I V. O T U R U M / A S A L O N U



Benzer belgeler
Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

alevilik-bektaşilik tarih sayfalarında kalmış herhangi bir kültür

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

6. SINIF DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÜNİTE:1 KONU: DEĞERLENDİRME SORU VE CEVAPLARI

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar. Bakara suresi, 4. ayet.

KİTAPLARA İMAN. 1 Vahiy nedir? Allah Teâla nın Cebrail (aleyhisselam) vasıtasıyla peygamberlerine bildirdiği ilahî emirlerdir.

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Sizce dedelik nedir? Okurlarımıza bu konuda bilgi verir misiniz?

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

HAKK MUHAMMED ALİ AŞKI ADIYAMAN ALEVİLERİ Fevzi Rençber Gece Kitaplığı, Ankara, 2016, 2. Basım, 304 sayfa ISBN Muhammed Cihat ORUÇ

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

KURAN YOLU- DERS 3. (Prof.Dr. Mehmet OKUYAN ın Envarul Kuran isimli 3 no lu dersinin ilk 50 dakikasının özeti)

1- Aşağıdakilerden hangisi suhuf gönderilen peygamberlerden biri değildir?

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma

03-05 Ekim / October Yrd. Doç. Dr. Mehmet YAZICI

KUR AN ve SAHÂBE SEMPOZYUMU

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

1. HAYATI ESERLERİ Divan Vâridât Ankâ-yı Meşrık Devriyye-i Ferşiyye...17

CEVAP ANAHTARI. Meleklerin Özellikleri ve Görevleri - Meleklere İman, Davranışların Güzelleşmesine Katkıda Bulunur

Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu

Mezhepler, bir dinin mensupları için alt kimlik ifadeleridir. Mezhepler beşeri nitelikli oluşumlardır; din ile özdeştirilemezler.

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

6. SINIF. Oturan, duran, kovsuz, gıybetsiz Hakk Muhammed Ali deyip evine vara, tüm canların Yüce Allah dildeki dileğini, gönüldeki muradını vere!

ALLAH TEÂLÂ'NIN ARŞA İSTİVÂ ETMESİ

Değerli büyüğümüz Merhum Fatma ÖZTÜRK ün ruhunun şad olması duygu ve dileklerimizle Lisans Yayıncılık

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ KLASİK ALEVİLİK NEDİR? Halk Mezhebi... 18

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ BÖLÜMÜ

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. Tefsir II ILH

Yusuf Bulut. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Revak Kitabevi, 2015 Tüm hakları Revak Kitabevi ne aittir. Sertifika No: Revak Kitabevi: 30 Bektaşîlik Serisi: 4. Fakrnâme Vîrânî Abdal

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

BULDAN ÖRNEĞİNDE DENİZLİ YÖRESİ ALEVİ-BEKTAŞİ KÜLTÜRÜ

5 Peygamberimiz in en çok bilinen dört ismi hangileridir? Muhammed, Mustafa, Mahmud, Ahmed.

Kadınların Dövülmesi. Konusuna Farklı Bir Bakış. (Nisa [4] 34)

Lisans Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Y. Lisans S. Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler /Temel İslam Bilimleri/Hadis 1998

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Balım Sultan. Kendisinden önceki ve sonraki Postnişin'ler sırası ile ; YUSUF BALA BABA EFENDİ MAHMUT BABA EFENDİ İSKENDER BABA EFENDİ

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86)

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

İslam hukukuna giriş (İLH1008)

İSMAİL TAŞ, MEHMET HARMANCI, TAHİR ULUÇ,

Şeyh den meded istemek caizmidir?

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

BEKTAŞİ ERKÂNNÂMELERİNDE MEZHEBİ UNSURLAR

Ezan Vakti/Kuran-ı Kerim Pro [Faydalı Android Uygulamalar]

Türkiye de Tüm Yönleri ile Siyer Çalışmaları Sempozyumu. Tebliğler Kitabı. Cilt II

03-05 Ekim / October Yrd. Doç. Dr. Mehmet YAZICI

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

Fırka-i Naciyye. Burak tarafından yazıldı. Çarşamba, 09 Eylül :27

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS HUKUK DOKTORİNLERİ VE İSLAM HUKUKU

İçindekiler. Kısaltmalar 11 Yeni Baskı Vesilesiyle 13 Önsöz 15

Ders Adı : DİN PSİKOLOJİSİ Ders No : Teorik : 3 Pratik : 0 Kredi : 3 ECTS : 4. Ders Bilgileri. Ön Koşul Dersleri

TÂĞUT KELİMESİNİN ANLAMI

Muhammed Salih el-muneccid

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ

İLAHİ KİTAPLARA İNANÇ

Erhan tarafından yazıldı. Çarşamba, 31 Ekim :03

Kur an Kerim ayetlerinde ve masumlardan nakledilen hadislerde arş ve kürsî kavramlarıyla çok

Question. Kur an ın (Defaten Ve Tedricî) İnişi. Dr.İbrahimiyan

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Hafta Konu Ön Hazırlık Öğretme Metodu

e-makâlât Mezhep Araştırmaları Dergisi Cilt: 8 Sayı: 2 GÜZ 2015

ŞANLIURFA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI. Konusu: Urfa Üzerine Yazılmış Şiir Seçkisi

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

İLAHİYAT FAKÜLTESİ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI YIL SONU (BÜTÜNLEME) SINAV PROGRAMI SINAV YERİ :

İLAHİYAT FAKÜLTESİ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAHAR YARIYILI ARA SINAV PROGRAMI

NO ADI SOYADI AİDATLAR GÖZGÖZ SEFER GÖZGÖZ 60,00 60,00 60,00 60,00 2 ERCAN GÖZGÖZ 60,00 60,00 60,00 60,00

İÇİNDEKİLER. Maide Suresi 116 Ve 117. Ayetlerinin Manası Nedir? Teveffi Kelimesi Ve Arap Dili. Teveffinin Manasıyla İlgili Hodri Meydan

Resulullah ın Hz. Ali ye Vasiyyeti

GADİR ESİNTİLERİ -10- Şiir: İsmail Bendiderya

e-makâlât Mezhep Araştırmaları Dergisi Cilt: 7 Sayı: 1 BAHAR 2014

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

: Normal. Son Gönderme Tarihi : Kura Tarih ve Saati : - MUSTAFA RİZE Lisans 8 ABDUSSELAM ALBAYRAK 1 / 9

İÇİNDEKİLER İTİKAD ÜNİTESİ. Sorular

Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir?

Acaba hali hazırda elimizdeki Kur an Peygamber (s.a.a) e nazil edildiği suretteki Kur an mıdır?

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu an hayatta ve yeryüzünde hazır mıdır? Abdulkerim el-hudayr

Aleviliğin İnanç Kaynakları Aleviliğin inanç ve ibadet esaslarını görmeden önce, bu esasların günümüze hangi şekillerde ulaştığına değinmek

Transkript:

I V. O T U R U M / A S A L O N U Başkan: Prof.Dr. Mehmet DEMİRCİ Bildiriler Ahmet Yıldırım Alevî-Bektaşîlerin Dinin Temel Kaynaklarına Bakışı Cenksu Üçer Geleneksel Alevîlikte İbadet Telakkîleri Adem Efe Alevi-Sünni Farklılaşması ve Bütünleşmesi Şakir Keçeli Bektaşilik-Alevilik Arasındaki Farklar-Meydan Evi Müzakere H.Ezber Bodur 285

ALEVÎ-BEKTAŞÎLERİN DİNİN TEMEL KAYNAKLARINDAN KUR ÂN VE SÜNNETE BAKIŞI * Ahmet YILDIRIM ** Her kültür bir yönüyle kendi kutsal kitabı ve onun etrafında şekillenmiştir. Hıristiyan kültürünün temelinde Kitâb-ı Mukaddes olduğu gibi, İslâm kültürünün temelinde de Kur'ân-ı Kerîm ve onun yorumu ve açıklaması olan sünnet/hadis vardır. Kendisini İslâm kültürü olarak tanımlayan bir kültürün Kur ân ve hadisten bağımsız hareket etmesi ve kayıtsız kalması düşünülemez. Bu durum Alevî-Bektaşilik için de geçerlidir. Alevî-Bektaşî kültürü dikkatlice incelendiğinde bu kültürü oluşturan esasların önemli bir kısmının Kur'ân-ı Kerîm ve hadislere dayandığı görülecektir. Bütün Müslümanlar gibi Alevî-Bektâşiler de Kur'ân-ı Kerîm i kutsal kitap ve Hz. Muhammed i peygamber olarak kabul ve tasdik ederler. Mevcut Alevî-Bektâşî metinlerinden bunu kolayca tespit etmek mümkündür. Ancak Alevî-Bektâşilerin Kur ân ve hadisi kabul ve yaklaşımlarının farklı olduğu bilinmektedir. İşte bizlere düşen bu kültür mirasının dini kaynaklara bakışını olduğu gibi ortaya koymaktır. Bu bağlamda tebliğde; 1. Alevî-Bektâşilerin Kur'ân-ı Kerîm hakkındaki görüşleri ve yaklaşımları, Kur ân ı tevil ve yorum anlayışları, farlılık ve benzerlikleri; 2. Alevî-Bektâşilerin Hz. Peygamber telakkileri ve sünnet anlayışları, kendi literatürlerinde dayanak olarak kullandıkları hadislerle ilgili tespitlere yer verilecektir. Kur ân Anlayışları Konuya vahiy ve ilâhî kitap noktasından baktığımızda, Alevilik-Bektaşiliğin klasik kaynaklarından Buyruk a göre vahiy gerçeğinin kabulü ve daha önemlisi dinin kaynağının vahiyle irtibatlandırılması dikkat çekicidir. Buyruk ta vahiy kelimesi bir defa geçmekte, Pîrin önem ve özelliklerinin sayıldığı başlık içerisinde Hz. Adem den Hatemi Enbiyaya (Hz. Muhammed e) gelinceye kadar mezhep, yol ve erkan yok idi. Muhammed Mustafa ve Aliyyel Murtaza Hazretleri geldi. Yeşil hatla vahiy geldi 1 ifadelerine yer verilmekte, dinin de böylece ortaya çıktığı nakledilmektedir. 2 Yaratıcı nın konuşan ve mesaj ileten yönüne zaman zaman dikkat çeken Buyruk vahiy gerçeğini kabul ettikten sonra vahyin tezahürü olarak Allah ın insanlara kitap gönderdiği vakıasını da açıkca dile getirir. Buyruğun yirminci başlığında, Ulu Tanrı kitap gönderdi. Şeytanın yolunu, doğru yolu açık-seçik gösterdi: Ey kullarım! Şeytana uymayın. O sizin düşmanınızdır. Ben size doğru yolu da eğri yolu da bildirdim buyurdu 3, denilmektedir. Bu ifadede isim ve sayılarına işaret edilmeksizin Tanrı nın kitaplar gönderdiği net bir biçimde ifade olunmaktadır. 4 Yeryüzüne, insan oğullarına doğru yolu * ** 1 2 3 4 Tebliği okuyup çok değerli tenkit ve katkılarda bulunan Prof.Dr. M. Saffet Sarıkaya ve Prof. Dr. Sönmez Kutlu ya teşekkür ederim. Yard.Doç.Dr. SDÜ İlahiyat Fakültesi, Isparta/TÜRKİYE Buyruk, haz. Sefer Aytekin, s. 14. İlyas Üzüm, Kültürel Kaynaklarına göre Alevîlik, İstanbul, 2004, s. 49. Buyruk, s. 95. İlyas Üzüm, Kültürel Kaynaklarına göre Alevîlik, s. 49. 287

göstermek için dört kutsal kitap inmiştir. Bunlar Tevrat, Zebur, İncil ve Kur ân dır. 5 Ayrıca Tanrı nın ne kadar sırrı varsa, indirdiği dört kitapta bildirildiği belirtilir. 6 Alevilik-Bektaşiliğin klasik kaynaklarından Buyruk a göre Kur ân, Cebrail vasıtasıyla Hz. Muhammed e nazil olmuş, içinde her ne bildirilmişse iman edilmesi gereken bir kitaptır. Buyruk ta bu husus şöyle açıklanmaktadır: Ve dahi İncil İsâ ya, Tevrat Musa ya, Zebur Davud a, Kur ân Muhammed aleyhisselama nazil olmuştur. (...) İman şuna derler ki, Cebrâil aleyhisselam Hak celle ve alâ hazretlerinin indinden Sultan-ı Enbiya Efendimize getirdiği hazret-i Kur ân içinde her ne emir olundu ise ona iman etmek. (...) İşte imân budur. 7 Kur ân, Cebrail vasıtası ile bildirilmiş, Hz. Muhammed in ağzından çıkarak yazılan Allah Kelamı 8 veya Hz. Muhammed in gönlüne yansıyan, gönlünde tecelli eden bilgilerin onun sezgisel aklı tarafından yorumlanması, yorumlanıp açıklanması 9 şeklinde de tanımlanmaktadır Muhtemelen Şîî birisi olarak bilinen S. Hüseyin b. Gaybî, Alevî ve Bektaşîler arasında yaygın biçimde okunan Şerhu Hutbeti l-beyân adlı eserinde Kur ân la ilgili yer verdiği şu bilgiler onların Kur ân dan ne anladıklarını ortaya koyması açısından önemlidir: Bütün Kur ân ın sureleri yüz on dört suredir. Ve ayetlerinin adedi, altı bin altı yüz altmış altı ayettir. Kelimelerin adedi yetmiş bin dahi üç yüz seksen dokuz kelimedir. Bütün harflerinin adedi üç yüz yirmi bir bin beş yüz seksen beş harftir. Bu altı bin altı yüz altmış altı ayet-i Kur ân ın iki yüz ayeti zekat, yüz ayet sadaka, on dört ayet hayz, elli ayet nikah, bin ayet ticaret, bir ayet ıtk (köle azat etme) hakkında inmiştir. Bin yediyüz ayeti kıssalarla, önceki ümmetlerin peygamberleriyle olan maceraları ve mutı olmayanlara gelen azâbları ve Ya kub (a.s) ve Yûsuf (a.s) ve kardeşleri arasında geçen kıssalarla ve peygamberleri tanıma ve bilmeyle ilgilidir. Üç yüz yetmiş beş ayet kıyametin saati, alameti, sura üfleme, kıyamet ahvali ve hesap, azap ve cennet ve cehennemin vasıflarıyla alakalıdır. Geri kalan ayetler ashâp hakkında ve ehl-i beyt hakkında gelen menâkıb,ve nâsih ve mensûhdur. Her ki Kur ân bildi cemî nesneye ilm-i muhît oldı. 10 Kur ân la ilgili tanımlayıcı ve tanıtıcı bu bilgilerden sonra Alevî-Bektaşî eserlerinde Kur ân-ı Kerîm konusunda ifade edilen görüşleri; Mahiyeti ve Kutsallığı, Mevcut Kur ân ın Güvenilirliği, İnanç, Adab-Erkan ve Ahlâk Açısından Kaynak ve Referans Değeri ile Anlam ve Yorumu şeklinde dört ana başlıkta toplamak mümkündür. 11 a) Kur ân-ı Kerîm in Mahiyeti ve Kutsallığı Alevî-Bektaşilikte; Hz. Muhammed e inen kutsal kitaptır 12 Kur ân-ı Kerîm, kutsal olduğu gibi 13 vahy in sonuncusu 14 ve Hz. Peygamber in mucizesidir. 15 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 Buyruk, haz. Sefer Aytekin, s. 111. Buyruk, haz. Sefer Aytekin, s. 111. İmam Cafer-İ Sadık Buyruğu, haz. Adil Ali Atalay, Can Yay. İstanbul, 1993, s. 12. Ali Ağa Varlık, Hanedan-ı Ehl-i Beyt Neden Hor Görüldü?, Can Yay., İstanbul 1993, s. 101. Esat Korkmaz, Ansiklopedik Alevilik Bektaşilik Terimleri Sözlüğü, Ant Yayınları, İstanbul 1993, s s. 219; S. Hüseyin Gaybî, Şerhu Hutbeti l-beyân, 7b, 8a Bkz. Şaban Çiftçi, Günümüz Alevî Bektaşî Kültüründe Hadis, Isparta 2005, s. 16-26. (yayımlanmamış doktora tezi) Esat Korkmaz, Ansiklopedik Alevilik Bektaşilik Terimleri Sözlüğü, s. 219. Alevî-Bektaşî kaynaklarında Kur an Allah ın kelamıdır. Mahluk değildir. Kim mahluk olduğunu söylerse Allah ı inkar etmiş olur rivayetinin yer alması dikkat çekicidir. Bkz. Ahmed Rıf at, Mir at, s.136; Ferişteh zâde, Câvidannâme, s. 23 Bkz. Reha Çamuroğlu, Günümüz Alevîliğinin Sorunları, Ant Yay., İstanbul 1994, s. 116; İsmail Onarlı, Kerbela Zalimin Zülmüne Başkaldırı Destanıdır (Faik Bulut a Yanıt), s. 194. İsmail Onarlı, Kerbela (Faik Bulut a Yanıt), s. 194. 288

Buradaki kutsallık, oldukça belirsiz bir kutsallıktır. Bu bağlamda analojik bir yaklaşımla denilebilir ki, Kur ân ın Aleviler nezdindeki kutsallığı, Sünnilerin Tevrat, Zebur ve İncil e ilişkin kutsallık telakkileriyle hemen hemen aynıdır. ( ) Alevilik de Kur ân a teorik belki retorik demek daha doğru olur- düzeyde bir kutsallık yüklenir. (...) Bununla birlikte Kur ân ın Alevî gelenekte ritüelistik kutsallığına da bulunmaktadır. Bu kutsallık, Kur ân ın muayyen zaman ve mekânlarda okunması şeklinde tezahür eder. Nitekim günümüzde Anadolu nun muhtelif yörelerinde yaşayan kimi Alevilerce, kutsal gün ve gecelerin ihyasında, cem ayinlerinde vefat etmek üzere olan kimsenin başucunda, taziyede, yani vefat eden kimsenin yedinci, kırıkıncı ve elli ikinci günlerinde Kur ân dan pasajlar okunur. Ne varki, buradaki okuma, tıpkı Sünni gelenekte olduğu gibi- sadece teberrüken tilavet etmekten öte bir anlam ifade etmemektedir. 16 Alevilere göre, Kur ân mukaddestir. Ancak Şia nın etkisinde kalan bazı Aleviler Kur ân ın muharref olduğunu ileri sürerler. Bunlara göre Kur ân ı tahrif etme cürmünün sahibi ise Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Benî Ümeyye dir. Fakat bu iddiayı ispat edecek argümanları yoktur. 17 b) Mevcut Kur ân ın Güvenilirliği Alevî-Bektaşiliğin klasik kaynaklarında Kur ân, Allah kelamı olmasından dolayı kutsallığından bahsedilerek tazim edilir ve şek şüphe olmadığı belirtilir. 18 Günümüzde bazi Aleviler klasik kaynakların aksini, yani Kur ân ın tahrifini iddia ederler. Bir kısmında bilgi eksikliğinin hemen farkedildiği bu iddiaları şöyle özetlemek mümkündür; Kur ân Hz. Osman zamanında yazıya geçirilmiştir. Elde bulunan tek yazılı kaynaksa Ali ve taraflarının kabul etmediği, Ömer in kızı Hafsa daki Kur ân dır. Diğer bölümler ise hafızlardan derlenen âyetlerdir. Ali ve tarafları ise Kur ân ı kabul etmemiş, kendileri yeniden toparlayıp yazıya geçirmişlerdir. Ancak bu Kur ân sonraları ortalarda görülememiştir. Ali taraftarları tarihin her döneminde gerçek Kur ân ın kendilerinde olduğunu söyledilerse de bu Kur ân hiçbir zaman bulunamamıştır. 19 Kur ân da Hz. Ali ile ilgili çok sayıda ayet varken Hz. Ali nin vefatından sonra Muaviye tarafından ve daha sonraki düzenlemeler sırasında bunlar yok edilmiştir. 20 Kur ân da 6666 ayet bulunması gerekirken 21 şimdi 432 ayet eksiktir. İddiaya göre, bu ayetlerin çoğu; Hz. Ali ve ailesi ile ilgilidir. 22 Sûretu l-vilâyet Hz. Ebubekir, Sûretu n-nübüvvet de Hz. Osman tarafından Kur ân dan çıkartılmıştır. 23 Yine, Osman nüshasında sureler karma karışık bir hale getirilmis, iniş sirasi dikkate alınmamış, 24 Alak suresi ilk ayetler olması gerekirken 96. sıraya konmus, Mâide sûresi üçüncü ayet, son ayet olması gerekirken beşinci sûrede yer almış, Mekkî ve Medenî ayetler birbirine karışmış, bazı ayetler farklı sûrelerde tekrar edilmiş, bazı sûrelerin ayet sayıları da değiştirilmiştir. 25 Dolayısıyla, 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 Haydar Kaya, Alevî-Bektaşi Erkânı, Evrâd ı Ve Edebiyatı, Engin Yay, İstanbul 1993, s. 25. Bkz. Mustafa Öztürk, Alevilerin Kur ân Tasavvuru Üzerine, s. 58-59. Bkz. Mustafa Öztürk, Alevilerin Kur ân Tasavvuru Üzerine, s. 58-59. benem Kitâb-ı Kur ân ki, ânın içinde hiç şek ve güman yokdur. S. Hüseyin Gaybî, Şerhu Hutbeti l- Beyân, vr. 34a. Gülağ Öz., İslâmiyet Türkler Alevîlik Bin dört yüz Yıllık Muhalefet, Ay yıldız Yay. Ankara, 1995, s. 33-34. İlhan Cem Erseven, Hangi Ali?, (Alisiz Alevîlik Olur Mu? (Ortak Kitap) Ali Aktaş Hüseyin, Bal- Nasuh Barın-İlhan Cem Erseven-Sadık Göksu-Burhan Kocadag-Murat Küçük-İsmail Onarlı-Baki Öz- Cemal Şener-Ali Yaman-Rıza Zelyut, Ant Yay. İstanbul1998, s. 45. Hasan Sevin, 2000 Yılında Ehl-İ Beyt Gerçeği Ve Alevîlik, Can Yay, İstanbul, 2003, s. 115.; Haydar Kaya, Alevî Bektaşi, s. 244; Rıza Zelyut, Öz Kaynaklarına Göre Alevîlik, s. 135; İlhan Cem Erseven Hangi Ali?, s. 45. Rıza Zelyut, Öz Kaynaklarına Göre Alevîlik, s. 135; İlhan Cem Erseven, Hangi Ali?, 45. Halil Öztoprak, Kur ân da Hikmet ve İncilde Hakikat, Can Yay. İst. 1990, s. 128. Rıza Zelyut, Öz Kaynaklarına Göre Alevîlik, s. 135. Haydar Kaya, Alevî Bektaşi, s. 244-245. 289

Hz. Muhammed den sonra Hz. Ali nin dışlanarak, Kur ân ı kendilerine göre yazdılar, bugün, okunan Kur ân peygamberin Kitabi, Allah ın emri, Peygamber e aittir denilmesi yanlıştır. 26 şeklindeki bazı ifadelerin ise daha keskin ve mevcut Kur ân ı nazar-ı itibara almayan bir çağrışıma sahip olduğu gözlenirse de, bu görüşlerin günümüz Alevilik-Bektaşiliğinin ortak kanaati olduğunu söylemek mümkün değildir 27 Kur ân-ı Kerim ile, özellikle tahrifle ilgili göruşler kimi zaman çelişkiler de barındırmaktadır. Nitekim, bir taraftan bazı ayetlerin yok edildiği, 6666 ayet olması gerekirken eksik olduğu ifade edilirken, 28 diğer taraftan Kur ân-ı Kerim in, Yüce Allah ın koruması altında olduğunu, bunun Zikri/Kur ân ı biz indirdik. Onu koruyacak olan da biziz 29 ayetiyle ifade edildiğini, bu kutsal kitap hakkında yapılan dedikoduların etkili olamayacağını, ona batılın yaklaşamayacağını, Müslümanlar ne kadar bölünürse bölünsün Kur ân ın her yerde aynı varlığını koruyacağını, Aleviler hakkında Kur ân ın tahrifine yönelik ithamların haksız olduğunu dile getiren eserler de bulunmaktadır. 30 Bunlara ilaveten Alevilik-Bektaşiliğin klasik kaynaklarından Buyruk ta Kur an ın eksik olduğu ya da değiştirildiğine dair en küçük kayda rastlanmamaktadır. Sonuç itibarıyla, Kur ân ın tahrifiyle ilgili iddiaların hiçbir mesnedi yoktur. Kaldı ki, bu iddialar, yazılı belgesi bulunmayan, sadece ağızlarda dolaşan söylentilerden ibarettir şeklindeki ifadelerle bazı Alevî dedeleri tarafından da reddedilmiştir. Ayrıca bütün bu iddialara rağmen, mevcut Kur ân metnine alternatif metin üretmek, hiçbir zaman mümkün olmamıştır. 31 c) İnanç, Adab-Erkan ve Ahlâk Açısından Kur ân-ı Kerim in Kaynak ve Referans Değeri Gerek klasik ve gerek Alevî-Bektâşi eserlerinde Kur ân-ı Kerim den saygı ifadeleri ile söz edilmekte, inanç, ibadet-erkan ve ahlaka ilişkin görüşlerin temellendirilmesinde sık sık Kur ân ayetlerine başvurulmaktadır. Alevi-Bektaşilikte inancın kaynağı da Kur ân görülür, çeşitli ayetlerle inanca ilişkin hükümler delillendirilir. Söz gelimi, İslâm ın temel şartları olan; Tevhid in, Adalet in, Nübüvvet in, Meâd ın ve 32 İmamet in kaynağı 33 Kur ân-ı Kerim dir. Takıyyenin cevazı, 34 İslâm Dini nin temelinin, Ehl-i Beyt i sevmek olduğu, 35 Alevi felsefesinin temelinde insanın yer alışı 36 çeşitli ayetlere dayandırılır. Yine günümüz Alevi-Bektaşi eserlerine göre; Tevellâ nın 37 ve Teberra nın 38 kaynağı, Kur ân-ı Kerîm dir. Ayrıca, Kur ân ayetlerinin Alevi-Bektaşi nefeslerinde de kullanıldığı, bunun laubalilik olarak algılanmaması gerektiği ifade edilmiştir. 39 Günümüz Alevi-Bektaşi eserlerinde, Alevi-Bektaşiliğin ibadet ve uygulamalarda Kur ân daki emirlere dayandığı 40 ayinlerde, nikah törenlerinde, ölümle ilgili toplantılarda o işlerle 26 27 Hüseyin Gazi Metin (Dede), Alevilikte Cem, Uyum Yay, II. Bsk, Ankara, 1997, s. 35-36. Günümüz Bektaşilerinin Kur ân-ı Kerim e bakiş açısını gösteren röportajlar için ayrıca bkz. Günümüzde Alevilik-Bektaşilik, DİB. Yay.; Dünden Bugüne Tercüman 23-30 Temmuz 2004. 28 Hasan Sevin, Alevîlik, s. 115. 29 Hicr 15/9. 30 Hasan Sevin, Alevîlik, s. 330-331. 31 Bilgi için bkz. Mustafa Öztürk, Alevilerin Kur ân Tasavvuru Üzerine, s. 58-59. 32 Haydar Kaya, Alevî-Bektaşi, s. 63-64. 33 Bkz. Haydar Kaya, Alevî-Bektaşi, s. 68-69; Enbiyâ 21/73, Furkân 25/74, Bakara 2/124. 34 Bkz. Rıza Zelyut, Öz Kaynaklarına Göre Alevîlik, s. 50. 35 Bkz. Raşit Tanrıkulu, Ademi Fark Eden Allah ı Bilir, Güven Matbaası, Ankara, 1989, s. 16-17; Ali Ağa Varlık, İslâmiyetin Özü ve Alevîlik-Bektaşilik, Can Yay, İstanbul, 2000, s. 38. 36 Bkz. Rıza Zelyut, Öz Kaynaklarına Göre Alevîlik, s. 53-54. Ayrıca bkz. Bakara 2/30, 32, 33, 34; Araf 37 38 39 40 7/71, 72, 73, 74; Kaf 50/16. Bkz. Haydar Kaya, Alevî Bektaşi, s. 168-171. Ayrıca bkz. Mümtehine 60/12; Fetih 48/10; Şuara 26/23. Bkz. Haydar Kaya, Alevî Bektaşi, s. 177-178. Ayrıca bkz. Al-İ İmrân 3/61; Ahzâb 33/57. A. Celaleddin Ulusoy, HünkârHacı Bektaş Veli ve Alevî-Bektaşî Yolu, Hacıbektaş 1986, s.187. Haydar Kaya, Alevî-Bektaşi, 127. 290

ilgili Kur ân ayetlerinin okunduğu 41 İslâmiyetin bir yorumu olarak Aleviliğin; Cem, Dar, Semah, Musahiplik, İkrar, Tevhid gibi inanç kurumlarının temel dayanağının da Kur ân-ı Kerim ile Hz. Muhammed ve Hz. Ali nin uygulamaları olduğu vurgulanır. 42 Dedebaba B. Noyan ın ifadesiyle Bektaşiler, Kur ân-ı Kerim in bütün emirlerine hakiki manalarıyla uyan kimselerdir. 43 Erkanın uygulanması esnasında da çeşitli ayetler ibadetin bir parçası olarak okunmaktadır. 44 Örneğin, İkrarda, 45 Musahiplerin görgüsünde, 46 Delil uyandırmada, 47 On iki hizmetin başlamasında 48 Kur ân-ı Kerîm den çeşitli ayetler okunmaktadır. 49 Bütün bunlarla birlikte Alevilik-Bektaşiliğin klasik kaynaklarından Buyruk ta ele alınan 40 başlıktan 31 inde Kur ân la ilişkisinden söz etmeksizin Kur ânî terimlerin geçtiği, 10 başlıkta Kur ân dan bir veya birden fazla ayete yer verildiği 12 başlıkta da ismi zikredilmek sûretiyle Kur an a gönderme yapıldığı görülmektedir. 50 d) Kur ân-ı Kerîm in Anlam ve Yorumu (Tefsîr vetevîl) Alevilik-Bektaşilikte Kur ân, bir zâhir bir de bâtın olmak üzere iki anlam düzeyine sahiptir. Asıl olan bâtın anlamıdır. 51 Alevî inancında, Kuran ın, emirleri, cezaları ve mükâfatları kapsayan dış anlamı (zahir yönü) Şeriatın karşılığıdır ve namaz, oruç, zekât, hac gibi yaptırımlardan oluşur. Bâtın yönün karşılığı ise hakikattir ve İslâmiyet in insanda gerçekleştirmek istediğini hedef alır. Hakikate ise Tarikat ve Marifet kapılarından ulaşılır. 52 Dört kapıdan birincisini yani şeriatı aşmış olan Alevî-Bektaşî için zaten zahir anlamla ilgilenmek anlamsız ve gereksiz olmaktadır. Alevi-Bektaşiliğe göre Kur ân-ı Kerîm, yalnızca harflerden oluşan kelimeler ve cümleler topluluğu olmayıp özel bilgi ile anlaşılabilir ve dört şey içerir. Bunlar Cafer-i Sâdık a isnad edilen görüşe göre; 1. Açıklanmış deyişler, ifadeler (ibareler) 2. İşâretler 3. Özel nitelikli, duyumsanabilen âlemin üzerinde bir başka âleme ilişkin gizli anlamlar, (letâif), 4. Yüce mânevî öğretiler (hakikatler) dir. 53 Ya da Kur ân; Dualar, Hz. Muhammed in yol arkadaşlarına açıkladığı düz yazı biçimindeki bilgiler ve Muhammet in yalnızca Hz. Ali ye verdiği gizli bilgiler olmak üzere üç bölümden oluşur. Yazılı Kur ân Kur ân-ı Sâmit olarak, Kâmil insan olan Hz. Ali de Kur ân-ı Nâtık olarak adlandırılır. 54 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 A. Celaleddin Ulusoy, Hünkâr, s. 202. Bu törenler ve okunan ayetlerle ilgili olarak bkz. Haydar Kaya, Alevî-Bektaşi, s. 361-380. İsmail Onarlı, Kerbela (Faik Bulut A Yanıt), s. 203 Bedri Noyan, Bektaşîlik Alevîlik Nedir?, s. 10. Bkz. A. Celaleddin Ulusoy, Hünkâr, s. 263 vd.; Kutluay Erdoğan, Alevî-Bektaşi Gerçeği, Alfa Yay, İstanbul 2000, s. 145. Bkz. Kutluay Erdoğan, Alevîlik Bektaşilik, İletişim Yayınları (Cep Üni.), İstanbul, 1993, s. 52. s. 145. Ayrıca bkz. Fetih 48/10. Bkz. Kutluay Erdoğan, Alevîlik Bektaşilik, s. 141-142. Ayrıca bkz. A raf 7/23; Tevbe 9/119. Bkz. Kutluay Erdoğan, Alevîlik Bektaşilik, s. 147. Ayrıca bkz. Nur 24/35. Bkz Kutluay Erdoğan, Alevîlik Bektaşilik, s. 153. Ayrıca bkz. Saffat 37/103-107. Erkanın uygulanması ve okunan ayetlerle ilgili geniş bilgi için bkz. A. Celaleddin Ulusoy, Hünkâr, s. 263 vd. İlyas Üzüm, Kültürel Kaynaklarına göre Alevîlik, s. 50-54. Reha Çamuroğlu, Günümüz Aleviliğinin Sorunları, Ant. Yay. İstanbul 1997, s. 116; Rıza Zelyut, Öz Kaynaklarına Göre Alevîlik, s. 32-33. Rıza Zelyut, Öz Kaynaklarına Göre Alevîlik, s. 32-34. Rıza Zelyut, Öz Kaynaklarına Göre Alevîlik, s. 32. Ve İmâm Ali (Kerremallahu veche) hâfız-i şer i vahydir. Ve bir mahalde dahi buyurur ki, ene Kelâmullahi n-nâtık S. Hüseyin Gaybî, Şerhu Hutbeti l-beyân, vr. 24b ben âlim-i te vîl-i Kur ân ve cemî enbiyâya gelen kitabları bilici ve benem Tanrı ilmine râsih yani her ilmi kemâ yenbağî bilici. Yani, ben âlim-i te vîl-i Kur ân ve cemî enbiyâya gelen kitabları bilici ve benem Tanrı ilmine râsih 291

Batınî yorumu, doğal olarak anlaşılması ve yorumlanması bakımından serbest bir hareket alanı oluşturmaktadır. Nitekim bu durum şöyle ifadelendirilmiştir: Bir Anadolu (ya da Balkan) Alevisi, isterse Hz. Ali gibi namaz kılabilir, oruç tutabilir, Kur ân ın her satırına harfiyen uyabilir, istemezse bütün bunları yapmaz. Çünkü onun için iman, o imanın biçiminde değil, özündedir. 55 Aleviliğin Kur ân ı yorumlama konusundaki en belirgin özelliği ve onu Şia dan ayıran temel özelliklerden biri, açık hükümlerini de yoruma tabi tutabilmesidir. 56 Kimi zaman bu şekilde son derece serbest ve batınî bir yoruma kapı aralayan ve bunu alâmet-i farika olarak takdim eden görüş öne çıkarken, kimi zaman da Hz. Peygamber den Hz. Ali ye intikal eden bâtın bilgisinin imam veya veli diyebileceğimiz kimselerin rehberliği olmaksızın doğru bir biçimde anlaşılamayacağı fikri ile karşılaşılabilmektedir. 57 Bu durum, günümüz Alevi-Bektaşilerinin Kur ân ı anlama ve yorumlama konusunda sahip oldukları farklı yaklaşımları ifade etmesi bakımından önemlidir. Ayetlerin yorumlanmasında Ehl-i Beyt sevgisi ve ya Emevî karşıtlığının ya da tevellâteberrâ inancının izlerini görmek mümkündür. Ey iman edenler, Allah tan korkun ve özü-sözü bir kişilerle beraber olun 58 buyurularak özü-sözü bir kişiler ile Ehl-i Beyt kasdedilirken, on iki pınar 59 ifadesiyle oniki imama işaret edilmiştir. 60 Ancak kendileriyle anlaşma yaptığınız müşriklerden..., 61 Hani o verdikleri evvelki ahtı ve beyat ikrarlarını bozduklarından ötürü biz onları rahmetimizden çıkarıp lanet ettik..., 62 ve İsra sûresi 63 ayetleri Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman dahil veda haccında bey at edip bey atinden dönenler hakkındadır. Sonuç itibariyle Kur ân-ı Kerîm konusunda Alevî-Bektaşî eserlerinde ortak noktanın Kur ân-ı Kerîm in bâtın anlamına yönelmek olduğu söylenebilir. Kur ân-ı Kerim ayetlerinin yorumlanmasındaki kişisel yaklaşım veya batınî yorum geleneği ile, birbirinden farklı hatta, Kur ân ın ruhu veya temel karakteri ile uzlaştırılamaz sonuçlar çıkarmak mümkün olmaktadır. Kanaatimizce bu durum, kitabi kültürün yerleşmediği dönemlerde tasavvufi kavram ve yorumların hakiki anlamlar olarak algılanmış olmasından kaynaklanmaktadır. 64 Peygamber ve Sünnet Telakkileri Peygamber telakkisine gelince 65, bütün Müslümanlar gibi Alevî-Bektâşiler de Hz. Muhammed in peygamberliğini kabul ve tasdik ederler. 66 Hz. Peygamber Aleviliğin ilk 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 yani her ilmi kemâ yenbağî bilici. S. Hüseyin Gaybî, Şerhu Hutbeti l-beyân, vr. 68b. Reha Çamuroğlu, Günümüz Aleviliğinin Sorunları, s. 116. Reha Çamuroğlu, Günümüz Aleviliğinin Sorunları, s. 63. Rıza Zelyut, Öz Kaynaklarına Göre Alevîlik, s. 36-37. Tevbe 9/119. Bakara 2/60. Hasan Sevin, Alevîlik, s. 55-56. Tevbe 9/ 4. Bkz. Halil Öztoprak, Kur ân da Hikmet ve İncilde Hakikat, s. 176. Ayrıca bkz. Mâide5 /13. Bkz. Raşit Tanrıkulu, Ademi Fark Eden Allah ı Bilir, s. 121. Ayrıca bkz. İsrâ 17/ 7. Geniş bilgi için bkz. Şaban Çiftçi, Günümüz Alevî Bektaşî Kültüründe Hadis, Isparta 2005, s. 16-26. (yayımlanmamış doktora tezi) Alevî-Bektâşîliğin Allah-Peygamber telakkisi konusunda tesbit ve değerlendirmeler için bkz. İlyas Üzüm, Kültürel Kaynaklarına Göre Alevîlik, s. 28 vd. Cem (tarikat) ayininden önce abdest alırken: Ben dinimi halis ettim. Her din-i bâtıldan udûl edip müslim olduğum halde Allah Teâlâ içûn ki semâvât ve arzı halk eyledi. Ben O na bir şey işrâk idenlerden değilem. Allah Teâlâ cihedinden Rasûl ü Ekrem ve Nebiyy-i Muhterem Sallallahu aleyhi vesellem Hazretleri ümmetlerini tasdîk ve tekzîbine şâhid, rahmetini mujdeleyici ve azabından korkutucu ve izin u emriyle O na ibadet ve Vahdaniyetini ikrara davet edici ve insanları zülûmât-ı cehâletten ihrâc için sirâc-ı munîr olan Kur ân-ı Kerîm le gönderilmiş olduğunu ikrar eyledim denilir. Ahmed Rıf at Efendi, Mirâtu l-mekâsıd fî Def i l-mefâsid, İstanbul, 1293 (h.), s. 279. Benzer ifadeler için bkz. Ferişteh zâde Abdulmecid İzzuddîn,Cavidanname, Ter. Aşknâme-i ilâhî, s. 104-105 292

kaynağıdır 67 ve Hz. Muhammed siz İslâmiyet ten söz edilemez. 68 Alevilere göre, Peygamber ve onun kitabında dile getirilen görüşlerin amacı, insanı gerçek insan yapmaya yöneliktir. 69 Bunu mevcut Alevî-Bektâşî metinlerinden kolayca tespit etmek mümkündür. Özellikle nesir eserlerde Allah a hamd ile başlayan mukaddimeler Rasûlüllah a (s.a) övgü ile devam eder. 70 Alevî-Bektaşî şairleri şiirlerinde Allah ı birleyerek, Muhammed ve Ali yi anmakta; Allah ı yaratıcı, Hz. Muhammed i Nebi, Ali yi Veli olarak tanımaktadırlar. 71 Bir başka ifadeyle Alevi- Bektaşilerde Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisinin önemli ve mümtaz bir yeri vardır. Nitekim Faziletname, Hadika vb. eserler bu sevginin açık tezahürleridir. Bunlarla birlikte Alevî-Bektâşî sözlü ve yazılı literatüründe onların peygamber ve sünnet telakkisiyle ilgili önemli bilgilere yer verilmektedir. 72 Hz. Peygamber le ilgili inanışlarını şu başlıklar altında özetlemek mümkündür: 1. Alevî-Bektâşî yolunun esası sevgidir; bu sevgi Allah-Muhammed-Ali muhabbetiyle başlar ve birbirinden ayrılmaz. 73 2. İlahî kelâmı dile getiren Hz. Muhammed hak Peygamber, 74 dinin/vahyin tebliği ile görevlidir. 75 3. Hz. Peygamber bütün peygamberlerin önderidir. 76 4. Hz. Peygamber in sözleri Allah'ın kelamı gibi değerlidir. 77 5. Hz. Peygamber ahirette mü minlerin şefaatçisidir. 78 6. Hz. Peygamber (s.a) güzel ahlâkı tamamlamak için gönderilmiş, 79 son peygamberdir. 80 7. Hz. Peygamber âlemin yaratılış sebebi 81, ilki 82 ve diğer bütün şeriatları hükümsüz kılandır. 83 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 Hüseyin Bal, Karizmatik Otorite Ali ve Aleviler, s. 83. Cemal Şener, Ali siz Alevilik Olur Mu? s. 9. Rıza Zelyut, Öz Kaynaklarına Göre Alevîlik, s. 34. Hacı Bektaş, Makâlât ına başlarken Allah a hamd ettikten sonra Ve dahi selam ve salavât ol peygamberler serverine ve mürseller ulusuna ve enbiyalarun ve evliyâlarun mihterine olsun kim dükeli âlemi onun dostluğuna yarattı Hacı Bektaş Velî, Makâlât, haz. E. Coşan, İstanbul Tsz.,s. 1. Benzer ifadeler için bkz. Seyyid Hüseyn Gaybî, Şerhu Hutbeti l-beyân, Süleymâniye Ktb., Laleli 1496, v.1b-3a; İmam Cafer-i Sadık Buyruğu, Yayımlayan Adil Ali Atalay, Can yayınları, İstanbul, 1993, s.11; Ahmed Rıf at, s. 2. Kutluay Erdoğan, Alevîlik Bektaşilik, İletişim Yayınları (Cep Üni.), İstanbul, 1993, s. 52. Bkz. M.Saffet Sarıkaya, Alevî-Bektaşî Kültüründe Hz. Muhammed (SAV), Isparta 2003; V.Kutlu Doğum Sempozyumu, 18-19 Nisan 2002 (Tebliğler), s. 110-119 İsmail Özmen, Alevî-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, Ankara 1998, II, 301; III, 111, 121, 187, 200; V, 90. İlgili ifadeler için bkz. İsmail Özmen, Alevî-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, II, 49; Hüseyin Tuğçu, Alevî- Bektaşî Kültüründe Şiirlerle Hz. Muhammed, Genç Erenler Yayınları, Ankara, 1996, s. 7, 15 Rıza Zelyut, Alevilik, 38; Hüseyin Bal, Türkler Aleviler ve Ali, s. 97; Hasan Sevin, Alevilik, s. 14. Bkz Yemînî, Hz. Ali nin Faziletnâmesi, 6. baskı, çev., A. Altınkaş., İstanbul 1994, s. 22-23; Mirza Muhammed Naki, Kumru (Kenzül-Mesaib), Yayımlayan Adil Ali Atalay), Can yayınları, İstanbul, 1992, s. 29. Burada Hz. Peygamber le (s.a) ilgili olarak şu başlık altında bilgi verilmiştir: Bütün Peygamberlerin Sonuncusu, Efendisi ve Kainatın Lideri Muhammed el-mustafa (a.s) Hakkında. Ahmed Rıf at, Rasûlullah (s.a) Efendimiz hevây-ı nefs ile söz söylemeyip illâ vahy-i Hudâ buyururlardı dedikten sonra O havadan konuşmaz. O(na inen Kur ân veya onun söylediği sözler) kendisine vahyedilen vahiyden başka bir şey değildir. (Necm 53/3-4) ayetine yer vermiştir. Bkz.., Mirât, s. 175. Ayrıca bkz. Özmen, Alevî-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, III, 121, 128, 187; V, 65, 126, 188, 471, 690, 712. İlgili ifadeler için bkz. Özmen, Alevî-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, II, 84, 181, 244, 436; V, 78-82, 543. Hasan Sevin, Alevilik, s. 11; Raşit Tanrıkulu, Ademi Fark Eden Allah ı Bilir, s. 8, 18. İlgili ifadeler için Hatiboğlu Manzûm Makâlât Tercümesi (Abdurrahman Güzel, Hacı Bektaş Velî ve Makâlât, 2.baskı, Ankara 2002 içinde) s. 288-89; Mirza Muhammed Naki, Kumru (Kenzül-Mesaib), s. 29; Bedri Noyan, Bektaşîlik Alevîlik Nedir, Ant/Can Yayınları İstanbul, l995, s. 9. Bkz Yemînî, Hz. Ali nin Faziletnâmesi, s. 25; İbrahim Arslanoğlu, Şah İsmail Hatayî ve Anadolu Hatayîleri, İstanbul 1992, s. 57-58; Özmen, Alevî-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, III, 34, 87; V, 60, 87, 176. S. Hüseyn Gaybî, 116b. Nûr-i Muhammedî hakkında geniş bilgi için bkz. Ahmet Yıldırım, Tasavvufun 293

8. Hz. Peygamber mucize ortaya koyan birisidir. 84 9. Hz. Peygamber e inanmamak murdarlık (manevi kirlilik) ve hayvanlıkla eşdeğerdir; O nu inkar edenler cehennemliktir. 85 10. Bütün Peygamberler günahsızdırlar. 86 Alevî-Bektâşî literatüründe dağınık olarak bulunan bu bilgilere göre; Alevî-Bektâşîlerin, peygamberliğin sübûtu, peygamberin dindeki konumu, görevi, ona uymanın gerekliliği ve ehemmiyeti, onun dinde hüküm koyma yetkisi, en üstün insan olması, şefaat etmesi, vahye muhatap olması, ahlak ve ahvalini benimseme ve uyma gibi konulardaki görüşlerinin Ehl-i Sünnet anlayışıyla; 87 âlemin yaratılış sebebi olması ve mucize ortaya koyan birisi olarak telakki edilmesi noktasında ise bazı tasavvufî anlayışlarla örtüştüğü anlaşılmaktadır. Sözlü ve yazılı Alevî-Bektaşî kaynaklarında, Hz. Muhammed'in (s.a), Kur ân da kendisine hitap edilen bir peygamber olmanın ötesinde, doğumundan itibaren bazı harikulâdelikleri beraberinde taşıyan ve ölünceye kadar da bu mucizelerle içli dışlı yaşayan birisi olarak tasavvur edilmiştir. 88 Bu itibarla Rasûlüllah ın sünnetine uyma konusunda diğer Müslümanlardan farklı düşünmedikleri rahatlıkla söylenebilir. 89 Ancak sünnetin ne olduğu ve sünnet malzemesinin niteliği konusunda bilgi seviyelerine ve konuya bakış açılarına göre faklı tavırlar geliştirmişlerdir. Sünnetin ne olduğu hususunda Şerhu Hutbeti l-beyân adlı eserde şu ifadeler yer almaktadır: Nitekim kutb-u evliyâ Aliyyi Murtazâ bir mahalde buyurmışdır: Aleyküm sünnetullahi ve sünnetu rasulillahi ve sünnetu evliyâi. Yani, sizin üzerinize olsun kim, Tanrı sünnetin tutasız ve dahi Rasûlünün sünnetin tutasız ve dahi evliyânın sünnetin tutasız. Sâmi ler ayıtdılar, ve kîle; mâ sünnetullah Kâle: Kitmânu ssırrı. Ve kîle, mâ sünnetu Rasûlillahi : Kâle: el-müdâratü beyne n-nâs. Kîle, mâ sünnetu evliyâihi. Kâle: İhtimâlu l-ezâ ani n-nâsi. Yani ayıtdılar, Tanrı sünneti 82 83 84 85 86 87 88 89 Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, Ankara 2000, 121-128....Gerçekte... yaratılmışların ilki sensin. Mirza Muhammed Naki, Kumru (Kenzül-Mesaib), s. 29. Üveysilikten Bektaşiliğe Kitab-ı Cebbâr Kulu, s. 30; Hüseyin Tuğçu, Alevî-Bektaşî Kültüründe Şiirlerle Hz. Muhammed, Genç Erenler Yayınları, Ankara, 1996, s. 89-91. Bedri Noyan, Bektaşîlik Alevîlik Nedir?, s. 9. İlgili ifadeler için bkz S. Hüseyn Gaybî, 73a-75a; Yemînî, Hz. Ali nin Faziletnâmesi, 25-27; Özmen, Alevî-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, III, 73. Rivayet özetle şöyledir: Fatıma velâyet nûruna sahip bir erkek evlad istemektedir. Hz. Muhammed in tavsiyesine uyarak çocuğunu Ka be nin Tanrısından ister ve Hz. Muhammed e bağışlar, adetâ mucizevî bir hamilelikten sonra Hz. Ali dünyaya gelir ve Hz. Muhammed tarafından terbiye edilip yetiştirilir. Hz. Peygamber in mi raca çıkışında da bu şekilde anlatımlar bulunmaktadır. M.Saffet Sarıkaya, Alevî-Bektaşî Kültüründe Hz. Muhammed (SAV), s. 115. Hz. Peygamber in mi raca çıkışıyla ilgili menkibevî anlatımlar için bkz. Buyruk, Haz. S. Aytekin, s. 7-12; Buyruk, Haz. Adil Ali Atalay, İstanbul, 1993, s. 13-23; Y. Ziya Yörükan Anadolu Alevîleri Tahtacılar, Darul Fünûn İlahiyat Fak. Mec., Sene 2, Sy. 8, 1928, s. 115-116. Bir kimse peygamberi bilmese İslâm ından lezzet almadı, küfrden imânı temiz kalmadı. S. Hüseyn Gaybî, 38a. Benzer ifadeler için bkz. Üveysilikten Bektaşiliğe Kitab-ı Cebbâr Kulu, Sivas, 1997, Haz. Hasan Yüksel-Saim Savaş, s. 28. Peygamber e inanmayan murdardır. Gerçeklerden berîdir. Bilgiden, Bilgelikten uzaktır. Böyleleri insan biçiminde hayvandır. Onu bilmeyenler, Yaradan ı ve yarattıklarını bilmezler. Yemînî, Hz. Ali nin Faziletnâmesi, s. 23. Tam Hüsniye, Haz Adil Ali Atalay, Can Yayınları, İstanbul 1994 (2. Baskı), s 55-56. Hatta burada veliler ve imamların da günahsız olduğu ifade edilmektedir. Ehl-i sünnet anlayışıyla ilgili olarak bkz. Taftazânî, Serhu'l-Akâid (Haz. Süleyman Uludağ) İstanbul, 1982, s. 293-304; S. Sabri Yavuz, İslâm Düşüncesinde Nübüvvet, İstanbul, 1997, s. 77-94 Sünnî çevrelerde hâlâ daha çeşitli münasebetlerle okuduğumuz Mevlîd de ifade edilen beyitlerin benzerlerine Alevî-Bektâşî metinlerinde tesadüf etmek pek de şaşırtıcı değildir. Bkz. Özmen, Alevî- Bektaşi Şiirleri Antolojisi, II, 166; M.Saffet Sarıkaya, Alevî-Bektaşî Kültürüde Hz. Muhammed (SAV), s. 113 Bilhassa kavlen ve fi len ve halen Rasûlullah a ittiba etmek tavsiye edilmiştir. Bkz. Ahmed Rıf at, s. 119. 294

nedir, Murtazâ Ali (Rad ıyallahu anh) Tanrı sünneti ayıbları örtmekdir; ve dahi ayıtdılar, Rasûlün sünneti nedir, Murtazâ Ali ayıtdı, Halk içinde hoşluk ile müdâra ile dirlik itmekdir; ve dahi ayıtdılar, evliyâsının sünneti nedir Murtazâ Ali (Kerremallahu veche) ayıtdı, Halkın cefasına tahammül itmekdir. 90 Alevîlik Bektaşilik Terimleri Ansiklopedisi nde ise sünnet şöyle tarif edilmektedir: 1. Hz. Muhammed in söz, davranış,uygulama ve onayları 2. Hz. Ali ve soyundan gelen imamların söz, davranış,uygulama ve onayları 3. Pir e, mürşide itaat. 91 tarif edilirken hadisin ise; Hz. Muhammed in söz, davranış ve kişiliğine ilişkin olarak kendisinden ya da sahabe den aktarılan bilgi olarak tarif edildiğini görmekteyiz. 92 Diğer bir eserde sünnet; sözlük anlamı, iyi ahlak iyi huyu; Hz. Peygamber in sözleri, onun kabul ettikleri ya da yapılmasını istedikleri 93 olarak hadis; Hz. Peygamber in Kur ân ayetlerini açıklar mahiyette söylediği değerli sözler 94 olarak tanımlanmaktadır. Hadisi böyle tanımlayanlar olmakla birlikte günümüzde Alevîler hadislere göre hareket etmezler diyen bazı Aleviler de olmuştur. Bu anlayışa göre Hiçbir Alevî, hadisleri kendine örnek almaz, Hiçbir Alevî, -Alevî-Bektaşiliğin kaynaklarında hadise saygı gösteren anlayışın aksine- hadisleri örnek göstererek kendisine yön veremez, Hiçbir Alevî, hadisleri örnek göstererek kendisi o düşüncenin peşine gitmediği gibi başkalarını da bu düşünceler doğrultusunda yönlendiremez. Belli ideolojik bakış açısıyla ifade edilen bu düşünceler Alevîlerin hadislere göre hareket edemeyeceğini ve hadislere göre hareket edenin Alevî olduğunu iddia edemeyeceğini, Alevîlik adına konuşup hareket edemeyeceğini ve bu kuralların Alevîliğin vazgeçilmez, değiştirilemez, aksi ileri sürülemez, reddedilemez olmazsa olmaz kurallardır, diyecek kadar ileri gidenler bile olmuştur. Hatta bu konuda yol gösterici kaynağın Alevî Halk olduğu söylenerek şunlar da ifade edilmiştir: Bugün hiçbir Alevî hadisleri kendine rehber edinmez. Hadislerin Alevîlerin üzerinde hiçbir etkisi olmadığı gibi konusu da fazla geçmez. Zaten Alevîler hadislerden de anlamazlar. Ne olduğunu, kimin söylediğini, yazdığını bilmezler. Şimdi dönüp baktığımızda Alevîlik tarihte çağda çok büyük yol kat etmiştir. Özellikle cumhuriyette ve özellikle de 1960 ihtilalinden sonra Alevîler, ulaşılması çok zor olan bir yol kat etmişlerdir. Bu toplumla ne kadar övünülse azdır. 95 Bu ifadelerin Alevîliğin eski ve yeni, sözlü ve yazılı kaynaklarıyla uyuştuğunu söylemek zordur. Çünkü Alevîliğin eski ve yeni, sözlü ve yazılı kaynaklarında hadislere çokça yer verildiği veya işaret edildiği bir gerçektir. Bunda şifahî geleneğe bağlı olarak tasavvufla örtüşen bir sünnet anlayışı yanında, sahip oldukları hadis kültürü etkendir. Ancak konuya farklı yaklaşan ve bir problem ortaya çıktığında hangi hadislere göre hüküm verileceği hususunda fikir yürütenler de yok değildir. Bu bağlamda Buyruk taki 96 şu ifadeler hayli dikkat çekici ve eleştirel bir bakışın olduğunu da ortaya koymaktadır. "Bu nedenle kesin olmayan, belgelenmemiş hadislere göre hüküm verilmez. Arapça'da söz çoktur. Bunların Türkçe'ye çevrilmelerinde bir çok yanlış ortaya çıkar. Kesinlikle Kur ân'a göre karar vermek gerekir. Pir Tanrı'nın vekili sayılır. Ona bir emanet verilmiştir. 90 91 92 93 94 95 96 S. Hüseyn Gaybî, vr. 104a. Esat Korkmaz, Ansiklopedik Alevilik Bektaşilik Terimleri Sözlüğü, Ant Yayınları, İstanbul 1993, s. 326. Esat Korkmaz, Ansiklopedik Alevîlik Bektaşilik Terimleri Sözlüğü, s. 150. Aziz Yalçın, Yorum ve Açıklamalarla Makalat-ı Hacı Bektaşi Veli, Der Yay., İst.,1993, s. 196. Bedri Noyan, Bektaşîlik Alevîlik Nedir?, s. 62. İsmail Metin, Alevîliğin Anayasası, Akyüz Yayıncılık, İstanbul 1999, s. 185-186. Farklı yansımaları için bkz. Rıza Zelyut, Öz Kaynaklarına Göre Alevîlik, Yön Yayınları, İstanbul, 1992, (6.Baskı), s. 239-243. Buyruk, haz. Fuat Bozkurt 295

Emanete hiyanet edilir mi?" 97 "Gün olup da burada karşılığı verilmemiş bir sorun çıkarsa pir, onu Kur ân ve hadislere göre çözümlemelidir." 98 Alevî ve Bektaşilikte Hz. Peygamber in peygamberliği kabul ve tasdik edildiği, sözlü ve yazılı literatürlerinde hadislerin çokça kullanıldığı, hatta hadisi/sünnete dayandırılan en belirgin uygulamalar Cem, İkrar, Musahiplik, Tevellâ-Teberrâ olarak gösterilirken, bazı eserlerde On iki hizmet ve Düşkünlük hadis/sünnetle ilişkilendirilmektedir. Alevî-Bektaşîler genellikle hadislere, dört kapı ve kırk makamın açıklanması, Hz. Muhammed, Hz. Ali ve Ehl-i Beytin hayatları ve faziletleriyle ilgili metinler, merasimlerin çeşitli merhaleleri, tarikatla ilgili şekli unsurların sembolik izahlar, nasihatlar, çeşitli vesilelerle irad edilen sual ve cevap fasıllarında yer vermektedirler. Bu mahiyette Alevî ve Bektaşî kaynaklarda pek çok örnek bulunmaktadır: Şeriat sözlerim, tarikat fiillerim, hakikat halim, marifet halimin başı, fazilet dinim, muhabbet aslım, şevk bineğim, havf yoldaşım, ilim silahım, hilim arkadaşım, tevekkül hoşnutluğum, kanaat hazinem, sıdk konağım, yakin sığınağım, fakirlik diğer amellerime karşı övüncümdür. Ben bir gizli hazineydim, bilinmeyi istedim ve insanları yarattım. Ben yere ve göğe sığmadım, ancak mümin kulumun kalbine sığdım. Nefsini bilen Rabbini de bilir. Aliyi sevmek Allah'ın cennetine nail olmaktır. Ben ve Ali aynı nurdanız. Ey Ali etin etim, kanın kanım, cismin cismim, ruhun ruhumdur, canın benim canımdır. Kim ihlas ile Lâ ilâhe illallah derse cennete girer vb. hadisler yer almaktadır. Konuyla ilgili yapılan çalışmalarda bu daha belirgin şekilde ortaya çıkmıştır. Buna etken olan unsurlar arasında Bektaşiler arasındaki ahlak ve benzeri konulardaki bazı adab ve erkanın hadis edebiyatından mülhem olduğunu söylemek mümkündür. Ayrıca bu eserlerde zannedildiği gibi sadece Şii kaynaklardaki hadislerin değil, Sünni kaynaklardaki hadislerinde kullanıldığını, asıl çerçeveyi tasavvufî anlayışın oluşturduğunu ve sûfi çevrelerde kullanılan hadis kültürünün Alevî-Bektaşî edebiyata da yansıdığını görmekteyiz. Hatta kendi dini tasavvurlarının şekillenmesinde hadislerin azımsanmayacak derece etkin olduğu söylenebilir. Ancak hadis rivayet tekniklerinin hadisçilerin rivayet tekniklerine uyduğunu söylemek zor olduğu gibi, senede yer vermeme ve manayla rivayet gibi bir çok yönden de hadisçilerden ayrılmaktadırlar. Bu durum onların literatürlerinde bolca zayıf ve mevzu rivayet bulunmasına neden olmuştur. Muhtemelen Alevî-Bektaşî kültürünün büyük ölçüde şifahi geleneğe dayanması bu duruma neden olan en etkin faktördür. Sonuçta olarak Alevî-Bektaşikte Kur ân, Cebrail vasıtasıyla Hz. Muhammed e nazil olmuş, içinde her ne bildirilmişse iman edilmesi gereken kutsal bir kitap olarak kabul edilmekte, yine Kur ân Hz. Muhammed in ağzından çıkarak yazılan Allah Kelamı veya Hz. Muhammed in gönlüne yansıyan, gönlünde tecelli eden bilgilerin onun sezgisel aklı tarafından yorumlanması, yorumlanıp açıklanması şeklinde de tanımlanmaktadır. Peygamber telakkileri konusunda ise, bütün Müslümanlar gibi Alevî-Bektâşiler de Hz. Muhammed in peygamberliği kabul ve tasdik ederler. Hz. Muhammed olmadan ve onun yolundan gitmeden İslâmiyet ten söz edilemeyeceğini söylerler. Sözlü ve yazılı literatürlerinde Hz. Peygamber in hadislerini çokça kullanmışlar, bir çok uygulamalarını hadislere dayandırmışlardır. 97 98 Buyruk, haz. Fuat Bozkurt, 92. Burada söz konusu olan anlaşılmayan veya sahih olmayan hadisler olabilir. Ancak bu durumda Kur ân a arzdan bahsedilebilir. Buyruk, haz. Fuat Bozkurt, 146. 296

GELENEKSEL ALEVÎLİKTE İBADET TELAKKÎLERİ Giriş Cenksu ÜÇER * Bu bildiride, Tokat bölgesinde yürütülen alan araştırmasında elde edilen verilerden hareketle Geleneksel Alevîlikteki ibadet telakkîleri ele alınacaktır. Bölgede yürüttüğümüz çalışmada Alevîler arasında epistemolojik kabuller anlamında farklılıkların olduğu görülmüştür. Buna göre, Alevîleri ilham ve keşfi bilgi kaynağı olarak kabul edenler ve etmeyenler şeklinde iki ana gruba ayırmak mümkündür. Geçmişten günümüze Alevî denildiğinde ilham ve keşf merkezli telakkîler in anlaşıldığı muhakkaktır ki, bu bağlamda Alevîler arasında yürütülen tartışmalarda ilham ve keşf merkezli Alevîliğin asıl Alevîlik olduğunun ısrarla vurgulandığı görülmektedir. 1 Biz de bildirimizde ilham ve keşfi birinci derecede bilgi kaynağı olarak kabul eden Geleneksel Alevîlikteki ibadet telakkîlerini ele alacağız. 1. Alevîlik Bu girişten sonra Geleneksel Alevîlikten ne anlaşılması gerektiği hakkında bir çerçeve çizilebilir. Bilindiği gibi, sözlükte Ali ye mensup, Ali ye ait ve Ali soyundan olan anlamlarına gelen Alevî kelimesine 2 terim olarak siyâsî, itikâdî ve tasavvufî açıdan çeşitli anlamlar yüklenmiştir. 3 Bu terim siyâsî alanda, Hz. Ali nin birinci halife olması ve halifeliğin onun soyundan gelenlerce yürütülmesi gerektiği yönündeki kabullere sahip olanlar için kullanılmışken; itikâdî alanda Hz. Ali yi en üstün sahabî olarak görenlerin yanı sıra, kendisine peygamberlik konusunda paye verenlerden ulûhiyyet atfedenlere varıncaya kadar, çok geniş bir yelpazede ifade edilebilecek çeşitli inançları taşıyanlar, bu terimin kapsamında değerlendirilmişlerdir. Tasavvuf alanında ise silsilelerini Hz. Ali ye dayandıran tarikatlar genel olarak Alevî -meşreb- olarak isimlendirilmiş, aynı zamanda cehrî zikri tercih eden tarikatlar da Alevî kelimesi ile nitelendirilerek, Hz. Ali de cehrî zikri benimseyenlerin pîri olarak kabul edilmiştir. 4 Tokat bölgesinde yürüttüğümüz alan araştırmasında, günümüzde Alevî kelimesinden, kelimenin ıstılahî bütün anlamlarının bir bileşkesinin anlaşılması gerektiği görülmüştür. Buna göre, Tokat bölgesindeki Alevîlerin, gerek Hz. Ali nin birinci halife olması gerektiği yönündeki kabulleri, gerek onun en üstün sahabî olmasından, kendisine birtakım ilâhî sıfatlar atfedilmesine varıncaya kadar çok farklı da olsa, hakkında bazı inançları benimsemeleri, gerekse tarikat silsilelerini Oniki İmam dan biri yoluyla Hz. Ali ye ulaştırmaları, Alevîlik ten, ıstılahî alanlarda kullanıldığı bütün anlamların bir bileşkesinin anlaşılması gerektiği yönündeki tespitimize temel * 1 2 3 4 Dr., OMÜ İlahiyat Fakültesi Araştırma Görevlisi, e-mail:cucer@omu.edu.tr Bkz.: Mehmet Yaman, Alevîlik İnanç-Edeb-Erkân, İst., 2001, s. 16. İbn Manzûr, Lisânü l- Arab, Dâru l-maârif, Kahire, ty., c. IV, s. 3095; Ebû Sa d Abdülkerîm b. Muhammed b. Mansûr et-temîmî es-sem ânî, el-ensâb, Müessesetü l-kütübi s-sekâfiyye, Beyrut, 1998, c. IV, s. 229; Ayrıca bkz.: Abdülbâki Gölpınarlı, Tasavvuf tan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri, İnkilap ve Aka Kitabevleri, İst., 1977, s. 19; Ethem Ruhi Fığlalı, Çağımızda İtikâdî İslâm Mezhepleri, İst., 1993, s. 233; Ahmet Yaşar Ocak, Alevî, DİA, c. II, İst., 1989, s. 368-369. Ocak, agm., s. 368-369. Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlânâ dan Sonra Mevlevîlik, İnkilâp Kitabevi, İst., 1953, s. 199; Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, Dergah Yay.,İst., 1990, s. 201, 202. Kelimenin ıstılah olarak kullanımı ile ilgili olarak ayrıca bkz.: Cenksu Üçer, Tokat Yöresi Alevileri, Tarihçesi, İnançları, Örf ve Adetleri, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun, 2005, s. 15-17. 297

gerekçe oluşturmaktadır. Nitekim, Hz. Ali yi en üstün sahabî ya da velâyet kapısının pîri olarak görseler dahi, Rufâîlik, Kâdirîlik vb. silsile ve zikir şekli itibariyle Alevî meşrep kabul edilen tarikatların, Alevî olarak isimlendirilmemeleri yukarıdaki tespitimizi destekleyen fiilî bir durumdur. Günümüzde Alevî kelimesinin neyi ifade ettiği Tokat bölgesinde, kendileriyle mülakat yapılan kişilerin yaptıkları tanımlarda görülebilir. Buna göre, bölgedeki insanların Alevîlik tanımlarında Hakk-Muhammed-Ali, Hz. Peygamber, Hz. Ali, Kur an, Ehl-i Beyt, tecellî ve evliyâ kültü vb. inançlar; dört kapı-kırk makam ve üç sünnet-yedi farz gibi âdâb ve erkân; elinediline-beline sahip olmak, döktüğünü doldurmak, ağlattığını güldürmek, aç doyurmak, açık giydirmek, başkalarını kendi nefsine tercih etmek vb. ahlakî ilkelerin ağırlık kazandığı ve Alevîliğin tarikat şeklinde tanımlandığı görülmektedir. 5 Alevî ibadet hayatının temeline oturtulan cemlerin birer zikir toplantısı olması, Alevîlikteki İkrar Verme Ceminin aslında bir tarikata giriş, inâbe-biat uygulamasından farklı bir şey olmaması, 6 diğer tarikatlarda olduğu gibi, pîr, şeyh, dede, rehber, tâlip (mürid) şeklindeki bir hiyerarşik yapılanmanın bulunması, bazen sözlü de olsa kimi Zeyne l-abidin, 7 kimi İmam Cafer, 8 kimi Musa Kazım 9 ve kimi de İmam Rıza 10 aracılığı ile silsilelerini Hz. Ali ye ulaştırmaları 11 ve Alevîlerin kendilerince metbu ocak 12 denilen ana ocak/baş ocakların tekkeleri durumundaki tekkeler etrafında bir yapılanma sergilemeleri ve her bir grubun müstakil olarak varlığını sürdürmesi, tarikatların fiilî, insanî, fikrî ve maddî birtakım ortak unsurları 13 göz önünde bulundurulduğunda, Alevîlik şemsiyesi altında toplanan bütün grupların birer tarikat olduklarını açıkça ortaya koymaktadır. Nitekim, cem esnasında coşkuyu sağlamak için okunan deyiş ve nefeslerin, diğer tarikatlardaki ilahîler, 14 kullanılan saz ve keman gibi enstrümanların, kudüm, def veya ney ile aynı mahiyette olması 15 göz önüne alındığında Alevîliğin tarikat olarak değerlendirilmesi gerektiği görülmektedir. Günümüzde Alevî kelimesiyle nitelendirilen gruplar, her bir grupta Dedeliğin babadan oğula geçmesi, her grubun kendine özgü bazı uygulamalarının olması, yine tarikatlarının işleyişini kendi içlerinde yürütmeleri ve diğer gruplardan olanların tarikatlarına alınmaması (Bektâşîliğin Babağan kolu hariç), soy sürme nin esas olması vb. özel bazı hususlar dolayısıyla 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 Üçer, age., s. 34-38. İlhan Cem Erseven, Alevilerde Semah, Ant Yay., İst., 1996, s. 206; Metin Bozkuş, Tarihten Günümüze Sivas Yöresinde Alevilik, Sivas, 2000, s. 208; Esat Korkmaz, Anadolu Aleviliği, Berfin Yay., İst., 2000, s. 373; Harun Yıldız, Anadolu Alevîliği Amasya Yöresi Bağlamında Bir İnceleme, Araştırma Yay., Ank., 2004, s. 166. Eyüp Yıldırım, 1931 Tokat Çerçi doğumlu, ilkokul mezunu, Zeyne l-abidin Ocağı Dedesi. Mustafa Pekgöz, 1959 Doğlacık doğumlu, ilkokul mezunu, İmam Cafer Ocağı tâlibi. Pek çok Bektâşî nin kendilerini Musa Kazım a bağladıkları bilinen bir husustur. Nesimi Yıldız, 1931 Zile Küçükaköz doğumlu, İmam Rıza ocağına bağlı Şıhanlı aşireti Dedesi, okuryazar, Dedeci Bektâşî; Yusuf Özer, 1933 Zile doğumlu, ilkokul mezunu, İmam Rıza ocağı Dedesi, Dedeci Bektâşî; Sadık Arslan (Güzel Dede), 1924 Erbaa Keçeci doğumlu, okur-yazar, Keçeci Baba sülâlesinden dede. Bu geleneğin bölge dışındaki Alevîler için de söz konusu olduğu bilinmektedir. Bkz.: Cemal Şener, Benim Kabem İnsandır, Ad Yay., İst., 1996, s. 98-99. Nitekim Çankırı bölgesinde bulunan Seyyid Hacı Ali Türabî Ocağının silsilesini Muhammed Bakır yoluyla Hz. Ali ye dayandırdığı görülmektedir. Bkz.: Alemdar Yalçın-Hacı Yılmaz, Bir Ocağın Tarihi: Seyyid Hacı Ali Türâbî Ocağı na Ait Yeni Bilgiler, HBVAD, S.,26, Ank., 2003, s. 85. Nejat Birdoğan, Anadolu nun Gizli Kültürü Alevilik, Berfin Yay., İst., 1995, s. 206. Kara, age.,s. 200-271; Osman Türer, Ana Hatlarıyla Tasavvuf Tarihi, Seha Neşriyat, İst., 1995, s. 107-169. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, DİB Yay., Ank., 1966, s. 301-302. Bu konuda ayrıca bkz.: İrene Melikoff, Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe, çev.: Turan Alptekin, Cumhuriyet Kitapları, İst., 1999, s. 24-25. Şehirlerde icra edilen Bektâşî ayinlerinde saz veya kopuzun yanında kudüm, tambur, çalpala gibi aletler de kullanılır. Abdülkadir Sezgin, Sosyolojik Açıdan Alevilik-Bektaşilik,Yeni Türkiye Yay., Ank., 2002, s. 89. 298

soya (ocaklara) dayalı tarikatlar şeklinde nitelendirilmelidir. 16 Nitekim varlıklarını soya dayalı olarak sürdürseler de söz konusu gruplarda hakim olan en belirgin özellik, tarikatların ortak unsurlarının hepsini bir şekilde barındırıyor olmasıdır. Bu da söz konusu bu yapılanmaların 17 net olarak soya dayalı tarikatlar şeklinde tanımlanmasını mümkün kılmakta ve günümüzde Anadolu da yaşayan Alevîliğin soya (ocaklara) dayalı tarikatlardan oluşan gruplar(topluluklar) bütünü için bir üst kimlik veya bir şemsiye kavram olduğunu göstermektedir. 2. İbadet Telakkîleri Alevîlerin ibadet telakkîlerini ele almaya başlarken, kendilerinin ibadet hayatlarını tasavvuf ve tarikat hayatı kalıpları içerisinde şekillendirdikleri ifade edilmelidir. Alevîlerin, imanı ikrâr olarak görmek suretiyle inanç konusunda sergiledikleri tavrı 18 ibadet hayatlarında da temel hareket noktası olarak kabul etmeleri son derece anlaşılır bir durumdur. Nitekim, bütün dînî telakkîlerini tarikat hayatı bağlamında değerlendirerek ibadet hayatları için de söz konusu yaklaşımı esas alan Alevîlerin, bir zikir ayini olan cem i temel ibadet olarak kabul etmeleri bunun açık göstergesidir. İslâmlaşma sürecinde ilk dönemlerden itibaren karşılaşarak benimsedikleri ve sosyal bünyelerine uyarlayarak aldıkları sûfî karakterli İslâm anlayışı, geçmişten günümüze Alevîlerin dînî hayatını o derece şekillendirmiştir ki, Alevîler her şeyi bu alana hasretmişlerdir. Bilindiği gibi, Fütüvvetnâmeler ve XVI. yy. Alevî kaynakları incelediğinde karşılaşılan zihniyet, Türk tasavvuf geleneğinde Ahmet Yesevî ile başlayan, Hacı Bektaş Velî, Yunus Emre ve Cebbâr Kulu yla devam eden, Dört Kapı-Kırk Makam etrafında şekillenen dinamik din anlayışıdır. Kaynaklardaki bu din anlayışı, temel inanç esaslarını ve ibadetlerini Hanefî-Maturidî geleneğinde muhafaza ve kabul eder. Ancak, muhtemelen taşradaki dînî hayatın şekillenmesi ve bazı çevrelerde hakim olan bâtınî tavır, bunlarda temel İslâmî ibadetlere farklı yorumlar getirerek onların ifasında olumsuz bir tutum sergilemelerine neden olmuştur. Bu olumsuz tutum zamanla tarikat geleneği içindeki merasimlerin, ibadetlerin yerine kâim aslî unsurlar haline dönüşmesine yol açmıştır. 19 Bu durum, her şeyi tasavvuf kalıpları içerisinde anlamlandıran Alevîlerin, neden ibadetleri de bu çerçevede anladıklarını net olarak açıklamaktadır. Hatta, Alevîlerdeki bu tavır o noktaya varmıştır ki, temel İslâmî ibadetlerden; bazısına halkacık namazında olduğu gibi ismiyle, bazısına oruçtaki gibi şekliyle, bazısına ise hacdaki gibi benzeriyle kâim ibadetler ikâme etmişler ve fakat bunları da tarikat hayatı kalıplarında anlamlandırmışlardır. Bu durum ibadet psikolojisi ile bağlantılı görülmelidir. Zira gerek sosyal yapıları, gerek tasavvuf anlayışları, gerekse teberrâ anlayışı gereği temel İslâmî ibadetler hakkında olumsuz tutum sergileyen Alevîlerin, ibadetlerin dînî hayatın ayrılmaz bir parçası olması 20 dolayısıyla, ihtiyaca binâen, temel telakkîleri çerçevesinde bir ibadet hayatı oluşturma durumunda kaldıkları anlaşılmaktadır. 16 17 18 19 20 Alevîliğin soya dayalı tarikatlar olarak isimlendirilmesini anlamlandıracak bazı veriler için bkz.: Recep Cengiz, Çamiçi Beldesinde Dini Hayat; Alevilik Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma, Yayımlanmamış Doktora Tezi, FÜSBE, Elazığ, 2000 s. 149-153; Yahya Mustafa Keskin, Değişim Sürecinde Kırsal Kesim Alevîliği Elazığ Sünköy Örneği, İlâhiyât Yay., Ank., 2004, s. 254. Günümüzde Tokat taki yapılanma ile ilgili olarak bkz.: Üçer, age., s. 107-120. Üçer, age., s. 147-148, 152. M. Saffet Sarıkaya, Alevilik ve Bektaşiliğin Ahîlikle İlişkisi Fütüvvetnamelere Göre-, İslâmiyât, c. VI, S. 3, Ank., 2003, s. 110. Fütüvvetnâmeler deki bu din anlayışı hakkında ayrıca bkz.: Ali Torun, Türk Edebiyatında Türkçe Fütüvvet-nâmeler, Kültür Bakanlığı Yay., Ank., 1998, s. 255-236, 325-377. Alevîlik te ibadetlerle ilgili olarak bkz.: Ethem Ruhi Fığlalı, Türkiye de Alevîlik Bektâşîlik, Selçuk Yay., İst., 1990, s. 286-291; İlyas Üzüm, Kültürel Kaynaklarına Göre Alevîlik, Horasan Yay., İst., 2002, s. 122-126 s. 38-43. Osman Pazarlı, Din Psikolojisi, Remzi Kitabevi, İst., 1968, s. 189-193; Hüseyin Peker, Din Psikolojisi, Çamlıca Yay., İst., 2003, s. 116-123. 299

Burada her şeyi tarikat hayatı kalıplarında anlamlandıran ve dolayısıyla temel İslâmî ibadetleri de bu bağlamda şekillendiren Alevîlerin bu tavırlarının, gerek İslâm la karşılaştıkları ilk dönemlerdeki yarı göçebe ya da göçebe sosyal yapılarından, gerek ilk dönemlerde muhatap oldukları, iman ve ameli birbirinden ayıran Mürcie ve Kerrâmiyye gibi mezhepler ve tarihsel süreçte hiçbir zaman uzak kalmadıkları Şîî-Bâtınîlik ten İsmâîliliğe, Melâmetîlik ten Hurûfîliğe çok geniş bir yelpazede müteessir oldukları bâtınî karakterli hareketlerden kaynaklandığı; asıl etkinin ise yukarıda anılan geleneklerin tesiriyle oluşmuş tasavvuf telakkîleriyle ortaya çıktığı ifade edilmelidir. Nitekim, tasavvuf sistemini, Dört Kapı-Kırk Makam prensibi üzerine kuran Alevîler, temel İslâmî ibadetleri dört kapının ilki olan Şeriat Kapısı nın gereği olarak görmekte, bu ibadetlerle ilgili teklifin şeriat makamındaki kişiler için geçerli olduğunu kabul etmektedir. Kendilerini Tarikat Makamının müntesipleri olarak gören Alevîler, doğal olarak şeriat makamının ibadetleriyle mükellef olmadıklarını düşünmektedirler. Alan araştırmaları esnasında dikkat çeken bazı uygulamalar ve tespit edilen yaklaşımlar, temel İslâmî ibadetler hakkında sergiledikleri tutumda göz ardı edilmemesi gereken diğer önemli hususun, Alevîlikteki teberrâ anlayışı olduğunu ortaya koymaktadır. Alevîler arasında bugünkü anlamında Safevî etkiyle benimsendiği bilinen teberrâ anlayışı, 21 Ali yi sevmeyeni sevmemek şeklinde genel bir anlam içerse de, özel anlamda öteki olarak kabul ettikleri Sünnîlerden uzak durmayı ve onlara benzememeyi ifade etmektedir. Bu noktada bölgedeki Alevîlerin, Müslümanlığı Sünnîlik ile eşdeğer görüp kendilerini Müslüman şeklinde isimlendirmek yerine İslâm olarak isimlendirmeleri, teberrâ anlayışının boyutlarını göstermesi açısından burada zikredilebilir. 22 Öteki olarak gördüklerinin ismiyle anılmaktan kaçınan Alevîler in, ötekilerinki olarak gördükleri bazı ibadetlerle ilgili olumsuz bir tutum sergilemeleri şaşırtıcı değildir. Nitekim, oruç tutan Alevîlerin, oruçlarını açarken, akşam ezanından biraz önce ya da sonra açmaları ve bunu Sünnîlere benzememek adına yapmaları, 23 konuyla ilgili tespitleri desteklemektedir. Akşam ezanıyla beraber oruç açmanın bir Muâviye adeti 24 olarak görülmesi, teberrâ anlayışının, temel İslâmî ibadetler noktasında sergilenen olumsuz tutum da göz ardı edilmeyecek kuvvetli bir psikolojik etken olduğunu göstermektedir. 25 Burada, Alevîliğin temel İslâmî ibadetleri tarikat hayatı kalıplarına uydurarak kendilerince yorumlamak suretiyle kazandırdıkları şeklin, daha iyi anlaşılması için bazı somut örnekler verilerek konunun işlenmesine devam edilebilir. a. Gusül ve Abdest Günümüzde Alevîler, Alevîliğin temel kaynaklarındaki vurgu doğrultusunda 26 kahir ekseriyetle cinsel ilişkiden sonra, görgüye girerken, kurban keserken, bayram namazlarından önce, musahiblik erkanında vb. gusül ve abdest alırken, daha çok, söz konusu kaynaklarda da görülen gusül ve abdestin batınî/tasavvufî yorumuna vurgu yapmaktadırlar. Nitekim her dört 21 22 23 24 25 26 İrene Melikoff, Uyur İdik Uyardılar Alevîlik-Bektaşîlik Araştırmaları, çev.: Turan Alptekin, Cem Yay., İst., 1994, s. 133-134; Ahmet Yaşar Ocak; Babaîler İsyanından Kızılbaşlığa: Anadolu da İslâm Heterodoksisinin Doğuş ve Gelişim Tarihine Kısa Bir Bakış, Belleten, c. LXIV, S. 239, Ank., 2000, s. 148-149. Üçer, age., s. 33. Ali Gökvelioğlu, 1933 Sivas Yıldızeli Esençay (Cenikdere) doğumlu, Kızıldeli Evlatları ndan Bektaşi Dedesi; Fazlı Doğan, 1929 Niksar Akgüney doğumlu, İlkokul mezunu, Bektaşi Dedesi. Ali Gökvelioğlu Dede, bunun rahmetli Nergiz Annesi nden aldığı bir ilham olduğunu dile getirmektedir. Alevîlerin temel İslâmî ibadetler konusunda takındıkları olumsuz tavır hakkında bkz. Üçer, age., s. 191-193. Buyruk nüshalarında tâlibe önce abdest gerektiği belirtilmekte, yol ehli olanların her sabah temizce yıkanıp abdest almaları tavsiye edilmektedir Erdebilli Şeyh Safî ve Buyruğu, (bundan sonra Şeyh Safî Buyruğu şeklinde kullanılacaktır), haz.: Mehmet Yaman, İst., 1994; s. 49, 129. 300

kapının kendine has cünüplüğü vardır. Buna göre şeriat makamının cünüplüğü ihtilâm olmak ya da cimâ etmek; tarikatın cünüplüğü, pirsiz yola çıkmak; marifetin cünüplüğü, nefsini bilmemek; hakikatın cünüplüğü ise kendi ayıbını örtüp, başkasınınkini âşikâr etmektir. 27 Nitekim, cimadan sonra yıkanılır, ama bu, temizlik amaçlıdır. Alevîlik te cünüplük, görgüde verilen sözün bozulması, yani tarikat zinâsı yapmaktır. Bu da yıkanmakla temizlenmez. 28 Bu noktada asıl taharetin, tarikat meydanında halk nazarında temizlenmek olduğu temel anlayış olarak kabul edilmiştir. Aynı kabul abdest için de söz konusudur. Bölgede Ehl-i Beyt Vakfı nın görüşlerine yakın olanlar 29 hariç, abdesti Hanefî usûle göre alan Alevîler 30 arasında gönül abdesti 31 ya da ruh abdesti 32 de denilen tarikat abdesti nin asıl olduğu yönünde bir vurgunun yapıldığı görülmektedir. 33 Buna göre, tarikat abdesti, cemde görgü sırasında toplum huzurunda kimseye elinden, dilinden ve belinden bir zarar gelmeyeceğine dair söz vermektir ki işte abdesti alınmış ve namazı kılınmış olmak da bu demektir. 34 Alevîler in şeriat abdesti olarak isimlendirdikleri abdesti almakla beraber, tarikat abdesti dedikleri ve cemlerde sembolik olarak yerine getirdikleri abdeste daha çok önem verdikleri anlaşılmaktadır. Bu da bildirimizin ana fikri olan Alevîlerin bütün dînî telakkîlerini tarikat hayatı kalıplarında şekillendirdikleri görüşünü açıkça desteklemektedir. b. Namaz Alevîliğin temel kaynaklarında namazla ilgili kuvvetli vurgular vardır. Sözgelimi, Makâlat ta, susuz abdest, abdestsiz namaz olmayacağı gibi namazsız da Allah a yaranma nın olmayacağına açıkça işaret edilmekte, 35 namazla ilgili bazı benzetmelerin de yapıldığı görülmektedir. 36 Vilâyetnâme de, Hacı Bektaş Velî nin kerametlerinden birisinin darı çeçinin 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 Ali Gökvelioğlu. Aynı yaklaşımın kaynaklarda da aşırı bir vurguyla dile getirildiği görülmektedir. Bkz.: Esad Coşan, Hacı Bektaş-ı Velî Makâlât, Seha Neşriyat, Ank., ty., s. 8; İmam Cafer-i Sadık Buyruğu, (bundan sonra Cafer Sadık Buyruğu şeklinde kullanılacaktır.), haz.: Adil Ali Atalay, Can Yay., İst., 1998 s. 106. Ayrıca bkz.: Yaman, age., s. 345. Haydar Çelebi, 1952 Zile doğumlu, ilkokul mezunu, esnaf, Bektâşî tâlibi; Abdullah Kurt, 1966 Zile doğumlu, üniversite terk, Babacı Hubyarlı Dede. Ehl-i Beyt Vakfı çevresinde bazı uygulamaların Caferî fıkhı çerçevesinde yerine getirildiği bilinmektedir. Ali Gökvelioığlu,Fazlı Doğan, Haydar Çelebi, Eyüp Yıldırım, Muharrem Tuncer, 1948 Reşadiye Sazak doğumlu, lise mezunu, esnaf, Dedeci Bektâşî tâlibi, Hüseyin Yıldız, 1939 Zile Akkılıç doğumlu, ilkokul mezunu, Vekilci Bektâşî Dedesi (Vekil Dede), Derviş Başdoğdu, 1927 Zile Akçakeçili doğumlu, okur-yazar, Babacı Bektâşî (Sırrıcı), Bektaş Aldemir, 1952 Zile Çakırçalı doğumlu, ilkokul mezunu, Şah İbrahimî dedesi, Dursun Şahin, 1982 Almus doğumlu, Açıköğretim İktisat Fak. öğrencisi, Kul Himmetli (Şahinoğlu Ocağı mensubu), Saduk Dere, 1933 Keçeci doğumlu, emekli, Keçeci Baba dedesi. Hüseyin Yıldız. Abdullah Kurt. Hemen hemen bütün Dedeler tarikat abdesti nin önemine işaret etmektedir. Alevîler arasında tarikat hayatı kalıplarında dile getirilen bu yaklaşımın temel kaynaklarda da aynı çerçevede ele alındığı görülmektedir. Nitekim Buyruk nüshalarında abdest hakkında dört kapıyla ilgili anlamlar yüklenerek bir kabulün dile getirildiği göze çarpmaktadır: Amma şeriat abdesti su ile olur. Tarikat abdesti, Pîr elinden biat etmektir. Marifet abdesti, nefsini bilip Rabbi ni bilmektir. Hakikat abdesti, öz kendi ayıplarını görüp, başkalarının ayıbını örtmektir. Şeyh Safî Buyruğu, s. 50. Ayrıca bkz.: İmam Cafer Buyruğu, s. 167, 184; Şeyh Safî Buyruğu, s. 108, 129. Ali Gökvelioğlu, Ali Arslan, 1938 Almus Gölgeli doğumlu, emekli öğretmen, Eraslan Ocağı (Bektâşî) dedesi, Mustafa Şener, 1939 Tokat doğumlu, ilkokul mezunu, emekli, Pir Sultan Ocağı tâlibi, Derviş Başdoğdu. Coşan, age., s. 8. Buradaki orijinal ifade şu şekildedir: Pes imdi adam gerek kim suya yaraya ve su gerek kim abdeste yaraya ve abdest gerek kim namaza yaraya ve namaz gerek kim Çalap Te alâ ya yaraya. Coşan, age., s. 77. Ayrıca bkz.: Abdurrahman Güzel, Hacı Bektaş Velî ve Makâlât, Akçağ Yay., 301

üstünde iki rekat namaz kılmak olduğu inancının işlenmesi 37 ve Buyruk nüshalarında Hz. Peygamber in iki rekat namaz kılması, 38 evliyanın dostu olmak için namaz ve niyazın gerekli olması, 39 ve Kur an daki Ülâike ke l-en âmi bel hum edall 40 ayetinin kimler için olduğu sayılırken, salât ve zekât ehlinden olmayanların da bu kapsamda zikredilmesi, 41 vb. bu vurgunun açık göstergesidir. 42 Her ne kadar gelenekte namazın kılındığı ile ilgili şeyler anlatılsa, 43 namaz kılmamalarının hata olduğu yönünde görüşler beyan edilse 44 ve çoğunlukla bayram namazları ve cenaze namazı kılınsa ve Cuma namazını kılanlar bulunsa da 45 istisnası olmakla beraber 46 Alevîler, kimi Hz. Ali nin camide öldürülmesinden dolayı camiye gitmediklerini ve namazı terk ettiklerini, 47 kimi bu namazın beş vakit olarak Hz. Peygamber in vefatından sonra, Hz. Ömer 48 ve özellikle Emevîler ile Abbâsîler döneminde düzenlenmiş olduğunu, 49 kimi de kendilerinin 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 Ank., 2002, s. 239. Makâlât ta namazın ele alınışı ile ilgili ayrıca bkz.: Güzel, age., s. 82-85. Vilâyetnâme, s. 16. Şeyh Safî Buyruğu, s. 82. Şeyh Safî Buyruğu, s.57. Kur an, A râf (7): 179. Buna göre ayet, şunlar için gelmiştir: Hak ı bâtıldan ayırmazlar ve Adem e secde eylemezler, salât ve zekât ehlinden değillerdir. Hakk Te âlâ nın sırlarını düşünmezler. Hayvan gibi yeme-içme ve şehavâttan başka birşey bilmezler. Bunlar dünyaya tapar, ahireti unuturlar. Şeyh Safî Buyruğu, s. 49. Fütüvvetnâmeler de, şeddin dürülmesi te vil edilirken, şeddin beşe katlanması İslâm ın beş şartına ve beş vakit namaza yorulmuş, İslâm ın beş temel üzerine yükseldiği ve bunlardan birinin namaz olduğu işlenmiş, dört kapı-kırk makam ele alınırken şeriat makamının ilk sıralarında namaz sıralanmış, namazın kazaya konmaması salık verilerek, bunun fetâlığın şartlarından birisi olduğu söylenmiş ve namazın ihlasla kılınması gereği iftitah tekbirinin, güneş ışınları misâli vücudun her zerresine işlemesi gerektiği gibi çeşitli benzetmelerle anlatılmıştır. Bkz.: Mehmet Saffet Sarıkaya, XIII-XVI. Asırlardaki Anadolu da Fütüvvetnamelere Göre Dinî İnanç Motifleri, Kültür Bakanlığı Yay., Ank., 2002, s. 116-120. Sözgelimi, Dervişçiler in Dedesi/Babası Dursun Baba nın müridlerine beş vakit namaz kıldırdığı, Alıçözü köyündeki sohbetler esnasında dile getirilmiştir. Muharrem Tok, 1911 (1329 h.) Zile Alıçözü (Kasın) doğumlu, Dervişçi Bektâşî. Hubyar geleneği içinde de bu tür kayıtlara rastlamak mümkündür. Bekir Ege (1935 Turhal Ulutepe doğumlu, Köy Enstitüsü mezunu, medresede de okumuş, emekli Başkomiser), babasının beş vakit namaz kılıp, cemaate de kıldırdığını söylemektedir. Bu görüşe göre, Alevîler in namaz kılmaması hatadır, çünkü Hz. Ali bizzat kendisi namaz kılmıştır. Hz. Ali nin namaz kıldığının göstergesi de kendisinin camide yaralanmasıdır. Muharrem Tuncer, Ergün Kılınçarslan, 1959 Reşadiye doğumlu, üniversite mezunu, Bektâşî tâlib. Ali Gökvelioğlu, Emrullah Eraslan, 1930 Niksar Ataköy doğumlu, Alevî Hocası, Güvenç Abdal Ocağı tâlibi, Bektâşî, Hüseyin Yıldız, Süleyman İş, 1933 Zile doğumlu, ilkokul mezunu, emekli işçi, Haydar Çelebi, Haydar Baykal, 1950 Zile doğumlu, Zile Göçenli köyünden, emekli öğretmen, Yağmur Ocağı Dedesi, M. Ali Çelik, 1938 Dodurga doğumlu, Nefes Evlatları ndan Bektâşî; Rıza Pirdoğan, 1968 Tokat doğumlu, ortaokul mezunu, esnaf, Şah İbrahim tâlibi, Eyüp Yıldırım. Hüseyin Yıldız herkes olmasa da derken; Eyüp Yıldırım sadece cenaze namazının kılındığını dile getirmektedir. Saduk Dere de Keçeci köyündeki cami yanmadan önce Cuma ve bayram namazlarının şer î usullere göre kılındığını söylemektedir. Az da olsa Alevîler arasında namaz kılanların olduğu dile getirilmektedir. Emrullah Eraslan, Hüseyin Yıldız. Nitekim kaleme alınan eserlerde namazın maddî ve manevî değerinden bahsederek, namazın beş vakit farz kılındığı ve bu ibadet esnasında yapılan hareketlerin, söz gelimi, tekbir alırken elleri kulağa götürmenin, dünya meşgalelerini arkaya atıp, tertemiz bir kalp ile yalnız Allah ın huzurunda olmayı düşünmek için yapıldığı gibi anlamlara geldiği hakkında yorumlar yapıldığı da görülmektedir. Bkz.: Mehmet Dişkıran, İnançta Devrim (Evrensel Çağrı), Can Yay., İst., 1996, s. 205-210. Dursun Şahin, Bekir Baytekin, 1931 Ulutepe doğumlu, İbrahim Ethem tâlibi, Alevî Hocası, Ahmet Gökduman, 1931 Zile Alıçözü doğumlu, okuma-yazma bilmiyor, Keçeci Babalı, Kasım Kip, 1957 Tokat Eskiköy doğumlu, ilkokul mezunu, Bektâşî tâlib. Nitekim Bekir Baytekin, Önce cami de namaz da bizim imiş. demektedir. Sadık Kaplan, 1928 Zile Yalınyazı (Maşat) doğumlu, ilkokul mezunu, Dedeci Bektâşî, talip, ayrıca bkz.: Aşık Durmuş Günel, El Ele El Hakk a., Can Yay., İst., 2000, s. 33. Halil Öztoprak, Kur an da Hikmet Tarih te Hakikat, Can Yay., İst., 1990, s. 12; Cemal Şener, Alevilik 302

tarikat ehli olmaları sebebiyle şeriat makamının gereği olan namazdan sorumlu olmadıklarını 50 söyleyerek birtakım gerekçelerle beş vakit namaz kılmamaktadırlar. 51 Ancak Alevîler, yukarıda bahsettiğimiz doğrultuda beş vakit namaz yerine, sadece adı aynı olan bir uygulama ikame etmişlerdir. Buyruk nüshalarında namaz konusunun bâtınî/tasavvufî yorumlarla da verildiği görülmekle birlikte 52 günümüzde Alevîler arasında namaz denilince halkacık namazı ya da halka namazı denilen tarikat namazı anlaşılır. Alevîler genellikle, şeriat namazı olarak gördükleri beş vakit namazı kılmamakta, bunun yerine konu girişinde işaret edilen hususlar doğrultusunda şeklen ve muhteva olarak farklı bir namaz ihdas etmiş bulunmaktadırlar. Nitekim Alevîler arasında asıl olan tarikat namazıdır. 53 Bu namaz sadece tarikatlarda kılınmaz, caminin bulunmadığı köylerde şer î şekliyle bayram namazı kılınmadığı zaman, bunun yerine de halka namazı kılınır. Hatta kimi yerlerde şer î bayram namazından sonra ek olarak halka namazının da kılındığı bilinmektedir. 54 Bu namazın Perşembe akşamları edâ edilmesiyle Cuma namazının da kılınmış olduğu kabulü, 55 hem zihniyet dünyalarında, şeriat makamının gereği olarak terk ettikleri ibadetlerle ilgili kabullerin bir şekilde varlığını, hem de bunlar yerine alternatif uygulamalar ikâme ettikleri ile ilgili dile getirdiğimiz hususların doğruluğunu açıkça göstermektedir. c. Oruç Alevîlerin temel İslâmî ibadetler noktasında bunları tarikat hayatı kalıplarında anlamlandırarak farklı yorumlar getirdikleri tezimize güzel bir örnek, oruç hakkındaki uygulamalarıdır. Farklılıklarına rağmen Alevîler arasında tutulan oruçlar, Muharrem (12 gün), Medet- Mürüvvet (2-3 gün), Hızır (3-7 gün), 48 Perşembe, adak oruçları ve farklı sayılarda tutulan Ramazan orucu (3-9-30 gün) şeklinde sıralanabilir. Burada yukarıdaki tezimizi destekleyecek olması dolayısıyla bütün Alevîlerin üzerinde ittifak ederek tuttukları tek oruç olan 12 günlük Muharrem Orucu ile beraber 48 Perşembe orucundan bahsedilebilir. Alevîlerin, -özellikle sûfî meşreb- diğer Müslümanlar tarafından müstehab olarak tutulan 10 günlük Muharrem orucunu 56 ki, Muharremde üç gün sünnet 50 51 52 53 54 55 56 Nedir Şaha Doğru Giden Kervan, Ant Yay., İst., 2000, s. 98. Saduk Dere. Alevîler in niçin namaz kılmadıkları hakkında dile getirilen görüşler için bkz.: Haydar Kaya, Alevi Bektaşi Erkânı, Evrâd ı ve Edebiyatı, Engin Yayıncılık, İst., 1996, s. 120-123. Ali Gökvelioğlu, Derviş Başdoğdu. Ali Dede Alevîlik te şeriat namazı yoktur. diyerek bu konudaki temel yaklaşıma da ışık tutmaktadır. Şeyh Safî nin dilinden beynamazın kim olduğu şu şekilde anlatılmaktadır: Beynamaz şunlardır ki; Hakk sevgisini, Peygamber mihrini ve erenlerin muhabbetini gönülden çıkara ve bunların yerine dünya tamahı, kin, kibir, kıskançlık ve kötü düşünceler doldura ve gönlünde büyüklük taslaya, Hakk a baş eğmeye ve Hakk sözüne karşı gelip, baş indirmeye. Şeyh Safî Buyruğu, s. 48. Bu konuda başka bir misal için bkz.: İmam Cafer Buyruğu, s. 28, 119. Ali Gökvelioğlu, Emrullah Eraslan, Hüseyin Yıldız, Derviş Başdoğdu, Dursun Şahin. Piri Er, Geleneksel Anadolu Aleviliği, Evrak Yay, Ank., 1998, s. 11. Nesimi Yıldız, A. Rıza Aykul, 1954 Zile Akçakeçili doğumlu, ilkokul mezunu, esnaf, Dedeci Bektâşî, İmam Rıza Ocağı dedesi; Bektaş Aldemir. Bayramlarda kılınan halka namazı 2 si temennâ ve tecellâ (temennâ ve tecellâ, orada bulunan insanların meydan ve posta niyazları ve rızalık almak için birbirleriyle niyazlaşmalarıdır Bektaş Aldemir ) ve 3 ü düvaz imam sürmek üzere 5 rekat olarak tanzim edilmiştir. Bektaş Aldemir, A. Rıza Aykul. Derviş Başdoğdu, Dursun Şahin. Derviş Başdoğdu Kırksekiz Perşembe mü minlerin bayramı deyişinin bunun delili olduğunu dile getirmektedir. Ebû Hafs Şihabeddin Ömer es-sühreverdî, Tasavvufun Esasları Avârifu l-meârif Tercümesi-, haz: H. Kamil Yılmaz, İrfan Gündüz, Erkam Yay., İst., 1989, s. 416; İmam Gazalî, İhyâu Ulümi d-din, ter. Ahmed Serdaroğlu, Bedir Yay., İst., 1975, c. I, s. 669. 303

olarak telakkî edilerek oruç tutanların varlığı da bilinmektedir-, 57 Oniki İmam merkezli anlayışları çerçevesinde on ikiye tamamlayarak asıl oruç olarak kabul ettikleri anlaşılmaktadır. Burada zikredeceğimiz ikinci örnek, genelde yaşlı ve yola bağlı Alevîlerce tutulan 48 Perşembe orucudur. Perşembe oruçlarının, Hz. Peygamber in Perşembe gecesi miraca çıktığı inancından hareketle, sünnet olarak tutulduğu ifade edilmektedir. 58 48 Perşembe orucu, tarikata giriş törenlerinde dedenin talipten hak olduğu yönünde ikrâr istediği konulardan biridir. 59 Bu ise diğer Müslümanlar tarafından da Pazartesi-Perşembe oruçları olarak ve sünnet şeklinde değerlendirilerek tutulduğu bilinen orucun, Alevîler tarafından kendi telakkîleri çerçevesinde anlamlandırılarak ve bir tarikat erkanı haline getirilerek tutulduğunu ortaya koymaktadır. d. Hac Hac konusu, Alevîler in temel kaynaklarında hem Ka be haccı, 60 hem tasavvufî anlam yüklenerek gönül haccı, hem de bâtınî karakterin ağır basmasıyla tarikat hayatında yapılan ziyaretlerin hac olarak kabul edilmesi şeklinde yer almaktadır. Nitekim kaynaklarda hacla ilgili olarak Ka be haccıyla beraber gönül haccının da önemine işaret eden pasajlar görmek mümkündür. Sözgelimi, Makâlât ta, Ka be ye gidene kılavuz gerektiği, gönlün kılavuzunun ise Allah olduğu dile getirilerek başlanan cümlelerde, hakkı batıldan ayırmak ihram giymeye, yoldan bir taş kaldırmak hacdaki şeytan taşlamaya, nefsin hevâ ve hevesini tepelemek kurban kesmeye, geçmiş ömür Safâ ya, gelecek ömür Merve ye, geçmiş ömür için pişmanlık duyup tevbe etmek ve kalan ömrü Allah ın kulluğunda geçirmek Safâ ile Merve arasında yürümeye, devamlı tevbe istiğfar halinde olmak Ka be yi tavaf etmeye benzetilmektedir. 61 Alevî kaynaklarda yukarıda ortaya konulduğu şekliyle tasavvufî düşüncede görülebilecek yaklaşımların yanında, tarikat hayatıyla ilgili uygulamaların bâtınî yorumlarla hac yerine ikâme edildiği hususu da göze çarpmaktadır. Buna göre, tâlibler, pîrlerinin ve mürşidlerinin evini ziyaret etmekle, binbir kere hacı ve gâzî olup, bütün günahlardan kurtulup masûm pâk olurlar. 62 57 58 59 60 61 62 Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, İst., 1957, s. 356. Bektaş Aldemir, Dursun Şahin. Ali Gökvelioğlu. Ayrıca bkz. Şeyh Safî Buyruğu, s. 141. Bisâtî, Şeyh Sâfî Buyruğu (Menâkıbu l-esrâr Behcetü l-ahrâr), haz.: Ahmet Taşğın, Rheda- Wiedenbrück Çevresi Alevi Kültür Derneği Yay., Ank., 2003, s. 18; Hasan Yüksel- Saim Savaş, Üveysilikten Bektaşiliğe Kitab-ı Cebbâr Kulu, Sivas, 1997, s. 22; Vilâyetnâme, s. 7,11, 65. Coşan, age., s. 74-75. Buyruk nüshalarında da bu hususun işlendiği görülmektedir. Mü minin gönlü Allah ın evidir. sözünün açıklandığı pasajda şunlar söylenmektedir: Mü minlerin gönlü, Hakk ın nazârgâhıdır. Hâlis gönül e günde yetmiş kez bakar, inâyet, merhamet ve şefkatiyle nazar eder. Her kimin gönlünde Hakk korkusu yahut sevgisi var ise, o bakışın eseri görünür. Ve eğer yok ise, sınık dildir (kalbi temiz değil, bozuktur), o kimse taş gönüllüdür. Taşa su etki etmez, ona da söz etki etmez. Şeyh Safî Buyruğu, s. 52. İmam Cafer Buyruğu, s. 118, 125, 183. Aynı hususun Şeyh Safî Buyruğu nda da aynı çerçevede işlendiği görülmektedir: Tarikat içinde Hacc a gitmek mürebbînin gönlüne girmektir. Zahiren Ka be ye giden, ayağı ile yürür gider. Amma, Gönül Ka besi ne yüzü üzerine yürür gider. Dünya padişahları da Ka be ye karşı başlarını koyup, yüzlerini toprağa sürerler, yani namaz kılarlar. Hakk a niyaz ederler. Ammâ ârif olan kişi Hakk ı bilir, kendisine secde kılar. Hakk ı bilmeyen sonuna dek müşkil içinde kalır. Hemen cehdedip bir gönül ele getirmeye gayret et ki Ka be ye varasın, Hakk ı kendi evinde göresin. Hatâyi hal çağında Hakk gönül alçağında Yüzbin Ka be yapmaktır Bir gönül al-çağında. Bkz.: Şeyh Safî Buyruğu, s. 53. 304