımızı doğru, etkin ve verimli kılacak bir düzeye ulaştırmamız gerekiyor. Her davranışı ilkesel bir esasla belirleyen ve kişisel keyfiliğe son veren anlayışın temelinde alınan hizmeti daha verimli kılmak ve daha verimli hizmet vermek yatıyor. Bunu son derece de önemli sayıyoruz ve geleceği biçimlendirme hakkının bu gelişmeler ölçeğinde olası bulunduğuna inanıyoruz. Geleceği biçimlendirmenin bir dier koşulu da bilişimdeki değişiklikler. Bu alanda gerçekten de çok ileri bir düzeye ulaştık. İstanbul Barosu olarak bu servisteki arkadaşlarımızla birlikte bizim için bir dönem kabus olan UYAP sorununu aşarken de çağdaş gelişmişlik ölçütlerini karşılarken de ciddi başarı noktaları yakaladık. İçinde bulunduğumuz ay içinde baro hizmetlerinden bir kısmının doğrudan avukat tarafından yapılabileceği, verilen hizmetlerin bir kısmının şeffaf biçimde denetlenebileceği yeni olanakları sunan Baro.net projemiz hizmete girdi. Bu yeni