Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 52, Eylül 2017, s

Benzer belgeler
MERKEZ BANKASI BAĞIMSIZLIĞININ EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ: AB ÜLKELERİ ÜZERİNE YENİ NESİL PANEL VERİ ANALİZİ ( )

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

Kurumsal Şeffaflık, Firma Değeri Ve Firma Performansları İlişkisi Bist İncelemesi

MAKROEKONOMİK İSTİKRARSIZLIĞIN EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ: TÜRKİYE ÜZERİNE YAPISAL KIRILMALI ZAMAN SERİSİ ANALİZİ ( )

2017 YILI İLK ÇEYREK GSYH BÜYÜMESİNİN ANALİZİ. Zafer YÜKSELER. (19 Haziran 2017)

İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4

Türkiye Ekonomisi 2000 li yıllar

BAKANLAR KURULU SUNUMU

Giriş İktisat Politikası. İktisat Politikası. Bilgin Bari. 28.Eylül.2015

FİNAL ÖNCESİ ÇÖZÜMLÜ DENEME MALİYE POLİTİKASI 1 SORULAR

Merkez Bankası 1998 Yılı İlk Üç Aylık Para Programı Gerçekleşmesi ve İkinci Üç Aylık Para Programı Uygulaması

5.21% -11.0% 25.2% 10.8% % Eylül 18 Ağustos 18 Eylül 18 Ekim 18 AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ ÖZET GÖSTERGELER. Piyasalar

1 TEMEL İKTİSADİ KAVRAMLAR

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014

Türkiye Ekonomisi 2014 Bütçe Büyüklükleri ve Bütçe Performansı Raporu

Dersin Amacı: Bilimsel araştırmanın öneminin ifade edilmesi, hipotez yazımı ve kaynak tarama gibi uygulamaların öğretilmesi amaçlanmaktadır.

MESLEK KOMİTELERİ DURUM TESPİT ANKETİ

7. Orta Vadeli Öngörüler

2016 Ocak Enflasyon Raporu Bilgilendirme Toplantısı. Erdem BAŞÇI Başkan. 26 Ocak 2016 Ankara

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

Avrupa Birliği Lizbon Hedefleri ne UlaĢabiliyor mu?

Cari işlemler açığında neler oluyor? Bu defa farklı mı, yoksa aynı mı? Sarp Kalkan Ekonomi Politikaları Analisti

Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi

Emtia Fiyatlarının Enflasyon Üzerindeki Etkisi

Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. Ücretlendirme Politikası

İçindekiler kısa tablosu

İZMİR TİCARET ODASI EKONOMİK KALKINMA VE İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ (OECD) TÜRKİYE EKONOMİK TAHMİN ÖZETİ 2017 RAPORU DEĞERLENDİRMESİ

Ekonomi Bülteni. 29 Haziran 2015, Sayı: 17. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

1 MAKRO EKONOMİNİN DOĞUŞU

7. Orta Vadeli Öngörüler

AB Krizi ve TCMB Para Politikası

MESLEK KOMİTELERİ DURUM TESPİT ANKETİ

İKTİSADİ GÖRÜNÜM VE PARA POLİTİKASI. 23 Aralık 2015 Ankara

Ekonomik Görünüm ve Tahminler: Nisan 2015

Abdi İpekçi Caddesi No : 57, Reasürans Han, E Blok 7.Kat Harbiye İstanbul Tel : +90 (212)

Finansal Piyasa Dinamikleri. Yekta NAZLI

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

2016 YILI I.DÖNEM AKTÜERLİK SINAVLARI EKONOMİ

Ayrım I. Genel Çerçeve 1

MAKROEKONOMİ BÜLTENİ OCAK 2018

Esentepe Mah. Ali Kaya Sok. Polat Plaza A Blok No: 1A/52 Kat 4 Şişli / İstanbul Tel: (0212)

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

TÜRKİYE DÜZENLİ EKONOMİ NOTU

QNB FİNANS PORTFÖY BİRİNCİ SERBEST (DÖVİZ) FON'NA AİT PERFORMANS SUNUM RAPORU. Fon'un Yatırım Amacı

7.36% 2.9% 17.9% 9.7% % Temmuz 18 Nisan 18 Temmuz 18 Ağustos 18

Makro İktisat II Örnek Sorular. 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120

AB Ülkelerinin Temel Ekonomik Göstergeleri Üye ve Aday Ülkeler

İKTİSADİ GÖRÜNÜM VE PARA POLİTİKASI. 24 Şubat 2016 Ankara

MESLEK KOMİTELERİ DURUM TESPİT ANKETİ

Yapı Kredi Finansal Kiralama A. O. Ücretlendirme Politikası

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 EKİM AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği. Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

BASIN DUYURUSU 30 Nisan 2015

DURGUNLUK VE MALİYE POLİTİKASI

ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ( )

MAYIS 2012 FON BÜLTENİ

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş PARA PİYASASI LİKİT EMEKLİLİK YATIRIM FONU(KAMU) YILLIK RAPOR

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası

İÇİNDEKİLER III. Önsöz

7.26% 9.9% 10.8% 10.8% % Mart 18 Şubat 18 Mart 18 Nisan 18 AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ ÖZET GÖSTERGELER. Piyasalar

FİNANSAL YATIRIM ARAÇLARININ REEL GETİRİ ORANLARI HABER BÜLTENİNDE YAPILAN ANA REVİZYONA İLİŞKİN METODOLOJİK DOKÜMAN

Merkez Bankacılığı

Ocak 2015 HALI SEKTÖRÜ Ocak Aralık Dönemi İhracat Bilgi Notu. Tekstil, Deri ve Halı Şubesi İTKİB Genel Sekreterliği 01/2015 Page 1

Türkiye de Ar-Ge, Patent ve Ekonomik Büyüme İlişkisi ( )

Artış. Ocak-Haziran Oranı (Yüzde) Ocak-Haziran 2014

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. Tarihçe

Esentepe Mah. Ali Kaya Sok. Polat Plaza A Blok No: 1A/52 Kat 4 Şişli / İstanbul Tel: (0212)

BÖLÜM I MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ

KATILIM EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. ALTERNATİF STANDART EMEKLİLİK YATIRIM FONU 6 AYLIK RAPOR

BASIN DUYURUSU ŞUBAT AYI ENFLASYONU, İLERİYE YÖNELİK BEKLEYİŞLER VE FAİZ ORANLARI

MAKROİKTİSAT BÖLÜM 1: MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ. Mikro kelimesi küçük, Makro kelimesi ise büyük anlamına gelmektedir.

İKTİSADİ GÖRÜNÜM VE PARA POLİTİKASI. 25 Mayıs 2016 Ankara

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 TEMMUZ AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

DÜNYA BANKASI TÜRKİYE DÜZENLİ EKONOMİ NOTU TEMMUZ Hazırlayan: Ekin Sıla Özsümer. Uluslararası İlişkiler Müdürlüğü

A Y L I K EKONOMİ BÜLTENİ

HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI EKONOMİK ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

MAKROEKONOMİ BÜLTENİ MAYIS 2018

İKTİSAT ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA DERS İÇERİKLERİ. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS

8. BÖLÜM STAGFLASYONLA MÜCADELEDE MALİYE POLİTİKASI. Dr. Süleyman BOLAT


SEKTÖREL GELİŞMELER İÇİNDEKİLER Otomotiv. Beyaz Eşya. İnşaat. Turizm. Enerji. Diğer Göstergeler. Sektörel Gelişmeler /Ağustos

CİGNA FİNANS EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. PARA PİYASASI LİKİT KAMU EMEKLİLİK YATIRIM FONU DÖNEMİ ALTI AYLIK RAPORU

Esentepe Mah. Ali Kaya Sok. Polat Plaza A Blok No: 1A/52 Kat 4 Şişli / İstanbul Tel: (0212)

Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler ve Orta Vadeli Program. 22 Kasım 2013


8. Finansal Piyasalar. 8.1 Finansal Koşullar ve Para Politikası

NUROL YATIRIM BANKASI A.Ş YILI İKİNCİ ÇEYREK ARA DÖNEM FAALİYET RAPORU

QNB FİNANS PORTFÖY BİRİNCİ HİSSE SENEDİ FONU FON (HİSSE SENEDİ YOĞUN FON)'NA AİT PERFORMANS SUNUM RAPORU. Fon'un Yatırım Amacı

Fon Bülteni Kasım Önce Sen

7,36% 5,1% 15,4% 10,1% 87,1 57,1 2,7 17,75% Mayıs 18 Nisan 18 Mayıs 18 Haziran 18

5.21% 4.6% 21.6% 11.1% % Ekim 18 Eylül 18 Ekim 18 Kasım 18

2012 YILI OCAK-EYLÜL DÖNEMİ BÜTÇE GERÇEKLEŞMELERİ 2012 YIL SONU BÜTÇE TAHMİNLERİ 2013 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE TASARISI MEHMET ŞİMŞEK MALİYE BAKANI

SERMAYE PİYASASI KURULU BAŞKANI SN. DOÇ. DR. TURAN EROL UN

HAZIRLAYAN. Mart ayında Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) beklentilerin üzerinde arttı.

İŞGÜCÜ PİYASALARINDA MEVSİMLİK ETKİLER AZALIYOR

Ekonomi Bülteni. 27 Temmuz 2015, Sayı: 20. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

VİRTUS Serbest Yatırım Fonu. Finans Yatırım Bosphorus Capital B Tipi Değişken Fon

GÜNLÜK BÜLTEN 04 Nisan 2014

MALİYE ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS

MESLEK KOMİTELERİ DURUM TESPİT ANKETİ

Transkript:

Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 52, Eylül 2017, s. 175-201 Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date Yayınlanma Tarihi / The Publication Date 09.07.2017 13.09.2017 Yrd. Doç. Dr. Ömer YALÇINKAYA Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi, İİBF/İktisat Bölümü omeryalcinkaya84@hotmail.com MERKEZ BANKASI BAĞIMSIZLIĞININ REEL VE POTANSİYEL EKO- NOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ (1970-2015) Bu çalışmada, Türkiye ekonomisinde merkez bankası yasal bağımsızlık düzeyinin reel ve potansiyel ekonomik büyüme ile reel ve potansiyel ekonomik büyüme arasındaki fark olarak tanımlanan hâsıla açığı üzerindeki etkileri 1970-2015 dönemi için zaman serisi analizi kapsamında ampirik olarak incelenmektedir. Bu yönüyle çalışmada, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası nın (TCMB) nihai hedefi olan fiyat istikrarının sağlanabilmesine ve sürdürülebilmesine yönelik olarak tesis edilen yasal bağımsızlık düzeyinin, Türkiye ekonomisinin reel ve potansiyel ekonomik büyüme performansları üzerindeki uzun dönemli etkilerinin ekonometrik olarak değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Çalışma sonucunda, incelenen dönemde TCMB yasal bağımsızlık düzeyinin; Türkiye ekonomisinin reel ekonomik büyüme performansı üzerinde herhangi bir etkiye sahip olmadığı, potansiyel ekonomik büyüme performansını artırdığı ve reel ile potansiyel ekonomik büyüme arasındaki farkı daraltarak hâsıla açığını azalttığı tespit edilmiştir. Bu sonuçlar, çalışma döneminde Türkiye ekonomisinin ekonomik büyüme performansının potansiyelinin arttırılmasında ve özellikle uzun dönemde potansiyeli düzeyinde sürdürülebilirlik kazanmasında TCMB yasal bağımsızlık düzeyinin de mevcut yapısıyla önemli bir etkiye sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Anahtar kelimeler: Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme, Merkez Bankası Yasal Bağımsızlık Düzeyi, Zaman Serisi Analizi. Öz

THE EFFECTS OF CENTRAL BANK INDEPENDENCE ON REAL AND POTENTIAL ECONOMIC GROWTH: THE CASE OF TURKEY (1970-2015) Abstract In this study, the effects of the level of statutory independence of the central bank on output gap which is defined as the difference between real and potential economic growth with real and potential economic growth in the Turkish economy are examined empirically within the time series analysis for the period 1970-2015. In the study from this aspect, it is aimed to econometrically assess that the long-term effects of the level of statutory independence established for the maintenance and sustainability of price stability which is the ultimate goal of the Central Bank of the Republic of Turkey (CBRT) on the real and potential economic growth performances of the Turkish economy. As a result of the study, it has been determined that the level of statutory independence of the CBRT does not has any influence on the real economic growth performance of the Turkish economy, has increased the potential economic growth performance and has reduced the output gap by narrowing the deficit between real and potential economic growth during the review period. These results reveals that with the current structure the level of statutory independence of the CBRT's in the working period has an important effect on the potential of the economic growth performance of the Turkish economy has been increased and has been gained sustainability at a potential level especially in the long term. 176 Keywords: Sustainable Economic Growth, Central Bank Statutory Independence Level, Time Series Analysis. 1. GİRİŞ Ülke ekonomilerinde belirlenen makroekonomik amaçlara ulaşılabilmesinde kullanılan ekonomi politikaları temel olarak para ve maliye politikalarının toplamından oluşmaktadır. Maliye politikası, hükümetlerin ekonomik büyümenin sağlanabilmesi, istihdamın artırılabilmesi vb. gibi belli makroekonomik amaçları gerçekleştirebilmek amacıyla gelir yaratma ve harcama yapma yöntemlerini şekillendirmelerini ifade etmektedir. Para politikası ise merkez bankalarının çeşitli para politikası araçlarını kullanarak, fiyat istikrarı ile finansal istikrar şeklindeki iç ve dış dengeyi gözeten temel makroekonomik hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için aldıkları kararları belirtmektedir. 1970 li yıllara kadar sürdürülebilir ekonomik büyüme ve tam istihdam hedeflerine ulaşılabilmesinde maliye politikalarının destekleyicisi olarak kullanılagelen para politikaları, 1970 li yıllardaki petrol krizleriyle ortaya çıkan yüksek enflasyonist süreçlerin ardından genellikle fiyat istikrarının sağlanmasını ve sürdürülmesini temel amaç edinen bir yapıya kavuşturulmuştur (TCMB, 2013a: 2). Bu bağlamda, 1970 lerin sonrasında temel amaçları fiyat istikrarı olarak belirlenen para politikalarının uygulayıcısı merkez bankalarının yasal olarak bağımsız bir yapıya kavuşturulmaları, fiyat istikrarını sağlayabilmeleri ve sürdürebilmeleri açısından süreç içerisinde oluşturulmaya başlanan en önemli kurumsal unsurlar arasında gösterilmektedir. Bağımsızlık, merkez bankalarının kurumsal, yönetimsel, finansal ve para politikasına yönelik kararlarını, herhangi bir

baskı olmadan ve bağımsız bir şekilde alabilmeleri durumunu belirtmektedir. Bu yönüyle, merkez bankalarının güvenilirliğini ve para politikalarının etkinliğini artıran bağımsızlık, fiyat istikrarının sağlanması ve sürdürülmesi hedeflerinin gerçekleştirilebilmesinde bir ön koşul olarak görülmektedir (TCMB, 2012: 1-3). Fiyat istikrarı, iktisadi karar birimlerinin tüketime, yatırıma ve tasarrufa yönelik kararlarında dikkate almaya gerek duymayacakları ölçüde düşük bir enflasyon oranını belirtmekte ve yüksek enflasyonun yarattığı belirsizlik ortamının ortadan kalkmasına yardımcı olmaktadır. Nitekim fiyat istikrarının sağlanamadığı enflasyonist bir ortam, iktisadi karar birimleri açısından belirsizlik yaratmakta ve iktisadi aktörleri tüketim ve yatırım konularında kararsızlığa itmektedir. Fiyatlarda meydana gelen sürekli ve değişken oranlı artışlar, tüketicilerin farklı mal ve hizmetleri birbirleriyle kıyaslamalarını ve alacakları ürünleri seçmelerini zorlaştırarak tüketim kararlarını sınırlandırmaktadır. Bununla birlikte, enflasyonist bir ortamda firmalar, gelecek dönemdeki maliyetlerini ve kârlarını öngöremediklerinden, yatırımlarından bekledikleri getirileri elde edip edemeyeceklerini hesaplamakta zorlandıklarından, uzun vadeli yatırımlar yapma konusunda kararsız kalmaktadırlar. Fiyat istikrarsızlığının neden olduğu bu belirsizlik ve kararsızlık, iktisadi karar birimlerini tüketim ve yatırım yapmak yerine enflasyonun zararlı etkilerinden korunmak amacıyla tasarruflarıyla döviz, altın, gayrimenkul vb. gibi finansal araçları satın almaya yöneltmektedir. Bu yönüyle fiyat istikrarının sağlanması ve sürdürülmesi, göreli fiyatları kolayca karşılaştırabilen karar birimlerinin tüketimlerini ve yatırımlarını reel alanlara yönlendirerek ekonomik büyümenin sağlanabilmesi ve özellikle potansiyeli düzeyinde sürdürülebilir kılınabilmesi için gerekli ekonomik ortamı yaratmaktadır (TCMB, 2013: 7-8). 177 Bu kapsamda çalışmada, Türkiye ekonomisinde merkez bankası yasal bağımsızlık düzeyinin reel ve potansiyel ekonomik büyüme (Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla) ile reel ve potansiyel ekonomik büyüme arasındaki fark olarak tanımlanan hâsıla açığı üzerindeki etkileri ampirik olarak incelenmektedir. Bu açıdan çalışmada, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası nın (TCMB) nihai hedefi olan fiyat istikrarının sağlanabilmesine ve sürdürülebilmesine yönelik olarak tesis edilen yasal bağımsızlık düzeyinin, Türkiye ekonomisinin reel ve potansiyel ekonomik büyüme performansları üzerindeki uzun dönemli etkilerinin ekonometrik olarak değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Çalışmanın ikinci bölümünde, öncelikle merkez bankası bağımsızlığı kavramı ve bu kavramın gelişim sürecine ilişkin teorik tartışmalar özetlenmektedir. Akabinde, merkez bankası yasal bağımsızlık düzeyinin ölçülmesine yönelik olarak geliştirilen çeşitli yaklaşımlar ile ampirik literatür genel hatlarıyla açıklanmakta ve çalışmanın literatürdeki konumu belirtilmektedir. Üçüncü bölümde, TCMB yasal bağımsızlık düzeyinin Türkiye ekonomisinin reel ve potansiyel ekonomik büyüme performansı ile hâsıla açığı üzerindeki etkileri ekonometrik olarak incelenmektedir. Çalışma genel değerlendirmelerin ve politika çıkarımlarının bulunduğu dördüncü bölümle tamamlanmaktadır. 2. MERKEZ BANKASI BAĞIMSIZLIĞI: TEORİK ÇERÇEVE VE AMPİRİK Lİ- TERATÜR 2.1. Merkez Bankası Bağımsızlığının Gelişimi ve TCMB Merkez bankası bağımsızlığına ilişkin teorik yazın incelendiğinde, merkez bankalarının bağımsızlığı düşüncesinin ilk defa Klasik iktisatçı David Ricardo (1824) tarafından dile getirildiği görülmektedir. Ricardo Bir Ulusal Bankanın Kurulmasına İlişkin Plan başlıklı çalışma-

sında, merkez bankalarının hükümetlere karşılıksız avans vermemesi ve hükümetlerin de merkez bankalarının politikalarına müdahale etmemesi gerektiğini belirtmektedir (Ricardo, 1824: 10-11). Ricardo merkez bankalarının hükûmetlerden bağımsız olmaları gerektiğini 1824 yılında belirtmiş olmasına rağmen, merkez bankalarının yasal açıdan bağımsız bir yapıya kavuşturulma çalışmaları çok daha yakın bir geçmişe dayanmaktadır. Bu durumun ortaya çıkmasında merkez bankalarının fiyat istikrarını sağlamada nominal çapa olarak gördükleri Altın Standardı ve Bretton Woods gibi uluslararası parasal sistemlerin birbiri ardına işlerliğini kaybetmelerinin ve süreç içerisinde yaşanan siyasi belirsizliklerin daha önemli bir etkiye sahip olduğu kabul edilmektedir (Doğru, 2013: 26). 19. yüzyılın sonlarından itibaren Almanya Merkez Bankası öncülüğünde dünya genelindeki birçok merkez bankası tarafından kullanılmaya başlanan Altın Standardı ile merkez bankaları sadece altın rezervleri karşılığında para basmaya başlayınca dünyada etkin ve istikrarlı bir ödeme sisteminin oluşması sağlanmıştır. Birinci Dünya Savaşı nın başlamasına kadar sürdürülen Altın Standardı sistemi, savaş döneminde terk edilmiş ve döviz kontrolü uygulamalarına başvurulmuştur. Savaş sonrasında, kamu borç yükünün artması, enflasyon oranlarının yükselmesi, ülkelerin para birimleri arasında yeni bir eşitlemenin nasıl belirlenmesi gerektiğine yönelik siyasi vb. sorunların yaşanması Altın Standardı sistemine yeniden etkin bir şekilde geçilmesini engellemiştir. 1922 yılında Cenova da düzenlenen konferanslar Altın Standardı parasal sisteminin yeniden inşasına esas oluşturmuş, katılımcı ülkelerde merkez bankalarının kurulmasının ve merkez bankalarının siyasi baskılardan ve kontrollerden uzaklaştırılmasının gerekliliği tartışılmıştır. Ancak savaş sonrasındaki dönemde ülkelerin fiyat ve döviz kuru kontrolü uygulamalarını kaldırmaları mümkün olmayınca, son tahlilde merkez bankası bağımsızlığını da öngören Altın Standardı kısa bir süre daha davam ettirildikten sonra 1936 yılında tamamen terk edilmiştir. Bu süreçte, meydana gelen 1929 Büyük Buhranı ile merkez bankalarının güvenilirliğinin azalmasına bağlı olarak var olan bağımsızlıkları da büyük ölçüde sınırlandırılmış ve para politikalarının hükümetlerce hazine birimleri tarafından yürütülmesine başvurulmuştur. Uluslararası parasal sistemi yeniden yapılandırmak üzere 1946 yılında uygulanmaya başlanan Bretton Woods sisteminde ise döviz kurları hükûmetlerce belirlenmiş ve merkez bankaları, hükûmetler adına piyasadaki likiditeyi yöneten ve hükümetlere mali danışmanlık yapan kurumlar haline dönüştürülmüştür. İkinci Dünya Savaşı nın ardından merkez bankalarının savaşın olumsuz etkilerini gidermek üzere yeniden yapılanma çalışmalarına katkıları özellikle Avrupa ülkelerinde kredibilitelerini tekrar kazanmalarında önemli bir rol oynamıştır. Ortodoks makro iktisadi politikalar kullanılarak enflasyonla mücadele edilmesi ve merkez bankası bağımsızlığının yasal olarak belirlenmeye başlanılması, merkez bankalarının saygınlıklarının daha da artmasını sağlamıştır (TCMB, 2012: 4-5). 178 Bu dönemi takiben ekonomi literatüründe, para ve maliye politikalarının evrimini önemli ölçüde etkileyen Keynesyen teoriler birbiri ardına ortaya çıkmaya başlamıştır. A. W. Phillips (1958), İngiltere nin 1861-1957 dönemine ait enflasyon ve işsizlik verilerini kullanarak yaptığı çalışmasında, enflasyon ve işsizlik oranları arasında ters yönlü ve istikrarlı bir ilişkinin varlığını belirlemesi bu teorilerin en önemlilerinden birini oluşturmuştur (Phillips, 1958: 283-299). Phillips Eğrisi olarak tanımlanan bu ilişki, uygulanan politikalarda yüksek enflasyon ve işsizlik oranları arasında bir tercih yapılması gerektiği düşüncesini ortaya çıkarmış ve 1960 lı yıllarda ülkeleri kısa vadede enflasyonist para politikaları uygulayarak yüksek işsizlikle mücadele etmeye yönlendirmiştir. Buna karşılık, M. Friedman ve E. Phelps gibi Monetarist iktisatçılar, yüksek enflasyonun işsizlik oranlarını azalttığı düşüncesini reddederek, enflasyonist politikaların uzun

dönemde hem istihdamı hem de ekonomik büyümeyi olumsuz olarak etkilediğini belirtmişlerdir. M. Friedman öncülüğündeki ve enflasyonun parasal bir olgu olduğunu ileri süren görüşler, düşük enflasyon oranlarının sağlanmasının merkez bankalarının görevi olması yönündeki düşüncülerin dayanağını oluşturmuştur. Bu düşüncelerin yansımaları zamanla ekonomide hissedilmiş ve enflasyon ile işsizlik oranları arasındaki ters yönlü ilişkiler, 1960 ların sonlarından itibaren bozulmaya başlamıştır. 1970 li yıllardaki petrol krizlerinin de etkisiyle, yüksek oranlı işsizlikle mücadelede genişletici politikalar izleyen ülkeler, işsizlik oranlarını azaltamadıkları gibi yüksek oranlı enflasyonist süreçlerle de karşı karşıya kalmışlardır. Bu tarihten itibaren ülke ekonomilerinde yaşanan yüksek oranlı enflasyonist ortam ile Bretton Woods sisteminin işlerliğini kaybetmesi, merkez bankalarının kurumsal yapılarındaki değişimin temellerini hazırlamış ve uygulanan politikaların başarısızlık nedenleri incelenmeye başlanmıştır (Eroğlu ve Eroğlu, 2010: 121-124). Bu bağlamda, fiyat istikrarını sağlamada F. Kydland ve E. Prescott (1977) tarafından geliştirilen zaman tutarsızlığı kavramına dayalı olarak getirilen teorik açıklamalar ön plana çıkmış ve merkez bankalarının bağımsızlığı kavramının modern literatürdeki ilk temelleri atılmıştır. Monetarist düşünce akımını benimseyen bu iktisatçılar, kurala bağlı olmayan para politikası uygulamalarının enflasyonist eğilimler yaratacağını, merkez bankalarının kurala bağlı para politikası uygulamalarının ise sürpriz enflasyon olasılığını ve zaman tutarsızlığı problemini ortadan kaldıracağını ifade etmişlerdir. Bu yaklaşımla birlikte, fiyat istikrarını sağlama ve sürdürme hedefleriyle uyumlu uzun dönemli politikalar oluşturabilecek ve uygulayacağı politikalara yönelik güvenilir taahhütlerde bulunabilecek bağımsız bir merkez bankasının tesis edilmesi, zaman tutarsızlığı sorununa bir çözüm olarak ortaya çıkmıştır (Altıntaş ve Taban, 2002: 31-32). 179 Böylelikle 1980 lerden itibaren gelişmiş ekonomiler başta olmak üzere gelişmekte olan ekonomilerin birçoğunda, enflasyonla mücadele edinilen dönemleri, merkez bankalarının yasal açıdan bağımsızlıklarının sağlanmasına ve para politikalarının nihai amaçlarının belirlenmesine yönelik çalışmaların hızlandığı dönemler izlemiştir. Enflasyonla mücadelede kamuoyuna verilen taahhütlerle merkez bankalarının kredibilitesinin artırılması ve beklentilerin yönetilmesi konusundaki çabalar bu çalışmalar arasında önemli bir yer tutmuştur. Bu dönemde fiyat istikrarını sağlayıcı uygulamaların, ancak yasal olarak bağımsız kılınacak merkez bankaları tarafından yürütülebileceği düşüncesi de giderek yaygınlık kazanmıştır. 1990 lı yıllarda merkez bankalarının tam istihdama ve sürdürülebilir ekonomik büyümeye ulaşılmasında en önemli katkılarının, fiyat istikrarının sağlanması ve sürdürülebilmesi suretiyle olabileceği düşüncesi genel kabul görmüş ve fiyat istikrarı, merkez bankaları tarafından temel hedef olarak benimsenmeye başlamıştır TCMB, 2012: 7). Bu tarihten itibaren, dünya genelinde merkez bankası bağımsızlığının fiyat istikrarının sağlanmasındaki ve sürdürülebilmesindeki önemi dikkate alınarak, gelişmiş ülkeler başta olmak üzere gelişmekte olan birçok ülkede merkez bankalarına yasal açıdan bağımsız bir kurumsal yapı sağlanmaya çalışılmıştır (Demirgil, 2011: 115). Merkez bankalarının bağımsızlık konusundaki evrimi dikkate alındığında günümüzde merkez bankası bağımsızlığı kavramı en genel tanımıyla, hükûmetlerin veya devletlerin merkez bankacılığına ilişkin çeşitli kurumsal unsurlar üzerindeki etkilerinin yasal açıdan sınırlandırılması veya tamamen kaldırılması durumlarını ifade etmektedir. Bununla birlikte, teorik yazın incelendiğinde merkez bankası bağımsızlığı kavramına ilişkin politik (amaç), ekonomik (araç), finansal ve kurumsal açıdan yasal bağımsızlık olarak birbirini tamamlayan genelde dört farklı sınıflandırmanın yapılmış olduğu görülmektedir (TCBM, 2012: 2-3). Bu sınıflandırmalardan amaç bağımsızlığı, merkez bankasının uygulayacağı politikalarda esas aldığı temel amaçları

veya hedefleri seçmekte bağımsız olmasını, araç bağımsızlığı ise merkez bankasının yasayla belirlenmiş olan nihai hedefine ulaşmada kullanacağı para politikası araçlarını ve yöntemlerini, hükûmetin ya da başka bir otoritenin onayına gerek duymadan serbestçe seçebilmesini/kullanabilmesini ifade etmektedir. Finansal bağımsızlık, merkez bankasının bağımsız bir şekilde faaliyetlerini sürdürürken, hedeflerini yerine getirebilmesi açısından yeterli mali kaynağa ve kendi bütçesini belirleme yetkisine sahip olması durumlarını belirtmektedir. Bunların yanında merkez bankasının, bütçe onaylanması sürecinde kurum dışı müdahalelerden uzak tutulması ve görevine yönelik harcamalarını serbestçe belirleyebilmesi gibi unsurlar da finansal bağımsızlık kapsamında değerlendirilmektedir. Son olarak kurumsal bağımsızlık, merkez bankası üst düzey yöneticilerinin görev sürelerinin, atanma, çalışma ve görevden ayrılma kurallarının ve karar alma organlarındaki tüm üyelerin işlevlerinin yasalarla açık ve siyasi baskıdan bağımsız olarak belirlenmesi durumlarını tanımlamaktadır (Oktar, 1996: 84-85; Özatay, 2015: 325-27). 1 Dünya genelinde merkez bankalarının yasal açıdan bağımsızlık kazanmalarını hazırlayan tarihsel süreç, benzer bir kronolojiyle Türkiye ekonomisine de yansımış ve 1930 yılında 1715 Sayılı Kanunla bir anonim şirket şeklinde kurulan TCMB yi bağımsız bir yapıya kavuşturma çabaları 1970 lı yıllardan itibaren yapılan yasal düzenlemelerle ivme kazanmıştır. Bu kapsamda, 1715 Sayılı TCMB Kanunu nda 1970 lere kadar merkez bankası bağımsızlığı adına sınırlı sayılabilecek birtakım değişiklikler yapılmış olmasına rağmen, 1970 lerden itibaren TCMB nin dünyadaki ekonomik önceliklere uyum gösterme konusunda zayıf kaldığı yönündeki düşünceler ön plan çıkmaya başlamış ve TCMB nin kurumsal ve görevsel açıdan yeniden yapılandırılması gerekliliği gündeme gelmiştir. Bu yeniden yapılandırma sürecinin ilk adımını 1970 yılında 1211 Sayılı Kanun oluşturmuş ve TCMB hem ekonomik açıdan hem de merkez bankacılığı alanında dünyadaki yenilikleri kapsayan bir yapıya kavuşturulmaya başlamıştır. Bu yeni kanunla birlikte, TCMB nin yasal statüsünde, kurumsal yapısında, görev ve yetkilerinde bağımsızlık adına önemli bazı değişiklikler yapılmış, TCMB nin dolaylı ve dolaysız para politikası araçları üzerindeki kontrolü arttırılmış ve bankaya para arzını düzenlemede açık piyasa işlemleri yapma yetkisi tanınmıştır. 180 Türkiye ekonomisinde yapısal değişimlerin meydana geldiği 1980 yılında ise 24 Ocak kararlarıyla, serbest piyasa ekonomisine dayanan bir ekonomik yapı kurmak amacıyla para piyasalarında ve politikalarında da bir dizi düzenleme yapılmıştır. Bu kapsamda, para piyasası mevduat ve kredi faizlerinin serbest piyasa koşullarında belirlenmesine karar verilmesi ve sabit kur rejiminin terk edilmesi şeklindeki düzenlemelerle TCMB nin finansal sistem içerisindeki payı azaltılmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte, 22 Ekim 1987 tarihinde yapılan düzenlemelerle TCMB içerisinde Para Piyasaları ve Fon Yönetimi Genel Müdürlüğü kurulmuş ve 1989 yılında TCMB ile Hazine Müsteşarlığı arasında hazineye sağlanan kısa vadeli avansların sınırlandırılması konusunda anlaşma sağlanmıştır. TCMB yapılan düzenlemelerle kurumsal açıdan dünyadaki modern merkez bankaları seviyesine ulaştırılmaya çalışılmış ve yasal açıdan bağımsız bir yapıya kavuşturulma yönünde önemli kazanımlar elde etmiştir. Bu durumun en önemli göstergelerinden biri de 1990 yılında uygulanacak olan TCMB para programının hesap verebilirlik ve şeffaflık ilkeleri gözetilerek ilk kez kamuoyuna açıklanması olmuştur. 1994 yılının ilk çeyreğinde yaşanan finansal krizin sonrasında 21 Nisan da yapılan düzenlemelerle, TCMB nin özel hukuk tüzel kişiliğine haiz olduğu vurgulanmış, kamu finansmanı için hazineye kullandırılan 1 Merkez bankası bağımsızlığına ilişkin olarak bu dört genel sınıflandırma içerisinde açıklanan ancak farklı

kısa vadeli avansların aşamalı olarak daha da azaltılması karara bağlanmış ve bağımsızlığının sağlanması açısından bir kamu kurumu olarak algılanması önlenmeye çalışılmıştır. Takip eden süreçte, TCMB ile Hazine müsteşarlığı arasında 1997 yılında imzalanan protokolle bankanın etkinliğinin artırılması, bağımsızlığının ve hesap verebilirliğinin geliştirilmesi için bazı düzenlemelerin yapılması karara bağlanmıştır. Kamu finansmanında Hazinenin TCMB den kısa vadeli avans kullanması uygulamasının tamamen kaldırılması, TCMB para programının bağlayıcı bir şekilde kamuoyuna duyurulması, para piyasası kısa vadeli faiz oranlarının belirlenmesinde TCMB nin tek yetkili kılınması vb. bu düzenlemeler arasında yer almıştır. Böylece, kamu finansmanında merkez bankası kaynaklarına başvurulması önlenmiş, bankanın para piyasasına yönelik asli görevleri üzerinde yoğunlaşabilmesi sağlanmış ve TCMB nin modern merkez bankacılığı uygulamalarına ve özelliklerine sahip olan yasal bir yapıya kavuşturulması amaçlanmıştır. Yaşanılan ekonomik kriz nedeniyle Türkiye ekonomisinde önemli yapısal değişimler yaratan 2001 yılı, TCMB açısından yasal bağımsızlık ve iletişim politikalarının kurumsallaşması vb. alanlarda önemli gelişmelerin yaşandığı bir yıl olmuştur. Bu doğrultuda, 25 Nisan 2001 tarihinde 1211 Sayılı Kanun da yapılan değişikliklerle öncelikle TCMB nin temel amacı fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmek olarak belirlenmiş ve temel amacına ulaşmada uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisinin belirleyebileceği hükme bağlanmıştır. Böylelikle TCMB nin 1970 li yıllardan itibaren gelişim gösteren bağımsızlık düzeyi 2001 yılında zirveye ulaşmış ve banka amaç ve araç bağımsızlığına yasal açıdan kavuşturulmuştur. Yine ilgili kanunda, TCMB nin Hazine Müsteşarlığı ile diğer tüm kamu kurumlarına avans vermesi, kredi açması ve bu kurumların ihraç ettiği borçlanma araçlarını birincil piyasadan satın alması yasaklanmıştır. Bu yasal düzenlemeyle, TCMB nin hükûmetlerin maliye politikalarını destekleyen, kamunun finansman ihtiyacını karşılayan bir kurum niteliğinde olmasının ve bütçe açıklarının TCMB kaynakları kullanılarak parasallaşmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Kanun değişikliğiyle başkan ve yardımcılarının görev süreleri, atanma ve görevden ayrılma koşullarına ilişkin birtakım iyileştirici düzenlemeler de yapılarak üst yönetimin uyum içinde ve siyasi baskılardan bağımsız bir şekilde görev yapmaları tasarlanmıştır. 181 Diğer taraftan, kurumsallaşmanın merkez bankası bağımsızlığı üzerindeki önemi gözetilerek ilgili yasal düzenlemeyle para politikası karar alma sürecinin de kurumsallaşması amaçlanmış ve TCMB bünyesinde, para politikası strateji ve hedeflerinin oluşturulmasından sorumlu olan Para Politikası Kurulu (PPK) oluşturulmuştur. Yapılan düzenlemelerle kazanılan bağımsızlık beraberinde hesap verebilirliği ve şeffaflığı getirerek etkin bir iletişim politikasının izlenmesini TCMB politikalarının merkezinde konumlandırmıştır. Bu kapsamda, 2002 yılında uygulamaya konulan örtük enflasyon hedeflemesi rejimi 2006 yılından itibaren açık hale dönüştürülmüş ve para politikası kararlarının şeffaflığının ve öngörülebilirliğinin artırılması amacıyla para politikası stratejisinin oluşturulmasında tavsiye niteliğinde kararlar alan PPK, karar alıcı konuma getirilmiştir. PPK toplantıları 2006 yılından itibaren önceden belirlenen ve kamuoyuna duyurulan tarihlerde yapılmaya başlanmış ve PPK nın görüşlerini ve faiz oranlarına ilişkin kararlarının gerekçesi niteliğindeki bilgilendirici raporlar yayımlanmaya başlanmıştır. Böylelikle TCMB, para politikalarının öngörülebilirliğinin artmasını sağlayan kurumsal altyapı ve şeffaflık konularında gelişmiş ülke merkez bankalarındaki modern uygulamalarla uyumlu bir düzeye getirilmiştir. tanımlamaları da bulunan diğer bağımsızlık türleri hakkında detaylı bili içi bakınız: Özatay, 2015: 325-27).

TCMB günümüzde, 25 Nisan 2001 Tarihli ve 4651 Sayılı Kanun ile temel amacı olarak belirlenmiş fiyat istikrarını ve destekleyici amacı olan finansal istikrarı sağlamak üzere sahip olduğu amaç ve araç bağımsızlığı doğrultusunda para politikası uygulamalarını sürdürmektedir. TCMB nin bir anonim şirket olarak kurulmuş olması ve uygulayacağı para politikası ile kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan belirlemeye haiz olması, bankanın yasal bağımsızlığını garanti altına alan en önemli unsurlar arasında gösterilmektedir. TCMB nin yasal açıdan bağımsız bir yapıya kavuşturulmasına yönelik 1970 lerden itibaren atılan tüm bu adımlar, dünya genelinde merkez bankalarının bağımsız olarak değerlendirilmelerinde kullanılan ölçütlere göre, TCMB nin ilkesel düzeyde kurumsal, işlevsel, bireysel ve mali açıdan bağımsızlığının önemli ölçüde sağlandığını göstermektedir (TCMB, 2012: 13-19) 2. 2.2. Merkez Bankası Bağımsızlığının Ölçülmesi ve Ampirik Literatür Teorik yazında merkez bankası bağımsızlığı kavramının 1970 lerden itibaren gösterdiği gelişimin ardından, merkez bankalarının yasal bağımsızlık düzeyini belirlemek üzere bağımsızlığın ekonomik politik, finansal ve kurumsal boyutları dikkate alınarak, farklı yazarlar tarafından ve çeşitli nitelikteki merkez bankası bağımsızlığı endeksleri türetilmeye başlamaktadır. Merkez bankalarının yasal bağımsızlık düzeyi kantitatif olarak ölçülebilince, dünya genelindeki merkez bankalarının bağımsızlık düzeyleri açısından karşılaştırılabilmeleri ve/veya merkez bankası bağımsızlığının çeşitli makroekonomik göstergeler üzerindeki etkilerinin ampirik olarak incelenebilmesi de olanaklı hale gelmektedir. İlgili literatür incelendiğinde, her biri merkez bankası bağımsızlığının yasal açıdan farklı boyutlarını dikkate alan ve çeşitli ülkeler için hesaplanan bu endekslerden başlıcalarının sırasıyla; Parkin ve Bade (1978-PB), Grilli, Masciandaro ve Tabellini (1991-GMT), Cukierman, Webb ve Neyaptı (1992-CWN) ve Alesina ve Summers (1993-AS) şeklinde olduğu görülmektedir. Bu yazarlar tarafından hesaplanan söz konusu merkez bankası bağımsızlığı endekslerinin tümü, kapsadığı ülkelerin ilgili yıllarda merkez bankası kanunlarındaki yasal düzenlemelere dayanmakta ve merkez bankası bağımsızlığını ekonomik, politik, finansal ve kurumsal açıdan temsil eden çeşitli alt göstergelerin baz alınmasıyla türetilmektedir. Bununla birlikte PB, AS ve GMT şeklindeki merkez bankası bağımsızlık endeksleri hesaplanırken, ağırlıklı olarak merkez bankası bağımsızlığını ekonomik ve/veya politik açıdan temsil eden çeşitli alt göstergeler kullanılmakta, bağımsızlığı finansal ve kurumsal açıdan temsil eden alt göstergeler ise yeterince dikkate alınmamaktadır 3 (Eijffinger ve Schaling, 1993: 50-70). PB, GMT ve AS şeklindeki merkez bankası bağımsızlık endekslerinin merkez bankalarının yasal bağımsızlık düzeyini kapsamlı olarak ölçebilmesini sınırlandıran bu durum, Cukierman vd., (1992) çalışmalarında dikkate alınmakta ve CWN şeklindeki merkez bankası bağımsızlık endeksiyle büyük ölçüde giderilmektedir (Garriga, 2016: 852-53). 182 Bu kapsamda, diğer merkez bankası bağımsızlık endekslerine kıyasla daha kapsayıcı bir şekilde oluşturulan CWN merkez bankası bağımsızlık endeksi, merkez bankalarının yasal bağımsızlık düzeyini ekonomik, politik, finansal ve kurumsal boyutlarıyla temsil eden dört farklı temel kritere (gruba) ait on altı alt göstergenin kullanılmasıyla hesaplanmaktadır. Birinci grupta; merkez bankası başkanının, atanmasına, görev süresine, görev şekline ve görevden alınmasına, İkinci grupta; merkez bankası ile hükümet arasında çıkabilecek sorunların çözümüne ve merkez 2 TCMB nin kuruluşundan itibaren yasal açıdan bağımsızlık kazanmasını hazırlayan süreçteki gelişmeler ve yapılan düzenlemelerin içeriği hakkında daha kapsamlı bilgi için bakınız: TCMB, 2012. 3 Bu çalışmalarda, merkez bankası bağımsızlık endekslerinin türetilmesinde kullanılan politik ve ekonomik alt göstergeler ile endekslerin hesaplanma yöntemi hakkında ayrıntılı bilgi için sırasıyla bakınız: Parkin ve Bade (1978), Grilli vd., (1991), Alesina ve Summers (1993) veya Eijffinger ve Schaling (1993).

bankasının para politikası ile bütçe sürecine katılım derecesine, Üçüncü grupta; merkez bankasının yasasında belirtilen temel amaçlarına ve Dördüncü grupta; merkez bankasının kamu kesimine borç verebilme yeteneğine (miktar, vade, faiz oranı vb.) ilişkin kriterler bulunmaktadır. Bu dört temel gruptaki 16 alt göstergenin her birine belli kriterlere göre 0 (en düşük bağımsızlık düzeyi) ile 1 (en yüksek bağımsızlık düzeyi) arasında mutlak değerler verilmekte ve merkez bankası yasal bağımsızlık endeksi bu dört temel grubun ağırlıklı ortalaması kullanılarak 0 ile 1 arasında değerler alacak şekilde hesaplanmaktadır. 4 Bu kriterlere göre türetilen CWN merkez bankası bağımsızlık endeksi, gelişmiş ve gelişmekte olan 72 ülke ve 1950-1989 dönemi için hesaplanarak ilgili ülke merkez bankaları yasal bağımsızlık düzeyleri açısından karşılaştırılmakta ve CWN endeksinin enflasyon üzerindeki etkileri ampirik olarak incelenmektedir (Cukierman vd., 1992: 356-360). İlgili literatürde, CWN endeksinin merkez bankalarının yasal bağımsızlık düzeyini daha tutarlı bir şekilde hesaplayabildiğinin genel kabul görmesiyle birlikte 1992 yılından itibaren merkez bankası bağımsızlığını konu edinen teorik ve ampirik düzeydeki birçok çalışmada, CWN endeksi referans olarak alınmakta ve farklı ülkeler ve/veya zaman aralığı için yeniden türetilerek kullanılmaktadır. (Eijffinger ve Schaling (1993), Banaian vd., (1998), Polillo ve Guillén (2005), Jakome ve Varquez (2005), Crowe ve Meade (2008), Bodea ve Hicks (2015) ve Garriga (2016)). Bu kapsamdaki çalışmalardan Garriga (2016-GA) tarafından oluşturulan GA şeklindeki merkez bankası bağımsızlığı endeksinde CWN endeksinin kapsamı ve hesaplama yöntemi temel alınmakta ve GA endeksi gelişmiş ve gelişmekte olan 182 ülke ve 1970-2012 dönemi için genişletilerek yeniden hesaplanmaktadır. Bununla birlikte GA endeksinde, CWN endeksinden farklı olarak merkez bankalarının yasal bağımsız düzeyleri üzerinde etkili olduğu düşünülen yeni gelişmeler; çeşitli merkez bankası reformları, merkez bankalarının belirli bir yılda kurulup kurulmadığı ve para politikasının bölgesel bir parasal birliğin (Avrupa Merkez Bankası-ECB vb.) elinde olup olmadığı vb. dikkate alınmaktadır. 5 Bu yönüyle, CWN merkez bankası bağımsızlığı endeksi referans alınarak ve genişletilerek türetilen GA endeksi, merkez bankası bağımsızlığını ölçme noktasında daha kapsayıcı bir şekilde hesaplanmaktadır (Garriga, 2016: 849-868). 183 İlgili literatür incelendiğinde, teorik çerçevede merkez bankası bağımsızlığının tanımlanmasının ve farklı nitelikteki endekslerle ölçülebilmesinin ardından, merkez bankası bağımsızlığının enflasyon, işsizlik, ekonomik büyüme vb. gibi makroekonomik göstergeler üzerindeki etkilerini ampirik olarak inceleyen çalışmaların da yapılmaya başlandığı görülmektedir. Gelişmiş/gelişmekte olan ülkeler ve ülke grupları üzerinde zaman serisi/panel veri analizi metodolojisi kapsamında ve ağırlıklı olarak CWN endeksi kullanılarak yapılan çalışmalarda, genellikle merkez bankası bağımsızlığı endekslerinin enflasyon oranı (fiyat istikrarı) üzerindeki etkileri inceleme konusu yapılmaktadır. Bu kapsamdaki çalışmalarda; merkez bankası bağımsızlığı ile enflasyon oranı arasında genellikle negatif yönlü ve istatistiki açıdan anlamlı bir ilişkinin olduğu diğer bir deyişle, merkez bankası bağımsızlığının teorik yazında öngörüldüğü gibi fiyat istikrarının sağlanması/sürdürülmesi üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. (Parkin ve Bade (1978), Grill vd., (1991), Cukierman vd., (1992), Eijffinger ve Schaling (1993), Alesina ve Summers (1993), Eijffinger vd., (1994), Alesina ve Gatti (1995), Bleaney 4 CWN merkez bankası bağımsızlık endeksinin türetilmesinde kullanılan temel ve alt göstergeler ile endeksin hesaplanmasında baz alınan puanlama sistemi hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız: (Cukierman vd., 1992: 356-360). 5 GA merkez bankası bağımsızlık endeksinin türetilmesinde dikkate alınan bu yeni göstergeler ve hesaplama yöntemi hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız: (Garriga, 2016: 849-868).

(1996), Eijffinger vd., (1998), Haan ve Kooi (2000), Sturm ve Haan (2001), Arnone vd., (2006), Anastasiou (2009), Kadyrova (2009), Demirgil (2011), Garriga, (2016)). Bu kapsamdaki çalışmaların sınırlı bir bölümünde ise merkez bankası bağımsızlığı ile enflasyon oranı arasında herhangi bir ilişkinin bulunmadığı, merkez bankası bağımsızlığının fiyat istikrarının sağlanması üzerinde önemli bir etkiye sahip olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. (Haan ve Siermann (1996), Crowe ve Meade (2007), Daunfeldt ve Luna (2008)). Diğer taraftan, gelişmiş/gelişmekte olan ülke grupları üzerinde panel veri analizi metodolojisi ve ağırlıklı olarak CWN endeksi kullanılarak yapılan sınırlı sayıdaki bazı çalışmalarda ise merkez bankası bağımsızlığı endekslerinin ekonomik büyüme ve/veya hâsıla açığı üzerindeki etkileri araştırılmaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin merkez bankası yasal bağımsızlık düzeylerindeki farklılıkların dikkate alınmadan gruplandırıldığı çalışmalarda, genellikle merkez bankası bağımsızlığının ekonomik büyüme ve/veya hâsıla açığı üzerinde herhangi bir etkiye sahip olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. (Grill vd., (1991), Eijffinger ve Schaling (1993), Alesina ve Summers (1993), Eijffinger vd., (1994), Akhand (1998), Haan ve Kooi (2000), De Mendonça (2006), Anastasiou (2009), Garriga (2016)). Bu kapsamdaki çalışmaların bazılarında ise merkez bankası bağımsızlığının ekonomik büyüme ve hâsıla açığı üzerinde sırasıyla pozitif/negatif ve istatistiki açıdan anlamlı bir etkiye sahip olduğu, merkez bankası bağımsızlığının teorik yazında öngörüldüğü gibi ekonomik büyümenin sağlanmasında ve potansiyeli düzeyinde sürdürülebilir kılınmasında önemli bir etkiye sahip olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. (De Long ve Summers (1992), Cukierman vd., (1993), Borrero (2001), Garriga (2016)). Ampirik literatür bir bütün olarak değerlendirildiğinde, gelişmiş/gelişmekte olan ülkeler üzerine yapılan çalışmalarda genellikle merkez bankası bağımsızlığının enflasyon üzerindeki etkileri incelenmekte ve ekonomik büyüme ve/veya hâsıla açığı üzerindeki etkilerini araştıran çalışmaların ise nispeten sınırlı kaldığı görülmektedir. Bununla birlikte, panel veri analizi kullanılarak yapılan çalışmalarda merkez bankası bağımsızlığının; fiyat istikrarının sağlanmasında ve sürdürülmesinde önemli bir etkiye sahip olduğu genel sonuç olarak belirlenirken, ekonomik büyümenin sağlanması ve sürdürülebilmesi üzerindeki etkilerin ise net olmadığı görülmektedir. Bu durumun oluşmasında gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin gruplandırılmasında merkez bankası bağımsızlık düzeylerindeki farklılıkların dikkate alınmadan modellenmesinin etkili olabileceği düşünülmektedir. Benzer durum Türkiye için de geçerli olmakta ve Türkiye ekonomisi üzerine zaman serisi analizi kullanılarak yürütülen sınırlı sayıdaki bütün çalışmalarda, merkez bankası bağımsızlığının fiyat istikrarının sağlanmasında önemli bir rol oynadığı belirlenirken, ekonomik büyüme ve/veya hâsıla açığı üzerinde herhangi bir etkiye sahip olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. (Baydur ve Süslü (2007), Kadyrova (2009), Demirgil (2011), Işık (2015)). Bu çalışmada ise CWN ve GA şeklindeki merkez bankası yasal bağımsızlık endeksleri kullanılarak merkez bankası bağımsızlığının reel ve potansiyel ekonomik büyüme ile hâsıla açığı üzerindeki etkileri Türkiye ekonomisi özelinde ampirik olarak incelenmektedir. Bu yönüyle CWN endeksinin yanında daha kapsamlı bir bağımsızlık endeksinin GA kullanılmasıyla ve reel ile potansiyel ekonomik büyüme farklılıkları dikkate alınarak yürütülen çalışmanın bulgularının bu konuda sınırlı sayıda çalışmanın bulunduğu uluslararası ve özellikle ulusal literatürün gelişimine katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir. 184 3. ARAŞTIRMANIN VERİLERİ, METODOLOJİSİ VE BULGULARI Çalışmanın bu bölümünde, Türkiye ekonomisinde merkez bankası yasal bağımsızlık düzeyinin reel ve potansiyel ekonomik büyüme ile hâsıla açığı üzerindeki etkileri 1970-2015 dö-

nemi için yıllık bazda ve ampirik olarak incelenmektedir. 6 Bununla birlikte, çalışmada kullanılacak potansiyel ekonomik büyüme ve hâsıla açığı göstergeleri, ekonomide doğrudan gözlemlenemediğinden tahmin edilmeleri gerekmektedir. Çalışmada potansiyel ekonomik büyüme ile hâsıla açığı göstergelerinin türetilmesinde ampirik literatürde en sık kullanılan yöntem olan Hodrick-Prescott (HP) Filtreleme tekniği kullanılmaktadır. Potansiyel ekonomik büyüme, kısa dönemde ekonomide enflasyon üzerinde baskı oluşturmadan ulaşılabilecek sürdürülebilir hâsıla düzeyini, orta-uzun dönemde ise üretim faktörlerinin tam kullanımı sonucunda ulaşılabilecek maksimum hâsıla düzeyini temsil etmektedir. Hâsıla açığı kavramı ise ekonomideki reel Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla düzeyi ile potansiyel Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla düzeyi arasındaki fark olarak tanımlanmaktadır (Yaşar, 2008: 6-7). Çalışmada, CWN (1992) ve GA (2016) endeksleriyle ölçülen TCMB yasal bağımsızlık düzeyinin Türkiye nin ekonomik büyüme performansı üzerindeki uzun dönemli etkilerini tespit etmek için kurulacak modellerde kullanılan değişkenler ile kaynakları Tablo 1 de açıklanmaktadır. Değişkenlerin Kısaltması PCRGDP RGFI POTPCRGDP OUTPUTGAP EE EMP GA Tablo 1. Modellerde Kullanılan Değişkenlerin Tanıtımı Çalışma Dönemi: 1970-2015 Değişkenlerin Tanımı Kişi Başına Düşen Reel GSYİH (2010- USD). Reel Sabit Sermaye Yatırımları (USD). Kişi Başına Düşen Potansiyel GSYİH (2010-USD). Hâsıla Açığı Eğitim Endeksi İstihdam Edilen İşgücü Değişkenlerin Veri Kaynakları World Bank (WB) (World Development Indicators). World Bank (WB) (World Development Indicators). Yazar Hesaplamaları. Penn World Table (Version 9.0). Garriga, Ana Carolina. (GA-2016). 185 CWN Merkez Bankası Yasal Bağımsızlık Endeksi Cukierman vd., (1992), Demirgil, (2011). NOT: Tabloda tanımlan bütün değişkenler örneklem dönemindeki doğal logaritmik değerleriyle analizlerde kullanılmaktadır. Çalışmanın ileriki bölümlerinde değişkenlerin önünde bulunan LN ifadesi bu durumu belirtmektedir. PCRGDP şeklindeki kişi başına düşen Reel Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYİH) değişkeni; ilgili veri tabanından reel (2010 baz yılı fiyatlarıyla) ve ABD doları (USD) olarak alınmıştır. RGFI değişkeni; ilgili veri tabanından nominal USD olarak alınmış ve aynı veri tabanından alınan Deflatör Fiyat İndeksine oranlanarak reel hale getirilmiştir. EE değişkeni, çalışma çağındaki nüfusun İlköğretim, Ortaöğretim ve Yükseköğretim kademelerindeki ortalama okullaşma yılı (Barro-Lee, 2013 ve Cohen ve Leker, 2014) ile aynı eğitim kademelerindeki getiri oranlarına (Psacharopoulos, 1994) dayalı olarak kişi başına değerler cinsinden hesaplanan eğitim endeksi değerini temsil etmektedir. Uzun dönemli ekonomik büyüme potansiyelini temsil eden POTPCRGDP değişkeni, WB veri tabanından alınan ve doğal logaritmik formu kullanılan PCRGDP değişkenine (Eviews 9.5 Ekonometri Paket Programında) Hodrick-Prescott Filter tekniğinin uygulanmasıyla elde edilmiştir. Uzun dönemli reel ve potansiyel ekonomik büyüme arasındaki farkı belirten hâsıla açığı OUTPUTGAP değişkeni, PCRGDP değişkeninden POTPCRGDP değişkeninin çıkartılmasıyla elde edilmiştir. TCMB için CWN şeklindeki merkez bankası yasal bağımsızlık endeksi verileri; 1970-1989 dönemi için Cukierman vd., (1992) çalışmalarından, 1990-2009 dönemi için ise aynı yöntemle hesaplanan ve Cukierman vd., (1992) ile uyumlu olduğu belirlenen Demirgil, (2011) çalışmasından alınmıştır. TCMB için GA şeklindeki merkez bankası yasal bağımsızlık endeksi verileri, 1970-2012 dönemi için Garriga, (2016) çalışmasından alışmıştır. Bununla birlikte, TCMB kanununda en son yapılan yasal düzenlemenin 25 Nisan 2001 Tarihli ve 4651 Sayılı Kanunla olduğu bilindiğinden TCMB nin CWN (2010-2015) ve GA (2013-2015) endeksleri için eksik olan veriler 2001 yılından itibaren ki değerleri alacak şekilde genişletilmiştir. Bu açıklamalar doğrultusunda TCMB için türetilen CWN ve GA 6 Çalışmada inceleme döneminin 1970 yılı ile başlatılmasında, merkez bankası yasal bağımsızlığının bu tarihten itibaren önem kazanması ve merkez bankası yasal bağımsızlık düzeyini temsilen kullanılan endekslerin de bu tarihten itibaren temin edilebilmeleri etkili olmuştur.

merkez bankası yasal bağımsızlık endekslerinin 1970-2015 dönemine ait değerleri ve gelişim seyri Ek-1 de sunulmaktadır. Çalışmada Türkiye ekonomisinde merkez bankası yasal bağımsızlık düzeyinin reel ve potansiyel ekonomik büyüme ile hâsıla açığı üzerindeki uzun dönemli etkilerini tespit etmek üzere fiziki-beşerî sermaye birikimi kontrol değişkenleriyle birlikte zaman serisi analizi metodolojisi kapsamında iki farklı varyasyonu tahmin edilecek ekonometrik modeller aşağıdaki eşitliklerde gösterilmektedir: 7 Model-1: + + (1) Model-2: + + (2) Model-3: + + (3) Modellerdeki (α) terimleri sabit parametreyi, (β), ( ) ve ( ) terimleri eğim parametrelerini, (u) terimleri hataları ve (t) terimi ise zamanı göstermektedir. Çalışmada tanımlı modellerdeki serilerin inceleme dönemindeki zaman serisi özelliklerini izlemek için özet istatistikler ile modellerdeki seriler arasındaki ilişkilerin yönü ve derecesi hakkında ön bilgi edinebilmek üzere hesaplanan korelasyon katsayıları Tablo 2 de sunulmaktadır. Tablo 2. Değişkenlerin Tanımlayıcı İstatistikleri ve Modellerdeki Korelasyon Katsayıları Tanımlayıcı İstatistikler Gözlem Sayısı: 46 Değişkenler Ortalama Medyan Standart Sapma Minimum Maksimum Jarque-Bera LNPCRGDP 8.8189 8.7977 0.3075 8.3086 9.3520 2.771[0.250] LNPOTPCRGDP 8.8197 8.8097 0.3045 8.3324 9.3555 2.928[0.231] LNOUTPUTGAP -0.0009-0.0028 0.0382-0.0865 0.0731 0.595[0.742] LNRGFI 25.380 24.800 1.7826 23.188 28.628 6.629[0.036] LNEMP 2.8044 2.8142 0.2022 2.4519 3.2051 1.247[0.534] LNEE 0.5806 0.6032 0.1826 0.2709 0.8641 3.102[0.213] LNGA -0.5256-0.7075 0.2956-0.7866-0.1064 8.042[0.018] LNCWN -0.5561-0.6931 0.2868-0.7765-0.1508 7.875[0.019] Korelasyon Katsayıları Model-1 Model-2 Model-3 LNGA LNCWN LNGA LNCWN LNGA LNCWN 1.0000 1.0000 1.0000 1.0000 1.0000 1.0000 0.9111 0.9111 0.9011 0.9011 0.1525 [0.312] 0.1525 [0.312] 0.9758 0.9758 0.9828 0.9828 0.0213 [0.888] 0.0213 [0.888] 0.9683 0.9683 0.9799 0.9799-0.0164 [0.914] -0.0164 [0.914] 0.7798 0.8491 0.8044 0.8719-0.1348 [0.372] -0.1147 [0.448] Not: Köşeli Parantez içindeki değerler değişkenlerin test istatistiklerine ait olasılıkları belirtmektedir. 186 7 Çalışmada merkez bankası yasal bağımsızlık düzeyi GA ve CWN şeklindeki iki farklı endeksle temsil edildiğinden, çoklu doğrusal bağlantı sorunuyla karşılaşmamak üzere eşitliklerde tanımlanan bütün modeller LNGA şeklindeki değişkenin yanı sıra LNCWN şeklindeki değişkenle de ayrıca tahmin edilmektedir. Çalışmada tanımlanan modellerin tahmininde Stata 14.00 ile EViews 9.5 paket programları kullanılmaktadır.

Tablo 2 deki tanımlayıcı istatistik sonuçları incelendiğinde, LNRGFI, LNGA ve LNCWN dışındaki tüm serilerin inceleme döneminde normal bir dağılıma sahip oldukları ve LNGA ve LNCWN serilerinin minimum, maksimum değerler, ortalama ve ortanca değerler ile ortalamadan uzaklıkları belirten standart sapma değerleri açısından benzer özellikler gösterdiği görülmektedir. Tablo 2 deki sonuçlar tanımlı modellerdeki değişkenlerin korelasyon katsayıları açısından incelendiğinde, LNPCRGDP ve LNPOTPCRGDP değişkenleri ile tüm değişkenler arasında pozitif yönlü ve anlamlı olarak yüksek düzeyli bir korelasyon ilişkisinin bulunduğu izlenmektedir. Tablo 2 deki sonuçlar, LNOUTPUTGAP değişkeni ile LNRGFI ve LNEMP değişkenleri arasında pozitif yönlü, LNEE, LNGA ve LNCWN değişkenleri arasında ise negatif yönlü ve istatistiki açıdan anlamsız bir korelasyon ilişkisinin olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte Tablo 2 deki sonuçlar incelendiğinde, LNGA ve LNCWN şeklindeki merkez bankası yasal bağımsızlık endeksleriyle en güçlü korelasyon ilişkisinin reel ve potansiyel GSYİH arasında olduğu görülmektedir. Çalışmada, Türkiye ekonomisinde merkez bankası yasal bağımsızlık düzeyinin reel ve potansiyel ekonomik büyüme ile hâsıla açığı üzerindeki uzun dönemli etkilerinin yönünü ve büyüklüğünü tespit etmek üzere yukarıda tanımlanan modeller zaman serisi analiz metodolojisi kullanılarak başlıca üç aşamada tahmin edilmektedir. Bu bağlamda, zaman serisi analizlerinde serilerin durağanlık koşulu modellerin tahminindeki ekonometrik metodolojiyi yönlendirdiğinden ilk olarak modellerdeki serilerin durağanlık derecesi yapısal değişimleri dikkate alan ve almayan birim kök testleriyle araştırılmaktadır. İkinci aşamada, birim kök testleri sonucuna göre tüm değişkenleri birinci farklarında durağan olduğu belirlenen modellerde seriler arasında uzun dönemde olması muhtemel ilişkiler yapısal değişimleri dikkate alan ve almayan eş-bütünleşme testleriyle ayrı ayrı incelenmektedir. Üçüncü aşamada ve son aşamada, eş-bütünleşik olduğu belirlenen modellerde bağımsız değişkenlerin bağımlı değişkenler üzerindeki uzun dönemli etkilerinin yönü ve büyüklüğü eş-bütünleşik serilerde etkin sonuçlar verebilen dinamik tahmincilerle analiz edilmektedir. 187 3.1. Birim Kök Testleri ve Sonuçlarının Değerlendirilmesi Zaman serisi verileriyle yapılan çalışmalarda modellerdeki seriler durağan olmazlarsa, yukarı veya aşağı doğru kalıcı eğilimler (trend) taşırlarsa, modellerde gözlemlenen yüksek R 2 değerleri ile anlamlı t-ve F istatistikleri, seriler arasındaki gerçek ilişkiden çok bu trendden kaynaklanmaktadır (Gujarati, 2009: 709). Bu nedenle, zaman serisi verileri kullanılarak yapılan bu çalışmada tanımlanan modellerde anılan sakıncayı gidermek üzere serilerin durağanlık durumu GLS (Dickey-Fuller), ADF (Augmented Dickey-Fuller) ve PP (Phillips-Perron) geleneksel Birim Kök Testleriyle araştırılmış ve sonuçları Tablo 3 te raporlanmıştır.

Tablo 3. DF-GLS, ADF ve PP Birim Kök Testi Sonuçları Seviye DF-GLS ADF PP Değişkenler Sabit Sabit+Trend Sabit Sabit+Trend Sabit Sabit+Trend LNPCRGDP 1.47-2.94-0.28-2.87-0.25-2.87 LNPOTPCRGDP 0.26-1.21 2.82-1.50 1.53-1.12 LNOUTPUTGAP -1.74-2.94-2.64-2.56-2.90-3.17 LNRGFI -0.11-1.99-0.36-2.25-0.14-2.19 LNEMP 2.51-1.62 0.34-1.44 0.29-1.82 LNEE -0.30-2.84-1.19-2.79-0.78-1.48 LNGA -0.55-1.82-0.82-1.85-0.82-1.88 LNCWN -0.32-1.88-0.56-2.09-0.55-2.09 1. Fark LNPCRGDP -6.74* -6.77* -6.71* -6.63* -6.72* -6.71* LNPOTPCRGDP -6.21* -7.62* -7.23* -4.51* -6.69* -7.01* LNOUTPUTGAP -7.20* -7.22* -7.13* -7.05* -7.13* -7.05* LNRGFI -4.73* -6.36* -7.14* -7.06* -7.31* -7.42* LNEMP -5.93* -5.92* -5.86* -5.84* -5.86* -5.83* LNEE -2.36** -3.41** -10.11* -9.39* -6.88* -3.53* LNGA -6.27* -6.55* -6.66* -6.63* -6.66* -6.63* LNCWN -6.71* -6.81* -6.68* -6.65* -6.68* -6.65* Kritik Değerler %1-2.62-3.77-3.58-4.18-3.59-4.18 %5-1.95-3.19-2.93-3.51-2.93-3.51 Not: Değişkenler için hesaplanan test istatistiklerinin önündeki * ve ** işaretleri değişkenlerin sırasıyla % 1 ve % 5 önem düzeyinde durağan olduğunu belirtmektedir. DF-GLS Birim Kök Testinde kritik değerler Elliott-Rothenberg- Stock (1996) tarafından, ADF ve PP Birim Kök Testlerinde ise MacKinnon (1996) tarafından geliştirilen kritik tablo değerlerini belirtmektedir. DF-GLS ve ADF Birim Kök testlerinde otokorelasyonu gideren optimal gecikme uzunlukları Schwarz bilgi kriteri kullanılarak otomatik olarak elde edilmiştir. PP testinde Bartlett Kernel metodu kullanılmış ve Bandwidth genişliği Newey-West yöntemine göre tespit edilmiştir. 188 Tablo 3 teki DF-GLS, ADF ve PP Birim Kök Testi sonuçları analiz edildiğinde, tanımlı modellerdeki bütün serilerin Sabit ve Sabit+Trend formlarında seviye değerinde [I(0)] durağan olmadıkları görülmektedir. Bu durum, Sabit ve Sabit+Trend formlarında seriler için hesaplanan test istatistiklerinin kritik tablo değerlerinden mutlak olarak % 5 önem düzeyinde küçük olmasından anlaşılmaktadır. Bu nedenle, modellerde kullanılan bütün seriler için birinci fark alma yoluna gidilerek, % 1 veya % 5 önem düzeyinde tüm değişkenlerin test istatistiklerinin kritik tablo değerlerinden mutlak değerce büyük olduğu ve serilerin [I(1)] değerinde durağan oldukları belirlenmiştir. Bununla birlikte, çalışmada tanımlanan modellerdeki serilerin ekonomik ve politik koşullardaki değişimlere duyarlı olmaları ve inceleme döneminde Türkiye ekonomisinde içsel ve/veya dışsal şoklardan kaynaklı yapısal değişimlerin meydana gelmiş olması, bu serilerde yapısal değişimlerin (kırılmaların) ortaya çıkmış olabileceğini düşündürmektedir. Bu nedenle, çalışmada tanımlanan modellerdeki serilerde örneklem döneminde meydana gelmiş olan yapısal değişimlerin etkilerini dikkate almadan uygulanan DF-GLS, ADF ve PP vb. geleneksel birim kök testlerinin sapmalı sonuçlar türetebileceği kabul edilmektedir. Nitekim içsel ve/veya dışsal şoklardan kaynaklı yapısal değişimlerin etkileri dikkate alınarak yapılan durağanlık analizlerinde durağan olmayan birçok serinin, durağan özellikler gösterebileceği belirtilmektedir (Perron, 1989 1361-63). Çalışmada anılan sakıncaları gidermek üzere tanımlı modellerdeki serilerin durağanlık koşulu, yapısal değişimlerin etkilerini dikkate alan ve içsel olarak belirlenen bir yapısal kırılmaya izin veren Zivot-Andrews ile Perron Birim Kök testleriyle de araştırılmış ve sonuçları Tablo 4 te sunulmuştur.

Seviye 1.Fark Tablo 4. Zivot-Andrews ve Perron Yapısal Kırılmalı Birim Kök Testi Sonuçları Zivot-Andrews Perron Değişkenler Sabit Sabit+Trend Sabit Sabit+Trend LNPCRGDP -4.22 [1979] -4.19 [1979] -4.03 [1978] -4.19 [1978] LNPOTPCRGDP -3.89 [2002] -4.22 [1999] -3.89 [2005] -2.78 [1983] LNOUTPUTGAP -4.08 [1979] -4.32 [1979] -4.38 [2000] -4.59 [2000] LNRGFI -4.84 [1999] -4.7 8[1999] -4.25 [2003] -5.40 [2003] LNEMP -2.08 [2008] -3.72 [2002] -2.45 [2008] -3.93 [2001] LNEE -4.79 [2001] -4.08 [1989] -4.66 [2000] -3.72 [1988] LNGA -2.95 [2001] -2.68 [1991] -2.98 [2001] -2.59 [1993] LNCWN -1.95 [1991] -2.57 [1988] -1.92 [1991] -2.55 [1990] LNPCRGDP -4.94**[2004] -7.05* [1981] -6.93* [1980] -7.06* [1980] LNPOTPCRGDP -10.09* [1989] -5.41** [2002] -9.92* [1989] -10.30* [1999] LNOUTPUTGAP -5.16** [2004] -5.44** [1983] -5.28** [2001] -7.29* [1980] LNRGFI -5.71* [2007] -6.62* [2003] -7.50* [2004] -7.97* [2001] LNEMP -6.42* [2007] -6.73* [2000] -6.70* [1993] -6.61* [1999] LNEE -7.04* [1991] -6.65* [1986] -7.05* [1990] -6.65* [1985] LNGA -7.09* [2001] -8.51* [2001] -76.73* [2001] -68.99* [2001] LNCWN -7.29* [2001] -8.44* [2001] -40.32* [2001] -36.09* [2001] Kritik Değerler %1-5.34-5.57-5.92-6.32 %5-4.93-5.08-5.23-5.59 Not: Değişkenler için hesaplanan test istatistiklerinin önündeki * ve ** işaretleri değişkenlerin sırasıyla % 1 ve % 5 önem düzeyinde durağan olduğunu belirtmektedir. Zivot-Andrews ile Perron Birim Kök Testlerinde değişkenler için uygun gecikme uzunlukları Akaike Bilgi Kriteri (AIC) kullanılarak otomatik olarak elde edilmiştir. Tabloda köşeli parantez içindeki tarihler örneklem döneminde değişkenlerde meydana gelen yapısal kırılmaların tarihlerini belirtmektedir. Tablo 4 teki Zivot-Andrews ve Perron Birim Kök Testi sonuçları incelendiğinde, tanımlı modellerdeki bütün değişkenlerin Sabit ve Sabit+Trend formlarında bir yapısal kırılmayla birlikte seviye değerinde [I(0)] durağan olmadıkları görülmektedir. Bu sonuca, Sabit ve Sabit+Trend formlarında değişkenler için hesaplanan test istatistiklerinin, kritik tablo değerlerinden mutlak olarak % 5 önem düzeyinde küçük olmasıyla ulaşılmaktadır. Bu nedenle modellerde kullanılan bütün serilerin birinci farkları alınmış ve % 1 veya % 5 önem düzeyinde tüm değişkenlerin test istatistiklerinin kritik tablo değerlerinden mutlak değerce büyük olduğu ve serilerin bir yapısal kırılmayla birlikte [I(1)] değerinde durağan oldukları belirlenmiştir. Bu sonuçlar, tanımlanan modellerdeki bütün değişkenlerin çalışma dönemindeki çeşitli tarihlerde yapısal değişimlere maruz kaldığını göstermekte ve bir yapısal kırılmanın tüm serilerin birinci farklarındaki durağanlık mertebesi üzerinde etkili olmadığını ortaya koymaktadır. 8 Bununla birlikte, Tablo 4 teki sonuçlar yapısal değişimlerin meydana geldiği tarihler açısından değerlendirildiğinde, Zivot-Andrews ve Perron Birim Kök Testlerinin çalışma döneminde serilerdeki yapısal kırılmaların tarihlerini Türkiye ekonomisinin gerçeklerine uyumlu bir şekilde belirlediği görülmektedir. Nitekim ilgili değişkenlerde, 1978-1982, 1990-1994, 1999-2002 ve 2007-2008 dönemleri için belirlenen yapısal kırılma tarihlerinin Türkiye ekonomisinde iç ve dış etkilemelerle ortaya çıkan ekonomik kriz ve/veya yapısal reform düzenlemelerinin uygulamaya konulduğu dönemlere rastladığı görülmektedir. Bu durum, merkez bankası yasal bağımsızlık endeksleri açısından da geçerli olmakta ve LNGA ile LNCWN endekslerinde meydana gelen yapısal kırılma tarihlerinin TCMB nin yasal bağımsızlık konusunda geçirdiği evrimle uyumlu olduğu yine Tablo 4 teki sonuçlardan izlenmektedir. Tüm bu sonuçlar, çalışmada tanımlı modellerdeki 189 8 Zivot-Andrews ve Perron Birim Kök Testlerinin metodolojisi hakkında detaylı bilgi için bakınız: (Zivot ve Andrews 1992: 251-270) ve (Perron, 1997: 355-385).