HİKMET YURDU Düşünce Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi ISSN: 1308-6944 www.hikmetyurdu.com Hikmet Yurdu, Yıl: 3, C:3, S: 6, Temmuz-Aralık 2010, ss. 353-360 Kitap tanıtımı İsmail KATGI Gaziantep Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih A.B.D. Yüksek Lisans Öğr. Osmanlı Devleti nde Şeyhülislamlık, AKGÜNDÜZ, Murat, Beyan yay., İstanbul, 2002, 368 s. Osmanlı İmparatorluğu nun çöküşü ve laik-ulusal devletin inşası sürecinde, pek çok konuda olduğu gibi tarih çalışmalarında da menfi eğilimler ortaya çıktı. Osmanlı hanedanına karşı husumetçe bir yaklaşım, tedricen genişleyerek Osmanlı kültür ve medeniyetini topyekün reddetme ya da salt menfi yönlerinin ön plana çıkarılması alışkanlığı halini aldı. Bilimselikten yoksun ve peşin hükümlü bir düşüncenin ürünü olarak görülebilecek bu yaklaşım, kaçınılmaz olarak tarihçilerimize/tarihçiliğimize de sirayet etti ve Osmanlı Tarihi ni göz ardı etme temayülü haline dönüştü. Bu nedenle uzun bir süre Osmanlı tarihinin pek çok yönü karanlıkta kaldı/aydınlatıl(a)madı. Özellikle Batılı kaynakların referans alındığı Türk tarihçiliğinde, Batı lı bilim adamlarının görüşleri de bir mütearife olarak tekrarlanageldi. Bununla birlikte özellikle son dönemlerde bu anlayış terk edilmeye başlanmış ve yerini yansız, bilimsel-objektif tarih araştırıcılığı almaya başlamıştır. Dolayısıyla yeni belge ve vesikalar ışığında Osmanlı tarihinin karanlıkta kalmış olan siyasi, idari, hukuki ve sosyo-ekonomik bütün noktaları aydınlatılmaya başlanmış ve oldukça önemli bir mesafe de alınmıştır. Burada özellikle kurumsal tarihçilik (müessese tarihçiliği) yolunda atılan adımlara dikkati çekmek gerekmektedir. 1 Nitekim bir süredir 1 Tanıtımını yaptığımız çalışma dışında bu çalışmalardan birkaç tanesi: Ali Haydar Bayat, Osmanlı Devleti nde Hekimbaşılık Kurumu ve Hekimbaşılar, Recep Ahıskalı, Osmanlı Devlet Teşkilatı nda
354 Kitap Tanıtımı Osmanlı müesseseleri üzerine yapılan araştırmalarda yoğunluk gözlemlenmektedir. Özellikle merhum İsmail Hakkı Uzunçarşılı nın çalışmalarından sonra bu yöndeki girişimler- geç de olsa- büyük önem taşımaktadır. Bu şekilde, pek çok açıdan yanlış bilinen ya da bilinçli olarak yanlış bilgilendirildiğimiz pek çok husus, tarih metedolojisi çerçevesinde ve önyargıdan uzak bir yaklaşımla açıklığa kavuşturulmaktadır. Bu yönüyle uzun bir süre suiistimal edilen ve Prof. Kemal Karpat ın ifadesi ile dünya tarihinin üvey evladı muamelesi gören Osmanlı tarihine hak ettiği yeri vermek, tarihçilerimiz için bir sorumluluk haline gelmiştir. Bu cümleden olarak tanıtımını yaptığımız çalışmanın da, bu sorumluluk düşüncesinin bir ürünü olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Osmanlı Devletin de Şeyhülislamlık Kurumu üzerine bugüne kadar pek çok çalışma yapılmış olmasına rağmen, böylesine önemli bir kurumun derlitoplu ve derinlemesine bir şekilde incelenmemiş olduğu aşikardı. Diğer taraftan bu zamana kadar yapılan çalışmalar, kapsadığı zaman, referans alınan kaynaklar ve metedolojik bazı eksiklikler nedeniyle araştırmacıların ihtiyacına cevap ver(e)memekteydi. İşte tanıtımını yaptığımız bu eser, bu alandaki boşluğu doldurmak amacıyla çalışılmıştır ve şeyhülislamlık kurumunu bütün yönleriyle irdeleyen ve geniş bir zaman dilimini kapsaması açısından araştırmacıların ihtiyacına cevap verecek yeterliliktedir. 2 Yazar çalışmasını giriş bölümü dışında, şeyhülislamlık kurumunun kuruluş ve gelişimi, devlet teşrifatındaki yeri, diğer devlet ricali ile olan ilişkileri, tayin ve azilleri, gelirleri, kıyafetleri ve mahiyetindeki görevliler ve son olarak görevleri olmak üzere altı bölüm altında incelemiştir. Çalışma genel bir değerlendirme ile tamamlanmıştır. Çalışmanın sonunda bütün kaynaklar künyeleri ile birlikte gösterilmiştir. Şeyhülislamlık ile ilgili bazı arşiv vesikalarına, devletin kuruluşundan çöküşüne ka- Resisülküttaplık, Haldun Eroğlu, Osmanlı Devleti nde Şehzadelik Kurumu, Murat Sarıcık, Osmanlı Devleti nde Nakibüleşraflık Kurumu vdl. 2 Burada son dönemlerde yapılmış bir çalışmaya da işaret etmek gerektir. Esra Yakut tarafından şeyhülislamlık kurumu üzerine yapılan bu çalışma, daha çok yenileşme sürecini kapsamaktadır. Bu yönüyle bu eserin, Murat Akgündüz ün eserini tamamlar nitelikte olduğu söylenebilir. YA- KUT, Esra, Şeyhülislâmlık: Yenileşme Döneminde Devlet ve Din, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2005
İsmail Katgı 355 dar görev yapmış şeyhülislamların listesine yer verilmiştir. Ayrıca kullanıcılar açısından önemli kolaylıklar sağlaması açısından da genel bir dizin çalışması da eserin sonuna eklenmiştir. Çalışmanın girişinde (s.13-36), yararlanılan kaynaklardan bazıları hakkında bilgi verilmiştir. Burada geniş bir literatür taraması yapıldığını ve konu ile ilgili temel kaynakların referans alındığını belirtmek gerekir. Aynı yerde, Osmanlı eğitim sisteminin temeli olarak görülen medrese sisteminin mahiyeti ve işleyişi, buralardan mezun olan ulema sınıfının statüsü ile şeyhülislam tabirinin Osmanlı öncesi kullanım alanı kısaca incelenmiş ve kurumun tarihi arka planı ortaya konulmuş. Yazar, çalışmanın birinci bölümünde (s. 37-106) şeyhülislamlık kurumunun kuruluş ve gelişimini incelemiştir. Tarihçilerin ifadesiyle, sınırları tedricen genişleyen beylik, esaslı bir kurul vücuda getirmek istediğinden artık yavaş yavaş aşiret usul ve kaidelerinden ayrılarak bir devlet mahiyetini almak yolunu tutumuştur. Bünyesine göre idari, adli, askeri teşkilat yapmak zaruretini hissetmişti. Rumeli ndeki fetihlere paralel sınırları genişleyen ve daha fazla maddi/insani güce ihtiyaç duyan Osmanlı devleti ileri gelenleri, böylelikle aşiretten devlete geçiş sürecinde idari, askeri, mali ve hukuki kurumların birbirinden ayrılarak ve fakat birbirleriyle sıkı bir ilişki içerisinde olduğu bir müesseseleşmenin zorunluluğunu görmüşlerdir. 3 İşte şeyhülislamlık kurumu da diğer müesselerde olduğu gibi, kuruluştan çöküşe kadar çeşitli değişim ve gelişimler izlemiştir. İlk dönemlerde salt bir danışma organı olan ve dini/hukuki sorunların çözümünde meşrulaştırıcı bir görev üstlenen bu kurum zamanla devlet katındaki nüfuzunu artırmış ve devlet işlerinin yürütülmesinde etkin rol oynamaya başlamıştır. Eserde kurumun tesisi ve tekamülü incelenirken, bu makama getirilen ilk kişinin kim olduğu tartışmalarına da değinilmiş; özellikle Molla Fenari nin ilk şeyhülislam olduğu yönündeki düşüncelerin ağırlık kazandığı belirtilmiştir. İstanbul un fethinden sonra Fatih in, devlet teşkilatın- 3 UZUNÇARŞILI, Osmanlı Tarihi, I, TTK yay., Ankara, 2003, s. 124-5, SHAW, Stanford, Osmanlı İmparatorluğu Ve Modern Türkiye, I, E yay., İstanbul, 1982, s. 47
356 Kitap Tanıtımı daki düzenlemelerinin bir sonucu olarak ve teşkilat kanunnamesi göz önüne alınarak bu dönemde atanan baş-müftinin şeyhülislam olarak kabul edilebileceği görüşüne de yer veren yazar, bu makamın tam anlamıyla Zenbilli Ali (Cemali) Efendi, Kamalpaşazade ve Ebussuud Efendi dönemlerinde nüfuz kazandığını, hatta Ebussuud Efendi ile birlikte şeyhülislamın kazaskerlerin önüne geçerek ulema sınıfının başı konumuna yükseldiğini de ifade etmiştir. Bu bölümde kurumun kuruluş sebepleri üzerinde de durulmuş ve ekseriyetle Batı lı bilim adamların görüşlerinin kabul gördüğü belirtilmiştir. Ancak yazara göre devlet ve toplum İslami özelliktedir ve şeyhülislamlık kurumu da bu çerçeveden kurulup gelişmiştir. Dolayısıyla devlet yönetiminde dinsel meşruiyet, toplumun devlete bağlılığının sağlanması, din kurumunun örgütlenmesi ve denetlenmesi, siyasi/idari kurum ile din kurumu arasındaki dengenin sağlanması gibi sebepler, şeyhülislamlık kurumunun tesis sebepleri arasında gösterilmektedir. Aynı bölümde şeyhülislamlık kurumunun 19. yüzyıl başlarına kadar geçirdiği gelişim ile bu süreçte görev yapan bazı şeyhülislamlara temas edilmiş; özellikle Hoca Saddeddin Efendi ye kadar gelen şeyhülislamların ilim ve fazilette üstün oldukları ve başında bulundukları kurumun itibarına halel getirmediklerine işaret edilmiştir. Ancak Hoca Sadeddin Efendi den sonra gelen şeyhülislamlar ve onların şahsında şeyhülislamlık kurumunda bozulma temayülünün başladığı; sık sık yaşanan aziller ve hatta üç adet olmak üzere katledilmiş şeyhülislam olaylarına bu dönemde rastlandığı vurgulanmıştır. İkinci bölümde (s.107-131) ise şeyhülislamın devlet protokolündeki yeri incelenmiştir. Osmanlı Devleti nde, ilmiye teşkilatının ve dini bürokrasinin en üst mercii olan şeyhülislamın şahsında, şeyhülislamlık kurumunun devlet protokolündeki yeri de büyük bir önem arz etmektedir. Nitekim padişah ve sadrazamdan sonra protokolde üçüncü sırada yer alan şeyhülislam, bazen ikisinin de üstüne çıkarak devletin en yetkili otoritesi konumuna gelebilmektedir. Şeyhülislamların verdikleri fetvalar ile sadrazamların ve hatta padişahların azl ve katlleri bu görüşü destekler mahiyettedir. Osmanlı devlet yönetiminde önemli bir yere sahip olan şeyhülislamın Ebussuud Efendi ye kadar protokol olarak kadıaskerlerin
İsmail Katgı 357 altında olduğu; ancak bir İslam devleti olan Osmanlılarda, devlet ve toplum yaşamında şeyhülislamın mevkiinin salt ulema nezdinde değil aynı zamanda devlet yönetiminde de en üst mevkide olduğu belirtilmekte ve şeyhülislamın teşrifattaki yeri örneklerle incelenmektedir. Bununla ilintili olarak şeyhülislamların unvan ve lakapları da incelenen diğer bir husustur ki; diğer devlet görevlilerinde olduğu gibi şeyhülislamların da uzun ve farklı anlamlar içeren lakablara sahip olduklarına ve bu şekilde şeyhülislamların manevi kişilikleri ve ayrıcalıklı konumlarının ayırt edilmesi için lakapların hususiyetine işaret edilmiştir. Üçüncü bölümde (s.133-163), şeyhülislamın diğer devlet ricali ile olan ilişkileri incelenmiştir. Kendileri de birer müslüman olan ve ilme ve ilim adamlarına verdikleri değer ile bilinen Osmanlı padişahlarının, devlet yönetiminde şeyhülislamların manevi güçlerinden ve meşrulaştırıcı rollerinden yararlanma amacında oldukları ve mümkün olduğunca şeyhülislamlarla iyi ilişkiler kurduklarını ifade eden yazar, padişahın vekili ve devletin ikinci adamı olan sadrazam ile şeyhülislam ilişkilerine de özel bir ehemmiyet vermektedir. Şeyhülislamın sadrazam ve kazasker ile genel olarak uyumlu bir ilişkiye sahip olduğu ancak, 16. yüzyıl sonlarından itibaren nüfuz mücadeleleri nedeniyle bu uyumun bozulduğu da vurgulanmıştır. Yine şeyhülislamın padişah hocası ile olan ilişkisi de bir tür nüfuz mücadelesi şeklinde gerçekleşmiş; ancak zaman zaman padişahların hocalarını ön plana çıkardıkları ifade edilmiştir. Keza şeyhülislam ile bizzat atama ve azillerini gerçeklerştirdiği nakibüleşraf ve müderrislerin münasebetleri de değinilen diğer hususlardır. Dördüncü bölümde (s.165-189) şeyhülislamların tayin ve azilleri incelenmiştir. Burada ilk olarak bu makama gelecek kişilerde aranan vasıflar belirtilmiş ve çeşitli örneklerle şeyhülislamların tayin usulü ve işlemleri üzerinde durulmuştur. Hemen akabinde şeyhülislamların azil ve sebepleri ortaya konulmuş ve 16. yüzyıl ortalarına kadar ömür boyu bu makamda kalma geleneğinin ilk olarak 1574 de Çivizade Muhyiddin Efendi nin azledilmesi ile terk edildiği ve daha sonraki süreçte bu durumun kronik bir hal aldığı üzerinde durulmuştur. Bu makama üçüncü hatta dördüncü defa getirilen şeyhülislamların olduğu da ifade edilerek
358 Kitap Tanıtımı azl hususunun mahiyeti ortaya konulmuştur. Azillerin sebepleri olarak ise özellikle padişah ve sadrazam ile ters düşmek, gerekli yeterlilikten yoksun olmak, yaşlılık ve sağlık koşulları belirleyici rol üstlenmiştir. Hatta sebepsiz yere azl edilen şeyhülislamların olduğuna da işaret edilmiştir. Burada incelenen diğer bir husus da şeyhülislamların sürgün edilmesidir. Ulema sınıfının çeşitli imtiyazla iler birlikte katl edilememe gibi bir ayrıcalığı olduğu ve kendilerine verilecek en ağır cezanın sürgün (nefy) cezası olduğu belirtilmektedir. Ancak buna rağmen 1634, 1656 ve 1703 tarihlerinde üç şeyhülislamın katledildiği de ifade edilmiştir. Beşinci bölümde (s.191-218) ise şeyhülislamaların gelirleri, kıyafeti ve mahiyetindeki görevliler incelenmiştir. İlk dönemde oldukça düşük olan şeyhülislamların maaaşlarının özellikle Ebussuud Efendi döneminden itibaren olağanüstü arttığı belirtilmiştir. Bununla birlikte şeyhülislamların aylıkları dışında arpalık, çeşitli vergi gelirlerinden ayrılan gelirler, padişahın cülusu sırasında verilen parlar ile ilmiye mensuplarının tayinlerinde kendilerine verilen hediyeler vb. gelirleri arsında yer aldığı belirtilmiştir. Aynı bölümde şeyhülislamların giydikleri kıyafetlerden bahsedilmiş ve asıl olarak padişahın kuşandırdığı ferve-i beyza ile bir tür başlık olan örf ün başlıca kıyafetleri olduğu ifade edilmiştir. Yine bu bölümde şeyhülislamın mahiyetindeki görevliler ve bu görevlilerin görevlerinden bahsedilmiştir. Devlet yönetiminde önemli bir yere sahip olan şeyhülislamın, geniş bir sahayı kapsayan hizmetleri tek başına yürütemeyeceği göz önüne alınırsa, mahiyetinde oldukça fazla görevli olduğu da ortaya çıkmaktadır. Yazar son bölümde (s.219-314) ise şeyhülislamların görevlerini incelemiştir. Burada şeyhülislamların çok çeşitli ve geniş bir sahada faaliyet gösterdikleri vurgulanmıştır. Buna göre şeyhülislamların siyasi, idari, hukuki, dini ve ilmi olmak üzere geniş bir görev sahası olduğu görülmektedir. Lybyer in 4 Ürkütücü sarsıntılara, felaketlere ve kayıplara rağmen, bütün dünyanın beklediğinden çok daha uzun ömürlü olan imparatorlu- 4 LYBYER, Albert Howe, Kanuni Sultan Süleyman Devrinde Osmanlı İmparatorluğu nun Yönetimi, çev. Seçkin Cılızoğlu, Sarmal yay., İstanbul, 2000, s. 197
İsmail Katgı 359 ğun, bunca süre dayanmasına büyük katkıda bulundukları nı söylediği müftiler/şeyhülislamlar hukuk, eğitim ve din gibi meseleler dışında idari ve siyasi bakımdan bir tür danışmanlık görevini de üstlenmişlerdir. 5 Şeyhülislamların en önemli görevi olarak fetva vermeleri gösterilmektedir. Özel ve genel olmak üzere ikiye ayrılan fetvalarda özellikle devlet meselelerini ilgilendiren fetvalar şeyhülislamın konumunu güçlendirmiştir. Savaş ilanı, barış kararı, padişahların ya da sadrazamların azl ya da katl fetvaları bu husuta verilen örneklerdir. Şeyhülislamların kanunnamelerin şeriatla uyumlu bir şekilde düzenlenmesi, vakıflara nezaret etmeleri de önemli görevleri arasında yer almaktadır. Bunlar dışında ilmiye sınıfının örgütlenmesi de şeyhülislamın görev alanına girmektedir ki, ulema mensuplarının ve din adamlarının imtihanı, yetişmesi, tayinleri, sorunlarının çözümü, gelirleri, azil ve sürgünleri vs. şeyhülislamın sorumluluğundadır. Bunun dışında Bayezid medresesinde ders vermeleri-ki çoğu zaman yerlerine başka bir ulema mensubunu gönderirlerdi- ve saraydaki huzur derslerine katılmak da şeyhülislamların görevleri arasında gösterilmiştir. Son olarak şeyhülislamların siyasi görevlerine işaret edilerek özellikle devlet meselelerinde müşavere (danışmanlık) görevleri üzerinde durulmuştur. Yazar son olarak çalışmanın genel bir değerlendirmesini yaparak çalışmasını tamamlamıştır. Söz konusu bu çalışma ile şeyhülislamlık kurumunun tarihi kökenleri ve gelişimi ortaya konulmuş ve ilk başlarda sembolik bir anlam ifade eden bu kurumun Osmanlı devleti ile birlikte devlet yönetiminin en önemli organlarından biri haline geldiği ifade edilmiştir. Özellikle İslami geleneğin temsilcisi olarak padişahların, şeyhülislamların manevi nüfuzlarından istifade etme yoluna gittikleri ve onlardan bir tür danışman olarak yararlandıkları; dolayısıyla şeyhülislamların sadece toplum gözünde 5 Hazerfen Hüseyin Efendi Telhis inde şöyle der: Padişahlara lazımdır ki ahyanen şeyhülislamı da vet edüp musahabet eyleye. Bu ahval-i alemi kendüden su al eyleye. Taşrada zulm u te addi olurmuş, niçün beni ikaz eylemezsin. Şeyhülislam, umum-ı ehl-i islamın şeyhi dimektir. İmdi tarikden i vicac üzere olanları niçün bana bildirmezsin. Ruz-ı cezada vebali senin boynuna.. deyü buna benzer sözler söylemek lazımdır., Telhis ül Beyan Fi Kavanin-i Ali Osman, TTK yay., haz. Sevim İlgürel, Ankara, 1998, s. 201
360 Kitap Tanıtımı değil aynı zamanda devlet katında da önemli bir yere sahip olduğu belirtilmektedir. Nitekim hukuk, eğitim ve din hizmetleri olmak üzere çok geniş bir görev sahasına sahip olan şeyhülislamların dini bürokrasi nin yönetim ve denetimi gibi önemli bir misyonu üstlendikleri tekraren ifade edilmelidir. Yazarının doktora tezi olarak çalıştığı ve Beyan yayınlarınca neşredilen bu eser şüphesiz bu alandaki önemli bir açığı kapatmış görülmekte ve şeyhülislamlık müesessesini bütün yönleriyle inceleyen tek eser olma özelliğini korumaktadır. 6 Nitekim çalışmanın en önemli özelliği yazarının da ifade ettiği gibi bu alanda müstakil bir çalışmanın yapılmamış olmasıdır. Kurumun 19. yüzyıl başlarına kadar olan sürecini inceleyen, ağırlıklı olarak temel kaynaklardan/belgelerden istifade edilen ve görüşlerin sık sık örneklerle/olaylarla desteklendiği bu eserin, şeyhülislamlık kurumu üzerine çalışan araştırmacılar için başvuru kaynağı olacağı da kuşkusuzdur. 6 Yazar Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde öğretim üyesidir. Osmanlı ilmiye teşkilatına dair makaleleri bulunan yazarın ayrıca Osmanlı Devleti nde Medreseler adlı bir kitabı yayımlanmıştır. Bkz. Beyan yay., İstanbul, 2004