Bergman ın, Dünyayı bir tek utanç kurtarabilir, saptamasına katılmadığımı belirterek başlamak istiyorum.



Benzer belgeler
EMEK ARAŞTIRMA RAPORU-2

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Eylül 2016

ENEL HİZMETLER İŞÇİLERİ SE

İŞSİZLİKTE PATLAMA!: AKP İşsizlikle Mücadelede Başarısız!

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Ağustos 2016

ASIL KRİZ İŞSİZLİKTE! Geniş Tanımlı İşsiz Sayısı 7 Milyona Yaklaştı

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

TARİHİ REKOR İŞSİZ SAYISI 7 MİLYONU AŞTI! HALKIN DERDİ BAŞKANLIK DEĞİL İŞSİZLİK!

İşsizlik İstikrarlı Biçimde Yükseliyor! Son 10 Yılın En Yüksek İşsiz Sayısı

İKİ AYDA 500 BİN YENİ İŞSİZ Krizin Tahribatı

İŞSİZLİK HIZLA ARTARKEN İSTİHDAM ARTIŞI YETERSİZ KALDI

İşsizlik Dikiş Tutmuyor İşsizlikte Kriz Günlerine Dönüş

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

Ekonomik Rapor Kaynak: TÜİK. Grafik 92. Yıllara göre Doğuşta Beklenen Yaşam Süresi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği /

KRİZ ÜÇ KOLDAN SARSIYOR ENFLASYON-KÜÇÜLME-İŞSİZLİK

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Mart 2012, No: 26

İŞSİZLİKTE TIRMANIŞ SÜRÜYOR!

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Aralık 2017 İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- AĞUSTOS 2018 MEVSİM ETKİLERİNDEN ARINDIRILMIŞ İŞSİZLİK ARTTI, İSTİHDAM DÜŞTÜ

TARIMSAL İSTİHDAMA DAİR TEMEL VERİLER VE GÜNCEL EĞİLİMLER

İşsizliğin Önlenemeyen Yükselişi: Son Beş Yılın Zirvesi

KRİZ İŞSİZ BIRAKIYOR

İşgücü Piyasasında Gelişmeler: Döneminde Kadınlar ve Erkeklerin İstihdamı ve İşsizliği Ne Yönde Değişti? 1

GENİŞ TANIMLI İŞSİZLİK 6 MİLYONA YAKLAŞTI!

İŞÇİLERİN 3 ACİL TALEBİ VAR!

Direnişteki Trakya Otocam işçileriyle söyleşi

İSTİHDAM SEFERBERLİĞİ LAFTA KALDI: İSTİHDAM ARTIŞI YAVAŞLADI

İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- EYLÜL 2018 İŞSİZLİK TIRMANIYOR. Gerçek İşsiz Sayısı 6 Milyon. İşsiz Sayısı Bir Yılda 192 Bin Arttı

İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU

Sendikalaşma ve Toplu İş Sözleşmesi Raporu Ağustos 2016

TÜRKİYE DE İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ RAPORU -Madencilik Sektörüne İlişkin Temel Veriler- DİSK/ SOSYAL-İŞ SENDİKASI

TÜRKİYEDE VE DÜNYADA İŞ SAĞLIĞI GÜVENLİĞİ

İŞÇİ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ

TÜRKİYE DE KADIN İŞÇİ GERÇEĞİ: DAHA FAZLA AYRIMCILIK, DÜŞÜK ÜCRET, GÜVENCESİZ İSTİHDAM

TÜRKİYE İŞSİZLİKTE EN KÖTÜ DÖRT ÜLKE ARASINDA

Maden kazası değil, bu bir cinayettir ve sorumlulardan hesap sorulmalıdır

KADIN EMEKÇ LER N TALEPLER...

ULUSLARARASI İŞÇİ DAYANIŞMASI DERNEĞİ. Meslek Liseliler Ne Yaşıyor? Ne İstiyor? Boyun Eğme. Mücadele Et!

Kadın işçiler. Dr. Nilay ETİLER Kocaeli Üniversitesi

Dünya da ve Türkiye de İş Sağlığı ve Güvenliği

KAMU İSTİHDAM RAPORU. Giriş

Bu Nasıl İstihdam! İstihdam artışı 1 milyon 355 bin Zorunlu sigortalı işçi artışı 205 bin Çırak, Stajyer, Kursiyer ve Bursiyer Artışı 1 Milyon 128 bin

Araştırma Notu #011. Seyfettin Gürsel *, Selin Pelek. Yönetici özeti

CHP İşveren Sendikaları ve Meslek Birlikleri Genel Başkan Yardımcılığı

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 72

KAMU İSTİHDAM BÜLTENİ

Cumhuriyet Halk Partisi

Asgari ücret 1900 net! DİSK ten basın açıklaması

Sayı: 2009/18 Tarih: Aileler krize borçlu yakalandı; sorunu işsizlik katladı

Soma da 301 maden emekçisinin yaşamını. Bir maden dosyasından yeraltı notları DOSYAMADEN

Bu sayıda: 2017 Aralık ayı İşgücü, İstihdam ve Sigortalı İstatistikleri ile Birleşmiş Milletler in 2018 Dünya Mutluluk Raporu sonuçları

İŞSİZLİKTE VAHİM TABLO SÜRÜYOR! KAYITDIŞI ve GÜVENCESİZ İSTİHDAM ARTIŞI KAYGI VERİCİ BOYUTTA

TOPLUMSAL RAPORLAR YATIRIM TEŞVİKLERİ VE İSTİHDAM ( ) Yatırımlar büyürken istihdam küçülüyor

AKP ye Soruyoruz CHP EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır!

KAYITDIŞI ĐSTĐHDAMLA MÜCADELE

TOPLUMSAL RAPORLAR CEZALANDIRILIYORUZ ( ) Türkiye nin cezalı kentleri

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Haziran 2016

SUNUŞ. Birleşik Metal İşçileri Sendikası Genel Yönetim Kurulu

Sosyal Politikayı Yeniden Düşünmek! NEDEN?

-Bursa nın ciroları itibariyle büyük firmalarını belirlemek amacıyla düzenlenen bu çalışma on altıncı kez gerçekleştirilmiştir.

İNSANİ GELİŞMEYİ SÜRDÜRMEK:! EĞİTİM VE İŞGÜCÜ PİYASASI GÖSTERGELERİ İTİBARİYLE TÜRKİYE NİN PERFORMANSININ DEĞERLENDİRİLMESİ!

Kıdem tazminatında gelecek prim oranına bağlı - 21 Eylül 2011

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

GERÇEK İŞSİZ SAYISI 6 MİLYON 2,6 MİLYON GENÇ BOŞTA GEZİYOR

GENÇ, KADIN ve ÜNİVERSİTE MEZUNU İŞSİZLİĞİNDE VAHİM TABLO!

Oğlum yüzme de bilmezdi...

TİSK İŞGÜCÜ PİYASASI BÜLTENİ YILLIK 2015 (SAYI: 36)

C.Can Aktan (ed), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002.

Ücretler yüzde 12 eridi, çalışan yoksullaştı

MEMURUN HAYATI BORÇ ÖDEMEKLE GEÇİYOR! Yazar Editör Pazartesi, 20 Ocak :48

Taşeron işçinin hakları mutlaka düzenlenecek

İŞSİZLİK GERÇEK, İSTİHDAM SEFERLİĞİ YAPAY!

SGK TEŞVİK İŞ-KUR İŞBAŞI EĞİTİM PROGRAMINI BİTİRENLERİN İSTİHDAMINA İLİŞKİN SİGORTA PRİM TEŞVİKİ

EKONOMİK GELİŞMELER Mart 2016

EKONOMİK GELİŞMELER Ocak 2014

EKONOMİK GELİŞMELER Şubat 2014

ÇALIŞMA HAYATINDA KADINLAR: DAHA ÇOK ÇALIŞIYOR, DAHA AZ KAZANIYOR

İŞ GÜVENLİĞİ UYGULAMALARINDAKİ PROBLEMLER ve ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 1 MAYIS 10 KASIM ATATÜRK Ü ANMA ETKİNLİĞİ SANATSAL ETKİNLİKLER

Temmuz Ayı Tekstil Gündemi

İstihdam küçüklerin sırtında kazanç büyüklerin cebinde

11. -9, KENTLEŞME HIZLANIRKEN EĞITIMLI, GENÇ NÜFUS GÖÇ EDIYOR ORTA KARADENIZ DE KIRSAL KALKINMANIN ROLÜ VE TARIM TOPRAKLARININ KORUNMASI

167 SAYILI İNŞAAT İŞLERİNDE GÜVENLİK VE SAĞLIK HAKKINDA ILO SÖZLEŞMESİ NİN İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN VERİMLİLİĞİ ÜZERİNE ETKİSİ

Araştırma Notu 18/229

1 MAYIS 2013 BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA!

6111 SAYILI KANUN İLE GETİRİLEN SİGORTA PRİM TEŞVİKİ UYGULAMA ESASLARI

Türkiye İş Kurumu İşverenlere Sunulan Hizmetler Kadri KABAK İzmir Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürü

Maaşlar Arasında Uçurum Var!

Nitekim işsizlik, ülkemizin çözümlenemeyen sorunları arasında baş sırada yer alıyor.

Gelir Testi Yaptırmayanlar Dikkat!

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Temmuz 2012, No: 36

Hayata Destek Derneği 27 Haziran 2014 Gezici ve Geçici Mevsimlik Tarımda Çocuk İşçiliği Toplantısı Politika Önerileri

2014 OCAK AYI İŞSİZLİK RAPORU

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2011 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

ALMANYA DA 2012 MAYIS AYI İTİBARİYLE ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK ALANINDA MEYDANA GELEN ÖNEMLİ GELİŞMELER. 1. İstihdam Piyasası

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Şubat 2014, No: 86

YÖNTEM YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK ve BAĞIMSIZ DENETİM A.Ş.

İŞSİZLİK AZALMIYOR, ARTIYOR!

EKONOMİK GELİŞMELER Ocak

ONUR BAKIR HAKLARIMIZ VAR! İŞÇİ KADINLAR SORUYOR, EKMEK VE GÜL YANITLIYOR yılından 100 soru ve 100 yanıtta kadın işçilerin hakları

Transkript:

Senden yana olanların da, sana karşı olanların da; bir değeri yok seni anlamadıkça. [2] 31 Ocak 2014 de Paris te gözlerini kapatan sürgündaşım ve yoldaşım devrimci sendikacı Mehmet Ertürk ün[3] anısı önünde saygıyla eğilerek, Türkiye bağlamında işçi sınıfının -güncelhâline değineceğim konuşmama, İsveçli yönetmen Ingard Bergman ın, Dünyayı bir tek utanç kurtarabilir, saptamasına katılmadığımı belirterek başlamak istiyorum. Çünkü dünyayı kurtarmak fiilinin 1 11 Tez e mündemiç

sınıfsal bir içeriği olduğundan şüphe duymayan, bunun da hâlâ işçi sınıfının tarihsel misyonunu yerine getirmesiyle mümkün olduğunu düşünenlerdenim. Bu tavrım, işçi sınıfına (ve davasına) Elveda diyenler tarafından, o malum ve meş um müstehzi tebessümle mahkûm edilmek istenebilir! Ancak bunlara aldırmayıp, Entelektüelin misyonu, dünyanın efendisi hâline gelmiş haksız ve yanlış karşısında, cümle âlem diz çökerken bile, ayakta kalıp, ona insanlığın bilinciyle karşı çıkmaktır, diye haykıran Julien Benda nın uyarısını asla unutmayanlardan biri olarak, hâlâ ve ısrarla Nâzım Hikmet ustanın, ve kederli nehir yollarının,/ sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı/ bir şafak vakti değişmiş olur,/ bir şafak vakti karanlığın kenarından/ onlar ağır ellerini toprağa basıp/ doğruldukları zaman dizelerini terennüm ediyorum Bunları söylerken; işçi sınıfının güncel hâlini[4] es geçip, fetişleştirmiyorum; sadece olması gereken tarihsel misyonuna gönderme yapıyorum Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu nun (ITUC), Yıllık Sendikal Hak İhlâlleri Raporu nda, Türkiye nin hak ihlâllerinde Avrupa birincisi olduğundan söz ettiğini; TMMOB Makina Mühendisleri Odası, Türkiye nin her 100 bin çalışan başına düşen ölümlü iş kazalarında Avrupa da birinci, dünyada ise üçüncü sırada olduğunu açıkladığını biliyorum Ayrıca TBMM de İş Güvenliği Tasarısı nın görüşüldüğü sırada Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik in konuşmasında, 10 yılda iş kazalarında ve meslek hastalıklarında yüzde 4.3 lük bir azalma meydana geldiğini savunurken; TBMM nin hemen yanında bulunan Dikmen 2

Caddesi Merasim Sokak ta Meclis in atık su gideri çalışmasını yürüten üç işçiden Nadir Kekilli meydana gelen toprak kayması sonucu, gece vakti göçük altında kalarak hayatını kaybettiğini de[5] unutmuyorum Tarihsel ve güncel tüm öğelerin işçi sınıfı gerçeğine dahil olduğunu, göz ardı etmiyorum İŞÇİ SINIFI NEDİR, NE YAPAR? Bu vurgularla İşçi sınıfı nedir, neye yarar? sorusuna geçersek XIX. yüzyılda sanayi devrimi ile ortaya çıkan işçi sınıfı; alın teriyle betimlenen ve sermaye sömürüsünün olmazsa olmazıdır Belirli bir ücret karşılığı emek gücünü satan ve üretim araçlarına sahip ol(a)mayandır. Tamamıyla mülksüz olan bu sınıf emek gücünü, karşılığında zorunlu geçim araçları edinmek için burjuvalara (sermaye sahiplerine) satmak zorundadır. İşçi sınıfı, XIX. yüzyılın ikinci yarısında İngiltere de ortaya çıkan sanayi devriminin bir sonucu olarak doğmuştur. İşçiler, ilk aşamada, dağılmış ve rekabet yüzünden parçalanmış bir kitle durumundadır. Ancak sanayinin gelişmesi bir yandan işçi sayısını arttırırken bir yandan onların yaşam koşullarını en düşük düzeyde eşitlemiştir. Bunun sonucunda işçiler, ortak sorunlara sahip olduklarını ve bu sorunlara karşı birlikte mücadele 3

vermelerinin gerektiğini fark etmeye başlamışlardır. Böylece, tepkiler işçilerin tek tek sürdürdükleri mücadeleden işçi sınıfının yine bir sınıf olan burjuvaziye karşı verdiği mücadeleye dönüşmüştür. Bu durum, aynı zamanda, işçilerin kendiliğinden bir sınıf olma durumundan, kendisi için bir sınıf olma durumuna geçtiğinin de göstergesi olmuştur. İşçi sınıfının kendisi için bir sınıf olmaya başlamasının en önemli sonucu ise burjuvaziye karşı verdiği sınıf mücadelesini, örgütlü bir siyasi mücadele bakış açısıyla örmeye başlamasıdır. (Türkiye için sürekli verilen bir örnekten gidecek olursak işçilerin çoğunluğunun AKP ve diğer burjuva partilere oy veriyor olması işçi sınıfı diye bir şey olmadığını kanıtlamaz.) İşçi sınıfı tarihsel açıdan son devrimci sınıftır Tekrarda yarar var: İşçi sınıfını işçi sınıfı yapan kapitalist üretim sürecinde tamamen mülksüzleşmiş olmasıdır. Buradaki mülksüzleşmeden kastedilenin üretim araçlarının mülkiyeti ile ilişkili olduğunu bilmeyip ama evi, arabası olan işçiler var diyenler gaflet içindedirler. Üretim araçlarının mülkiyetinin burjuvazinin elinde toplanması, toplumun geçimlik üretim yapan küçük köylülük ile burjuvazi dışındaki tüm kesimlerini işçi sınıfı kapsamına almayı gerektirir. Evet, sadece fabrika işçileri değil, hizmet çalışanları, enformel sektörlerdeki diğeremekçiler, işsizler ve emeğin yeniden üretiminde yer alan diğer kalifiye elemanların da işçi sınıfının organik bir parçası sayılması gerekir. Bahsedilen yaşamak için emek gücünü satmaktan başka şansı bulunmayanlardır... 4

İyi de işçi sınıfı neden devrimci mi? İşçi sınıfı tarihsel olarak devrimci bir sınıftır. Marksizm bunu öznel ve nesnel gerekçelere dayandırır. İşçi sınıfının devrimci bir sınıf olmasının nedeni, nesnel olarak, tamamen üretim sürecindeki yerleri ile ilişkilidir. Mevcut kapitalist üretim ilişkileri içinde üretim araçlarından yoksun kalan işçi sınıfı, üretimdeki ve sömürünün kaynağındaki vazgeçilmez nesnel konumu gereği tek devrimci sınıftır. Onu burjuvazinin kârını arttırmak üzere her daim daha uzun çalışma süreleri ve (göreli) daha düşük ücretlere mahkûm eden koşulları, ancak devrimci mücadelesiyle değiştirebilecektir. Bu nesnel konumun bilincinin oluşmadığı kesitte işçi sınıfı henüz kendinde sınıf olarak tanımlanır. Meselenin öznel yanı ise işçi sınıfının tarihsel çıkarlarının farkına varması ile ilgilidir. Marx bunun ancak karşıt sınıfla pratik bir mücadele içinde gelişebileceğini ifade etmiş ve yaşanan dönüşümün sonucunda kendi için sınıf hâline geleceğini vurgular. İşçi sınıfının son devrimci sınıf olmasına gelince: Komünist Parti Manifestosu okunursa görüleceği üzere, işçi sınıfının çıkarlarının kendisi dahil tüm sınıfları ortadan kaldırmak olduğu gerekçeleri ile ifade edilir. Mesele budur Evet işçi sınıfı, kapsamı mülkiyet ilişkileri ile belirlenmiş, mevcut düzene son verme potansiyelini nesnel olarak barındıran, gerçekleştireceği devrimin ardından üretim araçlarının özel mülkiyeti ilga edileceğinden kendisi dahil tüm sınıfları yok edeceği için son devrimci sınıftır. Çünkü işçi sınıfı kapitalizmin burjuvazi nin karşı kutbudur. İşçi sınıfını meydana getiren işçiler, üretim araçları üzerinde 5

mülkiyet hakkına sahip değildirler. Sadece üretim araçları üzerinde kapitalist temellük hakkına sahip kimselere satmak zorunda oldukları iş gücüne sahiptirler. İşçi sınıfı, genellikle yekpare bir bütün olarak bakılsa da, birçok farklı bileşenden oluşur: Tarım, hizmet, sanayi Nitelikli, yarı-nitelikli ve niteliksiz Kayıtlı, kayıtsız Kamuda ve özel sektörde çalışanlar Kadın ve erkek Çocuk, genç, yetişkin Göçmen, Kürt, Türk, vd leri Kır ve kent işçileri Sınıflı toplumsal yapılarda en altta yer alan çalışan gurubudur. Temelde işçi sınıfı denilince, küçük sanayiden dev işletmelere kadar oldukça geniş bir yelpaze içersinde yer alan mavi yakalı kol işçileri anlaşılır. İşçiler, kapitalist sınıf karşısında biçimsel olarak özgür görünmelerine rağmen, gerçekte özgür değildirler. Kapitalist üretimin doğrudan üreticileri işçiler, üretim sürecinde kol/ kafa işçiliği yaparlar ve zenginliği üretirler. İşçi sınıfı, kapitalizmde egemen sınıf tarafından ekonomik ve sosyal bakımdan sömürülür, politik bakımdan ezilir, ideolojik bakımdan da egemenlerin baskısı ve kontrolü altında tutulur. Politik organizasyonlarıyla birlikte, işçi sınıfı, kendinde sınıf durumuna gelir; tarihi görevinin bilincine ulaşır. Sömürünün ve savaşın mevcut olmayacağı bir dünyayı, gerçek insani toplumu mücadelesinin amacı olarak alır. Kapitalizmden komünizme geçişle, işçi sınıfının mahiyeti de değişir. Devletin sönümlenmesi yolunda sınıf olmaktan çıkar. Burada bir parantez açarak anımsatalım: İşçi sınıfı, toplumun, geçim araçlarını herhangi bir sermayeden elde edilen kârdan değil, tamamıyla ve yalnızca kendi emeğinin satışından 6

sağlayan; sevinci ve üzüntüsü, yaşaması ve ölmesi, tüm varlığı emek talebine, dolayısıyla işlerin iyi gittiği dönemler ile kötü gittiği dönemlerin birbirlerinin yerini almasına, sınırsız rekabetten doğan dalgalanmalara dayanan sınıfıdır, vurgusuyla ekler Friedrich Engels: Günümüzün kapitalist toplumunda, işgücü bütün öteki metalar gibi bir metadır, ama gene de, tamamıyla özgün bir meta. Yani, değer yaratan bir güç, bir değer kaynağı olmak ve gerçekten de, uygun bir biçimde kullanıldığında, bizzat kendisinde olandan daha fazlasını yaratan bir değer kaynağı olmak gibi özgün bir niteliği vardır. Üretimin bugünkü durumunda, insanın işgücü, bir günde, bizzat kendisinde bulunandan ve kendisinin malolduğundan daha büyük bir değer üretmekle kalmaz; her yeni bilimsel bulguyla, her yeni teknik buluşla, günlük üretiminin günlük maliyeti aşan bu fazlalığı artar ve dolayısıyla da işgününün, işçinin günlük ücretini karşılamak için çalıştığı bölümü azalır; öte yandan da, işgününün, işçinin karşılığını almaksızın emeğini kapitaliste armağan etmek zorunda olduğu bölümü artar. İşte bugünkü toplumumuzun tüm ekonomik yapısı budur: Bütün değerleri yaratan tek başına işçi sınıfıdır. Tam da bu tabloda sorup, yanıtlar Karl Marx: Bugünkü toplum koşullarında serbest ticaret nedir? Sermayenin özgürlüğü; Sermayenin özgür gelişmesini hâlâ sınırlayan birkaç engeli yıkarsanız, böylece onun faaliyetini tamamen zincirlerinden kurtarmış olursunuz, Beyler, soyut kavram özgürlükten etkilenmeyin. Kimin özgürlüğü? Bu, tekil bir bireyin başka bir birey karşısındaki özgürlüğü değildir. Bu, sermayenin, işçiyi 7

ezmesi için özgürlüktür. Sonra da sıralar Kapital inde Kapitalist, emek-gücünü, daha üretim sürecine girmeden önce satın alır, ama karşılığını, ancak belirlenen zamanlarda, bu emek-gücü, kullanım- değerlerinin üretilmesinde harcandıktan sonra öder. Kapitalist, ürünün değerinin geri kalan kısmıyla birlikte, bir de bu değerin, emek-gücünün ödenmesinde harcanan paranın eşdeğeri olan, yani ürünün değerinin, değişen-sermayeyi temsil eden kısmına da sahip olur. Değerin bu kısmında emekçi, zaten kapitaliste, ücretlerinin bir eşdeğerini sağlamış durumdadır. [6] Herhangi bir işçiyi, örneğin bir dokumacıyı alalım. Kapitalist ona dokuma tezgâhını ve ipliği sağlar. Dokumacı işe koyulur ve iplik beze dönüşür. Kapitalist, bezi alır ve onu örneğin 20 marka satar. O hâlde, dokumacının ücreti, bezin, 20 markın, kendi emeğinin ürününün bir bölümü müdür? Hiç de değil. Dokumacı, bez satılmadan çok önce belki de bezin dokunması bitmeden önce, ücretini almıştır. Şu hâlde kapitalist, bu ücreti, bezin satışından alacağı paradan değil, önceden biriktirilmiş paradan öder. Nasıl ki, işveren tarafından sağlanan dokuma tezgâhı ve iplik dokumacının ürünü değilse, aynı şey dokumacının kendi metaı, yani kendi işgücü karşılığında aldığı metalar için de geçerlidir. Bu dönüşüm sürecinin bütün avantajlarını sömüren ve tekellerine alan büyük sermaye sahiplerinin sayılarındaki sürekli azalmayla birlikte, sefalet, baskı, kölelik, soysuzlaşma, sömürü de alabildiğine artar; ama gene bununla birlikte, sayıları sürekli artan, kapitalist üretim sürecinin kendi mekanizması ile eğitilen, birleştirilen ve örgütlenen işçi sınıfının başkaldırmaları da genişler, yaygınlaşır. Sermaye 8

tekeli, kendisiyle birlikte ve kendi egemenliği altında fışkırıp boy atan üretim tarzının ayakbağı olur. Üretim araçlarının merkezileşmesi ve emeğin toplumsallaşması, en sonunda, bunların kapitalist kabuklarıyla bağdaşamadıkları bir noktaya ulaşır. Böylece kabuk parçalanır. Kapitalist özel mülkiyetin çanı çalmıştır. Mülksüzleştirenler mülksüzleştirilirler. [7] İş bu hâldeyken mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi yolunda Marx şu notu da düşmeyi ihmal etmez: Bir toplumsal oluşum; içerebileceği bütün üretici güçler yeteri kadar gelişmeden önce asla yokolmaz; yeni, daha yüksek üretim ilişkileri, maddi varlık koşulları eski toplumun bağrında olgunlaşmadan önce eskilerinin yerini almazlar. Onun içindir ki, insanlık kendi önüne, ancak çözüme bağlayabileceği sorunları koyar; çünkü yakından bakıldığında her zaman görülecektir ki, sorunun kendisi ancak onu çözüme bağlayacak olan maddi koşulların mevcut olduğu ya da oluşmakta olduğu yerde ortaya çıkar. [8] Ve yine Marx devam eder: Proletarya, kendisini bir sınıf olarak ortaya koyacak kadar gelişmediği sürece, dolayısıyla proletaryanın burjuvaziyle olan mücadelesi siyasal bir nitelik kazanmadığı ve bizzat burjuva toplumu içinde, üretici güçler, proletaryanın kurtuluşu ve yeni bir toplumun kurulması için gereken maddi şartların varlığına işaret edecek kadar gelişmediği sürece bu teoriciler, ezilen sınıfların acısını dindirmek için hemencecik sistemler geliştiren ve ıslah edici bir bilim peşinde koşan ütopyacılar olarak kalırlar. Fakat tarih, akışını sürdürdükçe ve proletaryanın mücadelesi daha açık bir biçim aldıkça bunlar artık kendi kafalarında bir 9

bilim aramak zorunda kalmazlar; sadece gözlerinin önünde olup bittiğini gözlemlemeleri ve kendilerini onu açıklamanın aracı olarak kullanmaları gerekir. Bir bilim aradıkları ve sistemler yaratmaya çalıştıkları, mücadelenin başlangıcında oldukları sürece, sefalette yalnız sefaleti görürler, fakat bunun eski toplumu yıkacak olan devrimci ve yıkıcı yanını farketmezler. Fakat bu andan itibaren, tarihsel hareket tarafından yaratılmış olan ve kendini bilinçli olarak bu hareketle birleştiren bilim, doktriner olmaktan çıkar ve devrimci hâle gelir. [9] Marx ı işaret etti güzergâhta mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi, V. İ. Lenin in, Eğer işçiler, somut ve güncel politik olaylar ve olgular temelinde diğer toplumsal sınıfların her birini entelektüel, moral ve politik yaşamlarının bütün tezahürleri içinde gözlemlemeyi öğrenmezlerse nüfusun bütün sınıf, katman ve gruplarının yaşam ve faaliyetlerinin bütün yönlerinin materyalist tahlil ve materyalist değerlendirmesini pratikte uygulamayı öğrenmezlerse, işçi kitlelerinin bilinci gerçek bir sınıf bilinci olmaz, diye tanımladığı sınıf bilinçli bir yaratıcı yıkım (yani devrim) edimidir. Burada işçi sınıfının tarihsel misyonunu tarif eden Karl Marx için; V. İ. Lenin in, Marx ta ütopyacılığın zerresi yoktur; tepeden tırnağa yeni bir toplum türetmez o, tepeden tırnağa yeni bir toplum tasarlamaz. O yeni toplumun eski toplumdan başlayan doğuşunu, eski toplumdan yeni topluma geçiş biçimlerini, doğal bir tarih süreci olarak irdeler. Somut proleter yığın hareket deneyini ele alır ve ondan pratik dersler çıkarmaya çalışır ; Rosa Luxemburg un, Marx ın dünya görüşü gibi onun temel yapıtı da her zaman geçerli ve nihai 10

gerçeklerin ifadesi olan bir İncil değildir; Aksine gerçeği bulma savaşında ve araştırmalarında ileriye dönük zihinsel çalışmaları esinlendiren tükenmez bir kaynaktır, sözlerinin de altını çizerek devam edelim Evet tüm zenginlikleri yaratan Ne kadar çok değer üretirse o kadar çok değerden düşen... Zenginler için sermaye, kendisi için yoksunluk üreten işçi sınıfı aynı zamanda değiştirip dönüştüren, eskiyeni yıkıp, yeniyi kurandır... Çünkü O; Zeus tan ateşi çalan, Spartaküs le zincirlerini kıran, Paris te göğü fethe çıkarak Komün ünü yaratan, 1917 de ayaklanandır Dünyayı değiştirmektir, tarihin dönüştürücü gücüdür... Kapitalist karanlığı nihayete erdirerek, insanlığın geleceğini kurtaracak olandır... Jack London ın Demir Ökçe inde bahsettiği işçi sınıfı tarihsel olarak kapitalizmin mezar kazıcısıdır; burjuva sınıfının zorunlu düşmanıdır. İktidarı ele geçirmesiyle birlikte kendi varlığına da son verecek olandır; gerçek güç sahibi tek varlıktır. Ancak kendiliğinden liğiyle gücünün ve potansiyelinin farkında olmayan sınıftır. Onu kendine ait kılıp, tarihin sahnesindeki merkezi rolünü oynatacak olan tek şey sınıf bilinci + sınıf örgütüdür. (Sosyalistler işçi sınıfına, işçi sınıfı sosyalistlere ulaşıp da, sosyalizm ile tanıştırıldığında devrim olur.) İktidarı fethindeki güç vektörü konumundaki işçi sınıfı doğası gereği enternasyonalisttir.[10] Godot değildir; gelecektir; yurdu olmayandır; bir dayanışma ve 11

mücadele ahlâkıdır [11] Birileri yok ilan etmeye kalkışsa da, hâlen dünyayı değiştirebilme potansiyeline sahip olan yegâne güçtür. Üreten güç olması yanında yıkarak yaratandır. En ufak silkinmesinde bile egemenlerin dizlerini titreten, geleceğin kurucularıdır. İşçi sınıfının zincirlerinden başka kaybedebileceği bir şey yok ama kazanacağı bir dünya var, haykırışı hâlâ geçerlidir. İşçi sınıfının esas gücü toplumdaki ezici çoğunluğu oluşturması yanında, zenginliğin üreticisi olmasından kaynaklanır. Marksistler işçi sınıfı derken yalnızca sanayi işçilerini ya da kol işçilerini değil, geçinmek için işgücünü satmaktan başka çaresi olmayan ücretli çalışanların tamamını kastederler. Uygarlığın yükünü omuzlarında taşıyan aklın, iradenin ve geleceğin isyanıdır işçi sınıfı; kolektiftir Evet, evet artık kolektif proletaryadan söz etme zamanıdır. Çünkü kendi içinde de katmanlara ayrılan, ortak yönleri, işletebilecekleri herhangi bir sermayeye sahip olmadan, sadece emekleri ve buna mukabil aldıkları ücret sayesinde geçimini sağlayabilmek olan herkestir, bütün bir emekçi insan (lık)dır artık proletarya Bu niteliğiyle de yeryüzünde isyan etmeyi en çok hak eden sınıftır ve onun mevcut -güncel- durağanlığı yla ilgili paniğe kapılmamak gerek. Nâzım Hikmet in, Türkiye işçi sınıfına selâm!/ selâm yaratana!/ tohumların tohumuna, serpilip gelişene selâm!/ bütün yemişler 12

dallarınızdadır./ beklenen günler, güzel günlerimiz ellerinizdedir,/ haklı günler, büyük günler,/ gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan,/ ekmek, gül ve hürriyet günleri, dizeleriyle betimlediği işçi sınıfı(mız) günümüz Türkiye sinde, bırakın zincirlerini kırmayı, zincirlerini kaybetmiş uyuyan devdir. Attila İlhan ın da, Yerden cevahir söken, zincirin yitirmiş dev, diye betimlediği işçi sınıfı bugüne dek Türkiye yönetiminde hiçbir zaman söz ve karar sahibi olmadı Kamu işletmelerini partilerinin çiftlikleri hâline getirmedi Kamu bankalarının kredilerini hayali ihracatçılara, borsa simsarlarına peşkeş çekmedi KİT ürünlerini ucuz girdi olarak avantacı sermayeye dağıtmadı Vergisiz, sigortasız kayıt dışı ekonomiyi icat etmedi Vergi kaçırmanın, üretmeden faiz kıyakçılığıyla yaşamanın yollarını göstermedi İşverenlerin prim borçlarını affetmedi Özgürlüklere karşı çıkmadı. Sendika seçme özgürlüğünü, grev ve toplusözleşme hakkını kısıtlamadı. Düşünmeyi ve düşündüğünü açıklamayı suç ilan etmedi. Cezaevlerini düşünce mahkûmlarıyla doldurmadı Yani hiçbir zaman iradesiyle kapitalizmin suç ortağı olmadı; sadece yabancılaşmanın dişlileri arasında öğütüldüğü Türkiye de (ve yerkürede) kendi çıkarlarının tersine davranan, sınıf olmanın bilincine varamamışlığın Araf ında artı değer sömürüsüne uğrayan ücretli modern köle konumunda var 13

oldu Nâzım Hikmet in, onlar/ onlar ki toprakta karınca, suda balık,/ havada kuş kadar çokturlar;/ korkak, cesur, câhil,/ hakîm ve çocukturlar/ ve kahreden, yaratan ki onlardır,/ destanımızda yalnız onların maceraları vardır, dediği Onlar; topyekûn saldırı altındadır; Uyan artık uykundan diye anılan sınıftır da. Devletin gücünü aşan gerçek güç sahibi insanlar topluluğu olmasına rağmen genelinde sınıf bilinci oluşmamıştır; kendi varlıklarından ve güçlerinden haberleri olmayan sınıftır. Ancak tüm güncel negatiflere karşın tarihinde uyanması hiç bu kadar zorunlu hâle gelmemiş olan sınıf. 1 Mayıs larda ve Tekel Direnişi nde Vardım, varım, var olacağım diyen ve coğrafyamızın üstüne serpilmiş ölü toprağını bir kıpırdayışıyla, bir silkinişiyle atabilecek yegâne sınıftır hâlâ ve daima İŞÇİ SINIFI KÜTLESİ İşçi sınıfının maddi varlığı yani kütlesi konusunda Mustafa Sönmez şunları der: Ücretiyle geçinenler, yani mavi-beyaz yakalı tarım, sanayi, inşaat, hizmet sektörü çalışanları, kamu çalışanları, memurlar Türkiye toplumunda sayıca en ağırlıklı kesimi oluşturmayı sürdürüyor ve her geçen yıl da çoğalıyorlar. Nâzım ın, Toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar diye yazdığından bu yana, daha da çoğaldılar. 2012 Eylül itibarıyla 25.4 milyon olan toplam çalışanların yüzde 14

63 ünü, yani 16 milyonunu ücretliler oluşturuyor. Bunlara yedek işçi olarak adlandırılan 2.5 milyon resmi işsizi ve en az 1.5 milyonu bulan sayılmayan işsiz i eklerseniz, sayı 20 milyona ulaşıyor. Müthiş bir ücretli ordusu aslında... AKP rejiminde hızlı bir işçileşme (proleterleşme) sürecinden söz etmek gerekir. 2003 te 10 milyon dolayında olan ücretli sayısı 2012 sonuna doğru 16 milyonu buldu. Demir, kömür ve şeker /ve kırmızı bakır, ve mensucat/ ve sevda ve zulüm ve hayat... Tarımdaki gerilemenin kentlere püskürttüğü kadın ve erkek, vasıfsız, yarı-vasıflı genç emek kitlesi, inşaat, turizm, hizmetler, giyim, tekstil, gıda gibi emek-yoğun sektörlerde ücretli emek oldular. Düşük ücreti, sigortasızlığı, güvencesizliği sineye çekerek işe koşuldular. Ücretlilerin 3.5 milyona yakını kamuda; 2.6 milyonu memur (4/C) statüsünde 850 bine yakın da kamu işçisi var (Eylül 2012). Bunlar, kitabına uygun çalıştırılanlar. Geriye kalan 12.5 milyon ücretliden yaklaşık 4 milyonu kaçak, yani sigortasız çalıştırılıyor. Neredeyse her 3 özel sektör işçisinden 1 i demek bu. Büyük bir ayıp, çağ dışılık!.. Ücretlilerin ücret ve maaşlarının iç açıcı olmadığı sır değil İstihdam edileni ve işsizi ile toplam işgücünün dörtte üçü büyüklüğe ulaşmış olmasına karşın, bu toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çok ücretlinin hem gelir bölüşümünde, hem tüm siyasi kararlarda bu kadar etkinlikten uzak, bu kadar kendine yabancılaştırılmış olmasında tabii ki örgütsüzlüğü ana etken ve bu makus talih, 2012 de de değişmedi. Bu 16 milyon ücretliden örgütlü olup toplu pazarlık hakkını kullananların 3 yıldaki ortalaması kaç biliyor musunuz? Sadece 422 bin!.. Yani tüm ücretlilerin yüzde 2.5 i... Peki grev hakkını 15

kullanabilen kaç kişi? Sıkı durun; 3 yıl ortalaması 700 ü ya buluyor, ya bulmuyor... İŞÇİLERİN HÂL-İ PÜR MELALİ Ücretli kölelik hâlâ sürüyorken, işçilerin hâl-i pür melaline gelince Bilindiği üzere BM, 2 Aralık ı köleliğin kaldırıldığı gün olarak kabul etse de milyonlarca işçi, hâlâ köle koşullarında çalıştırılıyor. Kapitalizm sadece işçileri değil, çocukları, kadınları, kimlikleri ve inançları da sömürerek kölece yaşamı dayatıyor. Resmen kaldırıldığı belirtilse de kölelik fiili olarak sürüyor. Dünyada milyonlarca işçi, güvencesiz ve ağır çalışma koşullarında sömürülüyor. Türkiye de ise her yıl yüzlerce işçi çalışma koşulları sonucu yaşamını yitiriyor. Taşeronluk ve güvencesiz çalışma egemen sistem durumunda. Taşeronluk sisteminin yaygınlaştırılması, kölelik büroları denilen özel istihdam bürolarının açılması gibi uygulamaların yaygınlaştığını söyleyen DİSK-AR Müdürü Serkan Öngel, köleliğin modern bir yüzle yeni baştan hayatımıza girdiğini belirterek ekliyor: Dünya genelinde köleliğin kaldırılmasının yıldönümü olan bir süreçte aslında köleliğin yeni baştan başka biçimlerde hayatımıza girdiğini söylemek mümkün. Gerçekten insanların edindiği vasıfların bile bir anda yok sayıldığı bir süreçten geçiyoruz. İnsanlar giderek daha ağır koşullarda çalışmaya 16

zorlanıyorlar. Türkiye en yoğun sendikal hak ihlâllerinin yaşandığı 20 ülke arasında. Sendikalaşma oranları da giderek aşağı doğru düşüyor. 1986 da her 4 işçiden biri sendikalıysa, bugün bu yirmide biri sendikalı Söz konusu durumun coğrafyamızdaki verilerine gelince, onlar da şöyle İşçileşmenin yüzde 65 lere yükseldiği Türkiye de, 16 milyon ücretlinin büyük bölümü kuralsız, işçi güvenliğinin yok sayıldığı koşullarda çalışıyor. 4 milyona yakın çalışan kayıt dışı. Ölümlü iş kazalarında Türkiye dünya üçüncüsü, Avrupa da lider Resmi rakamlara göre 11 milyon işçinin 650-700 bini toplu iş sözleşmesi yapabiliyor, onun da yarısı kamuda. Yani devlet ne isterse onu veriyor. Hükümet, esnek çalışanların oranını yüzde 3.6 dan yüzde 18.8 e yükseltmek istiyor. Esnek çalışmada işçiye, bir işten bir işe geçerken aradaki zaman için para verilmiyor. Bu sistemde işçi, işverenin istediği zaman işe gitmek zorunda ama işveren çağırmadığı zaman, kendi bulduğu bir işe gitme hakkı yok. Esnek çalışma; örgütsüzlük, taşeronlaşma, kıdem ve yıllık iznin olmaması, düşük ücrete razı olmak anlamını taşıyor. Haftalık çalışma süreleri bakımından yer aldığı Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri arasında en uzun çalışma haftasına sahip Türk işçisi, sendikalılaşma oranları bakımından ise en kötü zamanlarını yaşıyor. AKP döneminde sendikalılık oranı yüzde 46 gerileyen ülkede, sendikasızlaşma konusunda liderliğe oturmuş durumda. Evet OECD nin 2012 yılı raporuna göre, örgüt üyesi ülkeler arasında en çok Türk işçileri çalışıyorken; Hollandalı işçilerin 17

haftalık çalışma süresi 30 saate, Almanlarınki 35 saate gerilerken Türk işçiler 2012 yılında haftada ortalama 48 saat çalıştı. OECD nin, çevre, ekonomi ve sosyal alanlara ilişkin istatistiklerin yer aldığı Factbook 2013 başlıklı çalışmasına göre, Türkiye nin büyük ekonomisi çalışanların canına okuyor. Çalışanlar, yılda ortalama bin 877 saatini işte geçiriyor. Türkiye de, dünyanın üç büyük ekonomisinden daha fazla çalışılıyor. Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aziz Çelik in çalışmasına göre, Türkiye de sendikalaşma oranları konusunda resmi veriler ile fiili durum arasında büyük bir uçurum yaşandığı ve resmi sendikalaşma istatistiklerinin çok uzun yıllardır ciddi hatalar içerdiği biliniyor. Çalışma Bakanlığı nın Ocak 1984 ile Temmuz 2009 arasında yayımladığı sendika istatistiklerine göre Türkiye de sendikalaşma oranları yüzde 60 civarında seyrediyor. Bu oranlar OECD ortalamasının üç katından fazla. Ancak veriler gerçek dışı. 2013 te revize edilen sendikalaşma istatistiklerine göre Türkiye de sendikalaşma oranı yüzde 8.8. Ancak OECD, Türkiye nin resmi sendikalaşma istatistiklerine itibar etmiyor. OECD, 2011 için sendikalaşma oranını yüzde 5.4 olarak veriyor. Sendikalaşma düzeyindeki gerilemeye paralel olarak toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi sayısının 1980 lerin ortalarından 2010 a ciddi biçimde gerilediği görülüyor. OECD verilerine göre 11 yılda Türkiye sendikalaşmada yüzde 46 geriledi. OECD nin itibar etmediği Çalışma Bakanlığı verilerine göre Ocak 1984 ile Temmuz 2009 arasında sendikalaşma oranı 18

yüzde 60 civarında seyrediyor. Kurum, 2011 için sendikalılık oranını yüzde 5.4 olarak veriyor. Türkiye bu konuda son 50 yılın en dip noktasında yer alıyor. 1987 yılında 1 milyon 400 bin civarında olan toplusözleşme kapsamındaki işçi sayısı, 2010 larda 700 bin civarına geriledi. Diğer bir ifadeyle toplusözleşme kapsamı yarı yarıya azaldı. Türk-İş 1952 yılında kurulduğunda Türkiye nin 21 milyonluk toplam nüfusu içinde kent nüfusunun oranı yüzde 15 (3 milyon 200 bin) idi; kamuda çalışan memurlar dışında işçi sınıfın toplam sayısı 500 bine ulaşmıyordu. Çalışanların ezici bir çoğunluğu, yüzde 80 den fazlası, kırdaydı. İşçiler bilhassa sanayi işçileri toplumun bir azınlığı durumundaydı 2012 de tabloya baktığımızda ne görüyoruz? Yüzde 70 (51 milyon) gibi büyük çoğunluğu kentlerde yaşayan ve toplam ücretli çalışan sayısı (uzun süreli işsizlerle birlikte) 17.5 milyona ulaşan bir toplum. 1990 lı yılların sonundan itibaren ücretli çalışan sayısı ülkedeki sosyal sınıflar içinde en yüksek sayıya ulaşmıştı. 2010 lu yıllardan itibaren ise ücretli çalışan sayısı ülke nüfusu içinde sayı bakımından en büyük sınıf hâline geldi. Geldi ama bu sosyal sınıfı ne siyaseten ne sendika ne diğer örgütlenmeler (kooperatif, dernek) kapsayan bir örgütlenme oluşturulamadı. Tam tersine Türk-İş gibi sendikal örgütlenmeler çok ciddi erozyona uğradı. Sayısı artarken, siyasi, sosyal gücü ve etkisi bakımından en alt seviyeye indi. Bu sosyal yapıya daha yakından baktığımızda Türkiye nin övünülen hızlı büyümesi, bir başka deyimle muazzam sermaye birikim sürecinde çok hızlı bir işçileşme olduğunu gözlüyoruz. 10 yılda her yıl yaklaşık 525 bin kişi işçileşerek çalışma 19

hayatına katıldı. 2002 deki 9,5 milyon, 2012 de 15 milyon 400 bine çıktı. Uzun vadeli işsizler de dahil edildiğinde bu sayı 17.5 milyona ulaşıyor. Bu, işçi sınıfının müthiş bir hızla gençleşmiş olduğuna da işaret ediyor. Sendikaları ve statüleri farklı olan yaklaşık 2 milyon memur dışarıda tutulduğunda işçi sendikaları statüsüne tabi olabilecek ücretli çalışan kitlesi 13.5 milyondur. Buna karşılık 10 yılda, her yıl yaklaşık 45 bin işçi sendikasız hâle geldi. 2002 de 960 bin olan sendikalı işçi sayısı 2012 yılı başında 520 bine kadar geriledi. İşçileşme hızlanıyor, işçi sınıfının yaş ortalaması düşüp gençleşiyor ama örgütlenme, kolektif davranma, siyasete katılma eğilimleri bir dizi nesnel ve öznel nedenden dolayı yeterince güçlü değil; hatta geriliyor. Nesnel nedenlerin başında hiç kuşkusuz gerçek işsizliğin 5 milyon kişiye yaklaşan devasa sayısı ile işyerinde çalışanlar arasındaki kesin, sert, statü farkları. Kadrolu, taşeron, geçici, yevmiye, göçmen işçi gibi statüler işçilerin aynı işletmede ve aynı işkolunda ortaklaşmasının çok büyük rolü var. Bu statü farklarına Türk-Kürt, yerli-göçmen vasıflı-vasıfsız vb. ayrımları ile muazzam ölçüdeki bilinç düzeyi farklarını eklediğimizde tablo tamamlanır. [12] Bunlarla birlikte Türkiye de çalışma çağındaki nüfus her yıl 800-850 bin kişi artmasına karşın, bu kişilerin ancak yüzde 50 sine tekabül eden 400-450 bini işgücü piyasasına girebiliyor. AKP tarafından yandaş sendikalar yaratılıyor. Yandaş sendikacılığın en çarpıcı örneği ise Memur-Sen de yaşandı. Memur-Sen in üye sayısı 10 yılda 42 binden, 600 bine ulaştı. AKP döneminde gerçekleştirilen grev sayısı daha önceki yıllara göre azaldı. Yıl içinde toplam 582 işçiyi kapsayan 7 işyerinde 20

grev gerçekleşti. Bunun nedeni iş barışının sağlanması değil, sendikaların etkisizliği ve çıkılan grevlerin çoğunun milli güvenlik gerekçesi ile engellenmiş olması. Sendikal örgütlülük düzeyi darbe dönemlerinin bile gerisine düştü. Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu ile grevsiz, yaptırımı olmayan toplusözleşme düzeni getirildi. 10 yıllık AKP iktidarında yaklaşık 11 bin işçi iş kazalarında/ cinayetlerinde hayatını kaybetti. Yani her yıl yaklaşık 1100 işçi. Her gün ortalama dört işçi iş kazaları nedeniyle yaşamını yitiriyor, altı işçi de iş göremez hâle geliyor. 2011 yılında ekonomik olarak yüzde 8.5 büyüyen Türkiye de iş kazaları da çığ gibi büyüyor. SGK nin yayımladığı 2011 yılına ait istatistiklere göre, 2011 yılında 69 bin 227 iş kazası yaşandı, 697 meslek hastalığı tespit edildi. İş kazalarının bin 700 ü, meslek hastalıklarının ise 10 u ölümle sonuçlandı. 2010 yılı sonuçlarıyla karşılaştırıldığında, 2011 yılında meydana gelen iş kazalarında yüzde 10, meslek hastalığı sayısında ise yüzde 31 artış yaşandı. İş kazası sonucu malul kalanların sayısı 2003 te 1452 iken bu sayı 2011 de 2 bin 86 ya yükseldi. Hayatını kaybedenler ikiye katlanarak 1563 oldu. İşsizlik ödeneği vermekle görevli olan İşsizlik Sigortası Fonu, amacından saptırılarak gelir kaynağı hâline dönüştürüldü. Şu ana kadar fonun 11 milyar 223 milyon 207 bin TL lik geliri Hazine ye aktarıldı. Bunların yanında İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi nin şu verileri 2013 yılında emekçilerin durumunu açık biçimde özetlemektedir: 2013 yılında 103 ü kadın, 59 u çocuk, 22 si ise yabancı göçmen işçi olmak üzere en az 1233 emekçi iş 21