DÜNYADAN Şubat 2014 KRİZ KURALA DÖNÜŞÜYOR ÖNÜMÜZDEKİ 12 AY ÇALKANTILI GEÇEBİLİR. 2015 E BİR BAKIŞ HANNS W. MAULL
İÇİNDEKİLER Siyasi Tıkanıklık...3 Devlet Olma Krizi...3 Yeni Çift Kutupluluk...4 2
Geçtiğimiz yılı kısaca gözden geçirmek 2015 yılının küresel siyaset açısından çalkantılı geçebileceğini anlamak için yeterli. 2014 yılı Ukrayna krizi ve Batı Afrika daki Ebola-Salgını nın yılı oldu. Biri 1990 yılının Pan-Avrupa düzeninin sonunu getirirken, diğeri binlerce insanın hastalık kurbanı olmasına sebep oldu. 2013 yılından bu yana Arap dünyası iç savaş ve din savaşları sebebiyle tahribat altında. 2012 yılı Avrupa bütünleşmesinin geleceğini tehdit eden (ve aslında hala tehlike arz eden) Euro-krizinin etkisi altında geçti. Dışişleri bakanı son zamanlarda sıklıkla dünyanın paramparça olduğundan bahsederken haklıydı. Küresel siyaset matematiksel kaos teorisindeki anlamıyla- çalkantılı geçti. Burada çalkantı şu anlama geliyor: doğrusal olmayan, anlaşılması ve kavranılması zor karmaşık nedensellikler, büyük etkilere sahip olabilecek küçük nedenler, aynı zamanda: öngörülemezlik. Almanya dış politikasının yeniden kötü sürprizlerle karşılaşmaya hazırlıklı olması gerekiyor. Çalkantı zamanlarında somut öngörülerde bulunmak istemek faydasızdır. Buna karşın küresel siyasetin neden çalkantılı olduğu ve bu durumun Almanya dış politikası açısından ne tür sonuçları olabileceği konusunda bir takım öngörülerde bulunmak elbette ki mümkün. Siyasi Tıkanıklık Geçen yılın küresel siyasi çalkantılarının sebepleri iki ana eksende yorumlanıyor. Bunlardan bir tanesi küreselleşmenin itici güçleri, yani insanların ve toplumların dünya genelinde giderek daha hızlı, daha sıkı ve daha yoğun bir biçimde birbiriyle bağlantı kurması ve birbirine bağımlı hale gelmesine ilişkin süreçler. Bu dinamikler küreselleşmenin bilim ve teknoloji alanında yaşanan, tarihsel açıdan emsalsiz nitelikteki gelişmelerle ilişkisine işaret ediyor. Böylece küresel siyasetin çalkantıların ikinci eksenini ortaya çıkarmış oluyor: bilimsel, iktisadi ve toplumsal dönüşümlerin gidişatı ve siyasetin bu dönüşümlere uygun reaksiyonları verme, onları işleme ve kanalize etme gücü arasındaki artan bir dengesizlik. Küreselleşmenin siyaset üzerinde yarattığı uyum baskısı içerden veya dışardan gelebildiği gibi alttan veya üstten de geliyor. Uyum baskısı siyaseti, gerek yerel, bölgesel, ulusal düzeyde gerekse küresel düzeyde iktisat ve toplum gibi diğer siyasal yapılar adına yerine getirmesi beklenen çeşitli taleplerle karşı karşıya bırakıyor. Bunlar ortak paydaya ulaşmanın çok zor olduğu veya hiç mümkün olmadığı talepler. Siyaset muhakkak ki bu duruma uyum sağlamaya, karşılık vermeye ve ayak uydurmaya çalışıyor. Ancak bunu nadiren yeterli bir biçimde gerçekleştirebiliyor, çoğunlukla yetersiz kalıyor veya hiç gerçekleştiremiyor. Bu yüzden geçmiş yıllardaki krizlerin çoğunun ortak sebebi kırılgan, dejenere olan veya dejenere olmuş devlet yapılarıdır. Ortaya çıkan sonuç, siyasetin karşı karşıya kaldığı bir talepler fazlalığı ve tıkanıklıktır. Bu durum farklı düzeylerde kendini gösterebilir, görünür olabilir veya bunun yerine karanlıkta bırakılabilir. Eğer artan dengesizlik çok büyürse, siyaset krize girer, bir arada olması gereken siyasi yapılar ve kurumlar parçalanır. Bu kurumlardan en önemlisi dengesizliğin önemli ölçüde baskılanmasını sağlayan devlettir. Bu yüzden geçmiş yıllardaki krizlerin çoğunun ortak sebebi kırılgan, dejenere olan veya dejenere olmuş devlet yapılarıdır. Batı Afrika daki Ebola virüsü her şeyden önce bu sebeple böyle hızlı ve tehlikeli bir biçimde yayılmıştır, çünkü söz konusu ülkelerdeki ulusal sağlık sistemi yetersiz kalmıştır. Ukrayna Devleti nin tamamen harap olmuş ve yıkık dökük durumu, Ukrayna ordusu ve polisi de bu duruma dahildir, Rusya ya Moskova nın kıyımlar gerçekleştirerek, ilhak ederek ve Doğu Ukrayna yı istikrarsızlaştırarak bu durumu acımasız ve kararlı bir biçimde kullanması için fırsat vermiştir. Fakat Rusya nın kendisi de siyasetten beklenenler ve siyasetin bunu karşılayabilme kapasitesi arasındaki dengesizliğin yarattığı etkilere örnek oluşturmaktadır. Şu an itibariyle 15 yıldır iktidarda olan Wladimir Putin in başbakanlık ve devlet başkanlığı rejimi, Rusya nın sürdürülebilir bir şekilde modernleştirilmesi ve bu sayede gelecek odaklı hale getirilmesi görevini yerine getiremedi. Bundan dolayı Moskova, kendi rejiminin iktidar taleplerini meşrulaştırmak ve bunu yaparken de büyük Rus milliyetçiliği ve neo-emperyalizme kayarak geçerliliğini yitirmek gibi alternatif imkanlar arıyor. Bununla birlikte uzun erimde rejiminin iktidar taleplerini güçlendirmesi pek muhtemel gözükmüyor. Ve tabii ki İslam Devleti nin ID (ne islami ne de devlet niteliğinde olup bilakis sözde-islami bir suç örgütü olan) başarısı da Irak ve Suriye deki devlet yapılarının zayıflığını ve dejenerasyonunu kanıtlıyor. Devlet Olma Krizi Sonuç olarak özellikle Uzak ve Orta Doğu, Afrika ve Orta Asya daki devlet olma krizinin bizi meş- 3
gul etmeye ve huzurumuzu kaçırmaya devam etmesi olası gözüküyor. Bununla birlikte siyasi tıkanıklık fenomeni kesinlikle bu devletlerle sınırlı değil: Batıdaki demokratik endüstri devletlerinde, Japonya da veya Çin Halk Cumhuriyeti nde daha hassas, daha az dramatik biçimlerde de olsa bu kriz kendini gösteriyor. Bunun yanı sıra siyasetin karşı kaşıya kaldığı talepler fazlalığı fenomeni yalnızca devletler için geçerli değil: Bölgesel (AB gibi), fonksiyonel uzmanlaşmaya dayalı (DTÖ gibi) veya geniş kapsamlı ve küresel düzeydeki (Birleşmiş Milletler gibi) devletler arası kuruluşlar da bu fenomenden etkileniyorlar. Bu kuruluşların pek çoğu krize girmiş durumda ve saygınlıklarını koruyabilmek için yeni koşullara uyum sağlamanın yollarını arıyorlar. Dolayısıyla siyasetten beklenenler ve siyasetin bunu karşılayabilme kapasitesi arasındaki artan dengesizlik uluslar arası gündemi bütünsel olarak etkiliyor: kuruluşlar önemini yitiriyor ve uluslar arası siyaseti öngörülebilir bir çizgide tutma ve iklim değişikliği, nüfus hareketleri veya kitle imha silahlarının yaygınlaşması gibi çözülmeyi bekleyen küresel çaptaki sorunların üstesinden gelme kabiliyetini kaybediyor. Yeni Çift Kutupluluk Sarsıntıya uğrayan bu dünya düzeninde, dünya siyasetinin belirleyici ekseni olarak dikkat çekici bir biçimde ortaya çıkan şey yeni bir çift kutupluluktur, ki bu da dünyanın iki büyük gücü olan Amerika ve Çin arasındaki çift kutupluluktur. Bu çift kutupluluk Amerika ve Çin Devlet başkanlarının iklim siyaseti konusunda uzlaşmaya vardığı, birkaç hafta önce Pekin de gerçekleşen APEC (Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği)-Devletleri zirvesinde kendisini gösterdi: Bu çift taraflı uzlaşma ilk elde uluslararası iklim siyaseti konusunda bir nebze de olsa yol alınmasını sağladı. Bu uzlaşmaya ilişkin ilk veriler iklim siyaseti açısından ulus devletler düzeyinde uzlaşmaya isteklilik konusundaki sınırların katı olmadığını gösteriyor. Washington ve Pekin küresel ısınmanın yavaşlatılması konusunda girişilen makul düzeydeki küresel siyasi çabalar doğrultusunda harekete geçebileceğini açıkça belirtti. Amerika ve Çin in küresel siyasete ilişkin gelecekte karşılaşılabilecek ciddi zorluklar karşısında nasıl bir mutabakata varacağı veya böyle bir mutabakata varılıp varılamayacağı, muhtemelen önemi daha da artan bir gündem meselesi olacak. Bununla birlikte Çin Halk Cumhuriyeti dünya çapında geçerli bir güç olma iddiasını daha açık bir şekilde ABD nezdinde gündeme getirdi. Obama nın ABD nin öncülük etmesi gerekiyor, çünkü aksi takdirde hiç kimse harekete geçmeyecek şeklindeki iddiasına karşın, Xi Jinping iki büyük güç arasındaki yeni bir ilişki biçimi konusundaki taleplerini ortaya koydu: Çin kararlarda söz hakkına sahip olacak. Bu farklı konumlanmaların ortak bir paydada sorunsuzca buluşması olası gözükmüyor: Küresel siyasetteki yeni çift kutupluluğun çatışmalı bir boyuta taşınması uyumlu bir etkileşim yakalanmasından daha olası. Amerika ve Çin in küresel siyasete ilişkin gelecekte karşılaşılabilecek ciddi zorluklar karşısında nasıl bir mutabakata varacağı veya böyle bir mutabakata varılıp varılamayacağı, muhtemelen önemi daha da artan bir gündem meselesi olacak. Tüm bunlar Almanya dış politikası açısından ne ifade etmektedir? Almanya dış politikasının şu süreçte süreklilik arz eden kriz koşulları altında acilen şu zorlu sorumluluğu üstlenmesi gerekmektedir: beklenmedik sonuçlar karşısında sadece reaksiyon vermek ve zaman baskısı altında geçici çözümler üretmek yerine öngörülemeyenleri dolayısıyla zımni olarak planlanamayanları- hesaba katacak, böylece stratejilerini, kendi yönelimlerini sürekli olarak yeniden gözden geçirecek ve kendi esneklik kapasitesini oluşturabilecek duruma gelmesi gerekmektedir. Bunun için gerçekten planlama işlevini üstlenen bir planlama mercii ve daha önemlisi yeni koşulları makul bir biçimde analiz edebilmek ve çözümler geliştirebilmek için bürokratik sınırlamalara takılmadan hızlı bir biçimde mevcut finansal ve kişisel kaynaklar üzerinden işleyen sürekli ve kurumsallaşmış bir muhakeme mekanizmasına ihtiyaç vardır. Paramparça olan ve çalkantı içerisindeki bir dünyada, artık dış politika bürokrasinin rutin işleyişi çerçevesinde yönetilemez. Kriz normalleştiğinde, istisna kurala dönüşür. Yayınlanma tarihi: 05.01.2015 Orijinal Almanca Metin: http://www.ipg-journal. de/kommentar/artikel/die-krise-wird-zur-regel-717/ 4
KÜNYE Yazar hakkında: HANNS W. MAULL Prof. Dr. Hanns W. Maull Mart 2013 e kadar Trier Üniversitesi Dış Politika ve Uluslararası İlişkiler Kürsüsü Başkanı idi. Halihazırda Berlin Bilim ve Politika Vakfı nda (Stiftung Wissenschaft und Politik) Senior Distinguished Fellow ve Johns Hopkins Üniversitesi Bologna Center da misafir profesör olarak çalışmaktadır. Çeviri: Hülya Türker Friedrich-Ebert-Stiftung Cihannüma Mahallesi Mehmet Ali Bey Sk. 12/D5 34353 Beşiktaş-Istanbul Türkiye Tel: +90 212 310 82 37 contact@festr.org www.festr.org Sorumlu: Dr. Felix Schmidt FES Türkei, 2015 Bu yayında ifade bulan görüşler, Friedrich Ebert Derneği nin görüşleri ile örtüşmek zorunda değildir. Friedrich-Ebert-Stiftung (FES) yayınları FES in yazılı onayı olmadan ticari amaçla kullanılamaz.