İZMİR EKONOMİ ÜNİVERSİTESİ 2012-2013 AKADEMİK YIL AÇILIŞ TÖRENİ SAYIN ROMANO PRODİ NİN İLK DERS KONUŞMASI 25 EYLÜL 2012, SALI Sayın Başkan, Rektör, Yetkililer, Meslektaşlar ve Sevgili Öğrenciler, Bu saygın üniversitede ve ilk defa 42 yıl önce geldiğim bu şehirde bulunmaktan çok memnunum ve gurur duyuyorum. O zamandan bu zamana İzmir gerçekten çok değişmiş, buraya her geldiğimde bu şehrin dinamizmi ve gerçek gücü beni şaşırtıyor. Üzgünüm ki Milan İzmir e karşı rekabet içerisindeydi, bu benim için çok önemliydi ama bir sonraki maç için emrinize amadeyim. Bugün, bu ilk derste, hayatımla ilgili, yapmış olduğum ekonomik ve politik çalışmalarla ilgili bazı görüşlerimi bildirmek istiyorum ve yakın geçmişte yaşadığımız büyük değişimlerle ve gelecekte yaşayacağımız muazzam değişikliklerle ilgili olarak öğrencilere mesaj vermek istiyorum. Basit bir gözlemle başlamak istiyorum; 18. ve 19.yy Avrupası: Fransa, Birleşik Krallık, Almanya, tek tek ya da birlikte bir zamanlar ekonominin ve politikanın hükmeden güçleri, dünyanın lordlarıydılar. 20.yy Amerikan yüzyılıydı, özellikle de ikinci yarısı Amerikan hükümdarlığıydı. Amerikan ekonomisi bundan 40-50 yıl öncesinde bile Avrupa ekonomisinden daha güçlüydü ama dünya bunun değerini ancak 20.yy da kavradı. Yüzyılın ikinci yarısında bunu herkes anladı. 1950-60 yıllarında, dünya çapındaki gayri safi yurt içi hasılanın %45-%50 si Amerika da üretiliyordu ki bu oran askeri giderlere eşittir, o yüzden Amerika Birleşik Devletleri bizim için dünyaya hükmeden bir ülkeydi. O dönemde, ABD, artı Avrupa artı Kanada, dünya gayri safi yurt içi hasılanın üçte ikisine yaklaşmıştı ve 20.yy ın son on yıllık döneminde Sovyetler Birliği nin yıkılması, Amerika nın zaferi oldu. Bu, dünya tarihi için o kadar çarpıcı ve dikkat çekiciydi ki, tarihçiler, bilgeler, profesörler, bir dönemin sona erdiğinden bahsediyorlardı. Bu basitçe bir dönemin sonuydu, bir dinginlik ya da rekabet olasılığı olmadan uzun süreli bir Amerika egemenliği sürecekti. Fakat bu doğru değildi. O an, tarihteki en büyük ve en hızlı değişimin başlangıcıydı bizim tanıklık ettiğimiz. Neden? Bir tarafta İtalya nın yaptığı siyasi hatalar vardı. Ben her zaman konuşmalarımda açık sözlüyümdür. En büyük siyasi hata Irak Savaşı ydı. Irak Savaşı, Amerikan mührü olarak başladı. Tahminler, savaşın birkaç hafta süreceğiydi. Oldukça hızlı bir kampanya ve barış dolu uzun bir asır ve tabi ki bu korkunç 11 Eylül trajedisine bir cevaptı ama bu savaş tüm beklentilerin dışındaydı ve çok pahalıya mal oldu. Birleşik Devletlerle ilgili olarak gelecekte inceleyeceğimiz mali sıkıntıların sebeplerinden biri buydu. Bu savaş, ayrıca bölücü bir savaştı. Hatırlıyorum, o dönem Avrupa Komisyonu Başkanıydım, Avrupa ilkeleri arasında korkunç bir ayrılık oldu. İspanya, İtalya ve Birleşik Krallık gibi bir takım Avrupa ülkeleri savaşı desteklerken,
Fransa ve Almanya savaşa karşı çıktılar. Bu da, Avrupa ülkeleri arasındaki dayanışma açısından son derece tehlikeli bir sorundu. Genel olarak sadece ekonomi ve politika üzerine konuşuyoruz ama tarihin değişimini yargılamamıza sebep olan siyasi sorunlar var. Afganistan savaşından sonra da aynı yön ve aynı akıbet ve bu değişimin sonucu olarak Birleşik Devletler, hala dünya üzerindeki en güçlü ülke, askerlik alanında oldukça güçlü, ama dünya çapında askeri giderlerin %45 i ve dünya çapındaki gayri safi yurt içi hasılanın %20 si. Şu anda içinde bulunduğumuz dengesizlik bu ve böyle bir dengesizlik olunca değişimler kaçınılmaz oluyor. Bu şekilde bir süre idare edebilirsiniz ama ondan sonra yeniden dengelemek zorunda kalırsınız. Dünya üzerindeki farklı imparatorluklar, bize bunun böyle olacağını göstermiştir. Siyasi bir hata, ama diğer taraftan da, dünya üzerinde bir değişim, genel olarak bu, Asya nın yükselişi olarak adlandırılıyor fakat göreceğimiz odur ki, sadece Asya değil, Türkiye de dâhil olmak üzere diğer ülkeler, yeni dünya düzenini kuracak. Tam olarak, artan Asya ülkeleri ve BRIC ler var, Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin, ayrıca Güney Afrika da bu gruba dâhil olmalı çünkü BRIC ler arasında Türkler de var ve sanırım gelecekte Endonezya da katılmalı, gerçekten kalkınan ve dünyaya yeni bir damga vurabilecek kadar büyük olan. Açıkçası, buna en güzel örnek Çin dir. Çin, birkaç yıl içerisinde, dünya çapındaki gayri safi yurt içi hasılada %2 den %10 a ulaşarak ikinci konuma gelmiştir ve büyük bir olasılıkla 2020 de birinci olacaktır. Açıkçası, nüfus yüzünden kişi başına düşen gelirde birinci konumdadır ama güçte birinci olmak büyük bir şey anlamına geliyor. Ve tabi dünyanın yeni yükselen gücü budur. Bulunduğumuz şu noktada G2 hakkında konuşacağız, bunun doğru olmadığını göreceğiz ama size içinde bulunduğumuz büyük ve hızlı değişimle ilgili bir fikir verecektir. Sizi, sayılarla sıkmak istemiyorum. Şangay İşletme Okulu nda ders veriyorum ve Çin in yükselişini oldukça iyi biliyorum. Size, Çin in neden önemli olduğunu söyleyeceğim, önemli çünkü dünya tarihinde ilk kez bir ülke malları, insanları, sermayeyi ve teknolojiyi beraber ithal ediyor. Eğer, sömürge tarihine bakacak olursanız, bunun daha önce bu şekilde olmadığını görürsünüz ve şimdi olmasının sebebi de hızlı değişimdir, nüfustur ve aynı zamanda tüm dünyayı dolaşan bir politikadır. Çin in Afrika ya girmesi bunun bir bölümüdür ama Amerika yla olan ilişkiler de diğer bir bölümü. Strateji bellidir, Çin in gelecekteki kalkınması için yiyecek ve enerji sağlamak. Bununla ilgili olan tüm siyasi sorunlar ki bunlar ciddi sorunlardır, Afrika da toprak satın alma, kiralama, tarım yapma, madencilik ve daha birçok sorunlardır. Ama tüm bunlar varken Afrika da, fransızca konuşulan ülkelerde Fransız politikası, ingilizce konuşulan ülkelerde İngiliz politikası, tüm körfez ülkelerinde Amerikan politikası ve Frank ülkeleri, ama kıta düzeyinde politika yapan sadece bir ülke var. Çin, 54 Afrika ülkesinden 51 iyle diplomatik ilişkiler içerisinde. Diplomatik ilişkiler demek bu ülkelerin Tayvan la olan ilişkilerini kesmeleri anlamına gelmektedir. Bunlar sadece teorik değişimler değil, bunlar, gelecekte içinde yaşadığımız gezegenin çehresini değiştirecek köklü değişimler. Benim sezdiğim en büyük problem su kaynaklarıyla ilgili ama Çin doğrudan bununla bağlantılı değil. Daha önce de söylediğim gibi, güç dengesinde önemli bir değişiklik var. Tekrarlamak gerekirse, Birleşik Devletler, katı bir askeri bakış açısıyla, şimdi ve gelecekte lider ülke durumundadır. Irak Savaşı ve Libya
Savaşı arasında oldukça çarpıcı farklar var. Irak Savaşı %90 Amerikan parasıyla desteklendi, %85 ya da %95 de olabilir. Libya savaşında maliyetin %15 i Fransa ya, %15 i Birleşik Krallık a, %15 i Birleşik Devletler e, %10 u İtalya ya aitti. Görüleceği üzerine, politikada, dengesizlik sonucu ortaya çıkan büyük değişimler olmuştur. Birleşik Devletler de bu köklü değişimin içindedir ama eskisinden oldukça farklı olan yeni tutumlarla. Siz de mühendislik öğretiyorsunuz, bilirsiniz, yeni bir olgu düşünmelisiniz. Birleşik Devletler, 2 yıl öncesine oranla, şu anda enerjide özerklik ve enerjide yeterlik konusunda çok daha iyi konumda. Şist gazı, dünya stratejisinde mükemmel bir devrimdir. Belki de bu, ekonomik sebeplerden ötürü, Birleşik Devletlerin Orta Doğu ya olan ilgisini azaltabilir, ama emin değilim, bu çok yeni bir gelişme. Henüz aklımıza gelmeyen başka bir değişim bu. Buna paralel olarak, yükselen yeni güçler var, sadece Çin değil, Brezilya ve Türkiye gibi daha orijinal güçler. Bazı açılardan birbirlerine oldukça benzer durumdalar, bunu açıkça söyleyebilirim çünkü hem Brezilya hem de Türkiye, Amerikan stratejisi için çok önemliydi ve hala daha önemli. Politikalarında daha özerk olabilirlerdi. Dünya arenasında vazgeçilmez olduklarından akıllıca faydalanabilirlerdi. Tabi ki hem Brezilya nın hem de Türkiye nin bu yeni stratejide rolleri var. Bu orijinal güçler ve ekonomik büyüme stratejisi olmadan bu yeni etki yürütülemezdi, uygulamaya konulamazdı. Dünyayı değiştirmek için ekonomi ve politika her zaman bir arada olmalı. Geleceğe baktığımızda, farklı bir kalkınma yarışı görüyoruz; BRIC ler, Birleşik Devletler, Avrupa, oldukça köklü farklılıklar. Bu sene, herkes, Çin krizinin altını çiziyor ama büyüme %7- %8 arasında olacak, eğer bu bir krizse mutlu olmalıyım. ABD ve Avrupa sıfıra yakın ve kendi ülkem de dâhil olmak üzere bazı ülkeler sıfırın alında 1 ya da 2, dolayısıyla, bu gelecekte, dünyada yeni bir yapılanmayı düşündürecektir. Birleşik Devletlerin bile zayıf yönleri var, borçla, bankacılık kriziyle ilgili olan ciddi sorunların yanısıra muazzam bir mali açık sorunu var. Amerikan açığı Avrupa açığından çok daha fazla ölçüde ve hiç şüphesiz Kaliforniya bütçesi, Yunanistan ın bütçesinden daha iyi durumda değil. Tek fark, Birleşik Devletler, Birleşik Devletler ama Avrupa hala politik bir oluşum, o yüzden de piyasa şu ya da bu şekilde bunu değişik olarak değerlendiriyor. Son sorun da ki sadece Amerikan sorunu değil, dünyanın her yerinde gelir dağılımının kötüye gidiyor olması. Brezilya, bazı İskandinav ülkeleri ve son 2-3 yıldır da Fransa hariç, en kötü gelir dağılımı dönemini yaşıyoruz. Bunun altını çiziyorum çünkü sonuçlarını bilmiyorum. Yaşadığımız bu devirde, yaygın sosyal protestolar yok, Wall Street istilası sınırlı, gerçek bir temsilcilik yok, devrimci olan bir şey yok ama bu yeni olgunun önemini vurguluyor ve bunu değiştirmek zor olacak çünkü vergilendirme sorunu herhangi bir demokratik seçimde bir numaralı sorun. Bu konudan söz açılmışken, eğer vergiyi artırmakta ısrarcı olursanız, seçimi kaybedeceğinize hiç şüphe yoktur. Bir nesil öncesinde böyle bir sorun yoktu, hizmetler arasında, vergiler arasında daha dengeli bir çatışma vardı. Bu durum, demokrasinin doğasını değiştiriyor, bu konu üzerinde düşünmek lazım çünkü böyle giderse sonuç ne olacak bilmiyorum. Şu ana kadar Avrupa dan bahsetmedim, ben bir Avrupalıyım, Avrupa Komisyonu Başkanıyım, şimdi sırada Avrupa var çünkü Avrupa garip bir aşamadan geçiyor şu anda. Avrupa hala dünya çapındaki gayri safi yurt içi hasılada dünya birincisi, belki Birleşik Devletler şu sıralarda Avrupa yı geçmek üzeredir ama yaklaşık
ölçülerdeyiz. Hiç şüphesiz, ithalatta birinci konumdayız, endüstriyel üretimde keza öyle ama dünya üzerinde bir güce sahip değiliz, birliğimizi ve geleceğimizi oluştururken yaşadığımız bu zorlu adımdan dolayı dünya politikası üzerinde bir etkimiz yok. Çok büyük başarılar kazandık, propaganda yapmak istemiyorum ama euroyla, devletlerin tabiatını değiştirdik. Modern bir devlet her zaman iki desteğin üzerinde durur: Ordu ve para birimi, para. Bu ikisini bir araya getirdiğinizde, devletlerin tabiatını derinden değiştirirsiniz ve biz bunu olaysız bir şekilde gerçekleştirdik. Demir Perdenin düşmesiyle, kapılarımızı birçok ülkeye açtık ve sanırım bir mucize gerçekleştirdik. Düşünün, eğer Polonya şimdi birliğe üye olmamış olsaydı ne halde olurdu. İstikrar açısından değerlendirecek olursak, üye olmayan Ukrayna ve Polonya arasındaki farka bakın. Fakat henüz bunu tamamlayabilmiş değiliz ve bu büyük çaba, şimdi yeni gelişen olayların kurbanı olmaya başladı, korku, bunlardan biri korkudur. Avrupa, küreselleşmekten, Çin rekabetinden, işsizlikten korkuyor ve bu korku yüzünden sayıları artan halkçı partiler var ve bu durum bakış açısını değiştirmektedir. Bu sorunu, bu değişimi Çinli öğrencilerime anlattığım zaman, öğrencilerden birisi bana, Profesör, ama Avrupa bir laboratuvar mı yoksa bir müze mi diye sordu. Bu soruyu soran gerçekten zeki bir öğrenciydi. Biz, bu laboratuvarla ilgili olarak muhteşem bir çaba gösterdik fakat şimdi bu korku bizi biraz müzeye dönüştürdü. Ben olumsuz düşünen bir insan değilim çünkü geçmişte gerçekten kötü zamanlarımız oldu. Sebeplerden biri dayanışmanın eksikliğiydi. Yunanistan davasında olduğu gibi, sorun para değildi, Avrupa Birliği bunu karşılayabilirdi ama halkçı partiler ve seçimler yüzünden öyle bir geciktirildi ki 30 milyon Euro sorunu 10, hatta 15 katına çıktı. Güç bakımından Avrupa nın kendi içerisinde de değişimler söz konusu. Bu değişimlerden en büyüğü Avrupa nın artık iki güçlü motor, Fransa ve Almanya tarafından yönetilmediğidir. Birleşmeden sonra şimdi Almanya bu görevi devraldı çünkü endüstrideki büyük değişimden dolayı Alman gücü değişti. Şimdi, elimizde, bu farklılıkları dengeleyebilecek daha güçlü bir Avrupa hükümetini gerektiren bir Avrupa var. Üretim endüstrisinde Almanya %26, Fransa %10 ve İngiltere %9, o yüzden ortak bir politikaya sahip değilseniz gelecekte birbirinizden ayrılmanız ve devletlerin yapısında köklü değişim kaçınılmaz olur. Bunun yansıra, uzun vadeli hedeflerle ilgili sorunlar var. Birleşik Krallık ın uzun vadeli hedefleri, Avrupa nın kuzeyindeki ülkelerin uzun vadeli hedeflerinden farklı. O yüzden de, mucize, yani laboratuvar çok zor bir durumda. Ama bana inanın, bu Avrupa da bir kargaşaya sebep açmayacaktır. Avrupa her zaman krizden çıkmayı başarmıştır. Fransa nın, Avrupa Enstitüsünden ayrıldığı zamanı hatırlıyorum, Başkan de Gaulle ün boş sandalyesini hatırlıyorum. O sorunun da üstesinden geldik çünkü sonunda anladık ki, Avrupa ülkelerinin birbirlerinden ayrılmaları durumunda yeni küreselleşen dünyada bir rolleri olmayacak. Ama bu oldukça uzun bir süreçtir. Geçen birkaç hafta içinde gerçekleşen sürecin oldukça önemli olduğunu söyleyebilirim. Avrupa Merkez Bankası, öncelik kullanarak, daha önce mümkün olmayan bir dayanışma politikası oluşturdu. Mutlaka ki bir bankanın böyle bir değişime sebep olması biraz zorlayıcıdır ama yeni kurumlar olduğunda böyle beklenmedik değişimlere açık olmak gerekir. İnanıyorum ki, dayanışmayı, birliğin ruhunu yıkmak, hiçbir Avrupa ülkesinin yararına değildir. Ayrıca, daha önce bahsetmiş olduğum olaylar yüzünden de, dünyada daha güçlü bir Avrupa ya ihtiyaç duymalıyız ve duyuyoruz da zaten. Çin açısından da bu böyledir. Çin, Amerika ya karşı tek başına olmak istemiyor, henüz hazır değil. Çin de güçlü bir
Avrupa istiyor. Avrupa yı kurduğumuz zaman, Çinliler fazlasıyla destekliyorlardı. Çin Başkanının bana verdiği cevap, Sadece tek bir gücün hâkim olduğu bir dünyada yaşamak istemiyorum. Sadece Amerikan dolarının hüküm sürdüğü bir dünyada yaşamak istemiyorum olmuştu. O yüzden güçlü bir Avrupa ya ihtiyacımız var. Avrupa cevabı uzun yıllar zordu, Euro işe yaradı ama yeni bir spekülasyonla, dünyayla ilgili yeni bir değişim. Mali spekülasyonun boyutu, takas yapılmak istenen ürünler için gerekli olan parayla karşılaştırıldığında, geçmiştekinden çok farklı olduğu görülür. Ama bunun sonucu Türkiye için çok önemlidir. Dünyadaki hiçbir ülke, Amerika ve Çin i tek egemenlik olarak kabul etmeyecektir çünkü bu spekülasyon oldukça tehlikelidir. Her hükümet bu yayılımdan, faiz oranının artışından korkmaktadır ve bu yüzden politikalarını değiştirmektedir. Birkaç gün önce, bilimsel bir kongrede espri yaptım, dedim ki, Modern Avrupa Devleti birleşmiş durumda çünkü her birinin tek bir başbakanı var, Bay Yayılım, çünkü her bir devletin politikasını belirlemekten o sorumlu. Birleşik Krallık euro üyesi değil ama daha kısıtlı bir politika benimseme yoluna gidiyorlar çünkü onlar da uluslararası spekülasyonun gazabına uğramaktan korkuyorlar. Avrupa nın içinde bulunduğu gerçek durum budur. Harika bir başarı elde ettik, yeni dünyaya hazırız ama son olarak ekonomik ve politik birliği gerçekleştirmemiz lazım. Bu konuyu burada bırakmak istiyorum, şu anda Türkiye deyim ve Türk-Avrupa ilişkileri hakkında size samimi fikirlerimi iletmek istiyorum çünkü bu benim Brüksel deki çalışma hayatımda önemli bir yer tutmuştur ve bu konuyu irdelerken oldukça, daha önce konuşmamda belirttiğim sebeplerden ötürü, oldukça yalın olmalıyız. İtalya Başbakanı ve Avrupa Komisyonu Başkanı olarak ben her zaman Türkiye nin Avrupa Birliğine üyeliğini desteklemişimdir. Ama her zaman Türk dostlarıma söylediğim gibi, acele etmemeniz lazım. Neden? Çünkü bu oldukça uzun bir süreç ve adım adım yapılması lazım. Farklılıklarımız var, seçmen kitlesi henüz hazır değil, belki Fransız referandumundan önce mümkündü. Bazen Türk televizyonu bana soruyor neden acele etmemenizi istediğimi, yavaş hareket etmeniz lazım çünkü ben gerçekçiyim, eğer hedeflerinize ulaşmak istiyorsanız doğru adımlar atmak zorundasınız. Hikâyenin başı buydu ama ondan sonra karşımıza iki yeni olay çıktı. Size anlatmıştım hikâyeyi. İlk olarak, Avrupa korkusu ki Balkan ülkelerinin genişlemesini de engellemiştir. Hırvatistan, 2007 yılında birliğe katılacaktı, Hırvatistan hala daha birliğe üye değil, diğer Balkan devletleri de aynı durumda. Türkiye ile de durum aynı, sadece uzlaşmamız gereken mesafe sorunu değil, Avrupa nın korku dönemi geçiriyor olması da sorun. Diğer taraftan, Türkiye, yeni bir dış politika geliştiriyor ve bu politikanın daha da çevik olduğu apaçık, hatta Avrupa politikasından bile çok daha hızlı, o yüzden de Türkiye nin mevzuatı ve bu külfetli süreci kabul etmesi kolay değil. Avrupa ile tarihi bir bağınız var, bu bağ bizi birbirimize yakınlaştırıyor, ekonomik ilişkilerimiz gelişiyor, aramızda sorunlar yok ama hala nişanlı konumundayız ve evlilik yolu hala uzak. Gelecekte bu evliliğin olmasını istiyorsak, nişanlılık dönemimizi iyi sürdürmek zorundayız. Gerçekçi olarak baktığımızda durum budur, şansımıza ilişkilerimiz iyi, aramızda bir güceniklik yok ve bu süreçte, sadece ekonomik değil kültürel ilişkilerimizi de geliştirmeliyiz. Bu üniversite bir Erasmus üniversitesi ve bu beni çok mutlu ediyor, bunun tek sebebi de benim Erasmus Mundus u yaratmam değildir çünkü bu uzun vadeli süreci anlamamız gerekir. Şans eseri, birbirine 15 günlük yakın bir süreçte, çok önemli olaylar olacak: Amerika seçimleri ve Çin Komünist partinin güç
değiştirmesi. Çin Komünist partinin güç değiştirmesi Ekim ayının ikinci yarısında gerçekleşecek, tam günü belli değil çünkü hiçbir zaman kesin bir tarih veremezler ve Amerika seçimleri de kasım ayının ilk salı günü gerçekleşecek ve dünyada gelecekte göreceğimiz değişimler olacak. Obama da kazansa, Romney de kazansa, sanırım hızlı bir süreç olacak ve bu değişimin yönü Pasifik yönünde mi olacak? Bu, biz Avrupalılar için oldukça büyük bir değişim. Obama, Avrupalı atalara sahip olmayan tek başkan, Avrupa da eğitim görmeyen başkan ve kampanya çalışmaları başladığında, ilk 30 konuşmasında Avrupa dan hiç bahsetmedi. Bu da, daha güçlü bir Avrupa oluşturmaya çalışmamızın açık bir sebebidir yoksa Birleşik Devletler ilgiyi Asya yönüne doğrultacaktır. Diğer taraftan, tahmin edildiği üzere, Çin in politikasında köklü bir değişim olacağına inanmıyorum. Eğer, yeni bir gelişim olmazsa, rekabeti kızdıracak bir politika olmazsa, ekonomi bu şekilde devam edecektir ama büyük bir olasılıkla artan bir hızla çünkü iç savaş, Maoist kısım olarak adlandırılan kısım azınlığa indirgendi. Ama unutmayın ki bu dünya ekonomisini değiştirecek bir kararla yapılmalı çünkü Çin iç tüketimini iyileştirmeli ve arttırmalı. Yeni teknolojiler bulmak için büyük çaba harcamalı ki düşük maliyetli üretici sıfatından çıkarak 360 derece rakip sıfatına geçsin. Dünya üzerinde birçok garip tahminler yürütülüyor. En son Nobel Ödüllü tahmine göre, Çin, çok yakında, 2020 den sonra, Birleşik Devletlerin gelirini ikiye katlayacak. Amerika nınki %40, Avrupa nınki %50, ben bu tahmine hiç güvenmiyorum, özellikle de Nobel Ödülü tarafından yapılmışsa çünkü Nobel Ödülü kazandığınızda her şeyi bildiğiniz farz ediliyor, ama belli ki değişim kapımızda ve bu değişime karşı hazırlıklı olmalıyız. Bu açıdan da, dayanışmanın artması, Türkiye ve Avrupa Birliği arasında olası bir üyelik kesinlikle zaruridir. Özerk ve güçlü bir Türk politikasının, Türkiye için iyi olacağına inanıyorum. Tarihi değişimin parçası olan bir seçim ama daha güçlü bir ilişki ve daha güçlü bir Avrupa Birliğiyle mümkün olacaktır. Teşekkür ederim.