8. TEBLİĞ HZ. PEYGAMBER İN DEVLET BAŞKANLIĞI Yavuz YILDIRIM Her toplumun organizasyona ihtiyacı olduğu kabul edilen bir gerçektir. Hz. Muhammed de Mekke şehrinden Medine ye hicret ettikten sonra Medine halkını oluşturan farklı unsurları sıkı bağlarla birbirlerine bağlamaya çalışmıştır. Bunun iki ana sebebi vardı: 1. Dâhilî Sebepler: Özellikle Medine gibi halkı homojen olmayan bir şehrin köklü bir organizasyona ihtiyacı bulunuyordu. Medine de yaşayan toplulukların o dönemdeki yapısını şöyle özetlemek mümkündür: a Medine de farklı dinler mevcuttu: İslâm, Yahûdîlik, putperestlik ve mensupları az da olsa Hıristiyanlık. b Farklı etnik gruplar vardı: Araplar ve İsrailoğulları (Medine Yahûdîlerinin İsrailoğulları ndan oldukları ve daha önceleri Filistin den Hicaz bölgesine göç ettikleri genel olarak kabul edilmektedir. Bunun yanında onların Arap kökenli oldukları ve Yahûdîlik dinini sonradan kabul ettikleri de bazı tarihçiler tarafından iddia edilmiştir). c Medine de siyasî birlik mevcut değildi: Şehrin yerlisi olan Araplar birbirleri ile kavgalı idiler. Arapların mensup olduğu iki ana kabile Evs ve Hazrec, Hz. Peygamber in hicretinden sadece beş altı yıl önce birbirleri ile savaşmışlardı ve bu savaşın yaraları henüz soğumamıştı. Medineli Müslümanlar hicretten önceki son Akabe toplantısında Hz. Peygamber i Medine ye davet ederken ondan kendilerini barıştırmasını beklediklerini ifade etmişlerdi. Yard. Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi.
190 VAHYİN NÜZÛLÜNÜN 1400. YILINDA HZ. MUHAMMED (S.A.V.) d Yahûdîlerin şehirdeki konumu Araplar arasındaki kavgadan dolayı güçlenmişti. Bununla beraber üç Yahûdî kabilesi, kendi aralarındaki problemlerden dolayı Araplara karşı yekvücut değillerdi. İkisi Hazrec, biri Evs ile olmak üzere Medine deki Arap kabileleriyle ittifak kurmuşlardı. Bu sebeplerden ötürü hicretten önceki dönemde Medine de Mekke dekine benzer bir şehir devleti yapısı oluşmamıştı. Hicretle birlikte Medine nin zorluklarına yeni bir unsur eklendi: e Mekkeli Müslüman muhacirler: Mekke den hicret eden yüzlerce kadın, erkek, çocuktan oluşan muhacirler ekonomik olarak zor durumda idiler. Evini, işini, mal ve mülkünü, hatta ailesini Mekke de bırakıp gelmiş olan bu büyük zümrenin öncelikle günlük hayatını devam ettirecek maişet sıkıntısının yoluna koyulması gerekiyordu. Bunun yanında muhacirlerin Medine Müslümanları ve Medine nin diğer unsurlarıyla kaynaştırılması gerekiyordu. 2. Hâricî sebepler: Bunların başında Mekke nin Hz. Peygamber e ve Medine deki Müslümanlara karşı takındığı düşmanca tavır gelmektedir. Mekke müşrikleri Müslümanları Medine de de rahat bırakmayacaklarını göstermişler ve hicretin birinci yılından itibaren ekonomik abluka uygulamaya başlamışlardı. Mekke nin müttefiki olan Arap kabileleri de Mekke ile birlikte hareket ediyorlardı. Mekkeliler Müslümanları bölmeye çalışıyorlar ve ensarı Hz. Peygamber e ve muhacirlere karşı kışkırtıyorlardı. Hatta Müslümanlara karşı Medine Yahûdîleri ile de işbirliği yapıyorlardı. Kardeşlik Anlaşması Mekke den ayrılıp Medine ye sığınan ve zor durumda bulunan muhacirlerin en temel ihtiyaçlarını oluşturan barınma ve karınlarını doyurma ihtiyaçlarını gidermek gerekiyordu. Bu amaçla Hz. Peygamber hicretten birkaç ay sonra Medine Müslümanlarının ileri gelenleriyle bir toplantı düzenledi. Bu toplantıda durumu müsait olanların bir kişi veya aileyi yanlarında barındırmalarını ve işlerine ortak etmelerini istedi. Medine Müslümanlarının bu teklifi kabul etmesi üzerine Hz. Peygamber her Mekkeli muhaciri bir Medineli Müslüman ile kardeş ilân etti. Böylece 186 muhacir aile Medinelilerin yanına yerleşti. Hatta kardeşler birbirlerine mirasçı olacaklar
HZ. PEYGAMBER İN DEVLET BAŞKANLIĞI 191 dı. Birkaç yıl sonra bu anlaşmanın birbirine mirasçı olabilme hükmü kaldırıldı. Kardeşlik anlaşması muhacir Müslümanların önemli bir kısmının barınma ve iaşe gibi en temel ihtiyaçlarını giderme ve Medine toplumu ile kaynaşma fonksiyonlarını icra etmiştir. Medine Sözleşmesi İlk İslâm toplumunun siyasî bir organizasyona dönüşmesi hicretten sonra Medine şehrinde gerçekleştiği kabul edilir. Bu oluşumu meydana çıkaran olay hicretin birinci yılında Medine şehrinde yer alan çeşitli gruplar arasında akdedilen bir anlaşmadır. Medine Sözleşmesi, Medine Anayasası ve Medine Vesikası gibi isimlerle anılan bu anlaşmayı gerçekleştiren kişi Hz. Peygamber dir. Hz. Peygamber, Medine şehrinde yaşayan çeşitli grupları bir toplumun üyeleri hâline getirmeyi ve bu grupların güvenliğini sağlamayı amaçlamış ve bu anlaşma ile hedefine ulaşmıştır. Hamidullah a göre 52 maddeden teşekkül eden bu anlaşma dünyadaki ilk yazılı anayasadır. Medine Sözleşmesi şu maddelerle özetlenebilir: Medine de yaşayan Araplar ve Yahûdîler birbirleri aleyhine başkalarıyla anlaşma ve işbirliği yapamayacaklar. Araplar ve Yahûdîler dışarıdan gelecek bir tehlikeye karşı yardımlaşacaklar. Araplar ve Yahûdîler birbirleriyle önceki ittifaklarını ve diyet gibi mali konulardaki yardımlaşmalarını devam ettirecekler. Medine Sözleşmesi şu sonuçları doğurmuştur: Sözleşme ile Medine şehrinde toplumsal ve siyasî birlik meydana gelmiştir. Bu birlik dışarıdan ve içeriden gelebilecek tehlikelere karşı şehirde yaşayan bütün grupların güvenliğini garanti altına almıştır. Medine Sözleşmesi yeni bir devlet kurulduğunu ve Hz. Peygamber in bu devletin başkanı olduğunu doğrudan ilân etmez. Ancak, Müslümanların tabiî lideri olan Hz. Peygamber, bu anlaşma ile Müslüman, Yahûdî ve müşriklerden oluşan Medine toplumunda önemli bir konuma gelmiştir. Bu, hakemlik konumudur.
192 VAHYİN NÜZÛLÜNÜN 1400. YILINDA HZ. MUHAMMED (S.A.V.) Medine Sözleşmesi ile oluşan siyasî ve toplumsal organizasyon zamanla fiili bir devlete dönüşmüştür. Medine Sözleşmesi ni bu devletin kurucu anlaşması saymak mümkündür. Muhammed Hamidullah bu anlaşmayı yeni devletin anayasası olarak kabul etmektedir. Bu devletin bugünkü kavramlarla ifade edersek yasama, yürütme ve yargı ile ilgili kuralları ve kurumları Kur ân ı Kerim ve Hz. Peygamber tarafından oluşturulmuştur. Hz. Peygamber bu devletin tartışmasız başkanıdır ve bu görevi vefatına kadar sürdürmüştür. Hz. Peygamber in son nefesine kadar en önde gelen niteliği Allah ın elçiliğidir. Baba, eş, komşu, devlet başkanı, diplomat, komutan, yargıç gibi diğer bütün sıfatları bundan sonra gelmiştir. Kurduğu siyasî organizasyon Medine döneminin sonlarına doğru Arap Yarımadası nın büyük bir kısmını içine aldığında dahî Allah ın elçisi nden başka hiçbir sıfat kullanmamıştır. Hz. Peygamber in Devlet Başkanı Olarak Îfâ Ettiği Görevler Hz. Peygamber in, risâletin başlangıcından vefatına kadar en fazla ö nem verdiği görevler, peygamberlik görevinin doğrudan gerektirdiği işlerdir. Bunların başında İlâhî vahyin tebliği ve imamet görevleri gelmektedir. Aynı anda hem peygamberlik hem devlet başkanlığı görevlerini birlikte yürüttüğü için bazen bunları birbirinden ayırmak zor olsa da bir devlet başkanı olarak yaptığı işleri şöyle sıralamak mümkündür: Risalet: Hz. Peygamber risâlet görevinin başlangıcından son nefesine kadar Cenab ı Hak dan gelen vahyi insanlara ulaştırmayı kendisi için en önemli iş olarak telakki etmiştir. Tek tek fertlere ve kendi cemaatine İslâm ı tebliğ ettiği gibi başka topluluklara ve devletlere de İslâm ı ulaştırmaya çalışmıştır. Bunun için her fırsatı ganimet bilmiş, bizzat görüşemediği kişi ve toplumları elçiler vasıtasıyla Allah ın dinine davet etmiştir. Hz. Peygamber in bir devlet başkanı olarak Bizans, İran, Mısır ve bazı Arap liderlerine gönderdiği mektuplarda sadece İslâm a davet yer almaktadır. Onun için risâlet vazifesi o derece önemliydi ki savaş durumunda olduğu hasım toplumları dahî öncelikle İslâm a çağırmıştır. Hudeybiye Anlaşması öncesinde Mekkeli delegeleri İslâm a davet etmiş, Medine ve Hayber Yahûdîlerini kuşattığı zaman savaşa başlamadan önce İslâm a girmelerini teklif etmiş, yine
HZ. PEYGAMBER İN DEVLET BAŞKANLIĞI 193 sefere çıktığı Arap kabilelerine İslâm ı tebliğ etmiştir. Çeşitli bölgelere gönderdiği vali, elçi, komutan gibi görevlilere de karşılaştıkları toplulukları öncelikle İslâm a davet etmelerini emretmiştir. Diplomasi: Hz. Peygamber, bir yandan risâlet görevini tebliğ etmek amacıyla, diğer yandan sorumluluğu altında bulunan kişi ve toplulukların başta güvenlik olmak üzere dini, siyasî ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak üzere başka devlet ve toplumlarla diplomatik ilişkiler kurmuştur. Bizans, İran, Habeşistan, özerk Mısır ve Gassânî devletleri, bu ülkelere bağlı Yemen gibi valilikler, Mekke şehir devleti, birçok Arap ve Yahûdî kabilesi ile diplomatik ilişkiler kurmuştur. Bireylerle ilişkilerindeki barışçı ve diyalog arayıcı tavrı, başka toplum ve devletlerle ilişkilerinde de görülmektedir. Savaşı her zaman en son seçenek olarak görmüş, müzakere ve anlaşma yollarını tercih etmiştir. Mekke şehir devleti ile akdedilen Hudeybiye Anlaşmasında olduğu gibi bazen anlaşma maddeleri kendisi ve kendisine tabi olanların aleyhine olsa bile barışçı diplomasiye ve düşmanlarıyla dahî anlaşmaya öncelik vermiş, savaş ve düşmanlık durumunu ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Hz. Peygamber in kurduğu diplomatik ilişkilerin büyük çoğunluğu hedefine ulaşmış ve barışçı sonuçlar hasıl olmuştur. Ordu Komutanlığı: Hz. Peygamber, başka toplumlarla bir devlet başkanı olarak ilişkilerinde barışçı ve dostane olmaya özen göstermiştir. Bu tavır her şeyden önce risâlet görevinin bir gereğidir. Bununla beraber başka bir devlet veya toplumdan düşmanca bir tavır gördüğünde bir devlet başkanı olarak gereken tedbirleri almış ve yönetimi altındaki ülkesini ve müttefiklerini savunmuştur. Bu amaçla gerektiğinde son çare olarak askerî tedbirlere de başvurmuştur. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Hz. Peygamber bu seçeneği, görüşme ve diplomasi yolları kapandığında kullanmıştır. Hz. Peygamber, Medine dönemini oluşturan on yıl boyunca birçok askerî faaliyette bulunmuştur. Düzenli bir ordu kurmamış, gönüllülük esasına dayalı olarak ihtiyaç duyduğunda Müslümanlara çağrıda bulunarak gereken miktarda birlik oluşturmuştur. Bazı istisnai durumlarda ise genel seferberlik ilân ederek herkesin orduya katılmasını istemiştir (Hendek ve Tebük gazaları gibi). Askerî tedbire başvurma gereği duyduğunda şartlara göre kimi zaman küçük askerî birlikler, kimi zaman yüzler veya binlerce kişilik
194 VAHYİN NÜZÛLÜNÜN 1400. YILINDA HZ. MUHAMMED (S.A.V.) ordular oluşturmuştur. Hz. Peygamber, içinde yer aldığı askerî grupların komutanlığını deruhte etmiştir. Bazı askerî kararları sahabe tarafından tartışılsa dahî (Bedir deki mevzilenme, Uhud da savunmada kalmayıp Mekke ordusunu karşılama gibi) komutanlığı hiçbir zaman tartışma konusu hâline getirilmemiştir. Bazen kendisi sefere çıkmayarak çeşitli bölgelere birlikler göndermiştir: Mute gibi. Seriyye adı verilen bu birlik veya orduların komutanlarını her zaman Hz. Peygamber tayin etmiş ve bu tayinler tartışmasız kabul edilmiştir. Kimi zaman savunma savaşı yapmış, kimi zaman düşmanının üzerine gitmiştir. Hz. Peygamber in katıldığı veya katılmadığı askerî faaliyetlere bakıldığında en fazla uyguladığı stratejinin caydırıcılık olduğu görülmektedir. Nitekim yapılan seferlerin çoğunda herhangi bir çatışma meydana gelmemiştir. Arap Yarımadası nın kuzey bölgelerinden Mute ye bir ordu göndermesinin ve büyük bir ordu toplayarak Tebük e kadar gitmesinin sebebi Bizans İmparatorluğu ndan gelebilecek muhtemel bir saldırıyı bertaraf etmekti. Hz. Peygamber savaştığı toplumların dahî can ve mal emniyeti gibi temel insan haklarına riâyet etmiş, kadınlara, çocuklara, silah kullanmayana, din adamlarına dokunulmamasını emretmiştir. Düşmana karşı dahî insaf ve merhamet göstermiş, bir sefer sırasında Ben rahmet peygamberiyim, ben savaş peygamberiyim buyruğu ile savaşta düşmana bile yeri gelince merhamet edilmesi gerektiğini Müslümanlara öğretmiştir. Özellikle bazı oryantalistlerin Hz. Peygamber in savaşmış olmasına dayanarak onu eleştirmeleri, ilmilik ve objektiflikten uzak değerlendirmelerdir. Yukarıda da kısaca ifade ettiğimiz gibi Hz. Peygamber bir saldırı yahut yakın veya uzak bir tehdide maruz kalmadıkça askerî tedbire başvurmamıştır. Yargı ve Hakemlik: Hz. Peygamber in devlet başkanı olarak ifa ettiği en önemli fonksiyonlarından biri de yargılamadır. Yönettiği toplum içinde zaman zaman ortaya çıkan anlaşmazlıklarda en üst merci olarak ona başvurulmuştur. Şikâyetleri değerlendirmiş, işlenmiş bir suç varsa suç işleyenleri yargılamış ve gereken cezaları vermiştir. Bazen suçluları affettiği de görülmektedir. Hz. Peygamber in gizlice yürüttüğü Mekke seferi hazırlıklarını Mekkelilere bir mektup ile haber vermeye çalışan Hatıb b. Ebî Beltea nın suçunu itiraf edip pişmanlık bildirmesi üzerine affedilmesi gibi. Bunun ya
HZ. PEYGAMBER İN DEVLET BAŞKANLIĞI 195 nında aralarındaki herhangi bir meseleyi çözemeyen bazı kimselerin anlaşmazlıklarını da çözüme kavuşturmuştur. Ayrıca bir Müslüman ile bir Yahûdî arasındaki veya Yahûdîlerin kendi aralarında halledemeyip de kendisine getirdikleri meseleler hakkında da hüküm vermiştir. Hz. Peygamber in yargı ve hakemlik konusunda riâyet ettiği temel ilke adalettir. Görevli Tayini: Hz. Peygamber, çeşitli sebeplerle bizzat ulaşamadığı ülke, bölge ve toplumlara veya ifa etmeye fırsat bulamadığı işlere görevliler tayin etmiştir. Küçük veya büyük birçok iş için pek çok kişiyi görevlendirmiştir. Hz. Peygamber in görevli tayini konusunda riâyet ettiği temel ilke ehliyet ve liyakattir. Kişinin hangi kabileye mensup olduğu veya maddî durumu önemli değildir. Hatta İslâm a erken veya geç dâhil olması dahî çok önemli değildir. Şunu da belirtelim ki bir kişiye birden fazla görev verildiği de oluyordu. Bir valinin aynı zamanda komutanlık yapması ve vergi toplaması gibi. Onun görevli tayin ettiği en önemli konuların şunlardan oluştuğu söylenebilir: Valiler: Mekke yi fethettikten sonra Ümeyyeoğullarından genç Attab b. Esîd i Mekke ye, İran İmparatorluğunun Müslüman olan Yemen valisi Bazan ı aynı bölgeye tekrar vali tayin etmesi gibi. Komutanlar: Hz. Peygamber birçok sahabeyi askerî birliklerin başına komutan (emir) tayin etmiştir. Kendisinin yer almadığı askerî birliklere seriyye adı verilmektedir. Tayin ettiği komutanlar arasında Hz. Ali, Hz. Hamza, Zeyd b. Harise, Üsame b. Zeyd, Amr b. As, Muhammed b. Melseme, Abdullah b. Revaha, Cafer b. Ebî Tâlib, Abdurrahman b. Avf, Ebû Seleme, Abdullah b. Cahş, Halid b. Velid sayılabilir. Elçiler: Hz. Peygamber birçok devlet ve kabile başkanına elçi göndermiştir. Bizans, İran, Habeşistan, Mısır ve Gassânî devletleri, Yemen, Mekke şehir devleti ve bazı Arap kabilelerinin liderlerine elçiler göndermiştir. Muallimler: Hz. Peygamber in gönderdiği bütün görevliler her şeyden önce İslâm a çağırmakla yükümlü olmakla beraber bazen sadece İslâm ı öğretmekle görevlendirdiği kimseler olmuştur. Medine dışındaki bazı Arap kabilelerine gönderdiği muallimler gibi.
196 VAHYİN NÜZÛLÜNÜN 1400. YILINDA HZ. MUHAMMED (S.A.V.) Vergi Tahsildarları: İslâm ülkesi vatandaşlarından vergi vermekle yükümlü olan Müslüman veya gayrı müslimlerden vergilerini toplamak üzere görevliler göndermiştir. Hz. Ali, Abdullah b. Revaha, Muaz b. Cebel, Velid b. Ukbe gibi. Hz. Peygamber bunların hâricindeki birçok iş için de çeşitli kimselere görev vermiştir. Hicretin 9. yılında hacca giden Müslümanların başına hac emiri olarak Hz. Ebû Bekir e, ömrünün son günlerinde hastalığından dolayı Mescid i Nebevî de namaz kıldıramadığı için imam olarak yine Hz. Ebû Bekir e görev vermesi, çeşitli toplumlara Kur ân ı Kerim i ve dinî bilgileri öğretmek üzere görevliler göndermesi gibi. Hz. Peygamber in bazı görevlere kadınları tayin ettiği de bilinmektedir. Hz. Peygamber in Yönetim İlkeleri: Bir devlet başkanı olarak Hz. Peygamber in yönetimde şu ilkeleri uyguladığı söylenebilir: Adalet, istişare, kanun önünde eşitlik, temel insan haklarına (can, mal, ırz emniyeti, din özgürlüğü) riâyet, sabır, affedicilik, görevi ehline verme. Kaynaklar Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, (terc. Salih Tuğ), İstanbul 1990. Muhammed Hamidullah, İslâm da Devlet İdaresi, (terc. Hamdi Aktaş), İstanbul 1998. Kettânî, et Terâtîbu l İdâriyye, (terc. Ahmet Özel), İstanbul 1990.