olmayacaktır. Tanrı da gerçekte karşıtlıklarla anlaşılmalıdır. "Taun gun ve gecedir, kış ve yazdır, savaş ve barıştır, verimlilik ve kıtlıktır." Her şey kavgadan yapılmışiif "Savaş her şeyin Babası ve yüce kraldır" Evren tümüyle kavgadır- "Evrenin bir kavga olduğunu, adaletin bir çatışkı olduğunu, her oluşumun uyumsuzlukla belirgin olduğunu unutmamak gerekir." Karşıtlar en büyük Kavga içinde bir Birlikteliği oluştururlar "Karşıtlar uyuşurlar. Uyumsuzluk en güzel uyumu yaratır: oluş lümuyle kavgadır." Oluşun lüm akıcılığı ve çeşitliliği bir birliğin belirleyiciliğinde gerçekleşir; 'Her şeyden Bir doğar ve Bir*den her şey." Yaşam çelişkiler içinde, karşıtlıklar içinde, diyaleklik diyebileceğimiz bir düzende akar gider. 8u akış hiç bir zaman kor Dır ra si an tının ürünü değildir, her zaman Logosun belirleyiciliğinde gerçekleşir. Logos, evrensel ya da tanrısal us, bu akışın diyalektik düzenini güvencede tutar. Buna göre her şey karşıtlıklardan kurulmuştur, aktş ya da oluşum karşıtlıklarda vardır. Karşıtlıklarla akış Herakleitos'da daha çok bir ırmak imgesiyle açıklanır: "Aynı ırmağa iki kere girilmez." "Aynı ırmağa girenler her /aman yeni olan bir suyun akışında yıkanırlar." "Aynı ırmağa giriyoruz ve girmiyoruz, vanz ve yokuz." Bu akış bir bütünün kendi içinde gelişimidir, daha doğrusu çeşitli açılımlarla değişik görünümler almasıdır. Bu yanıyla, bu buluncu bakış açısıyla Herakleılos çağdaşları arasında en (ilozof olan kişidir diyebiliriz.
Yabancı tüzel kişileri sadece özel sektör kuruluşu olarak değerlendirmek de yanlıştır. Çünkü yabancı ülkeler KiT'ler oluşturup veya kendi uyruğundaki tüzel kişilerin paydaşı olarak da Türkiye'de taşınmaz edinme yolunu izleyebilirler. Oysa Anayasa Mahkemesi yine 09/10/1986 tarihli kararında: "Anayasanın başlangıç bölümünün 'Türk Varlığının Devleti ve Ülkesiyle Bölünmezliği Esası'nı getiren yedinci fıkrası ve "Türkiye Devleti, Ülkesi ve Milletiyle Bölünmez Bir Bütündür.' kuralını içeren 3.maddesinin birinci fıkrası karşısında hiçbir organın yabancı ülkelere Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içinde taşınmaz mal edinmesi için izin vermeye ya da bu yolda Bakanlar Kuruluna takdir hakkı tanımaya yetkisi bulunmamaktadır." diyerek yabancı ülkelerin taşınmaz ediniminin de Anayasa'ya aykırılığını vurgulamıştır. Anayasalın Eşitlik İlkesi, Taşınmaz ve İmar Hukuku Açısından Aykırılık Yasanın 4 üncü maddesiyle 4706 sayılı yasanın 5 inci maddesinde yapılan; " Belediyelerce İmar Planı ve / veya imar uygulaması yapılmadan kadastral parsel üzerinden yapılan satışlarda, düzenleme ortaklık paylarına ilave olarak, satışı yapılan arazinin düzenlemeden önceki yüzölçümünün %20 sinin satış bedelinden aynı oranda düşülmek kaydıyla eğitim ve sağlık tesisleri İle diğer resmi tesis alanları için ayrılabileceğine ve bu amaçla ayrılan alanların bedelsiz ve müstakil parsel şeklinde Hazine adına resen tescil edileceğine dair tapu kütüğüne şerh konulur." Şeklindeki düzenleme taşınmaz hukukuna ve imar hukukuna aykırıdır. Madde imar planı bulunmayan bir yerde imar garantisi varmış gibi düzenlenerek imar hukuku hiçe sayılmaktadır. Ayrıca %20 sinin bedeli alınmadan hazine taşınmazının tapusu bir özel-tüzel kişiye satılmakladır. Geriye dönüşü imar planındaki "eğitim ve sağlık tesisleri ile diğer resmi tesislere ayrılması" koşuluna bağlanmakladır. Taşınmaz yapılaşmaya sakıncalı bir alanda ise bu nedenle imar planı yapılamaz veya danıştayca imar planı iptal edilirse hazinenin %20 lik taşınmaz payının nasıl geri alınacağına ilişkin hüküm tasanda yer almamaktadır. İmar Planları ve uygulamaları yapılmadan yapılı, yapışız hazine arazilerinin satışları (hele çok katlı yoğun kaçak yapılaşma alanlarında veya yüksek yapı yoğunluğu verilecek alanlarda %35 dü/enleme ortaklık payının yetmeyeceği, bu nedenle belediyelerin ödeyeceği kamulaştırma bedelleri hazine arazilerinden elde edecekleri gelirleri aşacağı göz önüne alındığında) gelecekte çözümü olanaksız sorunlar yaratacak ya da kamulaştırma yoluyla kamu kaynaklarının işgalcilere ve belli çevrelere rant olarak aktarılmasına neden olacaktır. Yine 4706 sayılı yasanın 5.maddesinde değişiklik ile "Hazineye ait taşınmazlardan, 31/12/2000 tarihinden önce üzerinde yapılanma olanlar"m "öncelikle talepleri üzerine yapı sahipleri ile bunların kanuni veya akdi haleflerine, rayiç bedel üzerinden satılır" denilmektedir. Yasa yapı adedi, alan kısıtlaması getirmemektedir. İşgalci ne kadar yapı yaptı ve yer işgal etti ise o kadar hazine arazisine rayiç bedel üzerinden sahip olacaktır. Bu da hazine arazilerinin sosyal zorunluluk nedeniyle değil, rant için işgal edenlerin eline geçmesini sağlamış olacaktır. Bu yapılarda kiracı olana, evi ve arsası olmayan ailelere ise yasa ile hiçbir hak getirilmemektedir. Bu nedenle yeni imar düzenlemelerinin yapıldığı yerlerdeki bu gibi vatandaşlar sokağa itilecek bu da yeni işgallere neden olacaktır. Yasanın 4706 Sayılı kanunun 7/B maddesindeki düzenlemesi ile de "konut yapılmak amacıyla rayiç bedel üzerinden konut yapı kooperatiflerine, kooperatif birliklerine ve bu birliklerin oluşturduğu üst birliklere" ihale ile "satılan taşınmazlarla ilgili olarak yapılacak imar uygulaması sonucunda kamu hizmet
alanlarına ayrılan yerler, bedelsiz ve müstakil parsel olarak Hazine adına resen tescil edilir." hükmüyle işgalcilere göre planlı ve ruhsatlı yapı yapacak olan yasalara saygılı vatandaşlar ise cezalandırılmaktadır. Yasada işgalcilere satılacak parsellerden eğitim, sağlık tesisleri ve diğer resmi alanlar için %20 bedel düşümü yapılması, işgali özendirdiği ve ödüllendirdiği gibi Anayasanın eşitlik ilkesine de aykırıdır. Yasanın 6 inci maddesiyle 4706 sayılı Kanunun 7 inci maddesine eklenen; "Hazineye ait taşınmazların... ifraz, tevhit, tescil ve tesbit işlemleri İmar Mevzuatındaki kısıtlamalara tabi olmaksızın ve herhangi bir ücret, bedel ve gider karşılığı talep edilmeksizin ilgili kuruluşlarca talebi izleyen iki ay içinde yerine getirilir" biçimindeki düzenleme, hukuk tanımaz işgalcilerin yarattığı sorunların çözümünde devleti de yasa tanımaz bir konuma düşürecektir. Böylece devlet yurttaşları ile aynı konulu işlemlerde ayrıcalıklı yasal bir yol izleyerek yurttaşının gözünde "sosyal hukuk devleti" olma niteliğini yitirecek bir konuma itilmiş olacaktır. Bu durumda sadece devlete özel yasa hükmü ile anayasanın eşitlik ilkesi de çiğnenmiş olacaktır. Günümüzde mevcut imar mevzuatı gereği bir köylü veya kentli ipotek ederek kredi aldığı tarlasını, arazisini plansızlık nedeniyle ifraz edemediği için, taşınmazının bir kısmını satarak borcunu ödeyerek kalan kısmında, üretim ve ev yapması mümkün olacak iken, tamamı icra kanalıyla satılarak mülkiyetsiz bırakılmaktadır. Devlet ise kendi hem imar mevzuatına uymayacak, hem de taşınmazlarının tümünü imar planı yapmadan sattığı için gayrimenkul piyasasını düşürerek, borçlu köylülerin ve kentlilerin taşınmazlarının yok pahasına satılmasının da nedeni olacaktır. Yasanın 9 uncu maddesiyle 4706 sayılı yasaya eklenen geçici 4 üncü ve 5 inci maddelerle de vakıf ve kamu kurum kuruluşlarına ait taşınmazlar ve Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmazlar ile Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin işgalcileri affedildiği gibi bu işgalciler taşınmaz ve kullanım hakkı sahibi de yapılmaktadırlar. Özellikle İstanbul Tuzla İlçesinde bu afla kıyıların işgalinin de yasallaştırılması hem imar ve kıyı yasasına hem de Anayasanın 43 üncü maddesine aykırılık oluşturmaktadır. Taksîtleııdirme ve Faiz Açısından Taksitlendinne süreleri idarelerin taktiri ile kişilere göre farklılaştınlabileeektir. Bu durum politik baskı oluşturacağı gibi eşitsizlik yaratacaktır. Ayrıca taksillendirilen kısmın faizleri ise ya hiç alınmamakta, ya yarısı ya da kanuni faizin tamamı uygulanmaktadır. Bu da Anayasamızın eşitlik ilkesine aykırı bir durum yaratacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımız 4916 sayılı Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un yukarıda özetle açıklayamaya çalıştığımız maddelerinin Anayasaya aykırılık içermesi nedeniyle tarafınızdan onaylanmayacağı inancını taşımaktayız. Saygılarımızla. Hüseyin ÜLKÜ Genel Başkan Yönetim Kurulu Adına