AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ KİMRAN - TÜRKİYE DAVASI (Başvuru no:61440/00) KARARIN ÖZET ÇEVİRİSİ STRASBURG 5 NİSAN 2005 İŞLEMLER Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine açılan ve 61440/00 başvuru no lu davanın nedeni, Türk vatandaşı Nabi Kimran ın (Başvuran) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ne (AİHM) 27 Temmuz 2000 tarihinde, Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Sözleşmesi nin (AİHS) 34. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvurudur. Başvuran, İstanbul Barosu avukatlarından M.A. Kırdök ve M. Kırdök tarafından temsil edilmektedir. OLAYLAR
Başvuran, 1965 doğumludur. Başvurunun yapıldığı sırada Gebze (Kocaeli) Cezaevi nde yatmaktaydı. Başvuran, 9 Eylül 1996 tarihinde, yasadışı örgüt olan MLKP ye ( Marksist-Leninist Komünist Partisi) karşı düzenlenen operasyon çerçevesinde, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi polisleri tarafından, sahte kimlik bulundurmaktan yakalanarak gözaltına alınmıştır. 17 Eylül 1996 tarihinde, polisler, başvuranın ifade vermeyi reddettiğini ve açlık grevine başladığını belirten gözaltı tutanağı düzenlemişlerdir. Başvuran, 18 Eylül 1996 tarihinde, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet Başsavcısı tarafından dinlenmiş, başvuran, dava konusu örgütle herhangi bir ilişkisinin bulunmadığını belirtmiştir. Başvuran, aynı gün, İstanbul DGM hakimi önüne çıkarılmış ve başvuran hakim önünde suç teşkil eden örgüte mensup olmadığını belirtmiş ve polislerin uyguladığı baskı ve kötü muameleye maruz kaldığını savunmuştur. Hakim, başvuranı dinledikten sonra, başvuranın yargılanmak üzere tutuklanmasına karar vermiştir. Başvuran yine aynı gün, İstanbul Adli Tıp Kurumu tabibi tarafından muayene edilmiş ve doktor beş günlük iş göremezlik raporu vermiştir. Cumhuriyet Başsavcısı 13 Mart 1997 tarihinde, başvuranla beraber diğer on altı kişiyi, yasadışı silahlı bir örgüte mensup olma veya yardım ve yataklık etme suçuyla itham etmiştir. Savcı, başvuranı bu örgütün yöneticisi olmakla suçlamış ve Türk Ceza Kanunu nun (TCK) 168 1 ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu nun 5. maddeleri gereğince başvuranın mahkum edilmesini istemiştir. 18 Mart 1997 tarihinde, biri askeri hakim olmak üzere üç hakimden oluşan DGM, itham edilen suçun alanını ve niteliğini gözönünde bulundurarak, başvuranın tutukluluk halinin devamına karar vermiştir. DGM, 21 Mayıs ve 18 Temmuz 1997 tarihlerinde, başvuranın bulunmadığı bir duruşma gerçekleştirerek sanık ve tanıkları dinlemiştir. DGM, itham edilen suçun niteliğini ve kanıtların durumunu gözönünde bulundurarak, başvuranın tutukluluk halinin devamına karar vermiştir. DGM, 17 Eylül 1997 tarihli duruşmanın sonunda, savunmasının dinlenmesi amacıyla başvuranın mahkemeye getirilmesini istemiştir. Başvuran beklenirken DGM, atfedilen suçların niteliğini, kanıtların durumunu, bütün kanıtlar henüz toplanmadığından dolayı dosyanın içeriğini ve tutukluluk süresini gözönünde bulundurarak, başvuranın tutukluluk halinin devam etmesine karar vermiştir. DGM, 14 Kasım 1997 tarihinde, başvuranın ve avukatının savunmasını dinlemiştir. Başvuranın avukatı, elde edilen kanıtların kötü muamelenin ardından alınan ortak sanıkların tanıklıklarına dayandığını savunarak, geçerliliğine itiraz etmiştir. Sonuç olarak, avukat, müvekkilinin tutukluluk halinin tekrar incelenmesini istemiştir. Bu oturumun sonunda, DGM, başvuranın serbest bırakılması yönündeki talebini reddetmiş ve atfedilen suçların niteliği, kanıtların durumu ve mevcut kaçma riski nedeniyle başvuranın tutukluluk halinin devamına karar vermiştir. 3 Şubat 1999 tarihli duruşma sırasında, başvuran ve avukatı, suçlamanın dayandığı beyanların çelişkili olduğu ve kötü muamele sonucu elde edildiği ve kanıtların bulunmadığı yönünde ısrar etmişlerdir. Ayrıca, başvuranın avukatı, müvekkilinin yaklaşık otuz iki aydır tutuklu olduğunun altını çizerek, salıverilmesi yönündeki talebini yinelemiştir. Bu duruşmanın sonunda, DGM, atfedilen suçların niteliğini, dosyanın içeriğini gözönünde bulundurarak ve tutukluluk gerekçeleri ortadan kalkmadığından dolayı başvuranın tutukluluk halinin devamına karar vermiştir. DGM, 18 Haziran 1999 tarihinden itibaren, üç hukuk hakiminden oluşmaktadır. Bu duruşma sırasında DGM, Cumhuriyet Başsavcısı nın esas hakkındaki iddianamelerini
okutmuş ve savunmalarını sunmaları için sanıklara süre vermiştir. Bu duruşmanın sonunda, DGM, atfedilen suçların niteliğini, dosyanın içeriğini, tutukluluk süresini gözönünde bulundurarak ve dava karar aşamasında olduğundan dolayı başvuranın tutukluluk halinin devam etmesine karar vermiştir. Başvuranın avukatı, 6 Mart 2000 tarihli duruşmada, Adalet Bakanlığı nın onayladığı 3. Protokolün uygulanması nedeniyle, müvekkili ile görüşemediğini, dolayısıyla savunmasını hazırlayamadığını belirtmiştir. DGM, başvuranın savunmasını dinledikten sonra, atfedilen suçun niteliğini, kanıtların durumunu ve tutukluluk süresini gözönünde bulundurarak başvuranın tutukluluk halinin devam etmesine karar vermiştir. Başvuranın avukatı, TCK nın 168 1 maddesinde belirtilen suçu oluşturan unsurların ve kanıtların bulunmadığını ileri sürerek, tutukluluk süresine itiraz etmiş ve bu sürenin tekrar incelenmesini talep etmiştir. Bu duruşmanın sonunda, DGM, atfedilen suçun niteliğini, kanıtların durumunu ve tutukluluk süresini gözönünde bulundurarak başvuranın tutukluluk halinin devam etmesine karar vermiştir. DGM, 16 Mayıs 2001 tarihinde, başvuran yüz altmış gündür açlık grevi yaptığından dolayı başvuranın duruşmaya getirilmesinin sağlık açısından salık verilmediğine yönelik tutanak tutulmasını istemiştir. Bu duruşma sırasında, DGM, Cumhuriyet Başsavcısı nın ek iddianamesini okutmuş ve başvuranın avukatının savunmasını dinlemiştir. Başvuranın avukatı, tutukluluk halinin hukuki ve maddi dayanağının bulunmadığının ve de kabul edilemeyecek düzeye gelen tutukluluk süresinin altını çizerek, müvekkilinin serbest bırakılması yönündeki talebini yinelemiştir. AİHM, serbest bırakılma talebini reddetmiş ve atfedilen suçun niteliğine, kanıtlara, tutukluluk tarihine ve süresine dayanarak başvuranın tutukluluk halinin devam etmesine karar vermiştir. Başvuranın avukatı, 15 Haziran 2001 tarihinde, ciddi gerekçelerden yoksun olan bu kadar uzun bir tutukluluk süresinin, AİHS de ve AİHM nin içtihadında yer alan ilkeleri tanımadığının altını çizerek, müvekkilinin serbest bırakılmasını talep ettiği savunmasını sunmuştur. DGM, 26 Haziran 2001 tarihli duruşma sırasında, Tekirdağ Devlet Hastanesi nin hazırladığı ve tutukluluk halinin devamının başvuranın yaşamı için yarattığı tehlikelerin altını çizen, 21 Haziran 2001 tarihli sağlık raporunu incelemiştir. Bu duruşma sonunda, DGM ilgilinin yargılanmak üzere serbest bırakılmasına karar vermiştir. Başvuranın avukatı, 22 Mayıs 2002 tarihinde, kötü muameleden haklarında kovuşturma yapılan polislerin mahkumiyeti hakkında DGM ye bilgi vermiştir. Başvuranın avukatı, 17 Temmuz 2002 tarihinde, müvekkilinin Cumhuriyet Başsavcılığı na kötü muamele konusunda şikayette bulunduğu yönünde DGM ye bilgi vermiş ve bu usul işleminin gidişatı hakkında bilgilendirilmesi yönünde talepte bulunmuştur. DGM, 31 Ocak 2003 tarihinde, başvuranı atfedilen olaylardan suçlu bulmuş ve TCK nın 168 1 ve 3713 sayılı Kanun un 5. maddeleri gereğince on sekiz yıl dokuz ay hapis cezasına çarptırmıştır. Ayrıca DGM, çarptırılan cezadan tutukluluk halinin devam ettiği sürenin çıkarılmasına karar vermiştir. Dava Yargıtay önünde askıdadır. HUKUK AÇISINDAN I. AİHS NİN 5 3 MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI Başvuran, AİHS nin 5 3 maddesinin yer verdiği yönergeleri tanımayan tutukluluk süresinin aşırı olmasından şikayetçi olmaktadır. Hükümet bu sava itiraz etmektedir.
A. Kabul edilebilirlik hakkında Hükümet, başvuranın tutukluluk süresinin aleyhinde verilen cezadan düşürüldüğünü, dolayısıyla başvuranın AİHS bağlamında mağdur olduğunu iddia edemeyeceğinin altını çizmektedir. Başvuran bu sava itiraz etmektedir. AİHM, tutukluluk süresinin ulusal mahkemelerin verdiği cezaya tümüyle mahsup edilmesinin prensip olarak, AİHS nin 5 3 maddesinin gerekliliklerindeki eksiklikten doğan başvuranın mağdur statüsünü ortadan kaldırmamaktadır. Başvuranın bu mağdur statüsünü sadece maruz kaldığı zararın boyutunu değerlendirmek için gözönünde bulundurmak gerekir (De Jong, Baljet ve Van Den Brink-İngiltere, 22 Mayıs 1984 tarihli karar, seri A no: 77, 41 ve Van Der Sluijs, Zuiderveld ve Kapple-İngiltere, 22 Mayıs 1984 tarihli karar, seri A no: 78, 37). Dolayısıyla AİHM, başvuranın, AİHS nin 5 3 maddesinin ihlalinden dolayı mağdur olduğunu iddia edebileceğine kanaat getirmektedir. Ayrıca AİHM, başvurunun kabul edilemez bulunması için başka hiçbir gerekçe bulunmadığını belirtmektedir. Dolayısıyla başvuruyu kabul edilebilir ilan etmek uygun olacaktır. B. Esas hakkında Hükümet, başvuranın kamu yararı nedeniyle tutulu bulunduğunu savunmaktadır. Başvuran önem arz eden bir suç işlemekle itham edildiğinden dolayı, tutulu bulundurulmasının, tekrar suç işleme, kaçma veya kanıtların yok edilmesi gibi her türlü riskin önlenmesi amacıyla gerekli olduğu ortaya çıkmaktadır. Başvuran, DGM nin, yinelenen serbest kalma taleplerini, gerekçelerden yoksun ve hiçbir şekilde ayrıntılı olmayan türden kalıplaşmış sözlerle, sistematik olarak reddettiğini vurgulamaktadır. Böylece, ulusal mahkemeler, başvuranın tutulu bulundurulmasının neden gerekli olduğunu belirtmemişlerdir. AİHM, başvuranın tutukluluğunun öncelikle 9 Eylül 1996 tarihinde başladığını ve 26 Haziran tarihinde, serbest bırakılmasıyla sona erdiğini saptamaktadır. Dolayısıyla tutukluluk hali yaklaşık dört yıl dokuz ay sürmüştür. AİHM daha sonra, belirli bir durumda, bir sanığın tutukluluk süresinin makul süreyi geçmemesine, ilk etapta, ulusal mahkemelerin özen göstermesi gerektiğini hatırlatmaktadır. Bu amaçla, masumiyet karinesi gözönünde bulundurulduğunda, ulusal mahkemelerin kişisel özgürlüğe saygı kuralındaki bir istisnayı haklı gösterecek gerçek bir kamu yararı yükümlülüğünün varlığını ortaya çıkaracak veya bertaraf edecek nitelikteki bütün koşulları incelemesi gerekir. İncelemeyi yaptıktan sonra, serbest bırakılma taleplerini reddettikleri kararlarda bunu gözönünde bulundurmaları gerekir. Esas itibariyle AİHM, sözüedilen kararlarda yer alan gerekçelere ve ilgilinin başvurularında belirttiği çelişki yaratmayan olaylara dayanarak, AİHS nin 5 3 maddesinin ihlal edilip edilmediğini belirlemelidir ( Bkz. Assenov ve diğerleri-bulgaristan, 28 Ekim 1998 tarihli karar, 1998-VIII, 154). Bu bağlamda, yakalanan bir kişinin suç işlemekle itham eden makul nedenlerin süregelmesi, tutukluluk halinin devam etmesinin olmazsa olmaz (sine qua non) koşulunu oluşturmaktadır. Ancak bir süre sonra bu yeterli olmamaktadır; böylece AİHM, ulusal makamların kabul ettiği diğer gerekçelerin, özgürlükten yoksun bırakmayı meşrulaştırmaya devam edip etmediğini ortaya koymalıdır. Bu gerekçeler süreklilik arz ettiğinde ve yeterli olduğunda, AİHM, yetkili ulusal mahkemelerin usul işlemlerinin takibine özen gösterip göstermediğini araştırır (Bkz. diğerleri arasında, Mansur-Türkiye, 8 Haziran 1995 tarihli karar, seri A no: 319-B, 52).
Davada, dosya unsurlarından, DGM nin, her duruşmanın sonunda düzenli olarak, başvuranın tutukluluk halinin devamına karar verdiği ortaya çıkmaktadır. DGM, atfedilen suça, kanıtlara, dosya içeriğine ve tutukluluk süresine atıfta bulunarak, her zaman neredeyse aynı, deyim yerindeyse basma kalıp sözlere dayanmaktadır. DGM, bir kez başvuranın çarptırıldığı cezayı ve iki kez kaçma riskini ileri sürmüştür. Oysa AİHM, kaçma tehlikesinin, sadece çarptırılan cezanın önemine dayanarak değerlendirilemeyeceğinin ancak, bu tehlikenin varlığını onaylamaya veya tutukluluk halini haklı gösterecek derecede olmadığını göstermeye özgü, süregelen ek unsurlar bütününe bağlı olarak incelenmesi gerektiğinin altını çizmektedir (Bkz. diğerleri arasında, Letellier-Fransa, 26 Haziran 1991 tarihli karar, seri A no: 207, 43 ve sözüedilen Mansur, 55). Buna karşın tutukluluk halinin devamına ilişkin kararların gerekçelerinden, ulusal mahkemelerin dört yıl dokuz ay süren bir tutukluluğun ardından benzeri risklerin nasıl varolmaya devam edebileceğini açıkça belirtmeyi ihmal ettiği ortaya çıkmaktadır (Bkz. Zannouti-Fransa, no: 42211/98, 45, 31 Temmuz 2001 ve Demirel-Türkiye, no: 39324/98, 60, 28 Ocak 2003). Aynı şekilde, AİHM ye göre, kanıtlar cezai ehliyete ilişkin ciddi emarelerin varlığını ve sürekliliğini belirten kanıtlar olarak algılansa ve genellikle bu koşullar uygun nedenleri oluştursa da, dava konusu tutukluluk halinin bu kadar uzun süre devam etmesini tek başına haklı göstermeye yetmeyecektir (sözüedilen Mansur, 56 ve sözüedilen Demirel, 61). Dolayısıyla AİHM, başvuranın tutukluluk halinin ihtilaflı süre boyunca devam etmesinin AİHS nin 5 3 maddesinin ihlalini getirdiğine kanaat getirmektedir. V. AİHS NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI HAKKINDA AİHS nin 41. maddesine göre; A. Tazminat Başvuran, maddi tazminat adı altında 17.700.000.000 Türk Lirası (TL) [yaklaşık 10.934 Euro] ve manevi tazminat adı altında 15.000.000.000 TL [yaklaşık 9.269] talep etmektedir. Hükümet bu taleplere itiraz etmektedir. AİHM, saptanan ihlal ile iddia edilen maddi tazminat arasında neden-sonuç ilişkisi görmemekte ve bu talebi reddetmektedir. Buna karşın hakkaniyete uygun olarak başvurana manevi tazminat için 3.500 Euro verilmesinin uygun olacağına kanaat getirmektedir. B. Masraf ve Harcamalar Başvuran, AİHM önünde yaptığı masraflar için 200.000.000 TL [yaklaşık 123 Euro] ve avukat ücreti olarak 6.000.000.000 TL [yaklaşık 3.707 Euro] istemekte ve bu amaçla çalışma saatlerini ve masrafları gösteren dekontları sunmaktadır. Hükümet bu taleplere itiraz etmektedir. AİHM nin içtihadına göre başvuran, yapılan masraf ve harcamaların gerçekliğini, gerekliliğini ve makul derecedeki oranlarını ortaya koyduğu sürece ödemelerini elde edebilir. Bu durumda elinde bulunan unsurları ve yukarıda belirtilen kriterleri gözönünde bulundurarak, AİHM, önündeki işlemler için 2.000 Euro nun başvurana verilmesinin uygun olduğuna kanaat getirmektedir.
C. Gecikme faizi AİHM, Avrupa Merkez Bankası nın marjinal kredi kolaylıklarına uyguladığı % 3 lük bir faiz oranının uygulanacağını belirtmektedir. BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK, MAHKEME, OYBİRLİĞİYLE, 1. Başvurunun geri kalan kısmının kabul edilebilir olduğuna; 2. AİHS nin 5 3 maddesinin ihlal edildiğine; 3. a) AİHS nin 44 2 maddesi gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, miktara yansıtılabilecek vergilerle birlikte, ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden T.L. ye çevrilmek üzere Savunmacı Hükümet in başvurana manevi tazminat için 3.500 (üç bin beş yüz) Euro ve masraf ve harcamalar için 2.000 (iki bin) Euro ödemesine ; b) Sözkonusu sürenin bittiği tarihten itibaren ve ödemenin yapılmasına kadar, Hükümet in, Avrupa Merkez Bankası nın o dönem için geçerli faizinin üç puan fazlasına eşit oranda basit faizi uygulamasına; 4. Adil tazmine ilişkin diğer taleplerin reddine ; KARAR VERMİŞTİR. İşbu karar Fransızca olarak hazırlanmış ve AİHM nin içtüzüğünün 77. maddesinin 2 ve 3. paragraflarına uygun olarak 5 Nisan 2005 tarihinde yazıyla bildirilmiştir.