VERİMLİLİK STRATEJİSİ VE EYLEM PLANI ( )

Benzer belgeler
Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve 2030 Sonrası Kalkınma Gündemi

Sürdürülebilir Kalkınma - Yeşil Büyüme. 30 Mayıs 2012

Temiz Üretim Süreçlerine Geçişte Hibe Programlarının KOBİ lere Katkısı. Ertuğrul Ayrancı Doğu Marmara Kalkınma Ajansı

Türkiye de Ulusal Politikalar ve Endüstriyel Simbiyoz

İçindekiler Temiz Üretim: Küresel Çevre Sorunları İçin Önlem Almak Temiz Üretim: Çevreye

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, AB SÜRECİ VE ÇEVRE

C M Y CM MY CY CMY K TEMİZ ÜRETİM

TÜRKİYE ÇEVRE POLİTİKASINA ÖNEMLİ BİR DESTEK: AVRUPA BİRLİĞİ DESTEKLİ PROJELER

Türkiye Cumhuriyeti Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı. Yalın Altı Sigma Konferansı-5 / 7-8 Kasım 2014

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI

Sivil Yaşam Derneği. 4. Ulusal Gençlik Zirvesi Sonuç Bildirgesi

Eko-Verimlilik ve Temiz Üretim: Kavramsal Çerçeve

Sürdürülebilir Kalkınma ve Tarım. DR. TAYLAN KıYMAZ KALKıNMA BAKANLıĞı

BELEDİYELERCE BİLGİ SAĞLANACAK İDEP EYLEMLERİ

ÇEVRE SORUNLARININ TOPLUMLARIN GÜNDEMİNE YERLEŞMESİ

RIO+20 ışığında KOBİ ler için yenilikçi alternatifler. Tolga YAKAR UNDP Turkey

3 Temmuz 2009 İngiltere Büyükelçiliği Konutu, Ankara Saat: 16:00. Çevre ve Orman Bakanlığı nın Saygıdeğer Müsteşar Yardımcısı,

EK 4 AVRUPA BĐRLĐĞĐ MÜKTESEBATININ ÜSTLENĐLMESĐNE ĐLĐŞKĐN TÜRKĐYE ULUSAL PROGRAMI KAPSAMINDA TEMĐZ (SÜRDÜRÜLEBĐLĐR) ÜRETĐM ĐLE ĐLGĐLĐ UYUM ÇALIŞMALARI

İmalat Sanayinde Döngüsel Ekonomi ve İklim Değişikliğine Yönelik Çalışmalarımız

AVRUPA BİRLİĞİ TARAFINDAN FİNANSE EDİLEN PROJE LİSTESİ

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Yönetimine Giriş Eğitimi

ULUSLARARASI ÇEVRE MEVZUATI

KAMU POLİTİKASI BELGELERİ

Mevzuat ve Teşviklerin Değerlendirilmesi

SANAYİ SEKTÖRÜ. Mevcut Durum Değerlendirme

İklim Değişikliği ve Hava Yönetimi Koordinasyon Kurulu Çalışma Grupları

AVRUPA BİRLİĞİ ÇEVRE FASLI MÜZAKERE SÜRECİ

AKDENİZ EYLEM PLANI SEKRETARYASI (AEP)

TEMİZ ÜRETİM (EKO-VERİMLİLİK) ALANINDA YÜRÜTÜLEN ÇALIŞMALAR & ENDÜSTRİYEL SİMBİYOZ KONUSUNDA ÜSTLENİLEBİLECEK ROLLER

GAP BÖLGESİ NDE TARIM VE TARIMA DAYALI SANAYİDE ENTEGRE KAYNAK VERİMLİLİĞİ PROJESİ

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ: FAO NUN BAKIŞ AÇISI. Dr. Ayşegül Akın Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Türkiye Temsilci Yardımcısı 15 Ekim 2016

YATAY (1) NO. MEVZUAT NO MEVZUAT ADI Aarhus Sözleşmesi Espoo Sözleşmesi

UNIDO Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) Programı ve Çalışma Planı

Yeniden Yapılanma Süreci Dönüşüm Süreci

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürlüğü

YEREL ÇEVRESEL PLANLAMA

Türkiye de Yeşil Büyüme : Zorluklar ve Fırsatlar. Prof. Dr. Erinç Yeldan Bilkent Üniversitesi

187 SAYILI İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNİ GELİŞTİRME ÇERÇEVE SÖZLEŞMESİ, 2006

ATIKSU YÖNETİMİ VE YENİLİKÇİ YAKLAŞIMLAR. IV. OSB ÇEVRE ZİRVESİ Recep AKDENİZ Genel Müdür Yardımcısı Bursa 2016

AB ÇEVRE POLİTİKALARI. Prof.Dr. Günay Erpul Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ABD Dışkapı - Ankara

TTGV Yenilenebilir Enerji ve Enerji Verimliliği Destekleri

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. Ülkesel Fizik Planı. Bölüm III. Vizyon, Amaç ve Hedefler (Tasarı)

Döngüsel Ekonomi ve Sıfır Atık Yaklaşımı

YEŞİL ENDÜSTRİ PLATFORMU İlk Danışma Kurulu Toplantısı 3 Nisan 2013 Paris, Fransa

TÜRKİYE CUMHURİYETİ NİYET EDİLEN ULUSAL OLARAK BELİRLENMİŞ KATKI

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı

EKO-VERİMLİLİK PROGRAMI

GIDA GÜVENCESİ-GIDA GÜVENLİĞİ

Doç. Dr. Mehmet Azmi AKTACİR HARRAN ÜNİVERSİTESİ GAP-YENEV MERKEZİ OSMANBEY KAMPÜSÜ ŞANLIURFA. Yenilenebilir Enerji Kaynakları

2013/101 (Y) BTYK nın 25. Toplantısı. Üstün Yetenekli Bireyler Stratejisi nin İzlenmesi [2013/101] KARAR

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ TÜRKİYE KİMYA SANAYİ MECLİSİ 2015 YILI FAALİYET RAPORU

Öncelikli Kimyasallar Yönetimi Şube Müdürlüğü Faaliyetler ve KOK Projesi

ENGELLİLERE YÖNELİK SOSYAL POLİTİKALAR

Kimya Sektöründe Sürdürülebilirlik Çalışmaları. 3 Mayıs 2016

SAĞLIKLI ŞEHİR YAKLAŞIMI

SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ÜZERİNE

T.C. Kalkınma Bakanlığı

ENERJİ-ÇEVRE ETKİLEŞİMİ VE ULUSLARARASI YÜKÜMLÜLÜKLER SELVA TÜZÜNER ELEKTRİK ÜRETİM A.Ş. (EÜAŞ) GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Türk Çevre Mevzuatı ve Çevre Politikaları ile Beton Sektörünün Etkileşimi. RMC and Environment Policies& Regulations

ULUSLARARASI DÖNGÜSEL EKONOMİ KONGRESİ. 5-6 Ekim 2017 İstanbul

İKLİM DOSTU ŞİRKET MÜMKÜN MÜ?

KIRSAL KALKINMA. Ülkemizin Ulusal Kırsal Kalkınma Politikalarının belirlendiği strateji belgeleri;

Toplum, İktisat ve Çevre Üçgeninde Karar Vermek

Dünyadaki toplam su potansiyeli. Dünyadaki toplam su miktarı : 1,4 milyar km 3 3/31

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

UNIDO Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) Programı

KAMU İÇ KONTROL STANDARTLARI UYUM EYLEM PLANI REHBERİ. Ramazan ŞENER Mali Hizmetler Uzmanı. 1.Giriş

GİRİŞ. A. İç Kontrolün Tanımı, Özellikleri ve Genel Esasları:

ENERJİ VERİMLİLİĞİNDE DÜNYADA VE ÜLKEMİZDE DURUM

Minamata Sözleşmesi Türkiye de Ön Değerlendirme Projesi. Bursev DOĞAN ARTUKOĞLU Ankara

TEKSTĐL SEKTÖRÜ NÜN BÖLGESEL ANALĐZĐ: ÇEVRE YÖNETĐMĐ VE TEMĐZ ÜRETĐM. Tekstil Sektöründe Temiz Üretim Sempozyumu

ÇEVRE YÖNETİMİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ATIKSU YÖNETİMİ

Sürdürülebilir Tarım Yöntemleri Prof.Dr.Emine Olhan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi

AB Çevre Mevzuatı Rıfat Ünal Sayman REC Türkiye Direktör Yrd.

SERA GAZI EMİSYONU HAKAN KARAGÖZ

Daha Yeşil ve Daha Akıllı: Bilgi ve İletişim Teknolojileri, Çevre ve İklim Değişimi

SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ VE İHRACAT STRATEJİK PLANI

CEV 314 Yağmursuyu ve Kanalizasyon. Türkiye deki Atıksu Altyapısı ve Atıksu Mevzuatı

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK POLİTİKASI. Sürdürülebilirlik vizyonumuz

BU YIL ULUSLARARASI KOOPERATİFLER YILI!

1 MEKÂN-EKOSİSTEM-ÇEVRE-EKOLOJİ- ÇEVREBİLİM: KAVRAMSAL TARTIŞMA

GÜNEY EGE BÖLGE PLANI

Yenilenebilir olmayan enerji kaynakları (Birincil yahut Fosil) :

Türkiye de Stratejik Çevresel Değerlendirme: İhtiyaçlar, Zorluklar ve Fırsatlar

Sera Gazlarının İzlenmesi ve Emisyon Ticareti. Politika ve Strateji Geliştirme. Ozon Tabakasının Korunması. İklim Değişikliği Uyum

T.C. ADANA BİLİM VE TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTESİ Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı SORU VE CEVAPLARLA KAMU İÇ KONTROL STANDARTLARI UYUM EYLEM PLANI

CMY EKO-VERİMLİLİK PROGRAMI

AFD Sürdürülebilir bir gelecek için

BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü. ENOFİS 05 Şubat 2009

Tarım Tarihi ve Deontolojisi Dersi 14.Hafta SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM VE GİRDİ KULLANIMI. Dr. Osman Orkan Özer

DOĞA - İNSAN İLİŞKİLERİ VE ÇEVRE SORUNLARININ NEDENLERİ DERS 3

TTGV Enerji Verimliliği. Desteği

Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrol Direktifinin Türkiye de Uygulanmasının Desteklenmesi Projesi

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı

ENDÜSTRİYEL SİMBİYOZ Acaba Atığınız Kimin Hammaddesi? Yeni Nesil Çevreci Yaklaşımlar Paneli 1 Mart 2018,Bursa

Sürdürülebilirlik ve Kaynak Verimliliğine Yönelik Güncel Gelişme ve Yaklaşımlar

İSG için Uluslararası İşbirliğinde ILO Araçları ve Rolü ILO Türkiye Ofisi

Bina Sektörü. Teknik Uzmanlar Dr. Özge Yılmaz Emre Yöntem ve Duygu Başoğlu

UNIDO EKO-VERİMLİLİK PROGRAMI ve TTGV Planlanan Faaliyetler ve Firmaların Katılımı

Transkript:

VERİMLİLİK STRATEJİSİ VE EYLEM PLANI (2014-2017) Durum Analizi IV - Temiz Üretim (Taslak) [ VSEP Rapor 8 ] Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü Nisan 2013

VERİMLİLİK STRATEJİSİ VE EYLEM PLANI (2014-2017) Durum Analizi IV - Temiz Üretim (Taslak) [ VSEP Rapor 8] Hazırlayan Deniz KOÇ Sanayi ve Teknoloji Uzmanı VSEP Yürütme Ekibi Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü Nisan 2013

İÇİNDEKİLER GİRİŞ... 1 KÜRESEL ÇEVRESEL GELİŞMELER VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA KAVRAMININ TÜRKİYE DEKİ POLİTİKA BELGELERİNE YANSIMALARI... 3 SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM ve TÜKETİM KAVRAMININ GELİŞİMİ TÜRKİYE DEKİ UYGULAMALAR... 11 SONUÇ VE ÖNERİLER... 23 Yararlanılan Kaynaklar... 27 DA IV: Temiz Üretim ii

GİRİŞ (1) İnsan kaynaklı çevresel bozulmaların etkilerinin çok fazla hissedildiği günümüz dünyasında, doğal kaynaklar giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Dünyanın sürdürülebilir bir şekilde sağlayabildiği doğal kaynak miktarıyla talep ettiğimiz miktar arasındaki açık, toplumsal ve ekonomik koşullar biçimlendiren en önemli etkenlerden biri haline gelmektedir. 1970 lerden itibaren sanayileşmedeki hızlı gelişme ve nüfustaki büyük artış, buna bağlı olarak da çevre kirliliğinin artarak küresel boyutlara ulaşması, hem canlılar hem de doğal kaynaklar üzerinde geri dönülemez olumsuz etkiler yaratmıştır. Bu nedenle, çevre konusu, siyasi ve bilimsel çevreler tarafından daha fazla önem kazanmış, çevre koruma ile ilgili yasal düzenlemelere ve strateji belgelerinin geliştirilmesine ağırlık verilmeye başlanmış, buna paralel olarak da çevre ile ilgili uluslararası sözleşmeler imzalanmıştır. Ayrıca, tüketicilerin de çevre konusunda bilinçleri giderek artmış ve üreticileri çevre konusunda daha yeni teknikleri benimsemeye yönlendirmiştir. Son yıllardaki küresel ekonomik ve çevresel krizler daha sürdürülebilir endüstriyel sistemlere geçme konusunda uluslararası çabaların artmasını sağlamıştır. Bu süreçte su, enerji, toprak ve malzeme gibi kaynakların etkin kullanımını ve atık oluşumunu en aza indirmeyi amaçlayan temiz üretim uygulamaları da giderek artmaktadır. (2) Türkiye de de karar vericilerin çözüm araması gereken en önemli sorunlardan biri hızlı nüfus artışının yanı sıra doğal kaynaklar ve enerji tüketimi konularında doğru tercihler yapılabilmesidir. Çünkü günümüz dünyasında kaynakları, doğanın koşullarına ve sınırlarına göre yönetebilmek için tedbirler geliştirmek gerekliliği açıkça karşımızda durmaktadır. (3) Çevrenin korunması ve daha temiz bir gelecek konusu 1972 yılındaki Dünya Çevre Konferansı nda uluslararası bir boyut kazanmış ve 1987 yılında yayımlanan Brundtland Raporu ile çevre, ekonomi ve toplum bileşenleri bir arada değerlendirilerek sürdürülebilir kalkınma kavramına dönüşmüştür. 1992 yılında Rio da yapılan Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı ya da kısaca Rio Konferansı, sürdürülebilir kalkınmanın uygulamaya geçmesini sağlayan önemli bir küresel adım olmuştur. Bu konferansta çeşitli çevre sorunlarına değinilmiş ve sonuç olarak çevre ve ekonomiyi etkileyen tüm konularda ve farklı düzeylerde yapılması gereken faaliyetleri tanımlayan bir eylem planı olarak Gündem 21 yayımlanmıştır. (4) Türkiye nin de sürdürülebilir geleceği için büyüme hızı dışındaki göstergelerin kalkınma politikaları ve çevre koruma politikalarıyla bütünleştirilmesine yönelik çalışmalar da, dünyadaki gelişmelere paralel bir şekilde kalkınma planları, politika ve strateji belgeleri ve kanun metinlerinde yerini almıştır. Türkiye 1992 yılından sonra çevre korumaya ilişkin oluşturulan uluslararası sözleşmelere DA IV: Temiz Üretim 1

taraf olmuş ve bu sözleşmelerin gerekliliklerini yerine getirebilmek için ulusal mevzuatta ve kurumsal yapılanmalarda kimi düzenlemeler yapmıştır. (5) Kalkınma politikaları da uluslararası gelişmelere paralel olarak ekonomitoplum-çevre etkileşimleri çerçevesinde sürdürülebilir kalkınma ekseninde bir gelişim göstermiştir. Kalkınma planlarına entegre edilen bu yaklaşım, sektörel ve tematik birçok strateji belgesinde de yerini bulmuştur. Türkiye de sürdürülebilir kalkınma politikalarının uygulanması, AB üyelik sürecinin hız kazanması ile birlikte daha da önem kazanmış, bu entegrasyon sürecinde çevre müktesebatına uyum sürecine yönelik de çok sayıda çalışma yürütülmüştür. Bu uyum süreci, sanayi politikalarında temiz üretim uygulamalarının yaygınlaştırılması, çevre politikalarında atık yönetimi, su ve hava kalitesi ile biyolojik çeşitliliğin korunması konusunda kazançlar sağlamaya yönelik iyileştirmeleri de beraberinde getirmektedir. (6) Bütünsel ve önleyici bir çevre stratejisinin ürün ve süreçlere sürekli olarak uygulanması ile insan ve çevre üzerindeki risklerin azaltılması olarak tanımlanan temiz üretim yaklaşımı da, çevresel etkilerin oluşmadan kaynağında önlenmesi prensibiyle, bu alanda geliştirilen stratejilerde önemli bir eksen olarak karışımıza çıkmaktadır. Bu çalışma, yaşanan bu çevresel gelişmelerin ve temiz üretim ya da sürdürülebilir üretim ve tüketim yaklaşımının temel belirleyicilerini açıklamak ve mevcut durumu ortaya koymayı amaçlamaktadır. DA IV: Temiz Üretim 2

KÜRESEL ÇEVRESEL GELİŞMELER VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA KAVRAMININ TÜRKİYE DEKİ POLİTİKA BELGELERİNE YANSIMALARI Sürdürülebilir Kalkınma Kavramı ve Türkiye deki Gelişimi (7) Üretim ve nüfus artışının çevre ve doğal kaynaklar üzerinde yol açtığı baskılar ve çevre problemleri 1970 lerin başına kadar yerel ölçekli olduğu düşüncesiyle ülkelerin gündeminde çok fazla yer bulmamış ancak bu sorunların neden oldukları zararların ülkelerin sınırlarını aşması, bu tarihten itibaren çevrenin uluslararası önem kazanmasına yol açmıştır. 1972 de Birleşmiş Milletler tarafından Stockholm de İnsani Çevre Konferansı düzenlenmiş, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (United Nations Environment Programme, UNEP) kurularak çevre sorunlarına karşı ortak bir platform oluşturulmuştur. Konferansta kabul edilen İnsani Çevre Bildirgesinde, çevrenin taşıma kapasitesine dikkat çeken, kaynak kullanımında kuşaklararası hakkaniyeti gözeten, ekonomik ve sosyal gelişmenin çevre ile bağlantısını kuran ve kalkınma ile çevrenin birlikteliğini vurgulayan ilkeler, sürdürülebilirlik düşüncesinin temel dayanaklarını ortaya koymuştur. Ancak, küresel çevre sorunlarının hızla artmasının önüne geçilememiş ve doğal çevre ve doğal kaynaklar üzerindeki tahribat artmaya devam etmiştir. Sürdürülebilir gelişme, 1980 li yıllardan başlayarak etki alanı yalnızca çevre ile sınırlı kalmayan, ekonomik ve sosyal gelişme anlayışlarını da bütünleştiren ve tüm dünyada yaygın olarak kullanılan bir kavram haline gelmiştir (1). (8) Sürdürülebilir kalkınma, 1987 de Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından (World Commission on Environment and Development- WCED) yayımlanan Ortak Geleceğimiz Raporu diğer adıyla Brundtland Raporu ile yaygın kullanılan bir kavram haline gelmiştir. Sürdürülebilir kalkınma, bu raporda gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme olanağından ödün vermeksizin bugünün ihtiyaçlarını karşılayabilecek kalkınma olarak tanımlanmıştır. Bu tanım çerçevesinde, ihtiyaçlar sadece ekonomik ihtiyaçlarla sınırlandırılmadan geniş bir şekilde ele alınmakta, doğal kaynakların dengeli bir şekilde kullanılarak gelecek kuşaklara aktarılması yoluyla kuşaklararası eşitlik gözetilmektedir (2). Brundtland Raporu genel olarak, yoksulluğun ortadan kaldırılmasını, doğal kaynaklardan elde edilen yararın dağılımında eşitliği, nüfus kontrolünü ve çevre dostu teknolojilerin geliştirilmesini sürdürülebilir kalkınma ilkesi ile doğrudan ilişkilendirmektedir. Bu bağlamda raporda, ekonomik büyümenin çevre dostu bir perspektifle gerçekleştirilebileceği varsayımından yola çıkılmaktadır. (9) Sosyal dayanışmayı sağlamak, ekonomik yapabilirliği artırmak ve ekolojik sorumluluğu yerleştirmek sürdürülebilir kalkınma anlayışının temel DA IV: Temiz Üretim 3

parametreleri olarak tanımlanmaktadır. Çevresel maliyetlerin bugünkü nesil içinde dağılımı ve yoksulların gereksinimleri de sürdürülebilir kalkınma kavramının önemli parçalarıdır. Dünyada, sürdürülebilir kalkınma çabaları tüm ülkeleri kapsıyor olsa da, bu süreçteki faaliyetlere bakıldığında, çalışmaların önderliğini uluslararası kuruluşlar ile gelişmiş ülkelerin yaptığı görülmektedir. Başta, Birleşmiş Milletler (BM) ve yan örgütleri BM Kalkınma Programı (United Nations Development Programme-UNDP), BM Çevre Programı (United Nations Environment Programme-UNEP), BM Sınaî Kalkınma Teşkilatı (United Nations Industrial Development Organization-UNIDO), Gıda ve Tarım Örgütü (Food and Agriculture Organization-FAO), Dünya Sağlık Örgütü, DSÖ (World Health Organization-WHO), Nüfus Fonu (United Nations Population Fund-UNFPA), BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı (United Nations Conference on Trade and Development-UNCTAD), İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), Dünya Bankası (World Bank-WB), Dünya Ticaret Örgütü DTÖ (World Trade Organization, WTO), Dünya Doğayı Koruma Vakfı (World Wild Fund for Nature- WWF), Sürdürülebilir Kalkınma için Dünya İş Konseyi (World Business Council on Sustainable Development-WBCSD) ve Avrupa Birliği (AB) gibi uluslararası kuruluşlar bu alanda yoğun olarak çalışmaktadır. (10) Bu örgütlerin bu alandaki çalışmalarının en önemlisi, 1992 yılında Brezilya nın Rio de Janeiro kentinde düzenlenen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı (UNCED) olup, konferansta sürdürülebilir kalkınmanın temel ilkeleri belirlenmiştir. Konferans sonucunda iki temel belge üretilmiştir. Bunlar; Rio Deklarasyonu ve Gündem 21 dir. Rio Deklarasyonu, çevre ve kalkınma konusunda ülkelerin hak ve yükümlülüklerini kapsayan, hukuki olarak bağlayıcı olmamakla birlikte, hükümetlere politik bir yükümlülük getiren bir ilkeler dizisidir. Gündem 21 ise sosyal ve ekonomik boyutlar, kalkınma için gereken kaynakların korunması ve yönetilmesi, konu ile ilgili başlıca grupların rollerinin güçlendirilmesi ve uygulama araçları bölümlerinden oluşan ve sürdürülebilir kalkınmanın her aşamasına ilişkin amaç, hedef ve stratejileri ortaya koyan bir eylem planıdır. Rio Konferansı sonucunda doğal sermayeye dayalı, sürdürülebilir ekonomik büyüme ile beşeri sermayenin geliştirilmesini benimseyen entegre bir yaklaşım seçilmiştir. Rio dan 10 yıl sonra, 2002 yılında Johannesburg da Birleşmiş Milletler tarafından Rio+10 olarak da adlandırılan Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi düzenlenmiş ve küresel ölçekte kavramın ele alınması süreci devam etmiştir. Johannesburg Zirvesinde de, yoksullukla mücadele, sürdürülebilir olmayan üretim ve tüketim kalıplarının değiştirilmesi ve doğal kaynakların ekonomik ve sosyal kalkınmayı destekleyecek şekilde korunması ve yönetilmesine vurgu yapan uygulama planı kabul edilmiştir (3). (11) Birleşmiş Milletler 2000 yılında, Binyıl Zirvesini düzenlemiş ve Binyıl Deklarasyonunu yayınlamıştır. 189 ülkenin imzaladığı Binyıl Deklarasyonu barış, güvenlik, kalkınma, çevre, yardıma muhtaç grupların korunması, insan hakları ve yönetişim konularını kapsamaktadır. Deklarasyon Binyıl Kalkınma DA IV: Temiz Üretim 4

Hedefleri olarak adlandırılan, 2015 yılında gerçekleştirilmesi planlanan belli amaçlara sahip bir dizi kalkınma hedefini uluslararası gündeme taşımıştır. Binyıl Kalkınma Hedefleri, insani kalkınmaya yönelik olarak yoksulluk ve açlığın ortadan kaldırılması, tüm bireyler için temel eğitim, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadının durumunun güçlendirilmesi, çocuk ölümlerinin azaltılması, anne sağlığının iyileştirilmesi, HIV (İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü Human Immunodeficiency Virus) /AIDS (Sonradan Edinilen Bağışıklık Sistemi Bozukluğu-Acquired Immune Deficiency Syndrome), sıtma ve diğer salgın hastalıklarla mücadele, çevresel sürdürülebilirlik ve kalkınma için küresel ortaklık konularını içermektedir (4). (12) AB nin ilk Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi Haziran 2001 de yapılan Göteborg Zirvesinde kabul edilmiştir. Zirvede, iklim değişikliği ile mücadele, sürdürülebilir ulaşımın sağlanması, kimyasal maddelerin yol açtığı kirlenme, güvenli olmayan gıdalar ve bulaşıcı hastalıklar gibi halk sağlığına yönelik tehditlerin ortadan kaldırılması, doğal kaynakların daha sorumlu bir şekilde yönetilmesi ve biyolojik çeşitlilikteki azalma eğiliminin durdurulması, yoksulluk ve sosyal ayrımcılıkla mücadele edilmesi, nüfusun yaşlanmasıyla ilgili sorunlara çözüm bulunması ile Avrupa Birliği ekonomik, sosyal ve çevre politikalarının karşılıklı olarak birbirlerini güçlendirmelerini sağlayan yeni bir yaklaşım benimsenmesi gereği vurgulanmaktadır. Stratejinin gerekleri doğrultusunda Avrupa Birliği, 6. Çerçeve Programında sürdürülebilir kalkınmayı temel amaç olarak benimsemiştir. Avrupa Birliği nin sürdürülebilir kalkınma uygulamaları Avrupa Çevre Ajansının çalışma programı dâhilinde yürütülmektedir. Ajans bu çerçevede 6. Çevre Eylem Programının (2002-2012) ana tematik konuları olan; iklim değişikliği, doğa ve biyolojik çeşitlilik, insan sağlığı ve çevre, doğal kaynakların ve atıkların kullanımı/yönetimi alanlarında sektörler arası etkileri de ilişkilendirmektedir (5). Türkiye de üyelik süreci hazırlıkları çerçevesinde 2007-2013 yıllarını kapsayacak ve sürdürülebilir kalkınmanın temel prensiplerini politika ve mevzuat çerçevesinde bütünleştirmeyi sağlayabilecek bir çerçevede AB Entegre Uyum Çevre Stratejisi (UÇES) hazırlamıştır. UÇES in temel amacı, ülkemizde ekonomik ve sosyal şartları da dikkate alarak sağlıklı yaşanabilir bir çevre oluşturmak ve bu doğrultuda ulusal çevre mevzuatımızın AB çevre müktesebatı ile uyumlaştırılarak uygulanması ile uygulamanın izlenmesi ve denetlenmesini sağlamak olarak tanımlanmıştır (6). (13) Son yıllarda küresel ölçekte bu alandaki gelişmeler OECD nin çalışmalarında da ön plana çıkmıştır. OECD, sürdürülebilir kalkınma hedefini tüm politikalarına entegre etmeye yönelik politika ve belgeler geliştirmiştir. Öncelikli konuları; sürdürülebilir kalkınma için öngörülen araçlardan eko-verimliliğin geliştirilmesi, genişletilmiş üretici sorumluluğu, sanayi ve iş dünyası ile ilişkilerin artırılması, ekonomik teşviklerin çevre üzerindeki olumlu ve olumsuz yönleri olarak öne çıkmıştır. OECD Çevre Politikası Komitesinin başlıca görevi; sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın sağlanabilmesi amacıyla çevre ve ekonomi politikalarının DA IV: Temiz Üretim 5

bağdaştırılabilmesi ve bütüncül yaklaşımlarla ele alınması için üye ülkeler arasında görüş alışverişinin ve işbirliğinin gerçekleştirilebilmesini sağlamaktır. (14) Türkiye nin de kalkınma ve çevre politikaları bu küresel gelişmelerden büyük ölçüde etkilenmiştir. 1992 Rio ve 2002 Johannesburg Zirvesi çıktıları ve imzaya açılan sözleşmeler Türkiye nin sürdürülebilir kalkınma politikalarını etkilemiştir. Türkiye BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ne 2004 yılında, ve buna yönelik Kyoto Protokolü ne de 2009 yılında taraf olmuştur. Türkiye nin sürdürülebilir kalkınma prensiplerini politika oluşturma noktasında büyük ölçüde kalkınma hedeflerine entegre ederek kullanmaya başladığı görülür. Bu doğrultuda kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması için yapılan yasal, kurumsal ve finansal düzenlemelerin birçoğunda da sürdürülebilirlik ilkesinin yer aldığı görülmektedir. (15) Sürdürülebilir kalkınma ve çevre konusunda Türkiye deki gelişmeyi incelerken Kalkınma Planlarında konunun nasıl yer aldığına da bakmak gerekmektedir. Kalkınma Planları Türkiye ekonomisinin yönlendirilmesinde temel çerçeveyi oluşturan, sanayileşmeye, ekonomik ve sosyal kalkınmayı gerçekleştirmeye yönelik tedbirleri ortaya koyan, devlet politikalarının belirlendiği temel politika belgeleridir. Türkiye de çevre ve sürdürülebilir kalkınma politikalarının gelişimi, Kalkınma Planlarındaki ekonomi-çevre-toplum etkileşimleri bağlamında incelenebilir. Birinci ve İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planlarında, toplumun tüketim miktarıyla ölçülen fiziki refahının artırılmasından çok, bölgelerarası dengeli gelişmeyi sağlamak amacıyla sosyal adalet ve fırsat eşitliği ilkelerine uygun çabalar gösterilmesinin, Türkiye ekonomisinin hızla gelişmesini sağlayacağı ve gelecek kuşakların refahının artmasına imkân sağlayacağı belirtilerek, bu doğrultudaki kalkınma stratejileri öne çıkarılmaktadır (7,8). Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planında (1973-1977) ilk kez çevre sorunları ayrı bir bölüm olarak ele alınmıştır. Planda, çevre insan ilişkilerinin rasyonel bir dengede sürdürebileceği bir toplum yapısına ulaşılabilmenin yolu sosyal ve ekonomik kalkınma olarak görülmüştür (9). Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planında (1979-1983), sanayileşme, tarımda modernizasyon ve kentleşme süreçlerinde çevre nin dikkate alınması yönünde bazı ilkeler yer almıştır (10). Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1985-1989) sadece mevcut kirliliğin ortadan kaldırılması ve muhtemel kirliliğin önlenmesi anlamındaki politikaları değil, aynı zamanda kaynaklardan gelecek kuşakların da yararlanabilmesini sağlamak üzere yeni politikaların oluşturulması gerektiği yönünde değerlendirmelerin yapıldığı bir plan olmuştur. Böylece, bu Plan döneminde önleyici politikalar da dikkate alınmaya başlanmıştır (11). Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planında; ekonomik ve sosyal faaliyetlerin yürütülmesinde, beşeri ve doğal kaynakların israfının önlenmesi ve çevrenin korunmasının esas alınması ilke olarak benimsenmiş ve böylece Planın temel amaç ve politikalarında sürdürülebilir kalkınma anlayışının yer alması sağlanmıştır. Planın önemli özelliklerinden birisi de, çevre ve DA IV: Temiz Üretim 6

ekonomi bağlamında önemli bir ilişkilendirme olarak, çevre kirliliğini önleme konusunda yatırım yapacaklara teşvik verilmesinin Planda öngörülmesidir (12). Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında (1996-2000) sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı çerçevesinde çevre politikalarının tüm ekonomik ve sosyal politikalara entegrasyonunun öneminin giderek artmış olduğu vurgulanmıştır. Planın Çevrenin Korunması ve Geliştirilmesi bölümünde; sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı doğrultusunda, insan sağlığı ve doğal dengeyi koruyarak sürekli bir ekonomik kalkınmaya imkân verecek şekilde doğal kaynakların yönetimini sağlamak ve gelecek kuşaklara insana yakışır bir doğal, fiziki ve sosyal çevre bırakmak temel strateji olarak belirtilmiştir. Kalkınma sürecinde kirlenmenin kaçınılmaz olduğunu öngören ve bu kirliliği arıtmaya çalışan pasif yaklaşımlar yerine, alınacak önlemlerle kirlenmenin önüne geçme stratejilerine öncelik verilmiştir. Çevre ve kalkınma göstergelerinin hazırlanarak karar alma süreçlerine dâhil edilmesi de Planda yer alan önemli bir husustur (13). 2001-2005 yıları için hazırlanan 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı nda yer alan İnsan sağlığını, ekolojik dengeyi, kültürel, tarihi ve estetik değerleri korumak suretiyle ekonomik ve sosyal gelişmeyi sağlamak esastır maddesi 2000 li yıllardan sonraki Türk çevre politikasının çerçevesini çizmektedir. Sürdürülebilirlik sadece doğal kaynak kullanımı ve çevre ile ilgili konularda değil, genel olarak kabul edilen temel bir yaklaşım niteliğindedir. Temiz üretim/eko-verimliliğe ilişkin olarak Plan ın 1819. maddesinde, Sanayi politikalarının belirlenmesinde ve sanayi yatırımlarında çevre dostu teknolojilere öncelik sağlanacağı, yerel imalatçıların çevre dostu teknolojiler konusunda bilgilendirileceği ve teşvik edileceği belirtilmektedir. Ayrıca ulaştırma, enerji, sanayi ve konutlardan kaynaklanan sera gazı emisyonlarını kontrol etmek ve azaltmak amacıyla enerji verimliliğinin artırılması ve tasarruf sağlanması yönünde düzenlemeler yapılacağı belirtilmektedir (14). 8. Plana paralel bir bicimde, 9. Beş Yıllık Kalkınma Planı nda (2007-2013) da sürdürülebilirlik ilkesi pek çok farklı bölümde geçen temel bir yaklaşım niteliğindedir. 9. Kalkınma Planı nda doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı, yenilenebilir enerji, çevreye duyarlı hizmet süreçleri, çevre yönetim sistemleri, çevre dostu teknik ve teknolojiler, üretim ve hizmet sektörlerinde kaçak ve kayıpların azaltılması, hammadde kullanım etkinliğinin artırılması, atık azaltımı ve geri kazanım gibi temiz üretim/eko-verimlilik yaklaşımının önemli araç ve kavramlarına birçok yerde gönderme bulunulmaktadır. Madde 463 de de Sanayide çevre dostu tekniklerin uygulanmasıyla hammadde kullanımındaki etkinlik artırılarak daha verimli üretim gerçekleştirilecek ve atıklar azaltılacaktır. ifadesine yer verilmiştir. Planının temel ilkeleri arasında doğal ve kültürel varlıklar ile çevrenin gelecek nesilleri de dikkate alan bir anlayış içinde korunması esastır ilkesi yer almaktadır (15). Dokuzuncu Kalkınma Planın kalkınma hedeflerine ulaşmada; makro politikalar, bölgesel kalkınma politikaları, sektörel programlar ve yatırımlar arasında karşılıklı ilişkiler kurarak DA IV: Temiz Üretim 7

temel stratejik amaçları gelişme eksenleri ile tanımlaması, bütünleşik bir bakış açısına da sahip olduğunu göstermektedir. Daha önceki Kalkınma Planlarındaki ekonomik sektörler ve sosyal sektörler olarak yapılan belirgin ayırımın ortadan kalkmasıyla birlikte, yıllardır çevre sorunsalının, Kalkınma Planlarında sosyal sektörler içinde yer almasının da bir ölçüde önüne geçildiği ve sürdürülebilir kalkınma prensipleri açısından da ilerleme kaydedildiği görülmektedir. Kısaca değerlendirildiğinde, Kalkınma Planlarında çevre politikalarının, önceki dönemlerde sadece ortaya çıkan kirliliği gidermeyi amaçladığı görülürken, daha sonrasında önleyici politikalar ve 7. Beş Yıllık Kalkınma Planıyla birlikte sürdürülebilir kalkınma anlayışına uygun bir şekilde, çevre ve ekonominin entegrasyonuna öncelik veren politikalar şeklinde bir gelişme gösterdiği görülmektedir. (16) Kalkınma Planları yanında kanun metinlerinde, belirlenen politika hedeflerine ulaşmak için sürdürülebilir kalkınma amacına hizmet eden birçok yasal, kurumsal ve finansal düzenleme yapılmıştır. Çevre Kanununda 2006 yılında yapılan değişiklikle Kanunun temel amacı sürdürülebilir kalkınma prensibine dayandırılmıştır. Çevre Kanununda yapılan bu değişiklik çerçevesinde; 5491 Sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Madde 1 - Bu Kanunun amacı, bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamaktır. şeklinde yapılan tanımla çevre mevzuatının çerçevesi belirlenmiştir. (17) Ekonomik ve sosyal kalkınmanın çevrenin korunması ve kalitesinin iyileştirilmesi ile olabileceği bilinciyle kalkınma planlarındaki yaklaşım da göz önünde bulundurularak bu alana ilişkin çok sayıda sektörel ve tematik strateji belgeleri hazırlanmıştır. Çevre sorunlarının tespiti ve çözüm önerilerine yönelik 1998 yılında Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı (UÇEP), Türkiye de sürdürülebilir kalkınma bileşenlerinin dikkate alındığı ve çevre politikalarının sektörel politikalara entegrasyonu için bir dizi strateji ve bu bağlamda politika ve eylem planları öneren kapsamlı bir politika belgesi olmuştur. Bunun yanı sıra, başta emisyonların kontrolü, yenilenebilir enerji kullanımı ve enerji verimliliğinin artırılması ve atık yönetiminin etkileştirilmesi, içme suyu ve kanalizasyon gibi hizmetlerin yaygınlaştırılması ve kalitesinin yükseltilmesi, orman ve korunan alanların genişletilmesi, biyolojik çeşitliliğin korunması olmak üzere mevzuat düzenlemeleri yapılmıştır. (18) Bu alandaki en güncel gelişme, BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı süreci ve 2012 yılında gerçekleştirilen Rio+20 Zirvesi olarak karışımıza çıkar. Dünyada çevre sorunları temellinde sürdürülebilirlik yaklaşımına yönelik en güncel kararlar bu toplantıda değerlendirilmiştir. Brundlant Raporu ile sürdürülebilir kalkınma tanımı yapılmasının üzerinden 20 yıllık bir zaman geçtiği ve bu zaman DA IV: Temiz Üretim 8

içerisinde sürdürülebilirlik kavramının, ekonominin ve sosyal politikaların odağında daha güçlü yer alabilmesi için küresel ortak anlayışlar ve işbirlikleri geliştirilmesi ihtiyacı sürdüğü Zirvede ifade edilmektedir. Sürdürülebilir Kalkınma Göstergeleri (19) Bu kapsamda, sürdürülebilir kalkınma alanında hesaplanan Türkiye nin Sürdürülebilir Kalkınma göstergelerini de incelemek gerekmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), sürdürülebilir kalkınma göstergeleri ile ilgili çalışmalarını Avrupa Birliği İstatistik Ofisinin (Eurostat) belirlediği sürdürülebilir kalkınma göstergeleri listesini dikkate alarak 2007 yılından itibaren sürdürmektedir. Eurostat sürdürülebilir kalkınma göstergeleri listesi on konu başlığı altında toplam 131 göstergeyi içermektedir. Konu başlıkları; Sosyoekonomik Kalkınma, Sürdürülebilir Tüketim ve Üretim, Sosyal İçerme, Demografik Değişim, Halk Sağlığı, İklim Değişikliği ve Enerji, Sürdürülebilir Ulaştırma, Doğal Kaynaklar, Küresel Ortaklık ve İyi Yönetişim dir. Buna göre, çalışmanın bundan sonraki bölümünde daha detaylı olarak incelenecek sürdürülebilir üretim ve tüketim alanında 2000-2011 yıllarına ilişkin sürdürülebilir kalkınma göstergeleri aşağıda görülmektedir. 2000 yıllardan itibaren enerji sektöründen kaynaklanan nitrit oksit emisyonlarında genel bir artış eğilimi görülmekte olup 2010 yılında 2009 yılının yüksek emisyon düzeyine nazaran gerileme yaşanmıştır. Ayrıca endüstriyel işlemler sonucu ortaya çıkan nitrojen oksit emisyonlarının artış gösterdiği izlenmekte olup özellikle 2010 yılında 2009 yılına kıyasla hızlı bir artış göstermiştir. Bir diğer önemli husus ise metan dışı organik uçucu birleşik emisyonlarının yükselme eğiliminde olmasıdır. Bu bağlamda sürdürülebilir kalkınma göstergeleri değerlendirilirken ve bu konuda politika tedbirleri geliştirilirken başta hava kirliğinin önemli nedenlerinden biri olan emisyonların kontrolü, yenilenebilir enerji kullanımı ve enerji verimliliğinin artırılması ile atık yönetiminin etkileştirilmesi, endüstriyel işlemler sonucu ortaya emisyonlara yönelik tedbirler geliştirilmesi gibi başlıklar karşımıza çıkmaktadır. DA IV: Temiz Üretim 9

Tablo 1. Sürdürülebilir Kalkınma Göstergeleri, Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim 2000-2011 Sürdürülebilir Tüketim ve Üretim Birim 2000 2005 2008 2009 2010 2011 Yurtiçi madde tüketimi Bin ton 620 240 636 503 861 108 861 414 - - Bertaraf ve geri kazanım yöntemine göre kişibaşı belediye atık miktarı kg/kişi-yıl Üretilen 450 (1) 407 (1) 400 419 (1) 407 - Toplanan 361 361 343 355 346 - Düzenli/Düzensiz depolama 354 360 335 357 341 - Yakma 0 0 0 0 0 - Kompost 4 5 4 4 3 - Sektörlere göre NMVOC emisyonları Bin ton Enerji 588,0 459,8 517,1 519,8 531,4 - Endüstriyel İşlemler 456,8 613,7 768,5 706,8 951,6 - Solvent ve diğer ürün kullanımı 44,8 62,4 70,8 65,6 72,1 - Sektörlere göre NOx emisyonları Bin ton Enerji 1 010 1 049 1 270 1 410 1 256 - Endüstriyel İşlemler 22,9 18,3 15,2 11,1 20,0 - Ortalama hanehalkı büyüklüğü kişi 4,50-3,97 3,97 3,89 3,76 Tüketim amacına göre hanehalkı nihai harcamaları % Toplam - 100 100 100 100 100 Gıda, alkollü/alkolsüz içki, sigara ve tütün - 26,6 25,9 26,3 27,0 26,7 Giysi, ayakkabı - 7,3 5,7 5,2 5,3 5,4 Barınma ve kiralama - 16,7 20,3 22,0 20,6 18,8 Mobilya, ev aletleri ve ev koruma hizmetleri - 8,2 7,2 6,9 7,2 7,8 Sağlık - 3,9 4,1 3,9 3,6 3,3 Ulaşım ve iletişim - 18,5 18,5 17,4 18,6 19,5 Eğlence ve kültürel faaliyetler - 4,9 3,9 4,1 3,8 3,8 Eğitim hizmetleri - 1,2 1,3 1,3 1,2 1,2 Restoran ve otel - 6,0 6,0 6,4 6,2 6,2 Çeşitli mal ve hizmetler - 6,7 7,1 6,5 6,4 7,4 Hanehalkı elektrik tüketimi Bin tep 3 927 5 662 6 949 6 956 7 364 - Toplam nihai enerji tüketimi Bin tep 61 556 71 510 79 642 80 574 83 367 - Toplam kullanılabilir tarım alanı içerisinde 0,49 0,43 1,29 1,31 1,61 organik tarım yapılan alan % - Kaynak: TÜİK, Çevre İstatistikleri, Sürdürülebilir Kalkınma Göstergeleri 2000-2011. DA IV: Temiz Üretim 10

SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM ve TÜKETİM KAVRAMININ GELİŞİMİ TÜRKİYE DEKİ UYGULAMALAR (20) Üretim ve tüketim sürdürülebilirlik bağlamında birlikte ele alınması gereken kavramlar olarak karşımıza çıkar. Doğal kaynakların kısıtlılığı ve kirlenmesi, teknolojik gelişmeler ve hızlı değişen ve gelişen küresel ticaret üreticileri hammadde temini ve doğal kaynak kullanımı açısından girdi boyutuyla, üretim süreci bakımından atıklar boyutuyla ve üretim sonrası da tüketiciye ulaştırma, lojistik ve çevre kirliliği boyutlarıyla maliyetlerini düşürmeye yönlendirmektedir. Bu süreçler doğrudan tüketicinin de tercihlerini belirlemeye yönelik unsurlar barındırmaktadır. Bu kapsamda çevre yönetimi yaklaşımlarında küresel gelişmeler de önce üreticileri daha sonra da tüketicileri belli çevresel kaygıları göz önünde bulunduran yöntem ve teknikleri benimsemeye yöneltmiştir. Önceki bölümde de bahsedilen Johannesburg uygulama planında da; üretim ve tüketim modellerinde önemli değişikliklerin sürdürülebilir kalkınma için kaçınılmaz olduğu vurgulanmaktadır. Bu kapsamda planda yer alan; çevre ve sağlık üzerindeki riskleri azaltacak şekilde ürün ve hizmetlerin kalitesinin yükseltilmesi, temiz üretim ve eko-verimlilik konusunda destek ve yatırımların artırılması, kurumsal sosyal ve çevresel sorumluluk ile hesap verebilirliğin artırılması, çevresel maliyetlerin karar alma süreçlerinde dikkate alınması, enerji verimliliği için ulusal programların yürürlüğe konması, atık azatlımı ve önleme gibi politika önerileri bundan sonraki gelişim sürecinde hem ülkelerin gündeminde hem de küresel ve ulusal strateji belgelerinde ve uygulamalarında ön plana çıkmaktadır. (21) Üretimde sürdürülebilirlik için çevresel etkilerin oluşmadan kaynağında önlenmesi esas alınmalıdır. Bu ilke doğrultusunda çevresel sorunları ortaya çıktıktan sonra gidermeye çalışan kirlilik kontrolü yaklaşımları yerine, çevresel konuların üretim süreçlerine bir parametre olarak dahil edilmesi gerekmektedir (16). Bu yaklaşım ve uluslararası gelişmelere paralel olarak ortaya çıkan kirlilik önleme yaklaşımlarını hayata geçirebilecek mekanizmalardan biri olarak karışımıza çıkan temiz üretim yaklaşımı, teknik ve teknolojileri, enerji, hammadde ve diğer üretim girdilerini daha verimli kullanarak daha az atık üretmeyi öngörmektedir. Bu anlamda temiz üretim sürdürülebilir kalkınma amacına hizmet eden; hammadde ve enerjiyi daha az kullanmayı, yeniden kullanım ve geri dönüşümü artırmayı, daha az atık oluşturmayı ve tehlikeli atık miktarını azaltmayı amaçlayan bir çevre yönetim yaklaşımdır. (22) Endüstrinin yaratmış olduğu çevresel olumsuzlukları en aza indirgemek, sürdürülebilir bir üretim altyapısı oluşturmanın temel gerekliliklerindendir. Bu kapsamda çevreye duyarlı bir üretim teknolojisi geliştirmenin üretim verimliliğini artıracağı, hava, su ve toprak kirliliğini önleyeceği ve kirleticileri kaynağında ve bütünsel tedbirlerle önlemenin maliyetleri azaltacağı kabul DA IV: Temiz Üretim 11

edilmektedir. Temiz üretim, UNEP (Birleşmiş Milletler Çevre Programı) tarafından; önleyici çevre stratejilerinin proseslere, ürünlere ve hizmetlere sürekli olarak uygulanması ile verimliliğin artırılması ve çevre ve insana yönelik risklerin azaltılması, olarak tanımlanmaktadır. Üretim proseslerine yönelik temiz üretim, üretim prosesi boyunca; hammadde, su ve enerjinin korunması, toksik ve tehlikeli hammaddelerin ortadan kaldırılması ile bütün emisyon ve atıkların miktar ve toksisitelerinin kaynağında azaltılması uygulamalarını kapsar. Ürünlere yönelik temiz üretim, ürünlerin bütün yaşam döngüleri boyunca olumsuz çevre, sağlık ve güvenlik etkilerini azaltmayı amaçlamaktadır. Temiz üretim tekniklerinin hizmetlere uygulanmasında, çevresel düşünce ve kaygı, tasarım ve hizmet dağıtımıyla birleştirilir (17). (23) Sürdürülebilir üretim ve tüketim kavramı da bu yaklaşımın gelişimine paralel olarak endüstri başta olmak üzere tüm insani etkinliklerde verimlilik artışı ile atık azaltımını birlikte gözeten kirlilik önleme, temiz üretim, eko-verimlilik gibi alanlarda 20 yılı aşkın süredir yapılmakta olan tanımların doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Sürdürülebilir üretim ve tüketim, yaşam kalitesini artıran mal ve hizmetlerin üretimi sürecinde doğal kaynak kullanımı, atık deşarjı, toksik ve diğer kirleticiler ile diğer tüm emisyonların mal ve hizmetlerin yaşam döngüsü perspektifi ile ele alınarak azaltılmasını hedefler. Sürdürülebilir üretim ve tüketim yaklaşımı; daha azı ile daha fazlası ve daha iyisi (more and better with less) sloganı ile özetlenebilir. Sürdürülebilir üretim ve tüketimin ana hedeflerinden biri; üretim, dağıtım ve kullanım aşamalarında kaynak verimliliğini artırarak ekonomik büyüme ile çevresel bozulmanın ayrıştırılmasıdır. Sürdürülebilir üretim ve tüketim, değer zincirinin her bir aşamasında kaynakların sürdürülebilir yönetimi ve kaynak verimliliğini sağlamak için yaşam döngüsü perspektifini benimser. Sürdürülebilir üretim ve tüketim, çevresel ve sosyal zorlukları yeni iş ve istihdam olanaklarına çevirerek eko-verimli bir ekonomiye geçişin yolunu açar (18). Bu tanım çerçevesinde daha az çevresel etki, daha fazla ekonomik ve ekolojik etkinlik ile daha fazla değer sağlamak amaçlanmaktadır. Sürdürülebilir/temiz üretimin amaçları arasında yer alan etkin kaynak kullanımı; doğal kaynakların özellikle enerji, su ve malzeme kullanımının optimizasyonu ile kaynak kullanımının azaltılmasını kapsamaktadır. Kaynakların etkin kullanımı sayesinde verimlilik düzeyinde ve rekabet gücünde artış sağlanabilmektedir. Temiz üretim seçeneklerinin uygulanması ve yürütülmesi; azalan kaynak kullanımı yanında çevresel etkinin ve atık bertaraf maliyetlerinin azalmasını sağlamaktadır. Temiz üretim, kirliliği oluştuktan sonra kontrol etmeyi amaçlayan boru sonu atık arıtımı yöntemleriyle kıyaslandığında önleyici bir yaklaşım sağlayarak, işletme verimliliğinin artmasında ve çevre kirliliğinin önlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Kirlilik kontrolü yaklaşımında kullanılan boru sonu tekniklerin aksine, kirliliğin kaynağında oluşmadan azaltılmasını amaçlamaktadır. Temiz DA IV: Temiz Üretim 12

üretim; bakım, envanter kontrolü, iyi işletme uygulamaları gibi basit ve düşük maliyetli uygulamalar yanında ekipman, proses ve teknoloji değişikliği gibi büyük yatırım gerektiren uygulamaları içermektedir. Temiz üretim fırsatları kapsamında yer alan uygulamalar iyi işletme uygulamaları, ürün değişimi, hammadde ikamesi, tesiste yeniden kullanım/geri kazanım, proses optimizasyonu/değişimi, ekipman değişimi, teknoloji değişimi ve yan ürün üretimi olarak sıralanabilmektedir (19). Sürdürülebilir/temiz üretim uygulamalarının faydaları aşağıda sıralanmıştır (20, 21, 22); Ürün ve süreçlerin iyileştirilmesine katkıda bulunur. Hammadde, su ve enerjinin daha etkin kullanımını sağlayarak üretim maliyetlerini düşürür ve verimliliği artırır. Yeni ve gelişmiş teknolojilerin kullanımı sayesinde rekabet edebilme gücünü artırır. Atık ve emisyonları kaynağında azaltarak daha iyi bir çevresel performans sağlar. Çevre dostu ve uygun maliyetli ürünler tasarlayarak ürünün yaşam döngüsü boyunca oluşan çevresel etkileri azaltır. Çevre yasalarıyla uyumu kolaylaştırır. Atık bertaraf maliyetlerini düşürür. Çevre kirliliğini azaltmayı ve kaynakları daha etkin kullanmayı amaçlar. Tehlikeli atıkların arıtma, depolama ve bertaraf risklerini azaltır. Çalışanlara daha sağlıklı ve güvenli iş ortamı sağlar. Çalışanların tatmin düzeyini artırarak verimliliği artırır. İşletmenin toplumdaki kurumsal imajını geliştirir. Ekolojik ayak izinin azalmasını sağlar (karbon, su vb.). Bu bağlamda, sürdürülebilir/temiz üretim uygulamalarının ekonomik ve çevresel araçlar ile yönetim ve kalite geliştirme araçlarını birlikte içerdiği için hem çevre hem de işletme için bir kazan-kazan stratejisidir. Bu nedenle, rekabet gücünü artırmayı da içeren çok çeşitli yararlar sağlamaktadır. Sürdürülebilir/temiz üretim uygulamaları, hızla gelişen ve rekabet koşulları giderek zorlaşan sanayinin; rekabet gücü yüksek bir endüstri sağlama yolunda, kaynakları en etkin şekilde kullanarak çevresel ve ekonomik kazanç sağlaması açısından son derece önemli bir araçtır. Doğal kaynakların daha verimli kullanılması ve organizasyonların çevresel performanslarının artması düşük karbonlu, kaynak etkin ve yeşil endüstrileşme için gereklidir. Özellikle gelişmekte olan ülkeler ve geçiş ülkeleri, endüstriyel çıktı başına malzeme, enerji ve kirlilik yoğunluklarını azaltmak için önemli potansiyele sahiptir. Ayrıca, endüstriyel iklim değişikliği etkilerinin azaltılması ve etkilere uyum süreci de; DA IV: Temiz Üretim 13

temiz üretim uygulamaları ile enerji, su, malzeme ve kimyasalları içeren doğal kaynakların verimli kullanılması ile başlamaktadır. (24) Çevre üzerindeki baskılar ve bu baskılara çevrenin tepkisinin izlenmesi etkin bir çevre yönetimini gerekli kılmaktadır. Çevre ile ilgili ihtiyaç duyulan politikaların üretilmesi, izlenmesi ve değerlendirilmesine yönelik çevre istatistiklerinin üretilmesi de bu süreçte daha fazla önem kazanmaktadır. TÜİK verilerinden 2010 yılında ait kimi çevre istatistiklerine ilişkin bilgi edinilebilir. Tablo 2. Temel Çevre Göstergeleri, 2004-2010 Belediyelerde kişi başı çekilen günlük su miktarı (litre/kişi-gün) Belediyelerde deşarj edilen kişi başı günlük atıksu miktarı (litre/kişi-gün) Kişi başı ortalama yaratılan belediye atık miktarı (kg/kişi-yıl) Kişi başı ortalama yaratılan belediye atık miktarı (kg/kişi-gün) CO2 eşdeğeri olarak kişi başı seragazı emisyon miktarı (ton/kişi) 2004 2006 2008 2010 255 245 215 217 174 181 173 182 418 426 400 407 1,15 1,17 1,10 1,12 4,61 5,04 5,16 5,51 GSYH başına CO2 emisyonu (kg CO2 /GSYH $) (1) 0,34 0,33 0,34 0,36 Toplam çevresel harcamaların GSYH içindeki payı (%) 0,84 (2) 0,95 (2) 1,09 1,11 (1) Gösterge, ekonomide bir birim çıktı üretmek için salınan CO2 emisyon miktarını ölçmektedir. GSYH, 2005 yılı sabit fiyatlarla satın alma gücü paritesine göre hesaplanmış değerdir. (2) Sadece kamu sektörü çevresel harcamalarını içermektedir. Kaynak: TÜİK, Çevre İstatistikleri, 2004-2010. Bu kapsamda, hava, su ve atıklar bakımından mevcut verilere bakıldığında kamu sektörünün çevre harcamalarının artış gösterdiği görülmektedir. Belediye ve köylerde içme ve kullanma şebekesi ile dağıtılmak ve imalat sanayi işyerleri, termik santraller, organize sanayi bölgeleri ve maden işletmeleri tarafından kullanılmak amacıyla 2010 yılında su kaynaklarından 11,7 milyar m3 su çekilmiştir. Çekilen suyun %42,2 si denizden, %20,6 sı barajlardan, %17,8 i kuyudan, %15,2 si kaynaktan, %4,2 si ise diğer su kaynaklarından çekilmiştir. Sektörel olarak incelendiğinde su kaynaklarından çekilen suyun %40,8 inin belediyeler, %36,4 ünün termik santraller, %12,8 inin imalat sanayi işyerleri, %8,6 sının köyler, %1 inin organize sanayi bölgeleri (OSB) ve %0,5 inin maden işletmeleri tarafından çekildiği görülmüştür. 2010 yılında nüfusun %45 ini oluşturan 32,9 milyon kişi içme kullanma suyu arıtma hizmeti almıştır. DA IV: Temiz Üretim 14

1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 150 100 50 0 Reel GSYH Endeks Yılı 2000=100 Yerli Malzeme Tüketimi Endeks Yılı 2000=100 Şekil 1: Kaynak Tüketiminin Ekonomik Büyümeden Ayrışımı (Kaynak: TÜİK ve EUROSTAT verileri) Bu noktada sera gazı emisyonlarının kontrolünü, kaynak verimliliğini ve sosyal içermeyi de vurgulayan yeşil büyüme bağlamında mevcut veriler analiz edilebilir. Yeşil büyümenin temel amaçlarından biri de kaynak kullanımının ekonomik büyümeden ayrıştırılmasıdır (decoupling). Yukarıda görüldüğü gibi Türkiye de, kaynak verimliliği ile ekonomik büyüme arasında mutlak bir ayrışmanın varlığından söz edilemez. Hava kirliğine ilişkin istatistikler değerlendirildiğinde ise; CO2 eşdeğeri olarak 2010 yılı toplam seragazı emisyonunun 1990 yılına göre %115 artış göstererek 401,9 milyon ton olduğu tahmin edilmiş olduğunu görürüz. 2010 yılı için kişi başı CO2 eşdeğer emisyonu 5,51 ton/kişi ve karbon yoğunluğu ise 0,36 kg CO2/GSYH ($) olarak hesaplanmıştır. 160 140 120 100 80 60 40 20 Reel GSYH Endeks Yılı 1998=100 Toplam Sera Gazı Emisyonları Endeks Yılı 1998=100 0 Şekil 2: Toplam Sera Gazı Emisyonlarının Ekonomik Büyümeden Ayrışımı (Kaynak: TÜİK Verileri) Yukarıda görüldüğü gibi toplam sera gazı emisyonları ile ekonomik büyüme arasında da mutlak bir ayrışma gerçekleşmemiştir. DA IV: Temiz Üretim 15

Ulusal Kanun, Politika ve Strateji Belgelerinde Mevcut Durum (25) Günümüzde AB çevre mevzuatının temel ilkeleri; atıkların oluşmadan kaynağında önlenmesi, önlenemeyenlerin geri kazanımı ve yeniden kullanılması, geri kazanımı mümkün olmayanların ise uygun çevre teknolojileri ile bertarafı şeklinde özetlenebilir. Temiz üretim kavramının ana bileşenlerini oluşturan kaynağında kirlilik önleme, kimyasalların ikamesi, yaşam döngüsü değerlendirme, geri kazanım ve yeniden kullanım kavramları pek çok AB direktifinde yer almaktadır. Öte yandan, ilk kez 1996 yılında yayınlanan 96/61/EC sayılı IPPC - Integrated Pollution Prevention and Control (Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrol-EKÖK) Direktifi ile, kirlilik önleme yaklaşımına ciddi bir vurgu yapılmakta, üretim sektörlerinden kaynaklanan kirliliğin azaltılması için kirlilik önleme ve kontrolüne yönelik belirlenmiş en iyi tekniklerin kullanılması öngörülmektedir. Buradaki kirlilik önleme kavramı doğrudan temiz üretimi ifade etmektedir. IPPC Direktifi (96/61/EC) AB çevre mevzuatının sanayi açısından temelini teşkil etmekte olup, sanayi kuruluşlarından kaynaklanan kirliliğin önlenmesini, bu kuruluşların yetkili kurumlardan Direktif te belirtilen ölçütler çerçevesinde izin almadan çalıştırılmamalarını sağlamayı amaçlamaktadır. Bu amaçla IPPC Direktifi, emisyonlar için belirlenecek limit değerlerin, parametrelerin veya eşdeğer teknik önlemlerin, mevcut en iyi teknikleri (Best Available Techniques-BAT) temel alması gerektiğini belirtmektedir. Mevcut en iyi tekniklerin kullanımı ile kirliliğin kontrolünden ziyade kaynağında önlenmesini ve önlenemeyen kısmının arıtılmasını öngören bu Direktif, temiz üretim kavramının AB çevre mevzuatındaki doğrudan karşılığı niteliğindedir (23). (26) Bu bağlamda uyum sürecinde Türkiye de de kurumsal ve yasal anlamda temiz üretim uygulamalarını yaygınlaştırmak için çeşitli düzenlemeler yapılmaktadır. 17.08.2011 tarihli ve 28028 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 649 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin bazı maddeleri değiştirilmiş, Milli Prodüktivite Merkezi Kuruluş Kanunu yürürlükten kaldırılarak Bakanlığa bağlı Verimlilik Genel Müdürlüğü adı altında yeni bir birim oluşturulmuştur. Söz konusu KHK nın Verimlilik Genel Müdürlüğünün görevlerini düzenleyen 4 üncü maddesinin ç fıkrasında İşletmelerin temiz üretim program ve projeleri hazırlamasına ve uygulamasına yönelik faaliyetlerde bulunmak hükmü yer almaktadır. Bunun yanı sıra öncesinde de, mülga Milli Prodüktivite Merkezi ne Türkiye Sanayi Stratejisi (2011-2014) belgesi kapsamında, Ulusal Eko-Verimlilik Merkezi nin kurulması çalışmalarının yürütülmesi görevi verilmiştir. KOBİ Stratejisi Eylem Planı (2011-2013) kapsamında da benzer şekilde; Türkiye nin İklim Değişikliğine Uyum DA IV: Temiz Üretim 16

Kapasitesinin Geliştirilmesi Eko Verimlilik Programı yürütülecektir. görev ve sorumluluğu Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı na verilmiştir. Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi kapsamında, temiz üretim ile örtüşen ve sürdürülebilir kalkınma, ekonomik gelişim ve çevresel performansı birlikte ele alarak, iş mükemmelliği ile çevresel mükemmelliğe bir arada odaklanan, kaynakların verimli kullanılması ve çevreyle uyumlu üretim prensiplerinin benimsenmesi doğrultusunda, kaliteli ürün ve hizmet üretilmesi yoluyla işletmelerin rekabet edebilme yeteneklerini artıran eko-verimlilik programlarının ülke genelinde uygulanması sağlanacaktır şeklinde kavramın önemi vurgulanmaktadır. Bunun yanında, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı nın kuruluş ve görevlerini tanımlayan Kanun Hükmünde Kararname kapsamında da; Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü nün görevlerini düzenleyen 8 inci maddenin c fıkrasında Temiz üretim ve entegre kirlilik önleme çalışmalarına yönelik politika ve stratejileri belirlemek ve ilgili mevzuatı hazırlamak görevi sıralanmıştır. Bu kapsamda, ülke düzeyinde sanayi ve çevre alanında temiz üretim uygulamalarına ilişkin hem yasal hem de uygulamaya yönelik çalışmaların mevzuat metinlerinde yerini bulduğunu söylemek mümkün olabilecektir. Ayrıca, mevcut mevzuat metinleri tarandığında, çevre mevzuatına ilişkin yürütülen çalışmalarda temiz üretime doğrudan atıf yapan mevzuat ile atık önleme, atık azaltma, doğal kaynak verimliliği gibi konuları içermesi bakımından dolaylı olarak ilgili kabul edilebilecek diğer mevzuat metinleri karşımıza çıkar. Bu bağlamda, doğrudan ilgili olarak sınıflandırılabilecek ilk ve tek mevzuat 14 Aralık 2011 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının hazırlamış olduğu Tekstil Sektöründe Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrol Tebliği dir. Söz konusu Tebliğ, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı nın AB Çevre Mevzuatında yer alan EKÖK Direktifinin iç mevzuata aktarımı konusunda yürüttüğü çalışmalar kapsamında yayımlanmış olup, çalışmaların farklı sektörlerde yayımlanacak tebliğlerle devam etmesi ve Direktifin de 2018 yılında iç mevzuata aktarılması beklenmektedir. Bu bağlamda Direktif de kirliliğin bütüncül bir biçimde önlenmesi yaklaşımına sahip olması ve Mevcut En İyi Tekniklere ilişkin hükümler içermesi bakımından temiz üretimle ilişkilendirilebilmektedir. (27) Temiz üretimle dolaylı olarak ilgili olabilecek çevre mevzuatının incelenmesinde ise öncelikle Çevre Kanunu yer alır. Önceki bölümde de belirtildiği gibi, amacı çevrenin sürdürülebilir bir biçimde korunmasını sağlamak olan Kanun, kirlilik önleme, sürdürülebilir kaynak kullanımı, doğal kaynakların ve enerjinin verimli kullanımı, atıkların kaynağında azaltımı ve geri dönüşümü gibi konularda içerdiği hükümler dolayısıyla temiz üretimle ile ilişkilendirilebilir. Benzer şekilde Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmelik ve Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği de; doğal kaynakların olabildiğince az kullanıldığı temiz teknolojilerin geliştirilmesi ve kullanımı, çevreye zarar vermeyecek veya en az şekilde zarar verecek ürünlerin geliştirilmesi ve pazarlanması ve atıkların DA IV: Temiz Üretim 17

geri kullanımı, geri dönüşümü, geri kazanımı vb. konularda çeşitli hükümler içermektedir. Çevre mevzuatının diğer tüm yönetmelikleri yatay kesen mevzuat belgeleri olan Çevre Denetimi Yönetmeliği, Çevre Görevlisi ve Danışmanlık Firmaları Hakkında Yönetmelik ve Çevre Kanununca Alınması gereken İzin ve Lisanslar Hakkındaki Yönetmelik ise başta Tekstil Sektöründe Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrol Tebliği olmak üzere endüstriyel tesislerle ilgili tüm çevre mevzuatının atıf yaptığı yönetmelikler olup, bu yönetmeliklerin çevre görevlisi, çevre danışmanlık firmaları, çeşitli izin ve lisanslar vb. konular bağlamında temiz üretim mevzuatında atıf yapılan bölümlere sahiptir. Benzer şekilde çevre mevzuatının atık bazlı yönetmeliklerinden olan; Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği, Bitkisel Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği, Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği, Atık Pil ve Akümülatörlerin Kontrolü Yönetmeliği de Türkiye de ve Avrupa Birliği nde atık yönetiminin temel prensipleri olan atığın kaynağında önlenmesi, atık azaltımı ve geri kazanımı, ürünlerin tehlikeli ve zararlı maddeler içermeyecek şekilde tasarımı ve üretimi konusunda çeşitli hükümler içermektedir. Öte yandan çevre mevzuatının alıcı ortam bazlı yönetmelikleri olan; Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği, Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği, Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmelik ve Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi yönetmeliği ise su kirliliği, hava kirliliği, toprak kirliliği ve gürültü kirliliğini önleyecek ve azaltacak tedbirleri içermekte, ilgili emisyon sınırlarını belirtmekte, emisyonların ve çevresel zararın azaltımını kapsamaktadır. (28) Atık yönetimi çevre koruma politikaları arasında ağırlıklı bir önemle yer tutmaktadır. Doğal kaynakların hızla tüketilmesinin önüne geçilmesi ve üretilen atıkların çevre ve insan sağlığı için bir tehdit olmaktan çıkarılarak ekonomi için bir girdiye dönüştürülmesini amaçlayan atık yönetim stratejileri, tüm dünyada giderek öncelikli bir politika hedefi olarak benimsenen sürdürülebilir kalkınma yaklaşımının temelini oluşturmaktadır. Doğal kaynakların ve bu kaynakların kendini yenileme kapasitesinin sınırlı olduğu göz önüne alındığında sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı çerçevesinde atık yönetiminde; geri dönüşüm ve geri dönüşümün sosyal, çevresel ve ekonomik etkileri ön plana çıkmaktadır. Türkiye de 1994 yılında kişi başına günlük katı atık miktarı 1,1 kg iken 2010 yılında 1,14 kg olmuştur. Farklılaşan tüketim alışkanlıkları ve ekonomik büyümeye rağmen kişi başı katı atık miktarında büyük bir değişiklik olmamıştır. Bunun en önemli nedeni atığın kaynağında azaltılmasına yönelik olarak alınan tedbirlerdir. Türkiye de katı atık bertarafı ve geri kazanım hizmeti verilen nüfusun toplam nüfus içindeki payında 1994-2011 yılları arasında önemli gelişmeler kaydedilmiştir. 1994 yılında atık bertaraf hizmeti verilen nüfusun toplam nüfusa oranı sadece yüzde 5 iken, bu oran 2011 yılında yüzde 58 e DA IV: Temiz Üretim 18

yükselmiştir. Bu artış belediyelerin katı atık yönetimi yatırımlarının artmasının bir sonucudur. Katı atık yönetimindeki bu gelişmelere rağmen bu alanda hala sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için fırsatlar bulunmaktadır. Ambalaj atıklarının geri kazanım oranında 1992-2010 yılları arasında önemli değişiklikler olmuştur. 1992 yılında yüzde 47 olan geri kazanım oranı, 2003 yılına kadar yüzde 30 a gerilemiş olsa da, atığın bir değer olarak görülmesi ve geri kazanım ile ekonomiye kazandırılması gerekliliğinin daha fazla fark edilmesiyle bu oran 2009 yılında yüzde 153 e kadar yükselmiştir. Geçmiş yıllarda oluşan atıklar da toplanarak yeniden değerlendirilmek üzere kullanıma alınmıştır. Yıllık ortalama 1,12 milyon ton olarak tahmin edilen tehlikeli atıkların büyük bir kısmı yakma ve düzenli depolama yoluyla bertaraf edilmekte veya geri kazanılmaktadır. 2011 yılında 451 ton atık pil ve 59.400 ton atık akü toplanarak geri kazanımı sağlanmış veya bertaraf edilmiştir. Bu durum atık yönetiminde yeniden kullanma, geri dönüştürme ve geri kazanım bilincinin yükseldiğini göstermektedir (24). Atık yönetiminin en önemli ayaklarından olan geri dönüşüm; değerlendirilebilir atıkların çeşitli fiziksel ve/veya kimyasal geri dönüşüm yöntemleri ile ikincil hammaddeye dönüştürülerek tekrar üretim sürecine dahil edilmesi olarak tanımlanmaktadır. Geri dönüşüm uzun vadede verimli bir ekonomik yatırım olarak görülmektedir. Doğal kaynakların hızla tükenmesine bağlı olarak üretim sürecinde kullanılan hammadde miktarının azalması sonucunda ekonomik problemler ortaya çıkmaktadır. Etkin bir geri dönüşüm sistemi, hammadde ve ara malı ithalat bağımlılığı yüksek olan sektörlerde bu bağımlılığı azaltıcı yönde yapacağı etkiyle de sürdürülebilir ekonomik büyümeye katkı sağlayacaktır. Bu bağlamda geri dönüşüm ekonomi üzerinde olumlu etki yaratmaktadır. Geri dönüştürülmüş maddelerin üretim sistemine kazandırılması, ekonomik ve çevresel yönden olumlu katkıların yanı sıra yeni iş imkanları sağlamakta ve gelecek kuşakların doğal kaynaklardan yararlanma olanağını da artırmaktadır. Bu kapsamda, Ekonomi Koordinasyon Kurulu nun 1.08.2011 tarihli kararıyla Ulusal Geri Dönüşüm Stratejisi hazırlanmasının koordinasyonu Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına verilmiştir. 18 Ekim 2011 tarih ve 28088 sayılı mükerrer Resmi Gazete de yayımlanan 11 Ekim 2011tarih ve 2011/2303 sayılı 2012 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Bakanlar Kurulu Kararı ile de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Kalkınma Bakanlığı işbirliği yapılacak kuruluşlar olarak belirlenmiştir. Söz konusu görev; 2012 Yılı Programında Öncelik 67: Dışa bağımlılığı yüksek olan sektörlerde geri dönüşüm yatırımlarına özel önem verilecek, Ulusal Geri Dönüşüm Stratejisi oluşturulacaktır. maddesi ile tanımlanmıştır. Bu çerçevede ülkemizde geri dönüşüm sisteminin karşı karşıya bulunduğu sorunlar tespit edilmiş ve çözüm yolları araştırılarak sektörün sürdürülebilir ve etkili bir yapıya kavuşmasını sağlamak adına Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürlüğü tarafından, 2013-2016 yıllarını kapsayan Ulusal Geri Dönüşüm Strateji Belgesi DA IV: Temiz Üretim 19