COUNCIL OF EUROPE AVRUPA KONSEYİ EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE ETEM KARAGÖZ TÜRKİYE DAVASI (Başvuru no. 32008/05) KARAR STRAZBURG 15 Eylül 2009 İşbu karar AİHS nin 44/2 maddesinde belirtilen koşullar çerçevesinde kesinleşecektir. Şekli düzeltmelere tâbi olabilir.
USUL Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açılan 32008/05 no lu davanın nedeni Etem Karagöz adlı T.C. vatandaşının ( başvuran ) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ne ( AİHM ) 18 Ağustos 2005 tarihinde, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme nin ( AİHS ) 34. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvurudur. Başvuran, AİHM önünde Diyarbakır Barosu avukatlarından S. Güzel tarafından temsil edilmiştir. OLAYLAR Başvuran 1973 doğumludur ve Diyarbakır da yaşamaktadır. 19 Ocak 1994 tarihinde yasadışı bir örgütle ilişkili olarak yürütülen bir soruşturmada Diyarbakır da polis tarafından yakalanıp gözaltına alınmıştır. 7 Şubat 1994 tarihinde Diyarbakır savcısı ve sorgu hakimi önüne çıkarılmış, hakim başvuranın tutuklanmasına karar vermiştir. Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısının hazırladığı 17 Mart 1994 tarihli iddianamede başvuran, diğer sanıklarla birlikte TCK nın 125. maddesine göre, devlet topraklarının bir kısmının Devlet idaresinden ayrılması için faaliyet yürütmekle suçlanmıştır. 30 Temmuz 1997 tarihinde Diyarbakır DGM sözkonusu madde uyarınca başvuranı mahkûm etmiş ve ömür boyu hapis ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Başvuran kararı temyiz etmiş, 1 Mart 1999 tarihinde Yargıtay, birinci derece mahkemesi kararını usulden bozmuş ve dosyayı Diyarbakır DGM ye geri göndermiştir. 7 Mayıs 2004 tarihinde yapılan Anayasa değişikliği ile DGM ler tamamen kaldırılmış, başvuranın dava dosyası Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi ne gönderilmiştir. Başvuran, yargılama süresince düzenli olarak tutukluluğunun kaldırılması talebinde bulunmuş ancak birinci derece mahkemeleri bu talebi reddetmiştir. 20 Ekim 2005 tarihli duruşmada başvuran 11 yılı aşkın süredir tutuklu bulunduğunu belirtmiş ve talebini yinelemiş, ancak Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi başvuranın hakkındaki suçlamalar, aleyhindeki güçlü kanıtlar ve dava dosyası içeriğine dayanarak talebi bir kez daha reddetmiştir. Başvuran itiraz etmiş, itirazı inceleyen Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi itirazı 25 Ekim 2005 tarihinde, daha başka gerekçe belirtmeden reddetmiştir. 9 Mart 2007 tarihinde Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi başvuranı mahkûm etmiş ve ömür boyu hapis cezasına çarptırmıştır. Yargıtay, kararı 7 Mart 2008 tarihinde onamıştır. HUKUK I. AİHS NİN 5/3 VE 5/4 MADDELERİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI Başvuran, AİHS nin 5/3 maddesine dayanarak yargılama esnasında tutuklu kaldığı sürenin haddinden fazla olduğunu öne sürmüştür. Ek olarak, 5/4 maddesine dayanarak tutukluluk süresine itiraz edebileceği iç hukuk yolu bulunmadığını savunmuştur. 1
AİHM, başvuranın tutukluluk halinin, AİHS nin 5/3 maddesi hükmüne göre, polis tarafından gözaltına alındığı 19 Ocak 1994 tarihinde başlayıp birinci derece mahkemesince mahkûm edildiği 30 Temmuz 1997 tarihine kadar sürdüğünü gözlemler. 30 Temmuz 1997 tarihinden hakkındaki hükmün Yargıtay tarafından bozulduğu 1 Mart 1999 tarihine kadar geçen süreyi başvuran, 5/1 (a) maddesi bağlamında yetkili bir mahkemece mahkûm edildikten sonra hükümlü olarak geçirmiş olup bu nedenle sözkonusu dönem 5/3 maddesinin kapsamı dışında kalmaktadır (bkz. Cahit Solmaz Türkiye, no. 34623/03 ve kararda belirtilen diğer davalar). Ancak 1 Mart 1999 tarihinden birinci derece mahkemesi tarafından tekrar mahkûm edildiği 9 Mart 2007 tarihine kadar geçen sürede başvuran, AİHS nin 5/3 maddesine göre, tekrar tutuklu konumundadır. Buna göre başvuranın tutuklu olarak geçirdiği süre toplamda 11 yıl 6 aydan fazladır. A. AİHS nin 5/3 maddesi Hükümet, ciddi bir cürümle suçlanan başvuranın tutukluluk halinin devamında gerçek kamu yararı bulunduğunu savunmuştur. Aynı zamanda başvuranın kaçması ve başka suçlar işlemesi tehlikelerinin bulunduğunu belirtmiştir. AİHS nin 35. maddesinin 3. paragrafı çerçevesinde başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olmadığını kaydeden AİHM, başvurunun başka açılardan bakıldığında da kabuledilemezlik unsuru taşımadığını tespit eder. Bu nedenle başvuru kabuledilebilir niteliktedir. AİHM, Diyarbakır DGM nin başvuranın tutukluluğunun devamı yönündeki son kararında, o tarih itibariyle 11 yıldan fazla süreyi (hükümlü olarak geçen süreler dahil) cezaevinde geçirmiş olan başvuranın tutuksuz yargılanmak üzere tahliyesinin ne derecede bir tehlikeye yol açacağını belirtmemiş olduğunu gözlemler. Dava dosyasında birçok defa başvuranın tutukluluğunun devamına karar veren birinci derece mahkemesinin, yargılama süresince başvuranın tutukluluk süresine ilişkin kaygı duyduğunu gösteren herhangi bir belge de yoktur. AİHM, somut davadakine benzer sorunlar ortaya çıkaran davalarda çok defa AİHS nin 5/3 maddesinin ihlal edildiğini tespit etmiştir (bkz. örneğin Taciroğlu Türkiye, no. 25324/02; Solmaz Türkiye, no. 27561/02; Güveç Türkiye, no. 70337/01). Tarafına sunulan tüm delilleri inceleyen AİHM, Hükümet tarafından, somut davada farklı bir sonuca ulaşmasını sağlayacak ikna edici hiçbir bilgi veya görüş sunulmadığı kanaatindedir. Konu ile ilgili içtihadını dikkate alan AİHM, somut davada başvuranın tutukluluk süresinin aşırı olduğuna ve AİHS nin 5/3 maddesine uymadığına karar vermiştir. Bu nedenle sözkonusu hüküm ihlal edilmiştir. B. AİHS nin 5/4 maddesi Hükümet başvuranın, tutukluluğuna birinci derece mahkemesi önünde itiraz ettiğini, bunun da etkili bir hukuk yolunun bulunduğunu gösterdiğini belirtmiştir. Alternatif olarak, başvuranın iç hukuk yollarının etkisiz olduğuna inandığı takdirde, tutuklama kararından itibaren 6 ay içinde AİHM ye başvurması gerektiğini kaydetmiştir. 2
AİHM, Türkiye de ilgili dönemde tutuklu yargılamanın kanuna uygunluğuna itiraz etme imkânını incelediğini ve sanık açısından gerçek anlamda çekişmeli bir usul sağlamaması nedeniyle pratikte başarı şansının zayıf olduğuna hükmetmiştir (bkz. Doğan Yalçın Türkiye, no. 15041/03). AİHM, somut davada daha önceki tespitlerinden sapmasını gerektiren özel bir koşul görmemektedir. Ek olarak AİHM başvuranın, her ne kadar başarısız olsa da, tutukluluk haline 20 Ekim 2005 tarihinde itiraz ettiğini, somut başvurunun ise bu tarihten daha önce, 18 Ağustos 2005 tarihinde yapıldığını gözlemler. Bu nedenle Hükümetin AİHS nin 35/1 maddesine göre 6 ay kuralına ilişkin itirazı geçerli değildir. Yukarıda belirtilenler ışığında AİHM, AİHS nin 5/4 maddesinin ihlal edildiğine hükmeder. II. AİHS NİN 6/1 MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI Başvuran, hakkında yürütülen yargılamanın süresinin AİHS nin 6/1 maddesinde öngörülen makul süre şartını aştığını iddia etmiştir. Hükümet iddiaya karşı çıkmış, davanın çeşitli yasadışı eylemlerle suçlanmış 8 sanıklı karmaşık bir dava olduğunu savunmuştur. Yargı makamlarına atfedilebilecek bir ihmal ya da gecikme bulunmadığını öne sürmüştür. Bu bağlamda 10 yıllık yargılama süresinin AİHM tarafından makul bulunduğu İntiba Türkiye (no. 42585/98) kararına atıfta bulunmuştur. AİHS nin 35. maddesinin 3. paragrafı çerçevesinde başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olmadığını kaydeden AİHM, başvurunun başka açılardan bakıldığında da kabuledilemezlik unsuru taşımadığını tespit eder. Bu nedenle başvuru kabuledilebilir niteliktedir. AİHM, yargılamanın 19 Ocak 1994 tarihinde başvuranın yakalanmasıyla başlayıp Yargıtay ın karar tarihi olan 7 Mart 2008 de sona erdiğini gözlemler. Bu nedenle yargılama, iki yargı aşamasında verilen dört kararla 14 yıldan fazla sürmüştür. AİHM, somut davadakine benzer sorunlar ortaya çıkaran davalarda sıklıkla AİHS nin 6/1 maddesinin ihlal edildiğini gözlemler (bkz. Pélissier ve Sassi Fransa [BD], no. 25444/94; Ertürk Türkiye, no. 15259/02). AİHM, Hükümetin belirttiği İntiba Türkiye davasındaki koşulların somut davadakinden farklı olduğunu kaydeder. Sözkonusu davada başvuran tutuklu bulundurulmamıştır; dikkate alınan süre 7 yıl 11 aydır ve yaklaşık 3 yıl 3 aylık gecikme başvurandan kaynaklanmıştır. Tarafına sunulan tüm delilleri inceleyen ve konu ile ilgili içtihadını dikkate alan AİHM, somut davada yargılama süresinin aşırı olduğu ve makul süre şartını yerine getirmediği kanaatindedir. Bu nedenle AİHS nin 6/1 maddesi ihlal edilmiştir. III. AİHS NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI AİHS nin 41. maddesine göre: 3
Mahkeme işbu Sözleşme ve Protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, hakkaniyete uygun surette, zarar gören tarafın tatminine hükmeder. A. Tazminat Başvuran, yakalanması ve tutuklanması sonucunda çalışamadığını ve ailesini geçindiremediğini ifade etmiştir. 50,000 Euro maddi, 50,000 Euro manevi tazminat ödenmesini talep etmiş, Hükümet taleplere karşı çıkmıştır. AİHM, tespit edilen ihlallerle talep edilen maddi tazminat arasında illiyet bağı kuramamaktadır; bu nedenle talebi reddeder. Ancak başvuranın, sadece ihlal tespitiyle yeterince tazmin edilemeyecek surette manevi zarara uğramış olması gerektiğini kabul eder. AİHM, dava koşulları ve içtihadını dikkate alarak, başvurana 15,600 Euro manevi tazminat ödenmesine hükmetmektedir. B. Yargılama masraf ve giderleri Başvuran, AİHM önündeki masraf ve giderler için 4,850 Euro talep etmiş, talebini desteklemek üzere avukatının dava üzerinde çalıştığı saatleri gösteren bir masraf çizelgesi ibraz etmiştir. Hükümet, miktarların aşırı ve belgelerle yeterince desteklenmemiş olduğunu savunmuştur. AİHM nin içtihadına göre bir başvuran, ancak masrafların gerçekten ve gerektiği için yapıldığı ve miktarın makul olduğu kanıtlanmış ise bunları geri almaya hak kazanmaktadır. AİHM, somut davada, elindeki bilgileri ve yukarıdaki ölçütleri göz önünde bulundurarak, bu başlık altında 3,000 Euro ödenmesini uygun bulmaktadır. C. Gecikme faizi AİHM, gecikme faizi olarak Avrupa Merkez Bankası nın marjinal kredi faizlerine uyguladığı orana üç puan eklemek suretiyle elde edilecek oranın uygun olduğuna karar vermiştir. BU GEREKÇELERE DAYANARAK AİHM OYBİRLİĞİYLE, 1. Başvurunun kabuledilebilir olduğuna; 2. AİHS nin 5/3 ve 5/4 maddelerinin ihlal edildiğine; 3. AİHS nin 6/1 maddesinin ihlal edildiğine; 4. (a) Davalı Devletin başvurana, AİHS nin 44/2 maddesi uyarınca kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, ödeme tarihinde geçerli olan kur üzerinden Türk lirasına çevrilmek üzere: (i) 15.600 (on beş bin altı yüz) Euro manevi tazminat ve bu miktara uygulanabilecek her türlü verginin ödenmesine; 4
(ii) 3.000 (üç bin) Euro yargılama masraf ve giderleri ve bu miktara uygulanabilecek her tür verginin ödenmesine; (b) Sözkonusu üç aylık sürenin bittiği tarihten ödemenin yapılmasına kadar geçen süre için Avrupa Merkez Bankası nın marjinal kredilere uyguladığı faiz oranına üç puan eklemek suretiyle elde edilecek oranın gecikme faizi olarak uygulanmasına; 5. Adil tatmine ilişkin diğer taleplerin reddine KARAR VERMİŞTİR. İşbu karar İngilizce olarak hazırlanmış ve AİHM İç Tüzüğü nün 77. maddesinin 2. ve 3. paragrafları uyarınca 15 Eylül 2009 tarihinde yazılı olarak tebliğ edilmiştir. 5