ESNAF VE SANATKAR KAVRAMINDA EMEK VE SERMAYE UNSURLARININ ÖNEMİ Ersen Yavuz Esnaf ve Sanatkârlar, genelde küçük işletmeler kategorisinde yer alan ve işveren ana başlığı altında incelenen sosyal bir kesimdir. Ancak bu tanımlama, söz konusu sosyal kesimin emek kavramı ve emekçi kesimi ile olan karmaşık ve yakın ilişkilerinin gözardı edilmesinin nedeni olmamalıdır. Esnaf Sanatkârların toptancı bir yaklaşımla sermaye kesimi içerisinde kategorize edilmesi, son derece eksik bir yaklaşım olacağı gibi bu kesimin sosyolojik analizinde de bizi yanlış noktalara götürür. Emek unsuru, esnaf ve sanatlar kavramının tanım ve tasvirinde vazgeçilmez temel bir unsurdur. Bir başka deyişle esnaf, emeğiyle geçinen insandır. Emeğin yoğunluğu ve niteliği bakımından esnaf ile sanatkârlar arasında kuşkusuz farklar vardır. Bu konu sosyolojik ve siyasi boyutları da olan ayrı bir yazıda ele alınması gereken genişliktedir. Özellikle sol siyasetle ilgilenenlerin Esnaf-Sanatkâr / Emek ilişkisi üzerinde önemle durmaları, hedef kitleleri arasına aynen işçi ve köylüler gibi emekçi bir sosyal kesim olan esnaf ve sanatkarları da dahil etmeleri gerekir. Bilindiği gibi 13.01.2011 tarihli ve 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 15 inci maddesinde Esnaf; İster gezici olsun ister bir dükkanda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedeni çalışmasına dayanan ve geliri Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişidir. şeklinde tanımlanmıştır. Görüldüğü gibi Türk Ticaret Kanunu; 1) Gezici veya sabit bir esnaf işletmesine sahip bulunan, 2) Faaliyeti sermayesinden ziyade bedeni çalışmasına dayanan, 3) Kazancı, Bakanlar Kurulunca belirlenen sınırı aşmayan, sanat ve ticaret sahiplerini esnaf olarak nitelemiştir.
2 Ticaret veya sanatla iştigal etmek isteyen herkesin bir işletme oluşturması zaten pratik bir zorunluluk olduğuna göre, esnaf sayılabilmek için geriye iki önemli koşul kalmaktadır. Bunlardan birincisi faaliyetin sermayeden ziyade bedeni çalışmaya dayanması, yani fiilen işin başında veya içinde emek sarfedilerek aktif bir biçimde yer alınması, diğeri de faaliyet sonucu elde edilecek gelirin sınırlı boyutlarda kalmasıdır. Ticaret Kanunumuz bu tanımla, tacirin esnaftan farklılığını vurgulamak istemiş ve esnafın tacirden farklı olarak bedeni çalışmasıyla bir meslek icra etmesi gerektiğini hükme bağlamıştır. Gerçektende esnaf lık bir meslek olduğu halde tacir lik, bir mesleki branşın adı değildir. tacir lik esas itibariyle organizasyon becerisidir. Ticari işletmede tacirin bizzat çalışması gerekmediği halde, esnaf işletmesinde esnafın fiilen çalışması, Ticaret kanunumuzda yasal bir zorunluluk olarak öngörülmüştür. 7.6.2005 tarihli 5362 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu nun 3 üncü maddesinde ise Esnaf ve Sanatkâr; İster gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler olarak tanımlanmıştır. Bu tanım, esnaf olmanın koşullarını, 1) İster gezici ister sabit bir esnaf işletmesine sahip bulunmak, 2) Koordinasyon Kurulunca belirlenen meslek kollarında faaliyet göstermek, 3) Ekonomik faaliyeti sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayanmak, 4) Kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak ölçüde sınırlı olmak, 5) Basit usulde vergilendirilmek ve/veya işletme hesabına göre deftere tabi olmak veya vergiden muaf bulunmak, şeklinde belirlemiştir.
3 Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu, Esnaf tanımını yaparken esas itibariyle Türk Ticaret Kanunundaki tanımdan hareket etmiş, ancak gelir ile bedenen çalışma ölçütlerini kısmen değiştirerek de olsa muhafaza ederken, sayılan meslek dallarından birisinde vergi mükellefi olarak faaliyette bulunma unsurlarını esnaf tanımına yeni ölçütler olarak ilave etmiştir. Koordinasyon Kurulunca belirlenen meslek dallarında faaliyette bulunma ölçütünün esnaf tanımına ilave bir unsur olarak getirilmesi, AB müktesebatına uygun bir yaklaşım olmuş, ancak vergi mükellefi olma zorunluluğu, meslek erbabının tanımlanmasında çağdaş ve hukuken tutarlı bir ölçü olarak değerlendirilememiştir. Gerçekten de, meslek sahibi olabilme hakkı belirli bir eğitim ve deneyim ile kazanılabilecek bir beceriler bütünü olduğu halde bunun birde vergi mükellefi olma koşuluna bağlanması, başka meslekler için öngörülmeyen bir bürokratik yükümlülüğün esnaf kesimi için gerekli kabul edilmesidir ki bunun, hak ve eşitlik ilkeleriyle bağdaştırılması mümkün değildir. Nitekim, doktor, avukat, mühendis vb. unvanını kazanabilmek için vergi mükellefi olmak şart mıdır ki, esnaf ve sanatkârlar için böylesi bir zorunluluk getirilmiştir. Kuşkusuz, hukukun temel kurallarına ve insan haklarına aykırı bu düzenleme konusunda çok daha fazla şeyler söylenebilir. Burada şimdilik, sorunun tespiti ile yetinmek, kanımızca yazı kapsamının genişlememesi için uygun ve yeterli olacaktır. Diğer taraftan, Esnaf Ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu, esnafı tanımlarken, eski ve yeni Ticaret Kanunlarımızda ki emeğin, sermaye unsurundan daha ağırlıklı olma ölçütünü değiştirmiş ve bedeni çalışmayı sermaye unsuru ile birlikte (eşdeğer) değerlendirmiştir. Görüldüğü gibi Esnaf ve Sanatkâr meslek kuruluşları kanunu da, bedeni çalışma unsuruna önem vermeye devam etmiştir. Kanunun yaptığı bu esnaf tanımı, Türk Hukukunda Esnaf ve Sanatkâr kavramının Ana-Genel tanımıdır. Esnaf ve sanatkâr kesimi için temel metin olarak kabul edilebilecek bu kanunun, esnaf tanımını yaparken Türk Ticaret Kanunundaki Bedeni Çalışma ölçütünü muhafaza etmesi, bu ölçüye özellikle esnaf ve tacir ayırımı açısından ne kadar önem atfettiğinin de ayrıca bir kanıtı olarak kabul edilebilir.
4 Burada ve yazımızın dikkat çekmek istediği ana fikir bakımından önemli olan, bir kişinin esnaf kabul edilebilmesi için işinin başında veya içinde mutlaka bedeni çalışması ile fiziken mevcut bulunması gereğidir. Tacirler için söz konusu olmayan bu koşul esnaf için temel ve vazgeçilmez koşuldur. Hukuki statü bağlamında buradaki temel sorun; Fiili Çalışma unsurunun mevcut bulunup bulunmadığının nasıl tespit edileceği konusudur. Zaten, hukuki bazdaki bu ve diğer tespit güçlükleri nedeniyle esnaf-tacir ayrımı genelde insanların tercihine bağlı bir noktaya gelmiştir. Bugün ticarete atılan her esnaf ve sanatkâr, arzusuna bağlı olarak kendisini tacir veya esnaf olarak ilgili sicil ve odaya kaydettirebilmektedir. Bu yazımızın amacı esnaf tacir ayrımındaki hukuki ve pratik güçlüklerin aşılmasına katkı sağlamak değildir. Dikkat çekmek istediğimiz nokta; kendi işinde fiilen emek ve mesai sarfederek çalışma gereğinin, esnaf olabilmenin temel koşulu olduğu ve bu konumda bulunmayanların yasalarımıza göre tacir sayılması gerektiğidir. Kuşkusuz, emek unsurunun mevcudiyetinin tespit sorununu aşmak pratikte son derece güçtür. Bu nedenle günümüzde esnaf örgütlerinde ve özellikle Birlik, Federasyon, Konfederasyon gibi üst temsili örgütlerde adeta tam gün, profesyonelce ve bir personel gibi görev yapan başkan ve vekilleri, esnaf olabilme koşullarından en önemlisi olan Bedeni Çalışma ölçütünü ihlal etmiş konuma düşmektedirler. Bu bakımdan, taksisinde, kamyonunda, dükkanında çalışmayan ve bu işleri tümüyle yanlarında çalışanlara bırakarak bütün gününü maaşlı birer personel gibi esnaf örgütlerinde çalışarak geçiren meslek erbabı, bedenen kendi işlerinde çalışmadıkları için hukuken esnaf olarak nitelendirilemez. Kaldı ki, bu konumda bulunanların büyük çoğunluğunun, maddi ve manevi yönden daha avantajlı ve cazip olduğu için zamanla kendi işlerini, yanlarına ortak olarak aldıkları şahıslara devrederek, esnaf örgütü yöneticiliğini tercih ettikleri gözlenmektedir.
5 Bu yaklaşım, esnaftan kopmuş, profesyonel bir esnaf örgütü yöneticisi kitlesi yaratmakta, yalnızca yeniden seçilmeye odaklanmış bu sistem, özellikle üst örgüt yöneticilerinin, esnafın çıkarı için riskli çabalara yönelmek yerine, kişisel ikbale olanak veren tavizci ve teslimiyetçi davranışları yeğlemeleri sonucunu doğurmaktadır. Ankara: Ekim.2010