İSLAM VE ÖTEKİ: DİNLERİN DOĞRULUK, KURTARICILIK VE BİRARADA YAŞAMA SORUNU ed. Cafer Sadık Yaran, İstanbul: Kaknüs yayınları, 2001, 350 s. F. Afra ERYILMAZ Dinlerin doğruluk, kurtarıcılık ve bir arada yaşama sorununun Çağdaş Batı Düşüncesi ve İslam Düşüncesinde nasıl ele alındığı ve konuyla ilgili hangi çözümler getirilmeye çalışıldığını ortaya koymayı amaçlayan bu eser, dokuz makaleden oluşmaktadır. Editörlüğünü Cafer Sadık Yaran ın yaptığı eser, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinin kaleme aldığı makalelerden meydana gelmektedir. Öteki dinlere mensup insanlarla bir arada yaşamanın önemi, Batı da modern dönemle birlikte artmaya başlamış olsa da; İslam dininin yaşadığı coğrafya açısından bakıldığında uzun zamandan beri zaten ötekilerle birlikte yaşandığı bilinmektedir. Eserde, tarihten günümüze kadar öteki dinlere bakış ilkeleri, örnekleri ve modellerine ana hatlarıyla temas edilmektedir. Dinlerin kurtuluş alanındaki görüşleriyle ötekine bakışı arasındaki ilişki üzerinde durulmaktadır. Toplumda ötekiyle barış içerisinde yaşamak gibi pratik sorunlarla ilgilenilmekte ve batı düşüncesinde ötekine yaklaşım olarak ortaya çıkartılan kapsayıcılık, dışlayıcılık ve çoğulculuk kavramlarının üzerinde durulmaktadır. Birinci bölüm, Mustafa Köylü ye ait olup Dinsel Dışlayıcılık (Exclusivism) başlığını taşımaktadır. İki kısma ayrılan yazıda ilk kısımda dışlayıcılığın özelde Hıristiyanlık açısından dini boyutu ele alınmakta, ikinci kısımda ise konunun daha çok siyasi ve kültürel boyutuna dikkat çekilerek İslam- Hıristiyanlık ilişkileri incelenmektedir. Dinlerin farklılıklarının inkâr edilemeyeceği belirtilerek inançlı kişilerin inançları gereği bir ihtilaf oluşturmalarının doğal bir durum olduğuna yer verilmekte ve birlikte yaşamak, diyalog içerisinde bulunmak için saygının gerekli ve yeterli bir ölçü olduğu ifade edilmektedir. Dışlayıcılıkta, tek ve yegâne dinin Hıristiyanlık olduğu şeklin- SAÜ İlahiyat Fakültesi 4. Sınıf Öğrencisi (b070400003@sakarya.edu.tr) Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:XIII, Sayı: 23 (2011/1), s. 341-346
342 F. Afra ERYILMAZ deki algıyı anlatmaktadır. Bu bağlamda Kilise dışında kurtuluşun olmadığı öğretisinin en yaygın görüş olduğuna değinilmektedir. Kutsal metinlerde diğer insanların da kurtulacağına dair bazı sözler yer alsa da bir bütünlük içinde bakıldığında dışlayıcılığın daha baskın olduğu anlaşılmaktadır. Bu kurtuluş Hz. İsa nın yaşamı, ölümü ve yeniden dirilişi üzerine temellendirilmektedir. İkinci bölümde; Hıristiyanların İslam ın yayılmasından son derece rahatsız olduklarını anlatan örneklere yer verilmektedir. Kilisenin bu yolda diyalog hakkındaki kararlarını değiştirdiği; artık, Hıristiyanlığı tebliğ etmekle dinlerarası diyalog yapmak arasında fark olmadığını deklare ettiği bilinmektedir. Hıristiyanlarla ilişkilerde sömürgecilik, misyonerlik ve oryantalizm alanlarının dürüstçe incelenmesi gerektiğini ifade eden görüşlere yer verilmektedir. Dışlayıcılığın diğer görüşler arasında en samimi ve tutarlı görüş şeklinde öne çıktığı bilinmektedir. Bunun sebebi olarak, diğer yaklaşımlarda Hıristiyanlığın merkeze alınması yatmaktadır. İkinci bölümde Cafer Sadık Yaran ın kaleme aldığı Dinsel Kapsayıcılık (Inclusivism) yazısı yer almaktadır. Öteki dinlere daha yakın durduğu bilinen kapsayıcılığın konjonktürel olarak Hıristiyan kapsayıcılığını yumuşatma gereksinimi karşısında oluşturulduğuna değinilmektedir. Tam ve gerçek kurtuluşun İsa Mesih yoluyla gerçekleştiği ve onun kurtuluşunun öteki dinlere mensup insanları da kapsadığı şeklinde ifade edilmektedir. Kendisinde doğruluk olan öteki dinler de bu açıdan Hıristiyanlığa bir nevi hazırlık mahiyetinde görülmekte ve o dinin mensupları isimsiz, anonim Hıristiyanlar olarak kabul edilmektedir. Bunlar, dışlayıcılar gibi öteki dinleri tamamen yanlış görüp yasak etmediği gibi; çoğulcular gibi hepsini eşit ölçüde doğru ve kurtarıcı olarak da görmemektedirler. John Hick in eleştirisine göre II. Vatikan Konsili nde alınan karar mevcut dogmatik sistemi karmakarışık hale getiren bir teori döngüsüdür. Ona göre bu döngü, Hıristiyan İnciliyle karşılaşmamış olan teistleri kapsaması için tasarlanmıştır. Kapsayıcılık düşüncesini ortaya çıkaran kişilerin temel düşünce olarak Tanrı nın tüm insanlığı kurtarma arzusundan ve bu konudaki adaletinden yola çıktıkları belirtilmektedir. Bir taraftan Hıristiyanlığın mutlak bir din olduğuna inanılmakta diğer taraftan da Tanrı nın bütün insanların kurtulmasını murad ettiği düşünülmektedir. Kapsayıcılığın diyalogda artı olarak değerlendirilmesine zemin hazırlayan bazı hususlar şöyle sıralanmaktadır: Hıristiyanların öteki dinlerle diyalog içinde olabileceği değil olması gerektiği üzerinde dururlar. Uluslararası topluluğun karşılaştığı sosyal, ekonomik ve politik krizlere karşı dinsel katkıyı sağlamada öteki dinlerle işbirliği yapmayı amaçlar. İsa Mesih in Tan-
İslam ve Öteki 343 rı sının evrensel sevgi tanrısı olduğunu ve onun vahyinin ve kurtarıcılığının Hıristiyanlıktakinden çok daha öte olduğunu kabul ederler. Bir diğer husus onların aşırı yönleri olmayan, ılımlı, orta yolda bir yaklaşım sergilemeleridir. Fakat öteki dinleri Hıristiyanlığa hazırlık mahiyetinde görmeleri ise kapsayıcılığı savunanların hoş karşılanmayan görüşlerinden birisidir. Sonuç olarak kapsayıcılığın dışlayıcılık kadar teolojik özelliği ağır basmayan, çoğulculuk kadar entelektüel yönleri bulunmayan dengeli bir anlayış olduğu zikredilmektedir. Üçüncü bölümde çoğulculuk yaklaşımı ve W. Cantwell Smith in görüşlerine Mahmut Aydın tarafından kaleme alınan tarafından kaleme alınan "Wilfred Cantwell Smith'de Dinsel Çoğulculuk" adlı makalede ayrıntılı bir şekilde yer verilmektedir. Smith in diğer dinleri anlama ve diyalog kurma konusunda önde gelen isimlerden biri olduğu ifade edilmektedir. Çoğulculuğun, her dinsel geleneğin kendi taraftarını kurtuluşa ulaştırma noktasında eşit geçerliliğe sahip olduğunu öngören bir paradigma olduğundan bahsedilmektedir. Manevi ve ahlaki vasıfları bakımından bütün dinlerin Hıristiyanlıkla aşağı yukarı aynı seviyede olduğunu ifade eden Smith i bütün dinlerin ortak katılımıyla yeni bir dünya teolojisi oluşturmaya iten entelektüel gelişime ve arka planına epeyce yer verilmiştir. Smith, din ve iman kavramlarını yeniden ele alma ihtiyacı duymuştur. Bu kavramların yerine, iman ve birikimsel gelenek kavramlarının üzerinde durur. Ona göre iman bir kültürdeki kişilerin birikimsel geleneklerinin ifadesidir. Smith, imanı insanları kurtulaşa ulaştıran yegane vasıta olarak görür, ona göre evrensel iman sayesinde Tanrı nın merhamet ve lütfu elde edilmektedir. Mahmut Aydın, yazısında, Smith e yöneltilen eleştirilere yer vermektedir. Bu eleştirilerin başında dini naturalizmi çağrıştırdığı gelmektedir. Çeşitli alıntılar yapılarak bu husus açıklanmaya çalışılır. Bir diğer eleştiri noktasının ise Hıristiyanlığın diğer dinlerden üstün olmadığını ifade etmede çekimser durması olduğuna dikkat çekilir. Dinlerin hakîkat iddialarını mutlak alandan izafî alana indirgemekle suçlanır. Öte yandan öteki dinlerin geleneklerini anlamada daha nesnel bir noktaya taşıması önemli katkılarından görülmektedir. Dördüncü bölümde Cafer Sadık Yaran ın yazdığı John Hick in Din Felsefesinde Dinsel Çoğulculuk makalesi yer almaktadır. Smith in savunduğu çoğulculuğun daha felsefî ve sistematik halinin John Hick le ortaya konduğu belirtilmektedir. Hick in savunduğu görüş; dinlerin ahlak ve maneviyat açısından benzer değerler taşıdığı düşüncesinden hareketle dinleri ve mensuplarını birbirlerine eşit görmek gerektiğidir. Bu düşüncesini teolojik ve felsefî gerekçelerle desteklemeye çalışmaktadır. Hick, Hıristiyanlığın Tanrı anlayı-
344 F. Afra ERYILMAZ şının sevgi üzerine kurulduğunu hatırlatarak Tanrı nın yalnızca Hıristiyanları kurtarmakla yetinmeyeceği üzerinde durmaktadır. Hıristiyan tekelciliğinin pratik hayatta oldukça tehlikeli sorunlara yol açtığını düşünmekte ve emperyalizm, sömürgecilik gibi faaliyetlerin meşru gösterilmesine hizmet ettiğini ifade etmektedir. Hick in kapsayıcılığa yaptığı eleştirilerden biri Hıristiyanlığın önceliği ve üstünlüğü ile ilgili geleneksel görüşü kılık değiştirmiş olarak savunmaya devam ediyor olmasıdır. Hick in kendi pluralist anlayışını teolojide Kopernik Devrimi olarak adlandırdığı dile getirilmekte ve onun temel tezlerinin dinlerin ahlakîliği, dinin oluşumu ve Tanrı yı kavrayış görüşlerine yer verilmektedir. Bu bağlamda Hick, vahiy ve kutsal metinler kavramlarını daha geniş bir şekilde ele almıştır. Vahiy ona göre, tanrısal hazır bulunuşa istisnaî bir şekilde açık olmaktır. Ancak Hick in bu görüşü gerçek anlamda vahyi inkâr etmekle eleştirilmektedir. Tanrısal gerçeklik ve onun insanlar tarafından kavranışı konusunda iki yönlü bir Tanrı anlayışını savunduğu zikredilmektedir. Kurtuluş açısından da bütün dinlerdeki insanlarla hatta herhangi bir dinden olmayanlara eşit ölçüde kurtuluş imkânı atfettiği söylenmektedir. Bundan dolayı Hick in dinsel çoğulculuğu bir dinsel eşitlikçilik olarak sunduğu öne sürülmektedir. Beşinci bölümde Kur an ın verilerinden hareketle öteki dinlere mensup insanların konumunu anlatan, Mehmet Okuyan ve Mustafa Öztürk ün kaleme aldıkları "Hz. Peygamber'in "Öteki"ne Bakışı" adlı bir yazı yer almaktadır. Makalede öncelikle din ve İslam kelimelerinin semantik tahlillerine yer verilmektedir. Kur an da geçen İslâm ve müslim kelimelerinin müesses İslam ve Müslüman anlamlarında değil Allah ın otoritesine boyun eğme ve teslimiyeti ifade ettiğine vurgu yapılmaktadır. Allah ın görevlendirdiği tüm peygamberlere gönderdiği dinin ortak adının İslam olduğu zikredilmektedir. Allah katındaki din İslam dır, Allah size din olarak İslam ı seçti gibi ayetlerden hareketle ötekine bakış biçimlendirilirken İslam ile kurumsallaşan İslam ın kastedilmesinin bir bakıma hata olduğuna dikkat çekilmektedir. Kurtuluşa giden yolun sadece bir fırkaya mensup olmaktan geçtiği düşüncesi böylece temellendirilmiş ve bazı hadislerin de lafzî anlamları esas alınarak fırka-i nâciye anlayışında yalnızca ehl-i sünnetin kurtuluşa ereceğine dair görüşler yaygınlaştırılmıştır. Makaleye göre Kur an ın ehl-i kitapla ilgili tutumunun ilk nâzil olan ayetler incelendiğinde yumuşak bir tutum olduğu ve ortak noktalarda birleşme çağrısında bulunduğu zikredilmektedir. Fakat ortak bir noktada buluşmaya yönelik beklentilerin boşa çıkmasıyla bundan sonradan nâzil ayetler, doğal olarak düşman görüntüsüyle yaklaşıldığını göstermektedir. Fakat buna rağmen, ehl-i kitabın bütünüyle aynı kategoride değerlendirilmediği de dik-
İslam ve Öteki 345 kat çekicidir. Onların içinde gerçekten inanan, salih ve abid kimselerin bulunduğu da ifade edilmektedir. Kur an ın bu tavrının dinlerarası diyalogla ilgili önemli bir bakış açısı kazandırdığına dikkat çekilerek kurtuluşun Kur an a uyan Müslümanların yanında Allah ı birleyen, ahirete inanan ve bu inancın gerektirdiği şekilde yaşayan insanları da kapsadığına inanılmasının doğru olacağının düşünüldüğü söylenmektedir. Altıncı bölümde, Osman Güner in kaleme aldığı Hz. Peygamber in Ötekine Bakışı adlı makale yer almaktadır. Bu makalede Resûlullah ın ehl-i kitaba karşı tutumu, itikâdî konulardaki tavrı, hukukî açıdan ötekine bakışı, askerî ve sosyal ilişkilerdeki tutumlarına başlıklar halinde değinilmektedir. İtikâdî tutumlarında Ehl-i Kitab a yapılan bazı eleştirilere değinilmektedir. İnançsızlık ve haktan sapma olarak nitelendirilmiş, ilahi vahiylere tahrifat yaptıkları ve onlarda çeşitli tasarruflara gittiklerinden bahsedilmektedir. Hukukî açıdan ötekine bakışta değerlendirilen en önemli husus Medine Vesîkası olarak görülmektedir. Medine de Yahudi cemaatinin statü olarak Müslümanlarla birlikte bağımsız bir müttefik grup olarak kabul edildiği ifade edilmektedir. Bununla birlikte onlara dini ve hukuki özerkliğin tanındığına dikkat çekilmektedir. Ehl-i kitab a tanınan çeşitli hak ve yükümlülükler beyan edilmektedir. Ehl-i kitap la olan sosyal ilişkilerde selamlaşma, onların yiyeceklerinden yeme, ehli kitaptan bayanlarla evlenebilme, ticari ilişkilerde bulunabilme konuları ele alınmaktadır. Sonuç olarak, ötekinin inancının doğru olarak nitelendirilebilmesindeki ölçütün tevhid olduğu ve buna uygun olanlarla çeşitli ilişkilere girilebileceği sünnetten çıkarılabilmektedir. Müslüman bireylerin farklı dini, siyasi ve etnik gruplarla barış ve huzur içinde yaşayabilecek teorik ve pratik tecrübeye geçmişlerinde sahip olduklarına dikkat çekilmektedir. Yedinci bölümde Burhanettin Tatar ın Kelâm a göre öteki dinlere bakış konusunu ele aldığı "Kelâm'a Göre Öteki Dinlerin Durumu" başlıklı makalesi bulunmaktadır. Kelâm ın kendisini tarihsel olarak nasıl anladığı sorununa getirilebilecek çözümlerle öteki dinlere yaklaşımın anlaşılabileceği öne sürülmektedir. Kelâm ın tıpkı felsefe gibi olağan dilin belli ölçülerde soyutlanmasıyla oluşan bir dil oyunu içerisinde kendisini algıladığı ifade edilmektedir. Kelâm ın diyalog kurmaya elverişli bir altyapısının olup olmadığı tartışılmaktadır. Kelâmcıların yaklaşım olarak belirledikleri şey, İslam ın ve insan fıtratının aşkınlığı anlamında bir kapsayıcılıktan hareketle tevhid anlayışı ve Hz. Muhammed in son peygamber oluşu ilkesiyle dışlayıcılıktır. Tatar a göre Kelâm ın günümüz Müslüman ve gayr-i müslimlerine hitap edebilmesi, Orta Çağın metafiziksel ve dogmatik rasyonel tutumundan uzaklaşmasıyla mümkündür.
346 F. Afra ERYILMAZ Son bölümde tasavvufun ötekine bakışını anlatan Cafer Sadık Yaran ın yazısı yer almaktadır. Genel tasavvuf anlayışını temsil eden İbn Arabî, Mevlânâ ve Yunus Emre nin görüşlerinde ötekine bakış değerlendirilmiştir. Genel olarak mutasavvıfların çıkış noktalarının varlığın birliği öğretisi olduğu görülmektedir. Varlığın birliğinden hareketle dinlerin de bir olduğu düşüncesini taşımaktadırlar. İtikâdî farklılıkların toplumu ayrıştırmak için abartılmaması gerektiğini düşündükleri ve öteki dinlere mensup insanların küçümsenmemesi gibi hassasiyetlere sahip oldukları görülmektedir. Bununla birlikte tam manada radikal bir çoğulculuk içinde de bulunmadıkları ifade edilmektedir. Bazı zamanlarda İslam ın öteki dinlerden üstünlüğünü anlatan sözlerine rastlanılmaktadır. Onların tutumlarının aşka yatkın gönülleri iyice yumuşattığı ve hangi dinden olursa olsun bütün insanları kucaklamaya iten pratikte faydalı sonuçlar doğurduğu söylenebilir. Kitap, din felsefesinin alanına giren dışlayıcılık (exclusivism), kapsayıcılık (inclusivism) ve çoğulculuk (pluralism) konularında yapılan araştırmalara ve ileri sürülen görüşlere genişçe yer vererek konuyla ilgilenenlere zengin bir altyapı oluşturmaktadır.