TEGÂBUN SÛRESİ Nuzul 93 / Mushaf 64

Benzer belgeler
İsimleri okumaya başlarken- و ب س ي د ن ا - eklenmesi ve sonunda ع ن ه ر ض ي okunması en doğrusu.

Değerli Kardeşim, Kur an ve Sünnet İslam dininin iki temel kaynağıdır. Rabbimiz in buyruklarını ve Efendimiz (s.a.v.) in mübarek sünnetini bilmek tüm

(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. (Fâtiha, 1/5)

Öğretim İlke ve Yöntemleri 1

İmam Tirmizi nin. Sıfatlar Hususundaki Mezhebi

KURAN DA TEKRARLANAN AYETLER

Bayram hutbesi nasıl okunur? - İlyas Uçar - Ebû Rudeyha - Evvâh - Kişisel Bilgi Sitesi

KUR AN HARFLERİNİN MAHREÇLERİ (ÇIKIŞ YERLERİ)

DUALAR DUANIN ÖNEMİ Dua

NASR SÛRESİ Nuzul 111 / Mushaf 110

Allah, ancak samimiyetle ve kendi rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder. (Nesâî, Cihâd, 24)

Bir kişinin kalbinde iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz. (İbn Hanbel, II, 349)

5. Ünite 1, sayfa 17, son satır

KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK

İman; Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe iman etmendir. Keza hayrı ve şerriyle kadere inanmandır.

REHBERLİK VE İLETİŞİM 1

HADİS II DERSİ EZBER HADİSLER

Cihad Gönderen Kadir Hatipoglu - Şubat :23:10. Cihad İNDİR

Damla Yayın Nu: Editör Mehmet DO RU. Dil Uzman lyas DİRİN. Görsel Tasar m Uzman Cem ÇERİ. Program Gelifltirme Uzman Yusuf SARIGÜNEY

40 HADİS YARIŞMASI DİKKAT 47'DEN 55'E KADAR Kİ HADİSLERİN ARAPÇA METİNLERİ DÜZELTİLMİŞTİR. SINIFI 5-6,7-8 1-) 9-10,11-12 SINIFI 5-6,7-8 2-) 9-10

(40 Hadis-7) SEÇME KIRK HADİS

Kur an ın, şerî meseleleri ders verirken aynı anda tevhid dersi vermesi hakkında izahta bulunabilir misiniz?

ALLAH IN RAZI OLDUĞU KULLAR

BAZI AYETLER ÜZERİNE KÜÇÜK Bİ R TEFEKKÜR ( IV)

Kur an-ı Kerim de Geçen Ticaret, Alım-Satım, Satın Alma Ayetleri ve Mealleri

Tedbir, Tevekkül Ve Kader Anlayışımız Gönderen Kadir Hatipoglu - Ağustos :14:51

CENAB-I HAKK IN O NA İTAATİ KENDİNE İTAAT KABUL ETTİĞİ ZAT A SALÂT VE SELAM

(Dersini sabah namazından sonra yapmanı tavsiye etmekle birlikte, sana uygun olan en münasip bir vakitte de yapmanda bir sakınca yoktur.

Question. Neden Hz İsa Ruhullah (Allah ın ruhu) olarak adlandırılmıştır? Yüce Allah ın kendi ruhundan. Peygamberi Âdem e üflemesinin manası nedir?

KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK

Onlardan bazıları. İhtilaf ettiler. Diri-yaşayan. Yüce. Sen görüyorsun ت ر dostlar. ..e uğradı

األصل الجامع لعبادة هللا وحده

KALEM SURESİ. Nuzul Ortamı: Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla MEKKE. Nüzul Sırası 7 NÜZUL YERİ KALEM SURESİ. Nuzul Sıra 7.

yoksa ziyana uğrayanlardan olursun." 7

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

Kolay Yolla Kur an ı Anlama

تلقني أصول العقيدة العامة

Yarışıyorlarkoşuyorlar

55. Sizi ondan (arzdan) yarattık, ve ona iâde ederiz ve bir kere daha ondan çıkarırız.

1 Bahattin Akbaş, Din işleri Yüksek Kurulu Uzmanı 2 İbn Manzur, Lisanu'l- Arab, Xlll/115 3 Kasas, 28/77. 4 İbrahim, 14/34. 5 İsrâ, 17/70.

bartin.diyanet.gov.tr/kurucasile

150. Sohbet TEVHÎDİN TARÎFİ VE MAHİYETİ (2/2)

DUA KAVRAMININ ANLAMI*

و ال ت ق ول وا ل م ن ي ق ت ل ف ي س بيل الل ه أ م و ات ب ل أ ح ي اء و ل ك ن ال ت ش ع ر ون

Seyyid Yahyâ-yı Şirvânî nin Vird-i Settâr ı *

93. SOHBET Kur an ın ve Sünnetin Işığında Zengin ve Fakirin İmtihanı

ي ا ا ي ه ا ال ذ ين ا م ن وا ك ت ب ع ل ي ك م الص ي ام ك م ا ك ت ب ع ل ى ال ذ ين م ن ق ب ل ك م ل ع ل ك م ت ت ق ون

İlahi imtihan, Musibetler Ve Sabır Gönderen Kadir Hatipoglu - Mayıs :52:14

Hesap Verme Bilinci Gönderen Kadir Hatipoglu - Ocak :00:00

94. SOHBET İslam da İbadet Kavramı Çerçevesinde "Çalışmak İbadet "midir?

ICERIK. Din kelimesinin sözlük anlami Din kelimesinin Kur an daki anlamlari Din anlayislari Dinin cesitleri Ayetlerle din

ÖRNEK VAAZLAR LÜTFİ ŞENTÜRK 299 CENNET VE NİMETLERİ

113. SOHBET Peygamberlerin Ortak Özellikleri

148. Sohbet ÖNDEN GİDENLER

KİTAP-SÜNNET İLİŞKİSİ (Nebi ve Resul Kavramları)

EV SOHBETLERİ AT. Ders : 6 Konu : Kitaplara İman. a) Kitaplara Topyekün İman

İHSAN SOHBETLERİ İHSAN SOHBETİ

Kolay Yolla Kur an ı Anlama

KUREYŞ SÛRESİ Nuzul 21 / Mushaf 106

Kur'an'da Kadının Örtüsü Meselesi - İlyas Uçar - Ebû Rudeyha - Evvâh - Kişisel Bilgi Sitesi

Îman, Küfür ve Tekfir 2

1- EBEVEYNLERİN ÇOCUKLAR ÜZERINDEKİ HAKLARI

Hor görme, aşağılama, hakir kabul etme günahını ilk işleyen şeytandır.

Kur ân da Fert Aile ve Toplum Ahlâkı Gönderen Kadir Hatipoglu - Temmuz :39:53

SAHABE NİN ÖNDERİ HZ. EBU BEKİR

BİRKAÇ AYETİN TEFSİRİ

HER YIL KIRK HADİS SINIFLAR

EV SOHBETLERİ SOHBET Merhamet

124. SOHBET Sözü Güzel Söylemek

TEKASÜR SÛRESİ Nuzul 16 / Mushaf 102

Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuk Usulü II

2 İSLAM BARIŞ VE EMAN DİNİDİR 1

Konulu Tefsir Metodu Bir Usûl Sayılabilir mi ve Bunun Kur an ı Anlamaya Katkısı

(Tanımı ve Dayanağı)

Bazı Âyetlerin Anlamları ile İlgili Mülahazalar

IGMG EV SOHBETLERİ DERSLERİ

ب Namaz. İbadet ederiz Sen-senin Yol göster

MÜZZEMMİL SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla MEKKE GİRİŞ SURENİN KONUSU. MÜZZEMMİL SURESİ Mushaf Yeri 73. Ayet Sayısı 20.

Acılar Paylaştıkça Azalır Gönderen Kadir Hatipoglu - Mayıs :07:29

Sevgili sanatseverler,

144. SOHBET ÖNEMLİ İMTİHAN: DİL

ALLAH HER ZAMAN DOĞRU OLMAMIZI İSTER 1. Ey iman edenler! Allah a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun. 2

AÇIKLAMALI SÛRE MEÂLLERİ

SURE VE AYET SIRASIYLA KUR AN SÖZLÜĞÜ KİTABINDAN ÖRNEK SAYFALAR OTUZUNCU CÜZ سورة النبا (78)

HER YIL KIRK HADİS SINIFLAR

HÜMEZE SÛRESİ Nuzul 34 / Mushaf 104

Peygamberlerin Kur an da Geçen Duaları

NASIL BİR ALLAH A İMAN EDİYORUZ?

EV SOHBETLERİ 135. Sohbet SOHBET BİZİ ALDATAN BİZDEN DEĞİLDİR! 1

ALLAH YOLUNDA CİHAD1

İşte bu peygamberler. (ki) biz bazısını bazısına üstün kıldık. Onlardan bazısı Allah ile konuştu. Ve bazısını derecelerle yükseltti

Dünya ve Ahiret Dengesi Gönderen Kadir Hatipoglu - Eylül :00:00

İşaret zamiri. İşaret isimleri. Bu ikisi. Bunlar. Şu ikisi. Şunlar. Onlar. Yakın mesafe için*bu* uzak mesafe için *şu-o* Çoğul İkil Tekil.

Rahmân ve Rahîm olan Allâh ın ismiyle Hamd, - Allâh a mahsustur. O na hamd eder, O ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve

Tatil kavramını araştırdığımız da tatil için şu anlamların verildiğini görürüz:

Kur an-ı Kerim den Seçme Metinler

Kur an-ı Kerim I. Hafta 10 SAKARYA ÜNİVERSİTESİ. Yrd.Doç.Dr. Alican DAĞDEVİREN

İBN SİNA NIN RUH İLE İLGİLİ KASİDESİ İbn Sînâ, el Kasidetü l Ayniyye isimli kasidede insanî nefsin bedenle birleşmesi ve ondan ayrılışını konu

Kur an-ı Kerim den Seçme Metinler

Transkript:

TEGÂBUN SÛRESİ Nuzul 93 / Mushaf 64 Surenin Adı: Hem aldanış ve kayıp Hem de kazanç anlamına gelen Teğâbun adını 9. âyetinden alır. Kur an da sadece burada geçer. Sûre, ilk nesilden beri bu adla anılmıştır. Surenin Nuzul Yeri ve Zamanı: Kadim tefsir otoritelerinin Mekkî mi Medenî mi olduğu hususunda ihtilaf ettikleri sûrenin nüzul zamanını tesbit için, muhtevada yer alan bazı örtülü atıflar dışında sahih bir delil bulunmamaktadır. Şöyle ki: 14-15. âyetlerin içinde bulunduğu pasaj, bir kısım mü minlerin çektiği sıkıntıyı dile getirdiğine göre, Hicret le Bedir arasındaki hassas dönemde inmiş olmalıdır. Bazıları bu âyetlerin Mekkî diğerlerinin Medenî olduğunu ileri sürer. Oysa ki 11. âyetle başlayan konu 14-15 ile devam etmektedir. Kaldı ki bu pasaj, hemen hemen aynı tema ile Hicrî 2. yılda nâzil olan Enfâl 24-28 arasında da işlenmektedir. Enfâl 28 ile bu sûrenin 15. âyeti arasındaki benzerlik dikkat çekicidir. Bütün bunlardan yola çıkarak sûrenin Medine de Hicret in ardından indiğini söyleyebiliriz. İlk tertiplerin hepsi farklı yerlere yerleştirmiş olsalar da, üç aşağı beş yukarı vardığımız sonucu teyit eder görünmektedirler. Sûre başlangıcı itibarıyla, diğer üyeleri Saf, Cuma ve Haşr olan dörtlünün ilkidir. MEDİNE 1

MEDİNE Surenin Konusu: Konusu, çiçeği burnunda İslâm cemaatini inşadır. Buna, Allah tasavvurunu inşa ile başlanır (1-4). Söz inkara ve inkarcılara getirilir (5-7) ve vahyin aydınlığına davetle bağlanır (8). İnanmak güvenmektir. Mü min Allah a güvenmelidir. Allah ın izni olmadan (insanın) başına hiçbir musibet gelmez (11). Gelmişse sabır, yani direniş gerektir. Bu musibetin aracı bazen servetimiz ve yakınlarımız olabilir: Mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer sınav aracıdır (15). Sûre, hem güzel borç anlamına gelen karz-ı hasen e, hem de Allah yolunda karşılıksız harcama anlamına gelen infak a teşvik ile son bulur. Bu bir paylaşma çağrısıdır. Aynı güzel akıbeti paylaşmak isteyenler, tutarlı davranıp bu dünyada imkanları paylaşmasını da bilmelidirler. Sûre, servet dağılımının imtihana dayalı ilâhi sırrına atıfla son bulur: O, idraki aşan hakikatlerin de, idrak alanına giren gerçeklerin de sırrına tam vakıf olandır (18). Sadakallahu l-âzîm (Allah hakkı söyledi)! 2

RAHMÂN RAHÎM ALLAH IN ADIYLA ب س م للا الر ح من الر ح يم ١ ي س ب ح ل ل م ا ف ى الس مو ات و م ا ف ى ا ل ر ض ل ال م ل ك و ل ال ح م د و و ع لى ك ل ش ی ء ق د ير 1 GÖKLERDE olan şeyler de, yerde olan şeyler de Allah adına hareket ederler: (1) Mutlak otorite O na aittir, Övgülerin tamamı da O na aittir; zira O her şeye kadirdir.(2) (1) Benzer bir âyet ve tesbîh i çevirimizle ilgili bkz. Haşr: 1. Muzari gelmesi, bu tesbîh in süreklilik ve yenilenen vasfına delalet eder. Zımnen: Ey insan! Bu kâinat muhteşem varlık ilâhisini dillendiriyor: bu koroya sen de katıl! (2) Zımnen: O nun kudretine, O nun adına hareket eden şu kâinat şahittir. (Nuzul 102 / Mushaf 59 : Haşr 1 Aşağıdadır.) س ب ح ل ل م ا ف ى الس مو ات و م ا ف ى ا ل ر ض و و ال ع زيز ال ح ك يم ١ 1 Göklerde olan her şey ve yerde olan her şey Allah için hareket etti de, (bu sonuç öyle alındı): (1) zira O dur her işinde mükemmel olan, her hükmünde tam isabet kaydeden.(2) (1) Zımnen: şu halde bu başarıyı Allah a borçlusunuz. Sebbaha nın geçmiş zaman kipiyle gelişi, elde edilen parlak sonucun sebeplerinin geçmişte aranmasına işaret eder (bkz. A lâ: 1). Her şeyin O nu tesbih ettiğini söyleyen İsrâ 44. âyetin sonu, tesbîh i sadece işitilen bir şey olarak anlamamak gerektiğini telkin eder. Tesbîh, kelimenin tersinin mânanın tersini ifade ettiği kelimeler gurubuna girer (sebeha-habese, ketebe-beteke, derre-redde, şerefe-fereşe, nehera-rahene, cebbe-becce, sereha-harese, aşekakaşe a gibi). Sebeha, tek başına kaldı, uzağa gitti, ayrılıp uzaklaştı karşılığıyla, zihnî soyutlamayı da kapsar. Soyutlama, zihnin yüceltmesi ve bu sayede yücelmesidir. Akıl soyut düşünceyle yücelir. İlk muhataplar soyut düşünemiyorlar, bu da onları uzak ilâh inancına sürüklüyor ve uzak olana yaklaşmak için aracılar koyuyorlardı. Onları şirke götüren sebep de buydu. Tesbîh te bilinç şart değilken, Zikr de bilinç şarttır. Bu girişin hatırlattığı şudur: Allah ın tasarruf ve takdiri, insanların davranışlarına göre tezahür eder. Dişli ve güçlü bir düşmanı bir tek kayıp vermeden def eden mü minlere zımnen şöyle deniliyor: Siz de, onlar da bu sonucu asla hesap etmiyordunuz. و ال ذ ى خ ل ق ك م ف م ن ك م ك اف ر و م ن ك م م ؤ م ن و للا ب م ا ت ع م ل ون ب ص ير ٢ 2 Sizi yaratan O dur; ama içinizden hakikati inkar eden de, hakikate iman eden de var: ve Allah yaptığınız her şeyi görendir. (3) (3) Basîr, Semî siz geldiği zaman, özellikle ilâhi bilginin kuşatıcılığını ifade eder. خ ل ق الس مو ات و ا ل ر ض ب ال ح ق و ص و ر ك م ف ا ح س ن ص و ر ك م و ا ل ي ال م ص ير ٣ 3 Gökleri ve yeri gerçek bir amaç uğruna(4) O yarattı; ve size O şekil verdi, üstelik şeklinizi en güzel biçimde takdir etti; ama (o sûret de fanidir), her halükarda dönüş O nadır. (4) Bi l-hakk ile ilgili bkz. İbrahim: 19 ve Enbiya: 18 3

(Nuzul 65 / Mushaf 14 : İbrahim 19 Aşağıdadır.) ا ل م ت ر ا ن للا خ ل ق الس مو ات و ا ل ر ض ب ال ح ق ا ن ي ش ا ي ذ ب ك م و ي ا ت ب خ ل ق ج د يد ١١ 19 GÖRMEZ misin ki Allah, gökleri ve yeri mutlak hakikate (bir atıf olsun diye) amaçlı ve anlamlı olarak (20) yarattı. (Dolayısıyla) eğer dilerse sizi topyekûn ortadan kaldırır, yerinize yepyeni bir varlık türü (21) getirir: (20) Lafzen: hakikatle. Bi l-hakk, Kur an da ilâhî eylemi niteleyen olarak geldiği bir çok yerde; Hem eylemin (burada yaratma ) mükemmelliğini, Hem öznenin (Allah) mutlaklığını, Hem de nesnenin (gökler ve yer) amaçlılığını ve anlamlılığını ifade eder. Çünkü O, hiçbir şeyi amaçsız yaratmamıştır (Âl-i İmran: 191). Zıddı bâtıl dır ve bâtıl anlamsızlık ve amaçsızlığa delalet eder (bkz. Enbiya: 18 ve Tûr: 35). Kelimenin başındaki bâ edatı hem gerekçe, hem bağlantı ve atıf, hem de aracılık ifade eder. Parantez içi açıklamamız, edatın bu muhtevasını çeviriye yansıtmak içindir. Gökleri ve yeri birer âyet olarak niteleyen sayısız âyet, onların Mutlak Varlık a atıf yapan birer gösterge oluşlarına dikkat çekmektedir. Göstergenin gösterdiği hakikati görebilmek, ancak varlığa amaçlılık penceresinden bakmakla mümkündür. İşbu nedenle Zemahşerî hakikatle ifadesini hikmetle, doğru bir amaç ve muhteşem bir iş için O onları amaçsız ve keyfi olarak yaratmadı şeklinde açıklar. (21) Ya da: yepyeni bir toplum (krş. Fâtır: 16-17). Halk, insan nesli, insanlık manasına geldiği gibi var etme ve varlık manasına da gelir. Her iki anlamıyla da bu ilâhî uyarı, tüm insan soyunun bir başka varlıkla takasına yönelik gibi gözükmektedir. Hitabın insan soyunun tümünü kapsadığı, âyetin girişinden anlaşılmaktadır. Ayrıca, aynı tür içerisinden daha küçük ölçekli bir değiş-tokuşun kastedildiği Mâide: 54 te halk değil kavm kullanılmaktadır (Ayrıca krş. Nisâ: 133). İbarenin yapısı, silinen toplumun kökünün kazınmasını değil, üzerinin çizilip onların yerine başkalarının getirilmesini ifade eder. Bu ceza her iki toplumun da eş zamanlı olarak mevcudiyetine mani değildir. Zira fiil bâ ile geçişli yapılmıştır (Furûk, s. 28). (Nuzul 79 / Mushaf 21 : Enbiya 18 Aşağıdadır.) ب ل ن ق ذ ف ب ال ح ق ع ل ى ال ب اط ل ف ي د م غ ف ا ذ ا و ز ا ق و ل ك م ال و ي ل م م ا ت ص ف ون ١١ 18 Aksine Biz, mutlak hakikate atıf olan (amaçlı ve anlamlı yaratılış) gerçeğini,(19) malum(20) amaçsız ve anlamsızlığın başına çalarız da, o berikinin belini kırar; işte o zaman beriki de yok olup gider.(21) İşte (Yaratan ve yaratılan) konusunda bu türden tanımlamalarınızdan(22) dolayı yazıklar olsun size! (19) el-hakk anlamlılık ve amaçlılığa delalet eder. Başındaki bâ edatıysa hem gerekçe, hem bağlantı ve atıf hem de aracılık ifade eder (Açıklama için bkz. İbrahim: 19). Âyetteki el-bâtıl, el-hakk ın zıddı olan amaçsızlık ve anlamsızlık anlamına kullanılmıştır (krş. Râğıb). Betale, özgür ağırlığı olmadığı ya da çok az olduğu için uçup giden ya da akıp giden şeyler için kulanılır (Mekâyîs). Burada bu yaratıklar evreninin bir amacının olmadığı; çünkü kendine has gerçek bir varlığının olmadığı; sadece Yaratıcının bir yansıması ya da varmış gibi görünen sanal bir evren, bir hayal dünyası, köpük, gölge olduğu yönündeki, insanın ahlâkî davranış zeminini yok eden âlem tasavvurları reddedilmektedir. Âyetteki bi l-hakk ifadesi, hem yaratılmışlar âleminin kendine has bir iç gerçekliğe sahip olduğunu, hem de onların gerçek bir amaç uğruna yaratılmış olduğunu ifade eder (bkz. 16. âyet). (20) el-batıl ın başındaki belirlilik takısı anlama malum olarak yansımaktadır. Bu tercihimiz aynı zamanda vahyin reddettiği türden maddî varlığın sanallığı tezlerinin, nüzul ortamında birileri tarafından bilinip savunulduğuna delalet eder. (21) Allah'ı tanımaya çalışmak yerine tanımlamaya çalışanlar, -haşa-allah ı nesne kendini özne yerine koymuş olan haddini bilmezlerdir. (22) Yaratan ya da yaratılanı, birini diğerine dahil eden bir tezle tanımaya çalışmak, tanımak değil tanımlamak (tavsîf) sayılmaktadır. Bu ise, haddini aşan insanın Yaratıcısına had ve hudut çizmeye kalkışmasıdır. Oysa ki yaratılmışlar dünyası tanımak için var edilmiştir; bu nedenle de vahiy bu evreni işaret, atıf, belge anlamına gelen ilm- alâmet köküne nisbetle âlem/ âlemin diye isimlendirir (Fâtiha: 1). Zira yaratılmış varlıklar evreni olan bu âlem, O nun varlığına, birliğine, eşsizliğine ve yaratıkları üzerindeki mutlak tasarrufuna delalet eden birer belge ve âyet, birer alem ve alamettir. 4

ي ع ل م م ا ف ى الس مو ات و ا ل ر ض و ي ع ل م م ا ت س ر ون و م ا ت ع ل ن ون و للا ع ل يم ب ذ ات الص د ور ٤ 4 O, göklerde ve yerde olan her şeyi bilir; yine gizlediklerinizi ve açıkladıklarınızı da bilir: zira Allah göğüslerdeki (en mahrem) sırları bilendir.(5) (5) Zâtu's-sudûr için bkz. Enfal: 43 (Nuzul 95 / Mushaf 8 : Enfal 43 Aşağıdadır.) ا ذ ي ريك م للا ف ى م ن ام ك ق ل ي ا ل و ل و ا ريك م ك ث ي ارا ل ف ش ل ت م و ل ت ن از ع ت م ف ى ا ل م ر و لك ن للا س ل م ا ن ع ل يم ب ذ ات الص د ور ٤٣ 43 O zaman Allah rüyanda, sana onları sayıca az gösterdi. Eğer onları sana kalabalık gösterseydi, kesinlikle yılgınlığa kapılacak ve yapılması gereken iş konusunda anlaşmazlığa düşecektiniz. Fakat Allah (sizi) bundan korudu: çünkü O gönüllerin özünü en ince ayrıntısına kadar bilir.(49) (49) Bu bağlamda ve bir çok yerde bu ifade, Allah ın içten geçen duygu ve düşünceyi bilmesine ilaveten, o duygu ve düşünceye daha temelde neyin sebep olduğunun bilinmesine delalet eder. Çünkü zâtu s-sudur ifadesinin bizi yönelttiği alan, kalbin/aklın eyleminden de öte, o eylemi ortaya çıkaran tasavvurdur. Mübalağa formu olan alîm, sıradan bir bilmeyi değil en ince ayrıntısına kadar bilmeyi ifade eder. Bu âyette geçen yılgınlıkla sonuçlanacak bir sürece, Allah ın daha başında rüya ile müdahale ederek psikolojik bir yönlendirme yapması, sadece kâlpleri evirip çevirenin yapabileceği bir gaybi yardım dır. Allah insana olan yardımını, O ndan başka hiç kimsenin o yüreğin sahibinin dahi böylesine etkileyemeyeceği insan davranışlarını yönlendiren bir merkeze istikamet açısı vererek yapmaktadır. ا ل م ي ا ت ك م ن ب ٶ ا ال ذ ين ك ف ر وا م ن ق ب ل ف ذ اق وا و ب ال ا م ر م و ل م ع ذ اب ا ل يم ٥ 5 DAHA önceden inkara gömülüp gidenlerin haberi size gelmedi mi? Onlar da yaptıklarının kötü sonuçlarını (daha burada) tattılar; bir de (ötede) onları can yakıcı bir mahrumiyet beklemektedir.(6) (6) Azâb ın kök mânasına dayanarak (bkz. Kalem: 33). (Nuzul 7 / Mushaf 68 : Kalem 33 Aşağıdadır.) ك ذ ل ك ال ع ذ اب و ل ع ذ اب ا ل خ ر ة ا ك ب ر ل و ك ان وا ي ع ل م ون ٣٣ 33 İşte (dünyevî) mahrumiyet (29) böyle bir şeydir; ve ahret (30) mahrumiyeti, hiç kuşkusuz daha beterdir: keşke bilmiş olsalardı. (29) Azâb ın ilk kullanıldığı iki yerden biri (diğeri Müzzemmil: 13). Kur an da azâb kelimesinin, kök anlamına nisbetle mahrumiyet anlamında kullanılmasına tipik bir örnek. Kıssa kahramanları sonunda cennete kavuştuklarına göre, burada bilinen anlamda bir azap tan değil ancak mahrumiyet ten söz edilebilir. Azab Kur an da 41 yerde geçer. Hz. Süleyman ve Zülkarneyn e isnat edilen iki yer hariç (Neml: 21; Kehf: 86-87) diğerlerinin tümünde Allah a isnat edilir. Azab, terk ve mahrum etmek anlamına gelen azb kökünden türetilmiştir (Lisân; Tâc; Esâs). Kelime ta zîb formunda fiilî şiddet ile buluşmuş, buradan da dayak aleti olan kamçının vurunca yakan tarafı anlamını kazanmıştır (Râ-ğıb). Her halükarda azab acının aracına değil sonucuna işaret etmekte ve nedenler değiştikçe azabın niteliği de ( azâbun elîm, azâbun muhîn, azâbun azîm, azâbun ğalîz) değişmektedir. Azab ın dünya hayatındaki Allah tarafından terk edilmişlik anlamına kullanıldığı bir yer için bkz. Sebe : 8. İnsana zor gelen ve onu hedefine ulaşmaktan alıkoyan her şey azabtır. Istılahta insanı kendi haline terk eden, hedefe ulaşmasını engelleyen, yalnız ve yardımsız bırakan bütün bunların sonucunda da mutsuz, umutsuz ve kahredici bir iç yangını ve vicdan azabına mahkûm eden durum dur (krş. Külliyyat). Azab ı, Allah la birlikte başka bir ilâh edinme! Sonra kınanmış olarak bir köşeye atılıp orada bir başına kalakalırsın (İsra: 22) âyeti ışığında anlamak gerekir. Bu durumun verdiği acı öylesine dayanılmazdır ki, bu duruma düşen kişi yok olmak gibi ölümden öte bir şeyi (sübûr) isteyecektir. Onlara Yoo! Bugün yok olmak için bir tek ölümü çağırmayın, yok olmak için tüm ölümleri çağırın! denilecek (Furkan: 14; ayrıca krş. İnşikâk: 11). (30) Âhiret için muhtemelen ilk kullanıldığı Müddessir 53 ün notuna bkz. 5

ذل ك ب ا ن ك ان ت ت ا ت ي م ر س ل م ب ال ب ي ن ات ف ق ال وا ا ب ش ر ي د ون ن ا ف ك ف ر وا و ت و ل و ا و اس ت غ ن ى للا و للا غ ن ى ح م يد ٦ 6 Böyledir, çünkü elçileri kendilerine hakikatin apaçık belgeleriyle gelmiş, fakat onlar Bize ölümlü biri mi yol gösterecek? (7) demişlerdi. İşte böylece küfre saptılar ve (haktan) yüzçevirdiler. Ama Allah (kimseye) muhtaç değildi: zira Allah kendi kendine yetendir, tüm övgülere layık olandır. (7) İnsana güvensizlik üzerine oturan her inanç ve düşünceyi mahkûm eden bir âyet. Zımnen: O kadar kirlendiler ki, kendi kirlenmişliklerine bakıp insan soyundan umut kestiler. Onun için insandan bir peygamberi güvenilmez buldular. Sözün özü: İyilerin yaptığı en büyük iyilik, iyilikleriyle bizzat insan soyuna olan güveni artırmalarıdır. Peygamberlerin misyonu budur. Kötülerin yaptığı en büyük kötülük, kötülükleriyle insan soyuna olan güveni zedeleyip insanlığın yüz karası olmalarıdır. ز ع م ال ذ ين ك ف ر وا ا ن ل ن ي ب ع ث وا ق ل ب لى و ر ب ى ل ت ب ع ث ن ث م ل ت ن ب ؤ ن ب م ا ع م ل ت م و ذل ك ع ل ى للا ي س ير ٧ 7 Hakikati inkara şartlanmış olanlar yeniden diriltilmeyeceklerini sandılar.(8) De ki: Hayır! Rabbime andolsun ki kesinlikle diriltileceksiniz; Sonra yaptıklarınız bir bir gösterilecek: zira bu Allah a çok kolaydır. (8) Z am ve zu m, insanın kendisini ikna ettiği tumturaklı yalan anlamına gelir. Kur an da geçtiği 14 yerde de olumsuz mânada kullanılır. şureyh, Her şeyin kinayesi var, yalanın kinayesiz am dır der. ف ام ن وا ب ا ل ل و ر س ول و الن ور ال ذ ى ا ن ز ل ن ا و للا ب م ا ت ع م ل ون خ ب ير ١ 8 Şu halde (ey insanlar!) Allah a, Elçi sine ve indirdiğimiz nura inanın: Allah yaptıklarınızdan haberdardır. س ي ات و ي د خل ج ن ات ت ج ذل ك ي و م الت غ اب ن و م ن ي ؤ م ن ب ا ل ل و ي ع م ل ص ال احا ي ك ف ر ع ن رى م ن ت ح ت ا ي و م ي ج م ع ك م ل ي و م ال ج م ع ا ل ن ار خ ال د ين ف ي ا ا ب ادا ذل ك ال ف و ز ال ع ظ يم ١ 9 Toplanma günü geldiğinde(9) O sizi bir araya toplayacaktır. O gün karşılıklı aldanış günüdür.(10) Ama kim; Allah a iman eder ve Allah rızası için iyi davranışta bulunursa, onun kötülüklerini örteriz; onu zemininden ırmaklar çağlayan cennetlere -orada ebedi kalmak üzere sokarız: işte büyük başarı budur. (9) Lâm ın vakit bildirme işlevine dayanarak. (10) Veya: Aldanışın şiddetle hissedileceği gündür. 6

İşteşli fiil olan teğâbun, iki tarafın birbirini aldatmasını ifade eder. Bu bab bazen fiilin şiddetine delalet eder. el-gabn, bir mala değerinden az paha biçmektir. Bizce bu işteşli fiil, âhiretteki aldanışın çift yönlü doğasına delalet eder. Yani her aldatma özünde bir kendini aldatma dır; yani aldanmadır. اي ات ن ا ا و لئ ك ا ص ح اب الن ار خ ال د ين ف ي ا و ب ئ س ال م ص ير ١١ و ال ذ ين ك ف ر وا و ك ذ ب وا ب 10 Hakikati inkar eden ve Ayetlerimizi yalanlayanlara gelince: işte onlar içerisinde kalıcı oldukları ateşin yoldaşıdırlar: ve bu, ne berbat bir finaldir. ١١ م ا ا ص اب م ن م ص يب ة ا ل ب ا ذ ن للا و م ن ي ؤ م ن ب ا ل ل ي د ق ل ب و للا ب ك ل ش ی ء ع ل يم 11 ALLAH IN izni olmadıkça,(11) (insanın) başına hiçbir musibet gelmez;(12) ve her kim Allah a inanıp güvenirse, O onun (akleden) kalbine rehberlik eder:(13) zira Allah her şeyi hakkıyla bilendir.(14) (11) el-izn, özneye yapacağı eylem için hareket serbestisi tanımaktır. Emr in aksine izn de muhayyerlik vardır. İzin verilen özne o izni kullanmayabilir. Bu bağlamda, âlemde cari olan sebep-sonuç ilişkilerine delalet eder. Âlemin nizamı bu ilâhi sünnetle kaimdir. Sonuçları sebeplere bağlamış, sebepleri daha üst sebeplere bağlamıştır. Ancak bu bağ zorunlu değildir. Bunu söylemek, Allah ı koyduğu yasaların hakimi değil mahkûmu sanmaktır. O dilerse bu bağı koparıp daha üst bir sebebe bağlar. Dilerse doğrudan müdahale eder. Hadid 22, musibetlerin sebep-sonuç ilişkisine bağlı olduğunun ifadesidir. Bakara 155-156 bu âyetin beyanıdır. İllâ biiznillâh ın alternatif ibâreleri şunlar olabilir: illâ bi-meşietillâh (ancak Allah ın dilemesiyle), illâ billâh (ancak Allah sayesinde), illâ bi-merdâtillâh (ancak Allah ın evet demesiyle), illâ bi-kaderillâh (ancak Allah ın koyduğu yasayla) İzin, meşîet ten ayrıdır. Kulun başına musibetin ancak Allah ın izniyle gelmesi kulun izin istemesini gerektirir. Kulun izin istemesi ise şu üç yolla olur: 1) İradeyi kullanması: Bu takdirde musibet kulun seçimi olur. 2) İddiada bulunması: iman en büyük iddiadır, ondan iddiasını isbat istenmiştir ve musibete izin verilmiştir. 3) Dua etmesi: icâbetten önce musibete izin verilip sınanmıştır. (12) Musîbet, dilde başa gelen yarar ve zararın her ikisi için de kullanılır. Bu yüzden Nisâ 79 da hasene nin karşılığı musibet değil seyyie dir. Fakat genelde zarara hamledilerek kullanılmıştır. (13) Önce kul iman eder, sonra Allah kalbini yönlendirir. Bu imanda güven anlamı mündemiçtir. Vahyin tümünde kalp üzerinde tasarruf Allah a nisbet edilir. 7

Netice: kulun kalbine Allah rehberlik ederse acıyı bal eyler, musibeti muhabbete katık eder. (14) O nun bilgisi mutlaktır. Öğrenmek için değil öğretmek için sınar. Bu âyet, inkara şartlanmış aklın Eğer Müslümanların bize bir üstünlüğü olsaydı başlarına musibet gelmezdi mantığı üzerine nâzil olmuştur (Kurtubî). (Nuzul 96/ Mushaf 57 : Hadid 20 Aşağıdadır.) ا ع ل م وا ا ن م ا ال ح يوة الد ن ي ا ل ع ب و ل و و ز ين ة و ت ف اخ ر ب ي ن ك م و ت ك اث ر ف ى ا ل م و ال و ا ل و ل د ك م ث ل غ ي ث ا ع ج ب ال ك ف ار ن ب ات ث م ي يج ف ت ري م ص ف راا ث م ي ك ون ح ط ا اما و ف ى ا ل خ ر ة ع ذ اب ش د ي د و م غ ف ر ة م ن للا و ر ض و ان و م ا ال ح يوة الد ن ي ا ا ل م ت اع ال غ ر ور ٢١ 20 İyi bilin ki (tek başına) bu dünya hayatı; Bir oyun ve oynaştan, Albenili bir gösteri ve Birbirinize karşı övünme yarışından, Mal ve evlat çoğaltma hırsından ibâret olurdu.(31) Bu (tiplerin sonu) şu yağmur meseline benzer: O (yağmurun) yeşerttikleri, çiftçileri/nankörleri(32) pek sevindirir; sonra kurur ve sen onu sararmış görürsün; en sonunda toz toprak olur. Ama ahirette (böyle olmayacak). Ya şiddetli bir mahrumiyet veya Allah tan bir mağfiret ve hoşnutluk olacak: Zira (tek başına) bu dünya hayatı, aldatıcı ve geçici bir tatmin aracından başka bir şey değildir. (31) Parantez içi açıklama, innemâ hasr edatının metne kattığı vurgudur. Öbür dünya göz ardı edildiğinde bu dünyanın tüm anlam ve amacını yitireceğine atıftır. Bu âyet ruhbanlığı haklı çıkarır tarzda anlaşılamaz. Zira buna, arkadan gelen 27. âyet manidir. (32) Kuffâr daki tevriye sanatına binaen (krş. İbn Aşur). (Nuzul 94 / Mushaf 2 : Bakara 155-156 Aşağıdadır.) و ل ن ب ل و ن ك م ب ش ى ء م ن ال خ و ف و ال ج وع و ن ق ص م ن ا ل م و ال و ا ل ن ف س و الث م ر ات و ب ش ر الص اب ر ين ١٥٥ 155 Kesinlikle sizi korkuyla,(295) açlıkla, mal, can ve verim kaybıyla sınarız. Ama sabredenleri müjdele!(296) (295) Allah tan başkasından korkan iki cezaya çarptırılır: Korkunun kendisi ve korktuğunun başa gelmesi. (296) Kısa bir süre sonra Bedir le başlayacak zorlu sürece işaret ediliyor ve sınavı başarıyla verebilmek için nasıl bir tavır takınılması gerektiği öğretiliyor. ا ل ذ ين ا ذ ا ا ص اب ت م م ص يب ة ق ال وا ا ن ا ل ل و ا ن ا ا ل ي ر اج ع ون ١٥٦ 156 Onlar bir musibete uğradıklarında: Doğrusu biz Allah a aidiz ve sonunda yine O na döneceğiz derler.(297) (297) İnnâ lillahi ve inna ileyhi raci ûn cümlesine istirca denir. İslâm ın hayat kodları arasında müstesna bir yeri olan bu cümle, aslında İslâm inancının anahtarlarından biridir. Çünkü İslâm iki temel üzerinde yükselir: Tevhid ve adâlet. İstirca, tevhidin özeti ve varlığın kaynağına atıftır. Aynı zamanda bu, mü minin fânî varlığını Allah ın baki varlığına adama andıdır. Ve bir kulluk itirafıdır; bu itirafta zikir de vardır, şükür de vardır, dua da 8

(Nuzul 106 / Mushaf 4 : Nisa 79 Aşağıdadır.) م ا ا ص اب ك م ن ح س ن ة ف م ن للا و م ا ا ص اب ك م ن س ي ئ ة ف م ن ن ف س ك و ا ر س ل ن اك ل لن اس ر س و ا ل و ك فى ب ا ل ل ش ي ادا ٧١ 79 Uğradığınız her iyilik Allah tandır; başınıza gelen her kötülük de kendinizdendir.(99) BİZ SENİ bütün insanlığa elçi olarak gönderdik; ve buna (birinin şahid olması gerekirse), en büyük şahit olan Allah yeter. (99) Bu varlıkta iyiliğin asli kötülüğün arızi olduğuna delalet eder. Her şey mâ hulika leh i (yaratılış gayesi) istikametinde hareket ettiği sürece iyidir. Bu iyilik eşyanın kendisinde var olan değil, yaratanın ona yüklediği bir iyilik olduğu için Allah a atfedilmelidir. و ا ط يع وا للا و ا ط يع وا الر س ول ف ا ن ت و ل ي ت م ف ا ن م ا ع لى ر س ول ن ا ال ب ل غ ال م ب ين ١٢ 12 Allah a itaat edin ve Elçi ye de itaat edin!(15) Ama eğer yüz çevirirseniz, o takdirde Elçi mize düşen (vahyi) açık ve net olarak tebliğ etmektir. (15) İmanla eylem arasındaki hiyerarşiye tekabül eder. Rasul e itaatin gerekçesi Allah a itaattir. ل ا ل ا ل و و ع ل ى للا ف ل ي ت و ك ل ال م ؤ م ن ون ١٣ للا 13 Allah, O ndan başka ilâh olmayandır: O halde mü minler yalnızca Allah a güvenip dayansınlar! ي ا ا ي ا ال ذ ين ام ن وا ا ن م ن ا ز و اج ك م و ا و ل د ك م ع د وا ا ل ك م ف اح ذ ر و م و ا ن ت ع ف وا و ت ص ف ح وا و ت غ ف ر وا ف ا ن للا غ ف ور ر ح يم ١٤ 14 SİZ ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar var. Her ne kadar affedici, hoşgörülü ve bağışlayıcı olsanız da,(16) yine de onlara karşı dikkatli olun!(17) Fakat bilin ki Allah da tarifsiz bir bağışlayıcı, eşsiz bir merhamet kaynağıdır. (16) el- Af, azarlasa da cezadan vazgeçmek; es-safh, azardan da cezadan da vazgeçmek; el-ğafr (mağfiret) günahı tamamen silip affettiğini bile hissettirmemektir. (17) Yaptığımız takdim-tehir, dikkatli olmakla bağışlayıcı olma arasında dengeli bir tavrı birleştiren cümlenin maksadını hedef dile taşıma amaçlıdır. Zımnen: İmanınıza değil de sizin şahsınıza (lekum) düşmanlık ediyorlarsa, imanınızın hatırına bağışlayıcı olun. ا ن م ا ا م و ا ل ك م و ا و ل د ك م ف ت ن ة و للا ع ن د ا ج ر ع ظ يم ١٥ 15 Mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan aracından ibârettir; (18) Allah a gelince: O, katında muhteşem bir ödül bulunandır. (18) el-fetnu, madenin cevherini cürufundan ayırmak için ergitilme işlemi ve bu işlemin yapıldığı pota (bkz. Mâide: 41). Sizi Allah bu potada eritiyor ki, cevherinizle cürufunuz seçilip ayrılsın. Zımnen: Mal ve çocuklarınızı Allah a tercih ederseniz cevherinize yazık edersiniz. Hz. Ömer Huzeyfe ye, Nasıl sabahladın? diye sorar. Huzeyfe, Fitneyi sevip gerçeği yererek der. Ömer, Nasıl yani? deyince; Çocuğumu sevdim, ölümü yerdim cevabını verir (İbn Aşur). 9

(Nuzul 108 / Mushaf 5 : Maide 41 Aşağıdadır.) ي ا ا ي ا الر س ول ل ي ح ز ن ك ال ذ ين ي س ار ع ون ف ى ال ك ف ر م ن ال ذ ين ق ال وا ام ن ا ب ا ف و ا م و ل م ت ؤ م ن ق ل وب م و م ن ال ذ ين اد وا س م اع ون ل ل ك ذ ب س م اع ون ل ق و م اخ ر ين ل م ي ا ت وك ي ح ر ف ون ال ك ل م م ن ب ع د م و اض ع ي ق ول ون ا ن ا وت يت م ذ ا ف خ ذ و و ا ن ل م ت ؤ ت و ف اح ذ ر وا و م ن ي ر د للا ف ت ن ت ف ل ن ت م ل ك ل م ن للا ش ي ا ا ا و لئ ك ال ذ ين ل م ي ر د للا ا ن ي ط ر ق ل وب م ل م ف ى الد ن ي ا خ ز ى و ل م ف ى ا ل خ ر ة ع ذ اب ع ظ يم ٤١ 41 EY PEYGAMBER! Yürekten iman etmedikleri hâlde ağızlarıyla iman ettik diyen kimseler arasından inkârda birbirleriyle yarışanlar seni üzmesin; Yahudileşenler(41) arasından yalanı can kulağıyla dinleyen ve sana başvurmak yerine başka insanların laflarına kulak kesilenler de.. Onlar, sözleri asıl bağlamlarından kopararak mânalarını çarpıtırlar,(42) Eğer size şu tür bir öğreti verilirse hemen alın; yok verilmezse sakın yaklaşmayın! derler. Allah birini fitneye(43) sokmayı dilemişse, Allah ın onun hakkındaki iradesine hiçbir şekilde engel olamazsın. İşte onlar, Allah ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir; onları dünyada zillet, âhirette korkunç bir azap bekler. (41) Çevirimizin gerekçesi için bkz. Bakara: 62 ve En âm: 146, notlar. (42) Bkz. Nisâ: 46; En âm: 13. Krş. Bakara: 104. ف ات ق وا للا م ا اس ت ط ع ت م و اس م ع وا و ا ط يع وا و ا ن ف ق وا خ ي ارا ل ن ف س ك م و م ن ي وق ش ح ن ف س ف ا و لئ ك م ال م ف ل ح ون ١٦ 16 Şu halde, Ne kadar gücünüz yetiyorsa Allah a karşı o kadar sorumlu davranın: Hem (O nu) dinleyin, Hem (O na) itaat edin! Ve kendi hayrınıza olmak üzere infak edin!(19) Kim kişiliğinin (zaafı olan) açgözlülükten (infak ile) korunursa, ebedi kurtuluşa nail olanlar işte onlardır.(20) (19) Zımnen: Allah için vermek, gerçekte vermek değil almaktır (İnfak için bkz. Yâsîn: 47). (20) şuhh un nefs e izafe edilmesi, açgözlülüğün insanın beşeri zaaflarından olduğuna delalet eder. Buhl kendi elindekini başkasından esirgemek, Şuhh başkasının elindekine göz dikmektir (bkz. Felak: 5). şuhh un panzehiri infaktır. (Nuzul 39 / Mushaf 36 : Yasin 47 Aşağıdadır.) و ا ذ ا ق يل ل م ا ن ف ق وا م م ا ر ز ق ك م للا ق ال ال ذ ين ك ف ر وا ل ل ذ ين ام ن وا ا ن ط ع م م ن ل و ي ش اء للا ا ط ع م ا ن ا ن ت م ا ل ف ى ض ل ل م ب ين ٤٧ 47 Kendilerine; Allah ın size verdiği servetten (Allah yoluna) cömertçe sarf edin (35) denildiğinde, inkârda ısrar edenler imanda sebat gösterenlere; Ne yani, Allah ın isterse pekala doyuracağı kimseyi biz mi doyuralım? şimdi siz açık bir şaşkınlık içinde değil de nesiniz! derler. (35) Muhtemelen infak ın nüzul sürecinde geçtiği ilk yer. Nefeka kökü elden çıktı, bitti mânasına gelir. İnfak, yarar veren bir şeyi ona muhtaç olanlarla karşılıksız paylaşmaktır. Geçişli olması, öteki olmaksızın bu ibadetin gerçekleşmeyeceği anlamına gelir. Farz olanına zekât, nafile olanına sadaka, Ramazan a has olanına fıtr, sırf maldan yapılanına hayr denir. 10

İnfak ile nifak aynı köktendir. İnfak iki dünyalılığı, Nifak iki yüzlülüğü ifade ettiği için kökleri aynıdır. Bununla beraber tek dünyası olanın iki yüzü olur. İşte bu yüzden bu ikisi kavramsal bir zıtlık içerirler ve Kur an da infak nifakın panzehiri olarak sunulur. Münafikun sûresi bunun en çarpıcı örneğidir (bkz. Sûrenin girişi ve 9-11, ilgili notlar; infakla korunmak için bkz. Teğabün: 16-17). Kur an da sadece üç şey Allah yoluna (fî-sebilillah) isnat edilir: Cihad, İnfak, Hicret. (Nuzul 23 / Mushaf 113 : Felak 5 Aşağıdadır.) و م ن ش ر ح اس د ا ذ ا ح س د ٥ 5 Ve haset ettiğinde (7) hasetçinin şerrinden!8 (7) Bu ibâre hasedini dışa vurduğunda veya hasedine yenildiğinde şeklinde anlaşılabilir. Bu durumda şerli olan, insanın içinde bir zaaf olarak uyuyan haset duygusu değildir; asıl şerli olan, o duygunun faal hale gelerek sahibinin vicdan ve aklını esir almasıdır. (8) Haset, hasetçinin haset ettiğine dua, kendisine bedduadır. Haset, özü itibarıyla Allah a itirazdır; kime, neyi, ne kadar vereceğine itiraz. Haset hastalığının ilacı, hasetçinin haset ettiğine dua etmesidir. Haset kıskanmak değildir. Kıskanmak, ğayret tir. Gayret, elindekini sakınmak, üzerine titremektir. Bu bağlamda yakın kavramların karşılıklarını vermek isabetli olacaktır: Hased: bende yok onda da olmasın. Buhl: Bende var onda olmasın. Şuhh: Onunki benim olsun. gıbta: Onda var bende de olsun. Sehavet: Bende var onda da olsun. Îsâr: Benim değil onun olsun. Cûd: bende yok ama onda olsun. Fakr: Onda yok bende de olmasın. ا ن ت ق ر ض وا للا ق ر اضا ح س انا ي ض اع ف ل ك م و ي غ ف ر ل ك م و للا ش ك ور ح ل يم ١٧ 17 Eğer Allah a güzel bir borç verirseniz, (Allah) kat kat artırarak size döndürecek ve sizi bağışlayacaktır: (21) Zira Allah tüm şükürleri hakeden tek otoritedir,(22) (şükürsüzlüğü) cezalandırmada acele etmeyendir;(23) (21) Kişi güvendiğine borç verir. Güven imandan çok inanç ahlâkıyla alâkalıdır. İman edip de güvenmemek, inanç ahlâkından yoksun olmaktır. Zımnen: Ey insan! İsmail i göz kırpmadan veren İbrahim gibi bir gönüle sahip ol ki, İsmail e ilaveten İshak a da nail olasın! (22) şekûr kalıbını diğer kalıplardan ayrıcalıklı kılan husus, bu kalıbın bir fiilin üzerinde otorite olana delalet etmesidir (Furûk, s. 26). Eğer burada olduğu gibi; şükredilen için kullanılırsa tüm şükürleri hak eden tek otorite, şükreden için kullanılırsa şükrünü eda etmek için var gücünü harcayan kişi mânasına gelir. (23) Parantez içi açıklamalarımız, Halîm isminin şekûr ile birlikte kullanılmasından kaynaklanan vurguyu ortaya çıkarma amaçlıdır. 11

ع ال م ال غ ي ب و الش اد ة ال ع زيز ال ح ك يم ١١ 18 O, idraki aşan hakikatlerin de, idrak alanına giren gerçeklerin de sırrına vakıf olandır; Her işinde mükemmel, her hükmünde tam isabet edendir. 12