Türkiye de Gazetecilik Mesleğine İlişkin Örgütlenmeler (1908-1938)



Benzer belgeler
II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ

İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİ. Neslihan Erkan

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

En İyisi İçin. Cevap 1: "II. Meşrutiyet Dönemi"

MİLLİ MÜCADELE TRENİ

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

YAZILI SINAV SORU ÖRNEKLERİ TARİH

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI

BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876)

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ MUSTAFA KEMAL İN SAMSUN A ÇIKIŞI GENELGELER KONGRELER

İÇİNDEKİLER İLKSÖZ... 1

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 8. SINIF TÜRKİYE CUMHURİYETİ İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU. Ekonomik Durum:

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Tuba ÖZDİNÇ. Örgün Eğitim

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 8. SINIF T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU PLANI VE KAZANIM TESTLERİ

UNI 201 MODERN TÜRKİYE NİN OLUŞUMU I

BATI CEPHESİ'NDE SAVAŞ

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

EFENDİLER! YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ.

KARMA TESTLER 03. A) Yalnız l B) Yalnız II. C) Yalnızlll D) I ve II E) I, II ve III. 2. Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'na girmesine,

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Musul Sorunu'na Lozan'da bir çözüm bulunamadı. Bu nedenle Irak sınırının belirlenmesi ileri bir tarihe bırakıldı.

Lozan Barış Antlaşması

DERSİMİZİN TEMEL KONUSU

2018-LGS-İnkılap Tarihi Deneme Sınavı 9

YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ

Mustafa Kemal Atatürk ün Hayatı

Takvim-i Vekayi Gazetesi (1831)

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi II

Türk-Alman Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Ders Bilgi Formu

Milli varlığa yararlı ve zararlı cemiyetler

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

6 Mayıs Başkomutanlık kanunu süresinin meclisçe tekrar uzatılması. 26 Ağustos Büyük Taarruzun başlaması

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

Şafak EVRAN TOPUZKANAMIŞ. Türk Hukukunda Anayasal Gelişmeler Işığında Vatandaşlık


Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S. 56, Bahar 2015, s KİTAP TANITIMI

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük KABOTAJ BAYRAMI, MUSTAFA KEMAL E SUİKAST GİRİŞİMİ, BİR DEVRİN ANALİZİ: NUTUK

İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... III GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ DÜNYADA SİYASİ DURUM 1. Üçlü İttifak Üçlü İtilaf...

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını

4.DÖNEM DERS ÖĞRETİM PLANI

Yeni anayasa neyi hedefliyor?

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi I. Laboratuar (saat/hafta) Uygulama (saat/hafta) Teori (saat/hafta) AKTS. 1.YIL/ 1.yarıyıl Güz

ENSTİTÜ/FAKÜLTE/YÜKSEKOKUL ve PROGRAM: MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ-ELEKTRIK-ELEKTRONIK MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ DERS BİLGİLERİ. Adı Kodu Dili Türü Yarıyıl

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

Teori (saat/hafta) Atatürk ün prensiplerini ve Türk İnkılâbının gerekçelerinin ana temasını vermek

Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ

GLn ipisi için..." omülki A^mır. fark yaratmak istepenkre... Tarih. 300 Adet Tamamı Özgün Çözümlü Açık Uçlu Sorular.

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

VERGİ SİRKÜLERİ NO: 2014/ Sayılı Kanunla Vergi Yargılamasına ve Ticaret Mahkemelerine İlişkin Getirilen Yenilikler

TEOG Tutarlılık. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

Anabilim Dalının Yüksek Lisans / Doktora programlarına alınacak adayların Yabancı Dil puan kriterleri aşağıda belirtildiği gibidir:

LAW 104: TÜRK ANAYASA HUKUKU 14 HAFTALIK AYRINTILI DERS PLANI Doç. Dr. Kemal Gözler Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

40 yılı aşkın bir süre, önce öğrenci, sonra değişik unvanlarla öğretim elemanı ve

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK / SON 16 YIL OKS, SBS VE TEOG ÜNİTE BAZINDA SINIFLANDIRILMIŞ ÇIKMIŞ SORULAR FASİKÜLÜ

HALKLA İLİŞKİLER (HİT102U)

HALİDE EDİB ADIVAR VURUN KAHPEYE ROMAN

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

ANAYASA HUKUKU DERSİ

T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK TESTİ

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI II. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2.

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS TÜRK SİYASİ TARİHİ I TST

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

HOCAİLYAS ORTAOKULU. ÜNİTE 1: Bir Kahraman Doğuyor T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK-8

Devrim Öncesinde Yemen

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

Sosyal bilgiler öğretmeninin verdiği bu bilgiye dayanarak Mustafa Kemal Paşa ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

2000 li Yıllar / 8 Türkiye de Eğitim Bekir S. GÜR Arter Reklam Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011

Sivil Toplum Geliştirme Merkezi KATILIMCI DEMOKRASİDE YEREL YÖNETİM-STK İŞBİRLİĞİ 1. TOPLANTI

TÜRK ANAYASA DÜZENİ Bahar dönemi Ara sınavı

Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923)

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK / SON 16 YIL OKS, SBS VE TEOG ÜNİTE BAZINDA SINIFLANDIRILMIŞ ÇIKMIŞ SORULAR FASİKÜLÜ

Süleyman Demirel Hayatını Kaybetti

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

DİNÇEROĞLU AVUKATLIK BÜROSU A V U K A T HÜSEYİN ENİS DİNÇEROĞLU & ESRA AKKOÇ YAREN AHMET ŞEREF UYANIK & ELİFCAN TEKELİ STJ. AV.

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;


Lisans :İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Tarih (Gece) Bölümü, Umumi Türk Tarihi Kürsüsü, 1980.

HALKLA İLİŞKİLERİN AMAÇLARI

TEOG 2. MERKEZİ ORTAK SINAVLAR T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ BENZER SORULARI

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİ Siyaset, Toplum, Ekonomi. Neslihan Erkan

Türk Hukukunda Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri

GELİRLER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ NÜN TARİHİ GELİŞİMİ

Cumhuriyet Halk Partisi

Transkript:

Türkiye de Gazetecilik Mesleğine İlişkin Örgütlenmeler (1908-1938) Tahir Olcay Kıraç Giriş Basın, varlık nedeni olarak bağımsızlığını korumak için tarihsel süreçte pek çok yönteme başvurmuştur. Mesleki örgütlenmelerin de bu yöntemlerden biri olduğu söylenebilir. Türkiye de basın sektöründeki ilk örgütlenme, yüzyıldan biraz daha uzun bir süre önce başlamıştır. Ancak mesleki örgütlenmelerin bu yöntemlerden biri olduğu varsayımı, tarihsel olarak cumhuriyet öncesi-sonrası Türkiye sinde Osmanlı Matbuat Cemiyeti nin ortaya çıkışındaki toplumsal koşullar ve bu örgütlenmeyi tetikleyen gelişmeler ayrıntılı biçimde irdelenerek sınanmalıdır. Burada sorulması gereken soru, sözü edilen bu örgütlenme girişiminin ne ölçüde özgül yani güç-iktidar ilişkilerinden yalıtık olduğudur. O tarihte basın, varlık nedeni olan bağımsızlığını korumak için mi örgütlenmiştir? Yoksa aslında kendi varlığını, varoluşunu dayandırdığı özgül çıkarlarını sürdürmek için iktidara eklemlenmek isteyen bir basın örgütlenmesiyle -bütünü temsil etmeye soyunan- mi karşı karşıyayız? Çalışma bu soruların ardından giderek toplumsal kuramlar ışığında Türkiye basınındaki ilk örgütlenmeyi, Osmanlı Matbuat Cemiyeti ni ele almaktadır. Araştırma, doğal olarak bu dönemle sınırlı kalmayarak tarihsel bir perspektifte, konuya ilişkin belgelerden, tanıklıklardan ve dönemin gazetelerindeki haber ve yazılardan hareket edilerek toplumsal-siyasal değişimler sürecinde Osmanlı Matbuat Cemiyeti nin biçimlenmesinde hangi dinamiklerin, gelişmelerin, kararların rol oynadığını; kısaca basıniktidar-toplum ilişkilerinin tarihsel-toplumsal dinamiklerini ortaya koymayı hedeflemektedir. Bu sayede basın-iktidar-toplum ilişkilerine tarihsel bir akış olarak bakan yaklaşımlara da bir yanıt oluşturmak hedeflenmektedir. Daha sonra ise Osmanlı Matbuat Cemiyeti bağlamında basın-iktidar ilişkileri değerlendirilecek, Türk basınındaki kırılmalar ve uzlaşmalar, tarihsel süreç içinde ele alınarak siyasal gelişmeler ve bu gelişmelerin Osmanlı Matbuat Cemiyeti ni biçimlendirici etkisinin sınırlılıklarını değerlendirme olanağı sağlayacak toplumsal-tarihsel bir zemin, daha doğrusu bir artalan bilgisi oluşturulmaya çalışılacaktır. Cemiyet-i Matbuat-ı Osmaniye Girişimi Makedonya daki ayrılıkçı hareketlerin çoğalması ile birlikte Manastır da gelişen olaylar, 23 Temmuz günü İttihat ve Terakki Cemiyeti nin meşrutiyeti ilan etmesiyle yeni bir boyut kazanmıştır (Akşin, 2001: 112). Bir gün sonra ise II. Abdülhamit ülke genelinde meşrutiyeti ilan etmek zorunda kalmış ve Kanunu Esasi ye 1 dönülmüştür. 1 1876 da Abdülaziz tahttan indirilmiş ve yerine V. Murat geçmiştir. 3 Ay sonra da onun yerine II. Abdülhamit geçmiş ve 23 Aralık 1876 da ilk anayasa olan Kanunu Esasi ilan edilmiştir. Böylece Osmanlı topraklarında meşruti dönem başlamıştır. Yaklaşık bir yıl sonra ise II. Abdülhamit, Ruslarla devam eden savaşı öne sürerek sıkıyönetim ilan etmiş ve istibdat dönemi başlamıştır (İnuğur, 1993: 254-256). 1

Hürriyetin ilanına giden yolda gazeteler, fikrî temellerin hazırlanması gibi kritik bir görev üstlenmiştir. Basına böylesi önemli bir görev yüklenmesinin gerisindeki düşünsel yapı, basının kamuoyu yaratılmasındaki etkisi olarak öne çıkmaktadır. Osmanlı aydınlarının, gazetelerin bu işlevini güçlü biçimde kavrayıp kullandıkları görülmektedir. Nitekim İnalcık, (5) meşrutiyet için çalışanların elindeki en önemli aracın gazeteler olduğuna değinmektedir 2. Hürriyetin ilanı olarak da anılan bu dönem Osmanlı topraklarında görülmemiş bir basın yayın hareketliliğinin yaşanmasına neden olmuştur. Anayasal düzenlemeye dönüşün, sansürün tamamen ortadan kalkması ve özgür bir gazetecilik için uygun bir iklim olarak anlaşıldığı açıktır. Keza gazeteciler adeta bayram havası içinde bu özgürlük rüzgârından paylarını almak için hemen bir araya gelmişlerdir (Yalman, 1970: 62). Gazeteciler, lokantanın bahçesinde ayaküstü bir takım kararlar almış ve hemen matbaaların yolunu tutmuştur. İstibdat sona erdiğine göre artık özgür gazeteciliğin önünde engel kalmamıştır. Bunun üzerine gazetelere gelen sansür memurlarına artık sansürün kalktığını, gazete sansürlemenin suç olduğunu söylemişlerdir (Yalman, 1970: 62). Böylece ilk kez gazeteler sansürsüz olarak yayınlanmıştır. O gün toplanarak Cemiyet tüzüğünü de belirleyen gazeteciler, genel kurulu toplayamadıkları için bu önemli girişim resmi bir nitelik kazanamamıştır (Benice, 1966: 7-8). Bu dönemde fikir beyan etmek öyle önemli hale gelmiştir ki pek çok kişi gazeteciliğin aynı zamanda belli bir maddi altyapı gerektirdiğini de unutarak bu işe girişmiş, doğal olarak da çoğu girişim uzun soluklu olamamıştır (Koloğlu, 1992: 144). İskit, (142) buradaki temel motivasyonun, halkı uyandırıcı yayın yapma gayesi olduğundan bahsederken, Ahmed Emin Yalman (62) ise durumu fikir beyan etmek bir salgın halini almıştı sözleriyle özetlemektedir. Ahmet İhsan Tokgöz (152-153) de basın patlamasını çok tuhaf bulduğunu kaydetmektedir. Tokgöz ün bu tespiti aslında dönemin basın yapısı hakkında fikir vermesi açısından değerlidir. Çünkü basın-iktidar bağlılaşmasının dolaysız biçimde ortaya çıktığını birinci elden söylemektedir. Kaldı ki gücünü siyasi bir kaynaktan alan bir gazete ayakta kalıyorsa bu siyasi gücün, iktidarda bulunanların siyasi görüşü üzerine temellendiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Sonucu ne olursa olsun, gazetecilerin hürriyetin ilanını bile haber vermeden önce mesleki bir örgütlenmeye gitme çabası dikkate değer bir atılımdır ve basın-iktidar ilişkisinde zor un niteliği konusunda önemli bir göstergedir. O döneme ilişkin yapılan araştırmalarda, hürriyetin ilanını takip eden günlerde yapılan yayınların halkı uyandırıcı şeklinde tanımlanıyor olması, en azından başında bu örgütlenmenin, gazetelerin varlık nedeni olan bağımsızlıklarını elde etme amacı ile kurulmaya çalışıldığını düşündürebilir. Cemiyet-i Matbuat-ı Osmaniye ye, azınlıkları temsil eden gazetelerin de dâhil edilmeleri (Aydın, 2007: 558) ve ayrılmaları durumunda yerlerine yine aynı şekilde temsili sağlayacak bir başkasının seçilmesi de bu gayenin var olduğunu doğrular gibi görünmektedir. Ancak, yalnızca gazetelerin temsil ettiği siyasi gruplar açısından bir değerlendirme yapıldığında bile bu yaklaşımın yanlış olduğu görülecektir. Meşrutiyetin ilanı ile birlikte gazete sayılarında 8-10 kata varan artışların yaşanması basın özgürlüğü taleplerinin karşılandığını göstermek açısından yeterli bir dayanak noktası sağlamamaktadır. Çünkü öncelikle göz önünde bulundurulması gereken nokta, söz konusu dönemde fiili bir iktidarsızlık (İttihat ve Terakki Cemiyeti nin denetleme iktidarı olarak da tanımlanan) yaşanmakta olduğudur (Akşin, 2001: 126). Dönemde yayınını sürdüren ya da yayın hayatına 2 İnalcık (2010: 5) basının önemine vurgu yaparken, onun bugün de kamuoyu yaratmada en önemli araç olduğu görüşünü dile getirmektedir. Bu görüşüne uygun olarak 1861 de ilk Türk gazetesinin çıkışını düşünsel bir devrim olarak nitelemektedir. Ona göre, batılılaşma hareketi ilk olarak bu özel gazetelerde tartışılmış ve bu sayede Jön Türklerin kontrolündeki gazeteler, hürriyetin ilanına giden yolda en önemli kurumsal yapı olarak öne çıkmıştır. 2

yeni başlayan gazetelerin tamamına yakını ya saray ya da artık iyice güçlenmeye başlayan İttihat ve Terakki Cemiyeti nin sözcülüğünü yapar konumdadır. Cemiyet-i Matbuat-ı Osmaniye nin üyeleri açısından yapılacak bir değerlendirme de basın-iktidar ilişkisini birebir yansıtacak bir oluşum göstermekte olduğudur. Hüseyin Cahit Yalçın, Abdullah Zühtü ve Ahmed Emin Yalman gibi isimlerin yanı sıra meşrutiyetin ilanının ardından yurda dönerek mesleklerini sürdürme olanağı bulan gazetecilerin büyük bölümü Jön Türkler hareketi içinde yer almışlardır. Meşrutiyetin ilanına giden yolda bu hareketin motoru olan İttihat ve Terakki Cemiyeti ile organik bir bağları olduğu hemen görülmektedir. Aynı zamanda İttihat ve Terakki Cemiyeti nin çekirdeğini oluşturan grubun asker kökenli oluşu ve iktidarı devralışının ardından gazetelerde yazmaya devam eden subayların oluşu da bu organik ilişkiyi gözler önüne sermektedir. Keza Cemiyet içinde temsil edilen gayrimüslimlere ait gazetelerin sahiplerinin de Jön Türkler hareketinin başlangıcında onlara maddi yardım sağladığı bilinmektedir (Zürcher, 2005: 38) 3. Öyleyse bu dönemde aslında Meşrutiyet rejiminde basın özgürlüğünden söz etmek mümkün değildir. Burada söz konusu olan en fazla filli iktidarsızlık dönemi için geçerli olan kısmi bir özgürlüktür ve aslında basınla iktidar arasındaki marazi bir ilişki varlığını sürdürmektedir. Dönemin gazetelerinde, basının içinde bulunduğu duruma ilişkin olarak kaleme alınan yazılar, genel olarak, gazetecilik mesleğinin ilkeleri üzerine yoğunlaşmaktadır. Özellikle eleştiri dozunun arttığına ilişkin şikâyetler ve yorumda sınır tanımayan çeşit ve bolluktaki gazetelerde şahsi fikirlerin kamuoyunun fikri gibi sunulmak istendiğine yönelik eleştiriler de göze çarpmaktadır. Servet-i Fünun un 31 Ağustos 1908 tarihinde yayınlanan başmakalesi tamamen bu konuya ayrılmış ve şahsiyat diye tanımlanan kişisel düşüncelerin kamunun fikriymiş gibi sunulması kıyasıya eleştirilmiştir (Yalçın, 1908c). Hüseyin Cahit Yalçın tarafından kaleme alınan bir makalede, şahsiyat kavramının nasıl ele alınacağı ve bunun gazetecilik pratikleri açısından nasıl anlaşılması gerektiğini açıklanmaya çalışılmaktadır (Yalçın, 1908a). Daha sonra yine Hüseyin Cahit Yalçın tarafından kaleme alınan bir başka yazı ise, Cemiyet-i Matbuat-ı Osmaniye nin kuruluş amaçlarından bir tanesini de basın özgürlüklerini sınırlamak olarak belirtmektedir (Yalçın, 1908b). Cahit e göre basın özgürlükleri sınırsız değildir ve kontrolsüz olduğu takdirde suiistimal edilebilecek bir güç olduğundan sınırlandırılması gerekmektedir. Hüseyin Cahit, Cemiyet-i Matbuat-ı Osmaniye nin kuruluş amacını işte bu kontrolsüz olduğu takdirde istibdada yol açabilecek gücü sınırlamak olarak anlatmaktadır. Cemiyet de bu sınırlamaları belirleyecek olan iktidar unsuru olacaktır. Cahit, basının sınırlandırılması için önceliğin yasal düzenlemelerde olduğunu söylese de basın özgürlüğü açısından sıkıntı yaratmayacak bir yasal düzenlemenin mümkün olmadığını belirterek, basını denetleyerek sınırlandırma görevinin kamuoyuna verilmesi gerektiğini belirtmektedir (Yalçın, 1908b). Kamuoyu adına bu işi üstlenecek mekanizma ise cemiyet tir ve cemiyet içinde oluşturulacaktır. Burada cemiyetin kurulmasında önderlik rolü üstlenen dönemin önemli gazetecilerin özdenetim mekanizmaları kurmak gayreti içinde oldukları açıkça görülmektedir. Bu da aslında siyasal iktidara yakınlaşmak için atılacak bir adımın hazırlığı olarak değerlendirilmelidir. 1917 Yılında resmiyet kazanan Cemiyet tüzüğünün son maddesine göre Cemiyet kimlerin gazeteci sayılacağına ilişkin belirleyici bir rol talep etmektedir (Matbuat Kulübü Nizamnamesi, 1919). Ayrıca yine gazetelerdeki tartışmalardan anlaşıldığı kadarıyla basının iktidardan bağımsız olarak kendi içinde bir özdenetim kurması gerektiği fikri yine bu yapılanma içinde kabul görmüş bir düşünce olarak belirmektedir. Başka bir deyişle burada temel motivasyonun, basın özgürlüklerinden doğabilecek sıkıntıları önlemek değil, sansür 3 Zürcher, (38) bunu belirtmekle birlikte, İstanbul Yahudilerinin İttihat ve Terakki Cemiyeti ne yardımlarını daha çok Osmanlıcılık çerçevesinde görülmesi ve abartılmaması gerektiğini de vurgulamaktadır. 3

mekanizmasının kurulması ile bu mekanizmaya dönük çerçevenin belirlenmesinde söz sahibi olabilmek için siyasal iktidara yakınlaşmak arzusu olduğu görülmektedir. Ahmet Emin Yalman ın (85) kendi çalıştığı gazete de dâhil olmak üzere pek çok yayın organının yabancılardan para yardımı aldıklarını anılarında belirtmesi, temelde bir gazetenin varlığını sürdürebilmesinin, iktidar ile ilişkisinin niteliğinde yattığını göstermesi açısından dikkat edilmesi gereken konulardan bir diğeridir. Söz konusu gazetelerin yalnızca satışlardan gelecek para ile çıkarılmasının güçlüğü bir yana, İttihat ve Terakki Cemiyeti hükümeti nezdinde prestiji olan yabancı güçlerden para yardımı alarak varlıklarını sürdürme yoluna gittikleri açıktır. Ancak burada ana amacın iktidardan bağımsızlık için bir ekonomik destek aramak olduğu elbette ki söylenemez. Tam tersine Yalman ın da ifade ettiği gibi gazetelerin duruma göre yabancı sermaye kaynağını seçtiği görülmektedir. Buradan da o dönemde hangi yabancı devletin iktidarla arası iyi ise sözünün daha çok geçtiği ve onun tercih edildiği şeklinde bir çıkarım yapmak yerinde olacaktır. Osmanlı Matbuat Cemiyeti nin Kuruluşu İttihat ve Terakki Cemiyeti nin iktidarda olduğu dönemde basına karşı yaklaşımı, kendinden önceki iktidarla benzer biçimde işlevsel-araçsal olmaktan öteye gitmemiştir. 31 Mart olayı gibi siyasal anlamda önemli sonuçlar veren olaylar da muhalefeti susturmaya yönelik girişimler için iyi bir fırsat olarak değerlendirilmiştir. 1909 Matbuat Kanunu ve daha sonra bu kanunda yapılan değişikliler, Kanuni Esasi de yapılan değişiklikler hep basının aleyhine düzenlemeler olarak hayata geçirilmiştir (İskit, 1943). Öyle ki basına yönelik bu baskılar gazeteci cinayetlerine kadar varmış ve Ahmet Samim le başlayan suikastlarda çok sayıda gazeteci yaşamını yitirmiştir (Topuz, 2003; Kabacalı, 1990). Meşrutiyet dönemindeki kısa özgürlük dalgasının ardından gelen baskı ve sansür dönemine dünyayı kasıp kavuran savaş da eklenince gazeteciler, bir çatı örgütü altında toplanma arzuları ertelemek zorunda kalmışlardır. Ancak ironik bir biçimde bu çatı örgütünün kurulmasını tetikleyen olay da yine savaşın kendisi olarak öne çıkmaktadır. Alman Gazeteciler Birliği nin, I. Dünya Savaşı nın Almanya için sıkıntılı döneminin başladığı 1917 yılında sadık müttefikleri Osmanlı Devleti nden gazetecileri cephe gezisine davet etmeye karar verdiği görülmektedir (Benice, 1966: 8). Ancak Alman Gazeteciler Birliği, Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren gazeteleri temsil edecek nitelikte bir muhatap bulamamaktan dolayı duydukları hoşnutsuzluk Alman Büyükelçiliği ve oradan da Hariciye Nezareti ne ulaşmıştır (Aydın, 2007: 563). Bunun üzerine yeniden bir araya gelen Cemiyet-i Matbuat-ı Osmaniye üyeleri, hükümetin de desteğini alarak Cemiyet e yasal statü kazandırmayı başarmıştır. Hızlıca bir araya gelen gazeteciler, Şeyh-ül muharririn Mahmut Sadık önderliğinde Osmanlı Matbuat Cemiyeti ni kurarak geçici bir yönetim kurulu oluşturmuştur (İnuğur, 2002: 106). Bu toplantıda alınan kararlar gereği oluşturulan geçici yönetim kurulunu başkanlığına Mahmut Sadık seçilirken, Yunus Nadi ikinci başkan, Ahmet Emin de genel sekreterliğe getirilmiştir. İnuğur un (106) aktardığına göre Cemiyet ilk kongresini 15 Şubat 1917 de Beyoğlu ndaki Galatasaraylılar Yurdu nda toplamış, kongre başkanlığına Halit Ziya, sekreterliklere de Hüseyin Ragıp ve İsmail Suphi getirilmiştir. 1921 yılında yayınlanan Cemiyet tüzüğünde ise kuruluş tarihi 25 Haziran 1917 olarak verilmektedir. Kongrede oluşan yönetim kurulunda Hüseyin Cahit in başkanlığına getirildiği görülmektedir. Genel sekreterliği Ahmet Emin üstlenirken yönetim kurulu ise Yunus Nadi, Mahmut Sadık, Celal Nuri, Ahmet Ağaoğlu, Muhittin, Hüseyin Ragıp, Enis Tahsin, Kazım Şinasi, İsmail Müştak, Davit Fresko, Hüseyin Tosun, Keçeran ve Margaritis ten oluşmuştur. 4

Bu yönetim kurulunun yapısının, 1908 yılındaki ilk yönetim kurulu ile hemen hemen aynı olduğu ilk bakışta görülmektedir. İttihat ve Terakki Cemiyeti nin Osmanlı topraklarındaki iktidarını tam olarak pekiştirdiği ve Almanya ile ilişkilerin doruk noktasına çıktığı bu dönemde kurulan derneğin de İttihat ve Terakki Cemiyeti iktidarı ile uzlaşmayı sağlayabilecek isimlerden oluştuğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Neticede Alman Basın Birliği, Türk meslektaşlarını cepheye davet ederek gelişmeleri yerinde izleme olanağını müttefiklerine sunmak ihtiyacı hissetmiş ve bu arzu Türk basınındaki ilk meslek örgütünün meşru bir zemine kavuşmasını sağlamıştır. İttihat ve Terakki Cemiyeti, gönüllü olarak yer aldığı savaşta kendi kararını meşrulaştıracak bu girişimin somut adımı niteliğindeki çatı örgütünün kuruluş çalışmalarına açık destek vermiştir. Bu girişim bile tek başına meslek örgütünün kuruluşunda, örgütün kendi varlığını teminat altına almak ya da siyasi iktidar karşısında belli bir bağımsızlık elde etmek gibi bir amaç olmadığını söylemek için yeterli veriyi sunmaktadır. 9 Yıl boyunca siyasi iktidarın kendi karşısında örgütlü bir basın istememesi nedeniyle kurulamayan Osmanlı Matbuat Cemiyeti nin, iktidar çağrısı ve desteği ile bir ay gibi kısa bir süre içinde kurulması ve kongresini yaparak kurumsal bir çatı örgüt haline gelmesi bu görüşü desteklemektedir. Meşrutiyetin ilanının ardından, İttihat ve Terakki Cemiyeti kendi görüşlerini yansıttığı sürece gazetelerin varlığını ve sayılarının artışını desteklese de, karşısında muhalefeti yükseltebilecek nitelikte örgütlü bir basın istememiştir. Bu da meslek örgütü girişiminin kısa süre içinde sönümlenerek ertelenmesine yol açmıştır. 1917 Yılına gelindiğinde ise bu kez iktidar örgütlü bir basından yana tavır koymuştur. Bekleneceği üzere de Osmanlı Matbuat Cemiyeti nin, kendi güdümünde bir yapılanma olması ön şartını yerine getirmesi bu süreci hızlandırmıştır. Baskı ve sansür altında gazetecilik mesleğini iktidarın izin verdiği ölçü ve alanlarda yapabilen basın da kendi üzerine düşeni yaparak, iktidar ile uzlaşma şansı yakaladığı anda bunu kullanmış ve çatı örgütünü kurarak, Türkiye basın tarihindeki ilk kurumsal meslek örgütlenmesini oluşturmuştur. Bununla birlikte basın tarihi araştırmaları yapan yazarların önemli bölümü aksini söylese de Osmanlı Matbuat Cemiyeti nin kurulmasına neden olan davete icabet edilememiştir. Osmanlı Matbuat Cemiyeti nin Heyet-i Merkeziyesi nin 1918 Yılı Faaliyet Raporu (13-14) bu seyahatin yapılamadığını ortaya koymaktadır. Aslında cepheden haber veren bir gazeteci vardır ancak bu seyahat Cemiyet in kuruluşundan 2 yıl kadar önceye dayanmaktadır. Osmanlı Devleti nin Almanya yanında savaşa girmesinin ardından Alman hükümeti, Osmanlı basınından bir gazetecinin de cephede bulunmasını talep etmiştir. Ahmet Emin Yalman ın (220) aktardığına göre Almanca bildiği için kendisi bu göreve seçilmiştir. Yalman, kendisine tevdi edilen bu görev nedeniyle heyecanlıdır ve aslında hiç yapılmamış bir röportajı yazmaya itiraz etmek bir yana büyük bir sevinçle kabul etmiştir. Üstelik bu sahte röportaj gazetede yayınlanmıştır. Yayınlandıktan sonra başka gazetelerin de hakkında yorumlarda bulunduğu bu mülakat aslında Ahmet Emin (Yalman) Bey i sınav amacı taşımaktadır. Enver Paşa yazıyı beğenmiş ve Ahmet (Emin Yalman) Bey i Almanya ya göndermeye karar vermiştir (Yalman, 1970: 221). Ahmet Emin (Yalman) Bey de, Almanların deyimi ile silah kardeşi olarak, anılarında da oldukça uzun bir yer ayırdığı cephe haberlerini yazarken, Türk basın tarihinin belki de ilk iliştirilmiş gazetecilik 4 örneğini, I. Dünya Savaşı nda Alman siperlerinde vermiştir. 4 İliştirilmiş gazetecilik (embedded journalism) kavramı 2003 yılında Koalisyon güçlerinin Irak ı işgali sırasında geliştirilen bir kavramdır. İşgal güçleri, güvenlik gerekçesi ile savaş hattında çalışmak isteyen gazetecilere koalisyon güçlerine akreditasyon şartı getirmişlerdi. Buna göre cephede savaşacak gazeteci, koalisyon güçlerinin yanında ve güvenlikleri gerekçesiyle onların için verdiği bölgelerde görev yapabilecekti. Aynı zamanda yazacağı haberlerde de koalisyon güçlerinin hayatını ve harekâtın bir bölümünü ya da tamamına tehlikeye atmaması gerekiyordu. Ancak bu uygulama, hem iliştirilmiş gazetecilerin ABD ordusu tarafından belirleniyor olması, hem 5

Seyahat gerçekleşsin ya da gerçekleşmesin, Cemiyet yasal bir dernek olarak Türk basın tarihindeki yerini almıştır ve tarihindeki en faal dönemini de kuruluşunu izleyen bir kaç yıl içinde yaşamıştır. Faaliyet açısından yoğun olan bu döneme ilişkin belgeler yok denecek kadar azdır. Ancak kısıtlı da olsa ulaşılan belgelerde Cemiyet in o dönemde sıkıntısı iyice artan gazete kâğıdı dağıtım işini üstlendiği görülmektedir (Osmanlı Matbuat Cemiyeti Heyet-i Merkeziyesinin 1918 Yılı Faaliyet Raporu, 1918: 5). Kısıtlı miktardaki kağıdın dağıtım işinin Cemiyet e verilmiş olması da yine Cemiyet in iktidar ile ilişkisinde hiyerarşik bir düzenin varlığına işaret etmektedir. Cemiyet in kâğıdı vereceği basın kuruluşunu iktidar adına seçiyor olması gibi bir durumun kolayca ortaya çıkabileceği varsayılmalıdır. Kötü niyet öngörülemeyeceği ve kanıtlanamayacağı için böyle yapılıp yapılmadığı, iktidarın suyuna giden gazetelere mi kâğıt sağlandığı belirlenemese de, bu mekanizma başlı başına marazi bir ilişkinin varlığını doğrular niteliktedir. Nitekim Cemiyet tüzüğünün bazı maddeleri, Cemiyet in açıkça iktidar adına basını kontrol altında tutma amacını ortaya koymaktadır 5. Cemiyet in 1917 yılındaki kuruluşundan mütareke dönemine kadar oldukça faal bir dönem geçirdiği görülmektedir. Başta kağıt dağıtım işinin üstlenilmesi gibi çeşitli faaliyetlerin Cemiyet tarafından gerçekleştirilmesi, aynı zamanda iktidar nezdinde de Cemiyet in arzu ettiği yeri aldığını göstermektedir. Mütarekenin ardından İttihat ve Terakki Cemiyet i iktidarının son bulması, Cemiyet açısından da durumu ciddi biçimde değiştirmiştir. Ortaya çıkan iktidar boşluğu dönemi, Cemiyet i de etkilemiş görünmektedir. 30 Ekim 1918 de Mondros Mütarekesi nin imzalanmasının ardından Osmanlı Matbuat Cemiyeti üyelerinin takındığı tavır, tipik uzlaşmacı tavrı yansıtmaktadır. Gazetecilerin yeni siyasi ortama ayak uydurmalarının ise fazla vakit almadığı görülmektedir. Cemiyet, üçüncü kongresini vaktinden önce, Mondros Ateşkes Anlaşması ndan bir ay sonra gerçekleştirmiştir. Bu davranışın ardında büyük bir olasılıkla ortaya çıkan yeni siyasi durumu analiz etmek ve bu yeni duruma ayak uydurmak için nasıl bir yol izleneceğini belirlemek düşüncesi yatmaktadır. Cemiyet, yönetim kurulunu yenileyerek değişmekte olan iktidar dengelerine kendini uyarlama yolunu seçmiştir. Savaşın sona ermesinin ardından ortaya çıkan iktidar boşluğundan etkilenen Cemiyet in de bir boşluğa düştüğünü söylemek mümkündür. Fiili işgal ortamı içinde Osmanlı Matbuat Cemiyeti ne mensup gazetecilerin önemli bir kısmının 4 Aralık 1918 de kurulan Wilson Prensipleri Cemiyeti ne de üye olduğu görülmektedir (Topuz, 2003: 98). Mütareke yani bırakışma, savaşan taraflar için silahların bırakılması anlamına gelirken, basın dünyası içinde de sanki kalemlerin bırakılması gibi bir anlam kazanmıştır. Dernek üyeleri, İngiliz hükümetine bir mektup göndererek Amerikan mandası için aracılık edilmesi teklifinde bulunmuştur (Topuz, 2003: 99). 22 Ağustos 1919 da Vakit te Ahmet Emin imzası ile yayımlanan başyazıda, Osmanlı nın bağımsızlığının kesin olarak sağlanabilmesi için belirli bir süre Amerikan mandasına geçilmesi gerektiği vurgulanmaktadır (Emin, 1919). Cemiyet, bu girişim ile mandacı akıma katılmakla kalmayıp, bir anlamda onun yol göstericiliğine de soyunmuştur. İktidar boşluğu içinde kendine bir alan açma çabası içinde olan Cemiyet, kendi varlığını korumak için Amerikan mandasını kabul etmeye meyilli duran Saray a, ihtiyacı olan akıl hocasının var olduğunu göstermeyi amaçlamaktadır. Bunu da gerek yayınları, gerekse mandacı akım içinde üstlendiği aktif rol ile göstermeye çalışmaktadır. Bu çabalarına karşılık Cemiyet in arzu ettiği ilişkileri kurmayı başardığını söylemek zordur. Amerikan mandası istemekteki temel amaç orta vadede tam bağımsızlığı sağlayacak bir güce geçici olarak yaslanmak şeklinde algılanmaktaydı. Bunun da İstanbul u işgal etmiş olan ve başını İngiltere nin çektiği Avrupalı devletlerin emperyalist amaçları ile bir çatışma yaratması de savaş hattından gelen haberlerin denetleniyor olması nedeniyle 21. yüzyıl daki en kapsamlı sansür mekanizmalarından biri olarak kabul edilmiştir. 5 Tüzüğün tam metni için bkz. Tarık Zafer Tunaya, 1998: 512-515. 6

kaçınılmazdır. Nitekim mütarekenin ilerleyen günlerinde işgal güçlerinin basına uyguladığı sansür ile Cemiyet in iyice güçsüzleştiği görülmektedir. Bir anlamda Cemiyet yanlış ata oynamış ve kaybetmiştir. Mütareke dönemi de daha önceki dönemlerden farksız olarak sansürün ağır olarak yaşandığı başka bir dönem olarak göze çarpmaktadır. Hükümet sansürünün yanında işgalci sansürü o kadar ağır boyutlara ulaşmıştır ki bazı gazeteler sayfalarında boş sütunlarla yayımlanmıştır (Sertel, 1977: 74). Pek çok gazete kapatılmış ve gazeteciler de yazdıkları yüzünden sürgüne gönderilmiştir. Bunun sonucunda basın etkisizleşmiş, işlevini büyük ölçüde yitirmiştir. Milli Mücadele Dönemi İzmir in Yunan askerlerince işgal edilmesi, tarihin akışında çok önemli bir kırılma yaratmıştır. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Samsun a çıkarak başlattıkları Milli Mücadele de basının yapısını üç parçalı olarak değerlendirmek mümkündür. Birincisi Milli Mücadele yanlısı gazeteler, ikincisi Milli Mücadele karşıtı gazeteler ve üçüncü ve en büyük grup ise tarafsız kalmaya çalışan gazetelerdir. Bu üç akımın da Osmanlı Matbuat Cemiyeti çatısı altında temsil ediliyor olması önemlidir. Cemiyet bir yandan Ankara hükümeti ile ilişkilerini sıcak tutmaya çalışmakta ve Milli Mücadele ye destek vermekte bir yandan da İstanbul da sarayı ve dolayısıyla işgal güçlerini kızdırmamaya çalışmaktadır. Cemiyet in tutumu ayakta kalabilmek için tüm iktidar grupları ile uzlaşabilmeyi sağlayacak bir yol arayışından geçiyor gibi görünmektedir. Temel olarak o dönemde ortaya çıkan iktidar boşluğunda, Cemiyet in de boşluğa düştüğü söylenebilir. İstanbul ve Ankara da temsil edilen iki ayrı iktidar odağının varlığı, başkentteki fiili işgal, Yunan birliklerinin Anadolu daki ilerleyişi gibi gelişmeler ele alındığında, Cemiyet in tüm bu dönüşümlere karşı nasıl tepki vereceğini tam olarak belirleyemediği görülmektedir. Bunun yerine Cemiyet e aidiyet duygusunu artıracak adımlar atılmak istenmiş, bir anlamda varlığını sağlama alma amacı ile yekpare bir görüntü verilmesi hedeflenmiştir. Osmanlı Matbuat Cemiyeti, Milli Mücadele dönemiyle birlikte hızla değişen siyasal iklime aynı ölçüde hızlı bir şekilde uyum yeteneği kazandığını göstermiştir. 30 Mayıs 1919 Tarihinde toplanan kongrede Velid Ebüzziya başkanlığa seçilmiş ve ismini Türk Matbuat Cemiyeti olarak değiştirmiştir. Benice ye göre (9) bu tutum, milli kurtuluş için savaşların yanında aynı bayrak altında yer alarak Türk basın tarihinde şerefli bir sayfa açılmıştır. Bununla birlikte İstanbul da faaliyet gösteren bu gazetecilerin büyük bölümünün Malta ya sürülmesi ile birlikte Cemiyet, etkinliğini önemli ölçüde yitirmiştir. Cemiyet, 8 Nisan 1921 tarihinde yeni bir kongre yaparak adını Matbuat Cemiyeti olarak değiştirmiştir. Cemiyetin adındaki Osmanlı ifadesinin kaldırılması yeni ulusalcı akıma verilen bir mesaj olarak algılanabilir. Hilafetçi ya da İttihatçı damgası yiyerek iktidarı eline almakta olan yeni hareket tarafından dışlanmak istemeyen Cemiyet, Osmanlıcı görüntüsünden kurtulmak için öncelikli olarak ismindeki bu ibareyi kaldırmayı uygun görmüştür. Kongreye sunulan mazbatada, Cemiyet in kendini nasıl tanımladığı konusuna da yer verilmiştir. Buna göre Cemiyet, tüm gazeteci cemiyetlerini birleştirdiğine göre bir lig, gazeteci maddi ve manevi haklarını aradığına göre bir sendika ve üyelerinin toplu bir hayat verecek bir teşkilat kurması nedeniyle de bir kulüp olarak tanımlanmaktadır (Matbuat Cemiyeti, 1921). Ayrıca matbuat kulübünün yanı sıra bir yardımlaşma sandığı kurulması da karara bağlanmıştır. Bu girişimler, Cemiyet e aidiyet duygusunun sağlanması ve bağlılığın artırılmasına yönelik girişimlerdir. Tüzüğe mesleki pratiklere ve sosyal haklara ilişkin kimi maddelerin eklenmesi de bu çabaların bir ürünüdür. 7

Cemiyet, her ne kadar Milli Mücadele ye destek veren isimleri öne çıkartan bir görünüm sergilese de Ankara da güçlenmeye başlayan yeni iktidar odağı ile ilişkilerini istenen düzeye taşımayı başaramamıştır. Cemiyet mensubu gazeteler bu desteklerini yayınlarına yeterince yansıtamamıştır. Örneğin ülkede İttihat karşıtlığı yayıldığı için Ankara, Cemiyet üyesi gazetelere, İttihatçılarla bağları olmadığına yönelik bir beyanname yollamıştır. Cemiyet Başkanı Velid Ebüzziya ise bu beyannamenin İstanbul daki iktidarı kızdırabileceği için yayımlamaktan çekinmiştir (Özkaya, 1985: 885-886). Kendi varlığını önceleyen böyle bir tutum içinde Cemiyet in yeni iktidar ile istenen ilişkileri geliştirememesi de beklenen bir sonuç olmalıdır. Nitekim Ankara hükümetinin de basına yaklaşımının tamamen araçsal olduğu hemen görülecektir. Mustafa Kemal in, bağımsızlık mücadelesinin başarıya ulaşmasında basının gücünden faydalanmanın gerekliliğine inandığı görülmektedir. Bu nedenle Anadolu hükümetinin resmi yayın organı olacak gazeteler çıkarılsa da Anadolu nun sesinin dışarıdan da duyulması için çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Bu nedenle hem içeriye hem de dışarıya düzenli haber akışını sağlayacak bir haber ajansı kurulması talimatını vermiştir (Topuz, 2003: 138-139). Daha sonra vakit geçirmeden Anadolu Ajansı kurulmuş ve kuruluşu da Mustafa Kemal tarafından tüm idare, kuruluş ve sivil toplum örgütlerine duyurulmuştur. Ancak, Milli Mücadele kapsamında bu yeterli değildir. Mustafa Kemal in, basını tam olarak kontrolü altında olan bir propaganda aracı olarak yeniden düzenlemek istediği görülmektedir. İstanbul basını tüm çabalarına karşın, Anadolu daki hareketin önderinin güvenini tam olarak kazanamamıştır. Mustafa Kemal, İstanbul basınını güvenilmez bulmasa bile tamamen kontrol altında tutulmasının zorluğunu görmüş olmalı ve bu nedenle yeni hareketin kendi basın gücünü oluştururken İstanbul basınını da bunun dışında tutmuştur. Hükümetin kendi propaganda aracı olmasına karşılık basını kontrol edecek bir üstyapı kurumuna ihtiyaç duyulduğu anlaşılmaktadır. İstanbul daki Matbuat Cemiyeti, hazihazırda bunu sağlayabilecek bir kurum olsa da, Mustafa Kemal in güvenini kazanamamış olmasının yanı sıra pratikte kontrol edilmesinin zorluğu nedeniyle bu görevi yerine getirmekten uzaktır. Ayrıca Cemiyet in yönetiminde bulunan başta Hüseyin Cahit gibi isimlerin eski ittihatçılar olması, Ankara Hükümeti açısından yeni bir oluşuma ihtiyaç duyulmasına yol açmıştır. Bu kurum da Anadolu Ajansı nın kurulmasından yaklaşık bir ay sonra kurulan Matbuat ve İstihbarat Müdüriyet-i Umumiyesi olmuştur. İktidar kendi çizdiği yolda basını tek ses halinde Milli Mücadele nin yanında olacak biçimde şekillendirmekte ve görevlendirmektedir. Basının buna verdiği tepki ise tam bir itaatle, üstün bir görev bilinci sergilemektir. Cumhuriyet Dönemi Ulusal Kurtuluş Savaşı, her şeyden önce mütarekeye karşı doğan bir tepki, işgale karşı merkezi bir karşı koyuş olarak ortaya çıkmıştır. Amasya Tamimi ile bu karşı koyuşun esasları belirlenmiş, Erzurum Kongre sinde ise bu mücadelenin ulusal bir karakteri olduğu vurgulanmıştır. Sivas kongresinde de müdafaa-i hukuk ilkeleri ortaya konmuştur (Tanör, 2002: 223). Bu dönemi ulus-devlete giden yolda temellerin atıldığı bir dönem olarak ele almak mümkündür. Ankara da ulusal bir meclis kurulmuş ve Mustafa Kemal in önderliğinde Kurtuluş Savaşı verilirken, bir kesim bu girişimi, saltanat ve hilafet kurtarılıncaya kadar geçici bir önlem olarak görmüştür. Berkes (480), Misak-ı Milli belgesinin, Osmanlı Devleti nin sona erdiğini ilan eden belge olduğunu söylemektedir. Milli Mücadele hareketinin başarıya ulaşmasının ardından yeni iktidarın siyasal yapıda köklü değişiklikler yapacağı kısa bir süre içinde anlaşılmıştır. Aslında bunun çok önceden kendi belli eden işaretleri yeterince anlaşılamamıştır. Yeni rejim laiklik temelinde yükselen bir cumhuriyet olarak belirmektedir. Yani yeni bir ulus-devlet projesi yürürlüğe konacaktır. 8

Bunun ilk adımı olarak saltanat kaldırılmıştır. Saltanatın kaldırılmasına Cemiyet in yaklaşımı çok belirsizdir. Temelde Cemiyet i temsil eden gazetecilerin eski ittihatçı kökenlerinden gelen gerilim noktası, Ankara-İstanbul ayrımı ile güçlenmiş ve Cemiyet i iktidarla çatışmaya sürüklemiştir. Bunun yanında Mustafa Kemal in tam bağımlı homojen bir basın yaratma isteği ile İstanbul daki yapılanmanın yerine bir yenisini Ankara da kurma isteği, Cemiyet i siyasal iktidar nezdinde zayıf düşürmüştür. Saltanatın kaldırılması gibi önemli bir konuda Cemiyet in bir kez daha orta yolcu bir tutum takınması, Cemiyet in bu konumundan ileri gelmektedir. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu nun ilanı ile aslında ulus devlete giden yolda hukuki adımlar da atılmaya başlamıştır. Kurtuluş Savaşı nın başarıya ulaşması halinde yeni devletin nasıl bir devlet olacağı, ipuçlarını bu adımlarda kendini göstermektedir. Berkes e (504) göre o süreçte pek çok kimse bu sorunu düşünmeyi savaşın sonucuna endekslemiştir. Savaşın zaferle sonuçlanması ile birlikte şimdi ne olacak sorusu akılları kurcalamaya başlamıştır. Kurtuluş Savaşı, 9 Eylül 1922 de İzmir in Yunan işgalinden kurtarılmasıyla zaferle sonuçlanmış, Ankara açısından artık yeni ulus-devlet projesini saklamaya olanak kalmamıştır. İngiltere nin, Lozan Barış Görüşmeleri ne hem İstanbul hem de Ankara hükümetlerini davet etmesi, Ankara da güçlü bir tepki ile karşılanmıştır. İkili davetin doğurduğu tepki, Mustafa Kemal e saltanatı beklediğinden daha kolay bir biçimde kaldırma olanağı sağlamıştır. Lozan a iki hükümet de davet edildiğinde, Mustafa Kemal in buna tepkisi Türkiye devleti yalnızca ve ancak BMM tarafından temsil olunur şeklinde olmuştur. Hemen ardından 30 Ekim 1922 de, meclise İzmir mebusu Doktor Rıza Nur tarafından hazırlanan ve yetmiş sekiz arkadaşının imzasını taşıyan bir önerge verilmiş ancak mecliste iki gün süren görüşmelerden sonuç alınamamıştır. Buradaki temel sorun hilafet makamının duruma ilişkin net ifadelerin bulunmayışı olarak göze çarpmaktadır (Demirel, 2007: 484). Mustafa Kemal, teklifin okunmasının ardından meclis genel kurulunda yaptığı konuşmada gerekirse bir kaç kafanın da kesilebileceğini sözlerine ekleyerek 1 Kasım 1922 de saltanatın kaldırılması tasarısının yasalaşmasını sağlamıştır (Berkes, 2008: 504; Sezgin, 1984: 103). Saltanatın kaldırılması konusunda mecliste muhafazakar milletvekillerinin karşı çıkmalarına karşın İkinci Grup üyeleri de tasarıya destek verince, tasarı aynı gün oy birliğiyle yasalaşmıştır (Demirel, 2007: 483). Matbuat Cemiyeti nin, saltanatın kaldırılmasına tam olarak destek verdiğini söylemek zordur. Buna karşın Milli Mücadele nin tam bir askeri zaferle sonuçlanmasının ardından siyasal iktidarı tam olarak eline geçiren Ankara nın buradaki iradesine de muhalefet etmişlerdir. Bu tavrın temelinde İstanbul-Ankara ayrımının yattığını söylemek mümkündür. Milli Mücadele nin başlarından itibaren Matbuat Cemiyeti, Mustafa Kemal in güvenini kazanma konusunda başarılı olamamıştır. Cemiyet in başkanlığına seçilen isimlerin Milli Mücadele yanlısı ya da doğrudan bu mücadele içinde yer alan isimlerden seçilmesi bile bunu sağlamaya yetmemiştir. Cemiyet in üyelerinin önden gelen isimlerinin büyük bölümünün ittihatçı kökenlerinin bununla ilişkisi olduğunu söylemek gerekir. Bunun yanında Mustafa Kemal in tam bağımlı homojen bir basın yaratma isteği ile İstanbul daki yapılanmanın yerine bir yenisini Ankara da kurma isteği, Cemiyet i siyasal iktidar nezdinde zayıf düşürmüştür. Saltanatın kaldırılmasına karşın Lozan Barış Görüşmelerine seçilen heyetteki isimler üzerinden başlayan muhalefet dalgasının Ankara Hükümeti ni zorladığı görülmektedir. Lozan a gönderilen heyetin başkanı olarak İsmet Paşa nın seçilmesi, Mustafa Kemal ile Milli Mücadele nin diğer dört lideri Rauf (Orbay) Bey, Kazım Karabekir, Refet Bey (Bele) ve Ali Fuat (Cebesoy) arasında görüş ayrılıklarının belirmesine neden olmuştur (Güz, 2008: 116). Rauf Bey, Lozan Barış Görüşmeleri nin sonuçlanmasının ardından istifa ederek muhalefet 9

saflarına katılmıştır. Bu da Cemiyet e, iyice etkisiz bir konumda iken cumhuriyetin ilanından kısa bir süre önce İzmit te bir toplantıya davet edildiğinde, Ankara ile ilişkileri düzeltme şansı vermiştir. Ankara nın yeni rejim için İstanbul da etkili olacak bir propaganda aracına, Cemiyet in de yeni iktidar nezdinde onaylanmaya ihtiyacı vardır. Bu davet tam da bu karşılıklı çakırlara hizmet eden önemli bir işlevi yerine getirmiştir. Toplantıya Tevhid-i Efkar dan Velid Ebuzziya, Vakit ten Ahmet Emin, Akşam dan Falih Rıfkı, İkdam dan Yakup Kadri, Tanin den İsmail Müştak, İleri den Suphi Nuri ve Kılıçzade Hakkı katılmışlardır (Akkoyun, 1996: 122). Ankara Hükümeti nin İstanbul temsilcisi Adnan (Adıvar) Bey ile eşi Halide Edip Hanım ın yanı sıra Hilal-i Ahmer Cemiyeti Başkanı Hamit Bey de toplantı salonunda yer almıştı (Arar, 1997: 33). Davet edilen gazetecilerin daha çok Milli Mücadele yanlısı isimlerden seçilmiş olması dikkat çekicidir. Bu toplantının Cemiyet açısından Ankara ile son iyi ilişkiler dönemini temsil ettiği söylenebilir. Cemiyet üyeleri, bu toplantının ardından Cumhuriyet i öven yazılar yayınlamış ve iktidarla geçici bir barış tesis etmiştir. Sonrasında ise hilafetin kaldırılması ile başlayan süreç Cemiyet in tasfiyesine giden bir süreç olmuştur. Mustafa Kemal in tek adamlığa giden bir rejimin temellerini atıyor olduğuna yönelik eleştiriler ile birlikte ittihatçı kökenlerinin getirdiği karşıtlık, Cemiyet üyelerini bir zamanlar mücadele ettikleri halifenin yanında siyasal mücadeleye itmiştir. Bunun sonucunda gazeteciler İstiklal Mahkemeleri nde yargılanmıştır (Topuz, 2003). Yeni rejimin basına işlevsel-araçsal yaklaşımı, yeni başkentin Ankara seçilmesi ile birleşince Cemiyet in artık işlevsizleşmesi kaçınılmazdır. Lozan Barış Görüşmeleri nin kesintiye uğramasının ardından 17 Şubat 1923 tarihinde İzmir de Türk İktisat Kongresi toplanmıştır. Cemiyet in bu kongreye gösterdiği ilgi de dikkate değerdir. İzmit basın toplantısının ardından iktidara yaklaşabilmek için önemli bir fırsat yakalamış olan İstanbul basını, İzmir İktisat Kongresi ni İktisat misakı olarak değerlendirmiştir. Aslında İstanbul basınının bu yaklaşımı çok da şaşırtıcı değildir. Bir kere İstanbul daki gazete ve gazetecilerin neredeyse tamamı, burjuvazinin ya doğrudan birer üyesi ya da burjuvazi ile organik bağları olan kesimleri temsil etmektedir. Dolayısıyla İzmir İktisat Kongresi nde ortaya çıkan ittifak, onları da yararına olan yeni bir ekonomik düzenin habercisidir. Bunun yanında iktidarla yakınlaşma süreci içine girilmişken, ilişkilerin daha da geliştirilebilmesi açısından yeni bir fırsattır ve İstanbul basını bu fırsatı kaçırmamıştır. Bununla birlikte bu bahar havası kısa sürmüş, başkentin İstanbul dan Ankara ya taşınması ile birlikte ekonomik çıkarların çatışması temelinde, zaten var olan gerilimi daha da artırmıştır. Mustafa Kemal siyasal rakiplerini saf dışı ettikten sonra cumhuriyetin ilanının önünde bir engel kalmamıştır. Bu nedenle artık İstanbul basınına ihtiyaç duymamaktadır. Çünkü hem artık siyasal olarak kamuoyunu yönlendirebilecek bir güce erişmiş hem de kurumsal anlamda İstanbul daki Matbuat Cemiyeti nin yerini alacak kurumlara Ankara da sahiptir. Görüldüğü gibi İstanbul Basını ve Matbuat Cemiyeti, cumhuriyetin ilanı sürecinde tamamen muhalif konuma itilmiştir. Cemiyet in söz sahibi gazetecileri, kendilerini otoriterleşen bir iktidar karşısında bulmuşlar ve zaten kurumsal anlamda Ankara hükümetinin kendilerini gözden çıkardığını da anladıklarından muhalefet saflarına katılmışlardır. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte Osmanlı geleneğinin son kurumsal yapılarından birinin daha kaldırılmasına sıra gelmiştir. Yeni rejimin laiklik temelinde yükselebilmesi için bu yapının da tasfiyesi gerekmektedir. Hilafetin kaldırılması süreci, İstanbul basını ve dolayısıyla Matbuat Cemiyeti açısından da bir tasfiye süreci olmuştur. Ankara daki muhalefetin, hilafetin yanında bir görüntü çizmesi, aslında yeni rejimin niteliği ile ilgili görünmektedir. Böyle bir tavır takınmalarında, rejimin hızla tek adamlığa giden bir görüntü veriyor olmasının etkili olduğu söylenebilir. Muhalefet bu süreç içinde tek adamlığa giden rejimin karşısında durabilecek olan tek iktidar odağını -burada yüzyılların geleneği ve kişisel bağlılıkların 10

etkisini de yok saymamak gerekir- halifede görmüş, Ankara nın dışladığı İstanbul basını ve onun temsilcisi olan Matbuat Cemiyeti ni de bu muhalefetin sözcüsü konumuna getirmiştir. Hilafetin kaldırılması ile ilgili tartışmalar sırasında İstanbul gazetelerinde Londra daki İslam Cemiyeti Komitesine mensup Ağa Han ile Emir Ali nin hilafetle ilgili kaleme aldıkları bir mektubun yayınlandığı görülmektedir. 24 Kasım 1923 tarihli ve Londra çıkışlı mektup 6 Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal e hitaben yazılmış ve hilafetin Türklerin elinde tutulması gerektiğini belirtmektedir (Tunçay, 1999: 72; Topuz, 2002: 144). Mektubun yayınlanmasının ardından meclise, İstiklâl Mahkemesi kurularak sorumluların yargılanması için bir önerge verilmiş ve İsmet Paşa nın girişimi sonucu 8 Aralık 1923 tarihinde cumhuriyet döneminin ilk İstiklâl Mahkemesi İstanbul da kurulmuştur (Tunçay, 1999: 83). Böyle bir girişimin hedefi açıkça muhalefeti susturmak, onun temsilcisi olan basına da gözdağı vermektir. Nitekim iki ay süren yargılamalar sonunda, İstanbul Barosu Başkanı Lütfi Fikri Bey 5 yıl kürek cezasına çarptırılmış, gazeteciler ise beraat etmiştir (Topuz, 2002: 145; Tunçay, 1999: 85). Mahkemenin beraat kararı vermesinin ardından, İstanbul basını ile hükümet arasında yeni bir diyaloğun başladığı görülmektedir. İhsan Bey, İstanbul basını ile Ankara arasındaki buzların erimesi için bir toplantı organize etmiştir. 4 Şubat 1924 de İzmir de yapılan toplantıya katılan gazeteciler şunlardır: İkdam sahibi Ahmet Cevdet, Tanin başyazarı H.Cahit, İleri sahibi Celal Nuri İleri, Akşam başyazarı Necmettin Sadak, Vakit başyazarı Mehmet Asım Us, Tercüman-ı Hakikat başyazarı Hüseyin Şükrü ve Vatan yazarı Ahmet Emin Yalman (Yalman, 1970: 101). Toplantıda Mustafa Kemal, basın mensuplarına yeni rejimin siyasî aşamalarının henüz bitmemiş olduğunu belirterek, kendilerinden Ankara ile uyumlu bir yayın faaliyetinde bulunmalarını istemiştir. Burada verdiği mesaj açıktır: Tek seslilik şarttır (Topuz, 2003: 146). Bu toplantı, iktidarın artık Cemiyet i kontrol altına almak için doğrudan girişimlere başladığını göstermektedir. Bu gelişmelere paralel olarak 7 Mayıs 1924 te Cumhuriyet yayımlamaya başlamış ve Ankara, İstanbul basını içinde fiilen ağırlığını koyma yolunda önemli bir adım atmıştır. Matbuat Cemiyeti içinde etkin bir konumda olan İleri ile birlikte Cumhuriyet, Kemalizm in İstanbul daki en önemli köprübaşı olmuştur. 1924 yılındaki Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası girişimi, Şeyh Sait isyanı ile ilişkilendirilerek muhalefet tamamen susturulmuştur. Basın da bundan nasibini almış ve Takrir-i Sükûn Kanunu ile basının sesi tamamen kısılmıştır. Kanunun yürürlüğe girmesi ile birlikte tek parti rejimi resmi olarak kurulmuş, muhalefet susturulmuş ve basın tam olarak kontrol altına alınmıştır. Aslında tek maddelik bir yasa olarak da değerlendirilebilecek bu yasanın muğlak yapısı, basına karşı yıldırma politikasına dönüşmüştür. Kanun, muhalefetin ve onun sözcüsü konumundaki basının susturulması için bir araç olarak kullanılmıştır. Kanun gereği İstiklal Mahkemeleri yeniden kurulmuş, gazeteciler yeniden yargılanmış, sonraki dönemde de pek çok gazete kapatılmıştır (Tunçay: 1999; Topuz: 2003). İlk aşamada Takrir-i Sükûn yasasına dayanarak Tevhid-i Efkar, Son Telgraf, İstiklal, Sebilürreşat, Aydınlık, Orak Çekiç, Presse du Soir, Sadayı Hak (İzmir), Sayha (Adana), İstikbal (Trabzon) ve Kahkaha gazete ve dergileri kapatılmıştır (Topuz, 2008: 148). Hüseyin Cahit, adı geçen gazetelerin kapatıldığı gün Takrir-i Sükun Kanunu nu protesto etmek amacıyla Karilerimle Kısa Bir Hasbihal başlıklı yazısında, Siyasiyat adlı köşesinde bundan böyle artık siyasi yazılar yazmayarak hatıra, ilmi makale ve hikayeler yazacağını açıklamıştır (Türker, 2000: 231). Bu tutumu onu kurtarmaya yetmemiş ve Hüseyin Cahit İstiklâl Mahkemeleri nde boy gösteren -yeniden- ilk gazeteci olmuştur (Topuz, 2003: 130). Hüseyin Cahit in ardından iki gazeteci daha, Zekeriya (Sertel) Bey ve Cevat Şakir 6 Mektubun tam metni için bkz. Ateş, 1998: 98-99. 11

(Kabaağaçlı) Bey yargılanmış ve üçer yıl sürgün cezası almışlardır (Topuz, 2003: 84). Gazetecilerin tutuklanarak yargılanmaları yurt genelinde devam ederken, Vatan Gazetesi kapatılmış ve Ahmet Emin (Yalman), Ahmet Şükrü (Esmer), İstiklal Gazetesi nin sahibi ve başyazarı İsmail Müştak (Mayakon) ve İleri Gazetesi nden Suphi Nuri (İleri) Beylerin tutuklanmasına karar verilmiştir (Güz, 2008: 252). Mahkemelerin aldığı kararlar ve sonuçları, Matbuat Cemiyeti nin tamamen tasfiye edildiğini göstermektedir. Gazeteciler beraat etse de mahkeme sonucunu olumlu yorumlamak mümkün değildir. Çünkü Ahmet Emin in bir daha gezetecilik yapmamaya söz vermesi karşılığında beraatine karar verildiği anlaşılmaktadır (Topuz, 2003: 154). Sonraki on yılda araba lastiği ticareti ve reklam metni yazarlığı ile uğraşarak geçimini sağlamıştır (Kabacalı, 1990: 122). Ankara, yeni rejimin oluşturulması için muhalif sesleri kısmakla kalmamış, yanında görmediği gazetecilerin mesleklerini yapmasını da engellemiştir. Cemiyet de bu girişim içinde açık hedeflerden biridir ve siyasal iktidar Cemiyet i tasfiye etme planını tavizsiz bir biçimde uygulamıştır. Devamında ise 1926 yılında Mustafa Kemal e yönelik suikast girişimi, basındaki son muhalif seslerin kısılmasını sağlamıştır (Güz: 2008). Artık Cemiyet tamamen iktidarın kontrolündeki bir kurum haline dönüşmüştür. 1926 yılında yapılan kongre ile faaliyet alanını da daraltarak İstanbul Matbuat Cemiyeti ismini almıştır (Benice, 1966: 11). Örneğin Ankara Hükümeti latin harflerinin kabulünde İstanbul basını ve Cemiyet in tam desteğini almıştır. 1930 daki Serbest Cumhuriyet Fırkası deneyiminin ardından da basını kurumsal anlamda kontrol altına alma amacıyla sürdürülen girişimler 1931 Matbuat Kanunu ile sonuçlanmıştır. Bu uzun dönem boyunca Cemiyet in kayda değer bir faaliyette bulunduğunu söylemek zordur. Cemiyet in iktidara bağlılaşmasının hangi boyutlarda olduğunu gösteren olaylardan biri, 1935 yılında düzenlenmesine karar verilen Birinci Basın Kongresi öncesinde gerçekleşmiştir. İstanbul Matbuat Cemiyeti, kongrenin açılışında Atatürk e 7 bağlılıklarını bildiren bir mesaj çekmiştir. Atatürk, bu mesaja verdiği yanıtta İstanbul Basın Kurumu na başlığını kullanınca, İstanbul Matbuat Cemiyeti acil bir toplantı ile ismini İstanbul Basın Kurumu olarak değiştirmiştir (Benice, 1966: 12). Cemiyetin, iktidardan doğrudan talimat alan, doğrudan iktidara bağlı bürokratik bir kuruluş gibi tavır takındığı görülmektedir. Bu oluşumda kurumun genel sekreterliği görevini üstlenen Benice (12), Cemiyet in bu davranışını normal ve yapılması gereken bir davranış olarak ele almaktadır. Matbuat Kanunu nun 50. Maddesi de sürekli olarak basın aleyhine yorumlanarak kapatma cezaları verilmiş, muhalif girişimlerin daha başlamadan bitirilmesine çalışılmıştır. Cemiyetin bu tavrı ile artık etkisizlikten, sönümlenme sürecine geçtiği söylenebilir. Nitekim 1935 yılında yapılan Birinci Basın Kongresi nde bir çatı örgütü olarak Basın Birliği nin kurulması kararlaştırılmıştır (Birinci Basın Kongresi, 1975). Kongrede yapılan konuşmaların ve sunumların büyük bölümünde basının devlet eliyle düzenlenmesi görüşü hakimdir. Bu hem mesleki pratikler açısından hem de bir iş kolu olarak gazetecilerin kurumsal bir yapı altında temsil edilmesi açısından geçerlidir (Birinci Basın Kongresi, 1975). Basın, açık biçimde iktidarın elinde olduğu sürece yararlı olabilecek bir araç olarak görülmektedir. Yani basına işlevsel araçsal yaklaşım değişmemiş, aksine güçlenmiştir. Bu kongrede alınan karar ancak üç yıl sonra hayata geçirilebilmiştir. 27 Haziran 1938 tarihinde kabul edilen yasa ile Türk Basın Birliği resmi olarak kurulmuştur. Basın Kurumu, kendini feshederek bu yeni birliğe katılarak birliğin İstanbul şubesi görevini üstlenmiştir (Benice, 1966: 13; İskit, 1943: 294). Böylece Türkiye nin ilk basın örgütü fiilen 7 21 Haziran 1934 tarihinde kabul edilen Soyadı Kanunu uyarınca Mustafa Kemal Paşa ya TBMM kararı ile Atatürk soyadı verilmiştir. Araştırmanın devamında, bu değişikliğe uygun olarak Atatürk soyadı kullanılmıştır. 12

sönümlenmiştir. İktidar eli ile kurulan yeni çatı örgütü Türk Basın Birliği de pek uzun ömürlü olmamış ve 1946 yılında kendini feshetmiştir (Benice, 1966: 13). Sonuç Tarihsel süreç içinde bakıldığında Osmanlı Matbuat Cemiyeti nin temel olarak basın açısından iktidara eklemlenmenin bir aracı olarak ele alınması gerekmektedir. 1908 yılından 1938 yılına kadar geçen sürede ortaya çıkan ekonomi-politik gelişmeler, siyasal iktidarın olduğu kadar örgütün yapısını da doğrudan etkilemiştir. Her iktidar egemenliğini pekiştirmek ve iktidarını güçlendirmek için basını bir aygıt olarak kullanmak istemiştir. Bu aygıtı kontrol edebilmek için de belli mekanizmalar geliştirilmiş, mesleki çatı örgütü bunlardan biri olmuştur. İttihat ve Terakki Cemiyeti nin iktidarı ele geçirdiği dönemde toplumun genel çıkarları temelinde bir gazetecilik yürütülmüştür. İktidar, basını kendine bağlamak isterken, basın da benzer biçimde iktidara bağlılaşarak varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. Örgütlenme de bunun önemli araçlarından biri olarak kullanılmıştır. Sonraki dönemlerde Cemiyet, siyasal gelişmelere ustalıkla ayak uydurarak kendini yeni durumlara kolaylıkla uyarlamıştır. Milli Mücadele Hareketi başladığında benzer bir çizgi takip etmiş, dışlandığında ise yine örgütlenmenin saflarını sıklaştırarak, iktidara kullanabileceği yekpare bir meslek örgütü olduğu mesajını vermek istemiştir. Yeni kurulan rejim tarafından dışlanan Cemiyet, iktidar ile uzlaşabilecek isimler tarafından temsil edilen bir yapıya geçerek iktidara eklemlenmenin yollarını aramıştır. Baskı dönemlerinde ise gazetecilik mesleğinin önüne çıkan engeller ve basın özgürlüğünün kısıtlanma girişimleri karşısında ise Cemiyet sessiz kalmıştır. Tamamen etkisiz kaldığı dönemin ardından ise Cemiyet in, iktidarın bir aygıtı gibi hareket ettiği, resmi ideolojinin propaganda aracı olarak görev yaptığı görülmektedir. Basının tüm kurumları ile yeniden yapılandırılarak iktidara bağlı homojen bir basın oluşturulması planları çerçevesinde kendine biçilen rolü varlığını koruyacak biçimde yerine getirmeyi başarmıştır. Bu tavrı ile bir süre sonra iktidarın basın üzerindeki baskı ve kontrol aracı haline dönüşmüştür. İktidar, eğer onu kabul eden biri varsa iktidar olabilecektir. Türk Basın Birliği de iktidara bu olanağı sunarken, basının gücünü de iktidarın hizmetine sunarak, hem kendinin, hem de örgüt çatısı altında temsil edilen basın kuruluşlarının varlıklarını sürdürmesini sağlamak istemiştir. Ancak bu yaklaşımın kendi hedefleri içinde bile başarıya ulaştığını söylemek zordur. Kısaca denebilir ki bu yapılanma siyasetin gölgesinde gazetecilik kavramının kurumsal yapılanması olarak var olmuş, araçsal olarak işlevsizleştiğinde yani siyasal iktidarlar için yeni araçsal-politik olanaklar doğduğunda da sönümlenmiştir. Kaynakça Matbuat Kulübü Nizamnamesi. (1919). İstanbul: Ahmet İhsan ve Şükerası Matbaacılık-ı Osmanlı Şirketi. Birinci Basın Kongresi. (1975). Ankara: Basın-Yayın Genel Müdürlüğü. Akkoyun, Turan (1996). Atatürk Devri İzmir Basını ve Kamuoyu Üzerindeki Tesiri. http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-34/ataturk-devri-izmir-basini-ve-kamuoyu-uzerindeki-tesiri Erişim tarihi: 01.02.2014. Akşin, Sina (2001). Jön Türkler İttihat ve Terakki. Ankara: İmge Kitabevi. 13

Arar, İsmail (1997). Atatürk ün İzmit Basın Toplantısı. İstanbul: Yenigün Haber Ajansı. Ateş, Nevin Yurtever (1998). Türkiye Cumhuriyeti nin Kuruluşu ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası. İstanbul : Der Yayınları. Aydın, Hakan (2007). Cemiyet-i Matbuat-ı Osmaniye. Kuruluşu ve Basında Tartışmalar. Türkiyat Araştırmaları Dergisi 27: 553-569. Benice, E. İzzet (1966). Türk Basın Birliği Ana Tüzüğü. İstanbul: Bakış Matbaası. Berkes, Niyazi (2008). Türkiye de Çağdaşlaşma. İstanbul: YKY. Demirel, Ahmet (2007). Birinci Meclis te Muhalefet İkinci Grup. İstanbul: İletişim Yayınları. Güz, Nurettin (2008). Türkiye de Basın-İktidar İlişkileri (1920-1927). Ankara: Turhan Kitabevi. İnalcık, Halil (2010). II. Meşrutiyet: Anayasa Rejimi Geliyor, Cumhuriyet Yolu Açılıyor. 100. Yılında Jön Türk Devrimi. (der.) Sina Akşin vd. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. 3-10. İnuğur, M. Nuri (2002). Türk Basın Tarihi. İstanbul: Gazeteciler Cemiyeti. İskit, Server (1943). Türkiye de Matbuat İdareleri ve Politikaları. Ankara: Basın ve Yayın Umum Müdürlüğü Yayınları. Kabacalı, Alpay (1990). Başlangıcından Günümüze Türkiye de Basın Sansürü. İstanbul: Gazeteciler Cemiyeti. Koloğlu, Orhan (1992). Osmanlı dan Günümüze Türkiye de Basın. İstanbul: İletişim Yayınları. Matbuat Cemiyeti (1921). Kongre Zabıtları. İstanbul: Orhaniye Matbaası. Osmanlı Matbuat Cemiyeti Heyet-i Merkeziyesi (1918). 1918 Yılı Faaliyet Raporu. İstanbul: Vakit Matbaası. Özkaya, Yücel (1985). Milli Mücedele nin Başında Basın ve Mustafa Kemal Paşa nın Basınla İlişkileri. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi 1(3): 871-911. Sertel, Zekeriya (1977). Hatırladıklarım. İstanbul: Remzi Kitabevi. Sezgin, Ömür (1984). Türk Kurtuluş Savaşı ve Siyasal Rejim Sorunu. Ankara: Birey ve Toplum Yayınları. Tanör, Bülent (2002). Türkiye de Kongre İktidarları 1918-1920. İstanbul: YKY. Tokgöz, Ahmet İhsan (1993). Matbuat Hatıralarım. İstanbul: İletişim Yayınları. Topuz, Hıfzı (2003). Türk Basın Tarihi. İstanbul: Remzi Kitabevi. Tunaya, Tarık Zafer (1998). Türkiye de Siyasal Partiler-1. İstanbul: İletişim Yayınları. Tunçay, Mete (1999). Türkiye Cumhuriyeti nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması. İstanbul : Cem Yayınevi. Türker, Hasan. (2000). Türk Devrimi ve Basın. İzmir: Dokuz Eylül Yayınları. Yalçın, Hüseyin Cahit (1908a, Eylül 2). Serbestî-i Matbuat. Tanin. Yalçın, Hüseyin Cahit (1908b, Eylül 12). Cemiyet-i Matbuat-ı Osmaniye. Tanin. Yalçın, Hüseyin Cahit (1908c, Ağustos 31). Matbuat ve Tesiratı. Servet-i Fünun. 14

Yalman, Ahmet Emin (1970). Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim - 1. İstanbul: Yenilik Basımevi. Yalman, Ahmet Emin (2 Ağustos 1919,). Müzaheret ve Kabiliyet. Vakit. Zürcher, Erik Jan (2005). Milli Mücadelede İttihatçılık. (çev.) Nüzhet Salihoğlu. İstanbul: İletişim Yayınları. 15