www.neofilarmoni.com/mart-nisan
MÜZİ K KÜTÜPHANESİ Anadolu Gibidir Ahmet Say Bir söz vardır, Dolu dolu Anadolu diye Binlerce yıl öncesinden, cilalı taş çağından başlayarak gelip geçen yüzlerce kavmin bıraktığı uygarlıkların izini taşıyan günümüz Anadolu su, kuşkusuz ki ilkçağda nitelenen Anatolia adından Türkçeye uyarlanarak bu ada kavuşmuştur. Bence, Analar dolusu bir ülkedir o: Yurdunu savunmak için ölen erkek evlâtlarının ardından ağlayan anaların ülkesi Başka bir efsaneye göreyse Anadolu, bu toprakların Amazonları olan yiğit kadınlar ordusunu barındıran ülkedir. Anadolu muza bu anlayışla ve bu açıdan bakınca aklıma hep Nimet Karatekin gelmiştir. O, evlat acısını en derin tarafıyla yaşamış dopdolu bir Ana dır. Sevgiyle büyüttüğü, ama gencecik yaşta yitirdiği oğlunun acılarına gömülerek dünyaya küsmemiş, itilmiş olduğu boşluğu doldurmak üzere sayısız gencimize analık etmiştir. Acılarıyla tam bir ana olduğu gibi, el uzattığı gençleri yükseklere taşımakla da tam bir ana dır. Demek istiyorum ki Anadolu, Analarla dolu bir ülke değil, oğullarına dolu dolu analık eden bir diyardır. İşte onun için, Anadolu nun günümüzdeki simgesi Nimet Hocamızdır bizim Beşevler deki yeni konservatuvar binasının üçüncü katında, (nasıl bir mimariyse) gereksiz yere geniş tutulmuş bir sofa üzerinde, çok sayıda küçücük oda vardı. Piyano öğretmenlerinin odalarıydı bunlar. Yarım kuyruk bir piyanonun ancak sığabildiği bu odaların biri, ışıklar içinde yatan sevgili Kâmuran Gündemir in odası, onun yanındaki ise Nimet Karatekin in odasıydı. Öğrenci velisi olarak ben bu hole ara sıra uğrar, aynı zamanda dostum olan Kâmuran Gündemir le ayaküstü şundan bundan konuşarak sohbet ederdim. Öğrencisini uğurlarken son bir defa öğütlerde bulunmak gibi rastlantılarla Nimet Hanım da odasının kapısını açar, bizi orada görünce, yürekten gelen bir sıcaklıkla konuşmalarımıza katılırdı. Onun bu alçakgönüllü, herkese sevgiyle bakan, insancıl tavrını çok az insanda görmüşümdür. İçiyle dışıyla sevgi doluydu. Gündemir in öğrencilerinden birinin velisi kimliğimle, ona göre dış kapının mandalı olmam gerekirken o, bitişik komşu yakınlığıyla davranırdı bana. İnsan sevgisiyle dolu bu yaklaşımı unutamam. İçimden ona Abla demek gelirdi, şükür ki bu tür alaturkalıkların adamı değilimdir. Bu sevgi dolu insanın, piyano öğretmeni yönüyle ne kadar başarılı olduğunu söylemeye gerek var mı? Eğitim, sevgi demektir. Işıklar içinde yatan Halil Bedii Yönetken in, müzik öğretmenlerine verdiği şu sağlam öğüdü hatırlayalım: ÖĞRETMEN KENDİNİ VE DERSİNİ SEVDİRMELİDİR! Sevgi!.. Eğitimciliğin mayası değil midir sevgi? Müzik sanatında bir bitkinin içerdiği özsu gibi bir şey değil midir? İsterse matematik, kimya, tarih dersi olsun, öğretmenini ve dersini seven öğrencinin en kısa yoldan başarıya ulaşacağı kesindir. Ancak bu olgu, müzik sanatında daha belirgindir. Çalgı öğrenimi, birtakım bitmez tükenmez etütler, parmak becerisini geliştiren yinelemeler gibi değil de, sesler aracılığıyla hayatı ve insanı anlatmak olduğuna göre, aslında gerekli olan bu usandırıcı etütlerin, gamların, arpejlerin durmaksızın üst üste çalınması zorunluluğu nasıl giderilebilir? Panzehiri nedir bu alıştırmaların? SEVGİ olmazsa, küçücük bir öğrenci katlanabilir mi bu ağır yüke? Ama Nimet Karatekin gibi bir öğretmeniniz olursa, daha ilk dersten başlayarak onu, dolayısıyla müziği ve çalgınızı sevdiniz demektir. İşin sırrı budur! Son bir şey daha: İnsanları sevmek, onlara yardım etmek, onları adam etmek N1921 den Bugüne imet Karatekin, kızlık soyadıyla Nimet Takmaz, asker bir baba ve ev hanımı bir annenin ilk çocuğu olarak 1921 de dünyaya geldi. Evlendiklerinde annesi 14, babası 19 yaşındaydı. Babası Şam da esir düşmüş ve 4-5 sene orada esir kalmış, sonra kaçarak kurtulmuştu. O eve döndükten sonra, aileye gelen ilk bebek, Nimet olmuştu. İstanbul, Beşiktaş ta büyük bir konakta doğmuştu Nimet Karatekin. Dedesi ve babaannesi de onlarla oturuyorlardı. Torunlarına çok düşkünlerdi. Özellikle de babaannesi O yüzden el bebek gül bebek büyüdü. Doğduğu konağa ait hatırladığı en önemli şey, bir gramofondu. Konakta büyük bir gramofon vardı ve onun çok ilgisini çekerdi. Çocukluk yılları, Cumhuriyet in yeni kurulduğu yıllardı. Ülkede yepyeni bir yapılanma söz konusuydu. Karatekin e göre o dönem çok heyecanlı bir dönemdi. O yılları şöyle anlatıyor kendisi: Herkes, Atatürk ten Kemal Paşa diye söz ederdi. Cumhuriyet ilan edildiğinde ben 2 yaşındaydım. Babaannemin beni, kutlamaları ve fener alayını izlemeye sırtında götürdüğünü hayal meyal hatırlıyorum. O günü yaşadığım için ve hayal meyal de olsa hatırlayabildiğim için kendimi çok şanslı kabul ediyorum. Biraz daha büyüdüğünde Beşiktaş ta bir sinemaya götürmeye başladılar onu. Bir akrabaları, sinemanın büfesinde çalışıyordu. Sinemada sessiz film oynarken, Ziya adında bir piyanist, perdenin önünde piyano çalardı. Küçük Nimet, hayran hayran onu izler, kendinden geçerdi. Bir de komşularının evinde görmüştü piyanoyu. Onları dinlemeye gider, sonra da eve gelip, yastığın üstünde, kendisi çalıyormuş gibi parmaklarını oynatır, çalanları taklit etmeye çalışırdı. Henüz okula başlamamıştı ki bir kız kardeşi oldu. Babasının, o zamanki adıyla Başgedikli, yani astsubay olarak Darıca ya tayini çıkınca oraya yerleştiler. Sonra iki kız kardeşi daha 96
için yaratılmış olan Nimet Karatekin, herhangi bir piyano öğretmeninin göze alamayacağı bir yığın zorlu eğitsel işe de girişmiştir: Öğrencilerinin ruhunu avuç içinde tutan bu müthiş eğitimci, çalıştırdığı çocuklara herhangi bir öğrenci gözüyle bakmaz, onların her birinin ruhsal sorunlarına kadar inmesini bilirdi. Görme özürlülerin piyano öğretmeni de oydu. Tabiat Ana nın eksik bıraktığı insanlara kucak açmak onun göreviydi. Eğer, insanı en yüce değer sayan hümanizm denen öğretinin Türkiye deki tutkunu örnek bir kişi arayacak olursanız, kendini saklamasına rağmen, herkesin birleştiği ilk isimlerden biri NİMET KARATEKİN dir. Yani, Dolu dolu Anadolu dur o İnsanlığı yücelten Nimet Karatekin in öğrencilerini kutluyorum. Yaşadığımız şu değerbilmez toplumda değerbilirlik göstererek fırsatına getirip hocaları için yazılar yayımlama yolunu tutmakla hepimizi mutlu ettiler. Nimet Hanım ın piyano öğretmenliği yaptığı uzun yılları kapsayan dönemde, Ankara Devlet Konservatuvarı nın öğrencisi olmak budur işte Var olun çocuklar! Müzikçi duyarlılığı işte budur! Fazla bir şey yapmıyorsunuz, bu duyarlılığı dile getiriyorsunuz. dünyaya geldi. Bir anda evin ikinci annesi gibi olmuştu. Çok çalışıp, annesine yardımcı oluyordu. Zaman zaman zorlanıyordu. Ama annesi istidatlı yapısıyla, önünde ona örnek oluşturan bir kadındı. Öyle ki açılan okumayazma kurslarına katılıp, sonradan okumayı öğrenmiş, kendini geliştirmişti. Ailede herkesin sesi çok güzeldi. Hatta Güzel sesli Zehra ve Güzel sesli Nuri diye çağırırlardı annesiyle babasını. Annesi biraz ud çalardı, babası ise saz Küçüklükten itibaren Nimet in de sesinin çok güzel olduğunu söylerdi herkes. Bu yüzden de ona hep kendi deyimiyle sanat musikisi okuturlardı. İlkokulu Darıca da okudu. Öğretmeni, bir askeri doktorun hanımıydı. Nimet i o kadar sevmişti ki ilk çocuğuna onun adını vermişti. İlkokulu bitirdikten sonra, Darıca da ortaokul olmadığı için, İstanbul a, halasının yanına gönderdiler Nimet i. Nişantaşı Kız Ortaokulu nda okumaya başladı ve ilk müzik derslerini burada aldı. Ancak, annesinden ayrı kalmak onu o kadar üzmüştü ki henüz bir seneyi doldurmadan okuldan ayrılıp, ailesinin yanına geri döndü. Fakat annesi, kendisi okuyamadığı için kızının okumasını çok arzu ediyordu. O dönem, babaannesi Ankara ya, diğer halasının yanında yaşamaya gitmişti. Ankara daki halasının oğlu, o günkü adıyla Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası, şimdiki adıyla Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası nda korno sanatçısıydı. Nimet in müziği çok sevdiğini, aile bireyleri ona iletmişler, o da Ankara daki Musiki Muallim Mektebi nin sınavına girmesini önermişti. Hocaların Hocası Hakan Ekmen Herkesin ortak kanısıdır anne sıcaklığına sahip olması. Ve sadece o değildir; aynı zamanda bilgi ve becerisini aktarmadaki ustalığı ve emsalsiz sabrıdır Nimet Karatekin e hocaların hocası dememize sebep olan. Küçük bir çocukken başlar konservatuvardaki piyano eğitimi süreciniz; eski adıyla orta 1. sınıf öğrencisiyken. Başka okullardaki akranlarınızın aksine gün boyu ve akşam büyük bir özveri ve sabırla çalışmalısınızdır. Bunu başarmak için o küçük yaşta sorumluluğunuzun bilincine varmanız ve mesleğinizi çok sevmeniz gerekir. Bu kadar uzun saatler okulda çalışarak vakit geçirmeniz, ailenizden çok hocanızı ve arkadaşlarınızı görmenize vesile olur. Giderek aranızda öğretmen öğrenci ilişkisinden öte, aile bağı denilebilecek bir yakınlık gelişir. Her hoca öğrencileriyle bir aile, her aile birbiriyle komşu gibidir. İşte biz Nimet Hocamızdan bu sevgi, saygı ve görgüyü aldık, piyano eğitimimizin yanı sıra. Kendisi bizde hayranlık uyandıran bir öğretmen, arkadaşlarında sıcak bir dost, meslektaşlarında iyi yetişmiş bir müzisyen olarak iz bırakmıştır. Engin bir müzik bilgisi ve estetik zevki vardır. Ama yine de her yaşında Herkesten öğrenilebilecek bir şeyler vardır. şeklindeki düşünce yapısı ve alçak gönüllülüğüyle kendini yenilemektedir. Acı kayıplarına karşın hayata tutunmuştur. Yaşamı bu kadar sevmesini, Benim evlatlarımsınız siz; ben sizin için yaşıyorum. diye anlatmaktadır. Şüphesiz ki bizim için de Nimet Hocamız iyi ki vardır; iyi ki yaşıyordur. Bütün bu özellikleriyle yetiştirmiştir bizi ve bu sayede bizler onu örnek alarak mesleğimizi yürütmeye çalışıyor ve ona layık olmaya uğraşıyoruz. Dileriz sıcacık yüreğiyle bizi mutlu etmeye ve gururlandırmaya devam eder. Ellerinden öpüyoruz, Nimet Hocam. Hoca nın Kalbi; Hayat Laboratuvarı! www.neofilarmoni.com/mart-nisan
Ben Buradayım, Başınızdayım Filiz Peker Balkız Benim lügatımda; hocaların hocası, sihirli değnek, usta, anne ve daha çok ama çok tanım içerir Nimet Karatekin. Müzik yapmanın, önce insan olabilmekten geçtiğini, düşünmeyi, sevmeyi, bunların getirisi olarak da gelişmeyi, çok çalışmayı, fazla hırstan uzak kalmayı, tek rakibimizin aslında kendimiz olduğunu, böylece hayata her konuda doğru yerleşebileceğimizi telkin eden hocaların hocası. Bunun ötesinde bize, her türlü konuda karşımıza çıkan zorlukları, gösterdiği ufak bir hareket veya söylediği bir söz ile adeta sihirli bir değneğin değmesi illüzyonuyla kolayca yapabilme ve çözebilme yetisini kazandırmıştır. Bütün bunları bir anne şefkati ile dokunarak içimize sindirmiş, beynimize, kalbimize yapıştırmıştır. İtiraf etmeliyim ki ben ustama tutkulu bir sevgi besliyorum. Bunu, kendim için değil de hocam için çalıştığımı fark ettiğim zaman anladım. Onu üzmemek, hayal kırıklığına uğratmamak, aksine hep sevinmesini, gururlanmasını sağlamak için. Bizi önce insan, sonra müzisyen yapan bu ustaya nasıl normal bir sevgi beslenebilir ki? Bunu hocam da hissetmiş olmalı: Konservatuvarda öğrencisiyken, geçirdiği önemli bir rahatsızlık sonucu hastaneye yatmış ve ameliyat olmuştu. Bir hafta sonra hastane odasından okulu telefonla arayıp bana sesini duyurarak ve bunu defalarca yaparak, benim ve arkadaşlarımın baş edemediğimiz kaybetme korkusunu içimizden söküp, Ben buradayım, başınızdayım hissini vermiş, o dönem moral açısından dağılmamamızı ve motivasyonumuzun bozulmamasını sağlamıştı. Bu anlattıklarım Hocam için söyleyeceklerimin çok az bir kısmı. Yani söyleyecek, anlatacak çok şey var. Canım Hocam! Verdiklerin, bizlere kattıkların için binlerce defa teşekkür ederim Sağ ol hocam sağ ol Canım Hocam Tonton Parmaklar Özlem Ömür Sene 1982 Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Piyano Bölümü nü kazandığımda, başka bir hoca ile başlamıştım çalışmalarıma. Biraz yabancılamıştım ortamı. Tedirgindim. Ne zaman kendimi kötü hissetsem, okulun koridorunda ya da merdivenlerde, o yumuşacık, sıcacık gülüşle karşılaşırdım. Bana o kadar iyi gelirdi ki! Bu bir tesadüf müydü bilemiyorum, çok değil iki sene sonra o gülüşün sahibi Nimet Karatekin, benim piyano hocam oldu. İlk dersimi dün gibi hatırlıyorum. Seçtiği eser üzerinde beni detaylı bir şekilde çalıştırdıktan sonra, kendisi piyanonun başına geçmiş ve bana eseri çalmıştı. Öğretmenimi piyano başında görmek, alışık olmadığım bir şeydi. Bu durum, beni öyle etkilemişti ki, eve gidip anneme ve babama, yeni piyano öğretmenimin bana nasıl çalışacağımı çalarak gösterdiğini büyük bir heyecanla ve sevinçle anlattığımı hatırlıyorum. Onun tonton parmaklarının klavye üzerindeki duruşuna hayrandım. Hocamı sürekli izleyerek ve mükemmel el pozisyonunu taklit ederek çok kısa sürede tekniğimi de düzelttim. Mezun olana kadar da onunla çalıştığım için kendimi hep çok şanslı hissettim. Ben mezun olduktan sonra da ailece görüşmeye devam ettik. 1992 den bu yana, hemen her sene birlikte yaptığımız tatiller ve geçirdiğimiz keyifli zamanlar, onu akademik kimliğinin dışında da yakından tanımamı sağladı. Artık ailemizin anneannesi ve babaannesi olarak gördüğümüz Nimet Karatekin, pedagojik yaklaşımı, doğru teşhisleri ve kabulleniciliğiyle yetiştirdi beni, bizleri. Eğer bugün sevgiyle çalıyor ve öğretiyorsam, onun sayesindedir. İyi ki doğdun, hep yaşayacaksın canım hocam! Bunun üzerine 1934 te 13 yaşındayken Musiki Muallim in sınavına girdi. Sınava onunla birlikte giren kişi sayısı inanılmazdı. Ancak sadece 17 kişi kazanabildi sınavı. Nimet Takmaz da onlardan biriydi. Annesinden ayrılmak yine çok zor gelmişti. Ama bu kez Ankara da babaannesinin de oluşu, Ankara ya çabuk ısınmasını sağladı. Okulda piyano hocası, Ulvi Cemal Erkin in eşi, Ferhunde Erkin oldu. Ferhunde Hanım Avrupa dan yeni gelmişti. Çok bilgili, kültürlü bir hanımdı. Nimet Takmaz, piyano derslerinde ilk haftalar biraz bocalar gibi oldu ama sonra yavaş yavaş piyanoya ısınmaya başladı. O anlamaya başladıkça Ferhunde Hanım da yeni öğrencisiyle daha fazla ilgilenir oldu. O dönem, okulda tek bir piyano vardı. Yatılı olduğu için sabahleyin erkenden kalkar, piyanoyu kapardı. Heveslenmeye başlamıştı. İnatçıydı, çalışarak kendisine verilen her parçayı azimle çalışıyordu. Onun bu huyunu fark eden hocası, diğer hocaları çağırarak onu dinletmeye başladı. İlk sınıf bittiğinde piyanoya artık iyice alışmıştı.1936 da, üçüncü sınıfa geçtiğinde Türkiye nin ilk konservatuvarı, Ankara Devlet Konservatuvarı kurulmuştu. O sene konservatuvara geçmesi söz konusu oldu ancak Ferhunde Hanım; Henüz konservatuvarın kanunu çıkmadı, buradan mezun ol, sonra geçersin deyince devam etti Musiki Muallim Mektebi ne. Bu arada piyanoyla arasında bir sevgi bağı da kurulmuştu. 1940 ta, bu kez, konservatuvara geçmek için sınava girdi. Dönemin değerli müzisyen ve hocaları olan Liko Amar, Czaczkes, Mithat Fenmen, Fuat Turkay, Ayşe Saime Eren gibi bir jürinin önünde çalmak çok heyecan vericiydi onun için. Piyano Bölümü nü kazandı. Tıpkı Musiki Muallim de olduğu gibi, Ferhunde Hanım, burada da piyano hocası olmaya devam etti. Konservatuvardaki eğitimi sürecinde Liko Amar ile oda müziği, Necil 98
Kazım Akses ile armoni çalıştı Nimet Karatekin. Eğitim zordu. Rekabet had safhadaydı. Ama o çok başarılı bir öğrenciliğin ardından 1944 yılında eğitimini tamamladı. Mezun olduktan kısa bir süre sonra, okuldayken tanıyıp, aşık olduğu, yakışıklı, genç bariton Nevzat Karatekin le evlendi. Mezun olduğu konservatuvarda hocalık yapmaya başladı. Başarılı konserler verdi, radyo bant kayıtları yaptı. Muazzez Gökmen, Suna Korad gibi önemli isimlere eşlik etti. Başarıyla sürdürdüğü eşlikçiliğinin ve piyanistlik yıllarının ardından kendini tamamen eğitimciliğe adadı. Çok uzun yıllar büyük bir sevgiyle sürdürdüğü eğitimcilik sürecinde bir dönem Piyano Bölüm Başkanlığı da yaptı. Aslında konservatuvarı bitirdiğinde, okul sonrası eğitimine Fransa da devam etmesi için bir fırsat çıkmıştı önüne. Hocası Ferhunde Hanım da gidip, bu şansını değerlendirmesini çok istemişti. Ama olmadı. O, evlenmeyi ve anne olmayı tercih etti. Yıllar sonra o günler kendisine sorulduğunda ise şöyle cevap verdi Nimet Karatekin: İtiraf etmek gerekirse, bazen, eğer erken evlenmeseydim acaba meslek hayatım nasıl olurdu diye düşünürüm hep. Yurtdışında eğitime gidememek, içimde hep bir ukde olarak kalmıştır. Bir taraftan Keşke gitseydim derken, İyi ki de aşık olmuşum ve anne olmuşum diyorum diğer taraftan da. Zamansız yitirdim ama çok iyi bir evlat yetiştirdim. Evet, belki eğitimini yurt dışında sürdüremedi, çalıcılığa devam edemedi ama eğitimciliği ile bir anlamda efsane oldu. 1996 yılında emekli olana dek, tam 52 yıl hizmet verdi mesleğine. Onun öğreticiliği dilden dile dolaştı ve dolaşmaya da devam ediyor. Başkalarının Mümkün değil! Bu işi yapamaz! Bu meslekte başarılı olmaz! dediği öğrenciler, onun elinde şekillendi, başarıya ulaştı. Bugün, öğrencilerinin birçoğu müzik yaşamında başarılı işlere imza atan isimler oldular. Evet, belki çok değerli tek evlâdını genç yaşta kaybetti ama yetiştirdiği sayısız çocukla, özlemini biraz olsun dindirerek, inancını ve yaşama bağlılığını hep sürdürdü. Nimet Hocam İbrahim Yazıcı Bazı kişileri kelimelere sığdırmak çok zordur, onlar için türlü süslü, şatafatlı betimlemeler yaparsınız ama yine de sözcükler kifayetsiz kalır. İşte Nimet Hocam da böyle şahsiyetlerden biridir. Müzik hayatında ve müzisyen kişiliğinin oturmasında en çok emeği geçen hocan kim? diye sorsanız bir an bile duraksamadan alacağınız cevap Nimet Hocam olacaktır. Onu nasıl mı anlatabilirim? Sadece bir iki sıfatla: Sevgi dolu ve kendini müziğe ve öğrencilerine vakfeden gerçek bir hanımefendi! İnsan, hayatı boyunca, kimseyi birbirinden ayırt etmeksizin bu kadar seven, öğretirken karşısındaki öğrenci her kim olursa içindeki sonsuz müzik tutkusunu paylaşmak ve aktarmak için hiçbir engel tanımayan kaç hocayla karşılaşabilir ki! Ya sonsuz sabrı? Hayatımda tanıdığım en sabırlı insan kuşkusuz Nimet Hocamdır. Şef olmayı kafama koyduğum andan itibaren karşıma çıkan hiçbir engeli tanımamaya adeta ant içmiştim. Tıpkı onlar gibi olmalıyım dediğim neredeyse tüm şefler çok iyi bir piyano geçmişine sahip olduğundan işe piyanoya var gücümle asılarak başlamıştım. Ama 16 yaşında piyanoya başlayan bir genç kendi çabası ile ne kadar ilerleyebilir ki! 17 yaşıma geldiğimde bana ancak çok iyi bir pedagogun yardımcı olacağını hissetmiştim. Amacım iyi bir piyano kariyeri olmasa da beni diğer hiçbir öğrencisinden ayırmadan sabırla çalıştıran hocam kısa sürede bana piyanoda hızlı bir yol kat ettirmenin de ötesinde, ilerde şeflik kariyerimde muazzam derecede faydalı olacak birikimi aktarmaya başlamıştı bile. Bunları yazıya dökerken bir kez daha hocamın üzerimde ne çok etki yarattığını fark ettim. Nimet Hocam bir partisyonu ele aldığımızda onun ne zor olduğunu ve önünde korkuyla eğilmeyi değil hangi bakış açısıyla yaklaşırsak daha kolaylık ve doğallıkla çalacağımızı öğretir. Onun için teknik amaç değil ancak hissettiğiniz müziği dışa vurmanızı sağlayacak ve seyirciye ulaşmanızı sağlayacak bir araçtır. Her şey tabiatta olduğu kadar doğal olmalı, müziğin her anında şarkı olmalıdır. Emeksizce ve gelişigüzel bir ses basmak kadar büyük ayıp olamaz. Bir kemancıya akort yapması için la notası verirken bile dünyanın en güzel şarkısını çalıyormuşçasına itina göstermelisiniz. Önce bestecinin zihnine girip onun nasıl bir yapı oluşturduğunu anlamalı sonra da ruhunuzu tamamen müziğin akışına bırakmalısınız. Nimet Hocama göre müzik bedenimize öylesine sirayet etmeli ki gecenin bir yarısı bile yataktan kalkıp bir eseri hiçbir detayını göz ardı etmeksizin icra edebilmeliyiz. Ayrıca önemli olan müziği hissedebilmektir, teknik kusurlar çalışarak giderilebilse bile müziği hissetmeyen bir kalbe müzik enjekte etmek imkansızdır. Hiçbir dersi Bunu çalamıyorsun, olmuyor, yapman imkansız diye başlamaz, bilakis önce öğrenciyi motive edecek şekilde cesareti artırılır. Hatta Nimet Hocamın bir eseri dinler dinlemez söylediği klasik sözler Umumiyetle fena değil, mamafih... olur. Bu mamafihnin sonunun hiç gelmeyeceğini de söylemeliyim. Müzikte daha iyinin sonunun olmayacağını, her geçen gün daha iyiyi yapabileceğimizi, kendimizi beğenmememiz, bilakis daha iyi olmak için uğraşıp didinmemiz gerektiğini ve daha da önemlisi iyi müzisyen olmaktan ziyade iyi insan olmanın çok daha zor olduğu ve aslında bunun için gayret göstermemiz gerektiği Nimet Hocamdan öğrendiğim en önemli şeyler. Bugün şef olarak orkestra repertuvarının en güç eserlerini, orkestraların bu ağırlığın altında ezilmesine müsaade etmeksizin, titiz, sabırlı, daha da önemlisi tutku ve sevgiyle yönetebiliyorsam bu sevgili Nimet Hocamın yıllar boyu bizleri çalıştırma metodunu içselleştirebildiğimdendir. Hocamızın belki de tek tenkit edilecek yanı aşırı derecede alçak gönüllü oluşudur. Hocamızdan sıklıkla duyduğumuz Dolu başağın boynu bükük olur, bırakın insanlar sizi methetsin, insanın kendi kendisini methetmesi iyi bir şey değildir sözünden ötürü nedense hep başkaları tarafından beğenilme, takdir edilme açlığı gelişmiştir bende. Ama bundan dolayı da asla pişman değilim, sadece bundan ötürü hayat benim için bazen zor oluyor. Sen daha çok yaşa Nimet Hocam. Sana ne kadar teşekkür etsem hakkını ödeyemem. Biliyorum ki şükran duygularımı göstermemin tek yolu, daha da çok çalışıp bizlere öğrettiklerini bizden sonraki nesle aktarmak. www.neofilarmoni.com/mart-nisan
Nimet Hoca nın Sihirli Odası Emre Şen Ağaç yaşken eğilir derler ya; Nimet Karatekin le bu, aşkla oldu. Ortaokulda ayakkabısını yarım yamalak bağlayabilen bir çocukken Nimet Hocam beni Beethooven a, Scarlatti ye aşık etti. Nasıl mı? Çok usta bir pedagog, deneyimli bir öğretmen olduğu için gibi cevapları yok bende bunun. Öyledir de elbette, fakat benim aşkımın sebebi bilgiden deneyimden öte bir kaynaktan geliyordu çünkü Nimet Hoca da bu müziğe aşıktı. Ders yaparkenki coşkusunda, duygusunda, her halinde bu vardı. O oda onun sihirli oyun alanıydı. Filiz Peker e Beethoven Appasionata Sonatı nın birinci bölümünün son kısmını anlatırken, öğretmiyordu, yaşıyordu. Sforzandoları yüzündeki, sesindeki efkar ve acı karışmış halinden okuyordum. Hakan Ekmen e Scarlatti sonatları anlatırkenki coşkusu da hala gözümün önünden gitmez. Piyanonun kuyruğunun arkasına bir çocuk gibi saklanarak Scarlatti sonatlarda hızlı bir pasajıntekrarında aniden sesi azaltmanın heyecanını yaşıyordu. Bu görüntüler ve deneyimler hala gözümün önünde, hala taze. Çocuk deyip geçmemek lazım, bazı şeylerin yaşı yok. Ne yaşadığımı, ne anladığımı bilmezdim, sadece çok heyecanlanırdım. O sihirli dünyaya doludizgin girmiştim bu sayede. Resmi bir teşekkürle, kibar bir iki sözcükle anlatılır, hakkı verilir şeyler değil; çok şanslıyım böyle bir başlangıç yaptığım için. Sevgili Hocam! Prof. Rengim GÖKMEN Müzik, özellikle küçük yaşlarda başlayan çalgı eğitimi, öğretmen ve öğrenci arasında çok farklı ve genellikle çok derin ilişkilerin gelişmesine yol açar. Çocukluktan, ergenliğe öğrenimini tüm gelişim çağına tanıklık eden bu evre insanın tüm olgunluk dönemine damgasını vuran, onun yalnız çalgıcılığını değil, sanatçılığını, hatta tüm kişiliğini etkileyen bir dönemdir. Konservatuvar eğitiminin usta-çırak ilişkisine dayanan bu özelliği hepimizin hayatını çok önemli düzeyde şekillendirmiştir. Özellikle esas ders hocamız sevgili Hocam, Nimet Karatekin gibi yalnız öğretmen değil, bir yol gösterici, koruyucu, sizin her sıkıntınızda sığınabileceğiniz bir liman misali büyük insanlık meziyetleri ile donanmış bir kişilikse, onunla geçirdiğimiz zamanın izlerini yalnız öğrencilik yıllarında değil tüm hayatımız boyunca taşırsınız. Öğrencilik yıllarında erken yaşta kaybettiğim annemin yerine koyduğum, onun koruyuculuğunun yerini bir anne şefkatiyle dolduran sevgili hocam, benim için yalnız bir piyano hocası değil, kimliğimi oluşturan en önemli yol gösterici olmuştur.lise II sınavında gösterdiğim çok başarısız düzeye karşın, bana sahip çıkmış ve benim yeteneğime güvenerek tüm sınav heyetine karşı durmuş, beni yok olmaktan kurtarmış bu çok değerli büyük insana ne denli saygı ve şükran duysam hakkını ödeyemem.bugün bulunduğum noktaya gelmemde büyük payı olan değerli hocam Sayın Nimet Karatekin i hep yüreğimde taşımaktayım. Bu bireysel, öznel duygularımın ötesinde, bugüne kadar yetiştirmiş olduğu tüm öğrencilerinin başarılı birer müzisyen ve sanat insanı olmaları, onun hem eğiticiliğinin hem de önderliğinin ne denli güçlü bir kimlik olduğunu bize kanıtlıyor. Sevgili Hocam! Tüm öğrencileriniz ve ben, bize verdikleriniz, bizi biz yaptığınız için size minnet ve şükranlarımızı bir kez daha sunuyor, uzun ve sağlık esenlik dolu ömürler diliyoruz. 100