H P\z\14M DERGİSİ. Ajans Türk Matbaacılık Sanayii / Ankara



Benzer belgeler
DAVACI : Nesrin Orhan Şahin vekilleri Av.Serap Yerlikaya ve Av.İlter Yılmaz

EMLAK VERGİSİNDEN MUAF OLAN TAŞINMAZLA İLGİLİ DÜZENLENEN ÖDEME EMRİNE İLİŞKİN KANUN YARARINA BOZMA KARARI

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/2, S. TSK/25

İlgili Kanun / Madde 2821 S. SK/45

İlgili Kanun / Madde 6100 S. HMK/115,120

İlgili Kanun / Madde 5521 S. İşMK. /1

Trabzon üçüncü noteri olan davalı ise, süresinde zamanaşımı itirazında bulunmuştur.

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İş.K. /18-21 DAVACI YARARINA KAZANILMIŞ HAK

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/ 2 ALT İŞVEREN MUVAZAA

T.C. D A N I Ş T A Y Üçüncü Daire Esas No : 2010/5785. Karar No : 2012/3582

İlgili Kanun / Madde 6100 S. HMK. /Geç. 3.

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/ 2, 18-21

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İş. K/18-21

KAMULAŞTIRMASIZ EL ATILAN TAŞINMAZ BEDELİNİN TAHSİLİ OBJEKTİF DEĞER ARTIŞ ORANI VEKALET ÜCRETİ

Yargıtay 13, Hukuk Dairesinden:

ONÜÇÜNCÜ DAİRE USUL KARARLARI. Anahtar Kelimeler : Dava Açma Süresi, Yazılı Bildirim, Başvuru Mercii ve Süresi, Hak Arama Hürriyeti

AVUKAT YASİN GİRGİN

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /32,46

T.C. YARGITAY. Hukuk Genel Kurulu. Karar Tarihi: YARGITAY KARARI. Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sayfa 1 / 5 YARGITAY KARARI

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /18-21

Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 2010

SAKARYA BAROSU Tavsiye Niteliğinde AVUKATLIK ÜCRET TARİFESİ

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/6 İŞYERİ DEVRİ İŞYERİ DEVRİNİN İŞÇİ ALACAKLARINA ETKİSİ

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/53,57

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas Numarası: 2015/ Karar Numarası: 2016/769 Karar Tarihi:

Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 2007

2018 DİYARBAKIR BAROSU ASGARİ ÜCRET ÇİZELGESİ

2017 DİYARBAKIR BAROSU ASGARİ ÜCRET ÇİZELGESİ

(4721 S. K. m. 28) (6100 S. K. m. 30, 50, 55, 114, 124, Geç. m. 3) (1086 S. K. m. 41) (14. HD T. 2012/9222 E. 2012/10360 K.

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /112

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I

EVLİLİK BİRLİĞİ DEVAM EDERKEN EŞLERİN GENEL HÜKÜMLER ÇERÇEVESİNDE AÇTIĞI MANEVİ TAZMİNAT DAVASI. Av. Nur Işın KÖROĞLU ERYİĞİT HUKUK BÜROSU / ANKARA

İZMİR BAROSU TAVSİYE NİTELİĞİNDE AVUKATLIK ASGARİ ÜCRET TARİFESİ

İlgili Kanun / Madde 6100 S.HMK. /176

AVUKAT - İŞ SAHİBİ ARASINDAKİ EN AZ ÜCRET ÇİZELGESİ

T.C. İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 10. HUKUK DAİRESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I

İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK/5, 41

Anahtar Kelimeler : Yargılamanın yenilenmesi, kesinleşen mahkeme kararı, özel tüketim

KIDEM ZAMMI ÜCRETE UYGULANAN AYRI ZAMDIR ÖNCE KIDEM ZAMMI UYGULANIR DAHA SONRA TOPLU SÖZLEŞMEDEKİ NISBİ ZAM UYGULANIR Y A R G I T A Y İ L A M I

Sirküler Rapor /70-1 ANAYASA MAHKEMESİNİN ÖZEL USULSUZLUK CEZASIYLA İLGİLİ BAŞVURUYA İLİŞKİN KARARI

İCRA İNKAR TAZMİNATI LİKİT ALACAK KAVRAMI MAL İADESİ YIPRANMA PAYI

T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2014/3-686 K. 2016/18 T

T.C. İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 10. HUKUK DAİRESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I

İlgili Kanun / Madde 4847 S. İşK/22

MÜFETTİŞİN ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLAL ETMESİ NEDENİYLE TAZMİNAT

DANIŞTAYIN SÜRESİNDE AÇILMAYAN DAVAYLA İLGİLİ KANUN YARARINA BOZMA KARARI

T.C. D A N I Ş T A Y Dördüncü Daire. Anahtar Kelimeler: Abonelik Sözleşmesi, Gecikme Faizi, Tahsil Edilince Beyanname Verilmesi

T.C. İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 10. HUKUK DAİRESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/ S. BK/100

İlgili Kanun / Madde 818 S.BK /125 İŞ KAZASI ZAMAN AŞIMININ BAŞLANGICININ MALULİYET ORANIN KESİN OLARAK TESPİT EDİLDİĞİ TARİH OLDUĞU

İlgili Kanun / Madde 6356 S. STK/25

T.C. D A N I Ş T A Y Dördüncü Daire Esas No : 2010/8630 Karar No : 2013/4481 Anahtar Kelimeler : Haciz, Ödeme Emri, (BS) Formu Özeti : sayılı

CEZA MUHAKEMESİ KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ HAKKINDA KANUN

İlgili Kanun / Madde 4857 S.İşK/32 T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ. Esas No. 2008/14944 Karar No. 2010/2311 Tarihi:

KESİN SÜRE VERİLİRKEN GİDERLERİN KALEM KALEM AÇIKLANMASI GEREKTİĞİ

Anahtar Kelimeler : İmar Planının Yargı Kararıyla İptali, İmar Hukukunda Kazanılmış Hak, Yapı Ruhsatı

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/6

İZMİR BAROSU TAVSİYE NİTELİĞİNDE AVUKATLIK ASGARİ ÜCRET TARİFESİ

Prof. Dr. Süha TANRIVER Doç. Dr. Emel HANAĞASI

İlgili Kanun / Madde 6356 S. TSK/41-43

A. SULH HUKUK MAHKEMELERİNDE GÖRÜLEN DAVALAR

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/8

İlgili Kanun / Madde 4857 S.İşK/18-21

Ba ve Bs FORMLARININ VERİLMEMESİ NEDENİYLE ADİ ORTAKLIK ADINA KESİLEN CEZAYLA İLGİLİ KANUN YARARINA BOZMA KARARI YAYIMLANDI

İZMİR BAROSU TAVSİYE NİTELİĞİNDE AVUKATLIK ASGARİ ÜCRET TARİFESİ

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /6, S. İşK/14 T.C YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2015/1888 Karar No. 2015/6201 Tarihi:

İçindekiler Önsöz 5 Kısaltmalar 19 Giriş 21 Birinci Bölüm İDARÎ YARGININ GELİŞİMİ VE TÜRK YARGI TEŞKİLATININ GENEL GÖRÜNÜMÜ I. YARGISAL DENETİMİNDE

DÖNEMİ AVUKAT-VEKİLEDEN ARASINDAKİ EN AZ ÜCRET ÇİZELGESİ Malatya Barosu Yönetim Kurulu nun /47 sayılı Kararı ile

4.900,00 TL 5.500,00 TL

İlgili Kanun / Madde 5434 S.ESK/ S. SGK/101

İlgili Kanun / Madde 506.S.SSK/Ek-47

İlgili Kanun / Madde 6762 S. TTK. /4

T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2013/ K. 2015/1159 T

DAVA : Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

ZAMANAŞIMI SÜRESİ GEÇTİKTEN SONRA DİSİPLİN CEZASI VERİLMESİ

EŞLER ARASINDA MAL REJİMİNİN TASFİYESİ DAVASI ( Zamanaşımı Def`i Yönünden ) ZAMANAŞIMI DEF`İNİN İLERİ SÜRÜLMESİ ŞEKİL VE SÜRESİ

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /54,57 T.C YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİ. Esas No. 2014/15897 Karar No. 2015/6846 Tarihi:

İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK. /5,41

AVUKAT - İŞ SAHİBİ ARASINDAKİ EN AZ ÜCRET ÇİZELGESİ

VERGİ SORUMLUSUNUN İDARİ DAVA AÇMA HAKKININ BULUNDUĞUNA İLİŞKİN KANUN YARARINA BOZULMASINA İLİŞKİN KARAR YAYIMLANDI

T.C. DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU E. 2011/76 K. 2014/1397 T

GAZİANTEP BAROSU DÖNEMİ AVUKAT-VEKİL ARASINDAKİ EN AZ ÜCRET ÇİZELGESİ

DÖNEMİ AVUKAT-VEKİLEDEN ARASINDAKİ EN AZ ÜCRET ÇİZELGESİ 4.700,00 TL

T.C. D A N I Ş T A Y Yedinci Daire

DANIŞTAYIN HAKSIZ ÇIKMA ZAMMIYLA İLGİLİ KANUN YARARINA BOZMA KARARI

DAVACILARIN VARLIKLI OLMALARI DESTEK TAZMİNATI İSTEMELERİNE ENGEL DEĞİLDİR.

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. / S. İTÖHK/1

T.C. DANIŞTAY Yedinci Daire. Anahtar Kelimeler : Katma Değer Vergisi, Müteselsil Sorumluluk, Ek Tahakkuk, İdari İşlemin İcrailiği

DÖNEMİ AVUKAT-VEKİLEDEN ARASINDAKİ EN AZ ÜCRET ÇİZELGESİ

İCRA VE İFLÂS KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN. Kanun No Kabul Tarihi :

FAZLA ÇALIŞMANIN KANITLANMASI YEMİN KESİN YEMİN TAMAMLAYICI YEMİN TÜZEL KİŞİYE YEMİN TEKLİFİ

İlgili Kanun / Madde 3201 S.YHBK./3

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /18-21

ANAYASA MAHKEMESİNDEN VERGİ USUL KANUNUYLA İLGİLİ BİREYSEL BAŞVURUYA İLİŞKİN YETKİSİZLİK KARARI

İZMİR BAROSU TAVSİYE NİTELİĞİNDE AVUKATLIK ASGARİ ÜCRET TARİFESİ

İZMİR BAROSU TAVSİYE NİTELİĞİNDE AVUKATLIK ASGARİ ÜCRET TARİFESİ

DÖNEMİ EN AZ ÜCRET ÇİZELGESİ. A- SULH HUKUK MAHKEMELERİNDE GÖRÜLEN DAVALAR 1 Kat Mülkiyeti

T Ü R M O B TÜRKİYE SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER VE YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLER ODALARI BİRLİĞİ SİRKÜLER RAPOR MEVZUAT

İTİRAZIN İPTALİ DAVASINDA HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE. Stj. Av. Belce BARIŞ ERYİĞİT HUKUK BÜROSU / ANKARA

Transkript:

H P\z\14M Y A R G I T A Y K A R A R L A R I DERGİSİ Ajans Türk Matbaacılık Sanayii / Ankara

HUKUK BÖLÜMÜ İçtihad, G enel Kurul ve Daire Kararları

T. C. YARGITAY İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu E. 1976/1 K. 1976/1 T. 22/3/1976 DELİL TESBİTİ GİDERLERİ Yargılama giderinden sayılır Dava konusuna eklenemez ÖZET : Davanın açılmasından önce Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 368-374 üncü maddeleri uyarınca yapılan delillerin tesbitine ilişkin giderler, aynı kanunun 413-426 ncı maddelerinde yer alan yargılama giderlerindendir. Bu tür giderler davanın müddeabihine eklenemez. (1086 s. HUMK. 1, 368-374, 423, 413-426) Tekirdağ Barosu Avukatlarından Ş. Güldoğan Yargıtay Birinci Başkanlığına verdiği 25/9/1975 günlü dilekçe ile dava açılmadan önce yapılan delillerin tesbitine ilişkin giderlerin müddeabihe ilâve edilerek dava edilebileceğini ve bu nedenle davaya bakmakla görevli mahkemenin tayininde etkili olacağını öngören Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesinin 9/7/1975 günlü ve 3932-3905 sayılı kararı ile delil tesbiti dosyasının Usulün 374 üncü maddesi hükmünce esas dava dosyasının eki addolunması nedeniyle, dava açılmadan önce yaptırılan delillerin tesbiti için katlanılan giderlerin Usulün 423 üncü maddesi kapsamına giren dava giderlerinden sayılacağı ve tesbitte katlanılan giderlerin sonradan açılan bir davanın konusu olan şeye katılmadan az yukarıda sözü edilen Usulün 374 ve 423 üncü maddeleri gereğince ödetilmesi olanağı bulunan giderlerden olduğuna ilişkin Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesinin 12/2/1974 gün ve 335-572 sayılı kararları arasındaki içtihat uyuşmazlığının giderilmesini istemiştir. Bu istek dolayısiyle yapılan araştırma sonunda; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13/5/1959 günlü, 3/7-7 sayılı, Beşinci Hu 779

kuk Dairesinin 16/2/1965 günlü, 5525-762 sayılı, Onikinci Hukuk Dairesinin 9/4/1971 günlü, 3701-4112 sayılı.ve Onüçüncü Hukuk Dairesinin 20/11/1973 günlü, 551/784 sayılı kararlarının da davadan önce yapılan delillerin tesbiti için katlanılan giderlerin yargılama giderlerinden sayılacağı doğrultusunda bulunduğu görülmüş, yukarıda tarih ve sayısı yazılı Üçüncü Hukuk Dairesi kararı ile Hukuk Genel Kurulu ve sayılan diğer Daire Kararları arasında uyuşmazlık olduğu 16/5/1973 gün ve 1730 sayılı Yargıtay Kanununun 20 nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Birinci Başkanlık Divanınca da saptanarak görüşülmesinin istenmesi üzerine, 22 Mart 1976 Pazartesi günü toplanan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunda birer örneği önceden gündemle birlikte Kurul Üyelerine dağıtılan ilgili Dairelerin görüşlerini yansıtan yazılarla, kararlar okunup gerekli izahat alındıktan ve kararlar arasında içtihat uyuşmazlığı bulunduğuna mevcudun oybirliğiyle karar verildikten sonra işin esası görüşüldü : Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesinin kararma dayanak olarak ileri sürülen nedenleri gerek Daire Başkanlığının 18/12/1975 günlü, 334 sayılı yazısında ve gerekse içtihadı birleştirmenin görüşülmesi sırasında yapılan açıklamalara göre; muhakeme masrafları davanın açıldığı günden sonuçlanıncaya kadar yapılan masraflardır. Bu masraflar davanın açıldığı zaman belli olmadığından ve bilinemediğinden dava dilekçesinde miktarının açıklanmasına ve müddeabihe ilâve edilmesine imkân bulunamamaktadır. Oysa davanın açılabilmesi ve ileride isbat edilebilmesi için imkân hazırlamak maksadıyla yapılan delillerin tesbiti giderlerinin dava açılırken miktar olarak belli olmasından HUMK. nun 1 inci maddesindeki dava açılıncaya kadar tahakkuk eden masraf ve teferruatından sayılması gerekir. Davacı delillerin tesbiti giderlerini müddeabihe ilâve ederek davasını açtığı takdirde bu giderlerin dava konusu yapılamıyacağma dair bir usul hükmü bulunmadığından, böyle bir davanın mahkemece görülüp bir hükme bağlanması zorunluğu vardır. Hatta delillerin tesbiti yoluyla belli edilen bir zararın veya alacağın karşı tarafça kabul edilip derhal ödenmesi halinde ortada bir dava konusu kalmadığı ve sadece delillerin tesbiti giderleri üzerinde anlaşmaya varılamaması hallerinde davacının yalnız delillerin tesbiti giderlerini ayrı bir dava konusu yapması olanağı vardır. HUMK. nun 374 üncü maddesi hükmünün anlamı ve amacı dağınık yerlerde yapılan delillerin tesbitine ilişkin muamelât ve evrakın dava dosyasına konulması ve toplanmasından ibarettir şeklinde özetlemek mümkün bulunmaktadır. 780

Bu durumda öncelikle HUMK. nun 1 inci maddesi (Mahkemelerin vazifeleri teşkili mahakim kanuniyle belirlidir. Teşkili mahakim kanununda mahkemenin vazifesi müddeabihin kıymetine göre tayin edilmiş ise işbu kıymet; müddeabihin ikame edildiği gündeki kıymetine o zamana kadar tahakkuk eden faiz ve masraf ve teferruatı dahi ilâve edilmek suretiyle aşağıda gösterilen kaideler mucibince hesap ve tayin olunur) hükmündeki o zamana kadar tahakkuk eden masraf ve teferruatı sözleri kapsamının tayin edilmesi ve bu maddede sözü edilen masraf ve teferruatı tabirine hangi tür masrafların dahil edilebileceğinin saptanması ve sözü edilen 1 inci maddede geçen masraf sözcüğünü, aynı Kanunun Onikinci faslında yer alan Masarafi Muhakeme deyiminden ayıran nedenlerin tesbiti gerekmektedir. HUMK. nun 1 inci maddesindeki masraf ve teferruatından davacının davadan önce ve mahkeme dışında, mahkemeye başvurmaksızın kendi lehine olan bir işlem veya dava hakkının doğumu için kanunî sorunluluk nedeniyle ihtarname (protesto) ve buna benzer muameleler için yaptığı masraflar, Masarifi Muhakemeden ise bir hakkın isbatı ve davanın yürütülmesi için mahkeme aracılığı ile yapılan ve dava sonunda mahkemece re'sen nazara alınması zorunlu, tarafların haklı ve haksız çıktıkları oranda tenkis ve taraflara yükletilebilen masraflar anlaşılmak gerekir. HUMK. nun 1 inci mddesindeki masraf deyimi ile 413-426 ncı maddelerinde yer alan masarifi muhakeme deyimini böylece nitelendirdikten sonra uyuşmazlığın esasını teşkil eden aynı Kanunun 368-374 üncü maddelerinde yer alan delillerin tesbiti için yapılan giderlerin hangi tür giderlere dahil edileceğinin tayini hususunun çözümlenmesi gerekmektedir. HUMK. nun 368 inci maddesi gereğince iki taraftan her biri görülmekte bulunan bir davada henüz tetkikine sıra gelmemiş bulunan veyahut ileride ikame edeceği davada ileri süreceği bir hususun şahit, keşif, ehlihibre veya diğer deliller ile tesbitini mahkemeden isteyebilir. Delillerin tesbiti ister dava açılmadan önce ister dava açıldıktan sonra yapılmış olsun, harç, tebligat, şahit, keşif, ehlihibre ücreti ve avukatlık parası gibi bir takım giderlerin istek sahibi tarafından peşinen ödenmesini icabettirmektedir. Dava açıldıktan sonra davanın görüldüğü mahkeme aracılığı ile yaptırılan delillerin tesbiti giderlerinin dava giderlerinden olduğunda uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık az önce de açıklandığı üzere dava açılmadan önce yapılan delillerin tesbiti giderlerinin yargılama giderlerinden mi, yoksa HUMK. nun 1 inci maddesinde sözü edilen ve 781

müddeabihe ilâve edilebilecek olan masraflardan mı sayılıp sayılmıyacağı noktasında toplanmaktadır. HUMK. nun 423 üncü maddesinin birinci fıkrasında Masarifi Muhakeme aşağıda beyan olunan şeylerdir denildikten sonra 1,2, 3,4, 5 ve 6 ncı bentlerinde masarifi muhakemeye dahil bulunan giderler sıralanmış, bu arada harç, keşif, şahit, ehlihibre ve avukatlık ücretleri de sayılmıştır ki, bunlar delillerin tesbitinde de mahkeme aracılığıyla yapılan giderlerle tam bir benzerlik göstermektedir. Aslında dava sırasında yapılması gereken delil toplanması işleminin, ileride ikâme edilecek davada dermeyan olunacak bir hususun, sonradan kaybolma veya elde edilememesi gibi nedenlerle daha önceden, delillerin tesbiti yoluyla toplanması ve bunun için bazı giderlere katlanılması bu giderlerin sırf davadan önce yapıldığı nedeniyle dava giderleri dışında bırakılmasını gerektirmez. HUMK. nun 374 ncü maddesine göre delillerin tesbiti için ifa ve düzenlenmiş bilumum muamelât ve evrakı havi dosya esas dava dosyasının eki addolunmakla, delillerin tesbiti işleminin davadan önce veya davadan sonra yapılmış olmasına bakılmaksızın davanın bir parçası ve davanın içinde sayılacağı ifade edilmek istenmiştir. Bu nedenlerle delil tesbiti giderlerinin dava giderlerinden sayılması zorunluğu vardır. Avukatlık ücret tarifeleri gereğince, delillerin tesbiti işlemlerinde ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere takdir edilecek olan avukatlık parasını 423 üncü maddenin 6 mcı sırasında yazılı bulunan vekil ücretinden ayrı tutmaya da im kân yoktur. Öteyandan delil tesbiti kararlarının ilâm niteliği olmadığından delil tesbiti giderlerinin bu kararla müstakillen takip konusu yapılmasına veyahut gerek müddeabihe ilâve suretiyle, gerekse ayrı bir dava konusu yapılarak tahsil edilmesine olanak bulunmamaktadır. Delil tesbiti giderlerinin müddeabihe ilâve edilmesinin kabulü halinde bir çok kötü niyetli kimselerin kötüniyetle yaptıracakları, delil tesbiti nedeniyle yapacakları masrafı dava değerine eklemek suretiyle müddeabihi kabartarak bazı kanun yollarından yararlanma imkânları sağlamak fırsatı elde etmelerine, bir boşanma davası yanında bir de davadan önceki delil tesbiti nedeniyle yapılan giderlerin tahsili isteği davası bulunması gibi olumsuz durumlara meydan verilmesine, haksız fiile ilişkin bir tazminat davasında müddeabihin bir bölümünde haklı çıkan davacı hakkında o davadan önce yaptırdığı delil tesbiti nedeniyle katlandığı gerçek giderleri müddeabihe ilâve ederek dava etmiş olması halinde müddeabihin 782

bir bölümüne, delil tesbiti giderlerinin ise tümüne hüküm vermek gibi çelişik bir sonucun doğmasına ve buna benzer sakıncalı durumların meydana gelmesine sebebiyet verilmiş olur. Bütün bu nedenlerledir ki dava açılmadan önce yapılan delillerin tesbiti giderlerinin müddeabihe ilâve edilmesi imkânı bulunmayan, HUMK. nun 413-426 ncı maddeleriyle düzenlenen dava giderlerinden sayılması gerekmiştir. Sonuç : Davanın açılmasından önce Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 368-374 üncü maddeleri uyarınca yapılan delillerin tesbitine ilişkin giderlerin aynı Kanunun 413-426 ncı maddelerinde yer alan yargılama giderlerinden sayılacağına ve bu tür giderlerin davanın müddeabihine ilâve edilemiyeceğine ilk toplantı günü olan 22 Mart 1976 günü üçte ikiyi aşan çoğunlukla karar verilmiştir. T. C. YARGITAY İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu E. 1976/2 K. 1976/2 T. 12/4/1976 İŞLEMLİ VE İŞLEMSİZ GIYAP KARARI ÖZET : HUMK. nun 398. ve 401. maddeleri hükümleri uygulanmak suretiyle verilen gıyap kararı, gaibin belli günde duruşmaya gelmemesi ve cevaptan kaçınmış olan tarafın o oturum ya da ondan sonraki oturumda cevap vermemiş olması nedenleri ile kesinleştikten sonra, gaibin yasal ayrıcalıklar dışında bir daha duruşmaya alınması olanağı yoktur. Bu yön HUMK. nun 402. maddesi hükmünün kapsamına giren işlemli (muameleli) gıyap kararlarından farklı değildir. (1086 s. HUMK. m. 398, 401, 402) Davanın taraflarından biri hakkında, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 398 ve 401. madde hükümleri çerçevesinde verilen gıyap kararı kesinleştikten sonra, gaibin bir daha duruşma 783

ya alınmayacağına dair Yargıtay Beşinci Hukuk Dairesinin 17/5/1971 gün ve 2498/4717 sayılı kararı ile; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 398. ve 401. madde hükümleri gereğince verilen ve kesinleşen gıyap kararlarının, gaibin sonradan duruşmaya girmesine engel olmadığı, ancak aynı Kanunun 402. ve 405. madde hükümleri çerçevesinde verilen işlemli (muameleli) gıyap kararları kesinleştiği taktirde gaibin sonradan duruşmaya alınmayacağı görüşünü benimseyen Yargıtay İkinci Hukuk Dairesinin 12/1/1976 gün ve 9889/101 sayılı ve Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesinin 23/3/1965 gün, 3768/1624 sayılı, 26/1/1967 gün, 8488/567 sayılı, 9/1/1970 gün, 10813/108 sayılı ve Yargıtay Altıncı Hukuk Dairesinin 18/12/1959 gün ve 9572/7759 sayılı kararları arasında içtihat aykırılığı bulunduğundan bu aykırılığın içtihatların birleştirilmesi yoluyla giderilmesi için Yargıtay Birinci Başkanlığına başvurulması üzerine, Yargıtay Kanununun 20. maddesinin 2. fıkrası gereğince Yargıtay Birinci Başkanlık Divanı tarafından yapılan inceleme sonucunda, içtihadın birleştirilmesi yoluna gidilmesi gerektiğine karar verilmiş olmakla Yargıtay Birinci Başkanlığınca Yargıtay Kanununun 17/2 madde hükmüne göre Hukuk Genel Kurulunun 12/4/1976 gün saat 9 da toplanması uygun görülmüş, belli günde yapılan toplantıda, Beşinci Hukuk Dairesi ile 2., 4 ve 6. Hukuk Dairelerinin söz konusu kararları arasında içtihat aykırılığı bulunduğuna oybirliğiyle karar verildikten sonra işin esası görüşüldü : Yargıtay 2 nci, 4 ncü ve 6 ncı Hukuk Daireleri kararlarında, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 398. ve 401. madde hükümleri çerçevesinde verilen ve uygulamalarda «Adi gıyap kararı» olarak adlandırılan işlemsiz (muamelesiz) gıyap kararlarının kesinleşmesinden sonra, gaibin bir daha duruşmaya alınmayacağına dair Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda bir hükme yer verilmemiş olduğu ve Usul Hükümleri kamu düzeni ile ilgili bulunduğu için, işlemli (muameleli) olarak verilen gıyap kararları açısından ancak uygulanması mümkün olan müeyyidenin, adi gıyap kararlarında uygulanmasının mümkün olamıyacağı, «gaibi duruşmaya almamak» hükmünün sadece Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 405. maddesinde yer aldığı, hâkimin kendiliğinden usulle ilgili kurallar koyamıyacağı görüşü benimsenmiştir. Medenî Usul Hukuku sistemimizde, gıyap müessesesi kabul edilmiş ve bu müesseseyi düzenleyen hükümlere, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 398 ve ona izleyen maddelerinde yer verilmiştir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 398. maddesinde «iki 784

taraftan biri tahkikat veya muhakeme için tayin olunan günde gelmediği veya gelip de cevaptan kaçındığı takdirde hakkında gıyap kararı verilir.» denilmiştir. Aynı Kanunun 401. maddesinde de «gıyap kararının verildiği celsede hiçbir işe bakılmadan dava başka bir güne bırakılmış ise yukarıdaki maddeye göre tebliğ olunacak varakaya gaibin tahkikat ve muhakemeye devam olunmak üzere tayin olunan günde gelmesi de yazılır. Gıyap kararı, A) Gaip muayyen günde gelirse, B) Cevaptan kaçınmış olan taraf o celse veya ondan sonraki celsede cevap verirse kaldırılır» hükmü yer almıştır. Görüldüğü gibi gıyap müessesesini düzenleyen, ona varllık veren temel hükümler, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 398. ve 401. maddeleri hükümleridir. Gıyapla ilgili 11. fasılda işlemli (Muameleli) gıyap, bağımsız, ayrı bir müessese olarak kabul edilmemiştir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 399, 402, 406. madde hükümleri, gıyap kararının verildiği duruşma oturumu ile ilgili işlemlerin (muamelelerin) yapılmasını ve bu işlemlerin hüküm ve sonucunu ve geçerlilik koşullarını belirten hükümlerdir. Gıyap kararı, duruşmaya gaibin yokluğunda devam edilmesi sonucunu doğurur. Gıyap kararı kesinleşince yasanın tanıdığı ayrık durumlar dışında artık gaibin duruşmaya girmesi mümkün değildir. Gıyap kararı kesinleşmesine rağmen gaip, dilediği oturumda duruşmaya alınırsa, gıyap müessesesi işlemez duruma sokulmuş olur. Böyle bir durum ise, gıyap müessesesinin inkâr edilmesi sonucunu doğurur. Kuşkusuz, kanun koyucunun böyle bir amaç güttüğü kabul edilemez. Aksi durumda, gıyap müessesesine, kanunda yer verilmesinin bir anlamı kalmıyacaktır. Mahkemenin çağrısına uymayan, uyuşmazlığın kısa süre içersinde ve gerçek hakka uygun biçimde, çözümlenmesine olanak sağlamıyan taraf için gıyap müessesesi, bir müeyyide etkisine sahiptir. Tarihsel gelişimi gıyap müessesesinin bu doğrultuda nitelendirilmesini gerektirmektedir. Gıyap kararı kesinleştikten sonra, gaibin bir daha duruşmaya alınmamasını, o oturumda yapılan işleme (Muameleye) itiraz edilmesine bağlamanın, mantıksal açıdan açıklanması mümkün bir gerekçesi de yoktur. Gıyapta yapılmış bir işlemin (Muamelenin), gaibin bir daha duruşmaya alınmasını önleyen etkisini izah etmek olanaksızdır. Diğer yandan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 411. maddesinde «Bir davada birden çok gıyap kararı tebliğ edil- 785

meyeceğı» belirtilmiştir. Bu durumda, kendisine işlemsiz (muamelesiz) gıyap kararı tebliğ edilmiş olan tarafa, bir daha gıyap kararı tebliğ edilemiyeceği için, o tarafın sonradan gelmediği bir oturumda artık o taraf gıyabında işlem yapılmak olanağı kalmıyacaktır. Çünkü, o kişiye bir daha gıyap kararı tebliğ edilemiyecektir. Görülüyor ki aksi doğrultudaki düşünce, kanun koyucunun amacına ve müessesenin varlığına ters düşmekte ve aykırı sonuçlar doğurucu bir nitelik taşımaktadır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 398. maddesi hükmü gereğince verilen gıyap kararının kesinleşmesinden sonra gaibin bir daha duruşmaya alınmaması doğrultusundaki davranış, içtihatla yeni bir usul kuralı koymak anlamını da taşımaz. Aksine gıyap müessesesinin varlığı, doğal olarak bu sonucu doğurur. Mahkeme kararının Yargıtay'da bozulması üzerine gaibin duruşmaya çağrılması, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi hükmünün yorumu ile ilgilidir. Aynı kanunun 409. mad^ desinde ise, işlemden kaldırılan davanın yenilenmesi nedeniyle gaibin de duruşmaya çağrılması öngörülmüştür. O halde, bu ayrık durumlar da, aksi görüşün yasal delili olarak kabul edilemez. O halde Yargıtay Beşinci Hukuk Dairesinin içtihadı yasaya uygun bulunmaktadır. Bu nedenlerle Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 398 ve 401. madde hükümleri uygulanmak suretiyle verilen gıyap kararı, gaibin belli günde gelmemesi ve cevaptan kaçınmış olan taraf o celse veya ondan sonraki celsede cevap vermemiş olması nedenleriyle kesinleştikten sonra, gaibin yasal ayrıcalıklar dışında bir daha duruşmaya alınmayacağına ve bu yönden Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 402. maddesi hükmünün kapsamına giren, işlem yapılmak suretiyle verilen gıyap kararlarından bir farklılık bulunmadığına 12/4/1976 günlü ilk toplantıda üçte ikiyi aşan çoğunlukla karar verildi. 786

T. C. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu E. 1975/5 (Değişik iş) K. 1976/4 YARGITAY ÜYELERİNİN T. 14/1/1976 KİŞİSEL SORUMLULUKLARI Ödence (Tazminat) davası ÖZET : İstek dışında karar vererek zarara soktuklarından bahisle Yargıtay Beşinci Hukuk Dairesi Başkan ve Üyeleri hakkında ilgili kişi tarafından ödence davası açılmıştır. Hâkimlerin Anayasa güvencesi altında bulunan bağımsızlığı, İdare Hukukundaki hizmet kusuru ölçüsünün hâkimler yönünden uygulanmasına olanak vermez. Hâkimlerin kişisel sorumluluklarında özel bir düzenin uygulanması zorunludur. Usul Kanununda Hâkimlerin hukukî sorumluluklan sınırlı hallerde kabul edilmiştir. Geniş anlamda «hâkim» kavramı içinde bulunan Yargıtay üyelerinin de yasada açıkça gösterilecek belirli hallerde görevlerinden dolayı hukuken sorumlu olmaları gerekir. Ancak, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Kanununun 573. maddesindeki «hâkim» sözü ile sadece 572/2. maddede sayılanlar amaçlanmıştır. Bu hüküm Yargıtay üyelerini kapsamına almamıştır. Usuldeki bu kurallar kıyas yoluyla genişletile* mez- Yargıtay Üyeleri hakkında hangi hallerde ödence davası açılacağı yasada belirtilmediğine göre sorun, Anayasaya ve genel ilkelere dayanılarak çözümlenebilir. Yargıtay Üyelerinin görevleriyle ilgili suçlarından dolayı Anayasa Mahkemesince yargılanıp cezai yönden bu konuda bir karar verilmedikçe haklarında ödence davası açılamaz. ( 334 s. Anayasa m. 8, 132/1-2, 147/2) (1730 s. Yarıgtay K. m. 3/2, 17/3) (1086 s. HUMK. m. 572/2, 573) 787

Davanın konusu : Davacı, davalıların kanuna aykırı bir şekilde, istek olmadan, verdikleri karar nedeniyle uğradığı zarar tutarının davalılardan alınmasına karar verilmesini istemiştir. Savunma : Davalılar cevap vermemişler, davetiye ve gıyap kararı tebliğine rağmen duruşmaya gelmemişlerdir. Gerekçe : Genel olarak kamu hizmetlerinin ifasından dolayı kamu tüzel kişilerinin sorumlulukları hizmet kusuruna, ajanlarınki ise onların kişisel kusurlarına tabu tutulmuştur. Anayasanın 132/1-2 maddeleri hükümlerince «Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya kanuna hukuka ve vicdani kanaatlarına göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemeler ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.» Hâkimlerin Anayasa güvencesi altında bulunan bağımsızlığı, idare hukukunda Devletin ajanların faaliyetlerinden dolayı sorumluluğunu tayin eden hizmet kusuru ölçüsünün hâkimler yönünden uygulanmasına olanak vermez; Türk Pozitif Hukuku ilke olarak yargı fonksiyonunun ifa edilmesi dolayısiyle Devletin sorumlu tutulamıyacağı esasını benimsemiştir. Hâkimlerin kişisel sorumluluğunda, yargı yetkisinin özellikleri özel bir sorumluluk düzeninin uygulanmasını zorunlu kılar. Zira Yargı görevinin bağımsızlık ve tarafsızlık içinde aksatılmadan yerine getirilmesi esastır. Gerçekten onların diğer devlet memurlarının tabi bulundukları sorumluluk esaslarına bağlanmaları yaptıkları her işlemin aleyhlerine bir tazminat davasına yol açacağını düşünmelerine ve bunun sonucu olarak karar verirken tereddüt içinde kalmalarına yol açabilir. Şu husus belirtilmelidir ki, adaletin gerçekleşmesi hâkim hakkında sorumsuzluk müessesesinin kabulünü gerektirmez. Hâkimler verdikleri kararlardan dolayı ilke olarak sorumlu tutulamıyacakları esas olmakla beraber Ceza Hukuku açısından sorumlu olan hâkimlerin hukukî sorumluluklarının benimsenmesi de hukuk mantığının zorunlu sonucudur. HUMK. nunumuz bu düşüncelerin ışığı altında hâkimin bağımsızlığı kadar tarafsızlığını da günvece altına almak amaciyle onun hukukî sorumluluğunu sınırlı hallerde kabul etmiş ve aynı zamanda sorumluluğun tesbitini özel bir usule tabi tutmuştur. Uygar ülkelerde hâkimlerin hukukî sorumlulukları sınırlı ve belirli hallerde kabul edilmiş, bazı memleketlerde genel hukuk kurallarına göre hatalarından dolayı sorumlu tutulmuşlardır. Fransa'da önceleri hile nedeniyle sebebiyet verilen zarardan sorumluluk esası benimsenmişken 7/2/1973 günlü kanun 788

la ağır kusurdan sorumluluk esası benimsenmiş ve bu halde Devletin de sorumluluğu kabul edilmiştir. Yargıtay üyeleri ile kanunen onlar durumunda bulunanlarında geniş anlamıyla ve genel olarak «hakim» kavramının kapsamına girdiğinde tereddüt olunamaz ve yukarıda hâkimlerin hukuki sorumlulukları açısından değinilen temel esasların Yargıtay Üyeleri ile kanunen onların durumunda olanlar için de geçerli olduğu ve onlarmda diğer devlet memurlarının tâbi oldukları görevden sorumluluk hakkındaki genel kurullara tâbi tutulamıyacakları tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır.o halde Yargıtay Üyeleri ile kanunen onlar durumunda bulunanların da yasada açıkça gösterilecek belirli hallerde hukuken görevlerinden dolayı sorumlu olduklarının kabulü gerekir. 1730. sayılı Yargıtay Kanununun 3/2. maddesi Yargıtay Üyeleri ile kanunen onlar durumunda bulunanlar aleyhindeki görevden doğan tazminat davalarına bakmayı Yargıtay'ın görevleri arasında göstermiş aynı kanunun 17/3. maddesi de Yargıtay Üyeleri ile, kanunen onlar durumunda bulunan kimselere ait davaları ilk mahkeme olarak, özel dairelerce verilecek hüküm ve kararların temyiz ve itiraz yoluyla incelenmesini yapmak» demek suretiyle Yargıtay Üyeleri hakkındaki davalara Hukuk ve Ceza Genel Kurullarında bakılacağını öngörmüştür. Yargıtay Kanunun bu hükümlerle Yargıtay Üyeleri hakkındaki davalara bakılacak mercii göstermiş ancak onların hangi hallerde sorumlu tutulacaklarını özel olarak tesbit etmemiş ve diğer hakimler hakkındaki kurallara da gönderme yapmamıştır. Bu konuda bidayet mahkemesi hâkimleri hakkında düzenlemede bulunan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573 ve müteakip maddelerindeki sorumluluk hallerinin Yargıtay Üyeleri ile kanunen onlar durumunda bulunanlar hakkında uygulanıp uygulanamıyacağı incelenmelidir. Bu maddelerde Yargıtay Üyelerinden söz edilmediğinden 573. maddesindeki «hâkim» sözünün de sorumluluk açısından sadece 575/2. maddede sayılanların hedef tuttuğunun kabulü gerekir. Zira 573 ve bunu izleyen maddelerin tedvini sırasında hâkimlerin sorumlulukları sistemi içerisinde Yargıtay Üyelerine değinilmediği ve onlar hakkında düzenlemede bulunulmadığı halde 573. maddedeki «hâkim» sözünün Yargıtay Üyeleri ile Kanunen onlar durumunda bulunanları da kapsamına aldığının düşünülmesi yorum kuralları ile bağdaştırılamaz. Bu açıklamalardan HUMK. nundaki sorumluluk hallerinin Yargıtay Üyelerini kapsamadığı sonucuna var- 789

inak gerekir. Aşağıda da değinileceği üzere Anayasanın Yargıtay Üyelerinin görevden dolayı cezaî sorumluluklarının tesbitini bir Anayasa müessesesine bağlamış olması da bu düşünceyi ayrıca doğrular. Diğer taraftan usulün 573. ve müteakip maddeleri istisnai ve sınırlı bir alanda düzenlemede bulunduğundan kıyas yolu ile uygulama alanının genişletilmesi de mümkün değildir. O halde Yargıtay Üyeleri hakkında hangi hallerde görevden dolayı tazminat davası açılacağının yasa ile belirlendiğinden söz edilemez. Bu durum karşısında sorun temel düzeni oluşturan Anayasa ve genel ilkeler esas alınarak çözümlenmelidir. Yasaların uygulanmasında, T. C. Anayasanın 8. maddesinde öngörülen Anayasanın üstünlüğü ilkesinin sonucu olarak onların Anayasa ilkelerinin ışığında değerlendirilmeleri, yorumlanmaları zorunludur. T.C. Anayasanın 147/2. maddesi hükmünce Yargıtay Üyeleri ile kanunen onlar durumunda olanların görevleriyle ilgili suçlarından dolayı yargılanmaları Yüce Divan sıfatiyle Anayasa Mahkemesine bırakılarak sözü edilen maddede aynen şöyle denilmiştir: «Anayasa Mahkemesi... Cumhurbaşkanını, Bakanlar Kurulu Üyelerini, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Yüksek Hâkimler Kurulu ve Sayıştay Başkan ve Üyelerini, Cumhuriyet Başsavcısı, Başkanun sözcüsünü, Askerî Yargıtay Başsavcısını ve kendi üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatiyle yargılar ve Anayasa ile verilen diğer görevleri yerine getirir» Bu hükümle güdülen amaç, kuşkusuz yargılanacak kişinin gördüğü işin önem ve özelliği itibariyle özel bir Anayasa güvencesi sağlamak ve kişileri değil müesseseyi korumak olup doğrudan doğruya kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle Yüce Divanda yargılanması gereken kişinin bundan feragati de hukukî sonuç doğurmaz. Bu açıklamaların sonucu olarak usulen görevli merci tarafından görevle ilgili suçtan dolayı cezaî sorumluluk yönünden bir karar verilmeden Yargıtay Üyeleri ile kanunen onlar durumunda bulunanlar hakkında Hukuk Genel Kurulunda açılan tazminat davasının reddi gerekir. Aksi halde Anayasanın Yargıtay Üyeleri ile kanunen onlar durumunda bulunanların cezaî sorumluluklarının tesbitini Yüce Divan sıfatiyle Anayasa Mahkemesine bırakmakla güttüğü amaç zedelenmiş olur. Bu nedenlerle işbu dava esasa girilmeden reddedilmelidir. Sonuç : Yukarıda açıklanan nedenlerle davanın reddine, (60) lira red harcının davacıdan alınmasına 14/1/1976 gününde oybirliğiyle karar verildi. 790

T. C. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu E. 1974/5-758 K. 1976/127 T. 28/1/1976 KAT MÜLKİYETİ İmar durumu - İrtifak hakkı Proje - Kamu düzeni Ö ZE T: Bağımsız bölüm ve eklentilerini kapsayan yapı ile ilgili uyuşmazlık konusu yerlerin tüzel (Hukukî) durumları saptanırken ana yapının İmar dan onaylı projesine bakılmak gerekir. Bu husus kamu düzenini ilgilendirir. Bir taşınmaz mal kat mülkiyetine geçirilirken projesindeki duruma göre kaydının yapılması zorunludur. Proje dışına çıkılamaz. (634 s. KMK. m. 1-6) Taraflar arasındaki tapu iptali ve elatmanm önlenmesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Onüçüncü Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 21/5/1973 gün ve 336-475 sayılı kararın incelenmesi davacılar Avukatı tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay Beşinci Hukuk Dairesinin 28/12/1973 gün ve 18392-17658 sayılı karariyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz eden : Davacılar Avukatı. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü : Tarafların malik oldukları yapı, imardan onanmış 8/9/1958 günlü projeye göre 3 kat, 10 daire, çatıda daire depoları ve bahçede (garaj) dan ibarettir. 10/8/1958 gününde irtifak hakkı kurulurken bina müteahhidi tarafından 12 hisse kendisine ayrılmış ve sonradan bu hisse dava konusu olan yerlere verilmiş ve kat mülkiyetine geçilirken bu yerlere dair numaraları verilmek suretiyle bağımsız bölüm niteliği kazandırılmıştır. 791

Kat malikleri bulunan davacılar davalıların yaptıkları ilâvelerle depoların mesken ve garajların da dükkân haline getirilmiş bulunduğundan tapunun iptali, garajların eski hale getirilmesi ve davalıların elatmalarmm önlenmesini istemişlerdir. Mahkeme, davalıların bu yerleri müteahhitten satın aldıklarından iyiniyetli bulundukları, garajların dükkân olarak kullanılmasının projeye aykırı isede, bunun İmar Müdürlüğünün görevine girdiği gerekçeleriyle davanın reddine karar vermiştir. Uyuşmazlık konusu yerlerin hukukî durumlarını saptarken herşeyden önce ana yapının imardan onanmış projesine bakılmak gerekir. Ve bu husus doğrudan doğruya kamu düzenini ilgilendirir. Bir taşınmaz mal kat mülkiyetine geçirilirken, projesindeki duruma göre kaydının yapılması zorunludur. Proje dışına çıkılarak işlem yapılması imar mevzuatını hükümsüz kılıcı bir sonuç doğurur ve böylece de, kötü niyetli kişilerin korunması sonucu doğar. O halde mahkemece imar mevzuatının resen gözönünde tutularak inceleme yapılması ve varılacak sonuç uyarınca karar verilmesi gerekirken, konunun imar müdürlüğünün görevine girdiğinden bahsile önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bozulmalıdır. Sonuç : Temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429 ncu maddesi uyarınca Bozulmasına 28/1/1976 gününde oybirliği ile karar verildi. 792

T. C. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu E. 1976/4-1648 K. 1976/229 PTT. İLE KARAYOLLARI ARASINDAKİ DAVA T. 11/2/1976 Hakem sıfatıyla çözümleme ÖZET : Davacı PTT. Genel Müdürlüğü, sermayesinin tamamı Devlete ait ve tüzel kişiliği olan bir İktisadî devlet kuruluşudur. Davalı Karayolları ise genel bütçe ile yönetilen bir kamu kurumudur. Bu durumda taraflar arasındaki uyuşmazlığın hakem sıfatıyla yürütülmesi gerekir. Genel hükümlere göre davaya bakılması usule ve yasaya aykırıdır. (3533 s. Devlet Kur. Arası Tahkim K. m. 4) Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bilecik Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen red ve kısmen kabulüne dair verilen 25/2/1971 gün ve 86-41 sayılı kararın incelenmesi davacı PTT. İdaresi ile davalı Karayolları idaresi tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 6/12/1971 gün ve 8445-10283 sayılı ilâmiyle, (Davacı PTT. Genel Müdürlüğü sermayesinin tamamı devlete ait tüzel kişiliği olan bir İktisadî devlet kuruluşudur. Davalı Devlet Karayolları da genel bütçe ile yönetilen bir kamu kurumudur. Bu durumda 3533 sayılı yasanın 4. maddesi uyarınca taraflar arasındaki uyuşmazlığın hakem sıfatı ile yürütülmesi gerekirken davaya genel hükümlere göre bakılmasının usul ve yasaya aykırı olduğu) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece, önceki kararda direnilmiştir. Temyiz eden : 1 Davacı PTT vekili. 2 Davalı Karayolları vekili. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü : Olayda, davacı PTT. İdaresi aynı dava dilekçesiyle Devlet Karayolları Genel Müdürlüğü ile bu idarenin şoförüne karşı açtığı davada, uğradığı zararın her iki davalıdan alınmasını istemiştir. PTT. İdaresi ile Devlet Karayolları Genel Müdürlüğü arasındaki uyuşmaz 793

lığın 3533 sayılı yasanın 4. maddesi hükmü icabı hakemde çözümlenmesi şoföre karşı açılan davaya ise genel hükümlere göre bakılması gerekir. Bu nedenlerle yukarıda adı geçen iki idare arasındaki davaya genel hükümlere göre bakılması usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bu yönden bozulmalıdır. Şoför yönünden direnme kararı uygun bulunduğundan bu kısma ilişkin direnmeye yöneltilen temyiz itirazlarının reddi ile diğer yönlerin incelenmesi için dosya özel daireye gönderilmelidir. Sonuç : 1 Davacı PTT ile davalı Karayolları İdaresi arasındaki dava yönünden direnme kararının yukarıda ve özel daire bozma kararında açıklanan nedenlerle Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince, bozulmasına, 2 Davalı şoför yönünden direnme kararma karşı yöneltilen temyiz itirazlarının reddi ile diğer yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine 11/2/1976 gününde oyçokluğuyla karar verildi. T. C. YARGITAY Birinci Hukuk Dairesi E. 1975/11769 K. 1976/904 T. 30/1/1976 DANIŞIK (Muvazaa) 794 ÖZET : Danışık, Türk Hukukunda genellikle ön plândaki işlemin, yâni ortada görülenin gerçeğe uygun olmaması anlamını taşır. Danışık işlem, asıl amacı veya gerçek durumu örtiip gizlemek için kullanılan bir «paravana» dır. Bu gibi hallerde gerçekf danışığın arkasında saklanmış ve gizlenmiştir. Kişiler, çok kez üçüncü kişilerin kovuşturmalarından kurtulmak veya onların haklarını yok etmek, yasaları etkisiz bırakmak için danışığı bir araç olarak kullanırlar. «Namı müstear» davalarının dahi danışıkla yakın ilşkisi vardır. (818 s. BK. m. 18) (5.2.1947 t. 20/6 s. Yg. İç. Bir. K.)