Milletlerarası Anlaşmalar



Benzer belgeler
facebook.com/salthukuk twitter.com/salt_hukuk 1 İçindekiler Milletlerarası Hukuk Çift-İ.Ö. 2. Dönem - Part 5 Pratik

III. ÜLKE İLE İLGİLİ UYUŞMAZLIKLARDA İLERİ SÜRÜLEN BAZI SİYASÎ ESASLAR 23

151 NOLU SÖZLEŞME KAMU HİZMETİNDE ÖRGÜTLENME HAKKININ KORUNMASI VE İSTİHDAM KOŞULLARININ BELİRLENMESİ YÖNTEMLERİNE İLİŞKİN SÖZLEŞME

SAĞLIK KURUMLARI MEVZUATI

(Resmî Gazete ile yayımı: Sayı : Mükerrer)

T.C. SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü GENELGE NO: 2007/02....VALİLİĞİNE (Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü)

KAMU KURUM VE KURULUŞLARININ YURTDIŞI TEŞKiLATI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME

SENDİKA ÜYELİĞİNİN KAZANILMASI VE SONA ERMESİ İLE ÜYELİK AİDATININ TAHSİLİ HAKKINDA YÖNETMELİK. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

İNSAN HAKLARINI VE TEMEL ÖZGÜRLÜKLERİ KORUMA SÖZLEŞMESİ PROTOKOL No. 7

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN

Prof. Dr. Süha TANRIVER Doç. Dr. Emel HANAĞASI

HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI

YABANCI HUKUK HAKKINDA BiLGi EDiNiLMESiNE DAiR AVRUPA SÖZLEŞMESİ NE EK PROTOKOL

Türkiye Cumhuriyeti ve Yemen Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma

TİCARÎ SIR, BANKA SIRRI VE MÜŞTERİ SIRRI HAKKINDA KANUN TASARISI

Yıllık İzindeki İşçi İşten Çıkartılabilir mi?

1. İnsan Hakları Kuramının Temel Kavramları. 2. İnsan Haklarının Düşünsel Kökenleri. 3. İnsan Haklarının Uygulamaya Geçişi: İlk Hukuksal Belgeler

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. HBYS Programı. Hukuk Başlangıcı Dersleri

159 NOLU SÖZLEŞME SAKATLARIN MESLEKİ REHABİLİTASYON VE İSTİHDAMI HAKKINDA SÖZLEŞME. ILO Kabul Tarihi: 1Haziran Kanun Tarih ve Sayısı (*) :

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX

ÖNEMLİ NİTELİKTEKİ İŞLEMLER. Prof. Dr. Veliye Yanlı İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Dr. Hediye BAHAR SAYIN. Pay Sahibi Haklarının Korunması Kapsamında Anonim Şirket Yönetim Kurulu Kararlarının Butlanı

TİCARET GEMİLERİNDE ÇALIŞAN KAPTANLAR VE GEMİ ZABİTLERİNİN MESLEKÎ YETERLİLİKLERİNİN ASGARİ İCAPLARINA İLİŞKİN 53 SAYILI SÖZLEŞME

EĞİTİMİN HUKUKSALTEMELLERİ. 7. Bölüm Eğitim Bilimine Giriş GÜLENAZ SELÇUK- CİHAN ÇAKMAK-GÜRSEL AKYEL

BM Enformasyon Merkezi UNIC-Ankara

TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME

ŞİKAYET NO : /317 KARAR TARİHİ : 21/01/2014 RET KARARI ŞİKAYETÇİ :


LİMİTED ŞİRKETLERDE İMTİYAZLI PAYLAR

İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK. /5,41

CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMESİ, KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMESİ, YÖNETMELİK ve KARARI

4. Bu Yasa, Bakanlar Kurulu adına Çalışma işleriyle görevli Bakanlık tarafından yürütülür.

Sözleşme ye belli başka hususların da ilave edilmesinin arzuya şayan olduğunu düşünerek,

BİRİNCİ KISIM Genel Kurallar. İKİNCİ KISIM Komisyona Başvuru Usul ve Kuralları ile Mülkiyet Hakkının Devri. Başvurunun İncelenmesi Ve İzin Belgesi

MÜLTECILERIN HUKUKI STATÜSÜNE ILIŞKIN 1967 PROTOKOLÜ

ELEKTRİK DAĞITIM ŞİRKETLERİNİN LİSANSSIZ ELEKTRİK ÜRETİMİ BAŞVURULARI KAPSAMINDAKİ İŞLEMLERİNE KARŞI AÇILACAK DAVALARDA GÖREVLİ YARGI MERCİİ

Ön İnceleme Çalışması Gizlilik Sözleşmesi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

LİMİTED ŞİRKETLERDE GENEL KURUL TOPLANTISI YOL HARİTASI LTD.ŞTİ GENEL KURUL MÜDÜRLER KURULU KARARI... 3

İçindekiler Önsöz 5 Kısaltmalar 19 Giriş 21 Birinci Bölüm İDARÎ YARGININ GELİŞİMİ VE TÜRK YARGI TEŞKİLATININ GENEL GÖRÜNÜMÜ I. YARGISAL DENETİMİNDE

ITU Maritime Faculty-MSC.2016 International Organisations

AVRUPA BİRLİĞİ HUKUKUNUN KAYNAKLARI

TÜRK VATANDAŞLARI HAKKINDA YABANCI ÜLKE MAHKEMELERİNDEN VE YABANCILAR HAKKINDA TÜRK MAHKEMELERİNDEN VERİLEN CEZA MAHKUMİYETLERiNİN İNFAZINA DAİR KANUN

KONYA SMMM ODASI LİMİTED ŞİRKETLER GENEL KURUL TOPLANTISI YOL HARİTASI

EŞYALARIN KARAYOLUNDAN ULUSLARARASI NAKLİYATI İÇİN MUKAVELE SÖZLEŞMESİ (CMR) ELEKTRONİK TAŞIMA BELGESİ İLE İLGİLİ EK PROTOKOL

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ Hukuk Fakültesi 2. Sınıf Güz Dönemi. HUK233 İdare Hukuku I Lisans Zorunlu Türkçe. Yok. Yok

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNE YAPILMIŞ BAZI BAŞVURULARIN TAZMİNAT ÖDENMEK SURETİYLE ÇÖZÜMÜNE DAİR KANUN YAYIMLANDI

İSTANBUL TAHKİM MERKEZİ ACİL DURUM HAKEMİ KURALLARI (EK-1)

FİNANSAL HİZMETLERE İLİŞKİN MESAFELİ SÖZLEŞMELER YÖNETMELİĞİ YAYIMLANDI

İSTANBUL TAHKİM MERKEZİ KANUNU

ÖN KARAR PROSEDÜRÜ. Sunuş Planı

TÜKETİCİ SÖZLEŞMELERİNDE HAKSIZ KOŞULLARA İLİŞKİN TÜZÜK

YENİ BORÇLAR KANUNU NDA SÖZLEŞME DEVRİ, İHBAR SÜRELERİ VE BELİRLİ SÜRELİ İŞ SÖZLEŞMESİ

TÜRK HUKUK DÜZENİNİN YÜRÜRLÜK KAYNAKLARI (2) Dr. Öğr. Üyesi Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

ŞİRKETLER DEĞİŞİKLİK YASASI. 28/1987 Sayılı Yasa

Madde 2 Serbest dolaşım özgürlüğü

Kanun No Kabul Tarihi : 25/06/2003. Resmi Gazete Tarihi: 01/07/2003. Resmi Gazete Sayısı: 25155

MİLLETLERARASI SÖZLEŞME

Sayı: 7/2017. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi aşağıdaki Yasayı. yapar:

Dr. Deniz Defne KIRLI AYDEMİR. Milletlerarası Usul Hukukunda İHTİYATİ TEDBİRLER

ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARININ TÜRLERİ VE NİTELİKLERİ

İçindekiler Önsöz 7 Kısaltmalar 25 Giriş 29 BİRİNCİ BÖLÜM: ULUSLARARASI HAVA HUKUKUNUN MAHİYETİ I. ULUSLARARASI HAVA HUKUKUNUN KAPSAMI 31 A.

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/62

Limited Şirketlerde Yönetim ve Yöneticilerin Sorumluluğu

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI

İBRA SÖZLEŞMESİ VE SÖZLEMENİN GEÇERLİ OLMASI İÇİN ARANAN KOŞULLAR

(Resmî Gazete ile yayımı : Sayı : 20877)

KAMU İHALE YASASI. (20/2016 Sayılı Yasa) Madde 86 Altında Yapılan Tüzük

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi. Milletlerarası Özel Hukuk Çift Numaralı ve İkinci Öğretim Öğrencileri Vize Sınavı

PAZARLAMACILIK SÖZLEŞMELERİ

İlgili Kanun / Madde 5521 S. İşMK. /1

İNSAN HAKLARINI VE TEMEL ÖZGÜRLÜKLERİ KORUMA SÖZLEŞMESİ NE EK ÖLÜM CEZASININ HER KOŞULDA KALDIRILMASINA DAİR 13 NO.LU PROTOKOL

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

İş ve Meslek Bakımından Ayırım Hakkında Sözleşme 44

2-) Türkiye de tek dereceli seçim ilk kez hangi seçimlerde uygulanmıştır? A) 1942 B) 1946 C) 1950 D) 1962 E) 1966

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE ROMANYA ARASINDA HUKUKÎ KONULARDA ADLİ YARDIMLAŞMA ANLAŞMASI

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK DANIŞMA MECLİSİ TOPLANTISI İLE ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI YÖNETMELİĞİ

İYİ İDARE YASASI İÇDÜZENİ. BİRİNCİ KISIM Genel Kurallar. İKİNCİ KISIM İyi İdarenin İlkeleri

Saygılarımızla, Ekler: (Fon) Veri Yayın Sözleşmesi. Sözleşme Öncesi Bilgi Formu. / / tarihinde tebellüğ aldım. Unvan: İmza :

TÜKETİCİ SÖZLEŞMELERİNDEKİ HAKSIZŞARTLAR HAKKINDA YÖNETMELİK BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

FARKLI AB ÜLKELERİNDE GÖÇMEN POLİTİKALARINDAKİ GENEL YAKLAŞIMLAR

T.C. KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU (OMBUDSMANLIK)

HALKA AÇIK OLMAYAN ANONİM ŞİRKETLERİN GENEL KURULLARINDA BİRİKİMLİ OY KULLANIMINA İLİŞKİN ESASLAR HAKKINDA TEBLİĞ YAYIMLANDI

Sayı: 27/2013 İYİ İDARE YASASI. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi aşağıdaki Yasayı yapar:

Sermaye Şirketleri Özelinde ŞİRKETLER HUKUKU UYUŞMAZLIKLARININ ÇÖZÜMÜNDE TAHKİM

SOYKIRIM SUÇUNUN ÖNLENMESI VE CEZALANDIRILMASI SÖZLEŞMESI

TBMM DIŞİLİŞKİLER VE PROTOKOL MÜDÜRLÜĞÜ TARAFINDAN HAZIRLANMIŞTIR

T.C. İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 10. HUKUK DAİRESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I

İSTANBUL TAHKİM MERKEZİ ARABULUCULUK KURALLARI

Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN

Avrupa Konseyi Üyesi Memleketler Arasında Gençlerin Kollektif Pasaport ile Seyahatlerine Dair Avrupa Sözleşmesi

İlgili Kanun / Madde 818.S.BK/161

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/18-21

ç. Sözleşme: Kanun kapsamında düzenlenmiş olan finansal kiralama sözleşmesini,

LAHEY ANLAŞMASI YABANCI RESMİ BELGELERİN TASDİK EDİLMESİ KOŞULUNU GEÇERSİZ KILAN KONVANSİYON

Uluslararası Anlaşmalar İhtisas Komitesi

YABANCI RESMİ BELGELERİN TASDİKİ MECBURİYETİN KALDIRILMASI SÖZLEŞMESİ

ANONİM ORTAKLIKTA ESAS SÖZLEŞMESEL BAĞLAM

T Ü R M O B TÜRKİYE SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER VE YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLER ODALARI BİRLİĞİ SİRKÜLER RAPOR MEVZUAT

Transkript:

Milletlerarası Anlaşmalar Milletlerarası hukukun kaynaklarından biri olan anlaşma milletlerarası hukuk kişileri arasında milletlerarası alanda hak ve borç doğurmak, bunları değiştirmek veya sona erdirmek niyeti ile meydana gelen irade uyuşmasıdır. Bu tanıma göre anlaşmanın milletlerarası hukuk kişileri arasında yapılmış olması, taraflar arasında milletlerarası alanda hukuki sonuç doğurmaya yönelik olması ve tarafların irade uyuşmasının bulunması gerekir. Milletlerarası hukuk kişileri içine devletler ve milletlerarası teşkilatlar girer. Dolayısıyla bir devlet ile özel bir şirket arasında yapılmış olan sözleşmeler milletlerarası anlaşma sayılmaz (BMAD 1952 tarihli Anglo-Iranian Oil Co. davasında petrol imtiyaz sözleşmesini milletlerarası anlaşma saymamıştır). Ancak federasyon veya konfederasyon türü devletlerde ana devletin yanı sıra üye devletlerin de anlaşma yapma yetkisi olduğu kabul edilmektedir. Bir anlaşmanın milletlerarası alanda hukuki sonuç doğurmaya yönelik olması devletlerin kendi iç hukuklarında başka bir devletle yaptıkları alım satım, kira vb. sözleşmelerin anlaşma sayılmamasını gerektirir. Son olarak anlaşmalar tarafların milletlerarası alanda bağlanma iradelerine yönelik bir uyuşmayı ortaya koymalıdır. Bu unsur anlaşmaları tek taraflı işlemlerden ve milletlerarası alanda devletlerarasında yapılan ancak hukuki bir bağlayıcılık taşımayan açıklamalardan ayırır (Örnek, 1975 Avrupa da Güvenlik ve İşbirliği Konferansı Helsinki Nihai Senedi). Anlaşmalar hukuki literatürde konularına göre, taraflarının sayısına göre ve işlevleri bakımından ayrıma tabi tutulmuşlardır. Konularına göre anlaşmalar siyasi, askeri, ekonomik, kültürel ve bilimsel antlaşmalar şeklinde kategorize edilmektedir. Tarafların sayısı bakımından ikili ve çok taraflı anlaşmalar şeklinde ikiye ayrılmaktadırlar. İşlevleri bakımından ise akit anlaşma ve kurucu anlaşma olarak ayrılmaktadırlar. Akit anlaşmalar taraflar arasında karşılıklı hak ve borçları saptama amacıyla yapılan anlaşmalardır. Bu türe örnek olarak devletlerarasında yapılmış diplomatik, ticari ve teknik anlaşmalar gösterilebilir. Kurucu anlaşmalar ise tarafların bir araya gelerek milletlerarası toplumun geneline hitap eden kurallar ve usuller öngördüğü anlaşmalardır. Bu türe örnek olarak 1982 BM Deniz Hukuku Konvansiyonu gibi denizlerde geçerli hukuk kurallarını ortaya koyan anlaşmalar, BM Şartı gibi bir milletlerarası teşkilatı kuran anlaşma ve Montreaux gibi milletlerarası toplumu ilgilendiren coğrafi bölgeler hakkında düzenleme getiren anlaşmalar gösterilebilir.

Devletlerarasında yapılan yazılı anlaşmaların yapılışı ve uygulanışına dair kuralları düzenleyen belge 1969 Viyana Antlaşmalar Hukuku Konvansiyonu'dur. Bu Konvansiyon'a göre milletlerarası antlaşma bir veya daha fazla ilgili belgede yer alan, devletlerarasında yazılı şekilde yapılmış olan ve milletlerarası hukuka tabi olan milletlerarası anlaşmadır. Ancak Konvansiyon'da yazısız şekilde yapılmış olan ve milletlerarası hukukun diğer kişilerinin taraf olduğu anlaşmaların da hukuken geçerli olduğu belirtilmiştir. Bu açıdan Milletlerarası Daimi Adalet Divanı 1933 tarihli Doğu Grönland davasında, Norveç Dış İşleri Bakanı'nın Norveç'e gelen Danimarkalı Bakan'a yaptığı Danimarka'nın Spitzbergen üzerindeki hak iddialarını geri çekmesi karşılığında Danimarka'nın Grönland üzerindeki hak iddiasını hükümetinin kabul ettiğini bildiren sözlü açıklamasını bir anlaşma niteliğinde saymıştır. Divana göre bir devletin dış işleri bakanının yetkisi içine giren bir konuda başka bir ülkenin diplomatik temsilcisinin bir talebine verdiği bu türden bir yanıt o devlet açısından bağlayıcı olacaktır. Devletlerarasında yapılan yazılı anlaşmaların değişik adlarla ifade edilmesi söz konusu belgenin anlaşma olma niteliğini etkilemez ve yukarıda anılan unsurları taşıdığı sürece 1969 Antlaşmalar Hukuku Konvansiyonu na tabi olur. Bu bakımdan milletlerarası hukukta söz konusu belgelerin anlaşma, sözleşme, şart, misak, statü, protokol, genel senet, sonuç belgesi, modus vivendi gibi adlar taşıdığı gözlenmektedir. BM Adalet Divanı 1978 Ege Denizi Kıta Sahanlığı davasında Türk ve Yunan başbakanları tarafından 1973 yılında Brüksel de yazılı olarak yapılmış ortak bildiri nin tarafları bağlayıcı hukuki sonuçlar taşıyan bir anlaşma olarak kabul edilebileceğine hükmetmiştir. Türk milletlerarası hukuk literatüründe yazılı anlaşmaları ifade etmek için kullanılan genel terim antlaşmadır, dolayısıyla aşağıda yer alan anlaşmalar hukuku ile ilgili kurallarda bu terim kullanılacaktır. Yazılı bir antlaşma esas olarak antlaşmanın ne hakkında olduğunu gösteren antlaşma başlığı ile başlar. Bundan sonra antlaşmanın taraflarını, aktedildiği yeri ve tarihi ve temel amaçlarını gösteren başlangıç kısmı gelir. Bunu antlaşma hükümleri kısmı izler. Son olarak da antlaşmanın yürürlüğe girme koşulları, çekince koyma imkanı, antlaşmaya sonradan taraf olunup olunamayacağını, antlaşmanın değiştirilip değiştirilemeyeceğini ve varsa ne kadar süre için geçerli olacağını gösteren son hükümler kısmı bulunur. Taraf temsilcilerinin imzası belgenin üst veya alt kısmında yer alır. Kimi antlaşmalar birden fazla belgede veya bir antlaşmaya ek başka antlaşmalar şeklinde düzenlenmiş olabilir.

Milletlerarası Antlaşma Yapılış Aşamaları Bir antlaşmanın yapılış süreci üç aşamaya ayrılabilir: 1. Antlaşma metninin oluşturulması; 2. Antlaşmanın bağlayıcılık kazanması ve 3. Antlaşmanın yürürlüğe girerek hüküm doğurmaya başlaması. Antlaşma yapma yetkisi 1969 Viyana Konvansiyonu'na göre bir antlaşmanın metninin oluşturulması ve bağlanma işlemlerini ancak devleti temsile yetkili kişiler yapabilir. Bu temsil yetkisine devlet başkanı, hükümet başkanı ve dış işleri bakanı görevleri gereği haiz olup bunların dışında kalan kişiler için devlet mercilerince bir yetki belgesi düzenlenir (yetki belgesi devletin yetkili mercileri tarafından düzenlenmiş, devlet adına antlaşmayı görüşmeye ve imzalamaya yetkili kişileri belirten belgedir, Türk kanunlarına göre bunun için bir bakanlar kurulu kararnamesi çıkartılır ve temsilciye cumhurbaşkanı tarafından imzalı bir belge verilir). Ancak diplomatik misyon şefleri atandıkları hükümet nezdinde ve bir milletlerarası teşkilat ya da konferansa akredite olan temsilciler de o teşkilat veya konferans bünyesinde hazırlanan antlaşma metnini görüşme ve kabul yetkisine haizdirler. Bir devleti temsil etme yetkisine haiz olmayan bir kişinin antlaşma akdine yönelik yaptığı işlemler sonradan ilgili devletçe teyit edilirse geçerlik kazanır. Antlaşma metninin oluşturulması aşaması devletlerarasında yapılan görüşmeler ve antlaşma metninin yazılışı ve bu metnin resmileştirilmesi sürecini ifade eder. Bu bakımdan öncelikle belli bir konuda bir antlaşma aktedilip edilmeyeceği devletlerarasında yapılan görüşmeler sonucu belirlenir. Görüşmeler diplomatik kanallardan yani dış işleri bakanlığı ve diplomatik misyon şefleri tarafından yürütülür. Bunların yanında devlet başkanlarının katıldığı zirve konferansları yöntemi ve milletlerarası teşkilatlar bünyesinde yürütülen görüşmeler de mevcuttur. Antlaşma metninin oluşturulması Üzerinde görüş birliğine varılan konuların yazılı olarak ifade edilmesi antlaşma metninin kabulü safhasıdır. Metnin kabulü işlemi genellikle devletlerarasında yapılan bir oylama ile gerçekleşir. 1969 Viyana Konvansiyonu'nda bu kabul işleminin (adoption) antlaşmanın

hazırlanmasına katılan bütün devletlerin rızası ile olacağı, ancak antlaşma metninin görüşmeleri bir konferans bünyesinde yapılıyor ise bu takdirde metnin kabulü için mevcut ve oy kullanan devletlerin üçte iki çoğunluğunun yeterli olduğu hükmü vardır. Milletlerarası örgüt bünyesinde yapılan antlaşmalarda uygulanacak usule örgütün kendisi karar verir. Bir antlaşmanın tevsiki, nasıl bağlayıcılık kazanacağı, yürürlüğe giriş tarzı veya tarihi ve çekincelere ilişkin hükümleri antlaşma metninin kabulü tarihinden itibaren uygulamaya girer. Antlaşma metninin kabulü aşamasından sonra hangi metnin esas resmi metin olacağının tespiti işlemi başlar. Bu tespit işlemine tevsik denir (authentication) ve başkaca bir usul taraflarca öngörülmemişse devlet temsilcilerinin antlaşma metnini imzalamaları sureti ile yapılır. Viyana Konvansiyonu 18. maddeye göre bu imzadan sonra imzacı devlet antlaşma yürürlüğe girene kadar antlaşmanın konu ve amacına zarar verecek davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür (1979 Stratejik Silah İndirimi Antlaşmasını imzalayan devletin silah testlerine devam etmesi gibi). Antlaşmanın bağlayıcılık kazanması Antlaşma metninin kabulü ve tevsikinden sonra antlaşmaya bağlayıcılık kazandıracak işlemlerin yapılması safhası başlar. 1969 Konvansiyonu'nda düzenlenmiş olan bağlanma biçimleri imza, antlaşma belgelerinin değiş tokuşu, onay ve katılmadır. Devlet temsilcisinin atacağı bir imza ile veya tevsik edilmiş belgelerin değiş tokuşu ile bir antlaşmanın milletlerarası alanda bağlayıcılık kazanması usulüne milletlerarası hukuk literatüründe basit usul denilir. Bu şekilde bağlayıcılık kazanan antlaşmalarda antlaşma metnini tevsik aşaması ile bağlayıcılık kazanma aşaması birbirinin içine geçmiştir. Genellikle ekonomik ve teknik konularda yapılan antlaşmalarda bu usul tercih edilmektedir. İmza ile bir devletin antlaşmayla bağlı hale gelmesi için şu şartların varlığı aranır: a) antlaşma metninde imza ile bağlayıcılık kazanacağına dair bir hükmün yer alması; b) imza ile bağlayıcılık kazanacağı hal ve durumdan anlaşılıyorsa; c) devlet temsilcisinin yetki belgesinden veya görüşmeler sırasındaki açıklamalarından devletin bu niyette olduğu anlaşılabiliyorsa. İmza, ad ve soyadı yazılmak suretiyle veya paraf ile yapılabilir. Bunun dışında bir antlaşmayı oluşturan belgelerin değiş tokuşu ile antlaşmanın bağlayıcı hale geleceği antlaşma metninde belirtilmişse veya hal ve şartlardan bu anlaşılabiliyorsa bu şekilde de bir anlaşma bağlayıcılık kazanır. Mektup ve nota değişimi olarak adlandırılan yöntemler bu kapsamdadır. Antlaşma ile bağlanmak için bir başka yol onay usulüdür (buna iç hukuklardaki değişik prosedürler dikkate alınarak kabul veya tasvip adı da verilmektedir). Onay bir devletin milletlerarası alanda bir antlaşma ile bağlanma rızasını gösteren bir milletlerarası belgedir. Onay

usulünün tercih edilmesinin nedeni yürütme organının yapmış olduğu bir antlaşmayı yasama organının önüne getirerek yasama yetkisinin kullanılmasını ve kuvvetler ayrılığı ilkesini korumaktır. Türk hukukunda imzalanan antlaşma yürütme tarafından meclise sunulup buna ilişkin bir onay kanunu çıkartılır bunu bakanlar kurulu ve Cumhurbaşkanının imzaladığı bakanlar kurulu kararnamesi izler. Bu işlemler tamamlandıktan sonra onay belgesi Cumhurbaşkanı tarafından imzalanıp milletlerarası alanda yetkili merciye gönderilir. Bir antlaşmanın onayla bağlayıcılık kazanacağı antlaşma metninde belirtilebilir, görüşmeci devletlerin niyetinden anlaşılabilir, temsilci antlaşmayı onaya tabi imzalayabilir ya da temsilcinin yetki belgesinden anlaşılabilir. Milletlerarası hukukta aksi öngörülmediği sürece antlaşmaların onaya tabi olduğuna dair bir karine vardır. Onaya tabi bir milletlerarası antlaşmam taraflar için bağlayıcı olması için onay belgelerinin değiş tokuşu, depo merciine verilmesi veya akit devletlere ya da depo merciine bildirilmesi ile gerçekleşir. İki taraflı antlaşmalarda değiş tokuş usulü çok taraflı antlaşmalarda ise depo mercii usulü tercih edilmektedir. Depo merciinin tayini görüşmeci devletler tarafından antlaşma metninde veya başka bir şekilde yapılabilir. Depoziter bir devlet veya bir milletlerarası teşkilat olabilir. Depoziterin tarafsız bir şekilde gönderilen belge ve yazışmaların muhafazası, bu belgelerin uygun biçimde düzenlendiğini kontrol, antlaşmanın yürürlüğe girmesi için gerekli olan belgelerin tamamlandığı konusunda tarafları haberdar etme gibi görevleri vardır. Bir devlet antlaşma görüşmeleri ve tevsik işlemi safhasında hazır bulunmamış olsa da o antlaşmanın bağlayıcılık aşaması sırasında ya da antlaşma yürürlüğe girdikten sonra söz konusu antlaşmayla bağlanmak isteyebilir. Buna katılma usulü ile bağlanma denilir. Bir devletin bu şekilde bir antlaşmaya katılabilmesi ancak antlaşma metninde katılımın açıkça tanınmışsa, antlaşma görüşmelerinde devletlerin bu yönde bir niyet taşıdıkları anlaşılabiliyorsa ya da antlaşmanın bütün tarafları daha soma ilgili devlete bu hakkı tanımak konusunda anlaşırlarsa mümkün olabilir. Katılma belgesinin diğer taraflara veya depo merciine verilmesi ya da bildirilmesi ile o antlaşma katılan taraf için bağlayıcı hale gelir. Bazen devletler bir antlaşmanın bütününe değil bazı bölümlerine veya hükümlerine bağlanmak isteyebilirler. Bunun mümkün olabilmesi için antlaşma metninin ya da anlaşmaya bağlanan diğer devletlerin bunu kabul etmesi gerekir.

Antlaşmanın yürürlüğe girmesi Bağlanma aşamasından sonra son aşama antlaşmanın yürürlüğe girme aşamasıdır. Ancak bir antlaşmanın tam olarak yürürlüğe girmesinden önce şayet antlaşma metninden ya da görüşmeci devletlerin niyetinden bu anlaşılıyorsa o antlaşma geçici olarak uygulamaya girebilir. Bir antlaşmanın ne zaman yürürlük kazanacağı kendi metninde düzenlenmiş olabilir veya görüşmeci devletlerin niyetinden anlaşılabilir. Şayet böyle bir düzenleme yapılmamış ise bütün görüşmeci devletlerin o antlaşma ile bağlanma rızalarını açıkladıkları tarihte antlaşma yürürlük kazanır (imzaların atıldığı, antlaşma veya onay belgelerinin değiş tokuş edildiği ya da bütün onay belgelerinin depo merciine ulaştığı veya bildirildiği tarihte). Bir antlaşmaya yürürlüğe girdikten soma katılma usulü ile bağlanan devlet açısından o antlaşma katılma belgesinin depo merciine ulaştığı veya bildirildiği tarihte yürürlük kazanır. Antlaşma yürürlüğe girdikten soma taraflar ya da depo mercii bu antlaşmayı BM Genel Sekreteri'ne tescil ve yayınlamak üzere gönderir. Şayet bu tescil işlemi yaptırılmamışsa söz konusu antlaşma BM'in herhangi bir organı önünde ileri sürülemez (bkz. BM Şartı Madde 102). Milletlerarası Antlaşmaya Çekince Konulması 1969 Konvansiyonu'na göre çekince nasıl isimlendirilirse isimlendirilsin bir devletin antlaşmayı imzalarken, onaylarken veya antlaşmaya katılırken bazı antlaşma hükümlerinin hukuken kendisine uygulanmaması veya değiştirilerek uygulanması için yaptığı tek taraflı bir beyandır. Buna göre çekinceyi ileri süren devlet tek taraflı bir irade açıklamasıyla antlaşmanın kendisi ile diğer devletler arasında farklı uygulanmasını istemektedir. Çekince her zaman aynı adı taşımayabilir, mesela ABD SEATO'ya üye olurken çekince dememiş anlayış (understanding) demiştir. Ancak ne ad verilirse verilsin eğer söz konusu beyan antlaşma hükümlerini ortadan kaldırma veya değiştirme amacını taşıyorsa onu çekince olarak değerlendirmek zorunludur (Milletlerarası Hukuk Komisyonu'nun çekinceler ile ilgili yeni çalışmasında çekincelerin yanında yorum beyanı adı verilen başka bir kategoriyi kabul ediyor. Bunlar bir antlaşmanın veya bazı antlaşma maddelerinin beyanı yapan tarafından anlamına açıklık getirme ya da kapsamını belirleme amacı taşıyan beyanlar olarak tanımlanıyor ve çekince sayılmıyor. Yine çekincelerden farklı olarak bu beyanlar açısından beyanı yapma zamanına ilişkin bir sınırlama getirilmiyor). Antlaşmalara çekince ileri sürülebilmesinin kabulü daha fazla sayıda devletin çok taraflı

antlaşmalara taraf olmasını teşvik etme amacını taşımaktadır. Çekince bir antlaşma ile bağlanma aşamasında ileri sürülebilir. Görüşme ve imza aşamasında veya onaya tabi olarak imzalandığı sırada ileri sürülen çekince bağlanma aşamasında teyid edilmelidir ve bu tarihte ileri sürülmüş sayılır. Bir çekincenin ileri sürülmesi, diğer taraflarca kabulü veya buna itiraz yazılı olarak yapılmalıdır. Yine bu çekincenin, bunun kabulünün veya buna itirazın diğer akit devletlere bildirilmesi gerekir. Şayet antlaşmada bir depo mercii belirlenmişse söz konusu bildirim işlemlerini bu merci yapar. Çekince ileri süren devlet bunu her zaman geri alabilir ve kabul eden devletin rızasını almasına gerek yoktur (Komisyonun çekincelere dair son çalışmasında çekincenin geri alınması halinde ilgili antlaşmanın çekinceyi geri alan ile çekinceyi kabul veya ret etmiş devletler arasında çekincesiz haliyle uygulanacağı prensibi benimsenmiş). Bir çekinceye yapılan itiraz da her zaman geri alınabilir. Bu çekincenin veya buna yapılan bir itirazın geri alınması diğer akit devletler bakımından buna ilişkin yazılı bildirimin alındığı tarihte geçerli olur. Bir çekince ileri süren devlet ile bunu kabul eden diğer taraf devlet arasında antlaşma çekinceli haliyle uygulanır. Ancak bu durum söz konusu antlaşmanın hükümlerinin diğer taraf devletler arasındaki işleyişini etkilemez. Çekinceye itiraz eden devlet bunu açıkça istemedikçe, antlaşma itiraz eden devletle çekince ileri süren devlet arasında yürürlüğe girer ancak çekincenin ilgili olduğu hükümler iki devlet arasında çekince ölçüsünde uygulanmaz. İki taraflı antlaşmalarda taraflardan biri bazı hükümlere itiraz ediyorsa bu sorun iki tarafın anlaşması ile giderilebileceğinden bu tür antlaşmalarda çekince söz konusu olmaz. Çok taraflı antlaşmalara çekince ileri sürülmesi konusunda 1969 Konvansiyonu'nu hazırlayan Milletlerarası Hukuk Komisyonu içinde tartışmalar yaşanmıştır. Bir grup hukukçu çekinceyi kabul edenler arasında antlaşmanın bu haliyle, kabul etmeyenler arasında hiç uygulanmaması görüşünü savunmuştur. Buna karşı bir diğer grup ise çekinceler bakımından antlaşma bütünlüğünün korunması amacı ile tarafların niyetinin dikkate alınması gerektiğini ileri sürmüştür. Bu çerçevede hareket eden Komisyon niteliği gereği ilgili antlaşmanın bir bütün olarak uygulanmasının taraflarca öngörüldüğü hallerde (mesela silahların sınırlandırılması ile ilgili antlaşmalar), bu nitelikteki bir antlaşmaya çekincenin ancak bütün tarafların kabulü ile konabileceğini kabul etmiştir. Yine bir milletlerarası teşkilatın kurucu antlaşmasına ancak o teşkilatın yetkili organının kabulü halinde çekince ileri sürülebileceği hükmü benimsenmiştir. Bunların dışında kalan ve sadece taraflar arasında karşılıklı yükümler öngören bir çok taraflı antlaşmaya sürülen çekincenin diğer bir akit tarafça kabul edilmesi durumunda bunun çekince ileri süren devleti kabul eden

devlet bakımından antlaşmaya taraf yapacağı kabul edilmiştir. Antlaşmada aksi öngörülmemişse bir çekince ileri sürerek antlaşmaya taraf olmaya çalışan bir devletin çekincesine diğer akit devletler on iki ay içinde itiraz etmemişlerse çekince kabul edilmiş sayılır. Bazı antlaşmalar kendi maddelerine çekince konulması halinde uygulanacak prosedürleri düzenleyen hükümler de getirmektedir (Örnek, Her türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına ilişkin Konvansiyon, Madde 20). Yine bir antlaşmanın açıkça belli konularda çekinceye izin verdiği hallerde bu çerçevede ileri sürülen çekincelerin diğer taraflarca kabulüne gerek yoktur. 1969 Konvansiyonu'na göre bir antlaşma çekinceyi yasaklamışsa ( Örneğin, 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi çekinceyi yasaklamıştır, yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Madde 57 genel nitelikte çekinceler konulmasını yasaklamıştır) ya da çekince antlaşmanın konu ve amacı ile bağdaşmıyorsa o takdirde çekince ileri sürülemez (BMAD Soykırım Sözleşmesine Çekince Konmasına ilişkin 1951 tarihli Danışma Görüşünde bu konuda söz konusu antlaşmanın özel karakterine bakılması gerektiğini ifade etmiştir. Bu açıdan divan Soykırım Sözleşmesinin evrensel olma amacı taşıdığını ve insanları korumaya ilişkin hükümler getirdiğini tespit etmiştir. Bu bakımdan Sözleşme taraf devletlerin karşılıklı menfaatlerinden ziyade ortak bir menfaati korumaya yönelik olarak akdedilmiştir. Bu nedenlerden ötürü divan bazı basit çekinceler sorun olmasa da söz konusu sözleşmenin konu ve amacına uymayan çekincelerin kabul edilemeyeceği kanaatine varmıştır. Yine Divan Interhandel davasında, ABD nin mahkemenin zorunlu yargı yetkisini kabul eden deklarasyonuna koyduğu hangi meselelerin kendi milli yetkisine girdiğini ve bu yüzden Divan ın yetkisiz sayılması gerektiğini kendi başına takdir edebileceğine ilişkin rezervasyonu Divan Statüsü nün konu ve amacına aykırı olduğundan geçersiz saymıştır). Bu bakımdan bir antlaşmanın konu ve amacı ile bağdaşmayan çekincelerin kendiliğinden geçersiz olacağı kabul edilse de bu bağdaşmazlık tespitini kimin ve ne şekilde yapacağı tartışmalıdır. Bu çerçevede konu ve amacın saptanması bir yorum meselesidir ve antlaşmaların yorumuna ilişkin prensiplerin uygulanmasını gerektirir. Şayet antlaşmanın yapılışını denetleyen bir bağımsız organ yoksa bu saptamayı her antlaşma tarafı devlet kendi adına yapacak ve bunu çekinceyi yapan devlete bildirerek ondan, çekincesini geri almasını veya antlaşmadan çekilmesini isteyecektir. Çekincenin konu ve amaca aykırı olduğunun tespiti halinde şayet çekince o devletin söz konusu antlaşma ile bağlanma rızasının esaslı bir unsurunu oluşturmuyorsa devlet antlaşmaya çekincesiz haliyle bağlı kalmaya devam eder. Milletlerarası Hukuk Komisyonu'nun çekincelerle ilgili yeni çalışmasında konu ve amaç saptanırken söz konusu antlaşmanın yapılış sebebini oluşturan temel hükümlerin esas alınacağı belirtilmiştir. Bunun yanında Komisyon bir antlaşmanın konu ve

amacına aykırı düşen çekincelere örnek olarak şunları göstermiştir: bir antlaşmaya uyulmasını sağlayan bir mekanizmanın varlığı o antlaşmanın yapılış amaçlarından birini oluşturuyorsa bu mekanizmanın yetkisine konulan çekinceler, içeriği ve anlamı tam olarak belli olmayan muğlak ve çok geniş ifadeler içeren çekinceler ve jus cogens nitelikteki bir antlaşma hükmüne yapılan çekinceler. Antlaşmaların Uygulanmasına İlişkin İlkeler Viyana Konvansiyonu milletlerarası hukukun pacta sunt servanda yani ahde vefa ilkesi doğrultusunda yürürlükteki bir antlaşmanın taraflar açısından bağlayıcı olduğu ve hükümlerinin iyi niyetle uygulanması gerektiğini ifade etmektedir. Bazı antlaşmalarda bu prensibe ilişkin hükümler de yer almaktadır (Örneğin, BM Şartı Madde 2(2) ve BM Deniz Hukuku Konvansiyonu Madde 300). Kural olarak antlaşmalar taraflar aksi bir niyet ortaya koymadıkları sürece yürürlüğe girmelerinden önce meydana gelmiş veya sona ermiş işlem ve durumlara uygulanmazlar. Yine taraflar farklı bir niyette değillerse bir antlaşma her bir tarafın tüm ülkesi bakımından uygulanır. Ancak bir devletin yetkisine tabi kişilerin ülke dışında uğradığı haksızlıklardan veya yaptıkları hukuka aykırılıklardan devletin yetkili ve sorumlu olması bazı antlaşmalara göre mümkündür (Örneğin açık denizlerde devletin bayrağını taşıyan gemiler ile insan hakları ihlalleri ile ilgili durumlar). Birbirini Takip eden Antlaşmalar ve Çatışma Durumu Devletlerin aynı konu hakkında birbirini takip eden antlaşmalar yapmaları halinde burada bir çatışma hali ortaya çıkabilir. Bu tür durumlarda öncelikle antlaşmaların metnine bakılır şayet burada antlaşmalardan biri diğerine tabi olacağını belirtiyorsa bir çatışma yok demektir. Bundan sonra esas alınacak ilk kurala göre şayet antlaşmalardan biri genel diğeri özel nitelikte ise bu takdirde özel antlaşmanın hükümleri öncelikle uygulanacak demektir. Yine 1969 Viyana Konvansiyonu, BM Şartı hükümleri ile çatışan antlaşma hükümlerinin bulunması halinde BM Madde 103 gereği Şart hükümlerine üstünlük tanınacağını kabul etmiştir.

Bunların dışında 1969 Viyana Konvansiyonu Madde 30'a göre tarafları aynı olan iki antlaşmanın bulunduğu hallerde önceki antlaşmanın hükümleri sonraki antlaşma ile bağdaştığı ölçüde uygulanır. Şayet antlaşma tarafları arasında değişmeler olmuşsa bu takdirde her iki antlaşmaya da taraf olan devletler arasında önceki kural uygulanırken, bu devletler ile antlaşmalardan sadece birine taraf olan devlet arasında sadece taraf olunan antlaşma hükümleri uygulanmaya devam eder. Tarafları A,B ve C olan bir antlaşmadan farklı hükümler taşıyan yeni bir atlaşmanın A ve B tarafından yapılması halinde C nin önceki antlaşmadan kaynaklanan haklarına halel geliyorsa bu durumun A ve B tarafından telafi edilmesi gerekebilir. Antlaşmaların üçüncü devletler bakımından etkisi Milletlerarası hukukta geçerli olan kurala göre bir anlaşma sadece kendisiyle bağlı olanlara uygulanır yani kendisine taraf olmayan devletler açısından ne hak ne de borç yaratır (pacta tertiis ilkesi). 1969 Viyana Konvansiyonu Madde 34 de bu ilkeyi benimsemiş ve antlaşmaların üçüncü bir devlet bakımından rıza gösterilmedikçe hak ve borç yaratmayacağı hükmünü getirmiştir. Bu genel kurala getirilecek istisnalar bakımından Konvansiyonu hazırlayan Komisyonda tartışmalar yaşanmış ve bu mesele haklar ve borçlar bakımından ayrı ayrı ele alınmıştır. Borçlar bakımından Madde 35 bir üçüncü devlet açısından taraf olmadığı bir antlaşma hükmü ile bir borç yaratılmasının ancak antlaşma taraflarının böyle bir niyette olmaları ve üçüncü devletin bu borcu açıkça ve yazılı bir şekilde kabul etmesi durumunda mümkün olabileceğini öngörmektedir. Yine bu şekilde doğmuş olan bir borcun ortadan kaldırılabilmesi için de üçüncü devletin buna rıza göstermesi şartı aranmıştır (Bu kuralın tek istisnası BM Şartı Madde 2(6) da yer almaktadır). Üçüncü bir devlete haklar getiren antlaşmalar bakımından da öncelikle tarafların böyle bir niyette olup olmadıklarına bakılacak ve yine üçüncü devletin rızası aranacaktır. Ancak Konvansiyon bu rızanın üçüncü devlet aksini belirtmedikçe varsayılacağı hükmünü getirmiştir. Üçüncü devletin bir antlaşmada tanınan hakkını kullanırken yine bu hakla ilgili söz konusu antlaşmada belirtilen veya bu antlaşmaya uygun olarak tesis edilmiş koşullara uygun davranması gerekir. Bu şekilde tanınmış bir hakkın geri alınması veya değiştirilebilmesi için şayet antlaşma

tarafları bunun aksine bir düzenleme yapmamışlarsa üçüncü devletin rızası aranmaz. Ancak üçüncü devletin bu hakka dayanarak üstlendiği yükümlerin telafisi gerekir. Uygulamada üçüncü devletler açısından hak veya borç öngören antlaşmalar belli birtakım üçüncü devletler ya da genel olarak bütün devletler bakımından hak ve borçlar getirebilir. Bazı devletler açısından hak ve borç doğuran antlaşmalara örnek olarak Aaland adalarının statüsü ile ilgili milletlerarası düzenleme gösterilebilir. Bu mesele ile ilgili davada sorunun havale edildiği komisyon bu adaların askersizleştirilmesi statüsünün İsveç yararına konmuş bir hüküm olduğunu, bu yüküme uygun davranmanın adaların kendisine devrinden sonra bu statüye taraf olmayan Finlandiya'ya karşı ileri sürülebileceğini kabul etmiştir. Ege denizinde 12 ada adı verilen adaların askersizleştirilmesi, 1947 Paris Antlaşması ile düzenlenmiş olup, Türkiye bu antlaşmaya taraf değildir. Türkiye bu adaların askersizleştirilmesinin Türkiye yararına kabul edilmiş bir statü olduğu tezinden hareketle söz konusu antlaşmanın Türkiye lehine bir hak tanıdığını ileri sürmüştür. Bütün devletler bakımından hak ve borç doğuran antlaşmalara milletlerarası hukukta "objektif rejim" yaratan antlaşmalar adı da verilmektedir. Buna türe örnek olarak sınır antlaşmaları ile Panama kanalı ve Boğazlar gibi önemli milletlerarası geçiş yollarım düzenleyen antlaşmalar gösterilmektedir. Bu konuda ele alınması gereken son antlaşma türü en çok müsaadeye tabi millet kaydı taşıyan antlaşmalardır. Bu kaydı taşıyan antlaşmalarda taraflar söz konusu kayıtla daha sonra başka devletlerle yapacakları antlaşmalarda kabul edecekleri daha geniş haklardan karşılıklı olarak faydalanılmasını önceden kabul ederler. Bu türe örnek olarak Dünya Ticaret Örgütü Antlaşması gösterilebilir. Buna göre üye devletler kendi aralarında en geniş ticari haklar getiren antlaşmayı esas alacaklarını ve birbirlerine karşı ticari konularda ayrımcılık yapmayacaklarını taahhüt etmişlerdir. Antlaşmaların Yorumu Normalde antlaşmaların yorumu konusunda taraflar yetkilidir. Ancak antlaşmanın kendisi bu konuda özel düzenlemeler getirmiş veya antlaşmanın yorumu meselesi birtakım milletlerarası mahkemelere bırakılmış olabilir. Yine bir milletlerarası teşkilatın kurucu antlaşmasında yorum yetkisi teşkilat organlarına da devredilebilir (Mesela BM Şartı teşkilatın organlarınca yorumlanabileceği gibi, bu organlar Adalet Divanı'ndan Şart ın hükümlerinin yorumuna ilişkin bir

danışma görüşü de isteyebilir). Bu durumlarda söz konusu antlaşmayla bağlı devletler yetkili teşkilat organının yapmış olduğu yorumla da bağlı sayılırlar Yorumda uygulanacak ilkeler bakımından Viyana Konvansiyonu bir antlaşmanın yorumunda antlaşma metninde ifade edildiği şekliyle tarafların niyetinin esas alınması gerektiği görüşüne öncelik vermiştir. Bu bakımdan 31. madde bir antlaşmanın iyi niyetle, konusu ve amacı ışığında, kelimelere kendi bağlamları çerçevesinde doğal ve alışılmış anlamları verilerek yorumlanması gerektiğini belirtmiştir. Yine bu maddeye göre antlaşma bağlamının içine: (a)antlaşma metninin yanında başlangıç hükümleri ve antlaşma ekler, (b) antlaşma ile bağlantılı olarak taraflar arasında yapılmış başka anlaşmalar veya milletlerarası işlemler, (c)antlaşmanın yorumu ile ilgili tarafların sonradan yaptığı antlaşmalar veya tarafların yoruma dair niyetini gösteren sonraki uygulamaları (bu iki durumda tarafların sonraki uygulamalarının bir yorum niyeti mi yoksa antlaşmayı değiştiren yeni bir anlaşma mı teşkil ettiği sorunu ortaya çıkabilir; BMAD 1971 Namibya Danışma Görüşü nde Güvenlik Konseyi nde karar alınmasına ilişkin Madde 27 para. 3 de yer almayan daimi üyelerin çekimser kalması halinin kararın alınmasına bir engel oluşturmayacağı şeklinde taraflarca yorumlandığına hükmetmiştir) ve (d) taraflar arasındaki ilişkiye uygulanabilecek ilgili milletlerarası hukuk kuralları girmektedir. Bunun yanında Konvansiyon'un 32. maddesi 31. maddeye dayanılarak yapılmış yorumu teyit etmek üzere veya ortaya çıkan yorum belirsizlik ya da mantıksızlık içeriyorsa, yoruma yardımcı araç olarak antlaşmanın hazırlık çalışmalarına ve akdi sırasındaki şartlara bakılabileceği hükmünü getirmiştir (Başta BM Adalet Divanı olmak üzere pek çok milletlerarası mahkeme hazırlık çalışmalarına bakma eğilimindedir, bkz. 1951 Jenosit Konvansiyonu na Çekince Konulmasına dair BMAD Danışma Görüşü). Yukarıda bahsedilen ilkeler doğrultusunda bir antlaşmanın yorumu açısından öncelikle tarafların niyetlerinin somutlaştığı antlaşma metni dikkate alınacaktır. Bu çerçevede metinde geçen kelimeler doğal ve alışılmış anlamlarına, göre yorumlanacaktır. Bu doğal ve alışılmış anlam antlaşmanın bütünü ile konu ve amacı dikkate alındığında kendiliğinden ortaya çıkmalıdır. Bunun dışında bunlara özel bir anlam verildiğini iddia eden taraf bunu ispat etmekle yükümlüdür. Antlaşma metninin yorumu ile bağlantılı bir prensip çağdaşlık prensibidir. Buna göre antlaşmada kullanılan terimler antlaşma yapıldığı zaman anlaşıldığı şekliyle ve o zaman geçerli olan milletlerarası kurallar ışığında yorumlanmalıdır. Viyana madde 31 yorum yapılırken metnin yanında antlaşmanın konu ve amacının da dikkate alınacağı hükmünü getirmiştir. Bu bakımdan tarafların niyetine aykırı düşmemek şartı ile

antlaşmanın yorumunda onun konu ve amacını en iyi gerçekleştirecek yorumu esas almak gerekecektir. Amaçsal yorum ya da tesirlilik ilkesi denen bu yorum tarzı özellikle milletlerarası teşkilatların kurucu antlaşmalarının yorumu ile insan haklarına ilişkin antlaşmaların yorumunda önemli rol oynamaktadır. Bu kurala göre şayet metne bağlı yorum birden fazla anlamı mümkün kılıyorsa bu takdirde yorum yapan sadece teknik davranmayacak ve politik gerekçelerle antlaşmanın amacı için gerekli olan anlamı üstün tutabilecektir. Ancak bu tarz yorumların bir antlaşma değişikliği haline gelme tehlikesi de bulunmaktadır ve bu yorum teşkilat organınca yapılıyorsa antlaşmanın tarafı olan devletlerin buna karşı çıkma hakları doğabilir. Son olarak şayet bir antlaşma iki veya daha fazla dilde tevsik edilmişse aksi taraflarca kararlaştırılmadıkça her dildeki metin aynen geçerlidir ve her metnin aynı manayı taşıdığı kabul edilir. Ancak metinler arasında yapılan karşılaştırma anlam farklılığı ortaya koyarsa antlaşmanın konu ve amacı açısından metinleri en iyi bağdaştıran anlam esas alınacaktır. Antlaşmaların tadili ve değiştirilmesine ilişkin hükümler Pek çok milletlerarası antlaşma kendi içinde nasıl tadil (amendment) edileceğine ilişkin hükümler taşır (Örneğin BM Şartı Madde 108 uyarınca Şart değişiklikleri Genel Kurul üyelerinin üçte ikisinin oyu ve daimi üyeler dahil tüm üyelerin üçte ikisinin onaylaması üzerine bütün üye devletler açısından yürürlüğe girer). Şayet böyle bir hüküm öngörülmemişse genel kural antlaşmaların bütün tarafların rızası ile tadil edilebileceği yönündedir. 1969 Viyana Konvansiyonu Madde 40 gereği çok taraflı bir antlaşmanın tadili süreci taraflar aksini öngörmedikçe taraflardan birinin tadilat teklifi üzerine başlar. Bu tadilat değişikliği taraflar arasında yapılacak bir tadil anlaşması ile meydana gelir. Tadil edilen antlaşmaya taraf olan her devlet tadilat görüşmelerine katılma hakkına ve tadilat sonucu meydana gelen yeni antlaşmaya taraf olma hakkına sahiptir. Şayet bazı devletler tadil anlaşmasına taraf olmamışsa antlaşmanın eski hali ile bağlı sayılırlar (A,B,C,D,E ve F nin taraf olduğu antlaşmayı değiştiren antlaşmaya sadece D,E ve F taraf olursa, asıl antlaşma A,B ve C nin kendi aralarında ve D,E ve F ile ilişkilerinde uygulanmaya devam ederken, yeni antlaşma D,E ve F arasında yürürlüğe girer). Daha önceden taraf olmayıp tadil anlaşmasından sonra söz konusu antlaşmaya taraf olan devletler aksini belirtmedikçe tadil anlaşmasına taraf devletlerle antlaşmanın tadil edilmiş halini, tadil anlaşmasına taraf olmayan devletlerle eski halini uygulamak zorundadırlar.

Viyana Konvansiyonu Madde 41'e göre çok taraflı bir antlaşmanın taraflarından bazıları kendi aralarında antlaşmayı değiştirmek (modification) üzere bir anlaşma yapabilirler. Ancak bunun için ya ilgili antlaşmanın açıkça bunu öngörmüş olması ya da bunun antlaşmada yasaklanmamış olması gerekir (Örneğin 1982 Deniz Hukuku Konvansiyonu Madde 311 bu antlaşmanın bazı hükümlerinin iki veya daha fazla tarafça değiştirilmesine müsaade etmektedir). Ayrıca antlaşma değişikliği talebinin bütün taraflara bildirilmiş olması gerekir. Yine bu değişikliğin diğer tarafların antlaşmadan kaynaklanan haklarını ve yükümlülüklerini olumsuz olarak etkilememesi veya değişiklik talebinin antlaşmanın konu ve amacının etkin bir şekilde yerine getirilmesini engelleyecek nitelikte olmaması gerekir. 1969 Viyana Konvansiyonu'nda yer almamakla beraber antlaşmaların değişikliğine yönelik milletlerarası hukukta kabul gören bir başka yöntem antlaşmanın yapılışından sonra uygulanması sırasında taraflarca benimsenen tutumlarla antlaşmanın değiştirilmesi durumudur. Bu tutum tarafların ortak rızalarını yansıttığı ölçüde bir antlaşmanın değiştirilmesi sonucunu doğurabilir (Örnek 1964 Fransa ve ABD arasındaki Milletlerarası Hava Taşımacılığı Antlaşması Tahkimi). Yine bir antlaşmanın hükümleri taraflarca bu niyetle ve açıkça yapıldığı takdirde daha sonra benimsenen bir örf ve adet kuralıyla da değiştirilebilir (Örneğin 1958 Deniz Hukuku Konvansiyonu na taraf olan bazı devletler daha sonra 200 millik münhasır ekonomik bölge ilan ederek söz konusu antlaşmayı değiştiren yeni bir örf ve adet kuralının oluşmasına imkan vermişlerdir). Antlaşma tadili veya değişikliği gerçekleştikten sonra ortaya tarafları aynı veya farklı olabilen iki antlaşma çıkacağından bu durumda birbirini takip eden antlaşmalara dair 1969 Viyana Konvansiyonu Madde 30 devreye girer.

Milletlerarası Antlaşmaların Geçersizlik Nedenleri Bir devlet bir milletlerarası antlaşma ile bağlanma rızasının geçersizliğini şu sayılan nedenlere dayanarak ileri sürebilir: a) İç hukuk hükümleri Antlaşmaların yapılmasına ilişkin iç hukuk hükümlerindeki sınırlandırmaların milletlerarası hukukta ileri sürülüp sürülemeyeceği tartışmalıdır. Milletlerarası Hukuk Komisyonu 1969 Viyana Konvansiyonu'nda ilgili hükmü şu şekilde düzenlemiştir. Madde 46'ya göre bir devlet iç hukukunun antlaşmaların yapılmasına ilişkin kurallarının ihlalini söz konusu ihlal bariz değilse ve iç hukukun esaslı öneme haiz bir kuralına ilişkin değilse antlaşma ile bağlanma rızasını geçersiz kılmak üzere ileri süremez. Bu açıdan bir ihlal antlaşmayı yaparken normal uygulamaya ve iyi niyete uygun olarak hareket eden bir devletçe açıkça bilinebilecek nitelikte ise bariz ihlal sayılır. Bu bakımdan söz konusu antlaşmanın niteliği ve önemi de göz önüne alınmalıdır (Örnek, NATO Antlaşması vb.) b) Temsilcinin yetkisizliği 1969 Viyana Konvansiyonu'na göre bir temsilcinin belli bir antlaşma ile bağlanmaya ilişkin yetkisi birtakım sınırlandırmalara tabi ise bu sınırlamalara uyulmaması bir geçersizlik nedeni olarak ileri sürülemez. Ancak bunun istisnası diğer görüşmeci devletlere bildirilmiş olan sınırlandırmalardır. Bu takdirde söz konusu devlet buna dayanabilecektir. c) Temsilciye menfaat temini Bunun geçersizlik nedeni olarak ileri sürülebilmesi için bu menfaat temininin karşı tarafa isnat edilebilir olması ve temsilcinin rızası ile bu menfaat temini arasındaki bağlantının ispatı gerekir. d) Temsilcinin şahsına karşı cebir ve tehdit Viyana Konvansiyonu Madde 51'e göre bir devlet temsilcisine karşı yöneltilen cebri hareket ve tehditler ile bir antlaşma yapılması halinde bu şartlar altında verilen bağlanma rızası geçersiz sayılacaktır. Bu tehditler içine şantaj ve temsilcinin ailesine yönelik olanlar da girmektedir.

e) Tehdit veya kuvvet kullanılması yolu ile bir devletin icbar edilmesi-t Viyana Konvansiyonu bu açıdan BM Şartı Madde 2 paragraf 4'e göre bir devletin üzerinde tehdit veya güç kullanma sureti ile yapılması sağlanan antlaşmaların geçersiz olacağı hükmünü getirmiştir. Burada söz konusu olan tehdit ve güç BM Şartı Madde 2(4) uyarınca yasaklanmış olan silahlı güç ve tehdit olup ekonomik ve politik baskılar geçersizlik nedeni değildir. f) Hata Hata bir devleti antlaşma ile bağlanmaya götüren bir olay veya durumun var olmamasına rağmen var olduğunun sanılması halidir (Örneğin sınır antlaşmaları yapılırken gözden kaçmış coğrafik özellikler). Ancak bu olay veya durumun söz konusu devleti antlaşma ile bağlanmaya götüren esaslı bir unsur olması ve antlaşma yapıldığı sırada mevcut olması şartı aranır. Bu hataya dayanarak bağlanma iradesinin geçersiz olduğunu ileri sürebilmek için hatayı ileri sürenin kendi davranışı ile bu hataya yol açmamış olması veya şartların o devleti hatadan haberdar edecek kadar açık olmaması gerekir. Hukuki bir noktada yapılan hata antlaşmanın geçerliliğini etkilemez. g) Hile Bir devletin antlaşmanın görüşmelerine katılan bir başka devleti hileli davranışları ile antlaşma ile bağlanmaya sevk etmesi halinde bu devlet hileyi ileri sürerek bağlanma rızasının geçersiz olduğunu ileri sürebilir. Burada yanlış beyanların yanlışlığı bilinerek yapılması halinde hile söz konusu olur aksi takdirde hata hükmü devreye girer. Hile bir olayın bilerek olduğundan farklı gösterilmesine ilişkin olup hukuki konularda hile kabul edilmez. h) Bir emredici hukuk kuralı ile çatışan antlaşmalar Milletlerarası antlaşmaların yapılması noktasında genel prensip irade serbestliği ilkesi olsa da bazı kurallara aykırı antlaşmaların yapılamayacağı fikri de ağırlık kazanmaktadır. Bu çerçevede Viyana Konvansiyonu Madde 53 bir bütün olarak devletler topluluğu tarafından kabul edilmiş ve kendisinden sapılmasına izin verilmeyen ve ancak daha sonraki benzer nitelikteki bir kural tarafından değiştirilebilen kurallara aykırı antlaşmaların geçersiz olacağı hükmünü getirmiştir. Bu kuralların neler olduğuna ilişkin tartışmalar devam etmekteyse de bugün için kuvvet kullanma yasağı, self-determinasyon ilkesi, soykırım suçu, ırk ayrımcılığı suçu, insanlığa karşı suçlar, esir ticareti ve deniz haydutluğunun yasaklanmasına dair kuralların emredici nitelikte olduğu genelde kabul görmektedir (Örneğin, Kıbrıs Rum Kesimi Türkiye'nin 1974 müdahalesini hukuken

dayandırdığı 1960 Garanti Antlaşması nın kuvvet kullanma yasağına ilişkin emredici norma aykırı olduğu gerekçesi ile geçersiz olduğunu iddia etmektedir). Ancak ABD gibi bazı devletler milletlerarası hukuk kuralları arasında hiyerarşi olmadığı ve böyle bir uygulamanın da bulunmadığı gibi gerekçelerle bu tür kuralların varlığını ret etmektedirler. Milletlerarası Antlaşmaların Sona Ermesi veya Yürürlüğünün Askıya Alınması 1969 Viyana Konvansiyona göre bir antlaşma tarafların iradesine dayalı nedenlerle veya birtakım objektif nedenler gereği sona erebilir veya askıya alınabilir. İradeye dayalı sona erme Tarafların iradesine dayalı nedenler ya antlaşmanın metninde ifade edilmiş ya da sonradan ortaya çıkmış olabilir. Bir antlaşmanın metni sona ermesine dair hükümler getirerek taraflara antlaşmayı feshetme veya antlaşmadan çekilme yetkisini taraflara tanımış olabilir. Ya da antlaşmanın geçerliliği bakımından bir süre öngörülmüş olabilir. Antlaşma metninde buna ilişkin bir hüküm bulunmuyorsa bu takdirde antlaşmayı sona erdirme veya çekilme yetkisi bütün tarafların rızası ile gerçekleşebileceği gibi tarafların niyetinden veya konu ve amacından zımnen çıkartılabilir. Ancak 1969 Viyana Konvansiyonu Madde 56 ya göre metninde buna ilişkin bir hüküm bulunmayan bu tür antlaşmaların sona erdirilmeye veya çekilmeye tabi olmadıklarına dair bir karine vardır (Özellikle sınır antlaşmaları ve toprak paylaşımı antlaşmaları bu kapsamda değerlendirilmektedir). Sona erdirme veya çekilme yetkisini kullanmak isteyen taraf 12 ay önceden diğerlerini bundan haberdar etmelidir. Bir antlaşma bütün antlaşma tarafları arasında sonradan yapılan başka bir antlaşma ile zımnen de sona erdirilebilir ya da askıya alınabilir. 1969 Viyana Konvansiyonu Madde 59 a göre bunun için sonraki antlaşmada tarafların bu niyette olduğunun anlaşılması ya da sonraki antlaşmanın önceki ile tamamen bağdaşmayan hükümler getirmiş olması gerekir. Yine bir antlaşmanın taraflar arasında uzun süre uygulanmaması sonucu örtülü antlaşma prensibi gereği sona ermiş sayılacağı da kabul görmektedir.

Çok taraflı bir antlaşmada iki veya daha fazla taraf kendi aralarında antlaşma hükümlerini askıya almak üzere anlaşabilir (bu askıya alma durumu taraflardan bazılarının antlaşmayı gereği gibi yerine getirmemelerine misilleme olarak antlaşmanın diğer taraflarca uygulanmaması halinden farklıdır). Ancak Viyana Konvansiyonu Madde 57 ye göre bunun mümkün olabilmesi için ya antlaşmanın açıkça buna izin vermesi ya da antlaşmanın konu ve amacı ile bağdaşması ve diğer tarafların haklarını kullanmalarını engellememesi gerekir. Ayrıca bu askıya alma niyetinin diğer taraflara bildirilmesi gerekmektedir. Objektif nedenlerle sona erme Milletlerarası Antlaşmanın Esaslı İhlali Milletlerarası hukuka göre taraflardan biri antlaşma hükümlerini iyiniyetle yerine getirmiyor ve bu durum giderilemiyorsa bu diğer taraflara antlaşmayı sona erdirme veya askıya alma hakkı verir. Bu konuyu düzenleyen Viyana Konvansiyonu Madde 60 da benzer bir çözümü öngörmüş ancak ihlalin esaslı olması şartını getirmiştir. Esaslı ihlal şu şekilde tanımlanmıştır: a) bir antlaşmanın hukukun öngörmediği bir esasa dayanarak reddi; b) bir antlaşmanın konu ve amacının gerçekleştirilmesi için gerekli olan bir hükmünün ihlali (tarafların antlaşma ile bağlanma rızalarına temel oluşturan hükümler). Bir esaslı ihlalin meydana gelip gelmediğine her devlet kendi başına karar verebilir. Ancak daha sonra bunun esaslı bir ihlal olmadığı anlaşılırsa bu durum bunu ileri süren tarafın anlaşmayı ihlal etmesi sonucunu doğurabilir. Yine söz konusu antlaşmanın milletlerarası teşkilat antlaşmalarında olduğu gibi bir ihlal durumunda devreye girecek mekanizmaları (yetkili organ veya mahkeme) kendi içinde düzenlediği durumlarda taraf devletlerin ihlale kendi başlarına karar verme yetkilerinin bulunmadığı milletlerarası hukukta kabul edilmektedir (Örnek BM Şartı Madde 14; AB Antlaşması Madde 228). İki taraflı antlaşmaların taraflardan birince esaslı ihlali diğer tarafa antlaşmayı kısmen veya tamamen sona erdirme veya askıya alma hakkı verir. Çok taraflı antlaşmalarda taraflardan birinin esaslı ihlali durumunda ise diğer taraflar oybirliği ile antlaşmayı kendileri ile ihlal eden taraf arasında veya bütün taraflar arasında kısmen veya tamamen sona erdirme veya askıya alma yoluna gidebilirler (Bazı antlaşmalarda oybirliği yerine oyçokluğu ile askıya alma ilkesi benimsenmiştir, bkz. BM Antlaşması Madde 6). Ancak bunun karşı tarafa bildirilmiş olması gerekir. Şayet söz konusu ihlal taraflardan birini özel bir şekilde etkiliyorsa o takdirde bu devletin ilgili antlaşmayı kendisi ile ihlal eden taraf arasında kısmen veya tamamen askıya alma hakkı

vardır. Yine bazı antlaşmaların niteliği itibarı ile taraflardan birince esaslı ihlali şayet diğer bütün tarafların antlaşmanın hükümlerine uyma bakımından durumlarını köklü bir şekilde değiştiriyorsa bu takdirde her taraf devlet antlaşmayı kendisi bakımından kısmen veya tamamen askıya alabilir (Örneğin silahsızlanma antlaşmaları bu kategori içinde yer almaktadır). Ancak Viyana Konvansiyonu insani nitelikteki antlaşmalar içinde yer alan insan haklarını korumaya yönelik hükümlerin esaslı ihlal gerekçesi ile sona erdirilemeyeceği veya askıya alınamayacağı yasağını getirmiştir. Yani böyle bir antlaşmaya taraf olan bir devlet diğer devletin insan hakları ihlallerini bahane ederek veya buna misilleme olsun diye söz konusu antlaşmada korunan hakların ihlali yoluna başvuramaz. Antlaşmanın İfasının İmkansızlığı İkinci obektif sona erme nedeni antlaşmanın yerine getirilmesinin imkansız hale gelmesi durumudur. Viyana Konvansiyonu'na göre şayet bir antlaşmanın yerine getirilebilmesi için gerekli olan bir şey ortadan kaybolmuş veya tahrip olmuşsa bu durum taraflara antlaşmayı sona erdirme hakkı verir (Örneğin bir baraj antlaşması nehrin kuruması ile sona erebilir). Ancak antlaşmanın yerine getirilmesi için gerekli olan şeyin ortadan kalkmasına taraflardan biri neden olmuşsa sözkonusu taraf bu sona ermeyi talep edemez. Sona erme otomatik değildir ve taraflarca talep edilmelidir. Ayrıca sona erme antlaşma yürürlükte iken tarafların kazanmış olduğu birtakım hakların kaybı sonucunu doğurmaz. Antlaşma Şartlarında Köklü Değişiklik Üçüncü sona erme nedeni şartlardaki köklü değişiklik (rebus sic stantibus) durumudur. Viyana Konvansiyonu Madde 62'ye göre bir antlaşmanın yapıldığı sırada mevcut olan şartlarda taraflarca öngörülmemiş birtakım değişiklikler istisnai olarak taraflara antlaşmayı sona erdirme, askıya alma veya antlaşmadan çekilme hakkı verebilir. Bu hakkın kullanılabilmesi için söz konusu şartların mevcudiyetinin taraflarca antlaşma ile bağlanma rızalarına temel oluşturmuş olması ve bu şartlardaki değişikliğin taraflarca yerine getirilmesi gereken yükümlerin kapsamını köklü bir biçimde değiştirmiş olması gerekir (Örneğin bir ittifak antlaşmasında taraflardan birinin düşman tarafına geçmesi bu anlamda bir değişiklik sayılır). Ancak Viyana Konvansiyonu'na göre devletler arasında sınırları tespit eden antlaşmalarda bu hak kullanılamaz. Yine Konvansiyon şartlardaki esaslı değişikliğin ortaya çıkmasına ilgili antlaşmayı veya başka bir milletlerarası kuralı ihlal ederek sebebiyet vermiş devletin buna dayanarak sona erme, askıya alma veya çekilme hakkını

kullanamayacağı hükmünü getirmiştir. BM Adalet Divanı Macaristan ve Slovakya arasındaki 1997 tarihli Gabcikovo-Nagymaros Davası kararında bu kuralın bir örf ve adet kuralı haline geldiği sonucuna varmıştır. Ancak Divan'a göre bu kural ancak istisnai olarak uygulanmalı ve şartların taraflar açısından önemi ve bunlardaki değişikliğin öngörülememezliği sıkıca araştırılmalıdır. Türkiye Lozan'da kapitülasyonların kaldırılması için bu kurala dayanmış ve tezini yetkinin şahsiliğinden yetkinin ülkeselliği ilkesine geçişle açıklamıştır. Yine Türkiye Lozan'da askersizleştirilmiş bir statüye tabi kılınan boğazlar bölgesi için 2. Dünya Savaşı'na doğru saldırgan bir tutum takınan İtalya'nın davranışlarının şartları değiştirdiğini ileri sürerek yeni bir statü talebinde bulunmuştur. Bu talep sonucu 1936 Montreux Antlaşması'mn yolu açılmıştır. Diplomatik İlişkilerin Kesilmesi Son olarak Viyana Konvansiyonu'nda ele alınan bir durum diplomatik ilişkilerin kesilmesi halidir. Konvansiyon bunun kendiliğinden antlaşmaların geçerliliğini etkilemeyeceğini ancak söz konusu antlaşma bu ilişkiye bağlı ise bu durumun bir geçersizlik hali doğurabileceğini kabul etmiştir. Bununla bağlantılı ancak Viyana Konvansiyonu'nda ele alınmayıp doktrinde incelenmiş bir husus savaşın antlaşmalara etkisi durumudur. Bu konudaki ana görüş bir savaş durumunun savaşan taraflar arasındaki antlaşmaları kendiliğinden sona erdirmeyeceğine yöneliktir. Bu bakımdan tarafların niyeti ve antlaşmanın niteliği gibi unsurlarla çatışmanın boyutu ön plana çıkmaktadır. Örneğin bir antlaşma kendi içinde bir savaş durumunda nasıl uygulanacağını düzenleyen hükümler taşıyabilir (Örnek, Montreux Boğazlardan Geçişe İlişkin Konvansiyon) veya antlaşma niteliği itibariyle savaş durumunda uygulanacak kurallara ilişkin olabilir (Örnek, Savaşta Uygulanacak Hukuk Kurallarına dair La Hey ve Cenevre Sözleşmeleri). Yine bir devletin ülkesine yönelik bir statü getiren tarafsızlık antlaşmalarının, ticaret antlaşmalarının, insan haklarını koruyan antlaşmaların, çevreyi koruyan antlaşmaların, milletlerarası su yolları (nehirler) ve burada yer alan tesislerle ilgili antlaşmaların, milletlerarası uyuşmazlıkların çözüm yollarına ilişkin antlaşmaların ve diplomatik ve konsolosluk ilişkilerine ilişkin antlaşmaların da savaştan etkilenmeyeceği kabul edilmektedir. Ancak devletler arasında bir ittifaklık veya saldırmazlık ilişkisi kuran antlaşmaların sona ereceğinin kabulü gerekir. Konsolosluk antlaşması gibi antlaşmalar savaş durumunda askıya alınabilirse de tarafların niyeti de bu yönde ise bu antlaşmalar savaşın sona ermesi ile tekrar yürürlüğe girer.

Diğer Haller Yukarıda sayılanların dışında milletlerarası hukukta antlaşma hükümlerinin uygulanmasını durduran başka hallerin de bulunabileceği kabul edilmektedir. Buna göre bir devlet zorunluluk, meşru müdafa ya da antlaşma taraflarından birine karşı misilleme yapma amacı ile antlaşma hükümlerini yerine getirmekten kaçınabilir. Ancak Viyana Konvansiyonu bu durumları antlaşmaları sona erdiren sebepler arasında değil devletin sorumluluğunu ortadan kaldıran haller ile ilgili görüp bu konularda düzenleme yapmaktan kaçınmıştır. Bunun tek istisnası BM Şartı uyarınca alınmış tedbirlere ilişkin olup Konvansiyon bu tedbirlerin yerine getirilmesi nedeniyle bundan etkilenen antlaşmalara karşı geçersizlik nedenlerinin ileri sürülemeyeceği hükmünü getirmiştir. Son olarak bir de Viyana Konvansiyonu'nda yer almamakla birlikte 1978 tarihli Devletlerin Antlaşmalara Halefiyetine dair Konvansiyon'da ele alınmış olan antlaşmalara halefiyet meselesine değinmek gerekmektedir. Buna göre şayet bir devlet topraklarının bir kısmını bir şekilde yitirirse bu devlet yapmış olduğu antlaşmalarla bağlı kalmaya devam eder ancak bunların uygulanması kendi topraklan ile sınırlıdır. Şayet bu yitirilen topraklarda yeni bir devlet ortaya çıkmış ya da bir devletin topraklarında yeni bir devlet kurulmuşsa bu takdirde kural olarak yeni kurulan devlet eski devletin yaptığı antlaşmalarla bağlı değildir (buna temiz tabak doktrini adı verilmektedir). Yine bu antlaşmalann tarafı olan diğer devletler de yeni devleti antlaşma tarafı olarak kabul etmek zorunda değillerdir. Ancak yeni devletin eski devletin taraf olduğu çok taraflı antlaşmalara bir bildirimle taraf olma hakkı bulunduğu da kabul gören bir prensiptir. Bununla beraber şayet söz konusu çok taraflı antlaşma bir milletlerarası teşkilatın kurucu belgesi ise yeni devletin buna bir bildirimle taraf olması mümkün olmamakta ve bu durumda bir üyelik başvurusu yapması gerekmektedir. Bunların dışında yine bazı istisnai durumlarda yukanda bahsedilen yeni devletin eski antlaşmalarla bağlı olmayacağına ilişkin genel kuralın uygulanmayacağı kabul edilmektedir. Buna göre bir toprak parçası ile bağlantılı olarak bir üçüncü devletin ülkesi yararına kabul edilmiş hak ve borçlar getiren antlaşmalar (mesela geçiş, ulaşım ve balıkçılık gibi konularda objektif rejim yaratan antlaşmalar) ile sınır antlaşmaları bakımından yeni devletin eski antlaşmalarla bağlı kaldığı kabul edilmektedir. Uygulamada antlaşmalara halefıyet meseleleri genellikle devletlerin yeni devletle yaptığı nakil antlaşmaları yoluyla çözülmektedir.