Atatük Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 42 Erzurum 2014 KUR ÂN DA ك ل ا KELLÂ EDATI Halil İbrahim TANÇ (*) ÖZ Kellâ, Arap dilinde kullanılan edatlardan biridir. Kur an da, Kellâ == ك ل ا diriliş gününü ve o günün dehşetini inkâr edenleri caydırmak için istimal edilmiştir. Kur an da 15 Mekkî Sûrenin 33 farklı yerinde uyarmak ve korkutmak maksadıyla kullanılmıştır. == ك ل ا Kellâ, olumsuzluk olan hayır anlamı taşır. == ك ل ا Kellâ, Hedef kitlenin yani insanların yapmak istediği bazı şeyleri kabul etmez ve onları bu halinden vazgeçirmeyi ister. == ك ل ا Kellâ, Muhataba yani insanlara geçmiş mananın olumsuzluk ve yasaklama anlamını göstermekle beraber bundan sonra söylenecek sözün önemini bildirir. == ك ل ا Kellâ nın Kurân da ve Arap Dilinde anlamını, = gerçekten حق ا vardır: = gerçekten anlamına geldiği yerler de حق ا Kûfe dil ekolü öncüsü el-kisâ i ve onun görüşünü takip edenler kabul etmişlerdir. Anahtar Kelimeler: Kellâ, Asla, Edat, Gerçekten ABSTRACT Preposition of Kellâ in The Qur an Kella == ك ل ا Kellâ is one of prepositions in use in the Arabic language. In the Qur an, == ك ل ا Kellâ was used to deter people who denies resurrection day and its consternation. == ك ل ا Kellâ was used in the Qur an in 33 times in 15 Mekkan Surahs to refer to threat and menace. ك ل ا = Kellâ, means no in a stronger way. ك ل ا = Kellâ does not accept some behaviours of target audience, society, also wants make them stop some of their habits. ك ل ا = Kellâ emphisize the negative and restiriction meaning of the previous sentence also indicate the importantce of the next sentence. ك ل ا = Kellâ in some contexts -in the Quran and in Arabic language- means حق ا = truth, reality. el-kisâ i, the pioneer of language school of Kûfe, and his followers accept this meaning of ك ل ا = Kellâ. Keywords: Kellâ, No in a stronger way, Preposıtıon Truth, * Doç. Dr., Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belagatı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.
32 Halil İbrahim TANÇ Giriş Kellâ nın Anlamları ك ك لا = ك لا Kellâ nın cümlelerin durumuna göre birçok mânâsı vardır: Anlamlarından biri اوالز ج ر الر د ع = red ve zecrdir. 1 Kellâ, kendisinden sonrası için sıladır. 2 Türkçe de Red : Alıkoymak, mâni olmak engellemek anlamınadır. Zecr ifadesi ise, azar, baskı, paylama, tekdir, gibi anlamlara gelir. 3 Dilimizde vazgeç, hayır, öyle değil, gerçekten, asla, dikkat ediniz gibi anlamlarla tercüme edilebilir. İnsanı kapılmış olduğu fikirden menetmek ve azarlamak, ya da muhatabın fikrinin yanlışlığını ortaya koyup onu doğruya yöneltmek için de kullanılır. 4 Cevabın olumsuzluğunu bildiren bir harf olup, kendinden sonrakinin irabına te sir etmez. Menetmeyi, nehyetmeyi 5 açma, başlangıç yapma ve gerçeklik ifade eder. Sîbeveyh ve Halîl b. Ahmed ve birçok nahivciler ile Basra Dil mektebinin çoğunluğu, bu edatın ك ile olumsuzluk ال sının birleşmesiyle meydana geldiğini ve şeddenin nefiy manasını kuvvetlendirmek için kullanıldığını söylerler. Birçok nahivci ise edatın birleşmeden tek bir kelime olduğunu kabul ederler 6. Âyet-i Kerimeden örnekler: "ق ال اأ ص ح اب ام وس ىاإ ن ال م د ر ك ون.اق ال اك لا ا إ ن ام ع يار ب اس ي ه د ين " Musa nın adamları: İşte yakalandık dediler. Musa: Hayır; Rabbim be- ك لا nimle beraberdir, bana elbette yol gösterecektir dedi. 7 Âyet-i Kerîmede red ve zecr içindir. = إ ن ا fiile benzeyen harfdir. ع ي = م Zarfdır. Hazfedilmiş innenin haberine müteallaktır. ا = ر ب innenin muahhar ismidir. ي ه د ين ا = س fiil cümlesi olup irabdan mahalli yoktur. Çünkü isti nâfiyyedir. İkincisi, reddetme ve olumsuzluk içindir. Bu edatla bir şey reddedilir, fakat başka bir şey açığa çıkar, onaylanır. Birisinin ل اأ ك ل ت ا ت ر ا Hurma = ه yedin mi, sorusuna, 1 İbn Manzûr, Ebu l-fadl Cemâluddîn Muhammed, Lisânu l-arab, I-XV, Dâru Sâdır, Beyrut, 1990, XV, 230; ez- Zemahşerî, Ebu l-kâsim Mahmûd b. Omer, el-mufassal fî ilmil- Lugah. Dâru İhyâi l- Ulûm, Beyr^t, 1990, s. 388. 2 el-feyrûzâbâdî, Muhammed b. Ya kûb, el-kâmmûsu l-muhît, I-IV, Dâru l-ihyâ, Beyrût, 1991, IV, 597. 3 Mutçalı, Serdar, Arapça-Türkçe Sözlük, Dağarcık yayınları, İstanbul 1995, s. 318, 354. 4 el-isfehânî, Râğıb, Ebu l-kâsim Huseyin b. Muhammed, el- Mufredat fî Garîbi l-kur ân, Beyrût ts., s. 441. 5 Muhammed el-antâkî, el-minhâc fî l-kavâ idi ve l-i râb, s.243. 6 İbn Hişâm (Cemâluddîn), Muğnî l-lebîb, I-II, nşr., Mâzin el-mubârek ve Muhammed Hamdullah, Dimaşk 1972, I, 249. 7 26.Şu arâ 61-62.
KUR ÂN DA لا ك KELLÂ EDATI 33 ك لا, Hayır = خ asla. Bilâkis ekmek yedim, dersin. Üçüncüsü, bu ب زا ك لا. ا ب ل اأ ك ل ت ا edat e = أ ال elâ anlamında أ ال kullanılır ki, Türkçesi; dikkat edin, iyi bilin ki, demektir. س = ك ان ال ي ط لا اإ ن ااإل نس ان ال ي ط غ ى إ ن ااإل ن Dikkat edin! Çünkü insan muhakkak azıtır 8. Bu âyette أ ال ك لا edatı,, elâ = أ ال anlamındadır. 9 Kellâ, cümledeki durumuna göre, hayır, asla, vazgeç, hakikaten, senin anladığın gibi değil 10 gibi mânâlara da gelir. Kellâ, Arapçada kendisinden önce geçen cümlenin ifâde ettiği fikrin, düşüncenin doğru olmadığını sert bir şekilde belirtmek için de kullanılır. واالن ج اح ا أ ر ج = Sınıfı geçmeyi umarım, diyen kimseye, ل اإ ن ك اراس با با ك = Hayır,asl, sen sınıfta kalacaksın, denir. Düşmanın bize ulaşmasından korkuyoruz, diyenlere إ ن ا = إ ن ا ا ا ا ا اأن ا اأن اي د ر ك ن ا اال ع ا د وا cevap olarak, ك لا لا اإ ن ك م اإ ن ك ا م ل ن اج ال ن اج ون ا ون ا = Hayır siz mutlaka kurtulacaksınız, denir. 11 Bazı dil âlimleri Kellâ üzerinde vakıf (durak) yapmayı uygun görmüşler ve bu edattan sonrasının da iptidaiye olduğunu ifâde etmişlerdir. 12 ف ل م اات ر اء ىاا ل م ع ان اق ال اأ ص ح اب ام وس ىاإ ن ال م د ر ك ون ا.اق ال اك ل اإ ن ا ام ع يار ب اس ي ه د ين ا İki topluluk birbirini gördüğünde, Mûsa nın adamları: İşte yakalandık dediler. Mûsâ: Evet; Rabbim benimle beraberdir, bana elbette yol gösterecektir dedi. 13 Bu âyette geçen Kellâ edatına bazı dilcilere göre ن عم = evet anlamı da verilebilir. Çünkü onlara göre, Kellâ dan sonra gelen إ ن ا harfinin hemzesinin harekesi kesreli gelmiştir: Aynı şekilde bir olayın haber verilmesinden sonra evet = ن ع م ifadesi kullanılır. Burada Kellâ edatı tasdik içindir. 14 Kur an da Kellâ Edatı A. Cevabı İnkâr, Kabullenmeme: Cümleyi isbattan redde, inkâra, terke çevirir. Ve ona başka bir mânâ ekler. Yani cümlenin daha önceki anlamını inkar edip, dinleyiciye (muhataba) yeni bir anlamı tenbihler. Bu diğer olumsuzluk edatlarından daha fazla olumsuz- 8 96. Alak Sûresi 6. 9 Halil Tevfîk Mûsâ, Mu cemu l-irşâd li l-edavâti n-nahviyye, Dâru l-irşâd, Hims 2006, s. 206-207. 10 Bakırcı, Selami ve Sadi Çögenli, Arapça Edatlar Sözlüğü, Erzurum 2000, s. 152. 11 Akdağ, Hasan, Arap Dilinde Edatlar, Tekin Kitabevi, Konya 1999, s. 346. 12 İbn Hişâm, a.g.e., I, 249. 13 26.Şu arâ 61-62. 14 İbn Hişâm (Cemâluddîn), I, 251. ; Çelen, Mehmet, Arapça da Edatlar, Kalem Yayınları, İkinci Baskı, İstanbul 2006, s. 134.
34 Halil İbrahim TANÇ luk, inkar, red ve kabullenmeme mânâları içerir. Edatın içerdiği bu manada ه ل اج اء از ي د halindedirler. nahivcilerin birçoğu ve lügatçı tefsirciler ittifak =Zeyd geldi mi? sorusuna cevap olarak = ك ا لا Hayır, denilir. 15 Kur ân-ı Kerîm den örnekler: Kur ân-ı Kerîm den örnekler: ي ا س اباا أ ا ا م انا الا هاا أا خا ال دا اه.ااك ا لاا لا ي ا نا با ذ انافا ا ياالا ح طا م ا ا ة.ا Malının, kendisini ebedi yaşatacağını sanır. Hayır, andolsun ki, o cehenneme atılacak. 16 ا ط ل ع اال غ ي ب اأ م اا ت ذ اع ن د االر ح ن اع ه داا ا.ااك ل اس ن ك ت ب ام ااي ق ول او ا ن د ال ه ام ن اال ع ذ اب ام د ا.ا O görülmeyeni mi biliyor, yoksa Rahman katından bir söz mü almıştır? Hayır, söylediğini yazacağız ve onun azabını uzattıkça uzatacağız. 17 و ا ت ذ ا واام ن اد ون اا لل اآ ل ة ال ي ك ون واا ل م اع ز ا.اك لا اس ي ك ف ر ون اب ع ب اد ت م او اي ك ون ون اع ل ي ه م ا د ا. Onlar kendilerine kuvvet ve şeref kazandırsın diye, Allah tan başka tanrılar edindiler. Hayır, tanrıları, kendilerinin ibadetlerini inkâr edecekler ve onlara düşman olacaklardır. (Veya yarın bunlar, o tanrılara tapmalarını inkâr edecekler ve onlara düşman olacaklardır.) 18 ح ت اإ ذ ااج اء اأ ح د ه م اال م و ت اق ال ار ب اار ج ع ون ا.ال ع ل ياأ ع م ل اص ا ل ا اف يم اات ر ك ت اك لا اإ ن ه اا ك ل م ة اه و اق ائ ل ه ااو م ن او ر ائ ه م اب ر ز خ اإ ل اي و م اي ب ع ث ون ا.ا Onlardan birine ölüm gelince: Rabbim! Beni geri çevir, belki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim der. Hayır; bu söylediği sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır. 19 و ي ض يق اص د ر ياو الاي ن ط ل ق ال س ا ن اف أ ر س ل اإ ل اه ار ون ا.او ل م اع لا ي اذ ن ب اف أ خ ا اأ ن اي ق ت ل ون ا.ا ق ال اك لا اف اذ ه ب اا ب ي ت ن ااإ ن ام ع ك م ام س ت م ع ون ا.ا (Musa: Rabbim!) göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Onun için Harun a da elçilik ver. Onların bana isnat ettikleri bir suç da vardır. Beni öldürmelerin- 15 Muhammed Hasan eş-şerîf, Mu cemu Hurûfi l-me ânî fi l-kurâni l-kerîm, I-III, Muessesetu r-risâle, Beyrut, 1996, II, 804-805. 16 104.Humeze 3-4. 17 19.Meryem 78-79. 18 19.Meryem 81-82. 19 23.Mü minûn 99-100.
KUR ÂN DA لا ك KELLÂ EDATI 35 ك لا den korkuyorum demişti. Allah: Hayır; ikiniz mucizelerimizle gidiniz. Doğrusu Biz sizinle beraber dinlemekteyiz. 20 ي ب ص ر ون ه م اي و د اال م ج ر م ال و اي ف ت د يام ن ااع ذ اب اي و م ئ ذ اب ب ن يه ا.او ص اح ب ت ه او أ خ يه ا.او ف ص يل ت ه اال ت اا ت ؤ ا ويه ا.او م ن ا ف ااأل ر ض ا ج يعا ا ث اي نج يه ا.اك لا اإ ن ه اال ظ ى.ان ز اع ة ال لش او ى. Onlar birbirlerine yalnız gösterilirler. Suçlu kimse, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, ailesini, kardeşini, kendisini barındırmış olan sülalesini ve yeryüzünde bulunan herkesi feda etmek ve böylece kendisini kurtarmak ister. Hayır, olmaz... Bilinmeli ki, o, (cehennem) alevlenen bir ateştir. Derileri kavurup soyar. 21 و أ م ااإ ذ اام اااب ت له اف ق د ر اع ل ي ه ار ز ق ه اف ي ق ول ار ب اأ ه ان ن ا.اك لا اب لاالات ك ر م ون اال ي ت يم. Ama onu sınamak için rızkını daraltıp bir ölçüye göre verdiği zaman: Rabbim beni önemsemedi der. Hayır; ا yetime ikram etmiyorsunuz. 22 أ ل اي ع ل م ا ب ن اا لل اي ر ى.اك لا ال ئ ن ا ل اي ن ت ه ال ن س ف ع اا ب لنا اص ي ة ا. Allah ın her şeyi görmekte olduğunu bilmez mi? Hayır, bundan vazgeçmezse, ا (alnından), 23, derhal onu perçeminden ي س ب اأ ن ام ال ه اأ خ ل د ها.اك لا ال ي ن ب ذ ن ا ف اا ل ط م ة ا.ا Malının kendisini ölümsüz kılacağını sanır. Hayır, o, and olsun ki, Hutame ye atılacaktır. 24 B. Zecr (Menetme, Nehyetme), Red (Geri Durdurma) Mânâsı: Olumsuzluk mânâsıyla beraber, muhatabın şahsa söylediği veya yapmak istediği şeyi (işi) kabul etmemekle yetinmeyip onu bu halinden vazgeçirme ve nehy etmeyi de içermesi Meselâ: أ ر ب از ي د ا ا Z = س Zeydi döveceğim, sözüne cevap olarak: ات ف ع ل اذ ل ك ) = ك لا )ال = Hayır, ا bunu yapma!, seni uyarıyorum anlamını ifade etmektedir 25. Kur ân-ı Kerîm den örnekler: ق ل اأ ر و ن اال ذ ين اأ ل ق ت م اب ه اش ر ك اء اك لا اب ل اه و اا لل اال ع ز يز اا ل ك ايم. De ki: O na ortak diye takıştırdıklarınızı bana gösterin bakayım. Hayır, öyle bir şey yoktur, doğrusu güçlü ve hikmet sahibi olan ancak Allah tır. 26 20 26.Şu arâ 13-15. 21 70.Me âric 11-16. 22 89.Fecr 16-17. 23 96. Alak 14-15. 24 104.Humeze 3-4. 25 Muhammed Hasan eş-şerîf, a.g.e., II, 804-805. 26 34.Sebe 27.
36 Halil İbrahim TANÇ ف ل م اات ر اء ىاا ل م ع ان اق ال اأ ص ح اب ام وس ىاإ ن ال م د ر ك ون ا.اق ال اك لا اا إ ن ام ع يار ب اس ي ه د ين ا. İki topluluk birbirini gördüğünde, Musa nın adamları: İşte yakalandık dediler. Mûsa: Hayır; Rabbim benimle beraberdir, bana elbette yol gösterecektir dedi. 27 أ ي ط م ع اك ل اام ر ئ ام ن ه م اأ ن اي د خ ل اج ن ة ا ن ع يم ا.اك لا اإ ن اخ ل ق ن اه م ام ا ااي ع ل م ون ا. Onlardan her biri, nimet cennetine sokulacağını mı umuyor? Hayır; doğrusu onları kendilerinin de bildikleri şeyden yaratmışızdır. 28 و ج ع ل ت ال ه ام اال ام د ودا. او ب ن ني اش ه ودا. او م ه د ت ال ه ا ت ه يدا. ا ث ا اي ط م ع اأ ن اأ ز يد ا. اك لا اإ ن ه اا ك ان اآل ي ت ن ااع ن يدا. Kendisine bol bol mal, çevresinde bulunan oğullar verdiğim ve nimetleri yaydıkça yaydığım o kimseyi (Bana bırak). Bir de verdiğim nimetten artırmamı umar; Hayır; hayır (ummasın); çünkü o, Bizim ayetlerimize karşı son derece inatçıdır. 29 و م ااي ع ل م اج ن ود ار ب ك اإ ال اه و او م ااه ي اإ ال اذ ك ر ىال ل ب ش ر ا.اك لا اا و ال ق م ر ا.ا Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. Bu, insanoğluna bir öğütten ibarettir. Hayır, hayır öğüt almazlar. And olsun aya, 30 ب ل اي ر يد اك ل اام ر ئ ام ن ه م اأ ن اي ؤ ت ىاص ح فا ام ن ش ر ة ا.ااك لا اب ل االاي ا اف ون ااآلخ ر ة ا. Hayır; her biri önüne açılıvermiş sahifeler verilmesini ister. Hayır; daha doğrusu ahiretten korkmazlar. 31 ك لا اإ ن ه ات ذ ك ر ةا.اف م ن اش اء اذ ك ر ها.ا Hayır; şüphesiz bu Kur ân bir öğüttür. Dileyen kimse öğüt alır. 32 ي ق ول ااإل نس ان اي و م ئ ذ اأ ي ن اال م ف را.ااك لا االاو ز ر ا.اإ ل ار ب ك اي و م ئ ذ االا م س ت ق را.ا ا İşte o gün insan: kaçacak yer nerede? der. Hayır; hayır; bir sığınak yoktur. O gün, sen, Rabbinin huzuruna varıp durursun. 33 27 26.Şu arâ 61-62. 28 70.Meâric 38-39. 29 74.Muddessir 12-16. 30 74.Muddessir 31-32. 31 74.Muddessir 52-53. 32 74.Muddessir 54-55. 33 75.Kıyâme /10-12. ع م اي ت س اء ل ون ا.اع ن االن ب إ اال ع ظ يم ا.اال ذ ياه م اف يه ا م ت ل ف ون ا.اك لا اس ي ع ل م ون ا.ا
KUR ÂN DA لا ك KELLÂ EDATI 37 ك لا Neyi soruşturuyorlar? Üzerinde anlaşmazlığa düştükleri, büyük bir olay olan tekrar dirilme haberini mi? Hayır; şüphesiz görüp bileceklerdir. 34 Yine hayır; elbette görüp bileceklerdir. 35 ا ث اك لا اس ي ع ل م ون ا.ا و أ م اام ن اج اء ك اي س ع ى.او ه و اي ش ى.اف أ ن ت اع ن ه ات ل ه ى.ااك لا اإ نا ه اات ذ ك ر ةا. Sen, Allah tan korkup sana koşarak gelen kimseye aldırmıyorsun. Dikkat et; bu Kuran bir öğüttür. 36 ث اأ م ات ه اف أ ق ب ر ها.ا ث اإ ذ ااش اء اأ ن ش ر ها.اك لا ال م ااي ق ض ام ااأ م ر ها.ا Sonra onu öldürür ve kabre koyar. Sonra, dilediği zaman onu tekrar diriltir. ك اإ ن ه م اع ن ار ب م اي و م ئ ذ ال م ح ج وب ون ا.ا لا 37 getirmemiştir. Hayır; Allah ın kendisine buyurduğunu hala yerine Hayır; doğrusu onlar o gün, Rablerinden yoksun kalacaklardır. 38 و ت ك ل ون االت ر اث اأ ك ل ال م ا.او ت ب ون اال م ال اح ب ا ا ج ا.اك لا ا إ ذ ااا دك ت ااأل ر ض اد ك ا اد ك ا.ا Size kalan mirası hak gözetmeden yiyorsunuz. Malı pek çok seviyorsunuz. Ama yer, çarpılıp paralandığı zaman; 39 أ ل اك م اا الت ك ا اث ر.ا ح ت از ر ت اال م ا ق اب ر.اك لا اس و ات ع ل م ون ا.ا Çoğunluk olmak iddianız sizi o kadar meşgul etti ki, mezarları ziyaretle oradakileri de sayacak kadar oldunuz. Hayır; öyle olmayın; yakında bileceksiniz. 40 Hayır; gözünüzü açın; yakında bileceksiniz. 41 ث ا ك لا اس و ات ع ل م ون ا.ا ك لا ال و ات ع ل م ون اع ل م اال ي ق ني ا.ا ل ت ر و ن اا ل ح ا يم.ا Dikkat edin, şayet yaptığınızın sonucunu kesin olarak bir bilseniz! 42 34 78.Nebe 1-4. 35 78.Nebe 5. 36 80.Abese 8-11. 37 80.Abese 21-23. 38 83.Mutaffifîn Sûresi 15. 39 89.Fecr 19-21. 40 102.Tekâsur 1-3. 41 102.Tekâsur 4. 42 102.Tekâsur 5.
38 Halil İbrahim TANÇ C. İstiftah (Başlangıç) ve Tenbih (Uyarma) Mânâsı: Muhataba geçmiş mânânın olumsuzluk ve nehyini göstermekle beraber bundan sonra söylenecek sözün ehemmiyetini ve kabullenmeme ve reddin asla mümkün olmayacağı yeni bir söylemin başlangıcını bildirir. 43 Kur ân-ı Kerîm den örnekler: فا لا يا د ا ا ي ه.اسا انا د عاالا ز با انا ي ا ة.اك ا لاا ال ااتا ط ا هاا و ا ا ع عا ن ا ا دا ا اس اج اداا و ا ق ا ا ت ا ب ا.ا O zaman (o) taraftarlarını yardıma çağırsın. Biz de zebanileri çağıracağız. Hayır, sakın ona boyun eğme, (Allah a) secde et ve yaklaş. 44 ف إ ذ ااق ر أ ن ه اف ات ب ع اق ر آن ها.ا ث اإ ن اع ل ي ن ااب ي ان ها.ااك لا اب ل اا ت ب ون اال ع اج ل ةا.ا Biz onu Cebrail e okuttuğumuz zaman, onun okumasını dinle. Sonra onu sana açıklamak Bize düşer. Hayır, hayır! Sizler, çabuk elde edeceğiniz dünya nimetlerini seversiniz. 45 و و ج وه ا ي و م ئ ذ ا ب س ر ةا.ات ظ ن اأ ن اي ف ع ل ا ب ااف اق ر ةا.ااك ل اإ ذ ااب ل غا ت االت ر اق ي.ا O gün bir takım yüzler de asıktır. Kendisinin belkemiğinin kırılacağını sanır. Dikkat edin; can boğaza gelip köprücük kemiklerine dayandığı zaman, 46 ي اأ ي ه اااإل نس ان ام ااغ ر ك اب ر ب ك اال ك ر ي ا.اال ذ ياخ ل ق ك اف س و اك اف ع د ل ك ا.ا ف اأ ي ااص ور ة ام ااش اءا ار ك ب ك ا.اا ك ل اب ل ات ك ذ ب ون ا ب لد ين ا.ا Ey insanoğlu! Seni yaratıp sonra şekil veren, düzenleyen, mütenasip kılan, istediği şekilde seni terkip eden, çok cömert olan Rabbine karşı seni aldatan nedir? Hayır, hayır; doğrusu siz dini yalanlıyorsunuz. 47 ال رب اال ع ال م ني ا.اك لا اإ ن اك ت اب ا أ الاي ظ ن اأ ول ئ ك اأ ن ه م ام ب ع وث ون ا.ال ي و م اع ظ يم ا.ا ي و م اي ق وم االن اس ا الف ج ار ال ف ياس ج ني ا. Bunlar, büyük bir günde tekrar dirileceklerini sanmıyorlar mı? O gün insanlar Alemlerin Rabbinin huzurunda dururlar. Sakının; Allah ın buyruğundan dışarı çıkanlar, muhakkak Siccin adlı defterde yazılıdır. 48 ث اي ق ال اه ذ ااال ذ ياك نت م اب ه ات ك ذ ب ون ا.اك لا اإ ن اك ت اب ااأل ب ر ار ال ف اياع ل ي ني ا. Sonra da: yalanlayıp durduğunuz işte budur denecektir. Ama iyilerin defteri yüksek katlardadır. 49 اق ر أ او ر بك ااأل ك ر م ا.اال ذ ياع ل م ا ب ل ق ل م ا.اع ل م ااإل نس ان ام اا ل اي ع ل م ا.اك لا اإ ن ااإل نس ان ال ي ط غ ى.ا 43 Muhammed Hasan eş-şerîf, a.g.e., II, 804-805. 44 96. Alak 17, 18, 19. 45 75.Kıyâme 18-20. 46 75.Kıyâme 24-26. 47 82.İnfitâr 6-9. 48 83.Mutafifîn 4-7. 49 83.Mutaffifîn 17-18.
KUR ÂN DA لا ك KELLÂ EDATI 39 ك لا Oku! Kalemle öğreten, insana bilmediğini bildiren Rabbin, en büyük kerem sahibidir. Ama, sakın insanoğlu kendini müstağni sayarak azgınlık eder. 50 ف ل ي د ع ا ن د ي ه.اس ن د ع االز ب ن ي ةا.ااك لا االات ط ع ه او اس ج د او اق ت ب ا.ا O zaman, kafadarlarını çağırsın, Biz de zebanileri çağıracağız. Sakın ona uyma; sen secde et, Rabbine yaklaş. 51 D. Tahkik (Gerçeklik, Hakikat) Mânâsı: Bazı durumlarda gerçekten, hakikaten anlamına gelir. Hakikaten hayır, eğer vazgeçmezse, derhal = ك ل ال ئ ن ال م اي ن ت ه ال ن س ف ع اا بلن ص ي ة ا اا yakalarız. onu alnından 52 Bu âyette Kellâ nın zecr ve red anlamlarının dışında حق ا = gerçekten anlamına geldiği yerler üzerinde Kûfe ehlinden el-kisâ i, ك ل ك اوهللااوب ل ك اوهللا Kellâ, ve onun görüşünü takip edenler durmuşlardır. 53 şeklinde, ك ل اوهللا =gerçekten anlamında kullanılmaktadır. 54 Sakın = ك (okumamazlık etme)! Çünkü insan muhakkak لا اإ ن ااإل نس ان ال ي ط غ ى. azıtır. 55 Bazı nahivciler bu âyetteki kella nın, aynı zamanda red ve zecr anlmı taşıdığı görüşündedirler. Diğer bazı nahivciler de buradaki kellânın أال =dikkat edin anlamına istiftahiyye harfi 56 olduğunu ileri sürmektedirler. 57 Lâkin Arap dil alimlerinden çoğunluk Kisâî ve onun görüşünü takip edenlerin görüşüne katılmamaktadırlar. 58 Sonuç ك لا etmez. Kellâ, zecr ve red ifâde edip olumsuzluk mânâsı içerir ve amel = Kellâ, lâm ın şeddesi ve kef harfinin fazlalığıyla lâ dan = ال anlam bakımından daha güçlü bir harftir. Kellâ, Kur ân-ı Kerîm de 33 yerde geçmektedir. Bu yerler Kurân-ı Kerîm in ikinci yarısındaki 15 sûreden ibarettir. Çünkü Kellâ, tehdit içermekte olup 50 96. Alak 3-6. 51 96. Alak 17-19. 52 96. Alak 15. 53 Muhammed Hasan eş-şerîf, a.g.e., II, 804. 54 Zihni Mehmed, el-muktedab fî Kavâ idi n-nahv, Marifet Yayınları, İstanbul, 1981, s. 346. 55 96. Alak 6. 56 Söze yeniden başlama, bkz. : Corc Mitrî Abdu l-mesîh ve Hânî Corc Tâberî, el-halîl Mu cem Mustalahâti n-nahvi l- Arabî, Mektebetu Lübnân, Beyrût, 1990, s. 51. 57 Halil Tevfîk Mûsâ, a.g.e.,s.,207. 58 İbn Manzûr, XV, 231; Muhammed Hasan eş-şerîf, a.g.e., II, 804-805.
40 Halil İbrahim TANÇ genellikle Mekkî sûrelerde bulunmaktadır. Çünkü mânâsı tehdittir ve ancak kâfirleri tehdit etmek için nâzil olmuştur. Mekke dönemi, Kur ân nassı için târihî sürecin tespitinde çok önemlidir. Görüldüğü üzere Kellânın mânâsı kullanıldığı siyaka göre değişiklik arzetmektedir. Bazen daimi bir mânâ ifâde etmeyip bulunduğu durumun değişken anlamını içermektedir. Kellânın ifâde ettiği zecr ve red mânâları sabit olup red ve nefy mânâları ise tâli mânâlardır. Cümleyi isbattan redde, inkara, terke çevirip ona başka bir anlam kazandırır. Kellâ olumsuzluk mânâsıyla beraber, muhatabın yapmak istediği şeyi (işi) kabul etmemekle yetinmeyip onu bu halinden vazgeçirme ve nehy etmeyi de içermektedir. Kellâ edatı, reddin asla mümkün olmayacağı yeni bir söylemin başlangıcını da bildirir. Bazı durumlarda gerçekten, hakikaten anlamına gelir. Bazen de evet anlamına gelmektedir. Kur ân-ı Kerîm, kullanmış olduğu lafızları, ifâde etmek istediği mânâyı en ince şekilde ifade edecek biçimde kullanmıştır. Kur ân ın kullanmış olduğu lafızlar ve ifade etmek istediği mana arasında tam bir uyum bulunmaktadır. Kellâ edatı da bu anlamda beliğ bir tarzda anlam derinliği içermektedir. Kaynakça Akdağ, Hasan, Arap Dilinde Edatlar, Tekin Kitabevi, Konya, 1999. Bakırcı, Selami ve Sadi Çögenli, Arapça Edatlar Sözlüğü, Bakanlar Matbaacılık, Erzurum 2000. Corc Mitrî Abdu l-mesîh ve Hânî Corc Tâberî, el-halîl Mu cem Mustalahâti n-nahvi l- Arabî, Mektebetu Lübnân, Beyrût, 1990. Çelen, Mehmet, Arapça da Edatlar, Kalem Yayınları, İkinci Baskı, İstanbul 2006. el-feyrûzâbâdî, Muhammed b. Ya kûb, el-kâmmûsu l-muhît, I-IV, Dâru l-ihyâ, Beyrût, 1991. Halil Tevfîk Mûsâ, Mu cemu l-irşâd li l-edavâti n-nahviyye, Dâru l-irşâd, Hims, 2006. İbn Manzûr, Ebu l-fadl Cemâluddîn Muhammed, Lisânu l-arab, I-XV, Dâru Sâdır, Beyrut, 1990. İbn Hişâm (Cemâluddîn), Muğnî l-lebîb, I-II, nşr., Mâzin el-mubârek ve Muhammed Hamdullah, Dimaşk 1972. el-isfehânî, Râğıb, Ebu l-kâsim Huseyin b. Muhammed, el- Müfredat fî Garîbi l- Kur ân, Beyrût, tsz., Muhammed el-antâkî, el-minhâc fî l-kavâ idi ve l-i râb, Dâru ş-şark, Beyrût, tsz. Mutçalı, Serdar, Arapça-Türkçe Sözlük, Dağarcık yayınları, İstanbul 1995. Muhammed Hasan eş-şerîf, Mu cemu Hurûfi l-me ânî fi l-kurâni l-kerîm, I-III, Muessesetu r-risâle, Beyrut, 1996. ez- Zemahşerî, Ebu l-kâsim Mahmûd b. Omer, el-mufassal fî ilmil-lugah. Dâru İhyâi l- Ulûm, Beyrût, 1990, Zihni Mehmed, el-muktedab fî Kavâ idi n-nahv, Marifet Yayınları, İstanbul, 1981.