Doğan,1 Adı: Tuğçe Soyadı: DOĞAN ID: 21302262 Section: 18 Öğretmen: Başak Berna CORDAN 09.12.2014 Duvarlar Konuşuyor, Pera nın Ziyaretçileri Dinliyor Bugün 24 Ağustos 2014. Yaz tatilinin büyük bir kısmını İstanbul'da geçirmekteyim. Bu büyük şehirde yapılacak o kadar çok şey var ki insan her birine zaman ayırmakta zorlanıyor fakat yapılacak onca şey arasından ben önceliği müzelere ve sanat galerilerine veriyorum. Sabahın erken saatlerinde Kadıköy'den vapurla karşıya geçtim ve Beyoğlu'na ulaştım. Pera Oteli'nin hemen yukarısında kalan Pera Müzesi'nin önüne geldim. Açıkçası buraya gelmeden önce burada ne tür bir sergi olduğundan haberim yoktu, buraya ulaştığımda gördüm ki Duvarların Dili: Grafitti/Sokak Sanatı adlı sergi sergileniyor. Bir grafiti ve fotoğraf delisi olarak bir dakika bile kaybetmeden müzenin kapısını araladım ve duvarlarla maceram burada başladı Duvarların Dili: Grafitti/Sokak Sanatı sergisi, Roxane Ayral kuruatörlüğünde gerçekleşmiş,içinde Türkiye de olmak üzere Japonya,Amerika,Fransa gibi ülkelerden de sanatçıların katılımlarıyla günler boyu peranın duvarları boyanmış. Etkinlik, sanatçılar için bir eğlence olmasının yanı sıra biz sanat severlerinde gözlerini kamaştırmakta ve nice beyin fırtınalarına sebep olmakta.
Doğan,2 Üç kata yayılmış bu sergide her bir çizgi, her bir renk; ayrı bir ruhu, ayrı bir başkaldırıyı yansıtıyor. Bir sokak sanatı olan grafitinin müzeye aktarılmasının en güzel yanıysa yapılan eserlerin sokak aralarında kalmaması, aksine müze gibi bir yerde muhafaza edilmesi, sergilenmesi. Pera Müzesi nin bu sanatı korumaya çalışması gerçekten çok anlamlı çünkü grafitiler, sokaklarda yapılıp bitirildikten sonra orada kaderleriyle baş başa bırakılıyor ve daha sonra bu çizgilere, renklere neler oluyor bilen yok. Halbuki grafiti ruhun bir yansımasıdır. İçinde barındırdığı renkler ve çizgiler o kadar çok şey anlatıyor ki onlara bakarak bir kentin insanlarının ruh halleri rahatlıkla çözümlenebilir.
Doğan,3 Sergide, ilgimi çeken ve daha sıklıkla ağırlık verilen temalar; doğa,insan ve kentleşme oldu. Doğanın inanılmaz harmonisi, büyüleyici renkleri ve en önemlisi insanoğlunun doğayla olan ilişkisi etkileyici bir biçimde yansıtılmış. Öyle ki eserlerin karşısına geçtiğinizde etrafınızdaki tüm görüntülerden ve seslerden kendiniz arıtıp yalnızca eserlere odaklanırsanız renklerin içinde kaybolup gidiyorsunuz, eserin içine girme şansınız da doğuyor. Ben, resmin içine girip kendi kompozisyonunu yaratanlardan oldum. Resmin içinde, yemyeşil bir ormanda, başka bir insan tarafından elinde tutulan kuşun gagasını seven diğer bir insan oluverdim Ayrıca, gerek kuş tüylerinin inceliği gerekse insan elindeki çizgilere kadar tüm detaylar, duvarlarda muhteşem şekilde betimlenmiş ve oldukça gerçekçi bir şekilde yansıtılmış. Grafiti sergisinin ortaya çıkardığı bir diğer ruh ise yağlı boya veya ebru tarzı sanatlar gibi sanatların aksine yapıldıktan sonra atölyesinin,etrafının (sokakların)temizlenmemesi. Grafiti sanatı icra edilirken, seçilen mekânlar genellikle sokaklar olduğundan insanlar eserlerini ortaya koyarken akıllarındaki tek şey, ellerindeki spreye her basışlarında iç dünyalarından biraz daha fazla şey yansıtmak duvarlara. Onların, yaptıkları resmin sağı solu kirlenmiş mi ya da şuraya boya mı taşmış gibi tasaları yok. Onlar için önemli olan, kısıtlı renklerle, kısıtlı zamanda iç dünyalarından sokaklara ne kadar parça aktarabildikleri.
Doğan,4 Bu ruhu Pera Müzesindeki bu sergide yakaladım işte. Sanatçıların eserlerini ortaya koyarken zemine taşırdıkları boyalar hiçbir şekilde temizlenmemiş, yapıldığı haliyle duruyor. Böylece boyaların ortaya çıkarılan eserin dışına taşması bir kez daha grafiti sanatının özgür ruhunu bizlere yansıtıyor. Sergiyi gezenler sanatçıyla eseri arasındaki renk akışını büyük bir zevkle gözlemleyebiliyor belki de boyama aşamalarına şahit oluyorlar. Bu yönüyle de Duvarların Dili adlı sergi gitgide değerini artırıyor gözümde.
Doğan,5 Gelelim siyah bir zeminden aşağıya doğru kayan ince beyaz çizgilerin olduğu esere. Bu eserin önüne geçip baktığımda onun her bir insan tarafından farklı algılanacağını seziyorum ve öyle de. Yanımda bulunan arkadaşlarımdan biri bu eseri duvarın yukarısından aşağıya doğru süzdürülmüş beyaz boya kutusu olarak yorumlarken, benim bu eser için yorumum bambaşka oluyor. Bu eser ilk bakışta bana şiddetli yağan bir yağmuru andırıyor. Yağdıkça gökyüzünden daha çok damla koparan ve yeryüzüne indiğindeyse daha çok insanı sırılsıklam eden bir yağmuru. Fakat önemli bir detay var! Yağmur sadece belli bir bölgeyi şiddetle ıslatıyor. Belki de tanrı yağmuru sadece ödüllendirmek istediği insanlara yollayarak onların topraklarına bereket yağdırıyor. Saatime bakıyorum ve fark ediyorum ki bu sergide tam bir saatimi harcamışım. Her bir eserin önüne geçip enine boyuna düşünmüşüm. Onlara bakarken belki bedenim sabitmiş fakat düşüncelerim her bir yana savrulmuş ve çok uzaklara dalmışım. Dahası bu detaylı düşünme, hayatla ilgili birçok şeyi de sorgulamama sebep olmuş. Bunları fark ettiğim anda da gördüm ki Duvarların Dili bana çok şey katmış. Grafiti ve boyama sanatıyla ilgilenenlere önerim, eğer İstanbul a yolunuz düşerse ve eğer yeterli vaktiniz varsa siz de bu duvarları dinleyin, onların sizlere anlatacakları var