Bir kitap armağan edin sevgiliye. Bir kitap armağan edin sevgiliye. Aydınlık. GEÇEN HAFTA en az 63,850 OKURA ULAŞTIK



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Sevgili dostum, Can dostum,

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ

Ece Ayhan. Kardeşim Akif. Akif Kurtuluş'a Mektuplar. Hazırlayan Eren Barış. "dipnot

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

Selam vermekle karşımızdaki kimseye neyi ifade etmiş oluruz?

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

"ben sana mecburum, sen yoksun."

MATBAACILIK OYUNCAĞI

Nâzım Hikmet - Yosif Abramson mektuplaşmasını sunuş

Erbaa lı Genç Şair Muhammed Dikal Lisede edebiyatı gerçekten seven öğretmenlerim bana da Edebiyatı sevdirdiler

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın

Berk Yaman. Demodur. Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır

6. SINIF TÜRKÇE DERS BİLGİLERİ

Sevda Üzerine Mektup

AŞKIN ACABA HÂLİ. belki de tek şeydir insan ilişkileri. İki ayrı beynin, ruhun, fikrin arasındaki bu bağ, keskin

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Benimle Evlenir misin?

Fatma Atasever.

NOKTALAMA İŞARETLERİ MUSTAFA NAZIM ÖZGEN

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

Yazar : Didem Rumeysa Sezginer Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz Yunus Emre

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan

3. Yazma Becerileri Sempozyumu

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar hangi okullarda okudunuz?

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Cihan Demirci. Şiir ŞİİR KÜÇÜĞÜN. 2. basım. Resimleyen: Cihan Demirci

SAGALASSOS TA BİR GÜN

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

SEN SURAT OKUMAYI BİLİR MİSİN?

7. SINIF TÜRKÇE DERS BİLGİLERİ

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar nerelerde görev aldınız?

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Alfa Erkek Ve Kadınları Baştan Çıkarmanın Tüm Sırları

KOLEJ - FEN LİSESİ - ÇAMLICA ORTAOKULU XXVI. EDEBİYAT ve KİTAP GÜNLERİ ETKİNLİK İÇERİĞİ Okuyan insan, yaşayan insan

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

DELİ KIZIN TÜRKÜSÜ Seçme Şiirler. Gülten Akın

2016 Tudem Edebiyat Ödülleri Öykü Yarýþmasý Mansiyon Ödülü

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Ay Yine Gecikti. Ferhat Şahnacı

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

BAHARA MERHABA. H. İlker DURU NİSAN 2017 İLKOKUL BÜLTENİ


Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Öykü KURABİYE EV. Resimleyen: Burcu Yılmaz

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

PİNOKYO EĞİTİM KURUMLARI MART AYI AYLIK EĞİTİM PROGRAMI 1. HAFTA

İÇİNDEKİLER. 1. BÖLÜM İSLÂMCILIK VE YENİ İSLÂMCI AKIM Yeni İslamcı Akımın Entelektüel Zemini Olarak İslâmcılık...17 Yeni İslâmcı Akım...

Çocuk ve Gençlik Romanları Yazarı Tokatlı Hemşerimiz İbrahim Ünsal Uçar İyi yazar olmak isteyen bir gencin 100 roman okuyup bir roman yazması lazım

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

KENDİMİZİ İFADE ETME YOLLARIMIZ

SAN Kİ ÖNCELEYİN GÜL AŞIK OLMUŞTU. kadının yeniden yaratılmasına sebebiyet vermiştir, onlara olan eşsiz aşkıyla. Bir yandan bu

KİTABININ GELİRİNİ, İHTİYACI OLAN KIZ ÇOCUKLARINA VERECEK

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri

Bunu herkes yapıyor! -Gerçekten herkes mi? Nasıl korunmam gerektiğini biliyorum! -Kalbini, gönlünü nasıl koruyacaksın?

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Belmin Dumlu SAVAŞKAN,

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

EYÜBOĞLU EĞİTİM KURUMLARI KOLEJ - FEN LİSESİ - ÇAMLICA ORTAOKULU 27. EDEBİYAT VE KİTAP GÜNLERİ EDEBİYATTA GENÇ OLMAK CAK 2018

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

KAZANIMLAR OKUMA KONUŞMA YAZMA DİL BİLGİSİ

Özdemir Asaf Yapıtları: Şiir: Etika: Öykü: Otokopi, Deneme: Çeviri:

Düşüncelerimizi, duygularımızı ve kültürümüzü oyunlar aracılığı ile ifade ederiz.

3. SINIFLAR BU AY NELER ÖĞRENECEĞİZ? OCAK

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU

KIRMIZI KANATLI KARTAL

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

İnanıyorum ki biraz daha gayret ederek planlı ve düzenli bir çalışmayla çok daha başarılı olacaksın

SAKA (SAtır KApama) Ağustos Umut & Yeşim Uludağ SAKA V. 1.0

BÖCEK ORKESTRASININ MUHTEŞEM SINIFI

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI İLKOKUL BÜLTENİ

Bilgisayarın Yararları ve Zararları

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

R E H B E R L Đ K B Ü L T E N Đ - 3

Sevgili dostlar. 53 yıldan sonra avukatlığı bırakmak zorunda kaldım. Sizlere son bir anımı sunuyorum. Sevgiler, saygılar.

GARİP AKIMI (I. YENİ)

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Transkript:

Aydınlık. GEÇEN HAFTA en az 63,850 OKURA ULAŞTIK GEÇEN HAFTA en az 63,850 OKURA ULAŞTIK KITA PAydınlık BU SAYIDA 25 KİTAP TANITILIYOR Toplam: 1659 08 Şubat 2013 Cuma / Yıl: 1 / Sayı: 50 Gazetesi nin ücretsiz ekidir Sümer Kraliçesi'nin sevmeye vakti olmad Bir kitap armağan edin sevgiliye Bir kitap armağan edin sevgiliye Nâz m 111 ya nda en önde yürüyor halâ Gonca Özmen le air, a k ve mekân üzerine Mehmet Perinçek ten 150 Belgede Ermeni Meselesi

Aydınlık KİTAP 8 UBAT 2013 CUMA 3 İÇİNDEKİLER SUNU Portre: Arthur Miller s. 4 M.Perinçek: Bazan tek bir belge bile yeter! s. 6 Aslında 40 yıl önce ne olmuştu s. 8 İdealizmin kâbusu s. 9 Şair, Aşk ve Mekan s. 10 Sevgilim, yoldaşım s. 11 Kapak:Sümer Kraliçesi nin sevmeye vakti olmadı ama s. 12-13 Nâzım 111 yaşında en önde yürüyor halâ s. 14 Özgürlük mü baskındır aşkta, tutsaklık mı s. 15 Kürk Mantolu Madonna s. 16 Umut şiirlerinin unutulmuş şairi s. 17 Yeniler s. 18-19 Çocuk- genç s. 20 Duvarın arkasında bir amiral gemisi: TCG Hasdal s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık. KITA P Aydınlık Gazetesi nin ücretsiz ekidir Editör: Pınar Akkoç Yazıişleri Müdürü: Damla Yazıcı Yazıişleri: İrem Halıç, Deniz Antepoğlu, Cenk Özdağ Sayfa Sekreteri: Ebru Baysan Anadolum Gazetecilik Basım Yayın San. ve Tic. A.Ş. adına sahibi: Mehmet Sabuncu Genel Yayın Yönetmeni: Serhan Bolluk Sorumlu Müdür: Mehmet Bozkurt Genel Müdür Yardımcısı (Reklam): Saynur Okuroğlu Müşteri Temsilcisi (Reklam): Kamile Karakadılar Yepyeni bir Aydınlık Kitap Eki ne doğru 50. sayımızdır elinizdeki. 49. sayımız en az 63 bin 850 okura ulaştı. En az!.. Çünkü Aydınlık ı okuyanların sayısı gazeteyi alanlardan elbette daha fazla. Biliyoruz ki kitap okumayı seven, paylaşan, kitaplardan öğrenmeyi bir gelenek haline getirmiş, geleneği geleceğe taşıyan, gittikçe daha da artmakta olan bir okur kitlemiz var. Onlara çok şey borçluyuz ve onlar için yapacak çok şeyimiz var. Yaptıklarımızın üzerine koyarak yeni bir evreye giriyoruz. Kitap Eki mizi içerik ve görsel olarak yetkinleştirip, yenileyip okurların, yazarların, yayıncıların... bütün kitap dünyasının beğenisine sunmak üzere hazırlıklarımız sürüyor. Buna ilişkin olarak da bir çağrımız var: Lütfen bize, nasıl bir kitap eki olsun isterseniz, önerilerinizi iletiniz. Sizin ufkunuzdaki bir Ek i var etmeye çalışalım. Kapağımız 14 Şubat Sevgililer Günü nden esinlendi. Doğrusu, elbette başta anneler olmak üzere en özel değerleri duygu sömürücülüğü yapa yapa kullanarak, her şeyin yozlaştırıldığı emperyalist -kapitalist tüketim toplumuna dahil olmak için değil; durumu değiştiremiyorsak, hiç değilse ögelerini değiştirmek için. Bir kırmızı gül gelmiş geçmiş bütün sevgililere, bir kadeh kırmızı şarap şereflerine ve ille de bir armağan gerekirse, o da kitap olsun diyedir. İlk Sumerlerde tutanaklara geçirilmiş, Neşideler Neşidesinde semavi kutsallık kazanmış, Karacaoğlan ile Türkçede ergenliğine, Attila İlhan, Cemal Süreya ile doruklarına ulaşmış aşk faslındaki görkemli birikimin, dünya edebiyatıyla birleştiğindeki muazzam halini düşününce... Arkadaşımız Dağhan Dönmez in ifade ettiğincedir meramımız: Sayfalarını birlikte çevirdiğiniz hayatta, Nerede kaldığınızı bilmek için Bir kitap armağan edin sevgiliye! Yazarımız Mecit Ünal bu sayı ve gelecek sayımızda izninin bir bölümünü kullanıyor olacak. Kapağımızı EKREM KAHRAMAN ın editörlerimiz Damla, İrem, Ebru ve Kamile nin önerdiği adla Her aşk biraz ayıptır tablosuyla özgeleştirdiğimizi düşünüyoruz.(205 x 235, karışık teknik ) Usta ya teşekkürlerimizle. Yönetim Yeri İstiklal Cad. Deva Çıkmazı No:3/3 Beyoğlu / İstanbul Tel: 0212 251 21 14 / 251 21 15 / 251 55 04 Faks: 0212 252 51 22 www.aydinlikgazete.com kitap@aydinlikgazete.com Baskı: Toros Yay. Mat. Tur. Org. San. Tic. Ltd. Şti. Oruçreis Cad. Remzi Özkaya Sok. No:16 Bahçelievler / İstanbul Tel: 0212 655 44 34

4 8 UBAT 2013 CUMA Aydınlık KİTAP HAFTANIN PORTRES Arthur Miller (17 EKİM 1915 10 ŞUBAT 2005 ) Miller n oyunlar, ailelerin öykülerini anlatan bireysel dram gibi görünmelerine ra men esasen dönemin toplumsal, siyasi ve ahlaki sorunlar na dairdir Ama sabahlar sürprizlerle doludur GÖZDE AKTÜRK Arthur Miller, yüzyılımızın en önemli Amerikalı dram yazarlarından biri kabul edilmektedir. New York un Harlem mahallesinde dünyaya gelen Miller, Avusturya-Macaristan dan ABD ye göç etmiş Yahudi bir babanın oğludur. Babasının, bir kumaş mağazası sahibiyken, dünya ekonomik buhranından sonra 1929 da iflas etmesi, spora meraklı Miller ı derinden etkiledi. 1934-38 yılları arasında, Ann Arbor/ Michigan da İngiliz Dili ve Edebiyatı yüksek öğrenimini sürdürebilmek için Michigan Daily gazetesinde redaktörlük yaptı. Miller ın bu dönemde yazdığı ilk dramlar üniversitede ilgi gördü. Miller ın oyunları, ailelerin öykülerini anlatan bireysel dram gibi görünmelerine rağmen esasen dönemin toplumsal, siyasi ve ahlaki sorunlarına dairdir. Hem Brodway de hem de dünya sahnelerinde oyunu en çok oynanan yazarlardan olan Miller, ilk eserlerinde ABD nin refah toplumu idealini ve bunun karşısında bireyin durumunu ele aldı. Bunun yanı sıra ABD nin ahlaki zayıflığını irdeledi ve bunun altında yatan psikolojik etmenleri bulmaya çalıştı. 1938 yılında New York a döndü ve bir tiyatro projesine katıldı. Ancak komünist eğilimler taşıdığı gerekçesiyle proje kaldırıldı. Ününü duyuracak ilk eseri 1947 yayımlanan Bütün Oğullarım dır. Henrik İbsen in dramlarını örnek alan Miller bu eserinde toplumu eleştirmektedir. 1949 yılında yayımlanan Satıcının Ölümü ise kuşkusuz yazarın en ünlü oyunudur. 1985 yılında filme de uyarlanan oyun, kapitalizmin bireye yansımasını irdeler. Miller, bu oyunu ile Pulitzer Ödülü nü kazanır. 1953 yılında yayımladığı Cadı Kazanı oyunu ile McCarthy yi eleştirmiştir. 1956 yılında Jean-Paul Sartre tarafından senaryolaştırılan oyun, aynı yıl filme aktarılmıştır. Bu oyunu ile Miller, komünizmi desteklemekle suçlanarak 1957 de ifade vermeyi kabul etmemesi üzerine komiteyi hiçe sayması nedeniyle sonradan ertelenen bir yıllık hapis ve para cezasına mahkûm edildi. 1964 yılında Düşüşten Sonra ve Vichy de Olay adlı oyunları sahneye kondu. Vichy de Olay adlı oyununda sıradan insanların Nazilerce Yahudi olarak tutuklanıp sorgulanmalarını ve bu duruma gösterdikleri tepkiyi anlatmaktadır. Zaman Kazanmaya Çalışırken isimli televizyon senaryosunda yine Nazi dönemini eleştirir ve Auschwitz toplama kampının orkestrasını konu alır. Yitik Ülke Yayınları ndan çıkan, Nehir Yılmaz ın yazdığı Soze nin Tırmıkları, hem konu hem üslup bakımından etkileyici, kısa ve sarsıcı. İnsana hayatta kimseden fayda yoktur, en iyi arkadaşı yine kendisidir fikrini sorgulayan bu etkileyici roman, bireyin kalabalıklar içindeki yalnızlığını, topluluğun bir parçası olamayıp- daha doğrusu olmak da istemeyip- bütün hayatını bir acıyla sarıp sarmalamasını çarpıcı şekilde anlatıyor. Gerçek mutlulukları iterek sahte bir huzur mu yaşamalı, yoksa acı çekmek pahasına da olsa gerçeklerle mi yüzleşmeli? B R KADININ D ER NDE BULDU U Romanda baş karakter olarak anti-sosyal, yalnızlığı seven, içe kapanık, birinin onu olduğu gibi sevmesi ihtimaline inancını yitirmiş bir genç kadın vardır. Kendi deyişiyle, Huzurunu bozabilecek her şeyden ve herkesten korkar. Hayatını idare edebilecek kadar parayla yetinir, fazlasında gözü yoktur. O yüzden sürekli çalışmamayı tercih eder. Sabahları sahilde bir banka oturup denizi seyretmeyi alışkanlık haline getirir. Ne insanın içini titreten soğuk, ne ıslanmak onu bu saplantısından vazgeçirebilir. O bankı kendi yeri, sadece ona ayrılmış bir özel alan gibi görür, kimseyle paylaşmak istemez. Fakat bir sabah bankına doğru yaklaşırken orada oturan birini görür, önce tedirgin olur. Yine de gider banka oturur. Önce iki taraf da kafalarını çevirip birbirlerine bakmaya cesaret edemez. Sonra bir anda bakışırlar; genç kadın yanında oturanın beyaz saçlarını ensesinde toplamış, mavi gözlü, mütevazı giysili, yüzünde dingin, mutlu bir ifade olan yaşlı bir kadın görür. Bu, genç kadının hayatında bir dönüm noktasıdır; kimseyle iletişim kurmazken bu yaşlı kadına yakınlık duyar. Onun varlığıyla huzur bulur, onun anlattıklarını, hayat tecrübelerini dinlemek ona büyük keyif verir. O güne kadar amaçsızken, o günden sonra yeni güne mutlu uyanır, çünkü artık Bayan Soze vardır, onunla olmak genç kadına bir güven duygusu verir, ondaki boşluğu doldurur. BAYAN SOZE N N SIRLAR PERDES Bir süre sonra genç kadının hayatına bir adam girer. Bunu elbette Soze ye anlatır. Fakat Soze sakince ve sabırla dinlerken bu ilişkiyi onaylamadığını belli eden bir tavır takınır; genç kadın buna anlam veremez. Genç kadınla Bayan Soze nin tanışmaları romanda geriye dönüşlerle verilir; esasen kitap genç kadının Soze nin ölümünden sonra evine girmesi ve ona ait eşyalara bakarak, mektuplarını heyecanlı bir roman okur gibi okuyarak Soze nin hayatını öğrenmek gibi tutkulu, saplantılı bir istek duymasıyla açılışı yapar. Roman boyunca bu isteğini gerçekleştirir de. Öyle ki bütün düzeni şaşar, yemeden içmeden, uykudan kesilir. Tek isteği Soze nin hayatına dair sırlar perdesini aralamaktır. Mektuplardaki, eşyadaki parçaları birleştirip fotoğraftaki insanların kim olduğunu anlamaktır. İnsanlardan kaçarken; kimsenin dediğini, iyiliğini, kötülüğünü umursamazken bu genç kadın için sahildeki bankta tesadüfen karşılaştığı ve hakkında çok az şey bildiği Bayan Soze neden bu derece önem taşır? Gizemli Bayan Soze aslında kimdir? Onu derinden sarsan trajik olay nedir? Genç kadının hayatına bir sabah pat diye neden girmiştir? Genç kadın ya da adam hakkında ne bilir de bahsettiği adamla olan ilişkisini onaylamaz? Ona hayatını anlatmaktaki amacı nedir? Roman boyunca işte bu soruları sorarken çarpıcı, şaşırtıcı bir sonla karşılaşırız. Romanda heyecan canlı tutuluyor, mektuplar kurguya zenginlik katıyor. Yaratılan muamma, tekinsiz atmosfer son sayfalara kadar varlığını koruyor. Gerek Soze nin, gerek genç kadının iç dünyaları çok başarılı tasvir ediliyor. Özgün bir konu iyi bir kalemle buluşunca ortaya Soze nin Tırmıkları gibi bir roman çıkıyor. Çağdaş Türk Edebiyatında iyi bir örnek okumak istiyorsanız bu romanı es geçmeyin. (Soze nin Tırmıkları, Nehir Yılmaz, Yitik Ülke Yayınları, 131 s.)

6 8 UBAT 2013 CUMA Aydınlık KİTAP MEHMET PERİNÇEK ERMENİ MESELESİ ÜZERİNE 100 BELGEYE 50 BELGE DAHA EKLİYOR Bazen tek bir belge bile yeter! Bol evikler Ermeni meselesi ni emperyalizm meselesi olarak görüyorlar. Lenin in, Stalin in el yaz s metinleri var. Gizli yaz malar, politbüro raporlar vs. Türk ordular yla K z l Ordu aras nda Ta nak lara kar i birli ine dair belgeler de önemli. Ortak operasyonlar düzenleniyor. So uk Sava döneminde hep üzerleri örtülmü DAMLA YAZICI damla.yazici@msn.com Mehmet Perinçek yıllardır Rus arşivlerinde bulduğu belgelerle Ermeni meselesine çok büyük katkılar sundu. Üzerinde yıllardır büyük tartışmaların sürdüğü Ermeni meselesine daha objektif bakmamızın önünü açacak, tarihsel çarpıtmaların tuzağına düşmemizi engelleyebilecek önemli belgeler oldu bunlar. Mehmet Perinçek in Kırmızı Kedi Yayınları ndan çıkan Rus Devlet Arşivlerinden 150 Belgede Ermeni Meselesi kitabında 50 belgeyle daha da genişlettiği arşivi okura sunuluyor. Sadece Türkiye de değil dünyanın pek çok yerinde de büyük ilgi gören tarihi bir çalışma. Mehmet Perinçek ile kitabı üzerine konuştuk. Rus arşivlerinde çalışalı kaç sene oldu? Yaklaşık 15. 15 senede 150 belge mi toplayabildiniz? Elimde bunun gibi 10 kitap daha çıkaracak malzeme var. Bu kitaptakiler, o malzemeden seçilmiş örnekler. Dolayısıyla bu belgelerin içerikleri istisna değil. Rus arşivlerinin genel havasını yansıtıyor. DÜ MANIN KAYITLARI ÖNEML Örnekleri neye göre seçtiniz? Kitapta hem Çarlık hem de Sovyet dönemi belgelerine yer verdim. Ayrıca bugün kapalı olan Ermenistan arşivlerinden de örnekler koydum. Taşnaklar da var, Ermeni Bolşevikleri de. Ayrıca konunun farklı unsurlarını ortaya koyan belgeler olmasına dikkat ettim. Osmanlı Ermenilerinin yaşam koşullarından Taşnakların ilk eylemlerine, I. Dünya Savaşı ndaki Ermeni çetelerinden Taşnak Ermenistanı ndaki etnik temizlik politikasına kadar Ancak ağırlık Çarlık belgelerinde. Türkiye yle savaşan, onun düşmanı olan bir ülkenin tarihe düştüğü kayıtlar önemli. Peki düşmanın belgeleri ne diyor? İlk olarak geniş Türkiye Ermenisi kitlelerinin daha tehcirin çok öncesinde Rus ordularıyla işbirliğine gittiklerini gösteriyor. Arşivler Rus makamlarına başvurularla dolu. Onlar da köy köy, isim isim kayıt tutmuşlar. Ama esas çarpıcı olanı, Rus makamlarının kullandıkları Ermeni çetelerinin yaptıkları katliam ve yağmanın boyutlarından oldukça rahatsız olması. Konu üzerine birçok rapor yazılmış. Daha da ötesi savaş sırasında askeri mahkemelerde Ermeni subay ve askerlerini bu sebeplerle yargılamışlar ve idam etmişler. Kitapta dava dosyalarından örnekler var. Ve bu katliamlar tehcirin çok öncesinde başlamış. BOL EV KLER NASIL BAKIYORLARDI? Bolşeviklerin yaklaşımı nasıl? Bir emperyalizm meselesi olarak görüyorlar. Lenin in, Stalin in el yazısı metinleri var. Gizli yazışmalar, politbüro raporları vs. Belgelerin orijinallerini de ekledim. Onların havası bir başka tabii. Türk Ordularıyla Kızıl Ordu arasında Taşnaklara karşı yapılan işbirliğine dair belgeler de önemli. Ortak operasyonlar düzenleniyor. Soğuk Savaş döneminde hep üzerleri örtülmüş. Sözünü ettiğiniz binlerce belgeden çıkan sonuçları kısaca özetlersek Bir soykırımın değil, karşılıklı kırımın yaşandığını görüyoruz. Bu da Türkiye yi paylaşmak amacıyla emperyalist devletler tarafından kışkırtılmış. Türkiye ise buna karşı meşru müdafaada bulunmuş. Olayın hiç mi insani boyutu yok? Tabii ki büyük acılar yaşanmış. Ancak her iki taraftan da büyük kayıplar verilmiş. Dönemin Taşnak belgeleri var. Bölgede Kürt kalmadı, artık rahatça Büyük Ermenistan ı kurabiliriz diye yazıyorlar. Ayrıca Sovyet Rusya nın ve Bolşevik Ermenilerinin tavrı çok net. Bu acıların sorumluları emperyalist devletler ve ona alet olan Taşnaklardır diyorlar. TARAFLARI B R ARAYA GET REN K TAP Bu kitabınız Rusya ve İran da da yayımlanmış Ermeni meselesi konusunda hep kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz denir. Bunu kırmak açısından önemli. Kitaplar iki ülkenin önde gelen yayınevleri tarafından basıldı. Kamuoylarında da ciddi etki yaptı. Ayrıntılarını kitabın önsözünde okuyabilirsiniz. Moskova da ülkenin en büyük kitapçısında kitabın tanıtım toplantısı yapıldı. Ruslar, Ermeniler, Azeri Türkleri; akademisyenler, gazeteciler, yazarlar, diplomatlar, siyasi parti temsilcileri, Taşnaklar da dahil, herkes vardı. 1915 yılında yazdığı Ermeni raporunu yayımladığım Çarlık generali Bolhovitinov un üç kuşak akrabaları bile geldi. Güzel tartışmalar oldu. Kimi zaman tansiyon yükseldi ama kıvamında. Daha sonra 24 Nisan da Moskova daki en büyük sözde soykırımı anma toplantısında kürsüye çıkıp Mehmet Perinçek in bulduğu belgelerden daha fazlasını bulacağız, söz veriyoruz diye konuşmalar yapılmış. Basından okudum. Anlamlı; geri mevziye düştüler. Moskova Devlet Üniversitesi nde, Petersburg da Ermeni akademisyenlerin de katılacağı kitabımla ilgili tartışma toplantıları da planlanmıştı. Tutuklanınca gerçekleştiremedik. BU B R SUÇTUR! Kitabınızın ilanında Perinçek suç işlemeye devam ediyor diyor Şaka değil. Gerçekten iddianamede Ermeni meselesiyle ilgili çalışmalarım, milli hassasiyetleri kullanarak sözde Ergenekon Terör Örgütü adına faaliyet yürütmek ve propagandasını yapmak olarak değerlendiriliyor. 15 yıllık çalışmama 15 yıl ceza istiyorlar. Yeni suç teşebbüsleri var mı? Üzerinde çalıştığım beş kitap var. Hepsi farklı farklı aşamalarda. Fakat iki ay içinde Arda Odabaşı yla birlikte yazdığımız 1909-1910 yıllarında Türkiye de yayımlanan ilk Rusça gazete olan Stambulskie Novosti nin gözüyle Jön Türk Devrimi ni ele aldığımız kitap, Kaynak Yayınları ndan çıkıyor. Böyle bir çalışma hem Türkiye de hem de Rusya da ilk. Cezaevinde kitap yazmanın zorlukları? En büyük dert bilgisayar. İmkân çok kısıtlı. Koğuşta bilgisayarın en basit işlevlerinden kopyala-yapıştır ı özlediğiniz durumlar oluyor. Ağzınızdan kurban olduğum word programı gibi ifadeler çıkabiliyor. Tabii elinizin altında kütüphanenizin olmaması da ayrı bir sorun.

8 Aydınlık KİTAP Aslında 40 yıl önce ne olmuştu Karakterin, olay örgüsü içinde adlar n geçirdi i yazarlar ve müziklerle kendisini yans tabildi i görülüyor DENİZ ANTEPOĞLU denizantepoglu@hotmail.com 2011 yılında Man Booker Ödülü nü kazanmış Julian Barnes in Bir Son Duygusu isimli romanı okuyucuyla buluştu. Metroland, Flaubert in Papağanı, Seni Sevmiyorum adlı romanlarıyla dikkat çeken yazar, son romanıyla daha önce dört kez aday gösterildiği Man Booker Ödülü nü nihayet kazanmış oldu. Roman, yaşlı bir adamın yaklaşık 40 yıl önce yaşadığı bazı olayları hatırlaması- en yakın arkadaşıyla arasında geçenler- ve o olaylara dair yeni gelişmeler etrafında şekilleniyor. Geçmişi anlatarak başlayan roman günümüze dönüyor ve asıl olarak insanın hatırladıklarıyla yaptıkları arasındaki farklılıkları, çelişmeleri vurguluyor. Kurgunun okuyucuyu etkileyebildiği ve merak uyandırdığı açık. Ancak yer yer gereksiz ayrıntıların ve sorgulamaların kitabı sıkıcı hale getirdiğini de düşünmeden edemiyorsunuz. Örnek vermek gerekirse; devam eden olay örgüsünü es geçerek ana karakterin eski karısıyla ilgili anılarını okurken buluyorsunuz kendinizi. Öylesine ki, ana karakter dahi olayla ilgisiz bir detaydan bahsederken konuyu saptırdığından bahsediyor! Böylece ana karakterini konuştururken, konudan saptığını kabul eden yazarın kendisiyle yüzleşmesiyle karşılaşıyoruz ve bir süre sonra kitabın sadece olay örgüsüyle ilgili kısımlarını okuduğunuzu, metinle doğrudan bağıntı kuramayan kimi yerleri atlayarak ilerlediğinizi fark ediyorsunuz. Kitabın sonu şaşırtıcı. Yine de, tüm kitap boyunca bahsi geçen ve olayın temelini oluşturan günlüğü okumaya hazırlanmışken, bu gerçekleşmiyor. Ana karakterlerini titizlikle oluşturan yazarın günlükten sadece bir sayfa okutması ve bu sayfanın da karakterin ruh halini anlamaktan ziyade bir gizem havası oluşturulmasına hizmet etmesi kimi okuyucunun hevesini kırabilir ve beklentiyi düşürebilir. Romanda yer yer sorgulamalar ve çeşitli konular üzerinde yorumlar ve yazarın düşüncelerini bulmak mümkün. Yazar tarihe ve felsefeye dair söylemek istediklerini kurguya güzel bir şekilde uyarlıyor ve karakterlerini bu doğrultuda şekillendiriyor. İronileriyle dikkat çeken karakterin yazarla da özdeşleştiğini düşünmek belki de mümkün. Zaten bu karakterin ağzından tartışmalara tanık oluyoruz, yorumlarını dinliyoruz. Yine olay örgüsü içinde adlarını geçirdiği yazarlar ve müziklerle de kendisini yansıtabildiği görülüyor. Anlatının dilinde herhangi bir zorluk yok. Düşen tempoyu bir nebze kurtaran kitabın dili oluyor. Bir not da yayınevi için: kitabın kimi kısımlarında yazım yanlışlarının olduğunu belirtmekte yarar var. Sonuç olarak kitabın kurgusunda sorun olmasa da, fazla ayrıntıya boğulduğunu ve kısmen yaratılmak istenen etkiden farklı noktaya düştüğünü söylemek yerinde olacak. (Bir Son Duygusu, Julian Barnes, Ayrıntı Yayınları, Çev: Serdar Rifat Kırkoğlu, 150 s.) Julian Barnes

BABİL BALIĞI Aydınlık KİTAP 8 UBAT 2013 CUMA 9 İdealizmin kâbusu M. SALİH KURT mustafa.salih.kurt@gmail.com Tamamı delidir, ancak sanrılarını analiz edebilenler feylesof olarak adlandırılır. Ambroce Bierce Alternatif kurgular oluşturmada, fanteziyi, bilim kurguyu, felsefeyi harmanlamada, başkalarının eserlerine özenmeden, yeni bir şeyler sunma gayretinde bulunan yazarlar sayıca az da olsa, ülkemizde de mevcuttur. Sırf adı yazar olarak anılsın diye başkalarının kurgularından çalıp çırpmayan, öykünmeyen, tercümanların ortaya çıkardığı çeviri lisanından ziyadesiyle etkilenmiş edebi hiçbir değer taşımayan basit öykülerden uzak durmaya özen gösteren, belki bu nedenle gecesini gündüze katıp depresyondan depresyona koşarak hazırladıkları romanları, kitapları, açıkça ifade etmek gerekir ki ülkedeki edebiyat oyununda ütülürler. Promosyona, reklâma ayıracakları bütçeleri genellikle bulunmaz. Çeşitli yerlerdeki gruplara yaranma gayretleri, oralardan tanıdık edinip de hakkında yazılar yazdırma gayretleri yoktur. Uğraşılarına karşı dürüstlerdir ve bu tür alicengiz oyunları onlara tiksindirici gelir. İşte bu nedenledir ki kitap okumayan kitap eleştirmenlerinin ve kitap tanıtımı yazarlarının bulunduğu bir ülkede, haklarında yazılmış iki satıra bile rastlanmaz. İnternetten veya sağdan soldan aşıracakları cümleler bulunmamaktadır ne de olsa. Olur da kazayla biri kitabını okursa da kitabı hakkıyla değerlendirebilecek bir donanıma sahip olmadığı gibi, anlatının içindeki kelimelerle veya içeriğindeki donelerle ben birilerini kızdırırım düşüncesiyle pembe kaplı kitaplarına sarılacak ve kitabı ötekileştirerek bir kenara fırlatacaktır. Çünkü bu yazarların kalemleri, pazarlamaya yönelik her türlü pislikten uzaktır. Ajandaları bulunmaz. Öykülerini, sadece kendilerinin anlatabilecekleri şekilde kaleme alırlar. Herkesin anlamasına ve cici lemesine ihtiyaçları yoktur. Bir şeylerin birilerini rahatsız edeceği düşüncesiyle dillerine ve kalemlerine ket vurmazlar. Bunu dikkat çekmek için de yapmazlar; eğer öykü öyle gerektiriyorsa, küfrünü de erotizmini de sayfalara yayarlar. Hasıraltı edilen bu yazarlar, edebiyatımızın dürüst kalan birkaç unsurundan biridir. Bir bakıma yeraltının çocuklarıdır. Bu nedenle de yazık ki görülmezler, küçük gruplar haricinde değerleri anlaşılmaz. Yanlış anlaşılmasın, bunların hiçbiri onların umurunda da değildir. Yazmaktan zevk alırlar, yazarlar ve bu yüzden yazardırlar. SÜRREAL N Ç NDE GERÇEKL E KAVU MAK Bütün bu galeyanımı yeniden alevlendiren yazar, Arman Kal ve bahsedeceğimiz kitabı Galaksi Kıyısında Gece Yarısı Pikniği. İlk kitabı Kutsal Penis ve İşe Yaramaz Kafatası nın ardından, ikinci kitabı da Altıkırkbeş Yayınları ndan geliyor. İlk kitabı da bir hayli dikkat çekiciydi ve arayıp da bulamadığımız yeni bir soluğun izlerini taşıyordu. Ancak gerek metnin kısalığı, gerek metin içi bazı sorunlar sebebiyle, biraz yarım bırakılmış bir soluktu. Yeni kitabında, metin içi pek çok sorununun üstünden kalktığını ve kısa bir soluk olmak yerine güçlü bir hırıltı olmayı tercih ettiğini gözlemliyoruz. Roman, yapılabilecek herhangi bir özetlemeyi çok fazla kaldırabilecek sıradan bir kurgu taşımıyor. Ancak yine de konusu nedir? Yenilir mi? İçilir mi? diye ısrar edecek okur için ise yazarının ve okurunun affına sığınarak: kaybolan babasının ardından arayışa çıkan ve sürrealin içinde gerçekliğe kavuşan bir adamın öyküsü diyelim. Israrcı okur cevabıyla mutlu mesut sayfayı çevirip başka bir yazıya gide dursun, biz kitaba devam edelim. Roman, beyaz tavşanı kısmen takip eden bir geleneğin izinde Leonora Carrington ı masum gösterebilecek, Bernard Réquichot a ise daha yakın duran, algı sınırları dağılmış, biçimi yitik gerçeküstü bir dünyayı ve içindeki bir o kadar tahrifli karakteri resmeden bir fantezi olarak başlıyor. Dünya, iyi başlayan bir sirk düşünün, çiğnenip tükürülmüş, ölüme terk edilmiş haline benziyor. Ancak bütün gün bir kâbusun size hissettirdiği duygudan silkelenmek isteyip de silkelenemezmişsiniz gibi, bütün düşü gerçeğe gerçekten daha bağlı hislerle hayata geçiriyor. Karakterlerinin ağzından dökülen felsefe kırıntıları, yalnızlık ve soyutlanma hisleriyle kaynaşıyor. Kâbusun içerisinde mizah da yer yer vuku buluyor. Hayal gücü tehlikeli, eğlenceli ve sayfa üstüne sayfa çevirten sınırlarda dolaşıyor. KEL MELERE EZ LEMEYEN KURGU Bir açıdan kitaba yansıyan, sonuna kadar da devam edecek olan fantezi, pikaresk kurguları çağrıştırıyor ve gözlemlediğim kadarıyla, fanteziyle pikareski birbirine yaklaştırabilen en becerikli kalem olduğunu söylemem mümkün. Ancak 105. sayfayla birlikte anlatıya Kant ve Schopenhauer ın da dâhil olmasıyla romanın anlatısında da bazı değişiklikler meydana geliyor. Roman bilim kurgudan da esintiler taşıyan, Philip Dick e göz kırpıp, Stanislaw Lem e dil çıkaran bir yapıya bürünüyor (bilim kurgu ve felsefenin ilişkisine dair konu başka yazının konusudur, o nedenle şimdilik, Douglas R. Hofstadter ın The Mind s I kitabını tavsiyeyle bir virgül). Tahminimce yazar bu geçişin sertliğinin kendisi de farkındaydı ve devam eden birkaç sayfada tamamladığı bu geçiş, bu nedenle okuru biraz geriye itebiliyor. Yeni bir fanteziyle karşı karşıya iken gerçekleşen bu sert düşüşün bir benzerini yine zannediyorum ki göğsünden çıkarıp atmak zorunda hissettiği 155. sayfadaki bir başka unsurla tekrarlıyor. Anlatıyı toparlaması kısa sürüyor ancak bu durumda daha kıvrak bir mizahın geçişe ve tempoya daha olumlu bir etki yapabileceğine dair şüphelerim var. Felsefe ile daha iç içe, gerçeküstüyle nosyon arasında mekik dokuyarak macerayı sonuna kadar taşıyor. Romanın üslubunda ve kelime tercihlerinde, özel kurgusunu kelimelerin altında ezmeyecek, aksi gerekmedikçe yalın, tasvirlerinde bile sıkmayan bir özen bulunuyor (kitabın adındaki Gece Yarısı hatayla birleşik yazılmış, tamamında ufak tefek yazım hataları dışında bir hataya rastlamadığım kitap için talihsiz bir durum). Kitap bitip de dönüp arkanıza baktığınızda, bütün düşünceleri, sanrıları ve düşleriyle olağanüstü, yeni ve heyecan uyandırıcı bir yolculuktan, biraz da yorgun şekilde döndüğünüz hissine kapılıyorsunuz. Türk edebiyatının kazandığı bu yeni ve değerli sesi fark etmeniz dileğiyle (Galaksi Kıyısında Geceyarısı Pikniği, Arman Kal, Altıkırkbeş Yayınları, 208 s.)

10 8 UBAT 2013 CUMA Aydınlık KİTAP KARANLIĞA MEKTUPLAR DAĞHAN DÖNMEZ GONCA ÖZMEN İLE SÖYLEŞTİ... Şair, Aşk ve Mekan A k da iir gibidir. Kendine has bir hayat var. Ba ka gözlerce, ba ka zihinlerce, ba ka odalarda, ehirlerde, ülkelerde okundukça yeniden yaz l r DAĞHAN DÖNMEZ daghan_donmez@mynet.com Belki nin değili, Sesin ötesi, Suyun gizi İyi ki 01.02.2013, Çiçek Pasajı Böyle yazmıştı Gonca Özmen; yazar imzası namına. Elimdeki Belki Sessiz kitabının ilk sayfasına, şairin mürekkebi değmişti. Henüz bir-iki saat öncesinde, Beyoğlu nun o ışık zenginliğinin arasına dalarak; beklemeye koyulmuştum onu. Caddenin cömertliği üzerindeydi. Güzel kadınlar, keskin bakışlı adamlar ve su gibi bir insan kalabalığı O kendi tenhalığıyla gelmişti. Aşk üzerine konuşacaktık; Şehir, şair ve aşk... başlığıyla... Mekan seçimini ona bırakmıştım. Şairin mekanı olacaktı sığındığımız kubbe. Pano dedi; ilkin Pano Şarap Evi Aşk dendi mi kuytuları anlarım ben. dedi. Mahzeni andıran, ahşap masalarla donatılmış, havadaki mayhoşluğun, ışıksızlığa karıştığı yerin seçimi bundandı. Şarap da aşka yakışırdı! Veya ötelerde olmalı aşk, göğü zorlamalı diye tamamladı cümlesini. Hep öteki olmayı, antitez olmayı yeğlerim. Edebiyat da bunun için değil midir? diyecekti. Aşka da bu zaviyeden bakıyordu. Bundandı, yüzeyden seyreden duygulara tavrı. Meyli taşkın olanaydı. Bunu da, Turgut Uyar ın belleğine kazıdığı dizesiyle açıklayacaktı: Her insan bir uyumsuzluktur, ölü olmadıkça Tam da söze nokta koyarken, benim zihnimden başka cümleler geçiyordu: Dinlerin en ucuzudur aşk! Pavese Bir dinin ritüellerini yerine getirir gibi anlattı, durdu. MEKAN RE DAH L! Pano nun karanlığına karışamadık. Mekan kapalıydı. Adımlarımız, eski bir çağrının emrine uydular. Daha 1900 lerin başında, Rus Devrimi nden kaçan Beyaz Rus kadınlarının çiçek satarak adına ilham verdiği pasaja doğru yollandık. Çiçek Pasajına Yine en kuytu masasını seçtik Seviç Meyhanesi nin. Mönüde az fava, patlıcan salatası, karides vardı ve bolca şiir! Pek tabii, rakı da yarenlik edebilirdi bu aşk sohbetine. Hem Edip Cansever dememiş miydi; örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi diye! Laf şiire gelince, Şiir, canlı bir varlık. Kendine has bir hayatı var. Başka gözlerce, başka zihinlerce, başka odalarda, şehirlerde, ülkelerde okundukça yeniden yazılır. Her okumada yeniden yaratılır. Durmamacasına ürer. Genişler. Katlanır. Kanatlanır. Kendini algıda durmamacasına çoklar. İyi şiirin reçetesi yoktur. Ama kokusu vardır, diyordu. Sular kararıp, sohbet derinleşince soru faslına geçildi. Belki Sessiz kitabının kapağında, Shakespeare ın Macbeth teki o sözleri yer alıyordu: Olmayan bir şey olandan çok sarsıyor beni. Tek o kalıyor ortada, o olmayan şey! Aşk da bu noktada mı başlıyordu? Olmamakla mı ilgiliydi aşk? Soruya verdiği yanıt, kendisini İstanbul a ilk geldiği yıllara götürmüştü. İlk aşkından bahsetti. Kavruk bir adamdan Yine hayata öteki nin gözüyle bakışından Onun tam tersi olduğundan dem vurdu. Zıtlıklardan bahsederken, çok sevdiği şair dostu K.İskender den bir alıntı yapacaktı: Bir insanı kaybetmek istiyorsanız çok sevin, kendiliğinden gider zaten GEÇMEYEN O KEL ME Sonra gidip bir şiirin önünde soyunuyorum dizesinin geçtiği Böyle Rüzgarlar şiirinin cinsiyeti erkek mi diye sordum. Gülümsedi. Bilmiyorum dedi dürüstçe. Bir başka soruya Özdemir Asaf ın dizelerinden girildi: Ölene kadar seni bekleyecekmiş sersem / ben seni beklerken ölmem ki / beklersem Bugün böyle bir aşk var mı? Yok tabii, bugün hemen unutulan hatta unutmak için Bebek te 3-5 tur atmanın yeterli olduğu aşklar var. Herkesin birbirine aşkım sözcüğünü kullanmasını da yapmacık buluyordu. Yapılan bazı eleştirilerden sonra, kendi kitabına özellikle dönüp baktığını ve kitapta aşk kelimesinin hiç geçmediğini söyledi. Yine bir başka şiiri, Dutluk üzerinden bahis açtık. Dutluğa doğru gel / evlerin uzağına / sana susmayı öğreteceğim / dalların kaygısını da Bu şiirde ukala, buyurgan bir kadın var; ama belki de bir erkektir Demişti. İlhan Berk in, şiir silmektir aklını paylaştı benimle. Bu sebepten, fazlaca kelimeleri şiirden atıyordu. Susuyordu dizede kimi zaman. Şiirinden daha sesli biri olduğu kesindi Özmen in Üzerine söz söyleceği çok şey vardı. Ne denli aşktan bahsedilirse bahsedilsin, kimseyi anlatırken babasını anlattığı andaki kadar gözleri parlamadı Özmen in. Babasını bilge bir adam olarak tarif etmişti. Bir felsefeci. Küçük yaşlardan beri ona özenerek, kitaplar okuduğunu Burdur da mütevazı bir hayat sürerken, yurtdışını görsün diye; babasının kendisini Paris e gönderdiğini Paris teki günlerinden de söz açıldı. Paris li sokak ressamının, kendisiyle konuşmaya çalıştığını, para almadan resmini çizmek istediğini ve ondan nasıl ürktüğünü anlattı. 15 yaşındaki bir genç kızın, aşk karşısındaki ürkekliğiydi bu belki de BA DA IN SU SIKINTISI Özmen şimdi ise, şunları söylecekti aşk için: Aşk, bireyi en derinden etkileyen duygulardan biri ve insanın ayrılmaz bir parçası Başta edebiyat, şiir ve müzik olmak üzere, aşk izleği sanatta yüzlerce yıldır işlendiğine göre, daha binlerce yıl da işlenecektir. Çünkü gelecekte de göz göze bakacak, el ele tutuşacak, yürekleri coşkuyla çarpacak, sevişecek, çatışacak milyarlarca insan olacak; o insanlar da aşklarını dile getirmeye çalışacaklardır. Ve yine bir şiirle bitti sohbet; bir Gonca Özmen şiiriyle: Çamurdan oyuncaklarda dağıldı çocukluğum Başağın su sıkıntısında Hep ağrıdı yüzüme kazınan bozkır Ellerimde buhran, sesimde tenha (Sonbahar Üşümeleri) Saygıdeğer okur, Gonca Özmen 1982 Burdur doğumlu bir şair. İyi bir şair! 2000 yılında Hera ve 2011 yılında Kırmızı Kedi Yayınlarından Kuytumda, 2008 yılında Yapı Kredi Yayınları ve yine 2011 yılında Kırmızı Kedi Yayınları ndan Belki Sessiz isimli kitapları çıktı. Bu fırtınalı şiir yolculuğuna çıkmak isteyenlere, tavsiye olunur! Çünkü kitap, karanlığa gönderilmiş mektuptur

Aydınlık KİTAP 11 Sevgilim, yoldaşım PINAR AKKOÇ pinarakkoc@gmail.com Devrimcilerin insan olduklarını unutmak onları anlamamızda ve pratiklerinden öğrenmemizde eksiklikler oluşturur. Kimi zaman çok önemli tarihsel kişilikler tek yönlü algılandıkları için yanlış anlaşılır ya da anlaşılmazlar. Dünya devrim tarihinin başlıca önderlerini yanlış anlamaya neden olan yalnız bireyin algısı değil, ona şekil veren ideolojik aygıtlardır kuşkusuz. Öyle ya, algıyı yaratan başlıca unsur egemen söylem biçimleridir. Çeşitli biyografik çalışmalarda kişilik özelliklerinin çarpıtıldığı ve bu sayede kafalarda farklı kişiliklerin ortaya çıktığı bilinir. Lenin i katı bir diktatör gibi göstermek için müzikten hiç hoşlanmadığı, duygusal olduğu tek bir anının bile olmadığı bilinen söylentiler arasındadır. Bir de biyografik çalışmalar vardır ki kişiyi artısıyla eksisiyle bir bütün olarak aktarır. Kişi çıplaktır. Yorum okura kalmıştır. Karl Marx ve eşi Jenny nin birlikte yaşadıklarını anlatan kısa fakat özlü çalışma ( Karl ile Jenny Marx, Pierre Durand) buna örnek. Marx ın parasızlığı, yoğun çalışma temposu ve bütün bunlar yetmezmiş gibi Jenny e karşı sadakatsizliği; buna karşın Jenny nin dayanışmacı tavrı okur için unutulmaz olsa gerekti. Bu çalışmaların gerçekliği bir yana dursun, tarihsel kişiliklerin kendi kalemlerinden çıkmış mektuplar onları tanımakta en büyük yardımcıdır hala. B R KARTAL IN A KI Alman sosyalizminin efsanevi ve dünya devrim tarihinin sayılı kadın önderlerinden Rosa Luxemburg un mektupları her şeyden önce dönemi yakından tanıtan ve anlatan kaynak niteliği taşır. Gelgelelim bu yazının konusu dönemin sosyalist hareketi içerisinde yaşanan dalgalanmalar değil. "Sevgiliye Mektuplar" Rosa Luxemburg un 15 yıllık bir ilişki sürdüğü sevgilisi Leo Jogiches e yazdığı mektuplardan oluşuyor. Rosa Leo yla tanıştığında 19 yaşındadır henüz. Zürih e okumaya gelmiştir. Leo oldukça yakışıklı, siyasi etkinliklerinden dolayı tanınan ve sevilen bir gençtir. Rosa ise kimsenin tanımadığı üstelik albenisi olmayan bir genç kadın... Leo sonraları Rosa nın müthiş denebilecek hitabet yeteneğine ve insan üzerinde kurduğu etki gücüne hayran kaldığını söyleyecektir. Rosa ile Leo sevgili olmadan önce yaklaşık bir yıl ortak siyasi pratik içerisindedirler. Rosa nın bu denli siyasileşmesinde ve öne çıkmasında Leo nun payı azımsanmayacak ölçüdedir. Rosa nın Berlin e gitmesi ve çalışmalarına orada devam etmesi iki genç devrimcinin birbirinden ayrı kalmasına yol açar. Yalnızca belirli aralıklarla görüşebilen çift için mektuplaşmak yakıcı ve tek başına bir bağ haline gelmiştir. Rosa bu mektuplarda bir yandan siyasi mücadele içinde yaşadıklarını aktarırken bir yandan da Leo ya olan bağlılığını dile getirir: Sevgilim, bir tanem, biricik aşkım Leo m! Mektuplarını genelde "senin Rosan" diye bitirir. Leo ise aynı sıcaklıkla karşılık vermez. Hayatındaki terslikler ve genel kötümser ruh hali Leo nun Rosa kadar tutkulu yaşamasına engel olur. SEVG Y BESLEYEN VE BÜYÜTEN Mektuplar sevgililerin iki farklı dönemini yansıtıyor. Rosa nın Leo yla birlikteliği 15 yılın sonunda biter fakat aralarındaki bağ hiç kopmayacaktır. Rosa yla Leo nun mektuplarında artık sevda sözleri olmasa da yazışmaları devam eder. Artık bu mektuplar sevgiliye değil mücadele arkadaşına yazılmıştır. Leo karamsarlık içinde süren hayatında aşkı hakkını vererek yaşamayı unuturken Rosa da tatminsizlikleriyle boğuşsa da, mektupları tutkularının tüm güzelliğini yansıtır nitelikte. Onların yazışmalarından bir kez daha anlıyoruz ki gerçek sevgi emek ve paylaşımla mümkündür. Karşılıklı fikir alışverişi ve ortak üretimin sevgiyi ne denli beslediği ve büyüttüğü mektupların gösterdiği bir başka olgu. Bir yanda Leo ya "en değerli varlığım, her şeyim" diyen Rosa nın tutkusu, diğer yanda Leo nun soğuk tavrı. İkilinin bağımsız duruşu kadın erkek ilişkisiyle devrime adanmışlığın nasıl koşut yaşandığına bir örnek. "Sevgiliye Mektuplar" tutkulu bir aşkın ve aynı zamanda çalkantılı bir dönemden geçen devrimci lider Rosa Luxemburg un yaşadıklarının belgesi. Bugünün sevgi fukaralıklarına ise bir yol gösterici. (Sevgiliye Mektuplar, Rosa Luxemburg, Agora Kitaplığı, çev. Nuran Yavuz, 272 s.)

12 8 UBAT 2013 CUMA Aydınlık KİTAP KAPAK SÜMER KRALİÇESİ NİN SEVMEYE VAKTİ OLMADI AMA Dünyaya yeniden gelirse astronot olacak Topra n derinlerinde bulunmu çivi yaz lar n okumak, tarihi okumak, gelece e k tutmakt r. O hep bunu yapt. Hep enginleri fethetme ruhuna sahip oldu. Uzay da buna dahilmi me erse Foto raflar: Deniz Toprak ŞENOL ÇARIK senolcarik@gmail.com E bu hafta madem kapağımız Aşk, Sümer Kraliçesi Muazzez İlmiye Çığ la görüşmeden olur mu hiç dedik ve düştük yola. Yağmurlu bir İstanbul akşamında arkadaşım Deniz Toprak la birlikte çaldık 99 yaşında en genç aşk tanrıçasının kapısını. Deniz, hemen kapı zilini işaret etti ve deklanşöre bastı. Zilin üzerinde Kemal Çığ yazıyordu. Kapıyı 99 yaşındaki Muazzez İlmiye Çığ ın kendisi açtı. Yüzünde tebessümle. Gelin bakalım, çok işim var. Kitap hazırlıyorum. Söyleşimizi yapalım, işime geri döneyim dedi. Yüz yaşına merdiven dayamış bu bilim çınarının yorulma bilmeksizin çalışma aşkına şahit olduk. Bugün ülkenin durumundan söz ederken ve eskilere gittiğinde, 30 yıl önce hayata veda eden eşi Kemal Bey den bahsederken, zaman zaman hüzünlense de söyleşi boyunca gözlerinden eksilmeyen umut ışığı ve kahkahaları bize enerji verdi, içimizi sıcacık yaptı. Sümerlerin çivi yazılarını uzun yıllardır durdurak bilmeden okuyan, sayısız eser kazandıran bu bilim meşalesiyle bu kez sevgiyi ve aşkı konuştuk. Keyifle okuyacağınızı umduğumuz görüşmemizin ara başlıklarını Muazzez Hanım ın sözlerinden seçtik. Çok yoğunsunuz yine. Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Ben de size teşekkür ederim. Sizden önce Musa Ağacık da geldi, röportaj yaptık. Kitap çalışmam var bir yandan. 99 yaşındasınız ve hala üretiyorsunuz. Nereden buluyorsunuz bu enerjiyi, performansınızı neye borçlusunuz? Sağlığa. Beni çok rahatsız eden bir hastalığım yok. İşte bazen midem ağrıyor, dizlerim ağrıyor falan, bunlar var. Hani sapasağlam bir insan değilim. Ama bir tabiatım var, olan şeyleri büyütüp onun üzerinde durmuyorum. Ay hastayım deyip yatmam. İyiyim yani. Gencim ben, daha çok işim var. ÜRETME A KIM HALA DEVAM ED YOR Yeni kitap hazırlığı dediniz, biraz bahseder misiniz? Yeni çalışmam Sümerlerin Türk olduklarını gösteren bir kitap. Bakın masamın üzerinde, taslak aşamasında. Siz gelmeden önce onunla uğraşıyordum. Bilimsel bir çalışma. Sümerlerle Türkler arasındaki kültür bağlantısını ortaya koyuyorum. Kaynak Yayınları ndan yakında çıkacak. Üretme aşkım hala devam ediyor. Bir yandan da oraya buraya sataşıyorum görüyorsunuz. Bugün sizinle aşkı ve sevgiyi konuşacağız. (Gülerek) Magazin yani biraz. Yok, tam öyle değil aslında. (Gülerek) İyi bakalım, göreceğiz. Tarihte bilinen ilk aşk şiirini Sümer tabletlerinden Türkçeye kazandırdınız. Sümer aşk tanrıçası İnanna nın Aşkı yla tanışmamızı sağladınız. Evet, İnanna Sümerlerin sevgi, aşk, bereket ve aynı zamanda da savaş tanrıçası. Bu gerçekten çok enteresan. Sevgiyle bereketin yanına aynı zamanda savaşı da koyuyorlar. Bu, tarihte bilinen ilk aşk şiiri. Belki daha da bulunacaktır, bilemiyorum. Bunu bizim müzede bulduk, yayınladık. Hakiki bir aşktan ziyade bir seremoni var. Bir aşk tanrıçası ile çoban tanrısı, bunlar karı koca. Aşk tanrıçası kocasına kızıyor ve onu yeraltına gönderiyor. Uzun bir hikâye. Ama okumaya değer. A K Ç N ZDEK SEVG VE TUTKUDUR Aşk dendiğinde sizin aklınıza ne geliyor? Aşk demek bir şeyi candan sevmek, tutku göstermektir. Bu aşk, yalnız bir şahsa değil bir işe de olabilir. Yaptığınız bir çalışmaya da olabilir. Aşk insanların içindeki sevgi, istek ve tutkudur. Haziran ayında 99. yaşınızı kutlayacağız Evet, yüze dönüyoruz. (Gülerek) Ama gencim ben yahu. Daha 20 li yaşlardayım. LK VE SON A KIM ÖLÜRKEN SM M SÖYLED Aşk demişken bize ilk aşkınızı anlatır mısınız? Zaten ilk ve son bir tane oldu. Bir adamı sevdim, onunla da evlendik. Kemal Çığ ile 1940 ta evlendik. O sonradan Topkapı Müzesi Müdürü oldu. 1983 te vefat etti. Çok güzel bir ömür yaşadık. Birbirimizi her zaman sevdik. İlk günkü gibi. Bana; Ömrüm seni sevmekle geçecek, son darbeyi kalbim yine ismin olacaktır dedi, adımı söyledi ve öyle öldü. Nasıl tanışmıştınız? Fakültede. Dil ve Tarih-Coğrafya da okuyorduk. O Türkoloji deydi. Tanıştık, nişanladık. Üç sene nişanlı kaldık. Müthiş bir aşkımız oldu. Kemal Bey den önce hiç kimseyi sevmediniz mi? Yok canım. Bizim zamanımızda öyle aşk maşk yoktu.

Aydınlık KİTAP 13 enol Çar k Muazzez lmiye Ç n evinde Kap zilinde 30 y l önce vefat eden e i Kemal Ç n ad hala yaz yor Peki, nasıldı o günler? Hakikaten çok ilginç. Ben öğretmendim, büyük bir çevrem vardı. O zaman subaylar, tayyareciler; geniş bir grubumuz vardı. Beraber toplanır, balolara gider, evlerde dans ederdik. Eğlenirdik, haftada bir gün çalgılarla. Ama, inanır mısınız aramızda en ufak bir şey olmazdı. Şimdi şaşıyoruz bunlara değil mi? Arkadaşlarım da şaşırmışlar ben nişanlanıp geldiğim zaman. Biz hiç düşünmedik böyle bir şeyin olacağını dediler. Kaç yaşındaydınız nişanlandığınızda? Nişanlandığımda 23 yaşındaydım, 26 yaşımda da evlendim. Kemal Bey size hiç şiir yazdı mı? Hayır, yazmadı. Peki, şiir okur muydu? Evet, çok güzel şiir okurdu ama, hatırımda yok. Sesi çok güzeldi. Çalışılmamış bir sesti. Sizin bir şiir kitabınız var. Peki, o yıllarda hiç şiir yazdınız mı? Yok, ben o zamanlar şiir falan yazmadım. O zamanlar çok okuyordum, başta Nazım Hikmet i. Zaten okumayı seven bir insandım elime ne geçerse okuyordum. Peki, birbirinize mektup yazar mıydınız? Çok mektup yazardık birbirimize. Kemal Bey dışında hiç mektup yazan oldu mu size? (Gülerek) Nasıl mektuplar, aşk mektubu mu? Yok yok, hiç almadım. B R NC FAVOR M SENS N D YEN DE OLDU Kanal B de Hayrettin Karaca ile birlikte program yapıyorsunuz. Hatta Hayrettin Bey size ilan-ı aşkta bulunup, tek taş bir yüzük aldığını da söyledi. (Kahkaha atıyor) Bakma sen O na. Hayrettin Bey takılıyor öyle, maniler söylüyor ama o kadar. Artık bu yaştan sonra (gülerek) hepsi o kadar. Peki, size âşık mı? (Gülerek) Öyle görünüyor. Ben onları şaka kabul ediyorum. Öyle tek taş on krat yüzük almadan hiç bana yanaşmanı kabul etmem dedim. Ondan sonra devam ediyor; on taş diye. Yani ne olacak işte bizimki dostluk. İkimiz de aynı kafadayız. O benden küçük ama aynı zamanın insanıyız. Güzel, iyi bir diyalogumuz oldu. -Kemal Bey in vefatından sonra hayatınıza hiç kimse girmedi mi? Kimseyi sevmediniz mi? (Gülerek) Sevmeye vaktim kalmadı vallahi billahi. İnsanın böyle şeylere vakti olması lazım. Yalnız benim kardeşimin Amerikalı bir arkadaşı vardı, bir profesör. New York a gittiğim zaman onunla konuşurduk. Bir gün buraya bak dedi: Belki hayatımda iki yüz kadın gördüm. Bunların içinde üç favorim var, onların içinde de birinci sensin dedi. İşte böyle bir şey oldu. Her zaman bana kitap gönderir. Pişmanlıklarınız oldu mu hayatta. Keşke şunu yapmasaydım diye hala hayıflandığınız? Hayır, pişmanlığım yok şu hayatta. Yaşananlar o günün şartlarına göredir. Öyle yaşanması gerekiyormuş, yaşanmış. Ben ileriye bakma, yarını kurma çabasındayım. Bakın ülkemizin halini görmüyor musunuz? Hepimizin ayaklanması, bir şeyler yapması lazım. Çok üzülüyorum ülkemizin bu halini görünce. Biz cumhuriyetin çocuklarıyız. Güzel günler yaşadık. Bizi cumhuriyet yetiştirdi, okuttu. Şu anki duruma bakınca çok büyük bir üzüntü duyuyorum inanın. Çok keyifli bir sohbet oldu gerçekten. Çok teşekkür ederiz size. Şu soruyu sormadan bitirmeyeyim istiyorum. Peki, dünyaya yeniden gelseniz yine Sümerolog olmak ister misiniz? O zaman ki şartlara göre (gülerek), bilemem. Bakarsınız o zaman astronot olurum. Çok hoşuma gidiyor uzay bilimleri. Belki daha enteresan şeyler çıkar, belli olmaz.

14 8 UBAT 2013 CUMA Aydınlık KİTAP ARAKABLO SEYY T NEZ R Nâzım 111 yaşında en önde yürüyor halâ seyyitnezir@yahoo.com Nâzım ın hapishane yaşamının ardından 1951 de ülkeden kaçarak Moskova ya üçüncü gidişi sonrasındaki yaşam dilimi (1951-1963), şairin doğum yıldönümünde YKY nin düzenlediği Nâzım 111 yaşında / Alnımın Çizgilerindesin Memleketim / Nâzım Hikmet in Yolculuk Fotoğrafları Sergisi nde izlenebiliyor (30 Ocak - 28 Şubat 2013 tarihleri arasında, Galatasaray daki Yapı Kredi Kültür Merkezi nde)... Sergideki fotoğraflar, son yıllarda Nâzım üzerine çalışmalarıyla öne çıkan M. Melih Güneş tarafından, Vera Tulyakova Hikmet Arşivi, Rusya Devlet Edebiyat ve Sanat Arşivi ile başka ülkelerdeki arşivlerden bir araya getirilmiş. M. Melih Güneş, serginin küratörü olarak amacını şöyle açıklıyor: Kültür varlığı, geleneklerin dışında yalnızca yapılar, arkeolojik kalıntılar, doğal sitler ya da birkaç bin yıllık elyazmaları değildir. Şairin yolculuklarından sayılabilecek bu sergiyi, onun edebi mirasının şehrine ulaşma yolculuğunda bir gül bahçesinde dinlenme gibi görüyorum; hasret ve ümitten ibaret Nâzım Hikmet in, Bir yerlerde bir sevinç günün birinde fışkırır sözüne kulak veriyorum. Ahmet Hamdi Tanp nar n iyi ve sa lam bir dil makinesi kurdu unu söyledi i Nâz m n i çili ini hiç de ilse as l çizgileriyle sergileyebilmek, mekikleri noksans z i letmekle olanakl d r SERG YE GELENLER TURNALAR SELAMLIYOR Hiroşimalı çocuklar, savaştan sonra barışın ve silahsızlanmanın simgesi olan, 1000 e tamamlandığında gerçekleşeceğine inandıkları dilek adına rengârenk kâğıtlardan yapılma bin turna kuşunu Nâzım ın ölümü üstüne Vera Tulyakova ya göndermişler. Salona adım atar atmaz, imza isteyen çocukların sesini Turnalar Semahı nın ezgisiyle içinizde duyumsamanız bundan... Çocuk ziyaretçiler için uluslararası bir kardeşlik bağı örmek üzere bu kâğıttan kuşların yapılışını öğrenebilecekleri etkinlikler de var sergi kapsamında. Yapılacak bin turna, sergi salonunda Hacer Sayman ın tasarımı olarak yer alan dilek ağacına asılacak. Gün gelip de bir Nâzım Hikmet müzesi kurulursa, bin turna, ağacıyla birlikte bu müzeye armağan edilecek... 68 KU A I VE NÂZIM Sergiyi dolaşırken, bizim 68 Kuşağı nın onu önce cezaevi fotoğraflarıyla tanıdığını düşündüm: Bursa Cezaevi nin bahçesindeki havuzun başında Samatya kabadayısı edasını yansıtan fotoğrafıyla gelirdi hep gözümüzün önüne. Balaban ın tam da resmini bitirdiği günlerde onu zindan karanlığıyla örülü bir masal dünyasından, cezaevinden Şair Baba olarak aramıza sıcacık anılarla kattığı hiçbir toplantıyı kaçırmaz, Kerem Gibi, Davet ya da Beyazıt Meydanı ndaki Ölü şiirini okumadan hiçbir toplantıyı bitirmezdik Bursa da. Sonra da, Saygı Yağmurdereli nin işaretiyle, sözleri Onat Kutlar a, ezgisi bir Antep türküsüne ait isyan çığlığımızı var sesimizle haykırırdık: Potinimi çektim kıçıma yav İndim de hökümatın içine Anam da benim suçum ne yav Attılar da beni zindan içine Yirmi yıl kadar önce, Evrensel Kültür Merkezi ndeki bir toplantıda Nâzım Hikmet üstüne konuşurken, proleter devrimci olduğunu söyleyen bir kardeşimiz, Ondan Nâzım diye söz etmeye utanmıyor musun? Arkadaşın mıydı senin? diye kesmişti sözümü. Evet! demiştim, öyleydi. Dahası, arkadaştan ileriydik... SEVDALINIZ KOMÜN STT R Herkesin şaşkın bakışları arasında şöyle sürdürmüştüm: O çok acılar çekti bu ülke ve insanları için. Ama bu ülkenin yurtseverleri ve emekçileri de, onun şiirinin, onun Türkçe aşkının özgürce bayraklaşması için nice hapislere, işkencelere göğüs gerdi. Eğer onun yüklediği cesaretle, 12 Mart larda, 12 Eylül lerde kavgasını vermeseydik, şiirlerine hiçbir iktidar özgürlük tanımayacak, Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor olacaktı halâ. Yunus ne kadar atamızsa, Fuzûlî ne kadar pîrimiz, dostumuzsa, Nâzım da işte öylesine ustamız, yoldaşımızdır. Entelektüel burjuvalar, emekçilerden gizledikleri Nâzım tutkularını ve Türkçeye vuran yurtseverliğini 1980 lerin sonlarında itiraf etmeye başladığında, 2000 e Doğru dergisinin kapağında Nâzım ın şu dizesi yer almıştı: Sevdalınız komünisttir. Bu dize, Cahit Sıtkı nın Nâzım a acıma duygularıyla yazdığı şiire yanıt olan Yatar Bursa Kalesinde şiirinin ilk dizesidir. Ne yazık ki, Nâzım 111 Yaşında programının ilk ürünü izlenimini veren, Genco Erkal ın sesinden 4 CD nin kitabı olarak sunulan Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni adlı seçkide bu şiir yer almıyor. Şiirleri seçen Güven Turan ve Raşit Çavaş, editör olarak sanatçının özgürlüğüne duydukları saygıyı birazcık bile ihmal ediyor olamazlar elbette... Bu kusur, acaba bir telaş nedeniyle boş bulunmaktan mıdır? AMA O DA NE? ARKILARIMIZ YOK! Derken, Nâzım daki içerik ve biçim örgüsünü ve nakışlarını bütünleyen birkaç şiirinin de seçkide atlandığını görüyoruz. Ahmet Hamdi Tanpınar ın iyi ve sağlam bir dil makinesi kurduğunu söylediği Nâzım ın işçiliğini hiç değilse asıl çizgileriyle sergileyebilmek, mekikleri noksansız işletmekle olanaklıdır. Şarkılarımız, Türkiye İşçi Sınıfına Selam, Şehitler, Açlık Ordusu Yürüyor, Hürriyet Kavgası, Aradıkların, Beyazıt Meydanı ndaki Ölü şiirleri olmaksızın bu dev makinenin işleyişi eksik konacaktır. Nâzım 111 Yaşında en önde yürüyor halâ... YKY nin programını yıl boyunca merak ve heyecanla izleyeceğiz. Yine, yayınevince CKM de açılan ve bugün sona eren, Nâzım ın resimleriyle ona yapılan resimlerden oluşan Nâzım ın Sanatı, Sanatçıların Nâzım ı adlı sergi ürünlerinin de aynı adla kitaplaştırıldığını belirtelim. Alnımın Çizgilerindesin Memleketim kitabının sonundaki zamandizinde soru imiyle verilen kimi tarihlerden yeni basımlarda soru iminin kaldırılacağı umudunu koruduğumuzu da...

Aydınlık KİTAP 8 UBAT 2013 CUMA 15 Özgürlük mü baskındır aşkta, tutsaklık mı Ussal a tak lmadan yolunu çizen bir inat, kendin olma çabas olarak gösterir kendini a k. Belki de ne oldu u kadar ne olmad yla kendini bize sunar bu ele avuca gelmez kendilik CENK ÖZDAĞ ozdagcenk@hotmail.com Aşk sözcüğü hemen her sanat ürününün merkezi temasıdır. Belki de salt bu nedenle estetiğin (felsefenin bir alanı olan estetiğin) alanına girmektedir. Fakat aşk bununla da kalmaz, insanın diğer tüm edimlerinin içerisinde kendini gösterir: İlahi aşktan, sevgiliye duyulan aşktan, vatan aşkından, özgürlük aşkından söz açarız. Aşk insanın tüm olası boyutlarında kendini gösterir. Sırf bundan ötürü bile insanı insan yapan bir unsur olarak söz edebiliriz aşktan. A KIN KULLANIMLARI Batı dillerinde love, amor gibi sözcükler sevgi ve aşk sözcüklerinin her ikisini de kapsayacak şekilde kullanılırlar. Türkçede aşk sözcüğünün kullanımı daha özel bir sevgi türünü betimlemede kullanılır. Bu özelleşmiş kullanım o denli kendine özgüdür ki aşk, çoğu zaman sevgiden büsbütün ayrı bir duygu olarak anlaşılır dilimizde. İnsana duyulan aşk o denli merkezidir ki ilahi aşk, vatan aşkı, özgürlük aşkı hep bu merkezi aşktan pay almaktadır. Vatanın, özgürlüğün, Tanrı nın delicesine arzulanması / sevilmesi bu merkezi aşkla ilişkilendirilen aşk türevlerinin doğmasına yol açmıştır. Aşk bir başkasına duyulan bir his, bir yönelme olarak kavranmıştır genelde. Oysa bunun da ötesinde, bir ilişki türüdür, bir bilinçlilik (ya da bir bilinçsizlik) halidir aynı zamanda. Aşkın bu ele avuca gelmez doğasının çok boyutlu bir karakteri olduğuna dikkat çeken denemeci/filozof Afşar Timuçin, "Aşkın Diyalektiği" adlı yapıtında bu çok boyutluluğu diyalektik bir ilişki içerisinde kavramak gerektiğini belirtir. A KIN ÇATI KILARI Afşar Timuçin, Mevlana nın kıssasındaki fili tanımlamaya çalışan körlerin yaptığı gibi farklı pencerelerden bakarak aşkın bünyesindeki karşıtlıkları açmaya çalışır, ileride bunları birbirinin ötesinde bir gerçeklikte buluşturma ümidiyle. Söz gelimi, Aşkta özgürlük mü baskındır tutsaklık mı? Bu soruya yanıt vermek olası değil. Aşkta özgürlükle tutsaklığı ayrı şeyler saymak, iki ayrı kutup saymak olası değildir. Aşk özgür tutsaklık ya da tutsak özgürlüktür. (s. 31) diyerek aşkın bünyesinde ortaya çıkan iki karşıtlığın gerçekte ne tür bir birlik içinde olduğunu açmaya çalışır. Aşk özgürce yaşandığında bile özgürce yaşanamadığı bir mekanı geride bırakmalıdır. Dolayısıyla geçmişinde zorluklar, imkansızlıklar yatmalıdır. Usun karamsarlığı aşıldığında belirecek olanaklarda hayat bulur aşk. Bu nedenle bir vakit aşk gizlenmelidir, hatta canlılığı gizin belli bir oranda sürmesiyle güvence altındadır: Sanat kendini açarken sanattır, aşk da kendini gizlerken aşktır. (s. 13). Yazarın da dediği gibi her aşk bir anlamda sevdadır, kavuşulamamıştır, imkansızdır, karanlık içindedir ve aydınlık umuduyla yanıp tutuşur sevdalılar. GAR P B R L K N N D YALEKT Afşar Timuçin, sözü edilen eserinde, aşkın ussallıkla bilinçdışının kesişiminde, bireysellikle toplumsallığın sınırında garip bir ilişki olduğundan hareketle onun diyalektik doğasını açığa sermeye girişir. Timuçin, bu serimlemede yalnız değildir. Karacaoğlan, Gevheri, Erzurumlu Emrah, Ovid, Platon, Merleau-Ponty, Çehov eşlik eder ona. Halkımızın inanışları, aşkı kavrayışı maniler ve atasözleri dolayımıyla sürece katılır. Timuçin, aşkı keşfetme ve serimleme serüveninde insanlığın bütün bir birikimini yanına katar. Kervan aşka doğrudur, aşk bu yolculuğun kendisi, başlangıcı ve sonucudur; her bir aşamasında bir başkası olarak görünür aşk. Aşkın doğallıktan toplumsallığa geçişin hangi aşamasında ortaya çıktığı belli olmaz ama her belirişinde her ikisinden de izler taşır. Ne toplumsal rollerin yararlılığına indirgenebilir ne de henüz cinselliğe kavuşamamış ham dürtülerle açıklanabilir. Kategorileri delip geçen ya da en başta kategorilere çalım atıp sinsi sinsi bir köşeye saklanan bir yabanidir aşk. Kimine göre delilik, kimine göreyse delilikten azade bir bilgelik, bir şövalyeliktir. Kapitalizmin hesaplılığına ve genel olarak toplumun düzenliliğine aldanmadan, ussalığa takılmadan yolunu çizen bir inat, kendin olma çabası olarak gösterir kendini. Belki de ne olduğu kadar ne olmadığıyla kendini bize sunar bu ele avuca gelmez A k bir serüvendir, bu serüvende temel sorun iki ki inin bir bütün olu turma isteminde ve iki ki inin bir bütün olu turmas n n olas olmay nda kendini gösterir. kendilik. OLASILIKSIZLIKTA ISRAR: GERÇEK A K Aşkta iki başka buluşur, birbirine direnen ama aynı ölçüde birbirine teslim olan ve birbirini yücelten iki başka. İlahi aşka da benzeyen bu yanıdır. Kendi içinde bir mutlaklık kurar aşk: Aşk göreli bir dünyada mutlak ın saltanatıdır. (s. 10). Bu saltanat dışa karşı kurulan bir mekanın hükümdarıdır. Bu mekanda yarar ın, paranın, alışkanlıkların, gelenek ve göreneklerin hükmü geçmez. İşte bunların hükümsüzlüğü gerçek aşkı sözde aşklardan ayıran en önemli ölçüttür. Aşkın diyalektiğinde sözün özünü Afşar Timuçin den okuyalım: Aşk bir serüvendir, serüvenlerin belki de en kaygan, en sallantılı, en kesinliksiz olanıdır. Temel sorun iki kişinin bir bütün oluşturma isteminde ve iki kişinin bir bütün oluşturmasının olası olmayışında kendini gösterir. Bu olasılıksızlığa direnen tüm yüreklere (Aşkın Diyalektiği, Afşar Timuçin, Bulut Yayınları, 184 s.)

16 8 UBAT 2013 CUMA Aydınlık KİTAP KABULLENMEN N VE(YA) ÇTEN ÇE SYANIN ROMANI: Kürk Mantolu Madonna Kürk Mantolu Madonna y kitapç lar n çok satanlar raf ndan indirmeyen, basit a k romanlar ndan ay ran ve Sabahattin Ali nin en sevdi i kitab yapan nedir? MELİS YALÇIN vmelisyalcin@gmail.com Hakikat Gazetesi Sabahattin Ali ye siyasete karışmayan, sürükleyici bir aşk romanı ısmarlar; Sabahattin Ali ciddi para sıkıntısı içindedir, teklifi kabul etmek zorunda kalır. Roman, 1940-41 yıllarında gazetede yayımlanır ve dönemin edebiyat çevreleri tarafından, siyasetle uzaktan yakından alakası olmayan bir aşk hikâyesi olduğu için, küçümsenir. Hatta rivayete göre Nazım Hikmet Sabahattin Ali ye, psikolojik çözümlemelerle dolu birinci bölümü (Raif Efendi nin defterine kadar olan bölüm) bir aşk hikâyesine harcadığı gerekçesiyle, sitem eder. Tüm bunlara rağmen, 1942 de kitaplaştırılan Kürk Mantolu Madonna nın Türk Edebiyatı nın en çok ilham veren eserleri arasına gireceğini kim bilebilirdi ki? Peki, bu kitabı kült yapan nedir? Birbirinden keskin çizgilerle ayrılan, fakat tutarlı bir şekilde birleşen iki bölümün de buna katkısı var. Anlatıcımızın Raif Efendi yle tanışmasıyla ve onu ot gibi yaşayan dümdüz bir adam olarak tasvir etmesiyle başlayan ilk bölümde, bir insanla ilgili ilk izlenimin ne kadar yanlış olabileceği açıkça vurgulanır: Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçındığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz? Raif Efendi nin patronu tarafından feci bir şekilde azarlanması ve ardından inanılmaz tahlil yeteneğiyle yaptığı resim onunla ilgili ilk fikirlerimizin değişmesini sağlar. Acaba bir zamanlar genç olmuş mudur Raif Efendi de, çocukça çılgınlıklar yapmış mıdır? Sahi, onu bu hâle getiren hadise neydi? Sabahattin Ali Ç DÜNYASININ HAPS NDE ÖZGÜRLE EN ADAM Kitabın ikinci bölümünde, Raif Efendi nin gizli kalmış hatıraları arasında bu sorunun cevabını keşfederiz. Bu bölümde, sobada yakılmış olması gereken bir defterin aslında platonik bir aşkın belgesi olduğu açığa çıkar. Almanya ya eğitim için giden genç bir adamın, bir resim galerisinde gördüğü Kürk Mantolu Madonna tablosuna, daha sonra da tablonun sahibi Maria Puder e olan aşkı ve ardından gelen ayrılık anlatılır sonra. Hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hâlâ kabul edemiyor musunuz? Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. İnsanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden her şeyi bırakıp kaçarlar. Hâlbuki mümkün olanla kanaat etseler, hayallerindekini hakikat zannetmekten vazgeçseler bu böyle olmaz. Kürk Mantolu Madonna yı kitapçıların çok satanlar rafından indirmeyen, basit aşk romanlarından ayıran ve Sabahattin Ali nin en sevdiği kitabı yapan nedir? Siyasi olmasa da, sosyal hayatla ilgili birçok analizin yanı sıra Türk Edebiyatı nın en derin karakterlerinden birini barındırması olabilir. Kendine kurduğu küçük dünyaya hapsolan Raif Efendi, bunu en büyük özgürlük olarak görüyordu. Öyle ya, not defterine yazdıkları kendisi dışında kimse tarafından okunmadığı sürece özgürdü. Dışarıdan nasıl görülürse görülsün, hâlâ o çekingen genç adam yaşıyordu iç dünyasında. Artık ne kimse karışabilirdi ona, ne de dünyasına girebilirdi elini kolunu sallayarak. Hudutları olmayan bir dünyada yaşıyordu. Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan Kürk Mantolu Madonna yer yer Dostoyevski ve Gogol çağrışımları taşıyor. Özellikle Dostoyevski nin gerçek dünyadan kendini soyutlamış bir adamın hezeyanlarını ve iç çatışmalarını anlattığı Yeraltından Notlar eseriyle büyük benzerlikler taşıyor. Dostoyevski ye has o asosyal, insanlardan korkan, tiksinen, nefret eden yer- altı adamı ile Raif Efendi arasında büyük benzerlikler var: Eğleniyorlardı. Yaşıyorlardı. Ve ben, kafamın içine ve yalnız kendi ruhuma kapanmakla onların üstünde değil, altında bulunduğumu anlıyordum. Batı Edebiyatı nda yabancılaşmayı irdeleyen diğer önemli yazarlar Dostoyevski nin gerçek dünyadan kendini soyutlam bir adam n hezeyanlar n ve iç çat malar n anlatt Yeralt ndan Notlar eseriyle büyük benzerlikler ta yor arasında Albert Camus (Yabancı), Franz Kafka (Dönüşüm) ve Jean Paul Sartre (Bulantı) yer alır. Türk Edebiyatı nda yabancılaşma olgusu ise, Batı nın, medeniyet açısından, Doğu dan üstün olduğunu düşüncesinin yayılmasına neden olan Tanzimat la birlikte, batılılaşmanın trajikomik sonuçlarını gözler önüne seren eserlerle ortaya çıkmıştır. Özellikle 1940 lı yıllarda modern yaşamın bireyi nasıl baskı altına aldığını en iyi anlatan yazarlar arasında Attila İlhan (Sokaktaki Adam) ve Yusuf Atılgan (Aylak Adam, Anayurt Oteli) yer alır. Acaba gerçekten de öyle mi? (Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali, Yapı Kredi Yay., 163 s.)

Aydınlık KİTAP 8 UBAT 2013 CUMA 17 N YAZ AKINCIO LU: Umut şiirlerinin unutulmuş şairi Naz m Hikmet ten sonra ama Enver Gökçe ve Ahmet Arif ten önce halk iirinden yararlanan ilk toplumcu airdir CAFER YILDIRIM cfryildirim@hotmail.com Mehmet Kemal in Acılı Kuşak kitabında şöyle bir ifade vardır: Suphi Taşhan da şiir sahnesine çıkışında parlak bir yıldız gibiydi, ölümünden sonra unutuldu. Niyazi Akıncıoğlu nun hem lise hem gençlik arkadaşıydı. Mehmet Kemal in Suphi Taşan ile ilgili anlatımı Niyazi Akıncıoğlu nu da içermektedir ve asıl konusu da zaten odur. Niyazi Akıncıoğlu şiirlerini ilk yayımladığı yıllarda adını kolayca duyurmuş şairlerdendir. Kedine güveni tamdır ve kazandığı ünü fazlasıyla hak etmiştir. Çünkü kurduğu şiir dili, söyleyiş edası, benzetme ve imgelerindeki orijinallik ve etkili tasvirleriyle 1940 Kuşağı şairlerinin önünü açmış, 1940 Kuşağı şiirinin oluşumunda bir öncü olmuştur. Toplumsal hayatı ve yaşanan gerçekliği Marksist felsefenin bakışından yorumlayan, halk kültüründen ve halk dilinin olanaklarından yararlanan bir şiir formatını ilk kez o ortaya koymuştur. Unuturum da sonra garipliğimi, heheyyt!.. derim bir, kuşlar, ağaçlar! Ve çıkarım dağlara. Nereli bu rüzgâr, bu su deli mi? İznim olmayınca yasak macera. Selamım baş üstüne, Kavgam dert-yaş üstüne, mazlumun âhıdır başımda esen gocunsun paşalar, beyler alimallah komam taş-taş üstüne. Şunu belirtmeliyim ki Akıncıoğlu halk dilinin olanaklarından yararlanmış ama bu dilin tekrarcısı ya da tutsağı olmamıştır. Kuş Kanadından şiirinden alıntıladığım bölümde de görüldüğü gibi onun dili bütünüyle yazı dili ve yazı dilinin de edebi şeklidir. Akıncıoğlu Kurtuluş Savaşımızın ilk ateşlerinin yakılmaya başlandığı 1919 yılında, Kırklareli nin Kundere köyünde dünyaya gelmiştir. İkinci büyük harbin başladığı 1939 yılında, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi bir gençtir ve bir yıl önce yayımlanmış bir kitaba sahiptir. Haykırışlar adıyla yayımlanmış bu kitap şairimizin tek kitabı olarak kalacaktır. Daha sonraları Akıncıoğlu nun şiirleri dönemin İnsan, Ses, Yeni Edebiyat, Yürüyüş gibi ilerici, solcu dergilerinde çıkmaya devam edecektir ama bunları kendi sağlığında bir araya getirip bir kitap bütünlüğüne kavuşturmamıştır. Dergilerdeki bu şiirleri ölümünden sonra derlenerek bütün şiirleri Umut Şiirleri adıyla 1985 te yayımlanmıştır. Akıncıoğlu nun diri sesi, dolgun anlatımı, toplumsal temleri, toplumcu tavrı göz önüne alındığında ilk göz ağrısı şiirlerini Haykırışlar adıyla yayımlaması isabetli görülebilir. Ne var ki onun seçkin haykırışlarının bir süre sonra akamete uğraması ve kendi içinde boğulması da aynı oranda üzücüdür. Demokrat Partinin despotizmi her devrimci yazar, şair ve aydın gibi Akıncıoğlu nu da bulmakta gecikmez. Akıncıoğlu, kurucusu olduğu Köyleri Kaldırma Derneğindeki arkadaşlarıyla birlikte 1950 yılında komünizm propagandası yapmak gerekçesiyle tutuklanır. İki yıllık bir tutukluluktan sonra beraat etmesine eder ama yaşadıkları onu fazlasıyla etkilemiştir. Bu tutukluluk yıllarından sonra Akıncıoğlu siyasi mücadeleden olduğu gibi edebiyattan da uzak kalmıştır. Tıpkı aynı dönemde benzer bir süreci yaşayan Ahmet Arif gibi yarı münzevi bir hayat yaşamaya başlamıştır. Edebiyat âlemi ise sahnesinde görmediği herkese karşı takındığı tavrı onun için de değiştirmemiş ve onu çabucak unutmuştur. Asım Bezirci nin, Akıncıoğlu ile ilgili çok önemsediğim bir belirlemesi var: Akıncıoğlu- Nazım Hikmet ten sonra ama Enver Gökçe ve Ahmet Arif ten önce- halk şiirinden yararlanan ilk toplumcu şairdir. Bezirci nin söylediklerine Mehmet Kemal in bir başka boyuttaki ifadelerini de eklemek isterim: Ne vardı şiirlerinde? Bir dönemde şiirle söylenebilecek ne varsa hepsi. Kimsenin cesaret edemeyeceği sözleri, kavramları, deyimleri mısralarına katmasını bilmişti. Attilâ İlhan ın, Ahmet Arif in şiirlerine giren Osmanlıca kelimeleri korkusuzca ilk kullananlardandı. Attilâ İlhan ın Akıncıoğlun ndan, Bir zamanlar bir şair vardı. diye söz etmesi de şiirinin, tanıyan belleklerden çıkmadığını kanıtlar. Daha sonra ortaya çıkan bazı genç şairlerin divan şiiri kelimelerini korkusuzca kullanmayı denemeye başlamaları Akıncıoğlu nun başlangıcındaki cesaretinden gelebilir. Bir şiir dili kurmayı becermişti. Ama dili geliştirmek, daha çok işlemek direncini gösteremedi. Belki de bir dönem için erteledi, sonra alışkanlığını yitirdiği için bıraktı. Bundan sonra tarih içinde edebiyatımızdaki yerini alacak, bu yer kendine yetkinliğince verilecektir. Geç kalınmış olsa da bu yerin verilmemesine kimsenin gücü yetmez. Öyle anlaşılıyor ki Mehmet Kemal de Akıncıoğlu nun edebiyat tarihimizde yerli yerince değerlendirilmemiş olduğuna inananlardandır. Akıncıoğlu nun geleneğe yönelik ilgisi halk kültürü, halk dili ve halk şiiriyle sınırlı değildir. O aynı şekilde divan şirinin söyleyiş ve duyuş tarzına karşı da duyarlık göstermiştir. Her has şair gibi Akıncıoğlu da geleneğin birikimi içinden kendine özgü bir kimlikle doğma gayreti içindedir. 40 Kuşağı şairlerinin birçoğu üzerindeki etkisi açıkça görülmektedir. Fakat bu etkinin kendisini en yoğun biçimde gösterdiği şair ise Ahmet Arif tir. Akıncıoğlu nun unutulmuş şiirinin bütün ruhuyla Ahmet Arif in dolaşımda gezen şiirinde yaşadığını söylemek hiç de abartı sayılmaz. Ömer Özdemir, bloğunda iki şair üzerine kaleme aldığı yazısında ilginç benzerlik örnekleri aktarmaktadır: N.A. Zindanlar: suyun üstünde Yandan akar çeşmeleri A.A. Mapushanede çeşme yandar akar olanda N. A. Boşaltıp rahmetini kümülüs bulutları A. A. Rahmetinden kim demlenir bulutun N. A. Yeşil, mavi, mesut gözlerin A. A. Açardın Yalnızlığımda Mavi ve yeşil açardın gözlerin hani N. A. Onların kitabında yazılıdır A. A. O kitapta böylece yazılıdır N. A. O hikâye şöyle başlar A. A. Budur ol hikâyet N. A. Ölüler kar altındadır A. A. Kenar çocukları kar altındadır N. A. Selam veriri gibi bir dosta A. A. Selam etmişim dostuma N. A. Hayra yorulur A. A. Hayra yorarım çıkmaz N. A. Neler geçmez aklımdan bir ben bilirim A. A. Bir ben bileceğim oysa Ne âfat sevdim N. A. Gülüyor otuz iki dişi A. A. Otuz iki dişimizle gülmeğe N. A. Arzuhal edeyim halım A. A. Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz N. A. Ne pasaport bilir, ne gümrük sorar A. A. Pasaporta ısınmamış içimiz N. A Yolda yolcu, havada kuş aşkına A. A. Muhammed, İsa aşkına yattığım ranza aşkına Aralarında benzerlik gördüğü dizeleri aktaran Ömer Özdemir iki şair arasında ritim ve tonlama özellikleri kadar yöresel söyleyişler ve benzetmeler bakımından da paralellikler olduğu görüşündedir. Son yargısı ise şudur:... iki şair arasında bir intihal meselesinden çok ama tek başına esinlenme de diyemeyeceğimiz bir ilişki var gibidir. Bir şair, başka bir şairin temalarını, söyleyiş biçimini, daha eski bir ifadeyle havasını alarak daha güçlü bir sesin içine taşımış, başka bir şairdeki zayıf bir izleği kendi şiirine güçlü bir şekilde taşıma çabasında bulunmuş gibidir. Tabii ki konu incelenmeye ve çözümlenmeye muhtaç bütün yönleriyle olduğu kadar bütün çekiciliğiyle de edebiyat araştırmacılarımızın, eleştirmenlerimizin önünde durmaktadır. Edebiyatımızdaki hiçbir iki şairin şiiri arasındaki birbirini anımsatıcı unsurlar bu denli yoğun değildir. Niyazi Akıncıoğlu geçimini avukatlık yaparak sağlamış ve İstanbul sonrasındaki yaşamını Kırklareli nde geçirmiştir. Son dönemlerindeki en yakın arkadaşı alkol olmuş, 2 Şubat 1979 da Ankara da, SSK Hastanesinde vefat etmiştir. Ölümünün otuz dördüncü yılında onu şükranla anarken şunu sormadan geçmek istemiyorum: Ahmet Arif i ezberinden hiç çıkarmayanlar Niyazi Akıncıoğlu nu niçin bir kez olsun anımsama gereği duymazlar?

18 YENİ Aydınlık ÇIKAN- KİTAP YENİLER Eve Dönü Gerçek Bir Yan lsama: Bilinç Ray Bradbury, thaki Yay nlar, Çev: Elif Ersavc, 56 s. Şiirsel bir dille yazılan bu özgün hortlak hikâyesi sıradan insanı anlatır aslında. Eve Dönüş Bradbury'nin kendi çocukluğundan izler taşır. Kendisini sevgi dolu bir ailenin içinde bile uyumsuz, yabancı ve sıradışı hissettiği bir dönemin yansımasıdır belki de... Ray Bradbury'nin kısa hikâyesi Eve Dönüş, ilk olarak 1946 yılında Mademoiselle dergisinde yayımlandığından beri kelimenin tam anlamıyla bir Cadılar Bayramı klasiği olmuştur. Bradbury'nin kendi çocukluğundan izler taşıyan bu hikâye, Cadılar Bayramı arifesinde bir araya gelen devasa bir hortlak ailesinin onlara hiç benzemeyen çocuğunun öyküsüdür. Tevfik Al c, Metis Yay nlar, 264 s. Bilinç sorununa odaklanan sinirbilim günümüzün bilimsel araştırmalarına geniş bir ufuk getirdi. Tevfik Alıcı'nın kitabı bu alanda Türkçe yazılmış özgün bir katkı. Nasıl olur da tümüyle mekanik ilkelerle çalıştığını bildiğimiz fiziksel bir sistem, bilinç gibi öznel ve belki de metafizik bir gerçekliğe yol açabilir? Tevfik Alıcı, bu alandaki birçok kitabın hep bu asıl soruna yönelik bir çözüm bulma telaşıyla yazıldığına dikkat çekiyor ve kendisine daha mütevazı bir görev veriyor: Bu kavramların ve metaforların daha ziyade varsayımlara dayanan doğasını sorgulamak ve adım adım yeniden yapılandırmak. Tembellik Hakk Haydarpa a'dan zmir'e Tarih Söyle ileri Paul Lafargue, Alakarga Sanat Yay nlar, Çev: Ceylan Özçapk n, 56 s. Çalışın işçiler, çalışın. Çalışın ki daha da yoksullaşıp daha çok çalışmak ve tekrar yoksullaşmak için bazı nedenleriniz olsun. İşte bu, kapitalist üretimin acımasız yasasıdır. Ekonomistlerin aldatıcı sözlerine kulak veren işçiler kendilerini canla başla çalışma tutkusuna adamışlardır. Onlar tüm toplumu ve toplumsal organizmayı baştan sona sarsan sanayideki aşırı üretimin buhranını içlerine atıyorlar. Hatta ürün çokluğu ve talep yokluğu yüzünden fabrikalar kapanıyor ve açlık işçi nüfusa adeta kırbaçla veryansın ediyor. Çalışma doğmasıyla şaşkına dönen işçilerin, sözde verimli dönemde başlarına bela aldıkları aşırı üretim, bugünkü yoksulluklarının nedenidir. Zeki Ar kan, Tarihçi Kitabevi, 312 s. Köy Enstitülerinin kurucusu Hasan Âli Yücel'in başlattığı çok yönlü aydınlanma hareketiyle 1940'lı yılların Türkiye'sinin nasıl Rönesans'ın eşiğine geldiğini, Arıkan'ın yazılarında değindiği Doğan Kuban, Orhan Burian, Vedat Günyol, Şerafettin Turan, Fuat Köprülü ve öğrencileri Mustafa Akdağ, Halil İnalcık gibi aydınlanmacılardan, Köy Enstitüsü çıkışlı yazar ve şairlerden (ör. Mehmet Başaran) kavrıyor ve mutluluk duyuyoruz. O dönemde aydınlarımız tarafından üretilen eserlerin; önemli dünya yapıtlarının Türkçeye hızla kazandırılmasının, yayımlanan dergilerin (Yücel, Ufuklar gibi) Türkiye'nin kültür hayatında nasıl büyük bir değişime yol açtığını mutlulukla izlerken, bu güzel çalışmaların daha sonra nasıl yok edildiğini, karalandığını görerek sarsılıyoruz...

YENİ Aydınlık ÇIKAN- KİTAP 19 Hassas Ten Osmanl lara Kar lenen Sava Suçlar Josan Hatero, Can Yay nlar, Çev: Özgür Esen, 184 s. Bir âşıktan beklenen şey insana kendini özel ve farklı hissettirmesidir. Sevilen kişi sadece tam o anda orada bulunmaktan başka bir özelliğe sahip değilse bu aşkın ne değeri var? Gerçek aşk bu mudur? Bu konuda bütün uzmanların üzerinde birleştikleri bir şey varsa o da, aşkın hiç de demokratik bir şey olmadığı görüşüdür. Katalan yazar Josan Hatero'nun titizlikle hazırladığı âşıklar kataloğunda kimler yok ki: külkedileri, romantikler, kâşifler, turistler, miyoplar, holiganlar, cambazlar, dalgıçlar, geçerken görülenler, dokunuş yoksunları... Hepsi "arzu" denen şu gizemli ortak paydada buluşmuş, onu kendi karakterlerince tanımlayıp yaşıyor. Ahmet Tetik, Mehmet ükrü Güzel, Kültür Yay nlar, 548 s. Tarih boyunca pek çok büyük devletin tanımlamaya çalıştığı savaş suçu kavramı 1864 Cenevre Sözleşmesi'yle ilk kez uluslararası düzeyde tanındı. Yıllar içinde bu sözleşmeyi bütünleyen bir dizi sözleşme daha imzalandı. Ulusal Kızılhaç ve Kızılay dernekleri de zamanla ve bu sözleşmelerin ruhu doğrultusunda uluslararası bir komite çatısı altında toplandı. Osmanlı Devleti ilk aşamalarından itibaren bu sürecin bir parçasıydı. Ancak Osmanlılar için bu sistemin ciddi biçimde sınanması 1911'deTrablusgarp Savaşı'yla başladı. Ertesi yıl çıkan Balkan Savaşları'nda da onu izleyen Birinci Dünya Savaşı'nda da sürdü. Bu eser kapsamlı bir giriş bölümüyle savaş suçu kavramının doğuşu ve gelişmesini inceliyor. Corto Maltese: Brezilya Kartal Tüm Zamanlar n En Güzel A k Hikayesi Hugo Pratt, NTV Yay nlar, Çev: Alev Er, 40 s. "Benim düşmanım yok! Kendi işime bakarım... ama hiçbir şeye çok fazla şaşırmamayı da öğrendim" Corto, Tristan ve Steiner Amazon Nehri ağzındaki Marajá adası yakınlarında yatann altın yüklü bir İspanyol kalyonunun enkazını aramak için Brezilya kıyılarını izleyerek yola koyulur, ama bu define avında yalnız değildirler. Yaldız Dudak'ın planının bir parçası olarak bir Alman baronuyla İngiliz gizli servisi de işe karışır. Corto'nun yine dövüşmesi gerekecektir. Lucy Robinson, Alt n Kitaplar, Çev: Eda Aksan, 432 s. Hayatının neden birden tepetaklak olduğunu anlamaya çalışan Fran, garip bir planla karşı karşıya kalır. Bir tacizci gibi davranacak, Nellie adındaki bir yabancıyı gizlice izleyecek ve her gece cin içmeyi engellemek için o çok sevdiği Cin Perşembelerini iptal edecektir. Ama Fran'in arkadaşlarının daha iyi bir planı vardır. Ve daha eğlenceli görünmektedir. Kim bilir belki de bu plan hayatının aşkını bulmasını sağlayacaktır. Sonunda arkadaşlarının teklifini kabul eder. İşte tüm zamanların en büyük aşk hikâyesi böyle başlar...

20 8 UBAT 2013 CUMA Aydınlık KİTAP ÇOCUK - GENÇ Jumanji tadında bir macera Hemen hemen her çocuk dedektif olmak için gerekli niteliklere sahiptir. Hayvanlardan korkmazlar, asl nda hiçbir eyden korkmazlar, sakl olan her eyi severler ve yeryüzündeki en zeki varl klard r İREM HALIÇ irem.halic@hotmail.com Bryan Chick'in çok sevilen serisi Gizemli Hayvanat Bahçesi'nin ikinci kitabı da Kelime Yayınları tarafından çevrildi. Noah, Megan, Richie ve Ella'nın, birbirinden büyüleyici canlıların yaşadığı Gizemli Hayvanat Bahçesi'ni tehlikelerden korumakla görevlendirilmesiyle heyecanlı bir serüven daha başlamış oluyor. İlk kitabı hatırlayacak olursanız, Noah'nın kız kardeşi Megan kaybolmuştu ve bu kayboluşun elbette Clarksville Şehri Hayvanat Bahçesi ile bir ilgisi olduğu biliniyordu. Bu sırlarla dolu hayvanat bahçesinde kutup ayıları, penguenler, gergedanlar var, fakat sizin bildiğiniz türden değil. İşte Noah bu dev hayvanların ve onların arasına saklanmış tuhaf insanların ve gölgelerinin arasından kardeşi Megan'ı çekip kurtarmalıydı, nitekim kurtardı da. Bu çocuklar esasında Gizli Topluluk denen bir örgüte bağlı çalışan küçük dedektifler. Kendilerine "Hızlı Dedektifler" diyorlar. Zaten hemen hemen her çocuk dedektif olmak için gerekli niteliklere sahiptir. Hayvanlardan korkmazlar, aslında hiçbir şeyden korkmazlar, saklı olan her şeyi severler ve yeryüzündeki en zeki varlıklardır. Çocuklar dedektif olmasın da kim olsun? İlk kitapta Noah'nın, kız kardeşini bu gizemli topraklardan kurtarmasının ardından şimdi de, Gizli Topluluk, Hızlı Dedektifleri Gizemli Hayvanat Bahçesi'ni korumakla görevlendiriliyor. Daha önce bu büyülü macerayı tecrübe eden çocuklar da görevi memnuniyetle kabul ediyorlar. Bu kez gölgelerin efendisiyle mücadele etmek için o gizemli dünyaya yeniden adım atacaklar. Öyle bir dünya hayal edin ki; bütün caddeler, kaldırımlar, çatılar, sahanlıklar, ağaçlar, kısacası her yer hayvanlarla kaplı. Kuşlar gökyüzünü kuşatmış ve kanatları dev rüzgarlar oluşturuyorlar. Maymunlar dallardan, pencere pervazlarından ve sokak lambalarından sallanıyor. Etrafta ayılar, su aygırları kol geziyor. Yılanlar posta kutularının ve merdiven korkuluklarının etrafında sürünüyor. Okurken zaman zaman gözümün önüne küçükken çok etkilendiğim Jumanji filmi geldi. Hepsi bir yana kitabın en güzel yanı, nesli tükenmekte olan hayvanlara da dikkat çekmesi. Kitap okuma alışkanlığı kazanma sürecinin olabildiğince resimli kitaplarla desteklenmesi gerektiği görüşündeyim. Dolayısıyla bu seri daha ziyade, kitap okuma alışkanlığını çoktan kazandığını düşünen, farklı ve heyecanlı öyküler okuma, yeni dünyalar, yeni canlılar keşfetme peşinde olan çocukların ilgisini çekebilecek ve bitirdikten sonra pişman etmeyecek bir seri. Bryan Chick'in 2007'de yazmaya başladığı Gizemli Hayvanat Bahçesi serisinin ilk kitabını Kelime Yayınları 2011'de Türkçeye kazandırmıştı. İkinci kitabın da ardından "Riddles and Danger" kitabını da merakla beklemekteyiz. (Gizemli Hayvanat Bahçesi-Sırlar ve Gölgeler, Bryan Chick, Kelime Yayınları, Çev: Yasin Koç, 224 s.) Geceye Bürünece im Terry Pratchett, Tudem Yay nlar, Çev: Niran Elçi, 416 s. Fantastik edebiyatın yaşayan efsanesi Terry Pratchett ın, çaylak cadı Tiffany Sızı etrafında şekillenen dördüncü Diskdünya kitabı Geceye Bürüneceğim raflardaki yerini alıyor! Pratchett in mizahla yoğrulmuş hayali evreni Diskdünya nın Tebeşir bölgesinde yaşayan Tiffany Sızı, artık 15 yaşında genç bir cadıdır ve üstesinden gelmek zorunda kaldığı sorunların sayısı her geçen gün artmaktadır. Tiffany için kırsalın güvenli ve huzurlu topraklarından uzaklaşıp gerçek dünyayla tanışma vakti gelmiştir: Diskdünya nın kalbi niteliğindeki Ankh-Morpork, tüm tehlikeleri ve yozlaşmışlılıklarıyla onu beklemektedir. Tiffany Sızı, acılarını hafiflettiği Baron un ölümü üzerine, serinin ilk kitabı Küçük Özgür Adamlar dan bu yana arkadaşı olan Roland a, babasının öldüğünü haber vermek için çabalamaktadır. Ama Ankh- Morpurk a yola çıkar çıkmaz uğursuz bir güç, gözleri ve gölgesi olmayan Sinsi Adam tarafından izlenmeye başlanır. Kahramanımız için yıllardır usta cadılardan edindiği deneyimleri sergileme zamanı gelmiştir. Hem de tek başına! Tabii Küçük Özgür Adamlar ın desteğini de unutmamalı... Hayaletler De Korkar Pierdomenico Baccalario, thaki Yay nlar, Çev: Betül Parlak, 152 s. Milyonlarca gencin gönlüne taht kurmuş Ulysses Moore un yaratıcısı Pierdomenico Baccalario dan yepyeni bir seri! Will Moogley'nin Hayalet Ajansı na hoşgeldiniz! New York ta Hayalet Ajansı olur da, hayalet avcısı olmaz mı? Moogley Ajansı'nın başı bu kez bir hayalet avcısıyla dertte! Ajansın hayaletleri avcının garip makinesine yakalanma korkusuyla dehşet içinde ne yapacaklarını bilemezken, Will ve Tupper bu konuya bir çözüm bulmak üzere derhal harekete geçiyorlar ama tek dertleri gizemli hayalet avcısı değil. New York ta bir gökdelen dairesinde tek başına yaşayan bir çocuk ihbarı alan iki sosyal hizmet uzmanı da Will in peşinde... İki kafadar bu belalardan nasıl mı kurtuluyor? Her zamanki gibi olağanüstü bir plan ile, ancak planı uyguladıklarında neler oluyor bir bilseniz! Bunu öğrenmek için sabırsızlanıyor musunuz? O zaman bu eğlenceli kitabın tadını çıkarmaya hazır olun!