Ortaçağ Anadolusu nda İki Büyük Yerleşimci/Kolonizatör Derviş Dede Garkın ve Emirci Sultan Vefaiyye ve Yeseviyye Gerçeği.. İstanbul: Dergâh Yayınları, Temmuz 2014, 325 sayfa, ISBN: 978-975-99-5518-2. Irmak ÇOBAN * Geçmişten günümüze Anadolu nun Türkleşmesi ve müslümanlaşmasına katkı sağlamış şahsiyetlerle ilgili pek çok araştırma yapılmış ve yazı yazılmıştır. Ancak bu yazı ve araştırmalar daha çok şehirlerde yaşamış, isimleri duyulmuş kişilere aittir. Küçük yerleşim yerlerinde veya köylerde yaşamış olan şahısların hayatlarıyla ilgili ne yazık ki fazla bir bilgiye sahip değiliz. Yeterli bilgiye sahip olamadığımız Dede Garkın ve Emirci Sultan adlı dervişler bunlardan yalnızca ikisidir. Bu durumu eksiklik olarak ele aldığımızda, yeni ortaya çıkan çalışmaların değeri oldukça fazladır. Ahmet Yaşar Ocak ın çalışmaları sonucunda kitaplaştırdığı Ortaçağ Anadolusu nda İki Büyük Yerleşimci/Kolonizatör Derviş Dede Garkın ve Emirci Sultan Vefâiyye ve Yeseviyye Gerçeği adlı eseri de, bu eksikliği giderme yolunda önemli bir katkıdır. Kitabın ilk baskısı Gazi üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayınları ndan çıkmıştır. Daha sonra 2014 yılında 1. Baskı olarak Dergâh Yayınları ndan basımı yapılmıştır. İki farklı yayınevinden basımı yapılmış olan bu önemli eserin, Dergâh Yayınları ndan çıkmış olanını tanıtacağız. Önsözünde 13. yüzyıldaki Anadolu nun durumu ile söze başlayan Ocak, burada kitabı asıl yazma amacına değinmiş, Dede Garkın ve Emirci Sultan dan kısaca bahsetmiştir. Sonrasında kitapta geçen kısaltmaları sıralamış; devamında ise Konunun Önemi, Kaynaklar ve Araştırmalar başlığı altında daha geniş bilgi vermiştir. Bu kısımda değinilen önemli nokta, dönemin özelliklerinin ünlü şahsiyetler çerçevesinde verilip arka planda kalan Türkmen babalarından bahsedilmemesinin * Celal Bayar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Halk Bilimi Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi. Sûfî Araştır aları - Sufi Studies SAYI 13 149
Mevlâ â Düşü esi Araştır aları Der eği Ir ak ÇOBAN eleştirisidir. Ocak a göre arka planda kalan dervişler hakkında daha fazla çalışılmalıdır. Kaynaklar bölümünde Dede Garkın ile Emirci Sultan hakkında elde edilen bilgilerin nereden bulunduğuna değinilmiş ve kaynakların künyeleri tam olarak verilmiştir. Araştırmalar bölümünde Dede Garkın ın bilim dünyasına ne zaman girdiğiyle ilgili bilgi veren Ahmet Yaşar Ocak, Dede Garkın hakkında yapılan araştırmaların azlığının nedeni olarak ilk başta kaynak yetersizliğini göstermiştir. Yine burada Hamza Aksüt ü, Alevi araştırmacılar arasında Dede Garkın la ilgili en fazla araştırmayı yapmış kişi olarak bizlere tanıtmaktadır. Eleştirilen bir diğer önemli nokta da yapılan yöntem yanlışlarıdır. Ocak, bunun nedenini ideolojik etkiler, altyapı eksikliği, çeviri hataları gibi sorunlara bağlamıştır. Giriş kısmında 13. yüzyıl Anadolu su Kırsalında Yerleşimci Dervişleri; a.türkmen Göçleri: Orta Asya dan Anadolu ya Akan Farklı Bir Dünya b.yerleşimci Dervişler: Anadolu nun Türkleşme ve İslâmlaşmasının İddiasız Öncüleri şeklinde iki başlık altında incelemiştir. İlk bölümde Anadolu nun önemine vurgu yapılmış, Türkmenlerin göçlerinden bahsedilmiş ve Türkmen dervişlerinin yerleşimci görevini üstlendiğine değinilmiştir. Bu göçlerin geçici değil, geri dönüşü olmayan göç olduğunu belirten Ocak, belli başlı soruların cevabını aramaya çalışmıştır. Bu kısımda önemli olan soru nasıl? sorusudur. Bununla ilgili kaynak olarak da yaylacı diye tabir edilen kişilerden derlenen bilgiler ve hikâyeler gösterilmiştir. Türkmenler göç ettikleri yerlerin bir bölümüne boş buldukları için, diğer bir bölümüne de savaşarak yerleşmişlerdir. Bu savaşların destansı olarak anlatıldığı Danişmendnâme adlı eserden bahsetmeden geçmemek gerekir. Bu hususa değindikten sonra Ocak, bir eksikliğe değinir ki Türkiye tarihçiliği için önemlidir. Türk boylarının kültürü, yaşayışı ve yerleşim konusundaki eksikliğin nedenini Bizans kaynaklarının incelenmemesine bağlar. Türk tarihçilerinin yakın zamana kadar bu kaynakları kullanmamasını, imkânlardan mahrum kalmak olarak belirtir. Burada ilgi odağı olan tipler, Türkmen oymaklarının hem yöneticileri hem de dini liderleri olan baba veya dede denilen yerleşimci şeyhler ve dervişlerdir. Onların günlük yaşantıda bu kadar önemli olmasının nedeni dinî statüleridir. Bu dervişlerin tarikatları hakkında çeşitli görüşler bulunmaktadır. Ama ağırlıklı olarak Yesevilik üzerinde yoğunlaşma vardır. Bu aşiret şeyhleri günümüzde de zikrettiğimiz Horasan Erenleri dir. Ancak Ocak, bu konunun yani Yesevilik merkezli tarikat anlayışının problemli olduğunu ve gerçeğe tam uymayıp sorgulanmaya başladığını vurgulamaktadır. İkinci bölümde yerleşimci dervişlerin Anadolu ya gelişlerinin yeni gelişim ve değişim dönemini başlattığına vurgu yapılmış, konar-göçer kesimin önemli temsilcileri haline geldikleri belirtilmiştir. Sonra da yazar Melâmetiyye, Kalenderiyye, Sühreverdilik, Kübrevilik, Haydariyye tarikatı kavramlarından bahsetmiştir. Bu kavramların o dönemki toplumu nasıl etkilediğini bu bölümde görmekteyiz. Türkmen dervişlerin toplumu yönlendirmesini inceleyen yazar, kitabın geri kalanında iki önemli şahsiyetle ilgili bilgi vereceğini belirtmiştir. 150 Sûfî Araştır aları - Sufi Studies SAYI 13
Kitaba genel hatlarıyla bakılacak olursa iki ana bölüme ayrılmış, bu iki bölümdeki konular alt başlıklarda açıklanarak verilmiştir. Birinci bölümün ilk başlığı Garkın Adının Mahiyeti dir. Bu kısımda Dede Garkın ın isminin ayrıntılı şekilde ilk olarak Menâkıbu l-kudsiyye de geçtiğine ve Garkın kelimesinin ne anlama geldiğine değinilmiştir. Dede Garkın ın Asıl Adı adlı bölümde Garkın Boyu ile Garkın Dede arasındaki ilişki ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Ocak, burada kendi düşüncesini belirterek Dede Garkın ın, Garkın oymağının dedesi olduğunu ve asıl adının Numan olduğunu söylemiştir. Burada dikkati çeken bir başka araştırmaya değinmeden geçmemek gerekir. Hasan Yüksel makalesinde, eldeki icâzetnâmelere göre Dede Garkın ın asıl adının Sultan İsmail olduğunu ve Hacı Bektaş ın halifesi olarak bahsedilen Sarı İsmail le aynı kişi olduğunu öne sürmüştür. Ancak Ahmet Yaşar Ocak bu konuda yanlışlık yapıldığını ve asıl adının kesinlikle Numan olduğunu belirtir. Dede Garkın Kimdir? Sorusunun sorulduğu bir sonraki kısımda onun nerede yaşadığı ve nereye göç edip yerleştiğine değinilmiştir. Kaynaklarda verilen bilgilere göre Dede Garkın ın Selçuklu sultanı I. Alâeddin Keykubad döneminde Maraş-Malatya-Urfa-Mardin sınırları içerisinde yaşamıştır. Bugün de türbesi Mardin/Viranşehir e bağlı Dedeköy de bulunmaktadır. Bu başlıktan sonraki sırasıyla gelen Dede Garkın Yesevi Şeyhi mi? bölümü ile Dede Garkın Bir Vefâi-Garkıni Türkmen Şeyhidir bölümlerini inceleyecek olursak, bazı araştırmacıların Dede Garkın ı Yeseviliğe bağlı bir şeyh olarak kabul ettiğini görürüz. Ocak, bu görüşün bir kanıtının olmadığını, aksine eldeki belgelere dayandırarak Garkıniyye tarikatının kurucusu olduğunu belirtmiştir. Yine Dede Garkın ın Vefailik ile olan bağlantısını ele alacak olursak, bazı araştırmacıların ortaya attığı birtakım iddialarla bu bağlantıyı reddettiklerini görülmektedir(50-51). Yazarımız bu konuda karşı fikirdedir ve bu yanlışlıkları eleştirmiştir. Sonrasında arşivde bulunan belgelerin kendisine göre önemli olmasının üç nedenini sıralamıştır. Ayrıca Vefâi tarikatını yok saymaya çalışanlara, kaynaklardan alıntı yaparak tarikatın varlığını ispat etme yoluna gitmiştir. Devamında sorulması gereken sorulardan ve problemlerden bahsetmiş ve bu bölümü; Dede Garkın ın lakap olduğunu, Vefâi tarikatının mevcut olduğunu ve Garkınilik ile bağlantısı olduğunu vurgulayarak bitirmiştir. Birinci bölümün ikinci başlığı Dede Garkın Ocağı ve Dede Garkınlılar ele alınmıştır. Kaynaklara göre Dede Garkın sülalesi bir seyyid sülalesi, geniş ve güçlü bir sülaledir. Ayrıca Aleviliğin önde gelen mürşit ocaklarından biridir. Dede Garkın Ocağı ilk başlarda kendi başına bir ocakken ve Hacı Bektaş dergâhı ile çekişmeliyken, bir süre sonra bu dergâha bağlanmış olduğunu öğreniyoruz. Ancak bu konuda çok net bilgilere sahip değiliz. Bu da bir soru işareti olarak karşımıza çıkan bir problem olduğu belirtilmiştir. Bir diğer değinilen konu kayıtlara geçmiş olan Garkınlılar, Kargınlılar ya da Karkınlılardır. Anadolu da birden fazla benzer adla boy, oymak ve cemaatin olduğu, bunların hepsinin Dede Garkın ile ilişkilendirmenin doğru olmayacağı ifade ediliyor. Bunların Türkiye nin her bir tarafına yayılmış olmasının nedeni olarak Anadolu Selçuklu ve Osmanlı döneminde uygulanan iskân politikası gösterilmiştir (64-65). Bahsi geçen bir diğer husus Dede Garkın ın Türbeleri ve Zâviyeleri dir. Bilindiği üzere toplumda dini ve ahlaki olarak önemli yerde olan kişilere değer verilmiştir. Popüler tasavvuf çevresindeki kişilerin çeşitli yerlerde mezarları Sûfî Araştır aları - Sufi Studies SAYI 13 151
Mevlâ â Düşü esi Araştır aları Der eği Ir ak ÇOBAN vardır. Ocak, Dede Garkın ın da bunlardan biri olduğunu kitapta belirtmiştir. Hangi türbenin gerçek veya gerçeğe yakın olduğunu anlamak için yine belgelere bakmak gerekir. Bugün Dede Garkın ın türbesi Urfa Viranşehir arasındaki Dedeköy de bulunmaktadır. En önemli zâviyesi ise Maraş-Göksun daki zâviyesi olduğu belirtilmiştir. Kitabın 68-186. Sayfaları arası ekler bölümüdür. Bu bölümde Dede Garkın ın türbesinin ve mezarının fotoğrafları yer almaktadır. Ayrıca ortaya çıkartılan siyâdetnâmeler ile icâzetnâmelerin tıpkıbasımları ve çevirileri yine bu bölümde verilmiştir. Kitabın ikinci ana bölümü Emirci Sultan ı anlatmaktadır. Emirci Sultan da Anadolu sahasında önemli rol oynayan, ancak hakkında çok fazla bilgiye sahip olunmayan kişilerdendir. Modern araştırmacılar arasında ilk defa Köprülü tarafından ele alınmıştır. Emirci Sultanla ilgili daha çok menkabeler bulunmaktadır. Eldeki menkabelerden bazısına göre kendisinden Emir-i Çin Osman şeklinde bahsedilir. Köprülüye göre Bektaşilikle ilgisi olmayan Emirci Sultan Yeseviliğe mensuptur. Ancak Ahmet Yaşar Ocak bunun doğru olmadığını, ilk kaynak olan menkabenin Vilayetnâme-i Hacı Bektaş-ı Veli de yer aldığını belirtir. Bu kaynağa göre Emirci Sultan, Hacı Bektaş-ı Veli ile eşit konumdadır. Hatta Hacı Bektaş ın çok değer verdiği birisidir. Yine Gelibolulu Mustafa Âli nin Kühnül-Ahbar adlı eserinde yer alan menkabeye göre Emirci Sultan Ahmed-i Yesevi nin halifelerindendir. Kitapta bununla ilgili bir de menkabeye yer verilmiştir (191-192). Sonraki sayfalarda bu menkabelerdeki motiflerden ve Emirci Sultan la ilgili diğer menkabelerden bahsedilmiştir. Bu kısımda Osman Paşa denilen kişi kimdir? Emirci Sultan ın Üveysilik ve Yesevilikle ilgisi var mıdır? Yoksa bir Babai şeyhi midir? Gibi soruların cevaplarını bulmaktayız. Yerleşimci Bir Göçmen Şeyhi Emirci Sultan başlığı altında nereden gelip nereye yerleştiği hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Bugün Yozgat ta yaşadığını bildiğimiz Emirci Sultan la ilgili net bilgi yoktur. Kaynaklardan elde edilen bilgilere göre Ocak, Emirci kelimesinin gerçek adı değil, lakabı olduğunu belirtmiştir. İcâzetnâmelere göre asıl adı Şerefeddin İsmail dir. Emir-i Çin diye anılmasının nedeni de Çin e gidip ejder öldürmesidir. Osman Paşa konusuna ise ayrı bir başlık altında değinmiştir. Bu konuda elde edilen bir belgeyle tüm karışıklıklar gideriliyor. Emirci Sultan ın akrabası ve müridi, vakıflarının mütevellisi ve nâzırıdır. Burada Paşa kelimesine de açıklık getirilmiştir (202). Emirci Sultan ın büyük bir ailesi olduğunu, şeyhliğin dededen ve babadan geçtiğini bu sayede öğrenmekteyiz. Dedesinin adına bakılarak Hindistan bölgesinden geldiklerini, buna bağlı olarak Horasan Erenleri nden olma ihtimallerinin kuvvetli olduğu belirtilmiştir. Babailer Arasında başlığı altında o dönemin ünlü olayı Babailer İsyanı na değinilmiş ve bu isyandaki Emirci Sultan ın yeri anlatılmıştır (205-209). Emirci Sultan ve Yesevilik başlığını incelediğimizde, Köprülü sayesinde Anadolu din ve tasavvuf merkezine yerleşen Yeseviliğin günümüze gelindiğinde tartışmalı bir konuya dönüştüğünü görüyoruz. Araştırmacımız burada tartışmalara karşı olmadığını ve bununla beraber Yeseviliğin mevcut olmaması düşüncesini de tamamen doğru bulmadığını belirtmiştir. Dinlenilen menkabelere göre Emirci Sultan ın Yesevilik ile bir bağı 152 Sûfî Araştır aları - Sufi Studies SAYI 13
vardır. Üveysilik ve Vefailik bağlantısına değinilen diğer iki bölümü ele aldığımızda; menkabelerin bazılarında Emirci Sultan, Veysel Kareni nin evlatlarından birisi olarak anlatılmıştır. Benzer noktalar ele alındığında bunun mümkün olabileceği belirtilmiştir. Vefailikle ilişkisine de değinen Ocak, aynı dönemde yaşayan Dede Garkın ın saygın bir kişi olmasından dolayı yine bir bağın olduğundan bahsetmiştir. Müritler ve kült bölümlerinde Emirci Sultan ın etrafında pek çok müridi olduğu, bunların arasında bizzat kendi yakınlarının olduğu belirtilmiştir. Türbesinin ise geçmişten günümüze hâlâ daha ziyaret edildiği yazılmıştır. Bugün adı Osman Paşa olarak geçmektedir. İkinci bölümün ikinci ana başlığı Emirci Sultan Zaviyesi dir. Bu bölümde yazar bize o dönemde gelen dervişlerin nerelere yerleştiğini, nelere dikkat ederek yerleştiğini, binaları nasıl yaptıklarından bahsetmiştir. Yine burada Emirci Sultan ın yerleştiği bölgenin ticari öneminin olduğunu, bu yüzden gelişmiş bir bölgede yaşadıklarını öğreniyoruz. İlk Vakıflar başlığında yazar yine bu konuya değinmiş, zâviyenin öneminden, sonrasında Emirci Sultan ın zaviyenin etrafını da satın alarak genişlettiğinden ve vakfa dönüştürüldüğünü belirtmiştir. Emirci Sultan Sonrası durumu anlatan bölümde Moğolların sol kolu olan Ca unkar oymaklarının vakıf bölgelerini işgal ettiği belgelerle belirtilmiştir. Sonrasında bu bölge sırasıyla Dulkadiroğulları ve Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Emirci Sultan Sülalesi bölümünü incelediğimizde Osmanlı döneminde çok saygı duyulan bir aile olduğunu, önemli görevlere getirildiklerini görmekteyiz. İmtiyaz verilen ailelerden olması, vergi alınmayan ailelerden olması da en büyük kanıt olarak kitapta verilmiştir. Zâviyenin Dini Kimliği bölümünde, ilk kurulduğu zamandan günümüze geçirmiş olduğu dini kimlik değişikliklerine şahit olmaktayız. Yesevilikle başlayan tarikat Bektaşilik geleneğine bağlanmış, 19. Yüzyılda köklü değişim geçirerek Nakşibendîliğe bağlandığını yazar bize burada açıklamıştır. Burada Osmanlı yönetiminin Yeniçeri Ocağını ortadan kaldırmak için uyguladığı politikayı görmekteyiz. Ve bu değişimin mecburen olduğunu yine bu kitapta öğrenmekteyiz. Bu bölümden sonra bu sefer de 237-307 sayfaları arasındaki Emirci Sultan a ait ekler bölümü verilmiştir. Tıpkı Dede Garkın bölümündeki gibi Türbe fotoğrafları, icâzetnâme-siyadetnamelerin tıpkıbasımları ve çevirileri verilmiştir. Sonuç kısmında yazar tüm kitabı özetleyici nitelikte Dede Garkın ile Emirci Sultan ın Anadolu sahasındaki önemine tekrar değinilmiş ve bu kişilerin günümüzde az da olsa unutulmadığını, ziyaretlerine gidildiğinden ve dualar edildiğinden bahsetmiştir. Bizlere adlarını bilmediğimiz, araştırma yapılmasa edebiyat ve tarih sahnesinde yer alamayacak olan iki değerli insanın hayatını anlatan bir çalışma ortaya koyduğu için Ahmet Yaşar Ocak a ne kadar teşekkür etsek azdır. Sûfî Araştır aları - Sufi Studies SAYI 13 153