Prof. Dr. Nihat Keklik TÜRKLERDE AHLAK. ve DÜNYA GÖRÜŞÜ. li1 ÖTÜKEN

Benzer belgeler
Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ 6.SINIF SOSYAL BİLGİER

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK TARİHİ TEST

İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ

1 Ahlâk nedir? Ahlâk; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır:

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 6.ders. Dr. İsmail BAYTAK. İlk Türk Devletleri KÖKTÜRK DEVLET

1 İSMAİL GASPIRALI HER YIL BİR BÜYÜK TÜRK BİLGİ ŞÖLENLERİ. Mehmet Saray

Sultan Abdülhamid Han hakkında 7 itiraf

Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer

Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak

III. ÜNİTE: İLK TÜRK DEVLETLERİ 2. KONU: ORTA ASYA DA KURULAN İLK TÜRK DEVLETLERİ

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ

Anlamı. Temel Bilgiler 1

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. Orta Asya Tarihine Giriş

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Yrd. Doç. Dr. Ali GURBETOĞLU İstanbul Ticaret Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi

2. Enver Paşa. 3. Rıza Tevfik Bölükbaşı

Türk Eğitim Tarihi. 1. Türklerin İslam Öncesi Eğitimlerinin Temel Özellikleri. Yrd. Doç. Dr.

Islam & Camii Diyanet İşleri Türk İslam Birliği

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

Türk Eğitim Tarihi. 2. Türklerin İslam Öncesi Eğitimlerinin Temel Özellikleri. Dr.

Azrail in Bir Adama Bakması

Bacıyân-ı Rum. (Dünyanın İlk Kadın Teşkilatı: Anadolu Bacıları)

TÜRK EĞİTİM TARİHİ 3. Dr. Öğr. Ü. M. İsmail Bağdatlı.

Türk İslam Tarihi Konu Anlatımı. Talas Savaşı (751)

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI

Gıybet (Hadis, Tirmizi, Birr 23)

Selam vermekle karşımızdaki kimseye neyi ifade etmiş oluruz?

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM FAKÜLTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ BÖLÜMÜ PDR ANA BİLİM DALI 2018 BAHAR YARIYILI TÜRK EĞİTİM TARİHİ DERSİ İZLENCESİ

Selman DEVECİOĞLU. Gönül Gözü

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ PDF

Sevgili dostum, Can dostum,

DERS YILI MEV KOLEJİ ÖZEL ANKARA ANADOLU LİSESİ VE FEN LİSESİ 10. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI DERSİ YARIYIL ÖDEVİ

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

M. Sinan Adalı. İllustrasyonlar: Sevgi İçigen. yayın no: 114 NASIL MÜSLÜMAN OLDULAR? / 2

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...9 GİRİŞ...11

ALEXANDER RUSSEL WEBB-MUHAMMED

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Türkiye'nin En Çok Satan. TARİH ten

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

20 Derste Eski Türkçe

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI BAŞLANGIÇ

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

TARİHSEL VE TOPLUMSAL GELENEK

peygamberin (aleyhissalâtu vesselam) bir günü METİN KARABAŞOĞLU

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

KARDEŞ ÜLKE PAKİSTAN PAKİSTAN TEFRİŞAT PROJELERİ İPEKYOLU ASYA LAHOR KUR AN KURSU YENİ BİNAMIZ

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

İÇİNDEKİLER. Pano Görselleri. Şefkat ve Merhamet İle İlgili Sözler ve Hikayeler. Etkinlikler ve Boyamalar

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

dinkulturuahlakbilgisi.com BUDİZM Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 220 HALİM SELİM İLE 40 HADİS

İÇİNDEKİLER. Maide Suresi 116 Ve 117. Ayetlerinin Manası Nedir? Teveffi Kelimesi Ve Arap Dili. Teveffinin Manasıyla İlgili Hodri Meydan

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir.

Tarihçi Kitabevi Yayınları 101 Kişisel Gelişim Serisi 1 Genel Yayın Yönetmeni: Necip Azakoğlu

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

KRAL JAMES İNCİLİ 1611 APOCRYPHA DUA AZARYA & üç Yahudi şarkı. Azarya ve şarkının üç Yahudi duası

ŞAMANİZM DR. SÜHEYLA SARITAŞ 2

Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası

9. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ

TEOG 2. MERKEZİ ORTAK SINAVLAR DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ DERSİ BENZER SORULARI

Kafiristan nasıl Nuristan oldu?

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

Tarihteki Türk Devlet Bayrakları Videosu. Tarihteki Türk Devlet Bayrakları Ders Notu

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ

/uzmankariyer /uzmankariyer /uzmankariyer

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.

Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Birinci İtiraz: Cevap:

İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17

Niğde Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Topluluğu Başkanı Okan Aktaş Toplulukta Görev almak bir İletişimci olarak bana çok faydalı oluyor

En hayırlı söz faydalı olandır. Faydasız bilgide hayır yoktur. Lüzumlu olmayan bilgiden de bir fayda temin edilemez.

kpss Önce biz sorduk 50 Soruda SORU Güncellenmiş Yeni Baskı ÖABT SOSYAL BİLGİLER Tamamı Çözümlü ÇIKMIŞ SORULAR

Riksgränsen deki mültecilerin hepsi İsveç e sığınma başvurusu yapmış. Ancak çoğu,

Doktora Öğrencisi, (Makale gönderim tarihi: ; makale kabul tarihi: )

TÜRK EĞİTİM TARİHİ 5. Dr. Öğr. Ü. M. İsmail Bağdatlı.

KFAR KAMA -AA- İsrail'in kuzeyinde, Aşağı Celile bölgesindeki köylerden biri olan Kfar Kama'da (Kama Köyü) 3 bin Çerkes yaşıyor.

Diyanet'in yaz Kur'an kursları bugün başladı

Transkript:

ÖTÜKEN

Prof. Dr. Nihat Keklik TÜRKLERDE AHLAK ve DÜNYA GÖRÜŞÜ li1 ÖTÜKEN

YAYIN NU: 483 KÜLTÜR SERİSİ: 198 ISBN 975-437-355-8 ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İstiklal Cad. Ankara Han 99/3 80060 Beyoğlu-İstanbul Tel: (02 12) 25 10350 Faks: (02 12) 25 1 0012 İnternet: www.otuken.com.tr Kapak Tasarımı: Ayşe Kalyoncu Kapak Baskısı: Birlik Ofset Tertip: Ötüken Baskı: Özener Matbaası Cilt: Yedigün Mücellithanesi İstanbul - 2001

Prof. Dr. NİHAT KEKLİK: Ayvalık'ta 1926 ydında dünyaya geldi. Pederi ve validesi aslen Balkanlardaki Üsküp / Kalkandelen ilçesine mensuptur. Ayvalık Cumhuriyet ilkokulunu bitirdikten sonra, İstanbula gönderilip 1939-1948 yıllan arasında Galatasaray Lisesi'nde okudu.. 1949-1953 arasında İst. Üniv. Edebiyat Fakültesinde lisans tahsilini tamamlayıp, Felsefe Bölümü'ne (1953'de) asistan tayin edildi ve aynı yd (-o zamanki ismiyle-) "Devlet lisan imtihanı"nı verdi. Mukayeseli olarak Farabi ve Aristo mantığında "kategoriler" konusundaki "doktora" tezini (1955'de) tamamladı. Sonra Avrupaya gönderildi ve 1959 ydında "askerlik" görevini ikmal etmek üzere Türkiyeye döndü. 1960/ Mayıs ayında Üniversiteye dönüşünde bazı müşkilata uğradıktan sonra, göreve yeniden tayin edildi. Ve 1961 yılında "evlendi". Ertesi yıl, (1962'de)Sadreddin Konevi'nin Felsefesi adlı "doçentlik" tezini tamamladı. "Türk-İslam Felsefesi" adlı bir "kürsü" ihdas edilmesi için, ilk resmi müracaatını 1965 senesinde yaptı.türk-islam felsefesinde büyük etkileri olan "Muhyiddin İbnül-Arabi" (öl.1240) konusunda birkaç eser yayınladıktan sonra 1969' da "profesör" unvanını iktisab etti. Nihayet 1970' de "Türk-İslam Felsefesi Tarihi" adlı kürsü kuruldu ve bu kürsünün başkanlığına tayin edildi. "Sertifıka" için devam eden uzun formalitelerden sonradır ki, ancak 1974 yılında ders'lere başlanabildi. Böylece 1991 yılının Şubat ayına kadar geçen 38 yıllık meslek hayatını, normal süresinden birkaç yıl önce (-ve kendi isteğiyle-) noktalayıp, "emekli" oldu. Kongrelerde verdiği "tebliğ"lerin yanısıra, ilmi mecmualarda (msl. Felsefe Arkivi'nde) yayınlanmış "makaleler"den ayn olarak matbu 12 tane kitabı var. Emekliye ayrıldığı 1991 ydından beri, üzerinde çalıştığı 10 kitap daha var ki birincisi "Türklerde Ahlak ve Dünya Görüşü" adını ta ınıakta olan bu eserdir. Yazann diğer eserleri için bkz. sh. 175-176.

Rahmetli babam Nasuhi Keklik 1900--10.8.1981 ve rahmetli annem Şerife Erzaim / Keklik 1910--26.12.1994 in aziz ruhları için

içindekiler Önsöz... 11 Giriş... 15 1- Tarihte Türkler ve Özellikleri... 19 il- Osmanlı Türkleri (genel nitelikler)... 28 111- Kuwet, Güzellik ve Uzun Ömür... 37 iv- Ev Hayatı... 43 V- Beslenme Rejimi ve Temizlik...47 VI- Sükunet, Ciddiyet ve Disiplin... 52 Vll- Konuk-severlik ve Ahiler... 58 Vlll- Hayır-severlik ve Şefkat (vakıflar-imaretler)... 63 IX- Osmanlı Türklerinde Kadın...... 71 X- Örf ve Adetler............ 84

Xl-Adalet Mülkün Temelidir...... 93 Xll- Toleraans (müsamaha)...... 111 a) Devletin etnik yapısı ve tolerans... 112 b) Türk himayesinde Yahudiler... 115 c) Hıristiyanlar ve Ayasofya... 117 d) Toleransa mukabil ihanet... 119 e) Şayet assimilasyon olsaydı... 122 Xlll- Devlet........ 127 XIV-Askerlik Sevgisi ve Ordu... 140 XV- İslamiyet-Kur'an ve Hz. Muhammed... 153 XVI- Sonuç: Türk-İslam Ahlakı.... 162 Kısaltmalar... 169 Bibliyografya...... 171 Yazarın Diğer Eserleri... 175 Şahıs İndeksi... 177 Terimler İndeksi... 180

ÖN SÖZ Miladi 9' uncu asırdan 20' nci asra kadar devam eden (-1100 senelik-) geniş bir zaman diliminde ahlak ve dünya görüşü'müzü merak eden Araplar ile Avrupalılar, bu alanda birçok eserler ve seyahatnameler yayınlamışbr. Ben bu tür kitapları okurken kendi kendime şunu sordum: Her biri, ayrı bir pencereden Türkiyeyi seyretmekle birlikte, "ortak" sayılabilecek görüşlere de sahip olan bu eserlerin müellifleri şayet aynı yıllarda yaşamış olsalardı ve yuvarlak bir masa etrafına toplanıp da "ortaklaşa" bir eser yazsaydılar, o kitap acaba nasıl bir eser olurdu? İşte bu sorudan yola çıkarak, onların görüşlerini sistemleştirmek ve ortak olan yönlerini tesbit ederek, hepsi için müşterek sayılabilecek görüşler içeren bir kitap hazırlamayı bu sebeple faydalı gördüm. Fakat şunu da gördüm ki A vrupalılann eserlerinde, yalnız hoşumuza gidecek güzel görüşler değil, aynı zamanda aleyhimizde olan tasavvurlar ve art niyetler de var. Bu sebeple, Türklerde Ahlak ve

12 /TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ Dünya Görüşü konusunu incelerken, onların kasıtlı olarak aleyhimizde ortaya athğı (-ve sergilenmesini meraklılarına havale ettiğim-) iftiraları görmezden gelmek suretiyle, sadece olumlu yargılarından yola çıkarak bunlar arasında "ortak" sayılabilecek değerlendirme ve hükümleri (konularına göre-) düzenlemek düşüncesi, bu kitabın metod'unu teşkil etmiştir. Kitabın amac'ına gelince: Giriş olarak, baş kısma koyduğum "tarih özeti"nden maksat, ele alınan konuların odak noktasını teşkil eden T ü r k kavramının hudutlarını belirlemek içindir. Özellikle son zamanlarda moda olan bir deyimle global'leşen dünya görüşüne ayak uydurmamıza dair tavsiyeler, esasen "kürre" şeklinde (=global) olan dünyamızı (-coğrafya bakımından-) küreleştirmeğe çalışmak, Amerikayı yeniden keşfe çıkmak gibi "abesle iştigal" sayılır. Fakat "küreleştirmek"den maksat şayet "insan hakları" ve "ahlaki değerler" ise, Türk milleti olarak Avrupa' dan bizlerin değil, Avrupalıların bizlerden öğreneceği çok şey vardır. Nitekim, elinizdeki kitap, bunu da isbata yöneliktir. Demek ki "global"leşen bir "dünya görüşü" içinde milli benliğimizi kaybederek yeni bir "kimlik" aramağa lüzum yoktur. Çünki bizim yapmamız gereken şey, atalarımızın bizden daha başarılı olmasının sebeplerine dikkat ederek (-ki bu kitap bunu sağlamağa çalışıyor), bugün mevcut hatalarımızı da görmüş oluruz ve bunları düzeltmek için yann neler yapmamız gerektiğini tesbit edebiliriz. Meseleye "tarih" açısından bakmamızın sebebi işte budur. Çünki tarih' deki olaylar ezberlenmek için değil, bugün'ü anlamak içindir ve şayet bugün'ü anlayacak olursak, yarın'lara yön vermemiz de mümkün olur. Kaldı ki, 1919 senesinden beri yayınlanmış

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 13 olan birkaç eserin ortak hedefi, "milli Türk kültürü "nü devam ettirmek olmalıdır*. Türk kültür ve felsefesi için yıllardan beri gece gündüz çalışarak hazırlamakta olduğum birkaç eser daha var. Allah kısmet ederse, birbiri ardından hepsini yayınlamayı ümid ediyorum. Yeter ki iyi niyetli okuyucular "hayır dua"lannı esirgemesin. Prof. Dr. Nihat Keklik Bu konuda, başkaları tarafından yayınlanmış birkaç eser bulunmakla birlikte, elinizdeki kitap onlardan tamamen farklıdır. Mesela: a)ahmed Djevad, Les Turcs d'apres les auteurs ce/ebres; divers temoignages et opinions; (Publication du Congres National), İstanbul, 1919 (tere. Yağmur yay.) -1919 yılında Türkiye işgale uğradığı zaman yayınlanan bu kitap 151 sayfadır, Avrupalı bazı yazar ve bilginlerin eserlerinden (-hiçbir yoruma tabi tutulmaksızın-) yapılmış alıntılardan meydana gelmiştir. b)ismail Hami Danişmend, Garp Menbalanna göre Eski Türle Seciyye ve Ahlakı (İst. Kitabevi Yay. 3'üncü baskı) İst.1982 (243 sayfa olup, konulara göre tasnif edilmiştir.) c)ramazan Şeşen, İslam Coğrafyacılanna göre Türkler ve Türk Ülkeleri, (TKAE yay. ) Ank. 1985 (293 sayfa olan ve Arapça kaynaklardan yapılmış tercümeler' den müteşekkil bu kitabın ismi, içeriğini göstermektedir.) d)nihayet: Mutlu Altay, Tiirlcler İçin Ne Diyorlar? (TKAE yay.) Ank. 1984 (50 sayfa) ve bir de Turhan Tan, Tarihte Türkler İçin Söylenen Büyük Sözler, (Boğaziçi yay. İst.1994 <2'nci baskı> 90 sayfa)

GiRİŞ Birkaç sayfada özetlemeğe çalışacağım Türk tarihi'nde dikkatimizi çekmesi gereken önemli nokta şudur: Bazı Türk devletlerinin "uzun ömürlü", bazılarının da "kısa ömürlü" olduktan görülecektir. Bunun sebebi acaba neydi? Gök-Türk hükümdarı Bilge Kağan (öl.734), Orhun Yazıtlarından birincisi olan Kül-Tigin (Gültekin) kitabesinde Türk devletlerinin ömrünü kısaltan d ö r t sebep bulunduğunu ifade etmektedir: 1) Türk beğleri, Türk isimlerini bırakıp Çin isimlerini almış, 2) Türkler, Çinlilerin (:düşmanların) ipekli kumaşlarına ve tatlı sözlerine kanmış, 3) Düşmanlar Türk halkı ile Türk beğlerini birbiri aleyhine kışkırtarak kardeşi kardeşe düşman etmişler, 4) Gençler ağabeylerine ve oğullar da babalarına itaat etmez olmuştu. İşte bu gibi hatalar sonucunda, 630-680 yılları arasında Türkler, (-elli yıl süreyle-) Çin esaretinde kalmıştı. Böyle bir felaketin bir daha olmama-

16 /TÜRKLERDE AfllAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ sı için Bilge Kağan (öl.734) diyor ki: Türk milleti, irkil ve kendine dön!* Bilge Kağan(öl.734)'ın burada zikretmediği fakat kendisinden çok önceleri, aynı şekilde bir Gök-Türk hükümdarı olan İşbara Kağan (bük. 581-587) tarafından vurgulanan Türkçe ve Türk töresi de ilave edilince Türk devlet görüşünü belirleyen prensipler ortaya çıkmaktadır. Milli dil (Türkçe) ve bir de Türk töresi'ne pekçok önem veren Gök-Türk hükümdarı İşbara Kağan (hük.581-587) zamanında çıkan büyük isyanların bastırılması için, komşu (-fakat ezeli rakib ve düşman olan-) Çin'den yardım istenmesi üzerine Çinliler iki şartla yardım edebileceklerini söylemişti: a) Türkçeyi terk edip, Çince konuşacaksınız; b) Bundan böyle Çin geleneklerini benimseyeceksiniz. Gök-Türk imparatoru İşbara Kağan, Çin imparatoruna gönderdiği cevapta: Türkçe'den ve Türk töresi'nden vaz geçmenin mümkün olmadığını, çünki bu hususta bütün milletin "birlikte çarpan tek yürek gibi" olduğunu bildirmiş ve Çin teklifini geri çevirmişti.*"' Gök-Türk imparatorluğundan (miladi 6'ncı asırdan) beri Türkçe'nin ve Türk töresi'nin önemini idrak eden "... Türkler... hiçbir zaman, hiçbir yerde milli dillerine (Türkçeye) besledikleri imandan inhiraf etmemişler, eski soy hatıralarını unutmamışlardır. Miladın 800 tarihinden 1000 tarihine kadar iki asır içinde,... üç defa DİN değiştirdikleri halde, DİL değiştirmemişlerdir.. (Soy bakımın- O zamanki Türkçe ile: -Türk budun, ertin, ökün. Buradaki üç kelimenin anlamları şöyledir: budun "millet" demektir; ert-mek "vaz geçmek" manasınadır, ökün-mek ise "pişman olmak"tır. Liu Maoısai, Die Chiııesisc/ıeıı Nachrichten zur Geschichte der Ost Türken/ T11-Ki11e,Wiesbaden,1938; s.53.

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GöRÜŞÜ / 17 dan Türk olan) Karayim Yahudileri de Tevratı İbrani harfleriyle fakat Türkçe olarak yazmışlardır... "* Türklerin çok duyarlı davandıkları iki konu daha var ki, biri "vatan sevgisi", diğeri de "İslamiyet ve ahlak"tır. Türkler ve İslamiyet arasındaki ilk ilişkiler bakımından Hz.Peygamberden ve onun zamanındaki şairlerden itibaren, müslüman Araplardan bazıları, Türklerin çeşitli niteliklerinden bahsetmişlerdir. Nitekim (-parantez içinde verilen tarihlere dikkat edilirse-) Asya'da Gök-Türk imparatorluğu (552-630) ile aynı zaman diliminde hayatta bulunduğu görülen Hz. Peygamber (570-632)'in Türkler'den haberdar olmaması mümkün değildir. Nitekim merhum İsmail Hakkı İzmirli'nin Peygamber ve Türkler adlı tebliğine göre, Hz. Peygamber'in ashabı arasında "üç Türk" bulunduğu ve bir Ramazan ayında "Türk çadırında" ikamet ettiği, İslamiyete davet maksadıyla Türklere de bir mektup yazdırdığı ve nihayet, Türkler hakkında sözleri (hadis'ler) bulunduğu, hatta Kur'an'daki (56/18) "abariyk" kelimesinin tekil (müfred) şekli "ibrik" olup, Türkçe "ivrik" lafzından alındığı** ifade edilmektedir. Osmanlılardan ö n c e k i Türklerden bahseden bazı Arap şairleri de vardı. Mesela el-nabiga ( öl.604) ile el-a 'şa (öl. 639) (- ki bu iki şair, Hz. Peygamber : 570-632 zamanında hayattaydı-) ve daha sonra İbnü'r-Rumi (Ôl.869) gibi ünlü şairler Türkleri övmekteydi. Gelecek sayfalardan (s.24 vd.) itibaren, Cahız ( öl.69)'den İbn Battuta ( öl.1369) ve İbn Haldun (öl.1406)'a kadar olan sürede (miladi 9'uncu asırdan 14'üncü asıra kadar-) müslüman Arapların (-Osmanlıdan önceki Türkler hakkında-) ortaya koyduğu görüşleri ele aldıktan sonra, Avrupada De La Broquiere ile Busbecq' Leon Cahun, İntroducıion a l'histoire de l'asie adlı eserinden nakleden A. Cevat, tere. s. 186 i. H. İzmirli, Peygamber ve Türkler, (2'inci Türk- Tarih Kongresi zabıtları,-s.1013-1044 içinde) s.1019

18/TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ den (-miladi 15 ve 16'ncı asırlardan-) Pierre Loti (1850-1923) ile Claude Farrere (1876-1957)'e kadar olan sürede, Türkler hakkında Avrupalıların ileri sürdüğü görüş ve düşüncelere dair, bizzat onların kitaplarından seçtiğim ve Belgeler adını verdiğim fragınentler sayesinde ''Türklerin nitelikleri" kolayca gözlenebilecektir.

1 TARİHTE TÜRKLER VE. ÜZELLİKLERİ Miladi 9'uncu asırdan 14'üncü asra kadar olan Türklerin özellikleri Arapça kaynaklarda zikredilmiştir.* Osmanlılar'dan önceki Türklerden bahseden kaynaklar olarak: 1) Cahız (öl.869)'in Fazail'ül-Etrak (Türklerin Faziletleri) adlı eseri, bu alanda ilk ve en tafsilatlı olanıdır. 2) Mes'udi (öl.956), El-Tenbih ve'l-işraf (Hatırlatma ve gözden geçirme) isimli meşhur kitabında Türklerin "güzel"liğinden ve "bilgeler" yetiştiren bir millet olduğundan bahs edilmektedir. 3) İbn Fadlan (lo'uncu asır), Rihk (Seyahat-name) adlı eserinde, Abbasi halifesinin elçisi olarak gönderildiği Asya Türkleri (-Oğuzlar, Peçenekler, Başkurtlar ve Bulgarlar-) hakkında bilgi vermektedir. 4) Gerdizi (öl.1053)'nin Zeynü'l-Ahbar (Haberlerin Ziyneti) adlı eserinde Türklerin "güzel"liğinden bahs edilmektedir. 5) İbn Hassul (öl.1058)'ün Tafdil'ül-Etrak (Türklerin Üstünlüğü) adlı risalesinde, Türklerin nitelikleri izah edilmektedir. 6) İbn Said (öl.1070), Tabakat'ül-Ümem adlı (felsefe ve ilimlere dair-) eserinde Türklerin kalabalık bir millet olduğunu söylemektedir 7) Gazzali (öl. 1111) Nasihat'ül-mülUk (Hükümdarlara Nasihat) adlı eserini Sultan Sencer(öl.1157) için yazmış ve El-lktisad adlı eserinde Türklerin "güzel"liğinden bahsetmiştir. 8) Ali el-hicazi el-kayıni (öl.1153), Mefahir'ül-Etrak (Türklerin Övünçleri) adlı eserini Sultan Sencer(ö.1157)'e sunmuştur.(bu önemli eser, zamanımıza ulaşmış değildir.) 9) İdrisi (öl. 1166)'nin Nüzhet'ül-Müştak adlı kitabında Türklerin nüfus potansiyelinden ve "güzel'1iğinden bahsetmiştir. 10) Muineddin Herevi, Tarih-i Mübarek-şahi (yazılış 1206) adlı eserinde Türkleri medh etmektedir.

20/TÜRKLERDEAHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ Çok eski zamanlar bir yana bırakılmak suretiyle, Türk tarihi'ni birkaç sayfada özetlemek mümkündür. Nitekim milattan önce 1050 yılından itibaren Çinde hüküm süren Chou hanedanının Türk aslından oldukları söylenmekle birlikte, tarihte bilinen ilk Türk devleti Hun imparatorluğu'dur. Hunlar'ın milattan önce 209 senesindeki yabgu'su (=hükümdarı) Teoman (Tuman-Duman?) adını taşımaktaydı. Onun oğlu Mete, milattan önce 209-174 yılları arasında hüküm sürmekteydi. Hunlar, komşuları ve düşmanları olan Çin imparatorluğu için büyük bir tehdid haline gelmişti. Hun imparatorluğu milattan sonraki asırlarda zayıflayıp parçalanınca, onların bir kolu sayılan Ak Hunlar (Eftalitler), kuzey Hindistan bölgelerinde miladi 6'ncı asır ortalarına kadar devam eden büyük bir devlet kurmuştu. Dağılan büyük Hun imparatorluğunun yerini Tabgaçlar (m.384-552) almış ve iki asra yakın Çin'i idare etmişlerdi. Hunların bir kolu da Hazar denizi'nin kuzeyinden Avrupa içlerine ve oradan da Balkanlara yerleşerek, Avrupa'nın büyük kısmına hakim olan muazzam bir imparatorluk kurmuşlardı. Onlara Avrupa Hun/an adı verilmekte olup en meşhur hükümdarları Attila ( öl.m. 453)'ydı. Asyada kurulan büyük imparatorluklardan biri de Gök-Türk devletidir. Asena (Aşina vs.) adını taşıyan bir 11) Avfi öl.1233), Cami'ul-Hilaıyat isimli kitabında Türklern nüfus yoğunluğundan bahs etmektedir. 12) İbn'ül-Kıfti ( öl.1248), İhbar'ül-ulema adlı eserinde, "lider" milletlerden birinin de Türkler olduğunu söylemektedir. 13) Kazvini (öl.1283), Asar'ül-Bilad isimli kitabında Türklerdeki yüz güzelliği'nden söz etmektedir. 14) İbn Battuta (öl.1369), Rihle (Seyahat-name) adlı meşhur eserinde, Türkiye'de ve Kınm'da gördüklerni anlatmaktadır. 15) İbn Haldun (öl.1406), Mukaddime adlı eserinde Türk beğlerinin "hayırlı eserler" bina ettirdiklerini ifade etmektedir.

TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 21 ' Türk kabilesine mensup olan Gök-Türkler'in ismi, Asyada ön plana çıkınca, aynı soydan olan fakat değişik adlar taşıyan ve Türkçe konuşan bütün Türk kavimleri için ortak isim oldu. Bumin Kağan ( öl.m.552) tarafından Ötüken merkez olmak üzere kurulan Gök-Türk devleti, kısa zamanda imparatorluk haline gelmekle birlikte, 78 senelik bir ömürden sonra Çinliler'in entrikaları yüzünden miladi 630 yılında yıkılmış ve elli yıl süreyle Türkler Çin esaretinde kalmıştı. Nihayet 680 yılında Kutluğ Kağan ( :İlteriş) ve yardımcısı Tonyukuk (öl.724) tarafından kurulan 2'nci Gök:Türk devleti de, kısa sürede imparatorluk haline gelmişti. Ne yazık ki o da 65 yıllık bir ömürden sonra 745 senesinde ortadan kalktı. Fakat Orhun anıtları onların en büyük eseriydi. Çünki Türk tarihi için Türkçe olarak yazılı ilk belgeler Orhun anıtları'ydı ve bunlar Gök-Türk alfabesiyle yazılmış olup, Bilge Kağan (öl. 734) tarafından yaptırılmıştı. (Anıtlardaki yazılar Danimarkalı Vilhelm Thomsen tarafından 1893'de çözülmüştür) Gök-Türk imparatorluğu dağılınca, onların yerine Uygurlar (m.745-840) geçmişti. Fakat 95 yıllık bir hakimiyetten sonra onlar da ortadan kalkmış ve yerlerini Kırgızlar (840-920) almış, fakat onlar da ancak 80 yıl devam edebilmişti.* Orhun abideleri'nin bulunup da (1893'de) çevrilmesi ve Cha11annes, E. H. Parker ve diğer ilim adamlarının Çin tarihlerinde buldukları bilgileri çevirip yayınlamaları eski Türk tarihine birçok faydalar sağlamıştır. Milattan önce 1400'den itibaren ve özellikle m.ö. 200 yıllarında Çin yıllıkları Hiung-Nu diye adlandırılan savaşçı göçebelerden bahseder.... Hiung-Nu'nun bir parçası olan Türkler,... baştaki Wei hanedanı'ndan ayrılmış ve doğuya doğru hareket etmiş, Juan-Juan beyliğine sığınmıştır. (Gök-Türklerin mensup olduğu) Asena kabilesi, kendilerini korumalarına karşılık,... Juan-Juanlar'ın... demircilik,... işlerinde çalışmayı kabul etmişler ve şimdiki Kan-sıı ilinde... yerleşmişlerdi. Bu şehrin yakınlarında, ismini DÜRKO ya da TU-CIRJE (Tukyu= Miğfer anlamında) kelimelerinden alan bir dağ vardı. Şimdi herkes tarafından bilinen TÜRK adı bu kelimeden gelmiştir... Aşağı yukarı yüzyıl sonra Asena beyliği iyice güçlendi. Bir Juan-Juan prensesiyle.evlenmek isteyen şeflerine pren-

22 /TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖR ÜŞÜ Buradan itibaren Türkler ile İslamiyet arasında ilişkiler başlamaktaydı: Zaten dikkat edilirse Birinci Gök Türk devleti (552-630) ile peygamberimiz Hz. Muhammed (570-632)'in hayatı aynı zaman dilimi içinde bulunmaktadır. Ayrıca Türklerin Tengri (Tanrı) inancı ile müslümanlıktaki Allah inancı arasında yakın benzerlikler bulunmaktaydı. Türkler ile Araplar arasında başlangıçta savaşlar olmakla birlikte, Türk kavimleri arasında İslamiyet sür'atle yayılmaktaydı. Kitle halinde ihtidalar ise Karahanlı hükümdar Satuk Buğra Han (öl.956) zamanında olmuştu. Böylece miladi 840 yılında kurulan Karahanlılar Devleti, miladi lo'uncu asır ortalarında İslam inançlarını paylaşan ilk Türk-İslam Devleti oldu. Bu arada Mısır ve Filistin'de kurulan Türk-İslam devletleri olarak Tolon-Oğulları (868-905) ve İhşid Oğulları (935-969) yanısıra, Afganistan ve Hindistan'da muazzam bir Türk-İslam imparatorluğu kuran Gazneliler(963-1184 )in ünlü hükümdarı Gazneli Mahmud (öl.1030) sayesinde müslümanlık Hindistan içlerine kadar yayılmıştı. Nihayet Horasan'da kurulan Büyük Selçuklular Devleti (1038-1194) Asya'daki Türk kavimlerini birleştirip büyük bir imparatorluk haline geldikten sonra idari bakımdan birkaç bölüme aynlmıştı ki, bunlar arasında en güçlü ve uzun ömürlü olanı Türkiye Selçukluları (1074-1308)'ydı. Fakat Uzak Doğu'dan kopup gelen Moğollar'ın 1243 senesinde Sıvas yakınlarındaki Kösedağ Savaşı'nda Türk ordusunu yenmesinden sonra Selçuklular ortadan kalkrnağa başlayınca, 1299 yılında Batı Anadoluda Osmanlı Devleti kuruldu. sesin verilmemesinden çıkan bir münakaşa sonucu Asena kabilesi ayaklandı. Juan-Juanlor yenildi ve yok edildi... Türkler,... şaşırtıcı bir ilerleme gösterip, birkaç yıl içinde Çin ve Bizans'la münasebetler kuran büyük bir güç haline geldiler. Bu gücün kurucusu Tumen ya da Bumin 552'de ölünce yerini istemi (Shi-ti-mi), o da ölünce yerini 575'de Tardu (Ta-teu) aldı... Sonra Türkler, (soydaşları olan) Ak Hunlar(Eftalitler)'ı da yendiler ve Türk zafer dalgası batıda Semerkand bölgesinden İran'ın kuzey sınırlarına kadar yayıldı... " (Sir Charles Eliol, il 92-93)

TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 23 Dipnot'da zikredilen diğer bazı Türk devletlerinin tarihlerine ve kurulduktan bölgelere dikkat edilirse bir zamanlar batı Çin'den Güney Rusya'ya (-hatta Attila zamanında Fransa'ya-) ve ayrıca Balkanlar'a kadar olan geniş bir coğrafyada Türkler hüküm sürmekteydi* ve karşılarında başka rakip bulunmadığı için birbirlerini kırmakla meşgul olmuşlardı. Aynca görüyoruz ki Büyük Selçuklular'dan beri İran ülkesi Kaçarlar hanedanı'na (1924 yılına-) kadar daima Türkler tarafından idare edilmişti.** Tarihçesini özetlediğimiz Türkler, bugün kimi yerlerde yoğun, kimi bölgelerde seyrek olarak, Adriyatik kıyılarından Çin Seddi'ne kadar geniş bir coğrafyada (-ve bir süreden beri de Avrupa, Amerika ve Avustralya'da-) yaşamaktadır. Şimdiki nüfusları 100 milyon (-bazılarına göre 200 milyon) olan Türklerin günümüzdeki bu nüfus potansiyeli, miladi 11 'nci asırdan itibaren Arap asıllı bazı bilginlerin de dikkatini çekmiş olmalı ki, mesela ll'inci asırda Endülüslü İbn Said (öl.1070), daha sonra 12'nci asırda İdrisi (öl.1166) ve 13'üncü asırda Avfi (öl.1233) Türklerin nüfus yoğunluğundan bahsetmişlerdir. (Belgeler no.1-2-3) Türklerin menşeine ve eski tarihine dair araştırmalar 19'uncu asır sonlarında başladığı için, 16'ncı, 17'nci ve 18'inci asırlardaki Avrupalı diplomasi çevrelerinin, Türkler ve Osmanlı imparatorluğu hakkındaki müşahedeleri sadece bu asırlara inhisar etmiş ve ancak 19'uncu asıra mensup Avrupalı diplomat ve seyyahlar eski Türk tarihinden bahsetmek imkanını bulmuşlardı. Yukarıda adları geçenlere ilave olarak (-dünyanın çeşitli ülkelerinde-)" Türklerin kurduğu devletler arasında: Harzemphlar (Harezın: 1077-1231), Altın Onla Hanlığı (Güney Rusya ve batı Sibirya: 1226-1502), Çağatay Hanlığı (Maveraünnehir ve doğu Türkistan: 1227-1370), İlhanlılar (İran: 1256-1353), Timurlular (Maveraünnehir ve İran: 1370-1506), Memluklar (Mısır ve Suriye: 1250-1517), Kara Koyunlular (Azerbaycan ve Irak: 1380-1468), Ak Koyunlular (Diyarbakır, Doğu Anadolu ve Azerbaycan: 1378-1508). Safeviler (İran ve Azerbaycan: 1501-1732), Şeybaniler (Maveraünnehir: 1500-1598), Babür imparatorluğu (Kuzey Hindistan: 1528-1858), Afprlılar (İran: 1736-1795), Kaçarlar (İran: 1779-1924) vs. gibi birçok devletler Türklerin eseriydi.

24 /TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ Günümüzdeki Asyalı soydaşlarımızın antropolojik olarak beden yapısı ve sima bakımından Türkiye Türklerinden azçok farklı görünmelerine rağmen, bazı antropologların tasvir ve ifadelerine dikkat edilirse, söz konusu farklar o kadar büyük ve önemli değildir. (Belgeler no.4-5-6) Türklerin üstün niteliklerinden özel olarak bahsedilmesi, miladi 9'uncu yüzyılda Kelam filozofu Cahız ( öl.869)'in Fazail'ül-Etrak (Türklerin Faziletleri) adlı kitabıyla başlamaktadır. (Belgeler no. 7-8-9-11-12) Eserinden seçilen birkaç fragmentte görüleceği üzere Cahız, Türklere çok hayran kalmış Araplardan biriydi. Ondan sonra, ünlü tarihçi Mes'udi ( öl.956), İbn Hassul ( öl.1058) ve Muineddin Herevi (12'inci asır) gibi ünlü şahsiyetler de çeşitli yönleriyle Türklerden bahsetmişlerdir. (Be1geler no 13-.14-15-16-17) Nihayet Osmanlı devletinin kuruluş zamanlarında (-14'üncü asır ortalarında) Türkiye'yi ziyaret eden kuzey Afrikalı seyyah İbn Battuta (öl.1369), bu ülkenin güzelliklerine ve Anadolu halkına hayran kaldığını söylemektedir. (Belge no.-18-19-20) Belgeler (1-20) 1) Onbirinci asırda yaşayan Endülüslü fikir tarihçisi İbn Said (öl.1070), Çinlilerin Türk hükümdarlarına "Arslanların sultanı" adını verdiklerini ve Türklerin bütün dünyaya yayılan kalabalık bir millet olduğunu söylemektedir. (İbn Sa'ld, Tabakatül-Ümem, Mısır; 11) 2) Onikinci asırda yaşayan İdrisi (öl. l 166)'nin Nüzhet'ül-Müştak adlı eserine göre Türkler çok yaygın bir millet olduğu için, sayılmayacak kadar çok kabilelere ayrılmıştır... " (Şeşen, s. 100) 3) Onüçüncü asırda yaşayan Avfi (öl. 1233)'nin Cami'u/- Hikôyat adlı eserinde, Türklerin "kalabalık bir millet'' olduğu; bu sebeple birçok sınıflara (kısımlara) ayni-

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 25 dıkları ve kabilelerin sayısının sonsuz olduğu belirtilmektedir.. (Şeşen, s. 90) 4) Antropologlara göre Türklerde "Turani" bir ırk özelliği vardır: Kuzeydeki guruplarda Moğola benzer simaya rağmen güneydekiler orta uzunlukta bir yüz, düz burun, dik ve yüksek alın ile orta ve narin vucut yapısına sahiptir. (Brockelmann, İslam Milletleri ue Deuletleri Tarihi. s. 172) 5) (Antropolojik olarak) Türkmenler,... orta boylulardan daha uzunca ve daha mütenasiptir. Bedenlerinin kasları bilhassa göze çarpacak derecede gelişmiştir. "Güçlü, kuwetli"... ve tamamen sağlığı yerinde'dir. Cildi beyaz, çehresi yuvarlak, elmacık kemikleri öne doğru çıkık ve alnı geniştir... Gözleri badem şeklinde çekiktir.... Bakışları canlı ve manalıdır... Burunları genellikle küçük ve yukarı doğru kalkıktır. Çehre hatları keskin ve dudakları kalındır... (Blocqueville, s. 48) 6) Elysee Ruclus'un 1884'te çıkan bir yazısına göre Anadolu Türklerinin "... umumiyetle buğday tenli, siyah gözlü ve saçları koyu renkli, elmacık kemikleri hafifçe çıkık olup, büyük bir beden kuwetine sahip oldukları... " ve daima yavaş ve ciddi hareket ettikleri; bol biçimli kıyafetleri sebebiyle hareketlerinin daha da ağırlaştığı ifade edilmektedir. (A. Djevad, Les Turcs d'apres /es auteurs celebres 1919,/ s.32) Türkler hakkında ilk defa olarak kitap yazan el-cahız(öl.869) Arap asıllı bir Kelam filozofudur. Eseri, "Fazailül-Etrak"(Türklerin Faziletleri) adını taşımaktadır. Osmanlılardan asırlarca ewel yaşamış olan Cahız bu eserde diyor ki : 7) Bir Türk başlı başına bir millettir... (Cahiz, s.68) 8) Türkler iyi bildikleri bir hususun tamamını sağlam yapar; her işini bizzat kendi yapar; içi dışı gibidir: hiçbir

26/TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ netice çıkmayacak ( =boş) şeylerle uğraşmaz. (Cahız, s. 75) 9) Türk eli kolu bağlı olarak bir kuyuya atılsa da bir çaresini bulup mutlaka kurtulur. (Cahız, s.74) 10) Cahız'e göre, "... Türkler yaltaklanma, münafıklık, kovuculuk, yapmacık ve riya,... kibirlenmek, akrabalanna karşı fenalık ve bid'at nedir bilmezler. Çeşitli fikirler onlan bozamamıştır. Kitabına uydurup da başkalannın malını helal saymazlar. (Cahız, s. 79) 11) Türkler vatan sevgisi'ne en fazla sahip olan millettir. -Türklerde vatan sevgisi (herkesten) daha fazla ve daha köklüdür. (Cahız, s.77 ve 78 ve 79) 12) Türklerin ruhi kuwetleri bedeni kuwetlerinden daha fazladır; onlar ateşli, hararetli ve anlayışlı insanlardır. (Cahız, s.79) 13) Tarihçi Mes'udi (öl.956) diyor ki : Yeryüzünde bilge (filozof) yetiştiren "yedi millet" var ki bunlardan biri de Türkler'dir." (Mes'udi, El-Tenblh; Fr.terc. s.121) Mes'udi'ye göre Türkler güzel bir millettir. (bkz. Belse-59) 14) İbn Hassul (öl.1058)'ün Tafdil'ül-Etrak (Türklerin Üstünlüğü) adlı eserine göre ".. Allah, Türkleri arslan suretinde yaratmıştır. (İbn Hauul, s. 259) 15) Yalnız Türkler'dir ki... icabında az bir nesne ile günlerini geçirmeğe katlanırlar... Bu hususta katlandıklan meşakkatın (güçlüğün) dereceleri yüksektir. O kadar ki yorulmuş ve takatlan kesilmiş zannedildikleri bir durumda bile... tehlikelere atılmak ve yolu izi belli olmayan yerlere girmekte Türkler, ilk neşat ve neşvelerini muhafaza ederler. ( İ bn Hauul, s. 259) 16) Türklerden... hiç biri, yeme içme, gezme ve binmede efendisinden aşağı kalmağa razı olmaz... Türkler, kölelerin yaptıklan işlerde kullanılamazlar... Türkler,... askere başbuğ olmak veya... bir fırkanın başına geç-

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 27 mek veya bir cemaate emir ve nehy'de bulunmak ( = bir topluma kumanda ebnek)' den başka bir işe razı olmazlar... " (İbn Hassul, s.259-260) 17) Onikinci asır tarihçisi (ve Türk asıllı olan-) Muineddin Herevi'nin Tarih-i Mübarek ahi adlı eserinden naklen şunları okumaktayız: a) Türkler müslüman bir ülkeye ulaştıkları zaman orada saygı görürler... ve orduya kumandan olurlar... b) Türkler, denizin derinliğinde midye kabuğunda saklı olan "inci"ye benzer : Değerlerinin takdir edilmesi için, kralların tacını ve gelinlerin kulağını süslemesi lazımdır (Rasonyı, Tarihte Türklük, s. 6) Kuzey Afrikalı İbn Battuta(öl.1369)'ya göreyse: 18) Türkiye dünyanın en güzel memleketidir... Burada dünyanın en temiz halkı yaşar ve en nefis yemekler burada pişirilir. (İbn Battuta, s. 3) 19) Ülke bütünüyle İmam Ebu Hanife mezhebinde (Hanefi) olup, sünni'dir. (İbn Battuta, s. 4) 20) Türkler iyi karakterli, kuwet ve şiddet sahibi insanlardır. (İbn Battuta, s. 72)

il OSMANLI TÜRKLERİ (Terbiye-Temenna-Doğruluk-Milli birlik-sağduyu- Dostlara yumuşak, düşmanlara sert olan Gerçek Türkler) 15'inci asırdan 20'inci asra kadar Avrupalı birçok yazarlara göre Osmanlı Türkleri:- nazik ve terbiyelidir. Bu sebeple onlarda kavga ve çirkin sözlere rastlanmaz. Türk köylüsü bile asalet sahibi ve muhteşem'dir. (Belge: 22-23-24-25-26-27) Aralarındaki selamlaşma şekline temenna denilir. Birbirlerine karşı gösterdikleri saygı ve nezaket'te aşırılık yoktur çünki dalkavukluk'tan hoşlanmazlardı. (Belge-28-29- 30) Osmanlı Türkleri yalan'dan nefret eder ve daima doğnı konuşurlardı. Kimseyi aldatmazlar, verdikleri sözü mutlaka tutarlardı. Onların sözü, en sağlam senetlerden daha muteberdi. O kadar dürüst ve namuslu'ydular ki, herkesi kendileri gibi "dürüst" zannettikleri için kolayca aldatılmaları mümkün olmaktaydı. (Belge: 31-32-33-34-35-36-37-38-39) İlerde görüleceği üzere "yalancı şahitler"e çok ağır cezalar verilmekteydi. (bkz. Konu-XI)

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 29 İçki, dans ve kumar'dan da hoşlanmayan Türkler (Belge: 40-41), israftan kaçınan "cömert" insanlardı. (Beıge-42) * Birlik (:milli birlik) duygusu çok kuvvetli olan Türkler, (Belge:4J-44-45), dost bildikleri kimselere daima "yumuşak" ve "şefkatlı" davranmakla birlikte, tahrik edilip de öfkelendikleri zaman çok sert hareket ederler ve adeta zapt edilmez duruma gelirlerdi. (Belge-46-47-48-49-50) Schopenhauer(öl.1860)'in dediği gibi "sağduyu" (akl-ı selim), Türklerin özellikleri arasındaydı ve bu sayede Türkler "irade"lerini daima "akıl" vasıtasıyla kontrol eden nadir milletlerden biriydi. (Belge: 51-51 -52) Üç hilal'li Türk bayrağının gölgesinde yaşayan birçok milletlerin kültüründen etkiler almasına rağmen, Türklerin yine de milli benliğini koruyarak T ü r k kalabilmeleri olağan-üstü bir özelliktir. (Belge 53-54) Çeşitli ülkelere yayılan bir millet olduğu için, muhtelif kavimlerle de azçok karışmış olan Türkler ile gerçek Türkler arasında ne gibi farklar vardır? sorusu, herhalde daha 17'nci asırda bazı Avrupalıları meraklandırmış olmalı ki, Jean de Thivenot tarafından Gerçek Türkler deyimi kullanılmıştır. Fakat bu deyim, yukarda sayılan vasıflara sahip olan Türkler'i kasdetmesi gerekirken, ismi geçen Avrupalı diplomat, kavmiyetçi bir görüşle: Gerçek Türkler'in sonradan müslüman olan ve Türkleşen gayri müslimler (=mühtediler) değil, doğrudan doğruya ''Türk ve müslüman olarak dünyaya gelenler" olduğunu söylemektedir. (Belge no.41) Onun bu fikrine katılmak elbette ki mümkün değildir, çünki Gerçek Türk kavramı Atatürk'ün Ne Mutlu Türküm diyene vecizesiyle yeterince tarif edilmiştir... Böyle bir tasavvurdan yola çıkan Avrupalılara göre ancak Anadolu'da aranması gereken gerçek Türkler'in niteliklerinden bazıları şunlardır: Nitekim kötü olan "savurganlık" (israf) ile, aynı şekilde kötü sayılan "pintilik" (cimrilik) arasındaki "orta yol" a cömertlik denilmektedir.

301 TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ a) Kendilerine yapılmasını istemedikleri bir şeyi başkasına yapmazlar ve hangi dinden olursa olsun, "bütün insanlar için" iyi şeyler isterler (:tolerans sahibidirler). b) Biraz "aristokrat" olmalarına rağmen, nazik ve yumuşak huyludurlar, c) Başka milletleri assimile etmeğe çalışmış değildirler. d) Feth ettikleri ülkelerden çeşitli etkiler almış olsalar da. T ü r k olarak kalmayı başarmışlardır. (Belgeler: 55-56) Belgeler (no. 22-56) Onbeşinci asırdan bu yana Türklerden bahseden Avrupaltlar tarafından:"... asalet ve nezaket sahibi, efendi, terbiyeli... " olarak tasvir edilen Türkler'in (-en üst tabakadan en basit insanlanna vanncaya kadar-) hepsinin "asil ve muhteşem" (soylu ve görkemli) olduktan belirtilmektedir. Mesela: 22) Türkler "... efendi ve nazik' tir... " (Howard, s.101) 23) Türkler her seviyede çok terbiyeli insanlardır. (Fontmagne, s. 251) 24) (Abbe Toderini'nin De La Litterature des Turcs -1789 adlı eserine göre) ;-- Türk beyleri, Saray adamları, hademeleri, hiç bir millette rastlanmayacak derecede nezaket ve terbiye sahibi olarak yetiştirilirler. Türkler birçok Avrupalı yazann da fark ehniş olduğu gibi, aralannda nezaketin en ince kaideleri'ne riayet ederler. (A. Cevat, tere. s.85) 25) Türkler, çok terbiyeli ve seçkin insanlardır. Hangi mevkide bulunurlarsa bulunsunlar, bu özellikleri değişmez. Nereden gelirlerse gelsinler,... "terbiye" yönünden harikulade kimselerdir. Gemi direğindeki tayfa, bir amiral kadar, bir... köylü, bir paşa kadar muhteşemdir... " (Howard, s. 51)

TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖR ÜŞÜ / J 1 26) (G. Murray' ın Les Turcs-1878 adlı eserine göre-) -Türkler yeryüzünün en nazik milletlerinden biridir.. (A. c-t, tere. s.85). 27) Ondokuzuncu asırda Türkiye hakkında eser yazan Vanda'ya göre "Türk köylüsü" bile asil-zade gibidir... (A. Cevat. tere.. s.37) Asalet ve nezaket bakımlarından böylesine hayranlık uyandıran atalarımızın birbirlerini "selamlama" şeklinde de aynı zarafet vardı: 28) Osmanlı devrinde Türklerin selamlaşma şekli olan "... temenna, sağ eli önce ağıza, sonra alna götürerek verilen selam'dır. Bu resmisidir. Daha samimi olan, eli kalbe veya göğse götürmek suretiyle verilir. ( Ublclnl, 2/ 48) 29) (Osmanlılarda) selamlaşma şekilleri basit ve tabiidir: Eşit olan vatandaşlar birbirlerini, ellerini göğüslerine götürmek suretiyle selamlaşırlar. Kendilerinden üstün olanları selamlamak için de, el önce ağıza sonra da alna götürülür. Bir devlet büyüğünün yahut yüksek mev,ki sahibi birinin huzuruna çıkıldığı zaman önce sağ el yere doğru uzatılarak eğilinir, sonra doğrularak el ağız ve alna götürülür. Hükümdarın huzuruna çıkıldığı zaman ise, eli yere değdirecek kadar eğilmek şarttır. (D'Oh.. on. s. 214) 30) (Fakat) yüksek mevki sahipleri, göstermek zorunda oldukları "saygı ve nezaket"in sınırlarını asla aşmak istemezler, aksi takdirde bu saygının... bir dalkavukluk şeklinde yorumlanacağını bilirler... 11 (Rycaut, s.254) Türklerin yüksek vasıflarından biri de "dürüstlük" olup, "yalan ve hiyle"'den nefret etmeleriydi. Kimseyi aldatmaya tenezzül etmedikleri gibi, verdikleri sözü de mutlaka tutarlardı : Sözleri, en sağlam senetlerden daha muteberdi. Nitekim:

32/TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ 31) "Doğru konuşmak" ruh yüceliğini gösterir. Bir Türk'ün cesaretle "yalan" söylediği pek azdır. " (Montagu, s 136) (Oysa) İngiltere'de yalancılar, yaptıklarıyla övünürler. (L. Montagu, s. 107) 32) Hans Barth'a göre Eskişehirli... bir Ermeni dedi ki:- Bir Türkle mi iş yapacağım, mukavele (sözleşme) yapmağa lüzum görmem. Onun sözü kafidir..... (A. Cevat, tere. s.55) 33) (Bosworth'a göre)- Hakiki Osmanlı asil tabiatlı ve vatanperverdir... Onun sözü, taahhüd demektir ve bu taahhüd tam bir garanti mahiyetindedir. (A. Cevat, tere. s.. 84) 34) Lord Byron'a göre: -Türklerde yalancılık, hilekarlık ve cinayet yoktur. (A. Cevat, tere. s.76) 35) Theophile Gauthier'nin La Turquie Pittoresque 1855 adlı eserine göre-).... Türkün sözü, dünyanın en sağlam senet ve imzalan kadar muteberdir. (A. Cevat, tere.88) 36) (G. Murray' ın Les Turcs-1878 adlı eserine göre-) - "... Türkler, az ve öz konuşurlar. O kadar dürüst ve namusludurlar ki, başka türlü olunabileceğini düşünemediklerinden ve herkesi kendileri gibi sandıklarından daima aldatılırlar. (A. Cevat, tere. s.86) 37) (Cesar Cantu'nün Les Trentes Demieres Annees adlı eserine göre)-türklerin söze sadakat'lan ve misafır-perverlikleri, -/ /-.... şefkat ve merhametleri dillere destandır... " (A.Cevat, tere. s.86-87) 38) (Cesar Vimercati'nin Constantinople-1 854 adlı eserine göre)-türk kendisine itimad edeni asla aldatmaz, sözüne sadakatı dini bir vecibe telakki eder; hiçbir zaman kötü ve bayağı metodları kullanmağa tenezzül etmez. (A. Cevat, tere.s. 84)

TÜRKLERDE AHlAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ J 33 39) (Türkler daima doğru söyleyen insanlardı. Bu bakımdan, mesela alış-veriş sırasında-) genel bir kaide (olarak): &meniye istediği fıyabn yansını, Ruma üçte birini, Yahudi'ye dörtte birini verin. Fakat bir müslüman'a istediği fiyatı vermeye razı olmanız gerekir. Müslüman, tok sabcıdır ve daha fazla satış yapan komşusunu kıskanmaz. Bekler. ( Ubıcını, 21 78) Türklerde alkollü içki değil, "şerbet" veya "kımız" yahut da sadece "su" içilirdi. (bkz.konu-v) "Kumar ve dans" ise, nefret edilen şeylerdi. Nitekim: 40) Türklerde içki, kumar ve aşın eylence düşkünlüğü hiçbir yerde bulunmaz. Zira Türkler kağıt ve zar ( :iskanbil ve tavla) oyunlarını bilmez. (Buebecq, s.144-145) 41) İ ngiliz elçisi Mr. Parker'e göre Türkler, kumar oynamayı çok istihkar ederler. Kumar oynayan adamın onlara göre hırsızdan farkı yoktur: öyle ki Türkiye'de kumarbazdan daha aşağı bir mahluk tasavvur edilemez. Türkler umumiyetle dans'tan da nefret ederler; dans etmek için insanın sarhoş veya deli olması gerekir derler... (A. Cevat. tere. s. 32) 42) (-Türklerin gözettiği prensiplerden biri de israf tan kaçınmalarıdır. Nitekim-)... Zengin ve refah içinde yaşayan Türklerin, büyük ziyafetler verdiği duyulmuş değildir. Zevk-u-safadan (savurganlık'tan) iflas etmiş bir Türke hiç rastlanmaz... (Fontmagne, s.243) Eskiden ve bugün, Türklerin dikkat çeken özelliklerinden biri de, dış tehlike karşısında derhal "birlik olmaları" dır. Bu özelliğe ilk işaret eden de Machiavelli (öl.1535) olmuştur. Diyor ki: 43) Türke kim saldırırsa, onlan birlik bulacağını düşünmelidir. (Machlavelll, Hükümdar, s. 14)

341 TÜRKLERDE AfllAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ 44) Türkmenler dünyanın hiç bir yerinde görülmeyen bir samimiyet ve karşılıklı anlayışla birbir/erine bağlı' dırlar...... (Blocquevllle, s. 54) 45) Türkmen kabilelerinden herbiri kendisine ait bir bölgede sulh ve sükun içinde yaşar fakat müşterek bir tehlike halinde.... göz açıp kapayıncaya kadar kısa zamanda hemen bir/e ir/er... (Blocquevllle, s.54) 46) Umumiyetle yumuşak başlı (Fontmagne, s. 145) sayılan Türkler, namuslu, vefalı ve dürüsttür: Belki katı bir görünüşleri vardır fakat zayıflara ve iyilere karşı inanılmayacak kadar yumuşaktır. (C.Farrere,.22) 47) Normalde Türkler dürüsttür, iyi niyetlidir; çocuklara ve hayvanlara karşı şe/kat/ı'dır; çok sabır/ı'dır, fakat üzerine kauga ruhu çökmeye görsün... (0 zaman) Türkü tutabilirseniz tutun. (Ellot, 1/ 115) 48) Türkler, dost bildiklerine karşı son derece iyi kalpli ve merhametli olmakla beraber, öfkelendikleri zaman gayet sert hareket ederler. (Buabecq, s. 14) 49) (Türk dostu P. Loti'ye göre-) "... Türkler... Avrupalılardan daha (-merhametli-) olmakla beraber, daha sert'tirler. Çoğu zaman yumuşak başlı görünürler, fakat tahrik edildikleri zaman korkunç olurlar ve gözlerini kan bürür. (P. Lotl, s.54) 50) (Cesar Vimercati'nin Constantinop/e-1 854 adlı eserine göre) -Türkler,... normal halinde ne kadar sakin ise, tahrik edilip kızdırıldığı zaman da o nisbette hiddet /i' dir... (A.Cevat. terc.s.84) 1/218) 51) Türklerin bir özelliği de sağduyu'dur (Ubıcınt, 51 *-(Ch. De Cherzer'nin Symime adlı eserine göre) Türkler büyük bir "sağ-duyu" sahibidir.. (A.Cevat, tere. s.80)

njrklerde AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 35 52) Nitekim "sağ-duyu"(akl-ı selim} bakımından Türkleri takdir edenlerden biri de, filozof Schopenhauer(öl. 1860) dir. "İrade ve Tasavvur olarak Dünya" adlı kitabında Türkler'in "irade"yi "akıl" yoluyla denetleyen ve bu sebeple "serin kanlı" davranan bir millet olduğunu ifade etmektedir. Ona göre bütün canlılar "irade" sayesinde hayatlarını devam ettirmektedir, fakat irade gücü kontrolsuz bırakıldığı takdirde adeta azgın bir at gibi çeşitli yönlere kaçabilecektir. Şu halde "irade"nin sadece "insan"larda var olan "akıl" tarafından "kontrol" edilmesi gerekir ki Schopenhauer' e göre böyle bir yetenek ancak Türkler'de ve İspanyollar ile İngilizler'de bulunmaktadır. (Schopenhauer, The World as Wi/I and İdea: 21 425-426) 53) (Nihayet, ilerde Konu-X'da görüleceği üzere-) "Osmanlılar, fethettikleri yerlerdeki insanları kendilerine benzetmek (onlan assimile etmek} için hiçbir çaba harcamamışlar, (ve)... kendileri de bu insanlardan çok az etki'lenmişlerdir... " (Ellot, 1/110) 54) (Türkler}, çevrelerinden çok şeyler almalarına rağmen gene de "Türk kalabilmeleri" harikulade bir hususiyettir. (Eltot, ıı 113) Burada sayılan vasıflara "ek" olarak, kitabın İÇ İ N DEKİLER sayfasında gösterilen ve ilerde teker teker izah edilecek diğer bütün niteliklere sahip kimselerdir ki, Avrupalılann icadı olan bir tabirle: Gerçek Türk sayılmaktadır. Nitekim onlara göre: 55) Türkler, iyi kimselerdir; "kendinize yapılmasını istemediğiniz şeyi başkalanna yapmayınız" emrine çok iyi uyarlar... Ben burada T ürk 1 e r 'den bahs ediyorsam,... başka bir dinden müslümanlığa geçmiş alanlan =mühtedileri}... değil de "gerçek Türkleri" kasd ediyorum. Türkler müslüman, hınstiyan yahut musevi herkes için iyi şeyler isterler." (ThMnot, 143)

36 /TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ 56) Gerçek Türkler, "Anadoluda" aranmalıdır. Bir Türk köyünde bir gece geçirenler bile Türk köylüsünün eşsiz vasıflarını görünce çok şaşır ı lar. Türkler naziktir, yumuşak huyludur (fakat) her Tü.rk biraz da aristokrat ' tır.... " (Eliot, 1/ 1l5)

111 TÜRKLERDE KUVVET, GüZELLİK VE UzuN ÖMüR Türkler beden bakımından kuvvetli (güçlü) insanlardır. Zaten Türk sözünün kuvvetli manasına geldiği de hatırlanacak olursa, bazı Avrupa lugatlarında zikredilen Türk gibi kuvvetli sözünün doğruluğu anlaşıldığı gibi, bu söz yine Avrupalı gözlemciler tarafından vurgulanmaktadır. Mesela Avusturyalı diplomat Busbecg (16'ncı asır), Türklerin bu özelliğini daha sekiz yaşında başlayıp yirmi yaşına kadar devam ettirdikleri okçuluk talimlerine bağlarken, yine bir diplomat olan Thevenot (17'nci asır)'ya göre Türkler, doğuştan kuvvetli ve sıhhatlı insanlardır. (Belgeler no. 57-58) Türk ırkından olan milletlerin bir özelliği de güzellik'dir. Nitekim miladi onuncu asırda Mes'udi (öl. 956)' den başlayarak 11-12'nci asırlarda Gazzali (öl.1111), onikinci asırda İdrisi ( öl.1166) ve on üçüncü asırda Kazvini (öl.1234) taraflarından Türklerin güzelliği konusunda görüşler ileri sürülmüştür. (Belgeler no. 59-63) Ayrıca biliyoruz ki, edebiyatta Türk kelimesi güzel manasına da gelmekteydi. Türklerin nadiren hastalanmasını ve dolayısıyla sıhhatlı ve uzun ömürlü olmalannı, ölçülü yemelerine ve

38 /TÜRKLERDE AHIAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ çok sık yıkanma'larına bağlayan Thevenot (Belge no. 64), (-bazı doktorlar yüzünden sağlam insanların bile hastalandığını ima ederek-) Türkiyede "doktor" bulunmamasını Türklerin lehinde bir şans olarak görmekte ve bu sebeple "... Türkiye doktor'lar için cazip bir memleket sayılmaz" demektedir. (Belge no. 65) Türklerin umumiyetle "sağlıklı" ve "uzun ömürlü" olduğuna dair Thevenot' nun görüşlerini haklı çıkaran esas örneklerin daha 14'üncü asırda Türkiye'de mevcut olduğu İbn Battuta( öl.1369)'nın Rilıle (Seyahat-name) adlı meşhur eseri sayesinde bilinmektedir. (Belgeler no. 66-67-68) Nihayet günümüzde olduğu gibi, eskiden de (-sadece Türklerde değil, diğer birçok milletlerde-) saç, sakal ve bıyık modası mevcuttu. Çünki bu sayede "daha heybetli" bir görüntü kazanıldığına inanılması yanında, sırf gösteriş için veya daha saygın bir izlenim vermek amacıyla da bundan yararlanılmaktaydı. (Belgeler : 69-70-71-72-73-74) Belgeler (no. 57-74) 57) Ok abnakta Türkler çok ustadır; onlar bu işe daha yedi sekiz yaşlannda başlar ve oniki sene süreyle talimlere devam ederler. Bu sebeple Türklerin kollan çok kuwetlidir ve en ufak hedeflere bile isabet ettirecek ustalığa ulaşmışlardır. (Busbecg, s.124) 58) Türkler, "mütenasip vucut"lanyla normal bir boya sahiptirler. Avrupa... ülkelerinde sıksık görülen bazı kusurlar onlarda yoktur: hiç kanbur görülmez, topal azdır ve Türk gibi kuwetli sözü sebepsiz değildir. Çünki onlann ekserisi "kuwetli ve sağlam"dır.. (Thevenot, s. 82) Türklerin "güzel" bir millet olduğunu söyleyenlere gelince, ünlü tarihçi Mes'udi(öl. 956)'nin Müruc'üz-Zeheb adlı eserine göre :

TÜRKLERDE AHI.AK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ / 39 59) Türkler arasında... en güzel, en boylu, en parlak yüzlü olanlar Karluklar' dır. Onlar Fergana, Şaş. ve buralara komşu olan ülkelerin üst taraflarında (yaşamakta)' dır. (Şe,en, s. 44) 60) Büyük düşünür Gazzali (öl.1111), İ tikad adlı eserinde vehim (vehm) meselesinden bahsederken, güzel görünüşlü (yakışıklı) sayılmayan Zenciler ile Hindliler'e verilen bazı şahıs adlannın Türkler'e de verilmesi halinde, Türklerdeki "güzellik"in çağrışım yoluyla zarar göreceğini söylemektedir.(gazzali, İtikadta Orta Yol, s.122-123) 61) Onikinci asra mensup olan. İçlrisi (öl.1166)'ye göre: "Türklerden daha güzel, daha. nazik vucutlu ve daha yakışıklı (bir millet) yoktur.... " (Şe,en, s. 98) 62) Onuçüncü asırda yaşamış olan Kazvini (öl. 1283)'nin Asar'ül-Bilad adlı eserinde Türk şehirlerinden olan Taraz (diğer adıyla Talas)'tan söz edilirken, oradaki Türklerin çok güzel olduktan ve bu dolaylarda onlardan daha güzel insanlar bulunmadığı belirtildikten sonra deniliyor ki : -Taraz'ın erkek'leri ve kadın'lan o kadar güzel'dir ki yüzlerinin güzelliği dillere destan olmuştur. (Şe 'en, s. 147) 63) Onsekizinci asra mensup Le Bryn'e göre: " Türkler, genel olarak boylu-poslu, "güzel yapılı" adamlardır... Kadın'ları da aynı vazıyettedir: Boylan ile yüıilyüşlerinin ihtişamı, erkekler' den aşağı değildir.. " (Comellle Le Bryn) * İlerki konulanmızda, 17'nci asırdan itibaren Avrupalıların hayran kaldığı eski Türk kadınlan'nın zarafet ve güzelliği hakkında birçok örnekler verilecektir. (bkz. s. 75 vd.) Corneille Le Bryn,. Les voyages dıı Corııeille le Bryn par la Moscovie el?erse el aııx İndes Orientales, La Haye, 1712; 1/ 422; bkz. Danişmcnd, s. 152)

40/TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ Türklerin uzun ömürlü olmasına gelince: Böyle bir gözlem, ewela İ bn Battuta (öl.1369), sonra da Avrupalılar tarafından ileri sürülmüştür. Nitekim Avrupalı gözlemciye göre Türklerin "uzun ömürlü" olmalarının iki sebebi var ki, birincisi yemek içmek'de ölçülü davranmaları (msl. bkz. Belgeler 7 2) ve ikincisi de çok sık yıkan:t'lalan'dır. Bu suretledir ki Türkler, sıhhatlı kalmakta ve sıhhat sayesinde uzun ömürlü olmaktadır. Mesela Thevenot' ya göre : 64) "Türkler, uzun ömürlü' dür ve az hasta olurlar... Bizim(= Avrupalıların), maruz kaldığımız... tehlikeli hastalıktan onlar bilmezler. Onlann bu şekilde sıhhatli olmaları, sık sık gittikleri hamamlardan ve yeme içme konusunda "ölçülü" olmalarından olduğunu tahmin ediyorum. Çünki onlar "ölçülü" yerler; Hırıstiyanların yaptığı gibi çeşitli şeyler yemezler... Hiç doktor'jarı yoktur; belki bu da onların sıhhatlı ve uzun ömürlü olmalarının sebeplerinden biridir... Onlar balı her zaman ilaç olarak kullanırlar... " (lbevenot, s. 99) 65) Yine bu Avrupalı diplomata göre "... Türklerin ülkesi,... hem az hasta olmaları ve hem de doktora para ödememeleri sebebiyle, doktorlar için cazip bir yer değildir... il (lbevenot, s.100) Kuzey Afrikalı İbn Battuta (öl. 1369) diyor ki: 66) Erzurumda Ahi Duman'ın zaviyesine inmiştik. Bu zat, ileri bir yaşta olup "yüzotuz yaşını" aştığı söylendiği halde, bir değnek yardımı ile hala yürüyebilmekte, hafızası bütün canlılığı ile durmakta ve beş vakit namaz kılmakta idi. (ibn Battuta, s.28) 6 7) Milas şehrinde pek uzun ömürlü bir kimse olan dindar kişilerden Ebu Şüsteri ile tanıştım. Ö mrünün (yaşının) yüzelli yıldan fazla olduğu söylendiği halde gücü kuweti yerinde ve zihni melekeleri sağlam gözüküyordu.

TI)P KLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖR ÜŞÜ / 41 Bizim için duada bulundu ve duasının bereketi zamanla hasıl oldu... " (İbn Battuta, s.19) 68) Anadolu kasabalanndan biri olan Finike'de... zamanın dindar kişilerinden olan "pek uzun ömürlü" Şeyh Dada Emir Ali ile de tanışmak fırsatını elde ettim. Onun Atpazan civanndaki dergahına girdiğim vakit, şeyhi sırt üstü yatar bir durumda gördüm. Hizmetkarlardan biri Şeyh efendiyi elleriyle oturtup bir diğeri de elleriyle onun kaşlarını aralayınca gözleri açıldı. Benimle temiz bir Arapça ile konuştu... Yaşını sorduğum zaman: - Ben Halife el-mustansır Billah'ın (öl.1242) yoldaşlarından idim. Halife öldüğünde ben otuz yaşında bulunuyordum. Şimdi "yüz altmış üç yaşındayım" demişti. (İbn Battuta, s.57) Müslüman olmazdan önceki bazı Türk kavimlerinin sakallannı traş ederek sadece bıyık bıraktıktan, fakat İslamiyetten sonraki Türkler arasında sakal modası başladığı, lo'uncu asırda Türk ülkelerine seyahat eden İbn Fadlan'ın Rihle (Seyahat-name) adlı meşhur kitabındaki ifadelerinden anlaşılmaktadır. Nitekim: 69) Bütün Türkler sakaflannı keserler, yalnız bıyık'lannı bırakırlar... (İbn Fadlan, s.65) 70) Sonra Peçenekler'e ulaşbk. Bunlar... gayet esmerdir. Sakartannı traş etmişlerdi. (İbn Fadlan, 66) 71) Sonra, yolumuzda Türklerden Başkurd adı verilen bir kavmin topraklannda durduk... Bunlar da sakallannı traş ediyorlar... (İbn Fadlan, s. 67) 72) Türkler saçlarını traş ederler ve uzaması için bırakan Frenkleri tuhaf karşılarlar." (Thevenot, s. 84) 73) Bugün (18'inci asırda) ancak bazı tarikatlardaki dervişlerden başka "uzun saçlı" kimseye rastlanmaz... Bunların dışında herhangi-/- bir Türk'ün saçlarını uzat-

42/TÜRKLERDE AHLAK VE DÜNYA GÖRÜŞÜ ması, ancak kendisini maskara haline getirmesi manasına gelir. Müslümanlar uzun saçın kadına mahsus bir şey olduğunu kabul eder.... Uzun sakal pek o kadar yaygın değildir, fakat bıyıksız bir tek müslüman yoktur. (D'Ohsson, s. 86-87) 74) Türkler umumiyetle gayet muntazam hatları olan bir yüze sahiptir ve ekserisinde bulunan sakal, onlara daha asil bir ifade vermektedir. (M. Miiller, s. 74)

IV TüRK EVLERİ'NDE HA YAT Osmanlıların ilk zamanları ile Gazneliler'in ve Selçuklular'ın aile hayatları ve tarihleri arasında büyük benzerlikler bulunmaktadır. (Eliot, 1/109). Atalarımız, gerçek mutluluğu ancak kendi evlerinde bulmaktaydı ve o zamanlar Türk evlerinin muayyen modelleö mevcuttu. Her isteyen kendi arzusuna göre ev yapamazdı: bazı kurallara uymak gerekiyordu. (Belgeler. 75-86) Bugün insanın hayal edebileceğinden de huzurlu ve güzel olan bu evlerde Türkler uyku'ya pek az zaman ayırırlardı. Yer yatağında uyurlar ve daima erken yatıp erken kalkarlardı. O zamanki insanlardan çoğunun üstüne güneş doğmazdı; "günün bereketi olsun diye" herkes çok erken kalkardı. (Belgeler: 87-88-89). Ne soba ne de şömine bulunmadığından, kışın içleri buz gibi soğuk (Belge-85) fakat mutluluk bakımından sıcak olan Türk evlerinin çeşitleri vardı. Belgeler (75-89) 75) "Şehirlilerin ikametgahına "ev", ileri gelenlerin oturduğu ikametgahlara ise "konak" veya "hane" denir. Padişahın veya vezir-i azam'ın (başbakan'ın) oturduğu yapı ise "saray" diye anılır.... Padişahın sarayına "saray-ı hümayun" fakat... sadrazamın sarayına "saray-ı