Mali Kârın Tespitinde Alacaklarda Amortisman - 1 Prof.Dr. Doğan ŞENYÜZ Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi GİRİŞ Gelir vergisi bakımından işletmelerin geliri elde etmesi tahsil yanında tahakkuk esasına bağlanmıştır. Bu nedenle peşin satışlara dayanan nakten veya hesaben tahsil edilen gelirler yanında, vadeli satışlara dayanan alacaklar da vergilendirmeye konu edilir. Alacak hakkı en genel anlamıyla alacaklının borçludan yüklendiği edimi yerine getirmeyi isteme yetkisine sahip olmasıdır. Alacak ise para miktarı ile ifade edilen talep hakkını ifade eder. Alacakların vadeleri geldiğinde tahsil edilmesi ve işletmeye katılması beklenir. Ancak, alacaklar, özellikle borçlusunun durumundan kaynaklanan nedenlerle ekonomik ve hukuki yönden tahsil kabiliyetini kısmen veya tamamen kaybetmelerine bağlı olarak işletme için gerçek varlık veya değer olma konumunu kaybedebilirler. Bu değişime rağmen alacakların durumlarında hiçbir şey olmamış gibi işletmenin varlığı içinde görülmesi işletme sahip veya sahipleri için olduğu kadar müşteriler ve diğer üçüncü kişilere karşı da yanıltıcı bir ekonomik gücü ifade eder. Sonuçta kesin ve miktarı belli olma niteliğini yitiren alacakların yer aldığı bilançolar gerçeği göstermekten uzaklaşır. Gerçekten uzaklaşan haliyle bilanço işletmeyi gerçek ekonomik varlığının üzerinde bir gücü temsil eden bir malvarlığına sahipmiş gibi gösterir. Bu nedenle, hesapların gerçek mali gücü temsil edecek şekilde düzeltilmeye ihtiyacı olur. Tahakkuk esasının bir gereği olarak vergi hukuku bakımından da daha önceden gelirler içinde gösterilerek vergiye tabi tutulan bu alacakların bu defa gelirlerden indirilmesi veya alacak kayıtlarından silinmesi veyahut duruma göre karşılık ayrılması gerekir. Dönen aktif varlıklar arasında yer alan alacakların tasarruf değerlerinde meydana gelen bu değişmeler alacakları tahsil kabiliyetini soktuğu duruma göre değersiz (VUK m.322), şüpheli (VUK m.323) ve vazgeçilen (VUK m.324) alacaklar konumuna sokar. Sonuçta bunların kanunda öngörülen usul ve esaslara uygun şekilde amortismanı yoluna gidilir. Bu yazıda en genel şekliyle sırasıyla değersiz, şüpheli ve vazgeçilen alacakların bu nitelikleri ve yapılması gerekenler üzerinde durulacaktır. I. DEĞERSİZ ALACAKLAR
Vergi hukuku bakımından değersiz alacakların niteliği ve sonuçlarına VUK da yer verilmiştir. Kanunun ilgili maddesi şöyledir: Değersiz alacaklar: Madde 322 Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacaklar, değersiz alacaktır. Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler. İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedilmek suretiyle yok edilirler. A. Değersiz Alacak Sayılmanın Şartları Anılan maddeye göre değersiz alacak sayılabilmenin şartları aşağıda belirtilmiştir. 1. Alacak işletmenin varlığına girmiş veya yer almış olmalıdır Alacağın işletmenin faaliyeti sonucunda oluşan alacak şeklinde ortaya çıkması gerekir. Bu çerçevede, alacağın işletmenin iştigal konusu dışında olması ve fakat işlerinin sürdürmesiyle ilişkili olması da yeterlidir. Örneğin, işletmenin mal veya hizmet alınması amacıyla verdiği avansların mal veya hizmetin ifa edilememesi nedeniyle alacak haline dönüşmesi satış karşılığı olmayan alacaklardır. İşletmenin işletmeyle hiçbir ilgisi olmayan ve bu nedenle hâsılat hesaplarına geçirilmemiş ve işletmenin varlıkları arasına alınmamış alacaklarının değersiz alacak olarak zarara geçirilmesi söz konusu olmaz. Ticari işlem dışı ortaya çıkan alacaklar veya ticari hâsılat içinde gösterilmeyen ticari alacaklar için değersiz alacak kaydı yapılamaz. Çünkü ticari işlemlerle ilgili fakat zamanında hasılat hesaplarına kaydı yapılmamış alacakların değersiz alacak haline gelmeleri durumunda önceden hasılat hesaplarına kaydı yapılmadığından bu defa değersiz alacak sayılarak işleme tabi tutulmaları mümkün değildir. Alacaklı mükellefin bilanço veya işletme hesabına göre defter tutmasının alacağın değersiz kabul edilmesi açısından bir önemi yoktur. Önemli olan alacağın işletme hesaplarına kaydedilmesidir. Alacakların mal bedeli ve KDV dahil tutarı ifade etmesi durumunda KDV beyanındaki matrahı etkileyen bir durum olmadığından değersiz hale gelen alacağın KDV dahil toplamı dikkate alınır. Önemli olan alacağın işletmenin faaliyetlerinden kaynaklanmasıdır. Aynı şey diğer tüketim vergilerini içinde barındıran alacaklar için de geçerlidir. 2. Alacağın tahsili imkânsız hale gelmelidir Tüm alacaklar tahsil edilememe ihtimalini de içinde barındırır. Alacaklar her koşulda tahsili mümkün olacaktır diye bir kural yoktur. Ticari hayatın akışı içinde alacakların az veya çok tahsil edilmeme riski her zaman vardır. Değersiz alacaklar bu riskin gerçekleştiği alacaklardır. Alacağın tahsilinin mutlak suretle imkânsız hale gelmiş olması o alacağın değersiz kabul edilmesi için şarttır. Kanun (VUK m.322/1) alacağın tahsilinin imkânsız hale gelmesini alacağın bir yargı kararına bağlı olarak veya kanaat verici bir belgeye dayanmasına bağlamıştır. Burada alacağın değersiz hale geldiğinin aranmasında belgeye dayanması ve bu
belgenin belirli niteliklerde olması aranmıştır. Geçerli belge olarak yargı kararları ve kanaat verici belgeler e yer verilmiştir. a. Alacağın Yargı Kararına Bağlı Olarak Değersiz Hale Gelmesi Alacağın alacak olma vasfı ve buna bağlı hakların ortadan kalkması suretiyle değersiz hale geldiğinin bir yargı kararına dayanarak ortaya konmasıdır. Yargı kararı, sonucu itibarıyla alacağın tahsil edilmesinin mümkün olmadığı yönünde kesinlik içermelidir. Mahkeme kararında değersiz alacak olduğu kanıtlanmayan veya alacağın bu mahiyette olduğu net bir şekilde anlaşılmayan mahkeme kararları alacağı değersiz sayılması için yeterli değildir. Yargı kararı kesinlik içermesine rağmen taraflar arasındaki gerçek ve samimi bir ihtilafa dayanmıyorsa alacağı değersiz hale getirdiği noktasında ikna edici olduğu söylenemez. Yani, taraflar arasında gerçek alacak ilişkisine dayanmayan muvazaalı ilişkilere dayanan göstermelik alacak davalarının alacakları değersiz hale getirip getirmediği vergi idaresince sorgulanabilecektir. Kanunda, alacaklının aleyhine sonuçlanan yargı kararıyla ilk derece mahkemesinin mi veya kanun yoluna gidildiğinde yüksek mahkeme kararının mı kastedildiği açık değildir. Kanaatimize alacağın değersizliğini ortaya koyan kararın kesinleşmiş bir karar niteliğinde olması gerekir. Çünkü ancak böyle bir karar alacağın tahsiline imkan kalmadığını gösterir. Dava aleyhine sonuçlanan mükellefin yüksek yargıya gitmemesi nedeniyle kararın kesinleşmesini alacağın değersiz sayılması bakımından yeterli görmek gerekir. Yani, ilk derece mahkemesinin kararını doğru ve yerinde gören alacaklı temyize gitmesinde menfaati olmadığını düşünüyorsa bir taraftan temyiz masraflarından kaçınması diğer taraftan temyizin kullanılıp kullanılmamasının kendisinin seçimlik hakkı olduğu düşünüldüğünde temyize gidilmeden kesinleşen kararı yeterli görmek gerekir. Yabancılık unsuru taşıyan alacağa ilişkin uyuşmazlığın çözümünde yabancı mahkemelerin yetkili olması halinde bu mahkemelerce verilen kararların alacağın değersiz sayılmasına dayanak olması bu kararın Türkiye deki bir mahkemece usulüne uygun şekilde tanınmış olmasına bağlıdır. İcra ve İflas Kanununun 72. maddesi kapsamında açılan icra takibinden önce veya icra takibi sırasında borçlunun borçlu olmadığını ispat için açtığı menfi tespit davalarının borçlu lehine kesinleşerek sonuçlanması halinde de alacağın değersiz hale geldiği kabul edilir. b. Alacağın Değersiz Hale Geldiğinin Kanaat Getirici Belgeye Dayanması: Alacağın değersiz hale gelmesinin en önde gelen koşulu durumu bir belgeye dayanmasıdır. Herhangi bir belge ibraz edilmemesi halinde bu alacağın değersiz alacak olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Buradaki belge alacağın değersizliğini ortaya koyan, tespit eden ve bu suretle kanaat oluşturan bir belgenin fiziken var olmasıdır. Bu belge doğrudan resmi makamlarca üretilen bir belge olabileceği gibi, ekonomik gerçeği en açık şekilde ortaya koyan mükellef tarafından tutulan ve uygun düştüğü ölçüde resmi makam ve kuruluşlara onaylatılan tutanaklar dahi olabileceği düşünülmelidir. Önemli olan belgelerin kanunun aradığı anlamda kanaat getirici belge vasfına sahip olmalarıdır. Örneğin, borçlunun malvarlığı bırakmadan ölmüş olması ve mirasçılarının da reddi miras yaptıklarını tespit eden durumun belgelenmesi ve işlemlerle ilişkilendirilmesi gerekir. Diğer taraftan işlediği bir suçtan dolayı ceza alan birinin ülkeden kaçarak dönmemek üzere ülkeyi terk etmesi halinde bunu resmi makamlarca verilen belgelerle (borçlunun ülkeden çıkışın belgelenmesi, başka bir ülkede
sürekli yerleşim yerine sahip olması) kanıtlanması yeterli görülmelidir. Bize göre tüm çabalara rağmen ulaşılamayan bir borçlunun adresine adres kayıt sistemi nden dahi ulaşılamadığı ve bu nedenle nerede oturduğunun belirlenme imkânının olmadığı durumun resmi makamın onaylaması halinde bu belgeyi kanaat getirici sayılma bakımından yeterli görmek gerekir. Yukarıdaki örnekler alacağın doğrudan tahsil edilemeyeceğini ortaya koyan belgeler olmayıp, daha çok alacağın bir daha tahsil edilemeyeceğine muhakkak gözle bakılmasını sağlayan belgelerdir. Belgeler, alacağın ister doğrudan tahsil edilemeyeceğini isterse tahsil edilemeyeceği sonucuna götüren tespitleri içersin mutlaka belgeye dayandırılmalıdır. O halde, tahsil edilemeyeceği yönünde kanaati uyandıran olgu ne ise mutlaka onun belgeye bağlanması zorunluluğu vardır. Olguların belgeye bağlanması başka şey, belgelerin alacağın tahsil kabiliyetinin olup olmadığına kanaat getirici olma vasfı başka şeydir. Değersiz alacak sayılma bakımından hem belgeye bağlanmak hem de belgenin kanaat oluşturmak unsurları aynı anda aranmalıdır. Bir alacağın değersiz hale geldiğinin tespitinde en güvenilir belgelerden başta geleni yargı kararlarıdır. Ancak, yargı kararları dışında belki de sonuç hakkında onun kadar hakikati açıklayan belgeler de bulunabilir. Önemli olan ilgili belgenin alacağın tahsilinin imkânsız olduğunu göstermesi yönünde şüpheden uzak şekilde maddi olgunun gerçeğini ortaya koyma kabiliyetine sahip olmasıdır. Bu nedenle alacağın değersiz alacak olarak zarara geçirilmesi her olayın somut şartlarına göre yapılacak inceleme sonucunda belgenin bu yönde nitelik taşıdığına kanaat getirilmesi halinde mümkün olacaktır 1. Kanaat getirici belgeden VUK da 227-242 maddeleri arasındaki belgeler (en geniş şekliyle bir hüküm ifade eden veya icabında bir hakkın ispatına delil olarak kullanılabilen mukavelename, taahhütname, kefaletname, mahkeme ilamları gibi hukuki vesikalarla ihbarnameler) anlaşılır. Bu belgelerin alacağın mutlak suretle alacağın tahsilini imkansız kılmasına kanıt oluşturması yanında bunların muvazaadan ari gerçek bir ilişkiyi göstermesi halinde mümkün olacaktır. Alacağın tahsil kabiliyetinin bulunmadığının ortaya koyulmasında hakem veya hakem kurulu kararları, sulh sözleşmeleri ve konkordatonun kanaat getirici belge olma vasıfları açıktır. Ancak hemen belirtelim ki, alacağın tahsil kabiliyetinin bulunmadığını ortaya koyan belgeler anılan belgelerle sınırlı değildir. Bu yazıda hakem veya hakem kurulu kararları sulh sözleşmeleri ve konkordatoya tadadi (örneklendirici) olarak yer verilmiştir. Bu nedenle ismen belirtilenler dışında alacağın akıbeti açısından aynı sonuçlara yol açan başka belgeler de alacağın değersiz olduğunu koyan belgelerden sayılacaktır. Önemli olan belgenin somut olay bakımından alacağın tahsilinin imkânsızlık içine düştüğünün kesin, net, tartışmasız bir biçimde ortaya koyulması konusunda kanaat yaratma kabiliyetinin tam olmasıdır. Örneğin, bir sermaye şirketinin iflası kapandıktan sonra kusuru olmaksızın iflas masasına başvurulmaması nedeniyle tasarruf değerini kaybeden alacağın bu konumunu gösteren belgenin veya iflas sonucunda borçlunun mal varlığının yetersizliği nedeniyle alacağın bir kısmının 1 Aciz vesikasının alacağın değersiz sayılmasının sağlayıp sağlamayacağı noktasında şunlar söylenebilir. Borçlunun borcu ödemede acz içine düştüğü ve hakkında yapılan icra takibi sonucunda haczedilebilen tüm malları satılmasına rağmen ödenemediği durumda, o an itibarıyla ödenemeyen kısmı göstermek üzere düzenlenerek alacaklıya verilen belgeye aciz vesikası denir. Aciz vesikası bir alacağın değersiz sayılması için kanaat oluşturmaya yeterli görülmez. Çünkü aciz vesikası düzenlendiği sırada alacaklının tatmin edilemediği doğru olmakla beraber bu durum alacağın bir daha hiç tahsil edilemeyeceği ve mutlak suretle tahsilinin ortadan kalktığı yönünde kesinlik oluşturmaz. Aciz vesikası alacağın ortadan kalktığını değil sadece borçlunun ödeme gücü olmadığını gösteren belgedir. Gerçekten, borçlunun daha sonraki bir zamanlarda haczedilebilecek mallara sahip olması ihtimal dâhilindedir. Bir başka deyişle borçlunun malvarlığı durumunun iyileşmesiyle alacaklı alacağın tahsil edebilme imkânına sahip olabilecektir. Bu nedenle aciz vesikasına bağlı alacaklar değersiz alacak olarak kabul edilemez. Ancak, şüpheli alacak sayılmasının dayanağını oluşturur diğer şartlarda varsa alacak şüpheli alacaklara ilişkin işlemlere tabi tutulur.
karşılanamadığını gösteren belgenin ve bir kişinin hiçbir mal bırakmadan öldüğünü gösteren belgelerin kanat getirici belge niteliğinde olduğunun kabulü yerindedir. Danıştay 4. Dairesi E:1962/3531, K:1966/1455 sayılı kararında on senedir tahsil edilemeyen ve borçlunun adres ve akıbeti bilinmeyen alacaklar değersiz alacaktır şeklinde karar vermiştir. Danıştay ın aynı dairesi E:1962/5424,K:1965/789 sayılı kararında onbeş yıla mahkûm olan ve yirmibir milyon liralık Hazine alacağını ödemeye mali iktidarı müsait olmayan kimseden alacağı olan kimse bu alacağı değersiz alacak olarak kaydedebilir şeklinde karar vermiştir. O halde gerçek ekonomik durumu ortaya koyan samimi ve şüpheden uzak şekilde olguları kanıtlayan belgeler de kanaat verici belge olarak kabul edilecektir. Diğer taraftan tahsil hukukunun önemli belgelerinden biri olan aciz vesikası alacağın değersiz sayılması bakımından kanaat getirici belge sayılmamıştır. aa. Hakem veya Hakem Kurulu Kararları Tarafların, sözleşme veya sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tamamının veya bir kısmının çözümünün hakem veya hakem kuruluna bırakılması hususunda yaptıkları anlaşmalara tahkim sözleşmesi denir (HMK m.412). Tahkim sözleşmesinin konusunu oluşturan bir uyuşmazlığın çözümü için mahkemede dava açılmışsa, karşı taraf tahkim ilk itirazında bulunur. Bu durumda mahkeme tahkim itirazını kabul ederek davayı usulden reddeder. Tarafların yargılama sırasında tahkim yoluna başvurma konusunda anlaşmaları halinde, dava dosyası mahkemece ilgili hakem veya hakem kuruluna gönderilir (HMK m.412/5). Hakem kararlarına karşı yalnızca tahkim yerindeki mahkemede iptal davası açılabilir (HMK m.439/1). İptal davası hakkında verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir (HMK m.439/6). Tahkim yargılaması sonucunda kesinleşmiş hakem kararları kesinleşmiş mahkeme kararları gibi tarafları bağlar. bb. Sulh Sözleşmeleri 2 Sulh sözleşmesi, tarafların aralarında mevcut bir hukuki ilişkiden kaynaklanan anlaşmazlıkları sona erdirmek amacıyla anlaşmazlık konusunda karşılıklı özverilerde bulunarak mevcut hukuki anlaşmazlığı sonlandırma sonucunu doğuracak bir anlaşmaya varmalarına ilişkin kendine özgü isimsiz bir sözleşmedir. Sulh sözleşmesinin konumuz açısından önemi sözleşmeyle alacağın bir kısmından vazgeçilmesi demektir. Vazgeçilen alacak üzerinde artık tasarruf hakkı söz konusu olmayacağından bu alacağın değersiz alacak haline geldiği kabul edilmelidir. Sözleşmelere konu olabilen her şey hakkında sulh sözleşmesi yapılabilir. Karşılıklı fedakârlığı içermeyen ibra, feragat, bağışlama, ikrara ilişkin mahkeme tutanaklar ı esasen sulh sözleşmesi değildir. Ancak, bir alacak hakkını sonlandırması nedeniyle bunların da alacağın değersiz sayılması bakımından kanaat getirici belge olarak kabulü yerinde olacaktır. Bu 2 Uyuşmazlığın hiçbir yargı merciine götürülmeden tarafların kendi aralarında anlaşarak yaptıkları sulh sözleşmesine adi sulh sözleşmesi denir. Kişiler uyuşmazlıklarını dava yoluna taşıyabilirler ancak dava devam ederken mahkemede karşılıklı özveride bulunarak uyuşmazlığı mahkeme huzurunda anlaşarak sonlandırmak istediklerini açıklayabilirler. Buna yargısal sulh sözleşmesi denir. Örneğin, 100.000 TL alacağı için dava açan davacı ile davalının mahkemede 80.000 TL alacak ve üç aylık faiz konusunda mutabık olduklarını açıklamaları halinde dava bu mutabakat yönünde sonuçlandırılır. Yargısal sulh sözleşmesi denilen bu durum yargılamayı sonlandıran bir hukuki ve yargısal işlemdir. Bunu da dışarıda anlaşarak yaptıkları bir sulh sözleşmesini mahkemeye onaylatma şeklinde yapabilecekleri gibi, mahkeme huzurunda vardıkları uzlaşıya göre hüküm tesisi şeklinde de yapabilirler. Yargısal sulh sözleşmeleri hâkim kararı şeklinde karşımıza çıkar.
sözleşmenin geçerliği bakımından bir şekil öngörülmemiştir. Tarafların sulh sözleşmesi yapabilmeleri için uyuşmazlığın dava yoluna götürülmüş olması şart değildir. Sulh sözleşmeleri ile ilgili olarak Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu ve Hukuk Usulü Mahkemeleri Kanununda bazı kurallar bulunmakla birlikte başlı başına sulh sözleşmesini konu alan bir yasal düzenleme yoktur. cc. Konkordato 3 Konkordato işlemleri, borçlunun veya her alacaklının icra mahkemesi ne konkordato teklifini içeren başvurusu ile başlar (İİK m.285/i ve II). Konkordato talebi alacaklıların konkordato mühleti verilmesini gerektiren bir hal bulunmadığını ileri sürmelerine imkan vermek için gazetede ilan edilir. Yetkili icra mahkemesi inceleme yaparak konkordato talebinin kabulüne veya reddine karar verir. Talep uygun görülürse borçluya en fazla üç ay mühlet verilir ve konkordato komiseri tayin edilir. Alacaklılar tayin edilen konkordato komiseri tarafından mühlet kararının yayımlandığı gazetede yapılan ilanla yeri ve zamanı belirtilen toplantıya çağrılır. Alacaklılar yapılan konkordato teklifini görüşürler. Komiser konkordatoya ilişkin bütün belgeleri, konkordatonun kabul edilip edilmediğine ilişkin gerekçeli raporunu ticaret mahkemesine tevdi eder ve durumu ilgili icra mahkemesine bildirir. Ticaret mahkemesi, komiseri dinledikten sonra ve her hâlde mühlet içinde kısa bir zamanda kararını verir. Karar vermek için tayin olunan duruşma günü, mühlet kararının yayımlandığı gazetede ilân edilir. İtiraz edenlerin haklarını müdafaa için duruşmada bulunabilecekleri de ilâna yazılır. Ticaret mahkemesi duruşma sonucunda konkordatonun tasdikine veya reddine karar verir. Bu karar kesinleşince mühlet kararının yayımlandığı gazetede ilan edilir. Ticaret mahkemesinin konkordatoyu tasdik edebilmesi için kayıtlı alacaklılarının yarısı ve alacak miktarının üçte ikisini aşan bir çoğunluk tarafından kabul edilmesi şarttır. Konkordatonun tasdiki kararına karşı kanun yollarına gidilebilir. Konkordatonun tasdiki kararında alacaklıların hangi ölçüde alacaklarından vazgeçtiği (ferağat ettiği), borçlunun borçlarını hangi vade ve/veya miktarlarda ödeyeceği belirtilir. Konkordatonun borçtan vazgeçmeyi içeren biçimde yapılması durumunda borçlu, vazgeçilen borçlar dışında kalan borçlarını teklif ettiği konkordato şartlarına göre ödemek zorundadır. Alacağı sadece yeni vade/vadelere bağlayan konkordato tasdik edilse bile bu tasdiki alacağı değersiz hale getirmez. Borçlu şartlara göre borcunu ödemezse alacaklı konkordatoyu tasdik eden ticaret mahkemesine konkordatonun feshi için bir dava açar. Davada verilen karar konkordatonun feshi yönünde olursa bu sadece dava açan yönünden sonuç doğurur ve sadece bu alacaklı alacağın tamamı için icra ve iflas takibi yapabilir. Değersiz alacaklar bakımından önemli olan alacaklıların alacaklarının belirli bir kısmından vazgeçmesi kalan kısmı itibarıyla belirlenen vadelerde tahsil yoluna gidilmesidir. Konkordatonun varlığı alacaklının belirli bir miktardan vazgeçmesini içermesi halinde bu kısım değersiz alacak işlemine tabi tutulur. Çünkü alacaklı açısından vazgeçilen alacak miktarı kesin bir durumu ifade etmekle beraber borçlu bakımından belirlenen şartlara uygun ifanın yapılacağı noktasında bir belirsizlik içerir. Borçlunun konkordato şartlarını ihlal etmesi nedeniyle konkordatonun fesh edilmesi halinde bu alacaklı itibarıyla daha önceden değersiz hale gelen alacak tekrar canlandırılır. Bu durumda alacaklar şartları çerçevesinde şüpheli alacak olarak işleme tabi tutularak kayda alınır. 3 İİK nın 285-30/l maddeleri arasında Adi Konkordato, İflastan Sonra Konkordato ve Malvarlığının Terki Suretiyle Konkordato olmak üzere çeşitleri vardır. Açıklamalarda sadece adi konkordato çeşidi ele alınmıştır.
B. Değersiz Alacak Sayılmanın Sonuçları Değersiz alacaklar tahsil edilemeyecek alacaklar oldukları için doğrudan gider yazılmak suretiyle yok edilirler. Gerçekten tahsili imkânsızlaşmış alacaklar için karşılık ayrılmasının bir anlamı olmaz. Bu nedenle de doğrudan gider yazılırlar. Nitekim kanuni düzenlemede de alacaklar değersiz hale geldiğinde, bu hale girdikleri tarihte tasarruf değerini kaybedeceklerinden kayıtlı değerleriyle o dönemde zarara geçirilerek yok edilirler. Bir başka deyişle alacak ancak tahsil imkânının kalmadığı tarihte değersiz alacak olarak zarara kaydedilirler. O halde alacak hangi tarihte değersiz hale geliyorsa o dönemde zarara işlenecektir. Alacağın değersiz hale geldikten sonraki dönemlere kaydedilmesi değersiz hale geldikleri (tasarruf değerini kaybettiği) tarihte zarara geçirilirler şeklindeki kanun hükmüne aykırılık teşkil eder. Bir başka deyişle değersiz hale geldiği dönemde (yılda) zarar yazılmayan alacaklar daha sonraki hesap dönemlerinde zarar olarak göz önüne alınmazlar. Alacağın değersiz hale geldiği anın belgeyle dayandırılması zorunluluğu nedeniyle zarara geçirilme işleminin de belgenin üretildiği tarihle uygun olması gerekir. Tahsil imkânsızlığının meydana geldiği an belgenin üretildiği an ile örtüşüyorsa- örneğin, sulh sözleşmesinde olduğu gibisorun yoktur. Ancak alacağın değersiz hale gelmesiyle değersiz hale geldiğinin belgeye bağlı tespit anı farklı zamanları içeriyorsa belgeye bağlandığı döneme itibar etmek gerekir. Çünkü, değersizliğin hukuken geçerli bir şekilde tespitinin belgeye bağlanması zorunluluğu getirilmiştir. Değersiz hale gelen alacağın giderleştirilerek yok edileceği dönemden hesap dönemi sonu anlaşılmak ve bu dönem sonu itibarıyla giderleştirmek mümkün olmakla beraber, geçici vergiye esas kazançların tespitinde, VUK un değerlemeye ilişkin hükümlerinin de dikkate alınmasının gerekmesi nedeniyle değerleme işlemleri ise geçici vergi döneminin kapandığı tarih itibariyle yapılacaktır (GV Teb. No:217). Kanunda her ne kadar tahsil imkânsızlığından bahsedilmişse de zarara geçirilen alacakların şu veya bu nedenle tahsil edilmesi halinde tekrar canlandırılarak hesaplara kaydı yapılır ve vergilendirilmesi sağlanır.