A. Buğra: Evet, bu Amerika yı çok seven Tocqville. Bu Tocqville in yoksulluk güncesi isimli bir kitabı vardır, Memoire on Pauperism.

Benzer belgeler
A. Buğra : Konuşmadığımız süre içinde asgari ücret tespit edildi.

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

10SORUDA AİLE SİGORTASI

TÜRKİYE DE BAĞIŞÇILIĞIN DURUMU

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

İZMİR KREŞ ATÖLYESİ NOTLARI (Ocak 2013) 1-BAKIM HİZMETLERİ NASIL DÜZENLENMELİ VE BU DÜZENLEMEDE KAMUNUN YERİ NE OLMALIDIR?

TÜRKİYE DE BAĞIŞÇILIĞIN DURUMU

Ö. Madra: Karl Polanyi nin önemi nereden geliyor, istersen birazcık da ondan bahsedelim.

Ayşe Buğra ve Çağlar Keyder le Sosyal Politika Forumu ndan

GİZEMLİ KUTULAR PROGRAMI ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİ

Ö. Madra: Bugün biraz işsizlik kavramı üzerinde duralım diye konuşmuştuk. Çalışan yoksul, istihdam Türkiye de biraz farklı anlaşılıyor galiba.

Ayşe Buğra ve Çağlar Keyder le Sosyal Politika Forumu ndan: 2010 Avrupa Yoksullukla Mücadele Yılı ve Avrupa Sosyal İçerme Raporu

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

14. ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ KONGRESİ

E-demokrasi Projesi Anket Sonuçları

Üniversite Gençleri İçin E-Demokrasi Projesi Anket Çalışması

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

Ayşe Buğra ve Çağlar Keyder le Sosyal Politika Forumundan. Ö. Madra: Günaydın Çağlar. Ç. Keyder: Günaydın Ömer

Ö. Madra: Evet, bunun sadece sıfırın altına düştüğü zamanlarda olmamasını dileyerek tamamlayalım.

CİHAN PARTİSİ HAYIR MI, EVET Mİ? REFERANDUM 2017 KATALOĞU. Devlet meseleleri uzun soluklu işlerdir; uzun yola tek şoförle gidilmez..

Engelliler İçin E-Demokrasi Projesi Anket Çalışması

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız!

Ö. Madra: Bugün TESEV in Doğu ve Güneydoğu Anadolu da Sosyal ve Ekonomik Öncelikler başlıklı raporu üzerine konuşacağız.

GELECEGIN MUCITLERI ROBOT YAPMAYI ÖGRENIYOR

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

Ö.Madra: İşte bizim çok iyi bildiğimiz Gästarbeiter hikayesi değil mi Almanlara?

Ö. Madra: Evet, bugün küreselleşme ve sağlık sektörü ilişkileri üzerinde duracağız birazcık galiba.

Ayşe Buğra ve Çağlar Keyder ile Sosyal Politika Forumu ndan

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Ayşe Buğra va Çağlar Keyder le Sosyal Politika Forumundan:

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Herkese Bangkok tan merhabalar,

Cumhuriyet Halk Partisi

Ö. Madra: Bolkenstein diye okuyalım o zaman, evet. Ne oldu Bolkenstein Raporu? Direktifi?

KONYA-KARAMAN YAŞAM MEMNUNİYETİ DEĞERLENDİRMESİ

Hüseyin AKDENİZ: Vali beyle fındık işçileri ile yaptığımız toplantıda

Direnişteki Trakya Otocam işçileriyle söyleşi

E-demokrasi Projesi Anket Sonuçları

Temiz üretimin altı çizilmeli ve algılanması sağlanmalıdır

Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart!

Cumhuriyet Halk Partisi

ABD Büyükelçiliği Ekonomi Müşaviri Treiber den SGK ya ziyaret

FİRMALARIN PLAKA TAHDİTİ GÖRÜŞLERİ

Ö. Madra: Hoşgeldin diyelim, çünkü uluslararası bir konferanstan geliyorsun. Biraz onunla ilgili bilgiler de alalım bu vesile ile lütfen.

Yrd. Doç. Dr. Mehmet ALİ ŞUĞLE Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Öncelikle böyle bir güzel toplantıyı

Koçluk Sürecini Amaçlara ve Sonuçlara Göre Yönetir. R. ŞAFAK KEKLİK

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Günümüzde Bilgisayar Mühendisliğinin Durumu ve Konumu

A. Buğra ve Ç. Keyder le Sosyal Politika Forumu ndan. Ö. Madra: Günaydın Çağlar. Ç. Keyder: Günaydın Ömer. A. Haligua: Günaydın.

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

Ö. Madra: Tarım konuşacağız biraz herhalde. Daha doğrusu Dünya Ticaret Örgütü toplantısının bir değerlendirmesini de senden rica edelim.

9AF14AF42D1A4444D12B195B79A

ECZANELER DURUM ANKETİ

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

TABURCUYUZ, YA SONRASI?

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Türkiye nin Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Karnesi

Tarihi karanlık bir aile: Rockefeller

Almanya daki slam Konferans - Müslümanlar n Durumu ve Uyumlar

65 yaşın altındaki kişiler için evde bakım hizmetleri

Çanakkale Savaşı'ndaki Osmanlı Yahudileri

TÜRKİYE DE AVRUPA- ŞÜPHECİLİĞİ KARŞILAŞTIRMALI BULGULAR

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5

frekans araştırma

Testversion Ej för ifyllnad

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

İNSAN KAYNAKLARININ GELİŞTİRİLMESİ MALİ DESTEK PROGRAMI SIKÇA SORULAN SORULAR LİSTESİ -1-

STK larda finansal yönetim ve kaynak oluşturma. Burcu Yeşiladalı REC Türkiye Genç Çevreciler Eğitim Semineri Ankara Temmuz 2007

Yaz l Bas n n Gelece i

GSG Hukuk Aylık İş Hukuku Bülteni Sayı -11

Yeme Davranışlarının SAĞLIK ETKİLERİ. Ziyneti Kocabıyık Türkiye Gazetesi Sağlık Editörü

SAĞLIĞIN KORUNMASI, GELİŞTİRİLMESİ VE SAĞLIK POLİTİKASI. Doç.Dr. Gülbiye YENİMAHALLELİ YAŞAR

Beşiktaş Gazetesi. Gençlere anlatacaklar

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI

KOPENHAG ZİRVESİ IŞIĞINDA TÜRKİYE AB İLİŞKİLERİ

TARSUS BELEDİYESİ NE ZİYARET

SAÜ Fizik Bölümü Mezunları Anketi

Gelir Testi Yaptırmayanlar Dikkat!

Yönetici tarafından yazıldı Çarşamba, 09 Eylül :41 - Son Güncelleme Çarşamba, 09 Eylül :10

ATBÖ Sürecinde Ölçme-Değerlendirmeye Hazırlık: ATBÖ Yaklaşımı Nasıl Bir Ölçme Değerlendirme Anlayışını Öngörüyor?

NİTELİKLİ EĞİTİMİN TOPLUMUN REFAH SEVİYESİNE ETKİSİ. Prof.Dr. Muammer Kaya, ESOGÜ Rektör Adayı,

ANKARA ÜNİVERSİTESİ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI ÖZEL LİSESİ ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM 11-A SINIFI MF GRUBU DİL VE ANLATIM DERSİ I

ELÇİN ÜNER GfK Türkiye Yönetici Ortağı

Kasım/Aralık fındığın başkenti. kirazın anavatanı

Ayşe Buğra ve Çağlar Keyder ile Sosyal Politika Forumu ndan

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

KKTC SİYASİ ARAŞTIRMA RAPORU

İSTİHDAM SORUNLARI NEDENLER - SONUÇLAR BÜLENT ŞIK. Gıda Mühendisleri Odası Antalya Şube Bşk.

AB Müzakere Sürecinde STK lar ve Yoksulluk Prof. Dr. Ayşe Buğra Sivil Toplum ve Demokrasi Konferens Yazıları no 12, 2005

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

İnsan değer üretir Eylemlerine anlam katar Duyguları ile çalışır Hata yapar. Sosyal ihtiyaçları vardır. Değerli hissetmek ister

Halk arasında "Ufak atta civcivler yesin" diye bir deyim var. İşte bu söz aşağıdaki röportaja cuk oturmuş.

Türkiye birden fazla yerli araç üretecek kabiliyette

Ayşe Buğra ve Çağlar Keyder le Sosyal Politika Forumundan. Ö. Madra: Günaydın Ayşe. A. Buğra: Günaydın. A. Haligua: Günaydın.

Ayşe Buğra ve Çağlar Keyder le Sosyal Politika Forumu ndan

Sadakataşı Derneği, kurulduğu 2010 yılından bu yana yardımsever insanımızın yaptığı bağışları, medeniyetimizin paylaşmayı tavsiye eden

SSK VE BAĞ-KUR EMEKLİSİ YENİ ZAMMI İLE TANIŞTI

Transkript:

17.11.2004 Ayşe Buğra ve Çağlar Keyder le Sosyal Politika Forumundan Ö. Madra: Günaydın Ayşe. A. Buğra: Günaydın. Ö. Madra: Evet yani tamamen toplu cinnetin içinde yaşamakta olduğumuz artık kuşku götürmez bir hale geldi. Biraz önce sözünü ettiğimiz, Nation da şu anda yazısını, Barbara Ehrenreich in yazısı. Ondan bahsediyorduk, yani soğuk bir Kalvinist gelenekle neredeyse Evanjelik hareketin, Amerika nın bu bürokratlaşmış Evanjelik hareketin Hamas a döndüğünü ve özellikle nasıl yoksulluğun harap ettiği Filistinlileri kendi küçük, mini refah devleti ne yapıyorsa Amerika da da bu Evanjelikler müthiş bir program uyguluyorlar diyor. Ve bunun çocuk aldırma ve gayler arasındaki evlenmeyi yasaklamakla başlayıp daha sonra da çok daha uzun yerlere ulaşabileceklerini belirten çok ilginç bir yazı, teokrasiye doğru bir kaymadan bahsediyor ve yoksullar üzerinden. Çok tehlikeli de bir positive feedback loop dedikleri, küresel ısınmada gibi çıkan verilerin tekrar devreye girmesiyle durumun Amerikan hayatını derinlemesine etkilediği, bu değerler meselesini diyor. A. Buğra: Evet, korkunç bir gelişmeyle karşı karşıyayız. Deminden beri sizi dinliyorum ve ne yapılabilir diye düşünüyorum. Çok da fazla yapacak birşey yok, dünyanın en büyük askeri gücü. O Amerikalıların yaptıkları kötü bilimkurgu filmleri gibi birşeyle karşı karşıyayız. Ö. Madra: Evet A. Buğra: Karşı durulamaz bir kötü güç dünyanın üzerine çökmüş durumda. Bu din, yoksulluk, Evanjelistlerin yoksulluğa yaklaşımlarına gelince, aslında bu bana Amerikan geleneğine çok da aykırı birşey gibi gelmiyor doğrusu. Geçen hafta, sanıyorum Salı günü, Tocqville den bahsediyordunuz. Ö. Madra: Evet, İlkay Sunarla. A. Buğra: Evet, bu Amerika yı çok seven Tocqville. Bu Tocqville in yoksulluk güncesi isimli bir kitabı vardır, Memoire on Pauperism. Ö. Madra: Bilmiyorum. A. Buğra: Sefalet üzerine. Onu okuduğunuz zaman bazı şeyleri daha kolay birbirine bağlayabiliyorsunuz. Amerikan ruhu, gönüllülük, gönüllü kuruluşlar, derneklerin çokluğu, sivil toplumun bu anlamda çok gelişmiş olması...bütün bunlarla paralel bir sosyal haklara bakış da var gibi geliyor bana. Ben yoksulluk gibi bir sorunu, sosyal güvenliği gönüllülük üzerinden halletmeye çalışan bütün yaklaşımlardan epeyce ürkerim. Sivil toplum, sivil toplum kuruluşları, bunlar hep çok olumlu kavramlar olarak geliyor ama sosyal haklar bağlamında düşündüğümüz zaman biraz dikkatli olmak gerekiyor.

Tocqville in bu yoksulluk üzerine yazdıklarını okuduğunuz zaman bunu çok daha iyi görebiliyorsunuz. Tocqville, sosyal yardıma, kamu yardımına, kamu kaynakları kullanılarak verilen yardıma son derece karşı, bütün kitap da kamu kaynaklarıyla kesinlikle yoksul yardımı yapmayın tezini savunmak için yazılmış. Bunu savunurken yoksulla zengin arasındaki tek anlamlı bağ sadaka bağıdır diyor. A. Buğra: Bunlar normal olarak birbirlerine düşman iki gruptur ama ancak sadakayla, hayırla-bunun içinde dini duygular da olabilir- birbirlerine yaklaşıp birlikte varolabilirler diyor. Kamu kaynakları kullanarak sosyal hak olarak verilen yardım, zenginle yoksul arasındaki bu bağı koparır ve çok tehlikelidir diyor. Buradan bugünün Amerika sına bakarsanız, yani o Amerikan demokrasisinin bir yanıyla bugün yaşananlar arasında ilk bakışta insana çok zıtlık gibi gelen şeyin aslında bir yerlere oturduğunu da görebilirsiniz belki. Ö. Madra: Evet, yani Ehrenreich ın önemle üzerinde durduğu konulardan biri de bu Evanjelik kiliselere bağlı yardım sistemi özellikle de şeyden besleniyor diyor, seküler, laik refah devletinin bütün şeylerinin, kurumlarının da parçalanması pahasına yapılıyor bilinçli olarak diyor, bir yandan onu söküyorlar bir yandan da kiliselere bağlıyorlar. Tabii çok büyük kiliseler de varmış yani sadece garajı mesela stadyum büyüklüğünde olan şeyler ve iş bulmakta, ekmek vermenin yanı sıra, başka konularda da yardımcı oluyorlarmış bu kiliseler insanlara. A. Buğra: Bu kilise de olabilir yani din bağlamında da olabilir, doğrudan doğruya gönüllülüğün teşvikiyle de olabilir A. Buğra: Benim vurgulamaya çalıştığım bu. Sadece Amerika daki gibi çılgın fundamentalist bir dini canlanış olması gerekmiyor. Doğrudan doğruya bir gönüllülük ruhu vurgusuyla sosyal hakların kaldırılması gibi yaklaşımlara dikkat edilmesi gerekiyor. Ö. Madra: Evet tabii çok da ilginç bir nokta var ben de hasbelkader bu daha önceki yazımda da aklıma gelmişti yani. Bu Roma kılıklarında başlattılar ya bu Felluce saldırısını, yani günümüzde Roma İmparatorluğu nun bir devamı olma eğilimi apaçık görülüyor. İlk Hristiyanlar da, orijinal Hristiyanlar imparatorluk Romasını da kendi bedenlerini, kalplerini ve ruhlarını ortaya koyarak yıkmışlardı sonuç olarak. Belki umut oradaki Hristiyanlardan da beklenebilir. Aslanlara atılan Hristiyanlardan.. A. Buğra: Bilmiyorum.. Ö. Madra: Evet, yani... A. Buğra: Kostümlü balo şeklinde vahşetle karşı karşıyayız.

A. Buğra: Ve oturuyoruz. Ö. Madra: Peki buradan Türkiye ye de geçecek olursak bu Ramazan çadırlarındaki yardımlar meselesine de biraz girebilir miyiz? A. Buğra: Evet Bütün bunlar birbiriyle ilişkili çünkü sosyal haklarla insana, insan hayatına duyulan saygı birbirine bağlanabiliyor. Bizdeki Ramazan çadırları biraz farklı. Amerika daki aşevi benzeri uygulamalardan bir parça değişik. Türkiye nin tuhaf bir vakıf geleneği var. Bu tür yardım ya da -yardım değil- hayır işleri sadece yoksullara yönelik olarak yapılmıyor. Mesela Osmanlı dönemindeki vakıflara da bakarsanız, kervansaraydı, medreseydi, hastaneydi, bunların kullanımı sadece yoksullarla sınırlı değil. Herkes kullanabiliyor bunları. Yoksul olanla zengin olan birlikte mesela bu kervansaraydan yararlanabiliyor, ya da medresedeki çocukların hepsi fakir öğrenci değil. Pekala orta sınıftan da olabiliyor. Bizim Ramazan çadırlarında da bu çok açık görülüyor. Zaten gazetelerdeki fotoğraflara baktığınız zaman görüyorsunuz ama bu konuda yapılmış küçük bir kamuoyu araştırması da var. Ramazan çadırlarına gidip de oruç bozanlar sadece yoksullar değil, iş güç sahibi, eğer ihtiyaç tespitine dayalı yardım verilse bu yardımı alamayacak pek çok insan da kullanıyor bu hizmeti. Bunun bir olumlu tarafı var. Çünkü mesela bu çorba dağıtılan yerlerin dışında oradan yemek almak, oradan yemek yemek, ondan faydalanmak, Amerika daki gibi yoksul damgası yiyip ikinci sınıf vatandaş haline düşmeyi birlikte getirmiyor. Yoksul orada karnını doyuruyor ama o arada bunu yaparken yanında yoksul olmayan birisi de olabiliyor. A. Buğra: Bu bir anlamda olumlu ama olumsuz bir tarafı da var. Ö. Madra: Nedir o? A. Buğra: Kamu kaynağı, belediye kaynağı kullanılıyor. Türkiye de her zaman yoksul yardımı yapamayız, bütçe müsait değil deniyor ama bu kaynaklar kullanılırken sorgusuz sualsiz belediye vatandaşa ne güzel hizmet veriyor diyerek yapılıyor. A. Buğra: Fakat ne kadar kaynak kullanıldığını bilmiyoruz ve bu kaynakların bir kısmı gerçekten yoksul olanlar için birşeyler yapılmak için kullanılabilecekken böyle genel, herkese açık bir hizmete dönüşüyor. Ö. Madra: Evet, yani.. A. Buğra: Dolayısıyla bir israf var. Ö. Madra: Bir kere bunların ne kadarının kamu kaynağı, ne kadarının bağış olduğu da

bilinmiyor değil mi? A. Buğra: Bir de o bilinmiyor. Belediyelerin yardım sandıklarına hayırseverler bağış yapıyorlar, bu bağışlar kamu kaynaklarıyla, belediyenin kendi kaynaklarıyla birlikte bu tür işler için kullanılıyor. Bu yapılan bağışların ne kadar gerçek bir bağış, ne kadar gizli rüşvet olduğu, bunların karşılığında belediyeden ne gibi ayrıcalıklar sağlandığı -belki de sağlanmıyor ama sağlanması ihtimali de var- da bilinmiyor. Ö. Madra: Evet bunu, bu şeffaflık olmadan hesap verilebilirlik olmadan hiçbir zaman da öğrenemeyeceğiz. Belki de hepsi çok güzel bağışlardır ve olduğu gibi, kuruşu kuruşuna kullanılıyordur ama bunu bilemeyeceğiz. A. Buğra: Bunu bilemeyeceğiz, bağışların kamu kaynaklarıyla birlikte kullanılması konusu hakikaten çok tatsız. Bunların birbirine karışmaması lazım. Bir hayırsever vatandaş açsın Ramazan çadırını, Lütfullah Bey in Allah aşkına verdiği bir hizmettir diye yazsın üzerine, isteyen gitsin yemeğini yesin. A. Buğra: Bu olabilir ama belediye çadırı ile Lütfullah Bey in hayrı birbirine karıştığı zaman bu şeffaflıktan çok uzak ve gerçekten kamu kaynaklarının israfını içerebilecek bir görünüm alıyor. Ö. Madra: Evet, peki bunun için, bunun düzeltilebilmesi için ne yapmak gerekiyor? A. Buğra: Bir anlayış değişikliği gerekiyor. Sosyal hak bilincinin, vatandaşlık hakkı bilincinin yerleşmesi ve bunun hayır hasenattan kesinlikle ayrılması gerekiyor. Bunu zaten söyleyip duruyoruz. A. Buğra: Sosyal yardım konusunun mutlaka geleneksel çerçeveden alınıp çıkarılması lazım. Ö. Madra: Evet, senin gönderdiğin notlarda da dikkatimi çeken bir nokta bu temel ilke olarak vatandaşlıktan doğan, herkesin eşit birer vatandaş olmasından doğan haklara dayanmıyor yani sosyal bir koruma neye göre insanlara sağlanıyor bilinmiyor. Bu çok önemli, bir ikinci nokta da diyalog yok, yani bu ne şekilde hiçbir vatandaş katılımı olmadan düzenlenmiş, tepeden yapılmış bir düzenleme niteliği taşıyor değil mi? A.Buğra: Evet, o diyaloga kapalılık zaten sosyal politikanın diğer alanlarında da çok görülüyor. Diyaloga kapalılık, sosyal taraflarla konuşarak birtakım kararların alınması, birtakım reformların yapılması söz konusu olmuyor. Ö. Madra: İyi olanı biz biliriz diyorlar yani...

A.Buğra: Evet. Mesela SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı na devri konusunda bu yaşandı. Geçen hafta gazetelerde bu konuda epey birşeyler çıktı. A.Buğra: Bu konuda başbakanın tavrıyla ilgili olarak Aziz Çelik in Radikal de çok güzel bir yazısı çıktı. Ben SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı na devri konusunda kesin bir tavra sahip değilim. Yani bu doğru da olabilir çünkü gerçekten sosyal güvenliğin evrensel bir nitelik kazanması, bunun çalışanların haklarının dışında genel olarak vatandaşların hakkı olarak tanımlanmasını önemli buluyorum. Evrensel bir sağlık hizmeti uygulamasına geçişin gerçekten gerekli olduğunu düşünüyorum. Ama SSK da özerk bir kurum, hastaneler de bu özerk kuruma ait. Eğer bir devir yapılacaksa normal olarak oturulup işveren ve işçi temsilcileriyle konuşulması lazım. Ö. Madra: Asla böyle bir diyalog olmuyor değil mi? A.Buğra: Hayır, olmuyor ve insanları bağırttırıyorlar. A.Buğra: Daha sonra da diyalog kavramıyla açıklanamayacak bir biçim alıyor, bu da çok tatsız. Ö. Madra: Evet burada da belki sendikaların mı devreye girmesi gerekir? A.Buğra: Sendikaların devreye girmesi gerekir ama sendikaların da gerçekten şekil değiştirmesi gerekiyor. İşlevlerini farklı bir biçimde tanımlamaları ve geleneksel işçiişveren ilişkileri ve ücret-toplu sözleşme sorumluluklarının dışında çalışanların tamamını ilgilendiren konularda birtakım sorumluluklar almaya başlamaları gerekiyor. Bu da çok kolay birşey değil. Bütün dünyada sendikacılığı yeniden tanımlama çabaları var ve bu çabalar içinde yeni arayışlara rastlanıyor ama nasıl olması gerektiğine dair bir model yok. En azından üzerinde düşünülmesi gerekiyor ve Türkiye de sendikalar daha bunu düşünmeye başlamış gibi görünmüyorlar. Ö. Madra: Evet, bu da çok önemli bir eksikliğin devam ediyor olması gibi bir tehlikeyi getiriyor. A. Buğra: Evet, herhalde zaman içinde bu konuda birtakım gelişmeler olacak. Bizim gelecek hafta bir atölye çalışmamız var bu konuda. A. Buğra: Sendikaların değişen rolüyle ilgili çalışan önemli akademisyenler katılacak, ayrıca bazı sendika temsilcileri de katılacak, bu konular tartışılacak. Sendikalar sosyal haklar konusunda nasıl bir tavır alabilirler, ne yapabilirler, sendikaların işlevlerinin bugünkü çalışma ortamında nasıl değişmesi gerekir? Bunlar tartışılacak.

Ö. Madra: Evet, sonu gelmez bir sorunlar yumağı içinde devam edeceğiz herhalde tartışmalarımıza A. Buğra: Evet, çalışma hayatı çok değişti, bunu konuşup duruyoruz zaten... A. Buğra: Gerçekten çok değişti, işlerin mahiyeti, çalışma denilen şeyin anlamı değişti. Dolayısıyla insanların büyük çoğunluğu ücretli işçi olarak çalışır, erkekler çalışır, ailelerine bakar ve çalışma hayatındaki konumdan kaynaklanan bazı haklar da, işte yaşlılık, hastalık, işsizlik durumlarında devreye girip insanların güvenliğini sağlar diyebilecek bir durumda değiliz. Dolayısıyla evrensel haklar ve esnek çalışma biçimleri içinden tanımlanmış hak arayışları, hak savunma mekanizmalarının gündeme gelmesi lazım. A. Buğra: Geliyor da, yavaş yavaş geliyor. Herhalde Türkiye de de gelecek.. fazla, biraz da zaman darlığı içindeyiz genel gelişmelerden dolayı ama.. ne yapalım? A. Buğra: Evet... Avrupa Birliği bağlamında eğer 17 Aralık ta çok hayal kırıklığına uğramazsak, beklenmedik kötü bir gelişme olmazsa, bu konular Avrupa sosyal ortamına uygun, sosyal Avrupa kavramına uygun bir biçimde tartışılacak ve değişecek. Bugünden yarına olacak şeyler değil ama bir yerden başlayacağız. Ö. Madra: Peki, çok teşekkür ederiz. Görüşmek üzere.. A. Buğra: İyi günler..